21.
voltaire - candide
devamını gör...
22.
herşeye rağmen hala gülebilmek.
devamını gör...
23.
ömürden bir gün daha gitti...
devamını gör...
24.
kendimi truman show filminde gibi hissediyorum.
sadece truman yerine ben oynuyorum.
basorexia show.
sadece truman yerine ben oynuyorum.
basorexia show.
devamını gör...
25.
yorgun ve mutlu...
iki gündür köydeydim.
sıcaklık 35 derecelerde geziyor.
bahçedeki meyve ağaçlarını suladım.
5 saatten fazla sürdü.
güneş canıma okudu.
fakat ağaçlar neşelendi.
onların sevinci her şeye değer.
sanki bana gülümseyerek teşekkür ediyorlardı.
yaprakları parlaklaştı ve dikleşti.
bu gün de böyle geçti...
iki gündür köydeydim.
sıcaklık 35 derecelerde geziyor.
bahçedeki meyve ağaçlarını suladım.
5 saatten fazla sürdü.
güneş canıma okudu.
fakat ağaçlar neşelendi.
onların sevinci her şeye değer.
sanki bana gülümseyerek teşekkür ediyorlardı.
yaprakları parlaklaştı ve dikleşti.
bu gün de böyle geçti...
devamını gör...
26.
yorgunluk.
sabah kalk, ayılmaya çalış. kahvaltı hazırla, ye. terle. çocuğu yıka. terle. oyun oyna. terle. öğle uykusuna yatır. dışarı çık. top oyna. yine terle. eve gel yemek ye. balkonu süpür. terle. sil. terle. yetti canıma. neyse ki balkon çiçek gibi oldu da yarın kahvaltıyı serin serin orda yapacağım. böyle avunuyorum. biraz sonra çocuğu uyutup yıkanıp paklanıp ben de uyuyacağım. bunu hak ettim. bekle beni canım yastığım.
sabah kalk, ayılmaya çalış. kahvaltı hazırla, ye. terle. çocuğu yıka. terle. oyun oyna. terle. öğle uykusuna yatır. dışarı çık. top oyna. yine terle. eve gel yemek ye. balkonu süpür. terle. sil. terle. yetti canıma. neyse ki balkon çiçek gibi oldu da yarın kahvaltıyı serin serin orda yapacağım. böyle avunuyorum. biraz sonra çocuğu uyutup yıkanıp paklanıp ben de uyuyacağım. bunu hak ettim. bekle beni canım yastığım.
devamını gör...
27.
berbat kere berbat.
devamını gör...
28.
sıradan bir gündü işte...
devamını gör...
29.
30.
31.
eksi bir onun dışında bi ara sinir krizine giriyordum farklı olarak bir de ekstra güzel boş yaptım bugün.
devamını gör...
32.
iş aş haydar baş.
devamını gör...
33.
34.
fakir baykurt yılanların öcü kitabından okunmuş elli sayfa, iki şişe su ve hasta yatağı...
devamını gör...
35.
bu kızan 2015’ten beri ilk kez denize girdi. bu kızan ilk kez kamp yapıyor.
devamını gör...
36.
sabah saat beş, işim vardı. öğlen sonu saat üç başka bir işim vardı. dörtte bir işim daha vardı beş oldu yediye kadar iki farklı iş daha bitti. şimdi sağlam yorulmuşuz kardeşimle, oturuyoruz dağın başında ve kayan yıldızların en net göründüğü yerde. çekirdek kola var işte muhabbet aydınlanma yaşatan türde.
devamını gör...
37.
merhaba sayın sözlük, geçirdiğim tuhaf çaplı bir günü seninle de paylaşmak istedim. uyandım her zamanki sabah rutinlerimi uyguladıktan sonra uzandım. saat öğlenin ikisi sıcaklık eksi kaçlarda bilinmez. midemde ağrı her an bayılacakmışım hissi, ağız kuruluğu ve kanaması, baş ağrısı, gözlerimi açamama durumu ve mide bulantısıyla karşılaştım. zaten halsizlik hayatımın bir parçası, ayağa kalkınca ay uy oy sesleri çıkarmam tamamen yaşlılık belirtileri biliyorum. ablamla hastaneye gittik. saat geç olduğu için randevu verilmedi ben de acile gittim. doktorun elinde telefon, şikayetimi sorması için 5 dk beklettildim. abartmıyorum, eğer hastaysanız ve doktorunuz sizinle ilgilenmek yerine arkadaşıyla mesajlaşıyorsa tıpta yeri yok ama bu düpedüz hastayı gözden çıkarmak demektir. tabi o an ki acıyla benim devreler yandı biraz abartmış olabilirim. neyse sayın doktorumuz beni dinlemeye teşrif edince başladım bir insanın başına gelebilecek tüm hastalıkları saymaya... yapabileceği bir şey olmadığını dahiliye bölümüne gitmemi vitamin eksikliğinden kaynaklı olduğunu söyledi. ve bulantı için bir iğne yazdı. korkulu rüyam yine beni bulmuştu. gerçekten bazı korkularımızı yenmemiz mümkün değildir. o kadar iğne yedim hastaneler evimden çok uğradığım yerler oldu ama ben iğne korkumu yenemedim. neyse iğneyi yedik ay pardon ayvayı yedim. gülün diye saçmalıyorum. eve geldim bir ağrı bir ağrı allah'ım felç olmak böyle bir şeymiş dedim. geçer umuduyla bir gün geçti ama ağrım geçmedi. sabah uyandım sol bacağımı hissetmiyorum. yürüyemiyorum, namazı ilk kez oturarak kıldım. özel ihtiyaçlarımı bile birinin yardımı olmadan yapamayacak duruma geldim. arkadaşımın korktuğu için beni korkutması, beni vasiyet mektubu yazmaya iten sevgili arkadaşıma yıkılmadım ayaktayım şarkısıyla cevabımı verdim. bir iğne sol ayağımı kaybetmenin nasıl kötü bir şey olduğunu fark ettirdi. şu an için durumum allah'a şükür dünden daha iyi. iki günlük tek bacaklı halim bugün de devam ediyor ama eskisinden daha iyi. bulantı iğnesi dedi ecel iğnesine döndü azrail mı iğneyi vurdu bilinmez. siz siz olun her iğneyi vurmayın. ve son olarak eve gelince halı desenini incelerken kendi kendime şöyle dedim; mesela ben iyileşmek için gittiğim hastaneden yürüyemeyecek duruma gelip döneceğimi bilmiyordum. edebiyatımı konuşturmak gerekirse arkişimin de dediği gibi bazen bize iyi geldiğini düşündüğümüz insanlar bizi beklemediğimiz bir zamanda hasta edebiliyorlar. neyse sözlük kardeşler edebiyat yapamayacak durumdayım selamete:)
devamını gör...
38.
günün özetini geçeyim bakayım.
nesini geçeyim?
deniz kenarını geç, oradan zıpla bulutların üzerine. mavinin tonlarını ayrıştır, sonra bak ileride şimşek çakıyor, bulutlar fazla toplanmış. indirecekler. birileri indirecek. ve zihindeki çağrışımlarımın zıplamalarını kaydedemiyorum. birileri indirecek. politik düzlemde deniz kenarına geç, oradan zıpla bulutların üzerine. müzik çalsın. akışta yaz… akışta yaz.
oradan kurumuş değil sadece yapraklarını korumak için yapraklarını çıkartmayan ağaçların dallarının fotoğrafını çek, çek bir bira. ayık kafa çıkmazları. ayık kafanın kendi uyuşturucuları. ve sakin bir akşamüstüydü işte... arada uykusu gelenler, arada konuşmak isteyenler, sırtı dönük bir kadın. iletişim kurmaya çalışmayan adamlar ve bir kadın daha vardı, fiziksel görünümünün altıdaki öfkeli küçük kız çocuğu. bir diğeri kendini değiştirmeye çalışan. bir diğeri dertlerinin içerisinde boğulmuş. evet masadakiler bunlar dostum. elimizdekiler bunlar. yan bölümde oturanları sorgulama fırsatım olmadı. dönüp inceleyebilseydim, belki bir şeyler olurdu. adamlar konuşuyordu da konuşuyordu. kadınlar roller peşindeydi. adamlar ne yapıyordu göremiyordum dedim ya sırtım dönüktü.
sonra mı? sonra uyku… ayık kafanın çıkmazlarını alt etmek için bünyeye zerk edilen biraların intikamı uyku.
sonra mı? sonra başka başka insanlar, tanıdık yüz arama çabası, tanıdıklık aramak lazım çünkü kimse tedirgin olmak istemiyor.
hey dostum, dostum sana diyorum… tedirgin olma. deniz kenarına geç, oradan zıpla bulutların üzerine, tam da üzerlerinden mavinin tonlarını bütünle. güneş yok farkında değil misin? hep mavi var şimdi. birkaç da soğukta kendini koruyan ağaç, ilkbaharı savunmak için bekliyorlar.
tedirginlikle girilen tekinsiz ortamın havada dalgalanan insanları. bir kumaş gibi kırış kırış değil, rüzgarın akışında parlayan pırıltılı işlemeler gibiler ve ben… ben sorguluyorum kendimi. günün özetinde kendimi şimdi burada sorgularken, deniz kenarına geçmeyi düşünüyorum.
ah ama çok mu geriye gittim? deniz kenarına gideceğim derken şimdi çok mu aştım ufuk çizgisini? öte diyarlardaki ötekilerin dertlerine dertlendim ve bana ne ve bize ne ve kime ne?
nesini geçeyim?
deniz kenarını geç, oradan zıpla bulutların üzerine. mavinin tonlarını ayrıştır, sonra bak ileride şimşek çakıyor, bulutlar fazla toplanmış. indirecekler. birileri indirecek. ve zihindeki çağrışımlarımın zıplamalarını kaydedemiyorum. birileri indirecek. politik düzlemde deniz kenarına geç, oradan zıpla bulutların üzerine. müzik çalsın. akışta yaz… akışta yaz.
oradan kurumuş değil sadece yapraklarını korumak için yapraklarını çıkartmayan ağaçların dallarının fotoğrafını çek, çek bir bira. ayık kafa çıkmazları. ayık kafanın kendi uyuşturucuları. ve sakin bir akşamüstüydü işte... arada uykusu gelenler, arada konuşmak isteyenler, sırtı dönük bir kadın. iletişim kurmaya çalışmayan adamlar ve bir kadın daha vardı, fiziksel görünümünün altıdaki öfkeli küçük kız çocuğu. bir diğeri kendini değiştirmeye çalışan. bir diğeri dertlerinin içerisinde boğulmuş. evet masadakiler bunlar dostum. elimizdekiler bunlar. yan bölümde oturanları sorgulama fırsatım olmadı. dönüp inceleyebilseydim, belki bir şeyler olurdu. adamlar konuşuyordu da konuşuyordu. kadınlar roller peşindeydi. adamlar ne yapıyordu göremiyordum dedim ya sırtım dönüktü.
sonra mı? sonra uyku… ayık kafanın çıkmazlarını alt etmek için bünyeye zerk edilen biraların intikamı uyku.
sonra mı? sonra başka başka insanlar, tanıdık yüz arama çabası, tanıdıklık aramak lazım çünkü kimse tedirgin olmak istemiyor.
hey dostum, dostum sana diyorum… tedirgin olma. deniz kenarına geç, oradan zıpla bulutların üzerine, tam da üzerlerinden mavinin tonlarını bütünle. güneş yok farkında değil misin? hep mavi var şimdi. birkaç da soğukta kendini koruyan ağaç, ilkbaharı savunmak için bekliyorlar.
tedirginlikle girilen tekinsiz ortamın havada dalgalanan insanları. bir kumaş gibi kırış kırış değil, rüzgarın akışında parlayan pırıltılı işlemeler gibiler ve ben… ben sorguluyorum kendimi. günün özetinde kendimi şimdi burada sorgularken, deniz kenarına geçmeyi düşünüyorum.
ah ama çok mu geriye gittim? deniz kenarına gideceğim derken şimdi çok mu aştım ufuk çizgisini? öte diyarlardaki ötekilerin dertlerine dertlendim ve bana ne ve bize ne ve kime ne?
devamını gör...