30'lu yaşlarında londra'da yaşayan bir kadının hayatını ele alan dizi, kadının aşk aile ve iş hayatını inceliyor.
imdb: 8.7
imdb: 8.7
6 tane primetime emmy - olağanüstü komedi dizisi
2 bafta ödülü - komedi programında en iyi kadın oyuncu
olmak üzere toplamda 64 tane ödül almıştır.
2 bafta ödülü - komedi programında en iyi kadın oyuncu
olmak üzere toplamda 64 tane ödül almıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "rain" tarafından 07.11.2020 19:12 tarihinde açılmıştır.
21.
ilk sezonu size biraz melankoli verebilir, ayrıca çok yüksek ihtimalle karakterlere sinir olabilirsiniz. ama bir şekilde kendini izlettiriyor. öyle ki aynı kalitede 20-30 sezon olsa sıkılmadan izlermişim gibi geldi. çünkü başrol çok samimi ve gerçek. tabii gerçekçi olmayan yanları da var ama o kadar küçük ve iyi dokunuşlar olmuş ki, absürtlükten ziyade zevk aldığınız hissediyorsunuz.
ikinci sezon ise daha hareketli, bir şeylerin sonuna geldiğini hisseder gibisiniz. keşke bir sezonu daha olsa fakat senarist başka bir sezonun çok çok sonra ve ufak bir ihtimalle gelebileceği hakkında açıklama yapmış.
gerçekten iyi bir dizi, o yüzden bunun devamında olmasa bile aynı ekibin farklı ve kaliteli işlerini görmeyi umuyorum.
ayrıca o katolik papaz... yani, ne desem. karakterin gözünden baktığımız için mi böyle oluyor, yoksa günah çekici mi geliyor hiç bilemiyorum. dikkat edin, andrew scott sapığı olarak diziyi tamamlayabilirsiniz.
ikinci sezon ise daha hareketli, bir şeylerin sonuna geldiğini hisseder gibisiniz. keşke bir sezonu daha olsa fakat senarist başka bir sezonun çok çok sonra ve ufak bir ihtimalle gelebileceği hakkında açıklama yapmış.
gerçekten iyi bir dizi, o yüzden bunun devamında olmasa bile aynı ekibin farklı ve kaliteli işlerini görmeyi umuyorum.
ayrıca o katolik papaz... yani, ne desem. karakterin gözünden baktığımız için mi böyle oluyor, yoksa günah çekici mi geliyor hiç bilemiyorum. dikkat edin, andrew scott sapığı olarak diziyi tamamlayabilirsiniz.
devamını gör...
22.
nasıl öveceğimi bilemediğim dizidir. hem komik, hem hüzünlü. zaten bölümleri kısa ve bölüm sayısı az. karşınızda kelimenin tam anlamıyla fcked up bir kadın var. 12 bölümde duygudan duyguya sürüklüyor sizi. mükemmel bir ingiliz kara komedisi.
devamını gör...
23.
müthiş.. üvey anne olivia colman'dan andrew scott'ın rahip tiplemesine kadar harika bir kadrosu olan dizi. ucundan kıyısından londra'ya dokundurmalar, gergin akraba tiplemeleri ve fleabag'in inanılmaz samimiyeti... nasıl bitti anlamadım. sonunda kalbiniz kırılacak.
devamını gör...
24.
kara mizah ve "mockumentary" severlerin kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm, kendisini bir çırpıda izleten, adeta şeytan tüyüne sahip dizi.
künyesini pas geçiyorum. ne hakkında olduğuna dair sağda solda bir şeyler okumadan, direkt olarak balıklama dalınması gereken bir dizi bence fleabag. bunun birkaç sebebi var. ilki, derdini daha ilk birkaç dakikadan anlatabiliyor. olayların ve diyalogların akıcılığı kadar, izleyici olarak bizleri de birer karakter haline getirmesinden kaynaklı bence bu. dizi boyunca gerçek adını asla duymadığımız fleabag, kendisini sürekli takip eden izleyiciye olanı biteni anlatmak, kameraya ara sıra haylaz bakışlar atmak ya da hiçbir kelimesine gerek kalmadan ne hissettiğini anlamamızı sağlayacak şekilde mimikler kullanmak suretiyle bizi dizinin içine çekiyor. adeta orada olan ama fleabag hariç kimsenin bunu bilmediği bir avatar gibi dolanıyoruz etrafta.
ikinci sebep ise, sadece bir ya da birkaç konuya saplanıp kalmaması yahut gerçek hayata bir ya da birkaç konuyla özetlenemeyecek kadar fazla kökle bağlanmış olması. 12 bölüm boyunca kendimizi aşkı, seksi, aileyi, sanatı, kariyeri, dini, felsefeyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, psikolojiyi aynı zaman parçacıklarında anlamlandırmaya, bunlara dair zincirleme sorgular yapmaya dalmışken buluyoruz. her bir karakter o kadar incelikli ve duyarlı yazılmış ki, sahnelerin birçoğu en az iki karakterin herhangi bir sebeple kutuplaşması üzerine kurulu olsa da, bir haklı ya da haksız atayamıyoruz çünkü her iki tarafı da anlayabiliyor, özümseyebiliyoruz. dizinin kurgusu ve mimarisi buna izin veriyor. başarılması çok zor bir şey bu: bir kurgu içinde gerçek hayatı, gerçek hayatı yaşayan birilerine anlatmak. hissetmesini, merak etmesini, düşünmesini, sorgulamasını, empati yapmasını sağlamak. özellikle bir mini dizi için, harikulade bir başarı.
birçok detay var hoşuma giden ama, fleabag ve claire arasındaki abla-kardeş ilişkisinde her iki tarafın da kendilerinden en beklenmedik anlarda özverili davranabilmesi, dizi boyunca herkesin elinden geçen heykelin fleabag'in karakter gelişimini yansıtır şekilde oradan oraya savrulması ve aslında fleabag'in annesinden esinlenilmesi, fleabag'in bizimle konuştuğunu bir tek aşık olduğu rahibin duyması çünkü fleabag'i gerçekten can kulağıyla dinleyen tek karakterin o olması, kredi başvurusu için mülakata girdiği bankacıyla sürdürdükleri sessiz sakin ama samimi dostluk sanırım hafızamda kalıcı yer edinenlerden.
künyesini pas geçiyorum. ne hakkında olduğuna dair sağda solda bir şeyler okumadan, direkt olarak balıklama dalınması gereken bir dizi bence fleabag. bunun birkaç sebebi var. ilki, derdini daha ilk birkaç dakikadan anlatabiliyor. olayların ve diyalogların akıcılığı kadar, izleyici olarak bizleri de birer karakter haline getirmesinden kaynaklı bence bu. dizi boyunca gerçek adını asla duymadığımız fleabag, kendisini sürekli takip eden izleyiciye olanı biteni anlatmak, kameraya ara sıra haylaz bakışlar atmak ya da hiçbir kelimesine gerek kalmadan ne hissettiğini anlamamızı sağlayacak şekilde mimikler kullanmak suretiyle bizi dizinin içine çekiyor. adeta orada olan ama fleabag hariç kimsenin bunu bilmediği bir avatar gibi dolanıyoruz etrafta.
ikinci sebep ise, sadece bir ya da birkaç konuya saplanıp kalmaması yahut gerçek hayata bir ya da birkaç konuyla özetlenemeyecek kadar fazla kökle bağlanmış olması. 12 bölüm boyunca kendimizi aşkı, seksi, aileyi, sanatı, kariyeri, dini, felsefeyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, psikolojiyi aynı zaman parçacıklarında anlamlandırmaya, bunlara dair zincirleme sorgular yapmaya dalmışken buluyoruz. her bir karakter o kadar incelikli ve duyarlı yazılmış ki, sahnelerin birçoğu en az iki karakterin herhangi bir sebeple kutuplaşması üzerine kurulu olsa da, bir haklı ya da haksız atayamıyoruz çünkü her iki tarafı da anlayabiliyor, özümseyebiliyoruz. dizinin kurgusu ve mimarisi buna izin veriyor. başarılması çok zor bir şey bu: bir kurgu içinde gerçek hayatı, gerçek hayatı yaşayan birilerine anlatmak. hissetmesini, merak etmesini, düşünmesini, sorgulamasını, empati yapmasını sağlamak. özellikle bir mini dizi için, harikulade bir başarı.
birçok detay var hoşuma giden ama, fleabag ve claire arasındaki abla-kardeş ilişkisinde her iki tarafın da kendilerinden en beklenmedik anlarda özverili davranabilmesi, dizi boyunca herkesin elinden geçen heykelin fleabag'in karakter gelişimini yansıtır şekilde oradan oraya savrulması ve aslında fleabag'in annesinden esinlenilmesi, fleabag'in bizimle konuştuğunu bir tek aşık olduğu rahibin duyması çünkü fleabag'i gerçekten can kulağıyla dinleyen tek karakterin o olması, kredi başvurusu için mülakata girdiği bankacıyla sürdürdükleri sessiz sakin ama samimi dostluk sanırım hafızamda kalıcı yer edinenlerden.
devamını gör...
25.
phoebe waller-bridge’in yazmış olduğu bir başyapıttır. dördüncü duvarı yerle yeksan ederek sizinle iletişim kuran bir karakter oluşturmuştur. kendi tanımıyla; cinsel açıdan ahlaksız, ağzı bozuk bir kadının yaşadığı trajikomik olaylara tanıklık ediyorsunuz. yan karakterler de ana karakterler kadar başarılı. aslında bir tiyatro oyunu olarak yazılmış. keşke tiyatrosunu da izleyebilseydim dediğim bir dizi.
devamını gör...
26.
tamamen sherlock holmes moriarty karakterini canlandıran andrew scott oynuyor diye başladım diziye. dizi kara mizah türünde ingiliz yapım bir mini dizidir. oldukça beğendim. oyunculuklar muazzam. seyirciyle iletişim muazzam.
devamını gör...
27.
ilk bölümünü izlediğimde "bu ne ya" diye yüzümü ekşittiğim, bir süre sonra sıkıntıdan ve izleyecek başka bir şey bulamadığımdan devam edip "iyi ki devam etmişim" dediğim dizidir.
kara mizah içeriyor, ki çok severim. ayrıca phoebe waller-bridge'in oyunculuğuna da hayran kaldım; dizide andrew scott'un da olması başka bir mesele.
keşke bitmeseydi ama olsun, tam tadında bitmiş bir mini dizi. ara ara açar sahnelerini tekrar izlerim. başlayıp bıraktıysanız veya başlamadıysanız, devam etmenizi/izlemenizi öneririm.
bu tanımı girdiğime göre de dizinin final sahnesinde çalan şarkıyı dinlemeye gidebilirim.
•
it'll pass.
kara mizah içeriyor, ki çok severim. ayrıca phoebe waller-bridge'in oyunculuğuna da hayran kaldım; dizide andrew scott'un da olması başka bir mesele.
keşke bitmeseydi ama olsun, tam tadında bitmiş bir mini dizi. ara ara açar sahnelerini tekrar izlerim. başlayıp bıraktıysanız veya başlamadıysanız, devam etmenizi/izlemenizi öneririm.
bu tanımı girdiğime göre de dizinin final sahnesinde çalan şarkıyı dinlemeye gidebilirim.
•
it'll pass.
devamını gör...
28.
başrol ablamız arada sırada bizimle konuşur. the office'den jim'in bakışlarına benzer bakışlar atar.
ikinci sezonda, sadece peder bu durumu fark eder. ve evet, çünkü peder bey, kızımızı dinliyordur. kızımız da onun tilkisini görür. çünkü kızımız da onu seviyordur.
eğlenceli bir dizi. tavsiye ederim.
ikinci sezonda, sadece peder bu durumu fark eder. ve evet, çünkü peder bey, kızımızı dinliyordur. kızımız da onun tilkisini görür. çünkü kızımız da onu seviyordur.
eğlenceli bir dizi. tavsiye ederim.
devamını gör...
29.
son zamanlarda izlediğim en güzel dizilerden bir tanesi...
işlediği gündelik konuları ele alış şekli, aile sorunları, arkadaş sorunları, aşk ve cinsel hayatın absürt kısımları gibi konuları inanılmaz güzel ele alarak bunu müthiş bir mizahi dille anlatabilmiş, bir bölümün su gibi aktığı tatlı mı tatlı, şeker mi şeker dizi...
işlediği gündelik konuları ele alış şekli, aile sorunları, arkadaş sorunları, aşk ve cinsel hayatın absürt kısımları gibi konuları inanılmaz güzel ele alarak bunu müthiş bir mizahi dille anlatabilmiş, bir bölümün su gibi aktığı tatlı mı tatlı, şeker mi şeker dizi...
devamını gör...
30.
iki sezonluk her bolumu 26 dakikadan olusan cok tatlis ve mini bir gunde bile bitirilebilecek dizi. ben iki gunde bitirdim* bence hem kafa dagitiyor hem de dusundurtuyor. dizi bir kadinin aile is ve diger iliskilerini konu alan bi dizi. sekse cok onem veren isimsiz basrol ilk sezonda git gelli iliskiler yasadi hep ama ask iliskisini ikinci sezonda cok guzel gosterdi dizi. ben bile rahibin o cekiciligine asik oldum. ayrica o asktan dogan sehveti ve tutkuyu da cok guzel gostermisler. gercek sevgide fleabag'in yuz hatlari bakislari yansittigi tum hava bile degismisti. en cokta izleyiciyle konusurkenki hallerini, yaptigi pic smile hareketlerini cok sevdim. ve tabi bunu sadece asik oldugu adamin fark etmesini. tam komedi degildi ama bazi yerlerine asiri guldum. bence biraz da karakterde acilarini bastirip sakaya vurmasi gosterilmek istenmis(ben oyle anladim en azindan) ve muazzam oynamis phoebe waller bridge. icinde derin manalar bulunabilecek bir diziydi bana kalirsa. boyle kisa ama etkili seyler isteyen seven varsa izleyebilir
devamını gör...
31.
tek kelime ile bayıldığım bir dizidir kendisi.
karanlık yönü var ama ana karakterimizin tavrı ve iç dünyası beni daha çok içine aldı diyebilirim.
aynı zamanda kendini birden absürt bir durum içinde bulması, 4. duvarı yıkıp derdini bize anlatmaya çalışması, duygularını hissedebilmemiz güzeldi.
kafamı dağıtmakla kalmadı bir yanımda üzüldü canım fleabag'ime.
phoebe waller-bridge mizahına ve oyunculuğuna bayıldım mükemmeldi.
andrew scott'a bir şey diyemiyorum adama gerçekten çok iyiydi.
tek sıkıntım hemen bitirmiş olamam.
bir daha bölümleri dönerim sanırım.
izlemediyseniz bir şans verin.
hakkediyor.
karanlık yönü var ama ana karakterimizin tavrı ve iç dünyası beni daha çok içine aldı diyebilirim.
aynı zamanda kendini birden absürt bir durum içinde bulması, 4. duvarı yıkıp derdini bize anlatmaya çalışması, duygularını hissedebilmemiz güzeldi.
kafamı dağıtmakla kalmadı bir yanımda üzüldü canım fleabag'ime.
phoebe waller-bridge mizahına ve oyunculuğuna bayıldım mükemmeldi.
andrew scott'a bir şey diyemiyorum adama gerçekten çok iyiydi.
tek sıkıntım hemen bitirmiş olamam.
bir daha bölümleri dönerim sanırım.
izlemediyseniz bir şans verin.
hakkediyor.
devamını gör...
32.
ilk sezonunu zor bitirdiğim, hatta bitiremediğim bana göre olmayan bir dizi. dizi kendini tanımladığı kelimelerle alakalı bile değildi. muhtemelen ikinci sezon o tanımlamalar ile ilgilidir de benim merakımı ilgimi cezbedemediği için ikinci sezonu izlemeyeceğim.
oyunculukları iyi, senaryosu orta düzey, sinematografisi orta üstü. bu düzeyde puanı olup da bu kadar o puanı haketmeyen bir diziye denk gelmedim. birkac sene sonra hakettiği puan olan 7-7,5 sınırına gelecektir.
oyunculukları iyi, senaryosu orta düzey, sinematografisi orta üstü. bu düzeyde puanı olup da bu kadar o puanı haketmeyen bir diziye denk gelmedim. birkac sene sonra hakettiği puan olan 7-7,5 sınırına gelecektir.
devamını gör...
33.
bu diziyi izleyip de kendimden bir parça görmedim diyen biri var mıdır acaba? hayat bu işte. böyle yalpalayarak yürüyor her şey. belki dışarıdan böyle görünmez ama en azından aynanın karşısında bir kere de olsa böyle bir konuşma yapılmıştır sanıyorum. güzel dizidir. bölüm sonu yazısında bir boşluğa dalarsınız böyle bir düşünürsünüz. ayrıca ikinci sezon bazı olaylar bazı raddelere gelecek mi acaba diye heyecanlı heyecanlı da izletir.
ayrıca çok komik bir dizi tamamen kara mizah. bazı kısımlarda baya güldüm gülerken de ya biraz ayıp sanki diye düşünüp bir daha güldüm.
*it will pass* :(
ayrıca çok komik bir dizi tamamen kara mizah. bazı kısımlarda baya güldüm gülerken de ya biraz ayıp sanki diye düşünüp bir daha güldüm.
*it will pass* :(
devamını gör...
34.
i̇ncelikli yapılmayan dizi yorumlarından hiç hoşlanmıyorum ama bu dizi için derin olmayan bir yorum yapacağım; tapıyorum.
modern çağın dertlerini, kaybedişlerini; kaybederken sarkastik bir kılığa bürünme kolaycılığını ama her şeyin altında defalarca, un ufak olana kadar ezilmeyi mükemmel anlatıyor. ve nihayet kurtulamamayı da mıh gibi aklımıza kazıyor.
kendimden binlerce şey bulduğum, bir sürü yerinde kendimle yüzleştiğim muazzam dizi.
ve hepimizin içini yakan o repliği de buraya koymazsak olmaz;
- seni seviyorum.
+ geçer.
not: 4.duvarı yıkmanın inanılmaz güzel durduğu dizilerden biri. diğeri için (bkz: house of cards)
modern çağın dertlerini, kaybedişlerini; kaybederken sarkastik bir kılığa bürünme kolaycılığını ama her şeyin altında defalarca, un ufak olana kadar ezilmeyi mükemmel anlatıyor. ve nihayet kurtulamamayı da mıh gibi aklımıza kazıyor.
kendimden binlerce şey bulduğum, bir sürü yerinde kendimle yüzleştiğim muazzam dizi.
ve hepimizin içini yakan o repliği de buraya koymazsak olmaz;
- seni seviyorum.
+ geçer.
not: 4.duvarı yıkmanın inanılmaz güzel durduğu dizilerden biri. diğeri için (bkz: house of cards)
devamını gör...
35.
bir phoebe waller-bridge dizisidir.

on iki bölüm süren dizinin on bir bölümünü harry bradbeer, bir bölümünü ise tim kirkby yönetmiştir. dizi phoebe waller-bridge'in ödüllü oyunundan yine kendisi tarafından uyarlanmıştır.
dizide başrolü dizinin yaratıcısı ve yazarı olan phoebe waller-bridge oynamıştır. phoebe waller-bridge'e dizide en beğendiğim oyunculardan biri olan sian clifford, the crown dizisinde kraliçe elizabeth rolünde harikalar yaratan olivia colman, jenny rainford, bill paterson, brett gelman, hugh skinner, hugh dennis ve ripley dizisinde başrol oynayan ve benim çok beğendiğim andrew scott eşlik etmiştir.
dizinin ilk bölümü beni pek açmadı açıkçası ama daha sonra fleabag'in kameraya dönüp konuşması sayesinde belki de dizinin içinde buldum kendimi.
küçük bir kafe işleten kısa bir zaman içinde önce annesini sonra da en yakın arkadaşını kaybeden fleabag'in sorunları sadece bu kadarla kalmaz. seks konusunda kendine hakim olamayan, mizahı bir kalkan olarak kullanan ve babası, üvey annesi ve eniştesi ile ciddi sorunlar yaşayan fleabag kız kardeşi ile de etle tırnak gibi değildir pek.
ikinci sezon da muhteşem bir diziye dönüşen fleabag dizinin tam tadında bitmesi ve bence efsane olan son sahnesi ile kesinlikle izlenmeye değer bir dizidir. aldığı altı emmy ödülünü de sonuna kadar hak eder.

on iki bölüm süren dizinin on bir bölümünü harry bradbeer, bir bölümünü ise tim kirkby yönetmiştir. dizi phoebe waller-bridge'in ödüllü oyunundan yine kendisi tarafından uyarlanmıştır.
dizide başrolü dizinin yaratıcısı ve yazarı olan phoebe waller-bridge oynamıştır. phoebe waller-bridge'e dizide en beğendiğim oyunculardan biri olan sian clifford, the crown dizisinde kraliçe elizabeth rolünde harikalar yaratan olivia colman, jenny rainford, bill paterson, brett gelman, hugh skinner, hugh dennis ve ripley dizisinde başrol oynayan ve benim çok beğendiğim andrew scott eşlik etmiştir.
dizinin ilk bölümü beni pek açmadı açıkçası ama daha sonra fleabag'in kameraya dönüp konuşması sayesinde belki de dizinin içinde buldum kendimi.
küçük bir kafe işleten kısa bir zaman içinde önce annesini sonra da en yakın arkadaşını kaybeden fleabag'in sorunları sadece bu kadarla kalmaz. seks konusunda kendine hakim olamayan, mizahı bir kalkan olarak kullanan ve babası, üvey annesi ve eniştesi ile ciddi sorunlar yaşayan fleabag kız kardeşi ile de etle tırnak gibi değildir pek.
ikinci sezon da muhteşem bir diziye dönüşen fleabag dizinin tam tadında bitmesi ve bence efsane olan son sahnesi ile kesinlikle izlenmeye değer bir dizidir. aldığı altı emmy ödülünü de sonuna kadar hak eder.
devamını gör...
36.
2 sezonluk 1 günde izlenebilecek bir dizi son zamanlarda gerçekten çok beğendiğim bir yapım olmuş eski ama ben yeni keşfettim...
eğer ablası ve babası bu kadar o kızı desteklemeseydi inanın kadının sonu perişan olurdu o kadar şanslı bir kadın ki...sonda el kaldırdığında bende el kaldırıcaktım
eğer ablası ve babası bu kadar o kızı desteklemeseydi inanın kadının sonu perişan olurdu o kadar şanslı bir kadın ki...sonda el kaldırdığında bende el kaldırıcaktım
devamını gör...
37.
sürekli bir şeyler eksikmiş gibi hissettiren dizi. hep bir yarım kalmışlık, her bir verilmesi gereken tepkilerin verilmemiş olması, sanki önüne sürekli bir engel varmış gibi sürekli rahatsız hissettiren bir dizi. sonunu hiç beğenmedim bu arada, tamamen hayal kırıklığı oldu sonu benim için.
devamını gör...