normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2361.
selam,
birkaç gündür aklımı kurcalayan bir şey var. ben yalnız olmaktan mı korkuyorum? kendimle başbaşa olmaktan mı korkuyorum? ben ne yapıyorum a*k? kendimden hayatımdan çok sıkıldım. eskiden yalnız vakitler bana ödül gibiyken şimdi kendime iki saniye dayanamıyorum. başarabildiğim hiçbir şey yok gibi. evet belki çoğu kişiden iyi bir yerdeyim. ama arkadaşlarım arasında ortalama hatta sonlardayım. hepsi benden daha başarılı gibi. önceden derdim ki evet onlar başarılı ama benim hedefim mutlu olmak başarılı olmak ya da para kazanmak değil bunlar insanı mutlu etmez ki. ama şimdi tek istediğim şey buymuş gibi geliyor. kendimi bir şekilde kanıtlamam lazımmış gibi hissediyorum.
neyi değiştirsem bilmiyorum. bu son birkaç aydır olan s*k*k karışık düşüncelerimden de sıkıldım. sessizlik istiyorum eskisi gibi huzur istiyorum. ama okul bitiyor. herkes çok iyi şirketlerde işe giriyor. yurtdışına çıkıyor. bir şeyler başarıyor. geride kalmış hissediyorum. ben de çalışıyorum. en iyi halimle kendimi vererek çalışıyorum diyemem. ama sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum. açıkçası bazıları gibi çalışmak da istemiyorum. bazen ağaçların altına yatıp sadece var olduğum için mutlu olmak istiyorum. ben de zamanında çok çalışıp bir şeylere ulaştım. bir ara iyi para kazandım yaşıma göre. ama bunlar beni hiç mutlu etmiyor ki. beni seven ailem, sevgilim ve birkaç yakın arkadaşım olsun istiyorum. asıl istediğim bu biliyorum. çok para kazandırmasa da geçinecek kadar para kazandığım bir uğraşım ve bu hayattan zevk alırken yanımda sevdiğim dostlarım olsun istiyorum. beraber güzel anılar yaratalım.
sanırım ben eskisi gibi kendimden ve yaşadığım hayattan memnun olmak istiyorum. eğer kafam karışıksa ne yaptığımı bilmeyip kendime yakışmayan aptalca hareketler yapıyorum. yakınlarımı incitiyorum bazen. kendime zarar veriyorum. 1 ay boyunca neredeyse hiç uyumadım. uyuyamadım. yemek yemedim. göz altlarım iyice belirginleşti, kilo verdim. kül tablası gibi kokana kadar sigara içtim. yine de yapmam gereken her boku kalkıp yaptım. atmadan önce anksiyete atağı geçirdiğim mailleri attım. yetişmeyen projeleri yetiştirdim. sosyal hayatımda sahip olduğum rollerini yerine getirdim. ama kendime hiç bakmadım. cevabı bazen başkalarında başka şeylerde aradım. mutsuzluğumun sebebini sevgilime attım. ah benim birtanem, ne kadar boktan bir insan olsam da hep yanımda olan o kişiyi en yakın arkadaşımı o kadar çok üzdüm ki. kendimden bunun için nefret ediyorum. pişmanlık pek duymam aslında. ama bu her düşündüğümde kendimden iğreniyorum. sıkıntı hiç onda değildi ki sıkıntı bendim. hiçbir şeyden zevk almıyordum. sadece yeni olan şeyler içimi ısıtıyordu. yeni insanlar, yeni aktiviteler, yeni mekanlar. hepsi sanki bana yeni bir ben sunuyor gibiydi. ama yanıldım. çünkü içten içe her aynaya baktığımda gerçeği biliyordum. başarısızlıktan başka bir şey değildim. bu insanlar nasıl her gün beni arayıp görmek istiyordu ki? kendime saygım yoktu.
birkaç gündür iyice uyuyup kendime gelmeye çalışıyorum. bol bol yemek yiyorum. biraz yalnız kaldım. tekrar meditasyona başlayıp kendimi kabullenmeye çalışacağım. son aylarda yaptığım onca aptallıklardan sonra fark ediyorum ki sıkıntı benim ve benim kafamın içinde.
bilmiyorum, kırdığım insanların kalbini alabilir miyim? her şey eskisi gibi olur mu? yediğim bokları düzeltebilir miyim? bu aptalca kafa karışıklığım gider mi? deneyip görmemiz lazım. yoksa bu işin sonunda kendimi asacağım ağaç bile belli. ama yine de bu pek de umutsuz bir yazı değil gibi. hemen olmasa da yavaş yavaş bir şeyler yerine oturacak biliyorum. bazen böyle her şeyin içine ediyorum. önceden böyle dibe batıp batırmışlığım var. herkesi kırıp sonunda yalnız kalıyorum. ve tekrar başlıyorum. bu sefer umarım erken fark edebilmişimdir. bazı şeyler için geç değildir.
sevgilerle,
birkaç gündür aklımı kurcalayan bir şey var. ben yalnız olmaktan mı korkuyorum? kendimle başbaşa olmaktan mı korkuyorum? ben ne yapıyorum a*k? kendimden hayatımdan çok sıkıldım. eskiden yalnız vakitler bana ödül gibiyken şimdi kendime iki saniye dayanamıyorum. başarabildiğim hiçbir şey yok gibi. evet belki çoğu kişiden iyi bir yerdeyim. ama arkadaşlarım arasında ortalama hatta sonlardayım. hepsi benden daha başarılı gibi. önceden derdim ki evet onlar başarılı ama benim hedefim mutlu olmak başarılı olmak ya da para kazanmak değil bunlar insanı mutlu etmez ki. ama şimdi tek istediğim şey buymuş gibi geliyor. kendimi bir şekilde kanıtlamam lazımmış gibi hissediyorum.
neyi değiştirsem bilmiyorum. bu son birkaç aydır olan s*k*k karışık düşüncelerimden de sıkıldım. sessizlik istiyorum eskisi gibi huzur istiyorum. ama okul bitiyor. herkes çok iyi şirketlerde işe giriyor. yurtdışına çıkıyor. bir şeyler başarıyor. geride kalmış hissediyorum. ben de çalışıyorum. en iyi halimle kendimi vererek çalışıyorum diyemem. ama sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum. açıkçası bazıları gibi çalışmak da istemiyorum. bazen ağaçların altına yatıp sadece var olduğum için mutlu olmak istiyorum. ben de zamanında çok çalışıp bir şeylere ulaştım. bir ara iyi para kazandım yaşıma göre. ama bunlar beni hiç mutlu etmiyor ki. beni seven ailem, sevgilim ve birkaç yakın arkadaşım olsun istiyorum. asıl istediğim bu biliyorum. çok para kazandırmasa da geçinecek kadar para kazandığım bir uğraşım ve bu hayattan zevk alırken yanımda sevdiğim dostlarım olsun istiyorum. beraber güzel anılar yaratalım.
sanırım ben eskisi gibi kendimden ve yaşadığım hayattan memnun olmak istiyorum. eğer kafam karışıksa ne yaptığımı bilmeyip kendime yakışmayan aptalca hareketler yapıyorum. yakınlarımı incitiyorum bazen. kendime zarar veriyorum. 1 ay boyunca neredeyse hiç uyumadım. uyuyamadım. yemek yemedim. göz altlarım iyice belirginleşti, kilo verdim. kül tablası gibi kokana kadar sigara içtim. yine de yapmam gereken her boku kalkıp yaptım. atmadan önce anksiyete atağı geçirdiğim mailleri attım. yetişmeyen projeleri yetiştirdim. sosyal hayatımda sahip olduğum rollerini yerine getirdim. ama kendime hiç bakmadım. cevabı bazen başkalarında başka şeylerde aradım. mutsuzluğumun sebebini sevgilime attım. ah benim birtanem, ne kadar boktan bir insan olsam da hep yanımda olan o kişiyi en yakın arkadaşımı o kadar çok üzdüm ki. kendimden bunun için nefret ediyorum. pişmanlık pek duymam aslında. ama bu her düşündüğümde kendimden iğreniyorum. sıkıntı hiç onda değildi ki sıkıntı bendim. hiçbir şeyden zevk almıyordum. sadece yeni olan şeyler içimi ısıtıyordu. yeni insanlar, yeni aktiviteler, yeni mekanlar. hepsi sanki bana yeni bir ben sunuyor gibiydi. ama yanıldım. çünkü içten içe her aynaya baktığımda gerçeği biliyordum. başarısızlıktan başka bir şey değildim. bu insanlar nasıl her gün beni arayıp görmek istiyordu ki? kendime saygım yoktu.
