deliliğin tarihi, cinselliğin tarihi, kliniğin doğuşu, akıl ve psikoloji, kelimeler ve şeyler, bu bir pipo değildir, kendini bilmek, iktidarın gözü, iktidarın işlevi kitaplarının yazarı.

boğazlı kazağını pek severiz.
devamını gör...
(bkz: foucault sarkacı)
devamını gör...
bir insanın okuma serüvenini "foucault öncesi" ve "foucault sonrası" olarak ayırabileceğine inandığım yazardır.
devamını gör...
"there are more ideas on earth than intellectuals imagine. and these ideas are more active, stronger, more resistant, more passionate than ''politicians'' think. we have to be there at the birth of ideas, the bursting outward of their force: not in books expressing them, but in events manifesting this force, in struggles carried on around ideas, for or against them. ıdeas do not rule the world. but it is because the world has ideas... that it is not passively ruled by those who are its leaders or those who would like to teach it, once and for all, what it must think."
devamını gör...
öldüğünde evinin arka bahçesinde ekili mariuhana bulunduğu söylentileri vardır. eşcinsel olduğu da anektodlar arasındadır.
devamını gör...
(bkz: anatomo-politik)
(bkz: biyo-politik)
devamını gör...
dünyada en çok alıntı yapılan akademisyendir ancak iran devrini savunduğu ve fena bir liberal olduğunu göz ardı etmemek gerekir. bununla birlikte hapishanenin doğuşu gerçekten iyi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir kitaptır.
devamını gör...
10 yılda bir başka bir şey saçmalamış, kariyerist, humeynici, kuhn'un paradigma kavramını episteme diye yutturan bir sahtekardır. bu episteme kavramını ise kendisi yarattığı sorunların farkına vararak yetmişlerin sonunda terk etmiştir. ki buna benzer kavramları başka isimler benzer anlamlarda kullanmışlardır: kuhn-paradigma, kant-şema kavramı, bachelard'da epistemolojik kopuş vs. tarihin devamlı olmadığı ve kopuşlu olduğu ondan önceki fransız düşüncesinde zaten var olan bir fikirdir; peki foucault'yu orijinal, tarihe bakışımızı değiştiren isim yapan şey nedir? zaten var olan bir metodolojiyi ilgi çekecek alanlarda kullanıp (seksüalite, ceza uygulamaları, akıl hastalığı vs.) bunları ağdalı, bir çok yerde anlaşılmaz, herhangi bir eleştiriye karşı her an başka yere çekilebilecek bir belirsizlikte yazmasıdır elbette. ne kadar çelişkiler ile dolu olursa olsun angaje bir entelektüel görüntüsünü korumayı, bu rolü başarı ile oynamayı bilmesindedir.

foucault'nun ortaya attığı tarihin okunması ile ilgili metod (epistemeler) tarihi daha iyi anlamamıza yardım etmekten çok meseleleri daha da karmaşıklaştırıp içinden çıkılmaz bir hale getirir.

örneğin foucault tarihi 3 tane birbirinden ayrı, birbiri ile kesinlikle karışmayan döneme bölüyor: rönesans (16. yy), klasik çağ (17-18. yy) ve 19. yy. tabi bunlardan önce tıpkı masallardaki gibi teoloji ve batıl inançlar ile kaplı, büyü ile uğraşan bir orta çağ var. şimdi foucault'daki bu ayrım gelişigüzel bir ayrım değil. bu dönemler birbirlerinden kesin sınırlar ile ayrı adeta kendi özleri olan dönemler. mesela klasik çağ, yani 17 ve 18. yy'lar aklın galip geldiği, temsilin ve matematiğin öne çıktığı, bilgilerin bir sistematiğe oturduğu yıllar foucault'ya göre. halbuki 17 ve 18. yy'lar büyü ve batıl inanç bakımından orta çağ'dan geri kalmaz. mesela foucault, "klasik çağ"da yaşamış john dee'yi nereye koyardı acaba? kendisi matematikçi olduğu kadar büyücüdür de ve maalesef foucault'ya göre akıl çağı olan klasik çağ'da yaşamıştır. aslında foucault'nun tarih okuması bir mit ve efsaneden ibarettir. özneyi tarihin akışından çıkarmıştır ancak yerine “orta çağ”, “rönesans”, “klasik çağ”, “batı insanı” vs. gibi mitolojik özneler koymuştur. tarihin sahnesine çıkıp birbirinin yerini alan ve mücadele eden bunlardır. evet doğru, insanlar verili bir ortama, bir dünya görüşüne, bir mentalitenin içine doğarlar fakat bunlara episteme diyerek tarihte bu kadar ses getirmekte foucault'nun başarısıdır.

foucault zamamın modalarına tutunarak en aykırı allame-i cihan rolünü oynamaya çalışan bir kariyeristten başkası değildir. aşağıda yaptığım iki alıntı zamanın modalarına tutunarak nasıl bir rol takındığını bir nebze olsun gösterir belki (çeviriler bana ait):

“yapmaya çalıştığım şey, yapısalcı analiz türlerini, bunların henüz ulaşmadığı alanlarda uygulamak, yani fikirler tarihi, bilgi tarihi ve teori tarihi alanları.” (1967)

“yapısalcılık antropoloji, linguistik ve kimi zaman da edebiyat alanında kullanılan bir metot. ancak bana öyle geliyor ki tarih alanında kullanılması çok nadirdir. her halükarda, yapısalcılık ile hiç bir bağım olmadı ve yapısalcılığı tarihsel analiz amaçlı hiç bir zaman kullanmadım. hatta daha ileri giderek söyleyebilirim ki, yapısalcılık ile ilgili bir fikrim yok ve yapısalcılık beni ilgilendirmiyor.” (1976)
devamını gör...
foucault'u öncelikle liberal ya da marksist olarak sınıflandırmak mümkün değildir. bunların üstü olduğu da anlaşılmasın tersine kendisi de görece kabul ettiği haliyle bu standarlardan farklı bir akıl yürütmesi vardır bu kimi zaman iyi kimi zaman kötüdür. (kendini bu hareketi "yengeç gibi yan yan yürüme" olarak ifade eder. üstelik kabaca kendisini genç foucault: anarşist, orta yaşlı foucault: liberal, son demlerinde foucault: marksist şekilde sınıflandırmak görece en sağlıklısıdır.. elbette genel bir bakış açısıyla yaptım bunu..*

iktidar tarihlemesi yaptığı ifade edilebilir, yani foucault iktidar nedir ve hangi dönemlerde ne gibi hareketler yapmıştır'ın peşine düşer.
bu kapsamda ama haklı/haksız liberalizme de sosyalizme de giydirir. hatta toplumsal çözümlemelerinde ekonomi görece en az/alttır bu açıdan sosyalistler eleştirir. (ki bence de haklılar)

liberalizme ise gerek iktidarın içleştirilmesi gerekse de laissez faire'e "malların özgürlüğü" olarak tanımlaması ve görece ispatlaması ile liberal olduğu ifade edilemez..

ki bu tartışma gerek ses kayıtlarından çevirileri yapılması gerekse de izlediği karmaşık yol sebebiyle her iki fikride destekler/reddeder argümanlar bulmak mümkündür.

iktidar açısından en büyük olguları ise istatistlik ile iktidar arasında ilişki kurması ve panoptikon başta olmak üzere mimari-ulusal kurumlar (okul, hastane, akılhastanesi ve hapishaneler) gibi atölye/fabrika bağlarıda kapsar halde bir bağ kurmuş, ilişkileri ispatlamıştır.

ha kendisi bir "peygamber" ya da "doğruluk abidesi" de değildir.. mesela aşı, prezervatif, salgın kapatılmaları gibi konularda ülkemizdeki gericileri aratmaz bir halde reddeder. bunların "iktidarın tahakküm mekanizması" olarak gösterir, tanımlar.. kendisinde bu açıdan "aids'ten" ölmesi şaşırtıcı değildir..

şükür ki günümüzde kendisini bilen görece az bir nüfus varda bu gericilere "ilham kaynağı" olacak argümanları sümen altında kalıyor.. gerçi ben bu satırları kaleme alarak, gericiliğe su mu tutmuş oluyorum? bilemiyorum.. paradoksal bir durum..

son olarak hani "avrupalı medeni abi kurallara uyuyor" diyoruz ya hah foucault'a göre bu durumun sebebi "veba salgını". bu dönem iktidar tarafından sağlanan "ev karantinaları" neticesinde iktidar içselleştirilmiş, devamındaki polis kuvvetleri, yargı sistemleri ile durum beslenmiş ve görece daha itaatkar-uysal en azından kanunlara-kurallara karşı bireyler elde edilmiştir. söz konusu salgının sebebi bulunmaya çalışılırkende "ölüm raporları" tutulmuş ve bir süre sonra bazı sokak/mahallelerde daha çok ölü olduğu anlaşılarak istatistlik bilimi doğmuştur. devamında bu sayılar ekseninde hareketle ölüm oranları yüksek bölgeler incelenmiş, ortak özellikleri çıkartılmış..en sonunda bu bölgelerin ana ortak özelliği, farelere kadar indirgenerek farelerin taşıyıcılığı keşfedilmiştir.

**alan editle eklendi. ki bu bir zorlama ekleme yani bu düşünürü illa kalıba sokmak gerekiyorsa bence en sağlıklı kalıp bu, umarım hafızam yanılmıyordur.

edit2: hatta kendisi biyo-politikanın doğuşu eserinde marksizmi hep mevcut yapı/yapılar üzerine kurulu bir ideoloji olduğunu, sosyalist yapıda ve komünist yapıda ki iktidar ya da iktidar yerine geçecek yapı/yapıları yeterli düzeyde analiz etmediği eleştirisini getirir. dolayısıyla sosyalist ve komünist yapıları kendini anti-tez olarak konumlandırdığını ve herhangi bir kurulumdan sonra sorun yaşamalarının ya da birbirinden farklı işleyişlerinin olmasının tam da buradan kaynaklandığı, en büyük eksikliklerinin ise (gramsci'yi muaf tutarak) bu anlamda tamamlayamadıklarını iddia/ifade eder. laissez faire meselesini de açmak gerekirse "insanların değil, malların özgür olduğu bir dünya, kurdular-kurguladılar" der.

edit3: (bkz: gramsci) eklendi..
devamını gör...
modern iktidar büyük gözaltı demiştir kendileri haksiz da sayılmaz.
modern iktidar allah gibidir her yerdedir.
okulda,hastaneyede, cezaevinde kısaca her yerdedir iktidar.
devamını gör...
bunu da bir deneyelim bakalım nasıl bir şeymiş hevesiyle girmiş olduğu eşcinsel ilişki ile aids hastalığı kaparak mefta olmuş kel ve gözlüklü insan.
devamını gör...
cinselliğin tarihi çalışmasında, deneyimlediği eşcinsel ilişki sonucu tanıştığı hiv virüsü nedeniyle hakkın rahmetine kavuştuğu dedikodularının yaygın olduğu fransa vatandaşı.
devamını gör...
end of history ile samuel huntington'ın clash of civilizations kitabının köşe taşlarını oluşturmuştur. bugün, francis fukuyama the end of the history ile bilinmesine rağmen bu fikrin babası foucault'tır. fukuyama ilk tezini ortaya attığında en çok foucault'tan etkilenmiştir. düşünce tarihi olarak ikisinin çalışmaları karşılaştırmalı olarak okutulur.
devamını gör...
friedrich wilhelm nietzsche 'nin büyük ölçüde etkisi altında kalmış ve onun kavramlarını kullanarak modern toplumda iktidarların işlemesi üzerine özgün incelemeler geliştirmiştir.
devamını gör...
24 doğumlu fransız filozof. düşüncesi temelde iktidar ilişkilerinin tarihsel arka planı üzerine yükselir. temel derdini şimdi olanın tarihselliğini ortaya çıkararak gerçeği kırılganlaştırmak olarak açıklayan filozof postmodern anlayışın ilk ve en önemli temsilcisidir.
aslında kendisi tarihsel a priori üzerinde yoğunlaşıyor, bunu da soykütük yöntemiyle yapıyor. biraz açalım;
a priori deney öncesi demek yani kantçı anlamda biz aklımızda bir takım a priori kategorilerle dış dünyayı algılıyor, doğaya zihnimizi dayatarak onu büküyoruz. bu da bilginin oluşumunda özneyi etken, nesneyi edilgen kılıyor. kopernik devriminin düşüncedeki karşılığı da budur. zaman ve mekan olmadan algı olmaz, bu iki görü biçimi bizim a priori olarak doğaya dayattığımız zorunlu epistemik koşullardır. zaman ve mekan dışını tasavvur edemeyiz aklımızın yapısı gereği onları doğaya dayatırız, nedensellik gibi. foucault'un kullandığı tarihsel a priori ise epistemenin oluşumundaki tarihsel önkabulleri inceler. çağımızda episteme bize arkasına çok girift bir takım iktidar ilişkilerini alarak ulaşır, burada öze ulaşmak bu "soykütüğü" yöntemiyle mümkün olabilir. aslında çok çok özgün ve devrimci bir bakış açısı bu. ben neye itiraz edildiğini anlamıyorum ancak itirazların arkasında da modernist bir iyiniyet görüyorum ancak yersiz bir iyiniyet bu. yani olan ile olması gereken arasındaki ayrımı dahi egemen söylem(diskur) belirlerken, bir adam doğrudan biraz da kışkırtıcı bir tarzla bu döngüyü yine diskurla mücadele etmenin imkansız olduğunu söyleyecek kadar trajik bir önkabulle deniyor. bence içerikten ziyade bu yöntemin kendisi 20.yy'ın en özgün düşünsel atılımlarından biri. egemen söylem karşıtlarını da içinde eriterek kendisine mal etmeyi becerdiği için zaten mücadele o diskur içerisinden yapılamıyor. burada baudrillard'ın terör kavramına dikkat çekmek gerekiyor. çünkü onun da karamsar bir şekilde işaret ettiği üzere, gerçeğin sahtesi tarafından eritilerek artık taklidin dahi sahteye "imaj"a atıf yapar hale geldiği dünyada bu sürecin başlangıcındaki gerçeğe ulaşmak terörle mümkün olabilir mi? yani egemen söylem terörle kırılıp gerçeğe atıf mümkün hale gelebilir mi?
baudrillard'a göre hayır. çünkü kitle iletişim araçaları diskur'a yapılan her türlü saldırıyı "terörize" edip şeytanlaştırarak bunu yine egemen söylemin gücünü tahkim etmesi için kullanmaya başlar. trajedi de budur. zarar vermek isteyerek gerçeğin peşine düşerken sahteyi beslemek. bu kavramsal ve düşünsel olarak ölüme, absürte, hiçliğe ve mutlak bir yalnızlığa mahkum olan trajik öznenin fenomenler sahasında dahi hasret çektiği hakikatin yollarının kapandığının ilanıdır. bunu foucault bir takım mikro tarihsel incelemelerle yapıyor. küçük bir tarihsel gerçeği, çağı çözümlemek için kullanıyor. delilik-hapishane ve cinsellik gibi kavramların tarihsel a priorilerini ortaya çıkararak. trajik,devrimci ve avangard bir bakış açısı bu. nihayetinde de malumun ilamı denebilir ancak çağın hastalıklarını tespit etmek, tedavi için bir başlangıç nihayetinde. seviyoruz.
devamını gör...
can , ciğer olabilir.
iyi bir kafa olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
türkiye'de fuko'yu en çok çalışan akademisyenlerden biri kuşkusuz, ferda keskin hocadır ve biz foku üzerine konuşacak olsak elbette yeni veya değinilmemiş bir çok şey söyleyebiliriz. fakat hiçbir şey de söyleyemeyebiliriz. sorun şu ki fuko bile kendi için çok bişey söyleyemeyebilir. en iyisi onu okumaktır.
devamını gör...
okurken ihtiyaç duyabilirsiniz. buradan

bunu yaptığım için utanç duyuyor muyum? evet.
devamını gör...
bir kaç gün önce foucault'un fas'ta bulunduğu zamanlarda çocuklara tecavüz ettiği iddiaları gerçeklik kazanmış.buradan
devamını gör...
entelektüel tayfanın herhangi bir konuda görüş beyan ederken adını muhakkak cümle içinde kullandığı, kullanmazsa kendini eksik hissettiği düşünür. fuko’ya şu hususta katılmıyorum. fuko’yu şu noktada haklı buluyorum. oy yavrularım benim. ne minnoşsunuz siz öyle ya. sizi tatlı entel boy’lar sizi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"michel foucault" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim