normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
1321.
ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında. ne içinde yaşayabiliyorum zamanın ne de kendimi aradan sıyırıp kabuğuma çekilebiliyorum. aklım anlamını sorguluyor yaptıklarımın. aslında her şeyin bi anlamı olmak zorunda değil, hatta çoğu zaman ama sorguluyor işte. sonra çok eleştiriyor, beğenmiyor. kendimi biraz çekip nefes almak istesem de hayallerimi getiriyor gözümün önüne. artık o hayaller benim mi ondan bile emin olamıyorum ama işte bi umut tutunuyorum. onlar da olmasa elimde ne kalır neyle ilerlerim bilmiyorum çünkü. sıkı sıkıya tutunmaya çalıştıkça elimden kayıyor,elimi kanatıyor.
bazen ipin ucunu kaçırıyorum, bi elim pes ediyor. dönüp bakıyorum ona perişan olmuş. bi nedenle olmalı diyorum, diğer elimle daha da fazla kendime çekiyorum ipi. sanırım yaşıyorum, ne içinde ne de büsbütün dışında; bazen hissederek bazen de hissizleşerek, bazen bilmeden ve bazen de içimden gelerek.
bazen ipin ucunu kaçırıyorum, bi elim pes ediyor. dönüp bakıyorum ona perişan olmuş. bi nedenle olmalı diyorum, diğer elimle daha da fazla kendime çekiyorum ipi. sanırım yaşıyorum, ne içinde ne de büsbütün dışında; bazen hissederek bazen de hissizleşerek, bazen bilmeden ve bazen de içimden gelerek.
devamını gör...
1322.
1323.
günün birinde fiziksel ve mental yorgunluğum beni benden alıp beni bana bırakmayacak. iki aydır dinlenmeye vakit bulamıyorum. enerjim desen yerlerde, ki zaten çok da yüksek olmayan bişeydi bende bu. işe girdim gireli psikolojik olarak da vücut olarak da çöktüm. haftada tek bir izin günüm var, onda da koştur koştur işlerimi halledip hayatımı yaşamak için vakit bulmaya çalışıyorum. hayat bana bu aralar çok adaletsiz geliyor. umarım bu zorlu günler bi gün biter çünkü uzun süre buna dayanabileceğimi sanmıyorum. istediğim hayata giden yol bu kadar zor mu olmalıydı ya? gerçekten tükeniyorum.
devamını gör...
1324.
canım acıyor var ya.
yalnızlığım bir yandan, aylarlar şirkette ettiğim kavgalar bir yandan, yorgunluk bir yandan.
uyumak istiyorum ölmek gibi böyle, ama tam da ölmemişim gibi. üçüncü birayı bitirdim, dördüncüyü içiyorum, saçmalarsam mazur görün.
ölüm uykuya benzetiliyor ya kur'an-ı kerim'de, zaten bilimsel olarak da uyku bir nevi bir ölüm ;
evet, alkol ve din çok uyumlu oldu gerçekten. arada içiyoruz işte be, yargılamayın kardeşim. iyiliklerimizi göz önüne sokmuyoruz yani...
"allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." - zümer 42
işte böyle uyumak istiyorum ben ama uyandığımda huzurlu olayım. her şey geçmiş olsun, tamamlanmış hissedeyim mesela, hayata dair yeni bir heyecanım olsun. ailem yanımda olsun, sevdiğim kadından (tabii öyle bir kadın varsa ve de gebermediyse) arasın, özledim desin, bazen dizinde uzanayım, bazen de ben onu koynuma sarayım, koşarak gittiğim bir işim olsun, sıradanlaşabileyim.
çok yoruldum artık, yorgunluktan canım ayrı acıyor, arayıp bulamamaktan ayrı acıyor canım.
alışmak istemiyorum ama istemedikçe de alışıyorum. galiba benim de sınavım alışmak ve alıştığımla yaşamak...
çünkü insan bu hayatta çabası kadardır ki gerçekten öyle, biliyorum. sen bana yalan söylemezsin.
"biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık." isra 13
tamam diğer taraf çok güzel ama biraz bu dünyada da yüzümüz gülsün be. kazanmaya kazanmaya, kaybedeceğim mücadelenin belki kazanırım ve daha çok zevk alırım hayattan derken, averaj takımı olup çıktık yahu bildiğin.
tamam tüm kupalar benim olmasın, her şey kusursuz yolunda gitmesin ama en azından buna alışmayayım be, direnebileceğim bir şeyler olsun. bir gülsün mesela, direnecek gücü bulayım. bir sevsin, bir sevişsin, en güçlü adam olup "ben tek, siz hepiniz" raconu keseyim.
yalnız başına o raconu kesince gerçekten yoruluyorsun. dinlenecek bir durak arıyorsun, onu da bulamıyorsun.
neyse, ben birayı bitince yatıp zıbaracağım. en güzeli yatıp zıbarmak. belki uykum bana çok uzun gelir de, değişir bir şeyler.
umut fakirin ekmeği...
edit ; kadın olsam 35 tane mesaj gelmişti ama erkek olunca kimsenin umurunda bile değilsiniz.
yalnızlığım bir yandan, aylarlar şirkette ettiğim kavgalar bir yandan, yorgunluk bir yandan.
uyumak istiyorum ölmek gibi böyle, ama tam da ölmemişim gibi. üçüncü birayı bitirdim, dördüncüyü içiyorum, saçmalarsam mazur görün.
ölüm uykuya benzetiliyor ya kur'an-ı kerim'de, zaten bilimsel olarak da uyku bir nevi bir ölüm ;
evet, alkol ve din çok uyumlu oldu gerçekten. arada içiyoruz işte be, yargılamayın kardeşim. iyiliklerimizi göz önüne sokmuyoruz yani...
"allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." - zümer 42
işte böyle uyumak istiyorum ben ama uyandığımda huzurlu olayım. her şey geçmiş olsun, tamamlanmış hissedeyim mesela, hayata dair yeni bir heyecanım olsun. ailem yanımda olsun, sevdiğim kadından (tabii öyle bir kadın varsa ve de gebermediyse) arasın, özledim desin, bazen dizinde uzanayım, bazen de ben onu koynuma sarayım, koşarak gittiğim bir işim olsun, sıradanlaşabileyim.
çok yoruldum artık, yorgunluktan canım ayrı acıyor, arayıp bulamamaktan ayrı acıyor canım.
alışmak istemiyorum ama istemedikçe de alışıyorum. galiba benim de sınavım alışmak ve alıştığımla yaşamak...
çünkü insan bu hayatta çabası kadardır ki gerçekten öyle, biliyorum. sen bana yalan söylemezsin.
"biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık." isra 13
tamam diğer taraf çok güzel ama biraz bu dünyada da yüzümüz gülsün be. kazanmaya kazanmaya, kaybedeceğim mücadelenin belki kazanırım ve daha çok zevk alırım hayattan derken, averaj takımı olup çıktık yahu bildiğin.
tamam tüm kupalar benim olmasın, her şey kusursuz yolunda gitmesin ama en azından buna alışmayayım be, direnebileceğim bir şeyler olsun. bir gülsün mesela, direnecek gücü bulayım. bir sevsin, bir sevişsin, en güçlü adam olup "ben tek, siz hepiniz" raconu keseyim.
yalnız başına o raconu kesince gerçekten yoruluyorsun. dinlenecek bir durak arıyorsun, onu da bulamıyorsun.
neyse, ben birayı bitince yatıp zıbaracağım. en güzeli yatıp zıbarmak. belki uykum bana çok uzun gelir de, değişir bir şeyler.
umut fakirin ekmeği...
edit ; kadın olsam 35 tane mesaj gelmişti ama erkek olunca kimsenin umurunda bile değilsiniz.
devamını gör...
1325.
şu an neredesin, ne yapıyorsun, nasılsın bilmiyorum. hiçbir zaman hayatında değildim ve seninle ilgili herhangi bir söz hakkım olmadı. hayatına hiç bir şekilde dahil olamadım. öylece uzaktan seyrettim. kalbim acıdı, ciğerlerim soldu ama beni yoran bu değildi. beni yoran hayatında olmamama rağmen aklıma gelip durman ve kafamın içinde seni izliyor olmak. seni aklımdan, yüreğimden katletsem bile ciğerimin bir köşesinde, gözümün ucunda, dudaklarımın arasında bir yerlerde yaşatıyor olmak beni yoruyor. bana yorgunluktan başka hiç bir şey vermeyen bir adamı artık merak etmek istemiyorum. hayatımdan defolup gitsin istiyorum. beni rahat bıraksın istiyorum...
(hayat ödemiş)
(hayat ödemiş)
devamını gör...
1326.
kollarım beni taşıyamadı zedelendi. benim saçımı tarayan giydiren keşke sen olsaydın. ilk maaşım yattı, sana ne alayım?
devamını gör...
1327.
karalama kısmını buraya yapamayacağım maalesef çünkü az önce benim buralara gelmeme sebep olan, günlerimi altüst eden hatta beni engelleyen zat-ı muhtereme dört buçuk sayfa yazı yazdım.vedalaştım ve kendime yeni bir sayfa açtım.yani en azından öyle umuyorum.he tabi bu bir sihirli değnek değil,sabah gözümü açınca mutlu bir müzik eşliğinde"ooo doğum günü kutlu olsun,iyi sen,en iyi sen"nidaları ile uyanmayacağım*bir maratona girip kendimi kaybetmeyi umuyorum.hani burada sürekli iş yönünden şikayet eden bir tayfa var ya,biz hiç bir şeye vakit bulamıyoruz diyen,hah onlardan işte.şu an kendime beddua ediyor olabilirim bak*yoğun olayım kafam dingin olsun istiyorum.kendi istediğimi yapabilmek istiyorum.ne bileyim basit bir şey istediğim,çok yüksekte değil gözüm gerçekten.kendi yağında kavrulma hesabı,hayal bile fakir be of,ama olay bu işte.bu kadar.bu kadar düz olmak istiyorum.sacma sapan hayallerde yaşamak,acaba olur muydu,diye düşünmek istemiyorum.neyse çok fena oldu ya, arınma günü yaptım kendime.sözde bir şey yazmayacaktım.daha devam edesim var ama parmaklarım ve gözlerim acıdı.sabaha da umarım pişman olmam,haydi bakalım.
umarım herkes için iyidir geceler..
(bugünün manyağı olmak istiyorum, mümkün müdür hocam?)
umarım herkes için iyidir geceler..
(bugünün manyağı olmak istiyorum, mümkün müdür hocam?)
devamını gör...
1328.
zamanında çok mutlu olmuşumdur, çok sevinmişimdir, binlerce hayal kurmuşumdur. keza aynı şekilde çok da üzülmüşümdür, -sanmam ama- belki farkında olmadan ağlamışımdır hiç olmadı gözümden yaş gelmiştir. çok fazla sevdiğim, değer verdiğim insanları kaybetmişimdir. bugün hatta şu an bana bu duyguları yaşatan olayların hiçbiri ne sevindiriyor, ne de üzüyor. lakin bir husus var: değil bin kere, bir kere bile hayal kurmam artık
devamını gör...
1329.
aynı apartmanda kaldığımız bir arkadaşın evine böcek girmiş sabah odaya giremiyorum diye beni arıyor. gittik önce böceğin nerede olduğunu bulduk. baktık onu oradan alamayacağız aparman ile ilgilenen abiyi çağırmak için aradım. günaydın abi demeye kalmadan telefonu açar açmaz “guudmooorning tiiiçır” diye cevap verdi. bu abinin neşesinden biraz bize de ver allahım, lütfen.
devamını gör...
1330.
tahammül'e bir değer verelim: s olsun.
x,y,z ile aram iyi olmadığı için tesadüf bir harf seçiyorum. bu benim denklemim olsun.
bu s hayatım boyunca bana hiç eşlik etmedi. hep sıkılan, hemen pes eden, umduğunu her defasında bulamayan biri yaptı beni. meselenin üzerine gitmeyen biri. istediği çıksa karşına ben bunu çözemem, bununla baş edemem der, geç oldu artık kapat ışıkları moduna geçirtir.
kesin yargılara ulaşamamanın ilk adresi okul yıllarındaki matematik dersi diyelim. s nin geleceği yeri bekleyelim.
çözemedim problemleri, soru da ne anlatılmak isteniliyor onu bile anlayamadım. kesin sonuçlara net rakamlara o yıllarda da ulaşamadım. o yüzden oyaladım kendimi edebiyat ve felsefeyle. sonuç değildi aradığım sonucu ararken geçirdiğim süreydi. kazandırmadı bu da bir şey. çünkü olması gerektiği yerde s devreye geçmez, süreyi tamamen bomboş geçirmek hedef haline gelir.
ödevlerimi hep yarıda bırakıp tamamlayamadığımı söyleyebilirim.şimdi daha da beter, baştan kaybediyorum. s benimle değil. bir işe başlarken, problemi incelerken daha şıklara bile bakmadan kapatıyorum kitabı. s ler büyüdükçe büyüdü. bir dev ile uğraşmak hiç harcım değil. yazarken bile pes ettirir. bu kadar..
x,y,z ile aram iyi olmadığı için tesadüf bir harf seçiyorum. bu benim denklemim olsun.
bu s hayatım boyunca bana hiç eşlik etmedi. hep sıkılan, hemen pes eden, umduğunu her defasında bulamayan biri yaptı beni. meselenin üzerine gitmeyen biri. istediği çıksa karşına ben bunu çözemem, bununla baş edemem der, geç oldu artık kapat ışıkları moduna geçirtir.
kesin yargılara ulaşamamanın ilk adresi okul yıllarındaki matematik dersi diyelim. s nin geleceği yeri bekleyelim.
çözemedim problemleri, soru da ne anlatılmak isteniliyor onu bile anlayamadım. kesin sonuçlara net rakamlara o yıllarda da ulaşamadım. o yüzden oyaladım kendimi edebiyat ve felsefeyle. sonuç değildi aradığım sonucu ararken geçirdiğim süreydi. kazandırmadı bu da bir şey. çünkü olması gerektiği yerde s devreye geçmez, süreyi tamamen bomboş geçirmek hedef haline gelir.
ödevlerimi hep yarıda bırakıp tamamlayamadığımı söyleyebilirim.şimdi daha da beter, baştan kaybediyorum. s benimle değil. bir işe başlarken, problemi incelerken daha şıklara bile bakmadan kapatıyorum kitabı. s ler büyüdükçe büyüdü. bir dev ile uğraşmak hiç harcım değil. yazarken bile pes ettirir. bu kadar..
devamını gör...
1331.
kadın adamı çok uzun zamandır tanımıyordu ama biliyordu işte. adama baktı ve bir süredir içinde tuttuğu hislerini artık söylemeye karar verdi, belki bu son görüşmeleri olacaktı, belki böylesi doğruydu herkes için ya da belki de kadının dedikleri adamda bir “aydınlanma” yaratacaktı ki sonrası ile ilgili şu an bu satırları yazan kişinin bile fikri yoktu...
“sanırım zamanında birisi önce her şeyiniz olup,
sonra da her şeyinizi almış gitmiş...” *
kısa bir durakladı kadın, elindeki kahve fincanını yavaşça bıraktı ve sadece adama baktı. tepkisiz yüzünden anlamadığı bir gölge geçiyordu o anda...tanıdığını sandığı adamın hiç bilmediği ikliminin, hiç bilmediği hüznüydü o geçen... ve yakalayamayacağını biliyordu.
bıraktı...
sonra devam etti konuşmaya çünkü bu durum susmanın her ikisini de daha karanlık bir kuyuya atacağı bir hal almaya başlamak üzereydi. dökülmeliydi içlerine sakladıkları, ki kadın zaten uzun süre saklayamazdı da. sandığı gibi olmadığını bildiği birisine onun da onda sandığı gibi birisi olmadığını anlatmanın doğru kelimelerini arıyordu ellerini kahve fincanına götürüp adeta ondan güç aldığı o kısacık sessizlik anında ve buldu kendince...
“şimdi bu kadar uğraş bundan olmalı;
hiç kimse her şeyiniz olmasın diye!
ama merak etmeyin, hepimizin geçmişten getirdiği, sık sık dokunduğu ve dokundukça da depreşen yaraları var.
kimimizin sırtında, kimimizin kalbinde...
ben sizi görmeye çalıştıkça siz kaçmak da değil bu tam olarak belki fakat anlam veremediğim bir giz perdesi ardına saklıyorsunuz kendinizi. o yaralar orada öylece dururken illa birileri denk gelip canınızı yakacak. izin verin ben sakince dokunayım onlara, ben göreyim. merak etmeyin hırpalayıp, acıtmam sizi, belki benzerdir yaralarımız, yakmam canınızı söz. hem kimse de kimseye zorla merhem olamaz ki yani ısrarcı değil gönüllüyüm sadece.”
adam kuşkusuz böyle bir açıklama beklemiyordu kadından. tepkisizliğine anlamsız bakan gözleri eşlik etmeye başlamıştı. içten içe kendine kızıyordu yeterince derine gizleyemediği için acılarını. demek ki yeterince dikkatli bakan herkes görebilirdi acılarını, demek ki yeterince dikkat edecek kadar kimseyi tutmamalıydı hayatında. evet bu adam böyleydi, derdi mütemadiyen kendisi olduğu için karşısındakinin anlattığı şey zerre etki etmiyordu. yine ve yine kendine kızmakta meşguldü hep olduğu gibi.
kadın anlamıştı, ne derse desin fikri değişmeyecekti adamın. hiçbir çabası karşılık bulmuyordu ve zorlamanın da anlamı yoktu artık. adam kendi içine dalmışken kadın sessizce kalktı masadan. gidip hesabı ödedi önce, sonra da ona iletilmesini rica ettiği bir not bıraktı adama;
“bazen unutmak kelimesini bir kağıttan silmek unutmaktan daha uzun sürüyor inanın, tıpkı az önce beni unuttuğunuz gibi...”
ve kadın oradan da, adamın hayatından da çıktı gitti hiç yokmuş, hiç olmamış gibi...
duvar... *
“sanırım zamanında birisi önce her şeyiniz olup,
sonra da her şeyinizi almış gitmiş...” *
kısa bir durakladı kadın, elindeki kahve fincanını yavaşça bıraktı ve sadece adama baktı. tepkisiz yüzünden anlamadığı bir gölge geçiyordu o anda...tanıdığını sandığı adamın hiç bilmediği ikliminin, hiç bilmediği hüznüydü o geçen... ve yakalayamayacağını biliyordu.
bıraktı...
sonra devam etti konuşmaya çünkü bu durum susmanın her ikisini de daha karanlık bir kuyuya atacağı bir hal almaya başlamak üzereydi. dökülmeliydi içlerine sakladıkları, ki kadın zaten uzun süre saklayamazdı da. sandığı gibi olmadığını bildiği birisine onun da onda sandığı gibi birisi olmadığını anlatmanın doğru kelimelerini arıyordu ellerini kahve fincanına götürüp adeta ondan güç aldığı o kısacık sessizlik anında ve buldu kendince...
“şimdi bu kadar uğraş bundan olmalı;
hiç kimse her şeyiniz olmasın diye!
ama merak etmeyin, hepimizin geçmişten getirdiği, sık sık dokunduğu ve dokundukça da depreşen yaraları var.
kimimizin sırtında, kimimizin kalbinde...
ben sizi görmeye çalıştıkça siz kaçmak da değil bu tam olarak belki fakat anlam veremediğim bir giz perdesi ardına saklıyorsunuz kendinizi. o yaralar orada öylece dururken illa birileri denk gelip canınızı yakacak. izin verin ben sakince dokunayım onlara, ben göreyim. merak etmeyin hırpalayıp, acıtmam sizi, belki benzerdir yaralarımız, yakmam canınızı söz. hem kimse de kimseye zorla merhem olamaz ki yani ısrarcı değil gönüllüyüm sadece.”
adam kuşkusuz böyle bir açıklama beklemiyordu kadından. tepkisizliğine anlamsız bakan gözleri eşlik etmeye başlamıştı. içten içe kendine kızıyordu yeterince derine gizleyemediği için acılarını. demek ki yeterince dikkatli bakan herkes görebilirdi acılarını, demek ki yeterince dikkat edecek kadar kimseyi tutmamalıydı hayatında. evet bu adam böyleydi, derdi mütemadiyen kendisi olduğu için karşısındakinin anlattığı şey zerre etki etmiyordu. yine ve yine kendine kızmakta meşguldü hep olduğu gibi.
kadın anlamıştı, ne derse desin fikri değişmeyecekti adamın. hiçbir çabası karşılık bulmuyordu ve zorlamanın da anlamı yoktu artık. adam kendi içine dalmışken kadın sessizce kalktı masadan. gidip hesabı ödedi önce, sonra da ona iletilmesini rica ettiği bir not bıraktı adama;
“bazen unutmak kelimesini bir kağıttan silmek unutmaktan daha uzun sürüyor inanın, tıpkı az önce beni unuttuğunuz gibi...”
ve kadın oradan da, adamın hayatından da çıktı gitti hiç yokmuş, hiç olmamış gibi...
duvar... *
devamını gör...
1332.
küçük sherlock güçlerim beyin kıvrımlarımı gıdıklıyor.
bizde doğum günleri, pastaya ulaşmamızı sağlayan bir araçtır sadece.
hem yürüyüş yapmak hem de kitap değiştirmek için kütüphaneye gitmek üzere dışarıya çıktım.geldiğimde;benim kıyafetimi astığım yere kardeşim kendi kıyafetini aşmış,kuşkulandım.sonra baktım,gün boyu uğramadığı odası dışarıya çıkma emareleri gösteriyor (kıyafetinin yeri değişmiş, çorap,terlik..olmayan şeyler işte).son olarak mutfakta-bunu saklamak akıllarına gelmemiş diye düşünüyorum-mum ve maytap gördüm bir paket içinde.pastayı arasam bulmakta zorlanmam,ancak hem görüp hem de görmemiş gibi davranmak istemiyorum.
neyse, hasılı yaşlandık be sözlük.şunun sırasında otuza ne kaldı.rakama bak! otuz!neyse daha zamanım var.alışırım diyeceğim de ben daha yirmi yediye alışamadım.belki de görmem kim bilir*.
bizde doğum günleri, pastaya ulaşmamızı sağlayan bir araçtır sadece.
hem yürüyüş yapmak hem de kitap değiştirmek için kütüphaneye gitmek üzere dışarıya çıktım.geldiğimde;benim kıyafetimi astığım yere kardeşim kendi kıyafetini aşmış,kuşkulandım.sonra baktım,gün boyu uğramadığı odası dışarıya çıkma emareleri gösteriyor (kıyafetinin yeri değişmiş, çorap,terlik..olmayan şeyler işte).son olarak mutfakta-bunu saklamak akıllarına gelmemiş diye düşünüyorum-mum ve maytap gördüm bir paket içinde.pastayı arasam bulmakta zorlanmam,ancak hem görüp hem de görmemiş gibi davranmak istemiyorum.
neyse, hasılı yaşlandık be sözlük.şunun sırasında otuza ne kaldı.rakama bak! otuz!neyse daha zamanım var.alışırım diyeceğim de ben daha yirmi yediye alışamadım.belki de görmem kim bilir*.
devamını gör...
1333.
bu hayatta her şey olun ama kararsız olmayın. çünkü kararsızlık insanı uçurumun dibine götürür de atlayıp, atlamama kararını size bırakır.
devamını gör...
1334.
her hikaye tek bir sözle başlar ve tek bir ihanetle son bulur.
devamını gör...
1335.
insanoğlu işte, ne kadar aşık olursa olsun aldatıyor karşısındaki insanı.
ama zihinsel ama fiziksel..
ama zihinsel ama fiziksel..
devamını gör...
1336.
tam da bu başlığı arıyordum. bi beş dakika önce ilk sayfada yokken kendime tanıdığım ikinci beş dakikada ilk sayfanın sonuna doğru pat diye karşıma çıktı. sevincim; ufak bir kız çocuğunun elinde sıkı sıkıya tuttuğu mavi bir balon gibiydi. bu sevinç, kız çocuğuna mı aitti yoksa balona mı bilemiyorum. sahiplenmiş ve benimsemiş. bunlar kız çocuğunun mutluluğuna dahildi. balon ise, ait olma duygusunun mutluluğunu dibine kadar yaşıyor olmalıydı.
peki ben? ben ne hissettim?
bu zamana kadar sahiplenmiş, benimsenmiş veyahut ait olmuş hissedemedim. benim için her daim bir denklem vardı: * doğru yer, doğru zaman ve doğru insan…
denklem çok basit; doğru yer ve doğru zamanda doğru insan karşıma çıkacaktı. basit mi? bu kadar basit miydi? doğru… kime göre doğru? ne kadar doğru? mesela; psikolojik testlerdeki bakış açısı, benim 9 gördüğümü karşımdaki 6 görse ya da karışık bir görüntüde ilk fark ettiğim kelime “mutluluk”ken onun “nefret” olsa. doğru böyle bir şey değildi. değişken miydi?
benim doğru yerim sahil kenarıyken onun doğru yeri göl, dere belki de çöldü. doğru zaman benim için ilkbaharken onun doğru zamanı belki sonbahar belki de kıştı. ben sabahı severken o geceyi severdi.
düşünüyorum da bu zamana kadar bu denklemi bir türlü kuramadım. doğru yerde yanlış insanla yanlış zamanda karşılaştım. yanlış yerde doğru insanla doğru zamanda karşılaştım. (belki bu tolere edilebilirdi, üstesinden gelinebilirdi ama insan doyumsuzdur; yetinmeyi, sabretmeyi ve düşünsel olarak savaşmayı bilmez.)
ihtimalleri sıraladıkça küçülüyorum. şöyle bir durum var ki o beni hepten üzüyor: doğru insanla yanlış yer ve yanlış zamanda karşılaşmak… denklemde tek bir müspet taraf var: doğru insan… ama yer ve zaman yanlış… insan, doğru insanı bulmuşsun daha ne olsun ki diyor? ne mi olsun? o insan farklı yerde, o insan farklı zamanda. o insan başkasına ait. aklı, yüreği, bedeni… bu sıralar aklımı karıştıran düşünceler yumağının ucunu bulamıyorum…
küçük kız çocuğunun sıkı sıkıya tuttuğu mavi balon aidiyet duygusunu kaybediyor. meğerse mavi balon gökyüzününmüş…
peki ben? ben ne hissettim?
bu zamana kadar sahiplenmiş, benimsenmiş veyahut ait olmuş hissedemedim. benim için her daim bir denklem vardı: * doğru yer, doğru zaman ve doğru insan…
denklem çok basit; doğru yer ve doğru zamanda doğru insan karşıma çıkacaktı. basit mi? bu kadar basit miydi? doğru… kime göre doğru? ne kadar doğru? mesela; psikolojik testlerdeki bakış açısı, benim 9 gördüğümü karşımdaki 6 görse ya da karışık bir görüntüde ilk fark ettiğim kelime “mutluluk”ken onun “nefret” olsa. doğru böyle bir şey değildi. değişken miydi?
benim doğru yerim sahil kenarıyken onun doğru yeri göl, dere belki de çöldü. doğru zaman benim için ilkbaharken onun doğru zamanı belki sonbahar belki de kıştı. ben sabahı severken o geceyi severdi.
düşünüyorum da bu zamana kadar bu denklemi bir türlü kuramadım. doğru yerde yanlış insanla yanlış zamanda karşılaştım. yanlış yerde doğru insanla doğru zamanda karşılaştım. (belki bu tolere edilebilirdi, üstesinden gelinebilirdi ama insan doyumsuzdur; yetinmeyi, sabretmeyi ve düşünsel olarak savaşmayı bilmez.)
ihtimalleri sıraladıkça küçülüyorum. şöyle bir durum var ki o beni hepten üzüyor: doğru insanla yanlış yer ve yanlış zamanda karşılaşmak… denklemde tek bir müspet taraf var: doğru insan… ama yer ve zaman yanlış… insan, doğru insanı bulmuşsun daha ne olsun ki diyor? ne mi olsun? o insan farklı yerde, o insan farklı zamanda. o insan başkasına ait. aklı, yüreği, bedeni… bu sıralar aklımı karıştıran düşünceler yumağının ucunu bulamıyorum…
küçük kız çocuğunun sıkı sıkıya tuttuğu mavi balon aidiyet duygusunu kaybediyor. meğerse mavi balon gökyüzününmüş…
devamını gör...
1337.
bazen etrafındaki insanlar senin yolunu, yolculuğunu anlamazlar. anlamak zorunda değiller, onların yolculuğu değil.
devamını gör...
1338.
hani bir his vardır ya, kötü bir şeyler olacak gibi, karın boşluğunda hissedersin, yumruk yemiş gibi olur, ağrın varmış gibi iki büklüm gezmek istersin ama aslında ağrı yoktur. sadece içinde kötü şeyler olacağı hissi vardır. yada kötü bir şey olmuştur da beynin henüz bu durumu işleyip mantığına oturtamamış, öylece duruyordur.
bir süredir işte o karın boşluğuma yumruk atışmış hissiyle yaşıyorum. tüm yaşam enerjimi emiyor, tüm neşemi bir kara delik gibi içine çekiyor sanki. bugün ilk kez bu hisse rağmen, kimseden destek beklemeden, kendi başıma bir şeyler yapmak için motivasyonum ve enerjim vardı. aslında ağır depresyonda olduğumun farkındayım. daha önce de yaşadığım şeyler bunlar, her seferinde bu depresyondan kendimi bir şekilde çıkartmayı başardım, yakın zamana kadar akıl sağlığı ile ilgili pek bilgim olmadığından depresyonda olduğumun farkında bile değildim zaten. okudukça öğrendim ki, ben depresyondaymışım, o yaşadıklarım hep depresyondanmış.
şimdi ise depresyonda olduğumun farkındayım. en azından etrafımdaki insanlardan destek isteyebiliyorum, bana iyi gelmeyen durumları biliyorum ve ona göre davranmaya çalışıyorum.
neyse çok uzatıyorum sanırım.
dediğim gibi aslında depresyonda olduğumun bir süredir farkındayım. ama ilk kez bugün savaşmaya başladım. depresyonun getirdiği kötü düşüncelerle savaşmaktan bahsetmiyorum, depresyonun kendisi ile savaşmaktan bahsediyorum.
bugün uzun zamandır ilk kez mecbur olmadan yataktan kalktım. ilk kez rutinim olduğu için değil, motivasyonumu geri kazanmak istediğim için yemek yaptım. hatta tatlı bile yaptım.
bu benim için büyük bir adım aslında. bu yüzden düne göre birazcık daha mutluyum.
bir süredir işte o karın boşluğuma yumruk atışmış hissiyle yaşıyorum. tüm yaşam enerjimi emiyor, tüm neşemi bir kara delik gibi içine çekiyor sanki. bugün ilk kez bu hisse rağmen, kimseden destek beklemeden, kendi başıma bir şeyler yapmak için motivasyonum ve enerjim vardı. aslında ağır depresyonda olduğumun farkındayım. daha önce de yaşadığım şeyler bunlar, her seferinde bu depresyondan kendimi bir şekilde çıkartmayı başardım, yakın zamana kadar akıl sağlığı ile ilgili pek bilgim olmadığından depresyonda olduğumun farkında bile değildim zaten. okudukça öğrendim ki, ben depresyondaymışım, o yaşadıklarım hep depresyondanmış.
şimdi ise depresyonda olduğumun farkındayım. en azından etrafımdaki insanlardan destek isteyebiliyorum, bana iyi gelmeyen durumları biliyorum ve ona göre davranmaya çalışıyorum.
neyse çok uzatıyorum sanırım.
dediğim gibi aslında depresyonda olduğumun bir süredir farkındayım. ama ilk kez bugün savaşmaya başladım. depresyonun getirdiği kötü düşüncelerle savaşmaktan bahsetmiyorum, depresyonun kendisi ile savaşmaktan bahsediyorum.
bugün uzun zamandır ilk kez mecbur olmadan yataktan kalktım. ilk kez rutinim olduğu için değil, motivasyonumu geri kazanmak istediğim için yemek yaptım. hatta tatlı bile yaptım.
bu benim için büyük bir adım aslında. bu yüzden düne göre birazcık daha mutluyum.
devamını gör...
1339.
bizler doğmadık henüz, ölemedik de... okumadık, yazmadık, söylemedik daha sözümüzü. insan'ı ve bize insanlığımızı hatırlatan bir kaç güzel yüz, bir kaç sıcak ruh görünce uyanır gibi oluyoruz. kulağımıza kurşunla üflüyor yaşam, yaşamı. bu bizim kusurumuz. yaşamadık henüz. bu dünyada görünür olmadan öncesini hatırlayan ve vatanını özler gibi özleyen kaç kişi var?
insan'ı arıyoruz, hatalarıyla, eksikleriyle ama illa ki onuruyla, kavgasıyla... içimizde ve dışımızda. şiir'in de orada olduğunu farz bilerek.
acılar, üzüntüler, zorluklar insanın kabuğu kadar. kabuğumuz ince ancak dayanırız. dayanağımız aslımızdır.
insan'ı arıyoruz, hatalarıyla, eksikleriyle ama illa ki onuruyla, kavgasıyla... içimizde ve dışımızda. şiir'in de orada olduğunu farz bilerek.
acılar, üzüntüler, zorluklar insanın kabuğu kadar. kabuğumuz ince ancak dayanırız. dayanağımız aslımızdır.
devamını gör...
1340.
bugün geç kalmadım işe. şansına başkaları geç kaldı. kapıda oturmuş bekliyorum. öyle işte.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2