ilkokul kitaplarından , girişiyle zihnime kazınmış sarsıcı bir sait faik hikayesi. bir ritim var adeta şiir gibi:

"yürüyordum. yürüdükçe de açılıyordum. evden kızgın çıkmıştım. belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. olur, olur! mutlak tıraş bıçağına sinirlenmiş olacağım..."


(bkz: iz bırakan kitap cümleleri)
devamını gör...
ezginin günlüğü şarkısına ait bir nakarattır. günü neşelendirebilecek güzellikteki şarkıya ait bir kuple;
"su uyandı, sen uyanmadın aşk olsun
salınıp çık, içine bahar dolsun
ne bu dünya böyle kalacak, ne geçmiş ziyan olacak
açacak akşamlardan mor leylaklar"
hişt hişt
devamını gör...
bu dünyaya fazla gelen bir adamın yazdığı mükemmel hikayelerden biri. dünya çekemedi sait faik ustayı erkenden postaladı.
devamını gör...
bir seslenme sözüdür. lakin sait faik abasıyanık'ın ellerinde harika bir hikayeye dönüşmüştür.

yürüyordum. yürüdükçe de açılıyordum. evden kızgın çıkmıştım. belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. olur, olur! mutlak tıraş bıçağına sinirlenmiş olacağım.

otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekâlâ bir meseledir. kim demiş mesele değildir, diye? budalalık! ya yağmur yağsaydı... ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı... olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.
çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm. birisi arkamdan:
— hişt, dedi.
dönüp baktım. yolun kenarındaki daha boyunu posunu almamış taze deve dikenleriyle karabaşlar, erik lezzetinde bana baktılar. dişlerim kamaştı. yolda kimsecikler yoktu. bir evin damım, uzakta uçan bir iki kuşu, yaprakların arasından denizi gördüm. yoluma devam ederken:
— hişt hişt, dedi.
dönüp bakmak istedim. belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. olabilir. gökten bir kuş, hişt hişt ederek geçmiştir. arkamdan yı¬lan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. bir böcek vardır belki, «hişt hişt» diyen.
— hişt, dedi yine.
bu sefer belki de isteksizlikten dönüp baktım, çalıların arasına birisi saklanıyormuş gibi geldi bana.
yolun kenarına oturdum. az ötemde bir eşek otluyor. onun da rengi çağla bademi; ağzı, dişleri, kulakları, boynu ne güzel. otluyor. otları âdeta çatırdata çatırdata yiyor. belki de bu çıtırtılı, çatırtılı sesi «hişt hişt» diye duymuşumdur? eşeğin ot koparışının sesinden apayrı bir ses:
— hişt hişt hişt, dedi.
hani bazı, kulağınızın dibinde çok tanıdığınız bir ses, isminizi çağırıverir. olur değil mi? pek enderdir. belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. olabilir.
birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı. bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş çekip aldı. her zamanki kül rengi, yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe. yola indim. istediği kadar «hişt» desin, sahici sulu bir dost olsun. isterse kimseler olmasın, kendi kendime kulağıma «hişt» diyen bir divane olayım ben, aldırmayacağım.
belki bir kuştur. belki tosbağadır. belki de kirpidir. belki de yakın denizden seslenen bir balık, bir canavardır. karabataktır. mihalâki kuşudur.
iyisi mi ben kendim «hişt hişt» derim. o zaman tamamı tamamına pek «hişt hişt» seslenişine 'benzemeyen, benzemesin diye uğraştığım bir mırıldanmadır, tutturdum.
birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. kalpazankaya yolunu sordular. üstündesiniz, dedim. sanki yol hareket etti. yürümediler. iki adımda benden uzaklaştılar. koyunların arasına yüzükoyun uzanmış papazın oğlunu gördüm. yüzünden aptal, çilli horoza benzer bir mahlûk kalktı. ağzının salyasını sildi. kuzuyu bacaklarından tuttu. kuzu ile yere yıkıldı. kuzuyu burnundan öptü. papazın oğlu çirkin, aptal, otuz-birli bir yüzle baktı. şimdi bir çiçek tarlasındaydım. bana «hişt hişt» diyen mutlak bir kuştu. vardır böyle kuşlar. «cık cık» demezler de, «hişt hişt» derler. kuştu, kuş.
bir adam yer belliyordu. belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu.

- merhaba hemşerim, dedi.
- ooo! merhaba, dedim.
tekrar işine daldı. «hişt hişt» dedim. aldırmadı. bir daha «hişt» dedim. yine aldırmadı. hızlı hızlı «hişt hişt hişt!»

- buyur beğim, dedi.
- bir şey söylemedim, dedim.
küçük parmağını kulağına soktu. kaşıdı. çıkarıp parmağına baktı. belin sapına siler gibi yaptı.
— hişt, hişt, dedim.
yüzünü göğe kaldırdı. kuşlara baktı. denize baktı. dönüp şüphe ile bana baktı.

- bu sene enginarlar nasıl, dedim.
- iyi değil, dedi.
- baklayı ne zaman keseceksin?
- daha ister, dedi.
nefes alır gibi «hişt» dedim.
yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı.

- kuşlar olmalı, dedim.
- benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma, dedi. ne taraftan gelir? zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı.
- bir yıkatmak, dedim. benim de geçenlerde ağırlaşmıştı...
- yıkattın mı?
- yıkatmadım, hacet kalmadı, doktora gittim. alıverdi; pislikmiş.
- çocuklar nasıl, diye sordum.
- iyiler, dedi. dokuzdu sekiz kaldı. biliyorsun dokuzuncunun macerasını ya...
- sus, sus, dedim. yürekler acısı. haydi, allaha ısmarladık!
- haydi, güle güle. biraz uzaklaşınca:
- hişt hişt.
bu sefer yakaladım. bahçıvandı. oydu oydu.
— hadi, hadi, yakaladım bu sefer seni, dedim.
— yok vallahi, dedi. vallahi daha kesmedim bakla, senden ne diye
saklayayım, parasıyla değil mi?
— sen değil misin «hişt hişt» diyen?
— ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir?
nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten… gelsin de nereden gelirse gelsin!... bir «hişt hişt» sesi gelmedi mi fena. geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları...

- hişt hişt!
- hişt hişt!
- hişt hişt
devamını gör...
edebiyat projem için okuduğum ve özet çıkardığım hikaye. özet çıkardım dediğime bakmayın hikayedeki tek olay birilerinin hişt hişt demesi.
devamını gör...
insanın bir sese, bir nefese ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatan hikayedir. yalnızlık dayanılmazdır.
devamını gör...
sevdiğiniz bir ses varsa yanınızda, ona okutmanız gereken hikayedir. hişt hişt de huzur veriyormuş insana dedirtiyor o vakit.
devamını gör...
insanın yalnızlık içinde var olamayacağını anlatır hikaye. insan sosyal bir canlıdır. etrafınızda kimse yoksa bu sefer olmayan sesleri bile duyarsınız. insan düşmanı olsa bile bir ses, bir nefes arar yanında. çıldırmamak için bir ses yeter. hişt. hişt.
devamını gör...
bir sait faik abasıyanık öyküsüdür.

türk edebiyatında yazılmış en iyi öykülerden biri olan bu öykü sait faik abasıyanık üstadımızın alemdağ'da var bir yılan isimli öykü kitabından yer alır. öykü daha başlar başlamaz size birsait faik abasıyanık öyküsü olduğunu belli eder ve öyküyü okurken insan sanki yazarla birlikte aynı yolu yürür aynı sesi duyarsınız.

ben yürümeyi çok severim. bir yere yürüyerek gitmek değil kast ettiğim şey. sadece amaçsızca ve sebepsizce yürümek. çünkü henry david thoreau gibi ben de yürürken daha iyi düşündüğüme inanırım. bu öykünün kahramanı da yürüyor ve pek bir amacı yok gibi. evden de sinirli çıkmış ve var bir geçerli nedeni.

sonra hişt hişt diye bir ses duyar ama nereden geldiğini anlayamaz. işte bu sesi duyma anıdır insanın yalnız kalsa da, öfkeli olsa da, dünyadan vazgeçme eşiğinde bekliyor olsa da, yaşamın güçlüğü altında eziliyor olsa da onu yeniden hayata döndüren, ona yaşadığını hissettiren. insan ne kadar kendi başına kalmış olursa olsun bir ses bir nefes onu yeniden kaldırabilir yerinden.

nereden gelirse gelsin, yeter ki bir hişt hişt sesi gelsin.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hişt hişt" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim