3761.
hiçbir şey bu kadar anlamsız gelmemişti hayatımda kendimi kaybediyorum...
hayatım kayboluyordu bilinmezlerin arasında yokluğa sürüklenen yaşamım kayboluyordu şimdi bir yaşam elimden kayıyordu ve ben yetersiz kalıyordum....
devamını gör...
3762.
sanırım yıllar geçse de bir köşeye çekilip, sorgusuz sualsiz duvarı izlemekten vazgeçmeyeceğim. eski küçük kızın canı yandığında göz yaşları düşerdi yanaklarından. sabahlara kadar ağlayıp uyanınca yeniden kalkmak isterdi. şimdi ise ağlayamıyorum, çok ağlayınca göz yaşları biter derlerdi. sanırım doğru. içim ağlıyor, içim kan ağlıyor, en garibi de ben gülüyorum. bir mart sabahında saatlerce kasvetli havanın yaşattığı hislerimi sorguluyorum. duvarlar hiçbir şekilde konuşmuyor. benimde konuştuğum söylenemez. arkada (ıt's snowing like ıt's the end of the world- krobak) çalıyor. şarkının sözleri yok, ama melodisinin yüklediği anlam bu içimdeki sızıyı ruhuma yerleştiriyor. aynı bu şarkı gibi hissediyorum, konuşmuyorum ama içimdeki melodinin duyulmasını istiyorum. yıllar sonra nerede, nasıl olurum bilmiyorum hatta tahmin bile edemiyorum. bir insan bu kadar hayat dolu olup bu kadar hayatını nasıl karanlık görebilir aklım almıyor. güçsüz değilim fakat güçlüyüm de diyemiyorum. kalabalıktayım bu yüzden yalnızım da diyemiyorum. melankolik olmak ruhuma işlemiş. göz yaşlarımın her daim içimdeki çiçeği sulayacağını bildiğim için asla kurutmayacağım. ve mevsimi geçmiş bir çiçeği asla yeniden yeşertemeyeceğim.
devamını gör...
3763.
neredeyse 1 ayın sonunda yine çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi, doktorumuz inat ediyor vermemek için 46'lık raporunu seçimler geçsin bende alacağım diyor dedim hayır sadece ben alacağım o 46'lık raporu...

çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi acayip günlerden geçiyoruz anlamsızca süregelen yalnızlık bitecek mi bitmeyecek mi? seçimden sonra netleşir diyeceğim ama o bile belirsiz... bazen içimde sapık dürtüler uyandırıyor çavdar ekmeği ben yazar birey kişisinin ahlakını bozacak halbuki ben yazar birey kişisi özünde temiz bir kişiliğe sahibim ama çavdar ekmeği ile bir araya gelince ortaya karmaşık ve tatsız durumlar çıkıyor...

size en son iguana olmak isteğimizden vazgeçtiğimizi söylemek istiyoruz, sivri sinek olmaya karar verdik biz nerede emilecek bir kan var gidip bulaşıyoruz çekiyoruz kanları çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi vampir gibi büyüyünce vampir oluruz belki, hem sinek olmakta iyi kanatlarımız olur istediğimiz yere uçarız...

saçma rüyalar serisi vol.623236 çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi özel gücü özel güç tayin etmek olan saçma sapan yumurcak adam isimli bir süper kahramana dönüşüyorduk hayır batman örümcek adam filan gelip bizi ne bok yemeye hayvan isimleri ile andırdın deyip bizi öldüryordu... ha bir rüyanın sonu güzel bitsin....

tek haneli iq sahibi ofis canlılarına bir kaç kişi daha ekledik okulu yeni bitirmiş ergenlerden yakında bağırmaktan türkiyenin en önemli tenorlarından olursak şaşırmayınız çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi....

çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisinin kafasında bu saate arif susam çalıyor yüzümüzde anlamsız bir sırıtma ile , olmayan bir hatun kişilik ile karşılıklı olarak pardon bir dakika bakar mısınız? söylüyoruz nedensizce düşünsenize sözlük kadın yazarlarına yaklaşıp pardon bir dakika bakar mısınız dediğinizi allah muhafaza....

zaman makinemiz bizi bu sefer 3269 senesine ışınladı robotlar savaşının ortasında gelen bir gama ışını ile tuz ile buz olduk çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi...
devamını gör...
3764.
ben gunluk ariyordum sozluk buldum girdim burasi nasil bir yer bilmiyorum ama kesin bunalicam
devamını gör...
3765.
kutlayacak bir sürü konu var hayatımda ama kutlayan bunun için plan yapan kimse yok. alışveriş denen şey de bitmiyor. bir belirsizlik hali de yoruyor. kendi kendime plan yapacağım ilk fırsatta.
devamını gör...
3766.
okurken sıkıldığım (ve dolayısıyla okumadığım) tek başlık bu olabilir. fenalık geliyor içime uzun uzun yazılan çoğu şeyden. önceden ara ara bakıyordum ama yok. uzun vadede bana göre değilmiş.
devamını gör...
3767.
hayat üzerine:
farkında olmadan uğraş verdiğinizi sandığınız şeyler konfor alanına dönüşebilir.
yıllar boyunca bir bataklığa saplanıp kalmanın sebebi ne? neyden korktun? kaçtığınız şey hayatın kendisi miydi? evet. yüzleşmekten korktuğunuz şey hayatın kendisi. hapsolduğunuz o sanal dünya sizi öldürüyor.
hayatın kendisini istemiyorsunuz.
bu bana kalırsa hayatın sadece zorlukları ile alakalı olan bir durum değil. hayatın sadece kötü yanlarını değil, iyi yanlarının ve güzelliklerinin de keyifsiz, tatsız olduğunu düşündüğünüz için bu kaçma ve uzaklaşma refleksi gelişiyor.
içten içe büyüyen "sürekli bir şeyler kaçırıyorum" duygusu içten içte yemeye başladı sizi. ama ilginçtir bu his sanal dünyaya karşı gelişiyor. hayatın kendisine karşı değil.
hayata geç kalmak, asıl hayata gözlerini kapatma ile olur. hayata gözlerini kapatan kişi, hayatın sadece zorlukları ile değil güzellikleri ile de yüzleşmeye korkar hale gelir.
hayata karşı küsmemek, hayatla barışmak, hayatın zorluklarını kabul etmek, yani aslında hayatı olduğu gibi kabul etmek o kadar da kötü, gri, bunaltıcı ve karamsar değil. en azından düşünce yapınıza göre "böyle olmak zorunda" değil.
kendini hayata bırakmadığın sürece, hayatın ( kendi hayatının ) gözlerinin içine bakmadığın sürece ne yaparsan yap hayatında hiçbir zaman gerçek bir ilerleme olmayacak.
her şeye sahipsin. teknoloji, gıda, barınma ( çok şansız azınlık haricinde) çalışma, para...
insanoğlu geçmişinde büyük yokluklar içinde büyük fedakarlıklar yaparak 21. yüzyıla taşıdı bu rahatlığı.
kendini hayatın akışına bırak. ama bu rüzgarda oradan oraya savrulan kuru bir yaprak gibi değil, yolu ve rotası çizilmiş bir ırmak gibi olsun. akıntıya karşı kürek çekme. gerektiğinde rotanı değiştirmeyi bil. bu değişim bile hayatın akışı içinde olsun.
gerçekten rezalet bir dünyanın içindeyiz. toplum olarak, ülke olarak, dünya olarak. ama bireysel olarak böyle olmak zorunda değil. bireyselliği öğren, egoyu öğren, kollektivizmi öğren, stoik ve rasyonel olmayı öğren. en önemlisi saydığım son ikisi.
çünkü hayatta stoik ve rasyonel olmak, hayatta dengede olmak demektir.
duygusallıktan olabildiğince kaçınmaya çalış. duygularını öldür, kuru odun gibi yaşa demiyorum.
duygulu ol ama duygusal olma. duygusallık, insanı yoldan çıkaran doğru gibi gelen yanlış pusuladır.
geçmişine bak, seni neyin duygusal moda soktuğunun tespitini yap.
örnek vermem gerekirse bu benim için aşırı derecede müzik dinlemekti. benim kendimi bu duygusal moda sokmam, hayatta kendimi manipüle etmemdi.
sen de dikkatli ol. her yerden duygusallık pompalanıyor, manipülasyonlar, duygusal çarpıtmalar pompalanıyor. seni kullanıyorlar. bu duygusallığını sömürüyorlar.
duygusal olursan, hayatta diğerleriyle yarışamazsın. ne kadar koşarsan koş diğerlerinden geri kalırsın.
devamını gör...
3768.
#2569005

meja'ya katılıyorum.
çok tatlı ya.
karalamam bu kadar.
devamını gör...
3769.
hala yaşadıklarım yeterli gelmiyor.

yaşlanmayı düşünmüyorum.
devamını gör...
3770.
bugün onu kıskandım.
devamını gör...
3771.
bir gün siyasetçi bir babanın çocuğunun oynadığı top komşularının bahçesine kaçmış çocuk da babasına durumu anlatmış ve gidip topu almasını rica etmiş. ardından babası siyasetçi kimliğini belli edecek bir yol bulmaya çalışmış. öyle bir yol bulmalıyım ki bu diğer ülkelerce ayakta alkışlanmalı diye düşünmüş. üç gün üç gece gözlerine uyku girmemiş. bir çıkar yol bulmaya çalışmış. hem üstünlüğün onda olduğunu gösterecek hem de zavallı oğlunun kaçan topunu geri kazandıracak bir yol aramış durmuş sürekli. etraflıca düşünüp bir karar almış ve komşunun evinin yolunu tutmuş. ön bahçeyi ağır ağır geçip kapıyı çalmış. komşusu kapıyı açmış ve buyrun demiş siyasetçi komşusuna. siyasetçi baba da net, kendinden emin ve gür bir ses tonuyla konuşmaya başlamış: "oğlum birkaç gün önce bahçede oynarken topunu elem bir hata sonucu sizin bahçeye kaçırıvermiş, rica etsem oğlumun topunu geri alabilir miyim?" komşusu da bir dakika bekleteceğini söyleyerek içeri girmiş ve ardından elinde topla geri dönmüş. buyrun demiş sanırım aradığınız top bu diyerek elindeki topu siyasetçi komşusuna uzatmış. ne kadar siyasetçi de olsa neticede baba olan adam hem komşusuyla diplomatik bir uzlaşım sağladığı hem de biricik oğlunun topunu geri aldığı için sevinçle evinin yolunu tutmuş.
bomboş hikaye yazdım yine.
devamını gör...
3772.
o büyük adam da bir gün çocuktu. çocuk adam. hiç dinmeyen bir yük. sanırsın yaşından çok büyük. hey dur bir saniye, fikrimizi sormadan kim biçti bu rolleri bize? bu ceket sanki bana bol. taşıyorsun öyleyse. itirazın yok. evler çiziyoruz. bir ev inşa edebilir miyiz? belki bir gün. belki hiç. önce birkaç istasyon geçmek gerek. ama benim görmek istediğim durak burası değil! şansına küs... yollar çok uzun, yolculuğu ertele. ayakların içe bükük. boynun dik. kağıtlar üzerinde minik dünyalar. kalemin onlarca orduyu dize getirebilecek kuvvette. birkaç yaprak da benim için iz bırak. belki hiç unutmam, belki hep hatırlanırım bak! ben her yere adını yazıyorum. adımlar gölge gibi takipte. buğulu camlara üç harf. üç vakte kadar doluyormuş mektuplar, oysa ki nasıl da ince görünüyor kapatılmayı bekleyen şu mağrur zarf. sahil kenarında eski bir köşk. istanbul kazan, tayfa seyyah, kime bu dile gelmeyen aşk? şair de oluruz biz aslında, bilmesini isteyene. dalga seslerine aşina dalgın, dalgasını geçiyor biraz da yılgın. sebat diyor, mühim mesele. bahçelerde yapraklar dökülmüş. renklerin içerisinde tek bir renk, hep bir ahenk arıyor. gülüyorsa anla halinden, sen arkanı döndüğünde dalında koparılmayacak bir anlam bulmuş desene...
devamını gör...
3773.
bazen birinden alacağınız dersler biter. bazı insanlar aşkı değil acısını severler. depresif şarkıları dinleyerek üzgün üzgün takılmayı sever. bazıları mutsuz ve depresif olmaya aşıktır, günahı inancım yok cümlesine atar. her şey çok güzel başlamışken bir taraf okuyup kendini geliştirerek bakış açısını genişletirse diğer tarafla arasında sorunlar başlar. bunun sebebi kıskançlık, uyumsuzluk, hedef ve bakış açısı farklılığı gibi gözükse de asıl sebep birinin yerinde sayıp ötekinin ruhsal ve hedefsel gelişimler yaşamasıdır. toksiklik farklı yönlere bakmakla gelişir. bir tablo hayal ettim yan yana duran ama farklı yönlere bakan iki insan. ne çok benzerdik. bazı insanların artık size verebileceği ve sizi şaşırtabileceği bir şeyleri kalmaz, yoktur. mutsuz depresif bir insanı o halde bırakın derler. o halde birinin yanında o toksiklikle kariyerde gelişmen mümkün değil. biri seni kıskanıp boğarken ya da ben o açıdan bakmıyorum diye bomboş sebeplerle kavga ederken başka hiçbir şeye enerjiniz kalmaz ki. bu hikaye bitti. sen burada büyüdün. herkes kendisine uygun frekanslardaki insanlarla etkileşime geçiş yapmalı. insanın önceliği kendisi olmalı. birini iyileştirmeye çalışmak değil. kolay bozulan psikolojisini toplamak hiç değil. varsa enerjiniz kendinize harcayın, mutsuzluktan beslenen birine değil. gelişim ve değişim böyle mümkün. bazı ilişkiler seni büyütür sen de enerji ve frekans olarak değiştiğin için farklı ilişkilere geçiş yaparsın. önemli olan birlikte büyüyebilmek ve gelişebilmek. özellikle zihin ve yapı olarak. bir ilişki bitiyorsa biri yerinde sayıyor diğeri gelişiyordur. mesela dönün bakın yıllar evvel ilişkinizin koptuğu birine. hala iki laf edemiyorsanız görüyorsunuz ki o hala yerinde sayıyor. hala aklında tutunduğu kötü anılar ve sorgulamalar var. hala kurban rolünde, aşamıyor bir türlü. geniş bakamıyor ki. senin açından, o zaman açısından veya kendini bile görmüyor ki. sadece yaşanan olayların etkisinde. ya da şöyle oluyor karşınızdaki insan değişime uğruyor siz ondan sürekli eskisi gibi olmasını beklediğiniz için ilişki yine bitiyor. gelişime değişime farklı bakış açıları kazanmaya ne kadar normal bakıp kendimizi de o serüvene sürükleyebilirsek ilişkiler devam ediyor. insan birine değiştiği için kızarken bunu suçlanacak bir şey olarak görürken, bu değişime ve gelişime destek olmayı unutuyor aynı zaman diliminde kendinin de aslında farklılaşmaya uğradığını göremiyor. en acısı da bu.
devamını gör...
3774.
sözlükcüğüm, bir konu hakkında risk almam gerektiğini fark ettim. eğer her şey olursa*parkta çocuklara şeker dağıtacağım .
devamını gör...
3775.
en son ne zaman gülmüştük?
ne zaman korkmadan bakmıştık birbirimize?
ne zaman tüm kaygımız işlerimizdi?
ne zaman sevdiklerimizin bir gün gideceğini düşünmüştük şimdiyse hepsinin tasarrufunu yapmadan tek nefes aldığımız yok. belki bir gün tüm bunlar geride kalır fakat biz eskiden olduğumuz insanlar olamayacağız çünkü bizim şehrimiz yıkıldı insanlarımız öldü çünkü biz cesetler gördük çünkü biz acı çığlıklar duyduk çünkü biz günlerce dışarda soğukta aç susuz oturduk çünkü biz ölümün soğuk nefesini ensemizde hissettik. geceleri uyuyamadık gündüzleri oturamadık. biz sürekli canımızın orucunu tuttuk. bir daha gülebilir miyim bilmiyorum. sanki bir avuç diken yutmuş gibiyim nefes alamıyorum, yutkunamıyorum. sanki ölen herkesle öldüm ama kalanlarla da yas tutuyorum.
(7 şubat'da yazmışım oyları yüzünden gönderilen yardımların zehir zıkkım edildiği depremzedelerin hislerinin özeti belki de budur.)
devamını gör...
3776.
boşluk...
ne kadar çok kötü bir duygu, tüm gözler mi üstünde?

bazen günler, aylar, yıllar bulamadığımız cevapların sorularını kaybeder.
sonra o hikayesi kaybolan durum bitmez ama aşina olursun, bu durum hep böyledir hikayelerimiz kaybolmadan önce de kaybolduktan sonra da pasifsindir, kendini olmak istediğin değil olduğun gibi ol.
sonra gözlerini aç!
ve asıl olayı bil, kaybetme çünkü sen bunu kafanda yaparsın. kayboldun sandığın an kalk, ve kendini ara.
kaybetmediğin kendini,kendinden çal:)


hikâyeden çıkan ders bu, bebeğim.
devamını gör...
3777.
hayatından kesitler unutuluşun içinde yok olup giderken, insan sevmediği şeylerden kurtulur, kendini daha hafif, daha özgür hisseder.

hem sesleniyor hem korkak,
duyulur diye seslenişleri,
bir başkasında boğulmak
onun kaderi.
devamını gör...
3778.
deniz kıyısında büyüdüm. boyumdan büyük zıpkın ile balık vurmaya giderdim. kocaman paletler, yüzümü komple kapatan gözlük, şnorkelim, bir tane kare havlu ( nereden buldu isek!!!), kıytırık terliklerim ve lacivert mayo... bu mayo çok önemli çünkü mayısta giydim mi, ekime kadar çıkmazdı üstümden, tüm yazı aynı mayo ile geçirirdim, yedeği yok. ekim ayında banyoda vücudum direk siyah ve beyaz olarak kesin sınırları olan bir zebraya benzerdi.
günlük sabah ve akşam balık avlama merakım vardı. aslında avlamaktan ziyade suda gezmek, aynı yere balık geldi mi görmek, su içinde ne kadar kalırım hesabı yapmak, bazen kalamamak filan...
denizden balıkla çıktığımda etrafın toplanması, ilginin balıktan dolayı bende olması çok hoşuma gidiyordu. bazen tatlı ablalar, aa çocuk üşümüş donmuş!!! diye kederlenirken , bazı çakal abiler ise, bu balık sana büyük, yiyemezsin, bizim olsun mu? yada yarın daha büyüğünü tutarsın !! filan diye vurduklarıma çökmeye çalışırdı.
aslında bu iş ilgi toplayarak beni mutlu etse de arkadaş ortamından uzaklaştırıyordu. yaşıtlarım oynarken orada birlikte, elinde dalış malzemesi ile gezen bir başka çocuk.
bir gün ahtapot vurdum. ama çok korktum... ölmüyor, tutamıyorum... kendimi tüfeği çeke çeke attım kıyıya. bu sefer o takılan çocuk grubu da geldi. havalar bin fit bende ama, bunun eve götürmesi de var.
annem zaten yılmış; hergün eve küçüklü büyüklü balık getiren bi çocuk... temizlicem, yicem bunları deyip duruyor....
o gun bir milat oldu ve çocuklar benim yanıma gelmeye başladılar, sormaya başladılar. hala görüştüğüm güzel dostlukların başlamasına sebeptir o ahtapot....
ne mi oldu o ahtapota:
sevinçle eve geldim ve ,
- götür onu buradan, yeter artıkkkk, baban gelsin, kaldıracam o tüfeği...
devamını gör...
3779.
yine biz çavdar ekmeği ve yazar birey kişisi, 46'lık raporu almaya çok yaklaşıyoruz ama hep kıyısından dönüyoruz galiba doktorumuz bize gıcık ondan dolayı vermiyor yeni bir doktor arayışına mı girsem onu düşünüyorum....

dün gece alkolün verdiği yetki ile olur olmadık saçmalıklara imza atmaya çalıştık, eski manitalara mesaj olur olmadık kişilerin hikayelerine alev emojleri sapık çavdar ekmeği sayesinde yoksa ben yazar birey kişisi akıllı uslu bir bireyim ama bu çavdar ekmeği beni bozuyor.

sivri sinek olarak hayatımız gayet güzel gidiyor güzel kızları ısırmak için bir hamama gidelim dedik erkekler hamamı çıktı karşımıza bir kan içmeden gerisin geriye kanat çırparak son sürat kaçtık hamamdan...

saçma rüyalar serimiz vol.666568812 çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi bu sefer yumurcak adam gibi absürt bir süper kahraman olmuştuk, bir de atımız vardı dıgıdıg dıgıdıg giderken karşımıza sert ilkokul öğretmenleri çetesi çıktı anne ve babamızı çağırıp bizim yumurcak adamlığımızı şikayet ettiler sonra bu rüyada ki en yakın arkadaşımız olan jokeri batmana teslim ettiler zalımsınız sert ilkokul öğretmenleri çetesi...

tek haneli iq sahibi ofis canlıları ile mücadelemiz son sürat devam ediyor , hayır stok bölümü ile fiyat bölümünü karıştırabilecek tarzda manyaklar ile çaışmanın verdiği yetki ile yakında eksi hanelere düşecek iq'ya geriledik bu işe başladığımızda ise üç haneli artı tarafta iq sahibiydik halbuki....

çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisinin kafasında bu saate burak kut-heycanlıyım çalıyor bugün dlimize dolandı bu parça nedensizce , heycanlıyım daha yolun başındayım...... hayır arkadaş sıradan monoton bir hayatım var ne heyecanı dante'nin bahsettiği yolun yarısını geçeli 5 yıl olacak neredeyse, demek ki burak kut'un olduğu gibi zamanında genç kızların sevgilisi olamamak gibi absürt durumlar içerisindeysek......

zaman makinemiz bizi bu sefer bizi m.ö 2654 senesine ışınladı bir yavru tyrannosaurus rex öldürünce biz babası mı annesi mi ne tek lokmada bizi yuttu hayır arkadaş bir zaman makinesi maceramızdan ölmeden kurtulalım.....
devamını gör...
3780.
buraya dört ay önce heyecandan, aşktan uyuyamadığımı yazmıştım. detayları elbette yazmayacağım ama çok şey yaşadım, yaşadık. bende bir şey var, aniden içime doğan bir his. o ne zaman ben geldim dese, kendimi karşımdaki insanla aynı sayfada, anlamda mıyız diye sorguluyorum. bir iki kaçamak cevap sonrası ağzımın/sorumun cevabını aldım, değilmişiz. olanı söylemek varken, kaçak yollara başvurmaya ne gerek var ki? insan bir gecede karar verebilir mi ki bazı şeylere? yoksa üzerinde sayısız geceler düşünüp, tek bir geceye mi yükler tüm sorumluluğu? peki ya gündüzler? gecenin yarım alınmış kararlarıyla, aydınlık bir gökyüzünün altında, o insanla hâlâ yan yana, sımsıkı ellerle yürüyebilmek ilginç bir kalp gerektiyor doğrusu... sorun olup olmaması değil, oluyor gibi olup olmaması hiç değil. sanırım tanımış olduğum o insan değilsin artık ama hâlâ herkes gibi de değilsin. bugün o kaçak göçek oyunlarından birini daha oynadın bana, belgesellerde bile bu kadarı yok. bunu sana kim öğretti, çocukluktan gelen toksik bir aktarım mı bilmiyorum ama herkes gibi olmaya bir adım daha yaklaşıyorsun...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim