1521.
göt!
devamını gör...
1522.
yaaaa şey dicem istanbul 1. zirve buluşmasındaki hukuk okuyan çocuk kimdi.please see this and find me.
devamını gör...
1523.
dünyalar kadar büyük bir bedel.
sevsem de ödeyeceğim,gitsem de ödeyeceğim.
dipsiz ucurumlarla dolu her yer,
düşsem de öleceğim,dusmesem de öleceğim..
devamını gör...
1524.
bu aralar dışarı çıkmasam, yemek yemesem, nefes almasam olur gibi.
devamını gör...
1525.
en uzun yol; insanın içiymiş. yani bu dünyada var olmamızın en büyük sebeplerinden biri kendimize dönmek mi? kendimizi incelemek, kendimizi öbek öbek ayırmak, kendimizi sentezlemek, ayrıştırmak… yolun sonundaki amaç; öz’e ulaşmak mı?
….
iç dünyamda yürüdüğüm yol çıkmaz sokak gibi… benim bir sonum yok. bana düşen gitmek. hiçbir yerde kalıcı olamadım. yolun sonunda nereye varacağımı bilmeden gitmek istedim.

yola devam ettikçe öğrenmeye devam. acımaya, ağlamaya, gülmeye, hüzünlenmeye, en çok da heyecanlanmaya devam. yanlış yapa yapa doğruyu, biriktirdiğim doğrulardan iyi insan olmayı öğrenmeye devam.

kimi zaman muntazaman ipe dizilmiş boncukların ipe dair başlattığı isyanı benimseyip darmadağın olacağım kimi zaman damlaya damlaya göl olacağım.

yol uzun, belirsiz, ıssız, bazen kimsesiz, bazen çiçekli. dış dünyaya faydalı bir birey olabilmek için iç dünyadaki yolculuğu keyifli kılmak önemli. kabuğuma girmeyeceğim. kabuğuma girersem çıkamayacağımı biliyorum. o yüzden yola devam. en uzun yolda… içimde bir şarkı…

“ kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim…”
devamını gör...
1526.
az önce kaleiçindeydim.
iki bira içtim ortamı şöyle bir gözlemledim.
içimden dedim ki, yaşadığım hayat asla hayat olarak adlandırılamaz.
devamını gör...
1527.
diyorlar ki ekonomi kötü,
boş ver bro.
içtiğin üzüm suyu,
sen onu her türlü içersin.
bu masada söylenen her şey'in üzerine,
''şerefe'' yemin ettik bir kere.
devamını gör...
1528.
sokaklar tekinsiz değildi. sadece yeterince alkol yoktu. oysa üniformalılarla da konuşuluyordu. ciddiyetlerinin arkasından çizgili pijamalarında sıçtıklarını hayal edersen.
devamını gör...
1529.
evet, genelde buraya aklıma geleni yazıyorum, daha sonra baktığımda neden yazdığımı unutmuş oluyorum, bunu da öyle yazmak istedim.
devamını gör...
1530.
ne istedigini iyi bil
devamını gör...
1531.
farkındalık.

buraya hep üzüldüğüm konuları yazdım, sanırım bu karışık olacak.

bu konuyu nereye yazsam bilemedim,en iyisi görüşümü karalamak.

sınıfta bir konu üzerinde fikir beyan ediyoruz.ikinci haftam ve ikinci ders.öğretmen*iki haftadır beğeniyor söylediklerimi.çok hoşuma gitti be,sanki ilkokul sınıfında öğretmen takdir etmiş gibi hissettim.

sanki böyle bu zamana kadar harcanmışım gibi hissediyorum artık.hayatımda bir sürü yeni olay var ve ben yorgunluktan geberiyorum*.bütün bunlara rağmen aşırı mutluyum be sözlük.umarım maşallah dediği üç gün yaşamıyor sözü tezahür etmez.
devamını gör...
1532.
her şeyin güzel gideceğine inanmak bir nevi aptallık mı? ya da yaşadığın her şeyin belki de yaşayabileceğin en iyi şey olduğunu düşünmek? her zaman seçeneklerin en iyisindeyiz. sanırım yaşayabilmenin tek yolu bu.
devamını gör...
1533.
tüm bu yazıdan, cümlelerden önce; hüzünlerin uzattığı bir gece hayal et. bir yerde takılı kalsın saatler.
etraf karanlık olsun ama zifiri değil.
üç odalı bir evin boktan odalarından birinde olduğunu farzet ve sokak lambasının ışığı sağ yanına konsun.
sepya bir gece hayal et..
sokaklarda kış hazırlığı duyulsun..
kapat şimdi gözlerini..

selfie çek içinde kalan uktelerle. hastalıklı hayallerle. piç olmuş beklentilerle.
zift karası bir deri ceket olsun üzerinde. evini komple yaktığını düşle. yanan yaşanmışlıklarını, mahvettiğin hayatını izle son bir kez..
bırak, küle dönüştürsün seni ateş.
ıslak ruhunu kurutsun..

kapat gözlerini ve göremediklerini gör. kaybettiklerini gör mesela. yok ettiklerini gör. terkettiklerini gör.
nostalji kokmaya başlasın odanın içi..
yalnızlık, beyaz bir kaplan gibi parçalamaya başlasın seni.
herkesin bu şehirden siktir olup gittiğini farzet..
sadece bir şarkı kalsın yanında..
birazda votka..
belki biraz daha votka.
kendini yaka yaka yürümeye başla.
her sokakta bir pişmanlığını yak mesela.
iyi niyetlerini yak.
en samimisinden gülüşlerini yak.
bir orman yangını çıkar kafanın içinde.
ufak bir çıra gibi tutuştur toz pembe hayallerini.
eline kromdan bir zippo al, ve kundakla geçmişini..
yavaş yavaş..
tükenmişlik izleri taşıyan kaldırımlara bas.
hayaleti ol eskiyen asfaltların.
benzin dök üzerine ve yak kendini.
imara aç..
bırak, zaman güçlendirsin seni.
aç şimdi gözlerini..
devamını gör...
1534.
hayatımda edindiğim ilk arkadaşım, hatırladığım ilk anılarımda var olan kişi, istese böbreğimi dahi vereceğim, otuz senelik arkadaşımdan artık nefret ediyorum. geçerli sebeplerim çok fazla. lakin bu arkadaşlığı sonlandırmam ise çok zor. resmen ailevi sorunlara yol açacak bir mevzu. ve ben bunların altından kalkabilecek kadar cesur değilim, en azından şimdilik. ne kendi ailemle ne de onun ailesiyle uğraşmaya gücüm yok. garip olansa ona göre her şey eskisi gibi ve yolunda. biz ikimiz dünyanın en örnek kankasıyız..! bu durumu başka arkadaşlarımla da dertleşip konuşamıyorum. yakıştıramıyorum kendime. çok zor durumdayım ulan. bihter ziyagil'in de dediği gibi; ruhum sancıyor, dayanamıyorum... herkese iyi geceler.
devamını gör...
1535.
zihin açık, gözde hafif morluklar, sis var lan koca şehirde. kaçıp gitmek yok. ama gitmek var tabii. gittiğin yer kendin. değişimin içten olması için kökten söküp atmalar kıvamında kıymık kıymık tırnak kenarlarında törpüler var ellerde. dalları geniş yaprakları yeterince sulu bir ağacın dibine oturursun belki gittiğin köyde. saçma sapan bir şekilde taze soğanla taze sarımsağı birbirinden ayırt eden gözlerin süzme yoğurdun acılığını kesmenin bir yolunu bulur. ayaklar pedallara hadi. çünkü yaptığın bina yani kendin ya da tablon yani ruhun ya da kitap yani zihnin nefes aldığın sürece bundan nasibini alacak.
devamını gör...
1536.
kalın italik harflerle yazılmaya değer sözlere sahip olanın okuyucu derdi pek olmaz. okuyanın anlamak için aç olduğunu ve basit bir cümle ile çok şey ifade edebileceğini bilir. yazmanın öz güveni midir yoksa sahip olduğu konumun öz güveni midir ya da tecrübe ile sabit midir bilemiyorum. belki de hepsi ya da hiç biri.

yazmak eylemi alt yapısı karmaşık bir durum gibi görünüyor. fakat kimin yazdığı kimin yaşantısı ile iç içe geçiyorsa bu ikili arasında değişik bir bağ kuruluyor. yazan bu bağın farkında olarak tabi teknik konulara hakim ve açık ifadelerle kendini ifade ederken bir yandan da ortak nokta arayışı içinde olan okuru ve onun hayallerini de hedefinin orta yerine koyuyor.

mesela simdi buraya sadece sevin bu her şeyin başı yazsam, okuyan olarak çok da ciddiye alacağınızı sanmıyorum. hade len ordan sırıtmanizi görür gibiyim. oysa bu cümleyi

sadece sevin, bu sadece her şeyin başı.
(bkz: john lenon) şeklinde yazsam aynı tepki gelmez.
o halde anonim olarak ulaşılan kitlenin yazana bakışı edebiyat üzerine değil, daha çok yıpratma karalama ya da küçümseme üzerinedir. duyar kasmanin bir anlamı yok hocam yorumları bunun kanıtıdır. oysa yazma okunma eyleminin altında her iki tarafı da doyurmasi beklenen bir şey olmalıdır. bu yoksa faydasiz bir okuma, manasız bir yazmadan öteye geçmez.

tıpkı şu an olduğu gibi.
devamını gör...
1537.
midemin sancisinin kalbimin sancisiyla yarıştığı bir gece.. ruhumu bir limon ağacının golgesine bırakıp dinlendirmek istiyorum. sanciyan kalbim bana odayı dar ediyor sanki. dışardan gelen ıssızlığın kokusu beni yalnızlığımla mest ediyor.
kalbimden dökülmek isteyen cümleler var.
ama kalbimi dökeceğim bir kalp yok sanki. kime doksem kalbimi, avucunun içine alıp sıkıp bir çöp konteynerına fırlatacakmış gibi.
korkuyorum da biraz.
yalnızlıktan.. daha fazla yalnızlıktan.
sonra bir de yalnız ölmekten...
devamını gör...
1538.
kendimi çok çaresiz, umutsuz ve mutsuz hissediyorum. bir çukurun içine hapsolmuş gibiyim. debelenmek gelmiyor içimden. içinde bulunduğum bu durumu kabullenmeye başlıyorum sanırsam.. sanki yaşamak sadece nefes alıp vermekten öte değil gibi.. yaşamama bir anlam bulamıyorum. olmasam sanki kimse farkına varmayacak gibi. kimse fark etmiyor, görmüyor. belki de yokumdur.
bir acı ama tarif edemiyorum, fiziksel değil ama ruhumu biri öyle bir sıkıyor ki...
devamını gör...
1539.


"kendimi kış zannederken işte yemyeşil bir ağaç olduğumu anlıyorum"

tam aksini iddia edebilirim aslında. yemyeşil bir ağaç olduğumu zannederken bla bla... kış ağaçtan büyüktür desem, neden olmasın ki. yahut ağaç kışın alt kümesi olduğu halde kış geçer ağaç kalır da diyebilirim, çünkü bu da neden olmasın.

kış ve ağaç konusu ile kış ve yeşil bir ağaç konusunda bambaşka şeyler yazılabilir. fakat gerek var mı? tüm bunların bu şarkıyla hiçbir ilgisi yok. ve bu karmaşa benimle ilgili.

beynim milim milim parçalanıyor sanki, ben günlere gülümserken.

en iyisi şarkıyı dinleyelim.

"kendimi kış zannederken işte yemyeşil bir ağaç olduğumu anlıyorum"
devamını gör...
1540.
ben hiçbir zaman  iyi ya da kötü biten hikayelerin ana karakteri de olamadım. kısacası aynanın karşısına geçtiğimde bana bakan canavarın tek varlığı, yokluğudur.
   nüfus memurlarına göre 21 yaşındayım, bana sorarsan en az 10 kere doğdum, 10 kere gömüldüm. 10 kere tattım bu dünyanın çürük tiyatrosunun tadını.
   sahi, hakiki ölüm nerededir, bilir misin? zira bana ondan gerek. bu yokluğu hafriyatla doldurma çabası boşa; bana sürekli ölüm gerek! hangi memleketin  toprağı bir daha döndürmez  yeryüzüne bu canı? ruhu şeytana mı satmalı, yoksa eyüp gibi kendi kanını mı akıtmalı?
   ah gökyüzüm, insen yeryüzüne; benim için çıkartsan kınından kılıcını; bana senden gelen bir ölüm gerek. senin narin parmaklarının kavradığı çelik ayırmalı bu ruhu bedeninden. ve son defa, kalbim, atmaya başladığı yerde, ellerinde sonlanmalı.
   güven bana acısız olacağına eminim, acısız olmalı benim gidişim. çünkü acı hayatta tutar beni, hangi saçmalık savunur hala acı ile ölümün birlikteliğini?
   ah, güneşim, ışığın artık uzak, çok uzak bana. anlayamıyorum neyin hakikat olduğunu artık, her şey çok bulanık... gece ise yakın; sanki hücremde. karanlık bir mavi ele geçirdi zihnimin duvarlarını. bu köhne, basık, kirli oda benim sonum olacak biliyorum. biliyorum adım burada doğdu burada yok olacak. pencerelerimi kapattım, sana şirk koşan güneş girmesin diye.... saatlerimi sokaklara fırlattım, durdurduğun zaman saygısızca hareketlenmesin diye... neye hacet, hala yaşıyorum, silemedim duvardaki siluetini.
   sana bir sır vereceğim meleğim, dışımdan küfrediyorum sana; bir sır daha vereceğim meleğim, içimde tapıyorum anılarımıza.
   ve şimdi gidiyorum,
   nereye
   bilmiyorum
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim