yazar: ray bradbury
yayım yılı: 1951
yanmayan evlerin bulunduğu bir yerde görevleri yalnızca kitap yakmak olan itfaiyecilerin olduğu bir distopya düşünün. ve kitap kağıtlarının yanma ısısı fahrenheit 451.
yaşamaya alıştıkları bu toplumda evinde kitap bulunduran insanların evlerini sorgulamadan yakmak görevi olan bir itfaiyeci olan baş karakter guy montag bir gün işe giderken küçük bir kızın ona "nasılsın?" sorusunu yöneltmesiyle, yaşadığı hayatı sorgulamaya başlar. her gün birçok kez yaktığı o kitaplardan birini ve insanların canı pahasına koruduğu o kitapları neden korumak istediklerini merak eder. kitap tam da bu noktada başlar.
yayım yılı: 1951
yanmayan evlerin bulunduğu bir yerde görevleri yalnızca kitap yakmak olan itfaiyecilerin olduğu bir distopya düşünün. ve kitap kağıtlarının yanma ısısı fahrenheit 451.
yaşamaya alıştıkları bu toplumda evinde kitap bulunduran insanların evlerini sorgulamadan yakmak görevi olan bir itfaiyeci olan baş karakter guy montag bir gün işe giderken küçük bir kızın ona "nasılsın?" sorusunu yöneltmesiyle, yaşadığı hayatı sorgulamaya başlar. her gün birçok kez yaktığı o kitaplardan birini ve insanların canı pahasına koruduğu o kitapları neden korumak istediklerini merak eder. kitap tam da bu noktada başlar.
- prometheus şeref kürsüsü ödülü (1984)
- retro hugo en iyi roman ödülü (2004)
- retro hugo en iyi roman ödülü (2004)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "mrs freud" tarafından 26.11.2020 23:58 tarihinde açılmıştır.
101.
tam bir amerikan distopyası. 1984'ten ayrılan en önemli özelliği de bu sanırım.
özetle, kitap okumanın yasak olduğu bir dünyada, itfaiyeler normalde yangın söndürmekle görevli olmaları gerekirken evinde kitap bulunan kişilerin evini/kütüphanesini yakmakla görevli. sistem, okuyan kişileri sistemde tutmamak için kurulmuş. güzel bir distopyadır bence. fiili olarak itfaiyeler gelip kitaplarımızı yakmasa da kitap okuyana enayi gözüyle bakılması bu distopyada yaşadığımızı gösteriyor. bence okuyun
devamını gör...
102.
ray bradbury'nin bir romanı.
kitaplar yanarken mutlu olan insanları anlamamak için birebir bir roman.
bir yerden yine bulayım da tekrar okuyayım bak.
kitaplar yanarken mutlu olan insanları anlamamak için birebir bir roman.
bir yerden yine bulayım da tekrar okuyayım bak.
devamını gör...
103.
ne kadar çok insan var, diye düşündü. bizim gibi milyarlarca insan
var, ne kadar fazla. kimse kimseyi bilmez. yabancılar gelip seni rahatsız ederler. yabancılar gelir, yüreğini kesip alırlar. yabancılar gelir
kanını alırlar.
aman tanrım, bu adamlar da kimdi? onları hayatımda hiç
görmedim!
devamını gör...
104.
okudukça şu anda ülkece içinde bulunduğumuz durumla ilgili daha çok geren kitaptır
devamını gör...
105.
her dönemde montag gibi aydınlanan faber granger ve clarisse gibi farkında olan kişilere insanlığın ihtiyacı var mildred beatty gibi "status quo" kişilere karşı.
devamını gör...
106.
107.
berbat bir çevirisi olan kitaptır. çok satan olduğuna kanıp almayın. google translate bile daha iyi iş çıkarırdı.
devamını gör...
108.
az önce bitirdiğim ve yazarın son sözünden öğrendiğime göre, adını bir kağıdın yanma derecesinden alan ray bradbury nin distopik kitabı.
devamını gör...
109.
sıkıcı okumasi bir türlü sarmayan distopik roman.
devamını gör...
110.
beni ben yapan yolculukta çok büyük etkisi olan bir kitaptır. herkesin okuması gereken kitaplardan.
devamını gör...
111.
okuduğum harika kitaplardan bir taneseydi. kitabını okuduktan sonra filmini izledim sonu farklı bitsede filminde efsaneydi. tavsiye ederim.
devamını gör...
112.
ben bu kitabı george orwell ın 1984 kitabından sonra okumuştum. onun üzerine okuduğum için mi bilmiyorum ama beğenerek okuduğum bir kitap olmadı. konu bence çok sıkıcı bir biçimde anlatılmış.
devamını gör...
113.
öncelikle başka platformlarda kitabın abartıldığına ve beklentilerin altında kaldığına dair birçok yorum okudum ve ben de abartıldığı kadar iyi bir kitap olmadığını düşünüyorum. açıkçası son 20 sayfa kala bıraktım, belki de değineceğim noktaların çözümü o son sayfalardadır. belki de yazar beni şaşırtmayı başarır umuduyla daha sonra bitirmeyi düşündüm ama açıkçası boş bir beklentiye girdiğime karar vererek vazgeçtim.
bana göre hikayede müthiş boşluklar var. hikaye yazdığım dönemlerde aklıma gelen güzel bir fikri olay örgüsüne çeviremediğim ve bu yüzden yazmaktan vazgeçtiğim yazılarımı hatırlattı bana. özellikle distopik eserlerde, yazarca olay örgüsünde yer bulmayı hak etmiş her meselenin sağlam temellere dayandırılarak okura açıklanması gerektiğini düşünüyorum ama burada pat diye ana karakterin buhranına dalıyoruz. üstelik bu buhran da karakter henüz tam anlamıyla derinleşmeden pat diye önümüze seriliyor. tabiri caizse kitap paldır küldür ilerliyor. aynı zamanda anlatımda sanki bilinç akışı tekniği denenmiş ancak başarılamamış ve ortaya karman çorman bir şey çıkmış gibi. bu paldır küldür ilerleyiş ve anlatımdaki yoruculuk okumayı zevksiz bir hale getirdi benim için.
sadece ana karakter değil diğer karakterlerin de herhangi bir derinliği yok. beni en çok sıkan detaylar; hikayenin zamanında teknolojinin ne derecede olduğunun tam olarak tanımlanmaması, aile kavramının kişiler ve onları kontrol altında tutmak isteyenler için ne anlam ifade ettiği/etmediği, bir anlam ifade edip etmemesi gerektiği ve sakıncaları.
duvarlarda dev monitörler var, evde karakterin ''karım'' dediği ve sanal akrabalarıyla konuşup duran bir kadın var, demek ki aile kavramının yaratılmak istenen toplum üzerinde bir sakıncası var fakat öyleyse bu sanal akrabalar neden var? bir yandan üst teknoloji eşyalar, arabalar, mekanik köpekler gibi cihazlar var öte yandan bu gelişmiş teknolojinin meşgul tutmak/sosyalleştirmek istedikleri insanlar üzerinde sanal akraba şovları ve hızlı araba kullanma dışında pek bir etkisi yok.
yazarın hikayesi ve anlatımı bana baştan sona 1984 (kitap) ve cesur yeni dünya’yı okuyup etkilenen birinin ''bir saniye benim de aklıma bir şey geldi!'' diyerek paldır küldür giriştiği bir eser olduğunu hissettirdi. bu kitaplardaki distopyaların ana hatları kullanılarak oluşturulmuş ama derinleştirilememiş bir distopya. montag'ın karısının içtiği uyku ilaçları cesur yeni dünya'daki somadan esinlenilmiş gibiydi örneğin. kadına uygulanan ''tedavi'' ise hikayenin akışına daha sonra hiçbir etkisi olmayan gereksiz bir detaydı.
sürekli bahsi geçen ama detayına girilmeyen oysaki daha kitabın başında, belki de ortasında, detaylıca anlatılması gereken bir diğer konu da savaş mevzusuydu. bombardımanlar, helikopterler, savaş... iyi de neden, nerede, kimle, nasıl?
yani maalesef benim için kötü denebilecek bir kitaptı.
devamını gör...
114.
güzel kitaptır. tavsiye edilir.
devamını gör...