birkaç gündür iyice uyuyup kendime gelmeye çalışıyorum. bol bol yemek yiyorum. biraz yalnız kaldım. tekrar meditasyona başlayıp kendimi kabullenmeye çalışacağım. son aylarda yaptığım onca aptallıklardan sonra fark ediyorum ki sıkıntı benim ve benim kafamın içinde.
bilmiyorum, kırdığım insanların kalbini alabilir miyim? her şey eskisi gibi olur mu? yediğim bokları düzeltebilir miyim? bu aptalca kafa karışıklığım gider mi? deneyip görmemiz lazım. yoksa bu işin sonunda kendimi asacağım ağaç bile belli. ama yine de bu pek de umutsuz bir yazı değil gibi. hemen olmasa da yavaş yavaş bir şeyler yerine oturacak biliyorum. bazen böyle her şeyin içine ediyorum. önceden böyle dibe batıp batırmışlığım var. herkesi kırıp sonunda yalnız kalıyorum. ve tekrar başlıyorum. bu sefer umarım erken fark edebilmişimdir. bazı şeyler için geç değildir.
sevgilerle,
devamını gör...
2362.
aydınlatırken geceyi
yıldızlar ve ay
göğsüme oturan şey
sadece karanlık.
-sevgili claudemon.
yıldızlar ve ay
göğsüme oturan şey
sadece karanlık.
-sevgili claudemon.
devamını gör...
2363.
şu ortama iki bakayım dedim halime şükrettim.
devamını gör...
2364.
ohaaa saat 5 olmuş olummm yuuhh ne yapıyoruz lan biz burada aloo sitenin kapısı nerde çıkamıyom yoldaş kim kapattı lan bu siteyi üzerimize kilitli kaldık burada allahım yardım et yetkili yok muu 155 imdaatt
devamını gör...
2365.
sence de bir şansı daha hak etmiyor muyduk?
devamını gör...
2366.
2367.
seven gider mi ?
seven herhalükarda sevgisini belli eder. şartlar ne olursa olsun sevdiği karşısında hep aynı kişi olarak kalır. bazen gitmeye mecbur kalır insan başka bir diyara gider. o zaman mesafeler girer araya lakin mesafeler sebep değildir ayrılığa... önemli olan sevdiğinin kalbinden gitmemek. çünkü bazen kalmak için gitmek gerekir. gerçek ayrılıklar sevdiğinin kalbinden gidince olur. sevgi biter, seven yabancılaşır. ve bazen seven gider. "sevmiştim, sevmişti oysa" dersin kendine lakin tek taraflida sevgi olmuyordu anlarsın o zaman onun için canını verecekken o sana zamanını bile vermediğinde anlayacaksın. nazım hikmet'in dediği gibi "her gelen sevmez, ve hiçbir seven gitmez"
sevende asla gidemez zaten ama kıymeti de bilinmez...
seven herhalükarda sevgisini belli eder. şartlar ne olursa olsun sevdiği karşısında hep aynı kişi olarak kalır. bazen gitmeye mecbur kalır insan başka bir diyara gider. o zaman mesafeler girer araya lakin mesafeler sebep değildir ayrılığa... önemli olan sevdiğinin kalbinden gitmemek. çünkü bazen kalmak için gitmek gerekir. gerçek ayrılıklar sevdiğinin kalbinden gidince olur. sevgi biter, seven yabancılaşır. ve bazen seven gider. "sevmiştim, sevmişti oysa" dersin kendine lakin tek taraflida sevgi olmuyordu anlarsın o zaman onun için canını verecekken o sana zamanını bile vermediğinde anlayacaksın. nazım hikmet'in dediği gibi "her gelen sevmez, ve hiçbir seven gitmez"
sevende asla gidemez zaten ama kıymeti de bilinmez...
devamını gör...
2368.
son tanımda benim morali sıffır sıffır sıffır sıffır diyen adam aklıma geldi.
(20. saniye)
(20. saniye)
devamını gör...
2369.
manita yok
flört yok
para yok
akademik başarı yok
sabah uyanınca telefonda 1 bildirim bile yok
olmaz olsun böyle hayat
flört yok
para yok
akademik başarı yok
sabah uyanınca telefonda 1 bildirim bile yok
olmaz olsun böyle hayat
devamını gör...
2370.
moruk siz siz olun yolunuzu asla yedikule gar taraflarına düşürmeyin. biz küçükken bi efsane vardı başka semtten gidenleri oranın balicileri öldürüp hisara atıyorlarmış diye biz de şu an restorenin başladığı yere yakın bi yerlere gidip geri dönerdik g.. korkusundan. sonra bi gün daha da ileri gitmeye karar verdik bilenler vardır garın ordan dümdüz yardırınca ermeni kilisesine varmadan sağ tarafta küçük bi yokuş var sola dönünce de narlıkapıya doğru gidiyorsun, he işte tam orada 7-8 kişi yerdeki birini tekmeliyordu biz görür görmez topuk tabii allahtan gide gele ara sokakları öğrenmiştik de kaçabilmiştik. kovalamıyorlardı bu arada hahahha lan ya.
yani yedikule'ye gitmemeye çalışın, mümkünse fatih'e girmemeye çalışın. akşam altıdan sonra giderseniz bıçaklanma ihtimaliniz yüzde 95 artarak yüzde 195 oluyor..
yani yedikule'ye gitmemeye çalışın, mümkünse fatih'e girmemeye çalışın. akşam altıdan sonra giderseniz bıçaklanma ihtimaliniz yüzde 95 artarak yüzde 195 oluyor..
devamını gör...
2371.
biraz sükunet. zor ama imkansız değil.
zor seven bana al sana daha zoru diyor sanki.
çelişki.
anlayabilirsin ama çözmek zorunda değilsin.
senin olmayan tüm çelişkiler..
senin değil işte. mücessem olarak dibinde bitmiyorsa, kılını kıpırdatmana gerek yok.
yorulmuyor musun diye sormuştu bana
sahici bir gecede
sevmiştim o sahici geceyi
o da sevmişti
ve evet
artık yorgunum
imgelerim kelimelerim
gözlerim..
kimseye etmiyoruz elbette şikayet
ağlamıyoruz da hâlimize
savaşmıyoruz da..
zor seven bana al sana daha zoru diyor sanki.
çelişki.
anlayabilirsin ama çözmek zorunda değilsin.
senin olmayan tüm çelişkiler..
senin değil işte. mücessem olarak dibinde bitmiyorsa, kılını kıpırdatmana gerek yok.
yorulmuyor musun diye sormuştu bana
sahici bir gecede
sevmiştim o sahici geceyi
o da sevmişti
ve evet
artık yorgunum
imgelerim kelimelerim
gözlerim..
kimseye etmiyoruz elbette şikayet
ağlamıyoruz da hâlimize
savaşmıyoruz da..
devamını gör...
2372.
niye hiç geçmiyor? hiç geçmeden niye böyle acıyor? bu özlemek hiç mi eksilmez?
devamını gör...
2373.
"ve bazen tek bir doğru insan, koca bir hayatı baştan yazar, senden bir şey almadan, sana binlerce şey katar. doğru insan çok ve beklemeye gerek yok."
~ya bizim doğru insanımız çoktan öldüyse?
doğru insanımızı bulmak çoğu zaman imkansız gibi görünür. bulunamayacakmış hissine düşülür. belki de elimizden kaçırmışızdır. hayat görmezden geldiklerimiz ya da görmediklerimizden ibarettir. hayat o şansı önümüze koyar biz ise elimizin tersiyle geri çeviririz oysa hayatın size daha kaç tane şans tanılayabileceğini bilemezsiniz belki de size tanınan o şans son şansınızdır.
hala çıkmadı mı karşına ?
çıktı, çıktı ama çıktığıyla kaldı. belki de ben yanılmışımdır. doğru insan değildir. hoş zaten kimsede kusursuz değil. lakin görmezden geldiğiniz kusurlar sizin de kusurunuz olabilir. kusurlarıyla kendini kusursuz sananlara var elbet. bence en iyisi kabullenmek kusurlarıyla kendini sevmek kusurlarıyla kendini sevdirmek
hala beklemekten yana mısın ?
beklenti insanı yorar
beklediğinde geleceğine inanıyor musun ?
beklememe gerek yok varsa kaderimde elbet birgün gelir
hiç doğru insanı bulduğunda beklemeye devam ettin mi ?
hayat doğruyu çıkarmışsa karşıma, hala beklemek ne fayda
devamını gör...
2374.
şule’siz şile
alarm sesiyle uyandı. etrafına bakındı, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. kimse yoktu. “bugün hangi gün” diye sordu kendi kendine. pazar gibi geliyordu. ama pazartesi de olabilirdi. gördüğü rüyayı unutamıyordu.
koşa koşa semt pazarına gidip,girişte zabıtalardan maske alıp pazarın içine girmişti. aldığı karpuzu sektirerek gidiyordu ki ayağıyla bir orta açtı ebrar karakurt smaçladi, sertaç şanlı blokladı. top komsunun bahçesine kaçmıştı. “ topunuzu keseyim mi ha?” diye soruyordu djokovic elindeki raketiyle. hızlıca hazırlanıp işin yolunu tuttu. içeri girerken müdürle karşılaştı. sessiz bir selamlaşmadan sonra bugün salı olmalı diye düşündü. çünkü müdürü lacivert desenli kravatını takmıştı. bu dövüş kulübünden alıntı değil mi ya diye geçirdi içinden. odasına girip kapıyı kapattı duvardaki panoda bir cinayet ve şüphelilerin olduğu ağdan oluşan fotoğraflar vardı. maktülün etrafındaki resimler hep tanıdık yüzlerdi. asıl korkuncu maktülün resmiydi.maktül o’ydu. alarm tekrar çaldı ve uyandı. “ne kabuslar gördüm ben” diye söyleniyordu. böyle durumlarda ruhu hala rüyada kalıyordu, bir süre kendine gelemiyordu. hazırlandı evden çıkacaktı ki arabanın anahtarı olmadığını fark etti. kafası yeni yeni yerine geliyordu. dün kovulmuş ve şirket, aracını geri almıştı. akşamında barda bir kaç viski ile başlayıp eve giderken büfeden aldığı biraları tek başına içmişti bütün gece.
kız arkadaşıyla kahvaltı yapıp biraz moralini yerini getirmek istedi. telefonunu aldı, mesaj vardı kız arkadaşından. "ben ayrılmak istiyorum". kimseye itiraz etmezdi. işten ayrılırken de özel eşyalarını alıp çıkmıştı. kız arkadaşlarından ayrılırken de hiç "neden" diye sormazdı. son kız arkadaşı ile her şey çok güzeldi oysa. onunla şile'de tanışmıştı ve her fırsatta oraya gidip vakit geçirirlerdi. isminin şile'ye benzemesi ve orada tanışmalarının şiirsel bir tadı vardı. üstüne üstlük zülfü livaneli’nin serenad kitabınını okuduğu dönemde tanışmıştı onunla. gayet mutluydular. ileriye dönük planları da vardı. gelen mesaja neden diye sormak istiyordu. ama küçüklüğünden beri keskin tavırları yazmasını engelledi.
onunla olmasa da şile'yi görmek istiyordu. taksiyle yaptığı yolculuk sonunda tüm parasını taksiciye verdi. izlediği filmlerden aklından hiç çıkarmadığı ve intihar edilecekse böyle olmalı diye kafasının bir kenarına not ettiği dedemin insanları’ndaki mehmet bey’in intiharını hissetmek için denize doğru yürüdü ve kayboldu.
alarm sesiyle uyandı. etrafına bakındı, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. kimse yoktu. “bugün hangi gün” diye sordu kendi kendine. pazar gibi geliyordu. ama pazartesi de olabilirdi. gördüğü rüyayı unutamıyordu.
koşa koşa semt pazarına gidip,girişte zabıtalardan maske alıp pazarın içine girmişti. aldığı karpuzu sektirerek gidiyordu ki ayağıyla bir orta açtı ebrar karakurt smaçladi, sertaç şanlı blokladı. top komsunun bahçesine kaçmıştı. “ topunuzu keseyim mi ha?” diye soruyordu djokovic elindeki raketiyle. hızlıca hazırlanıp işin yolunu tuttu. içeri girerken müdürle karşılaştı. sessiz bir selamlaşmadan sonra bugün salı olmalı diye düşündü. çünkü müdürü lacivert desenli kravatını takmıştı. bu dövüş kulübünden alıntı değil mi ya diye geçirdi içinden. odasına girip kapıyı kapattı duvardaki panoda bir cinayet ve şüphelilerin olduğu ağdan oluşan fotoğraflar vardı. maktülün etrafındaki resimler hep tanıdık yüzlerdi. asıl korkuncu maktülün resmiydi.maktül o’ydu. alarm tekrar çaldı ve uyandı. “ne kabuslar gördüm ben” diye söyleniyordu. böyle durumlarda ruhu hala rüyada kalıyordu, bir süre kendine gelemiyordu. hazırlandı evden çıkacaktı ki arabanın anahtarı olmadığını fark etti. kafası yeni yeni yerine geliyordu. dün kovulmuş ve şirket, aracını geri almıştı. akşamında barda bir kaç viski ile başlayıp eve giderken büfeden aldığı biraları tek başına içmişti bütün gece.
kız arkadaşıyla kahvaltı yapıp biraz moralini yerini getirmek istedi. telefonunu aldı, mesaj vardı kız arkadaşından. "ben ayrılmak istiyorum". kimseye itiraz etmezdi. işten ayrılırken de özel eşyalarını alıp çıkmıştı. kız arkadaşlarından ayrılırken de hiç "neden" diye sormazdı. son kız arkadaşı ile her şey çok güzeldi oysa. onunla şile'de tanışmıştı ve her fırsatta oraya gidip vakit geçirirlerdi. isminin şile'ye benzemesi ve orada tanışmalarının şiirsel bir tadı vardı. üstüne üstlük zülfü livaneli’nin serenad kitabınını okuduğu dönemde tanışmıştı onunla. gayet mutluydular. ileriye dönük planları da vardı. gelen mesaja neden diye sormak istiyordu. ama küçüklüğünden beri keskin tavırları yazmasını engelledi.
onunla olmasa da şile'yi görmek istiyordu. taksiyle yaptığı yolculuk sonunda tüm parasını taksiciye verdi. izlediği filmlerden aklından hiç çıkarmadığı ve intihar edilecekse böyle olmalı diye kafasının bir kenarına not ettiği dedemin insanları’ndaki mehmet bey’in intiharını hissetmek için denize doğru yürüdü ve kayboldu.
devamını gör...
2375.
''yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. ''
devamını gör...
2376.
bana karşı başlıklarda olsun nickaltımda olsun hakaretler ediliyor. benim umrumda değil ama sözlük formatına aykırı diye biliyorum.
neyse, zaten yakında sözlükte olmayacağım.
neyse, zaten yakında sözlükte olmayacağım.
devamını gör...
2377.
küçük bir umudun kalbime yerleşmesinden, bir umut uğruna direnmekten korkuyorum ve de hiçler dünyasında kalmayı seçmekten.
devamını gör...
2378.
gözyaşlarım usulca dökülüyor yastığıma çoğu gece, bu gece olduğu gibi.. akan her yaşın içindeki sebebi sindiriyor kalbim. neden aktıklarını biliyorum. ama nedenler o kadar çok ki hangi birine konsantre olayım?
bir sessizlik hakim odamda, zaten hep sessizlik olur benim düşünce meclisim kurulunca.. o meclisin başkanı olmak istemiyorum ama benden başka adaylığını koyan da olmamış..
kendi halime üzülüyorum sonra, bir kavga var içimde hep. oysaki kendimle barışı sağlamıştım. ama ne yaparsam yapayım fark edilmemem, hor görülmem, dışlanmam o kavgayı yeniden başlatmış.. üzücü.. yaranamıyorum, özellikle de kendime.
çok düşünüyorum sonra. ama öyle az bir çokluk değil bu pek tabii.. görülmemiş bir çokluk. o kadar çok ki düşünmeye başladığımda fark etmeden çattığım kaşlarım artık kırışıklıklar oluşturmuş alnımda..
yarım kalan meseleler var, sanırım ondan. o yarım kalmışlığı gücümle tamamlamaya çalışıyorum uyandığım her sabah.. içimi dökemeyecek kadar karmaşık olduğum bir gece sanırım.. en iyisi susayım. zaten kim konuşmak, dinlemek, anlattırmak istedi ki?
ne diyordu ahmed arif?
"hani kurşun sıksan geçmez geceden.. anlatamam nasıl ıssız, karanlık.."
bir sessizlik hakim odamda, zaten hep sessizlik olur benim düşünce meclisim kurulunca.. o meclisin başkanı olmak istemiyorum ama benden başka adaylığını koyan da olmamış..
kendi halime üzülüyorum sonra, bir kavga var içimde hep. oysaki kendimle barışı sağlamıştım. ama ne yaparsam yapayım fark edilmemem, hor görülmem, dışlanmam o kavgayı yeniden başlatmış.. üzücü.. yaranamıyorum, özellikle de kendime.
çok düşünüyorum sonra. ama öyle az bir çokluk değil bu pek tabii.. görülmemiş bir çokluk. o kadar çok ki düşünmeye başladığımda fark etmeden çattığım kaşlarım artık kırışıklıklar oluşturmuş alnımda..
yarım kalan meseleler var, sanırım ondan. o yarım kalmışlığı gücümle tamamlamaya çalışıyorum uyandığım her sabah.. içimi dökemeyecek kadar karmaşık olduğum bir gece sanırım.. en iyisi susayım. zaten kim konuşmak, dinlemek, anlattırmak istedi ki?
ne diyordu ahmed arif?
"hani kurşun sıksan geçmez geceden.. anlatamam nasıl ıssız, karanlık.."
devamını gör...
2379.
klaketin suratımda patladığı bir 3.30 durağıydı ilk sahne. nereye mi gitmiyordum? kabuğumu kıracak, cesur dişilerin arasında çatırdamak istediğim bir yere mesela. mükemmel miyim? kendime yağ çekmiş gibi gıcırdamayı bırakıyorum cevabı düşlerken. mükemmelim. öyle olmasa bile kalp kulakçıklarımın bacaklarını açıp ıslak ıslak duymak istediği söz bu. benden bana mükemmelim. layık olunası. cumartesi sabahı kahvaltı masasının ortasına kondurulmuş bir tebessüm.
hatta pekmez gibiyim, duraktayken içimi kemiren yer var mı acaba sahnesine geçiş için makyaja oturduk. suratıma bir ifadeyi yerleştirirken ıkınmam gerektiği olur. sevgi mesela, zorla çay ikram edilen utangaç misafir gibi gezinir yüzümde. kol düğmesi takacak kadar ince bir beyefendiydi içimdeki nezaket işleri bakanı. spotlar yüzümdeki pudrada dağılırken gelmeyen otobüs sahnesine, sigara yakarsam kesin gelir temalı murphy kanununa gönderme yapan repliği ateşlemek için ağzımda duran dala tutundum. kibriti çaktım. bu sahnede en güzel oynayan ciğerlerimdi, dumanı elektirik süpürgesi gibi çekişimden belliydi kanser festivalinde aday gösterilecekleri.
otobüs, duman, hafif bir meltem, bekleyiş ve durağa bir kadının gelişiyle hikayenin çiçek açışı. kestik. kadına göre topuk bir zerafet biçimiydi. ben saatin tik tak ritmini arayan bir şairdim. tak tak tak tak tak kadın duraktaki popülasyonu yokladı, yalnızdım bir deprem olsa ve durağın etrafı yerin dibine batsa etrafımızda lav denizi oluşsa durak adasında yalnızca ikimiz ne kadar hayatta kalabilecek ve en önemlisi kaç günde sevgili olabilecektik, gibi kosünüs problemleri ruhumun her çatlağından yüksek basınçla fışkıran saçma sorulardan bir kaçıydı. kadının kulağı içimdeki sesi duyacak kadar gelişmiş olabilir mi endişesinin seviyesi azalınca sırtımı dönüp uzaklara odaklandım tansiyonumu yükselten tek şey kadının hala orda olduğuydu.
kestik. role girmiyorsun sorun nedir? otobüs bekliyorsun duraktasın kadın sadece figüran.
hayatta öyle güzel şeyler çıkar ki karşımıza ve fakat senaryoya dahil değildir hiç biri. oynadığım rolün dışına çıkmaya çalışırım hep tabi beceremem asla, rolün neyse ona uygun davranmalısın. sonunda murphy kanunları işledi ve sigaramdan 3 nefes aldıktan sonra otobüs yanaştı kapılar açıldı önce kadın bindi sonra ben. nereye gitmiyordum ki?
hatta pekmez gibiyim, duraktayken içimi kemiren yer var mı acaba sahnesine geçiş için makyaja oturduk. suratıma bir ifadeyi yerleştirirken ıkınmam gerektiği olur. sevgi mesela, zorla çay ikram edilen utangaç misafir gibi gezinir yüzümde. kol düğmesi takacak kadar ince bir beyefendiydi içimdeki nezaket işleri bakanı. spotlar yüzümdeki pudrada dağılırken gelmeyen otobüs sahnesine, sigara yakarsam kesin gelir temalı murphy kanununa gönderme yapan repliği ateşlemek için ağzımda duran dala tutundum. kibriti çaktım. bu sahnede en güzel oynayan ciğerlerimdi, dumanı elektirik süpürgesi gibi çekişimden belliydi kanser festivalinde aday gösterilecekleri.
otobüs, duman, hafif bir meltem, bekleyiş ve durağa bir kadının gelişiyle hikayenin çiçek açışı. kestik. kadına göre topuk bir zerafet biçimiydi. ben saatin tik tak ritmini arayan bir şairdim. tak tak tak tak tak kadın duraktaki popülasyonu yokladı, yalnızdım bir deprem olsa ve durağın etrafı yerin dibine batsa etrafımızda lav denizi oluşsa durak adasında yalnızca ikimiz ne kadar hayatta kalabilecek ve en önemlisi kaç günde sevgili olabilecektik, gibi kosünüs problemleri ruhumun her çatlağından yüksek basınçla fışkıran saçma sorulardan bir kaçıydı. kadının kulağı içimdeki sesi duyacak kadar gelişmiş olabilir mi endişesinin seviyesi azalınca sırtımı dönüp uzaklara odaklandım tansiyonumu yükselten tek şey kadının hala orda olduğuydu.
kestik. role girmiyorsun sorun nedir? otobüs bekliyorsun duraktasın kadın sadece figüran.
hayatta öyle güzel şeyler çıkar ki karşımıza ve fakat senaryoya dahil değildir hiç biri. oynadığım rolün dışına çıkmaya çalışırım hep tabi beceremem asla, rolün neyse ona uygun davranmalısın. sonunda murphy kanunları işledi ve sigaramdan 3 nefes aldıktan sonra otobüs yanaştı kapılar açıldı önce kadın bindi sonra ben. nereye gitmiyordum ki?
devamını gör...
2380.
iğrenç insanlar hepinizden nefret ediyorum anlıyo musunuz nefreetttttt keşke sözlüğün kapısı olsa da vurup çıkıp odama gitsem
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2