81.
82.
çoğunluğun aksine sevmediğim aydır.
her şeyden öte en çok sevdiğim mevsimin bittiğini gösterir gelişiyle.
sıcak iklim, hava, yer, alan vs. insanı olduğum için hafiften serinlemeye başlayan hava bile rahatsız eder beni. deniz soğumaya, güneş etkisini kaybetmeye başlar. artık şort tişört giy çık zamanı sona erer ve "akşam çıkarken hırka alayım, hava eserse üşürüm" gibi şeyleri düşünmek gerekir. artık kapı pencere açık uyunmaz, sabaha karşı soğuyan hava yüzünden pike ile örtünme zamanı gelmeye başlar.
cıvıl cıvıl olan doğa bile yavaş yavaş canlılığını yitirmeye ve uyumaya hazırlanır, renklerini kahverengi, turuncu ve sarıya bırakır. işte bu da benim için hüzün demektir.
hadi bunları geçtim; havasından ziyade eylül deyince aklıma hep bir telaş halinde olma durumu gelir. yetişkinlerin kış, çocukların okul, tatilcilerin dönüş hazırlığı yaptığı ay hep eylüldür ve mütemadiyen bir hareket, telaş vardır tüm bunlarda. ne yorucu..
yani demem o ki sevmiyorum eylülü, hem de hiç, şu kadarcık bile.*
mayıs, haziran, temmuz ve ağustosu bana verin eylüller sizin olsun!
şuraya da geçen eylül sonlarında çektiğim, anısı olan bir fotoğraf bırakayım da tanımı tatlıya bağlayayım. *
her şeyden öte en çok sevdiğim mevsimin bittiğini gösterir gelişiyle.
sıcak iklim, hava, yer, alan vs. insanı olduğum için hafiften serinlemeye başlayan hava bile rahatsız eder beni. deniz soğumaya, güneş etkisini kaybetmeye başlar. artık şort tişört giy çık zamanı sona erer ve "akşam çıkarken hırka alayım, hava eserse üşürüm" gibi şeyleri düşünmek gerekir. artık kapı pencere açık uyunmaz, sabaha karşı soğuyan hava yüzünden pike ile örtünme zamanı gelmeye başlar.
cıvıl cıvıl olan doğa bile yavaş yavaş canlılığını yitirmeye ve uyumaya hazırlanır, renklerini kahverengi, turuncu ve sarıya bırakır. işte bu da benim için hüzün demektir.
hadi bunları geçtim; havasından ziyade eylül deyince aklıma hep bir telaş halinde olma durumu gelir. yetişkinlerin kış, çocukların okul, tatilcilerin dönüş hazırlığı yaptığı ay hep eylüldür ve mütemadiyen bir hareket, telaş vardır tüm bunlarda. ne yorucu..
yani demem o ki sevmiyorum eylülü, hem de hiç, şu kadarcık bile.*
mayıs, haziran, temmuz ve ağustosu bana verin eylüller sizin olsun!
şuraya da geçen eylül sonlarında çektiğim, anısı olan bir fotoğraf bırakayım da tanımı tatlıya bağlayayım. *

devamını gör...
83.
ellerine eylül bulaşır
kalbini bir yere koyamaz
düşünür düşünür düşünür..
kalbini bir yere koyamaz
düşünür düşünür düşünür..
devamını gör...
84.
eylül ayının biraz abartıldığını düşünüyorum ama dünyaya kazandırdığı mükemmel insanlar var (iyi ki doğdun şimdiden güzel insan :'))
devamını gör...
85.
bu ayda doğmuş biri olarak ben bile bir türlü sevemedim eylül'ü siz hangi ara böyle şiirler anlamlar sığdırdınız yüreğinize.
devamını gör...
86.
bu ay niye var abi doğrudan ağustos şubata bağlansın bitsin bu iş. ayların pazartesisi bu daha kötüsü hatta.
devamını gör...
87.
en sevdiğim ay,doğduğum ay olması bunda çok etkili gibi geliyor,hem çok ıscak değil,yağmur yağsa üşümüyon daa ne istim.
devamını gör...
88.
"dökülen yapraklar içimizdeki sıkıntıları da dökecek" aynennnnn...
ben eylül kadar üzerine methiye düzülen başka bir ay görmedim. üstelik beklentileri karşılamasa bile her sene yapılıyor aynısı
ben eylül kadar üzerine methiye düzülen başka bir ay görmedim. üstelik beklentileri karşılamasa bile her sene yapılıyor aynısı
devamını gör...
89.
dalından kopan yaprakların
sararan yanlarına yazdım adını
sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
eylüldü.
di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
adımlarımızın kısalığı bundandı
bundandı gözlerimin durgunluğu.
sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
ellerin kadar ıssız,
sen kadar zamansız molalar veriyordum
ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
eylüldü.
izlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
en çok sesini aradım.
gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
gözlerini sildi zaman..
dedim ya…
eylüldü.
savruluşu bundandı kimsesizliğimizin... * *
dip not: eylüldü şiiri sanıldığının aksine cemal süreya'ya ait değildir...
sararan yanlarına yazdım adını
sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
eylüldü.
di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
adımlarımızın kısalığı bundandı
bundandı gözlerimin durgunluğu.
sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
ellerin kadar ıssız,
sen kadar zamansız molalar veriyordum
ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
eylüldü.
izlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
en çok sesini aradım.
gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
gözlerini sildi zaman..
dedim ya…
eylüldü.
savruluşu bundandı kimsesizliğimizin... * *
dip not: eylüldü şiiri sanıldığının aksine cemal süreya'ya ait değildir...
devamını gör...
90.
eylül'ün korkusu
kor gibi
düştü
yaprağın yüreğine...
kor gibi
düştü
yaprağın yüreğine...
devamını gör...
91.
92.
yazın sonuna geldiğimiz, izmir'de zaman zaman serinliğin hakim olduğu, zaman zamansa sıcaklıklarıyla insana "halen ağustosta mıyız?" dedirten aydır. pike kullanımının vücudun bele kadar olan kısmına nüfuz edecek şekilde kullanılmaya başlandığı, benim gibi liseliler için sezona girişin ürkütücü ancak sinsi adımlarla yaklaştığı ve de gelip çattığı aydır, eylül. biraz hüzün barındırır biraz da huzurludur. kamusal alanda kitap okuyanlarda artışın gözlemlendiği, yeni çıkan veyahut çıkacak dizi film muhabbetlerinin arttığı... yaz aşıkları içinse normale dönüp ayrılma zamanı gelip çatmış, eylül'ün ikinci haftasına kadar da o işin bitmiş olacağı aydır. velhasıl, yaz aylarında turizm sektörünün yarattığı iş imkanlarının yavaştan son bularak işsizliğin artış göstermeye başladığı aydır eylül. ayın sonlarına doğru soğukların kapısını aralayacağız ve ülkecek ekonomik anlamda sıkıntılı bir sürece doğru giden yolda, son şarkımızı söylemiş olup daha düşük hava sıcaklıklarına doğru yürüyeceğiz..
devamını gör...
93.
94.
temmuz çoktan bitti,
ağustosta bitecek
eylülde ellerin üşüyecek,
ısınmak için geleceksin biliyorum.
yine geleceksin.. .
ağustosta bitecek
eylülde ellerin üşüyecek,
ısınmak için geleceksin biliyorum.
yine geleceksin.. .
devamını gör...
95.
geldi 11 ayın sultanı.
devamını gör...
96.
nedense bu ay benim icin hic bir anlam ifade etmiyor.
ıcinde özel bir gun yok. sevdiklerimin hic biri eylulde dogmadi. hafizam iyidir dusunuyorum bu aya dair kayda deger hic bir sey yok.
skalayi tamamlamak icin bir yilin icinde olan, duzen bozulmasin diye yerini alan nir ay bana göre.
ıcinde özel bir gun yok. sevdiklerimin hic biri eylulde dogmadi. hafizam iyidir dusunuyorum bu aya dair kayda deger hic bir sey yok.
skalayi tamamlamak icin bir yilin icinde olan, duzen bozulmasin diye yerini alan nir ay bana göre.
devamını gör...
97.
öğretmenlerin, yeni yılıdır.
yılınız kutlu olsun öğretmenimlerim.
yılınız kutlu olsun öğretmenimlerim.
devamını gör...
98.
yaklaşık 20 yıllık gözlem ve 54 kıta, 720 ülkede yaptığım araştırmalar neticesinde eylül ayını seven insanların yaz aylarını verimli geçiremediğini, halı yıkayıp salça yaptığını, deniz-kum-güneş üçlüsünü sosyal medyadan takip ettiğini, eylül'ü de kendisi için ızdırap olan bir mevsimin bitmesi sebebiyle kurtuluş ayı olarak gördüğü için sevdiğini tespit ettim. evet, hepsi bilimsel.
devamını gör...
99.

en sevdiğim aylardır. yaz aylarını çok sevmem. mesleğimden dolayı inanılmaz yoğun geçiyor. stres çok olmuyor. bol bol insanların hayallerini gerçekleştiriyorum. çocuklu aileleri güzel otellere yollayıp eğlenmelerini sağlıyorum, yeni kumrular balayı çiftlerini yetişkin otellerine yollayıp güzel zaman geçirmesini sağlıyorum, çılgın z kuşağı gruplarını ege veya akdeniz'e salıp çılgın atmalarını sağlıyorum. emekli albayların garson suyumu doldurmadı şikayetlerini dinleyip onları pışpışlayıp sakinleştiriyorum. hem eğleniyorum hem de güzel para girişi oluyor bütçeye. ee artık okullar açıldı ve yaz sezonu bitti. hem iş hem sosyal hayatım hareketli olduğu için oldukça yoruldum. 1 ay boyunca bol bol gezip kafayı boşaltacağım. (bkz: carpe diem) olan hayat mottoma (bkz: level up your world!) mottosuna ekleyip hayatımı daha verimli yaşayacağım. bundan sonra kavga gürültü yok. uğraşamam. o karanlık bir dönemdi ve bitti! dinlendikten sonra lisansını aldığım hedefime doğru kendimi geliştireceğim. yaşamak gerçekten harika!
devamını gör...
100.
“kaç dolanışta ulaşır sarmaşık, çiçek açacağı yere?”*
hır gür eylül ayını bitirmişiz. hesaplarımıza göre anayoldan çıkıp dalacağımız ilk sapaktı bu yılın eylül ayı. sanırım hızı tutturamadık ve şöyle sokağın başından bakıp yola devam ettik. el sallamaya bile fırsatımız olmadı. turlayalım bakalım, ilerde mutlaka bir kavşak vardır. belki bir dahaki sefere, belediye kapatmamışsa ve sokak sakinleri yerlerinde duruyorsa…
eylül… bekir eylül ayını çok severdi. ablasının üniv’den kız arkadaşının bir şiirini okurdu bize “hep eylül eylül diye sayıkladım” konulu. dinler hüzünlenirdik. oysa bir sevdiğimiz bile yoktu henüz. ama her an hüzünlenmeye hazırdık sanki. ne eylüller geçti gitti, ne sayıklamalar yaşadık. an geldi eylülleri sayıklayan grubun ortasında bir duygu bombası infilak etti. her birimizi bir tarafa attı. o gün bugün yaralarımızı sarıp duruyoruz. yaralarımıza kabuk bağlatamadık. her yılın eylül ayında, ömrümüzün eylül mevsimlerinde kaşıdık durduk. bir yerden sonra da kabuk tutmuyor artık.
ışığını yakmaya ürktüğümüz karanlık bir dünyamız vardı. gün ortası her şeyi bütün çıplaklığıyla görmek yerine, el yordamıyla yoklayarak yaşamayı tercih ettik belki de hayatı. hâla içimizde ışık almayan kuytu yerler var. gençtik ve kendi cebimizden yaşıyorduk ve sermayemiz bitecek gibi görünmüyordu. oysa hazıra dağ dayanmazmış.
zaman ne de çabuk geçiyor. bir yaştan sona iniş aşağı iniyorsunuz, göt üstü. insan ilerisini, böylesi inişleri düşünerek birkaç ağaç eker, olmadı sağa sola birkaç dal mal atar. uçurumdan aşağı inerken elimizi nereye atsak ottan başka bir şey gelmiyor. insanın el atası da gelmiyor artık. hani neredeyse sigara yakıp, bari bitirmeden dibe ulaşmayalım diye dua edeceğiz. ruhun bedenden daha hızlı yol alması kötü bir şey. zira ruh varması gereken yere varıp sırtüstü yerde uzanmışken, bedeniniz henüz arkadan geliyor. uçurumdan aşağıya düşerken tutunmak için ottan başka bir şey bulamamak da bundan boşuna değil.
bir eylül ayını daha bitirdik ve bekir’in okuduğu gibi “hep eylül eylül diye sayıkladık.”
dışarıda usulden bir yağmur yağıyor, gecenin saçlarını tarar gibi. klavye tıkırtıları, müzik, sigara, çay ve yağmur. önümde bin yıllık karışık metinler, yana düşülmüş haşiyeler, altta arap saçı gibi birbirine girmiş dipnotlar, rakamlar, göndermeler, bakınızlar… üç beş gram akıl, dört beş sokum iştah, alacalı keyif, karıncalı gözler, kahvehaneden farksız havası boğuk bir oda… bütün bu karışıklık içinde her paragraf başında karşıma çıkan, dudakları muallakta bırakan aynı cümle. gülse mi titrese mi, sigarayla oyalamak en iyisi.
ninni
hır gür eylül ayını bitirmişiz. hesaplarımıza göre anayoldan çıkıp dalacağımız ilk sapaktı bu yılın eylül ayı. sanırım hızı tutturamadık ve şöyle sokağın başından bakıp yola devam ettik. el sallamaya bile fırsatımız olmadı. turlayalım bakalım, ilerde mutlaka bir kavşak vardır. belki bir dahaki sefere, belediye kapatmamışsa ve sokak sakinleri yerlerinde duruyorsa…
eylül… bekir eylül ayını çok severdi. ablasının üniv’den kız arkadaşının bir şiirini okurdu bize “hep eylül eylül diye sayıkladım” konulu. dinler hüzünlenirdik. oysa bir sevdiğimiz bile yoktu henüz. ama her an hüzünlenmeye hazırdık sanki. ne eylüller geçti gitti, ne sayıklamalar yaşadık. an geldi eylülleri sayıklayan grubun ortasında bir duygu bombası infilak etti. her birimizi bir tarafa attı. o gün bugün yaralarımızı sarıp duruyoruz. yaralarımıza kabuk bağlatamadık. her yılın eylül ayında, ömrümüzün eylül mevsimlerinde kaşıdık durduk. bir yerden sonra da kabuk tutmuyor artık.
ışığını yakmaya ürktüğümüz karanlık bir dünyamız vardı. gün ortası her şeyi bütün çıplaklığıyla görmek yerine, el yordamıyla yoklayarak yaşamayı tercih ettik belki de hayatı. hâla içimizde ışık almayan kuytu yerler var. gençtik ve kendi cebimizden yaşıyorduk ve sermayemiz bitecek gibi görünmüyordu. oysa hazıra dağ dayanmazmış.
zaman ne de çabuk geçiyor. bir yaştan sona iniş aşağı iniyorsunuz, göt üstü. insan ilerisini, böylesi inişleri düşünerek birkaç ağaç eker, olmadı sağa sola birkaç dal mal atar. uçurumdan aşağı inerken elimizi nereye atsak ottan başka bir şey gelmiyor. insanın el atası da gelmiyor artık. hani neredeyse sigara yakıp, bari bitirmeden dibe ulaşmayalım diye dua edeceğiz. ruhun bedenden daha hızlı yol alması kötü bir şey. zira ruh varması gereken yere varıp sırtüstü yerde uzanmışken, bedeniniz henüz arkadan geliyor. uçurumdan aşağıya düşerken tutunmak için ottan başka bir şey bulamamak da bundan boşuna değil.
bir eylül ayını daha bitirdik ve bekir’in okuduğu gibi “hep eylül eylül diye sayıkladık.”
dışarıda usulden bir yağmur yağıyor, gecenin saçlarını tarar gibi. klavye tıkırtıları, müzik, sigara, çay ve yağmur. önümde bin yıllık karışık metinler, yana düşülmüş haşiyeler, altta arap saçı gibi birbirine girmiş dipnotlar, rakamlar, göndermeler, bakınızlar… üç beş gram akıl, dört beş sokum iştah, alacalı keyif, karıncalı gözler, kahvehaneden farksız havası boğuk bir oda… bütün bu karışıklık içinde her paragraf başında karşıma çıkan, dudakları muallakta bırakan aynı cümle. gülse mi titrese mi, sigarayla oyalamak en iyisi.
ninni
devamını gör...