1821.
hepsi manyak bunların
devamını gör...
1822.
reisin hunharca zamları işe yaradı sanki
benzine öyle bir zam yaptı ki istanbulda
trafik kalmadı, az daha bastırsa araba
göremeyecez. o derece.
devamını gör...
1823.
"neden bu kadar dengesiz olmak zorundasın ki? neden? neden? seninle kumar oynamak zorundayım. neden böyle? yazı tura atmak zorundayım.
neden böyle belirli aralıklarla yazı tura atmak zorundayım? yani bırak yarını, şu an saat 19.42, 24.42'de isteyecek misin onu bile bilmiyorum."
devamını gör...
1824.
milli piyango bile yıllarca devam eden umut hayalini yitirdi. umut fakirin ekmeği, ruhun gıdası. yine de aç kalınmamalı, proteinden mahrum olmamalı, peşini bırakmamalı, belki tutup yakalarsınız.
devamını gör...
1825.
buradan soğudum, hoslandigimi sandığım insandan soğudum, eski sevgilimden yana amaçsızca ümit beslemeyi bıraktım. ağlamayı bıraktım, bununla beraber gülmeyi de bıraktım.

her şeyi bir birakmislik, salmislik halinde yaşıyorum hayatı. okuduğum bölümden yana memnuniyetsizligim iyice artı. akrabalarıma karşı olan igrenme duygum da arttı. artık evliliğe karşı eskisi kadar önyargılı değilim. bununla beraber kendini tanıtırken maddi gücünden başlayarak tanıtan erkeklerden dolayi bir parcam hala soğuk yaklaşıyor.

belirsizlikten nefret ediyorum. tam anlamıyla netlik diye bir şeyin de olmadığını düşünüyorum. bu ara kalbim ağrıyor, gogsumun tam altı sıkışıp duruyor, nefes aldıkça da ağrısı artıp bir bıçak gibi saplaniyor. belki bu kadar çok dusunmeyi birakmaliyim, belki de bir doktora görünmeliyim.

ülkenin ekonomisinden de, yönetiminden de nefret ediyorum. bu iktidar devrilse yerine gelenlerin de aynı hataları farklı biçimde yapacağına dair en ufak bir şüphe taşımadığımdan, bütün bu sistemin kendisinden nefret ediyorum.

şiir bana eskisi kadar huzur vermiyor. bu da moralimi bozuyor. sinema konusunda bir an önce harekete geçmeliyim. resim yapmak pek de iyi cizemedigim halde huzur veriyor. yakında spora başlayacağım. galiba kendimi değerli hissetmeye ihtiyacım var. gözümde birçok şeyin artık bir değeri yok. sadece kişisel bakım yapmak hoşuma gidiyor.

bir hediye verdiğimde "ay niye zahmet ettin, ne gerek vardı?" diyen insanlardan nefret ediyorum. çünkü bunlar en temelinde iki argümanı içeriyor:
1) ben sana yapmazdım, ama sen yapınca şimdi benim de yapmma lazım, beni mühlet altına sokuyorsun.
2) kimse karşılıksız olarak kimseye bir şey yapmaz düşüncesi.

bu tip bir tavırla karşılaştığımda o insandan büyük bir hızla soğuyor ve birkaç dakikalığına nefret ediyorum. sonra nefret diniyor ama o insanın gözümde bir değeri kalmıyor. adeta o insanı sevesim kaçıyor.

çünkü ben bir insanın kendine verdiği değeri ve başkalarıyla olan -deger- ilişkisini anlamak için: ona hediye vermenin, değer göstermenin (onu sevenin) ve ona özgürlük bahşetmeninen mükemmel bir yöntem olduğunu düşünürüm.

bu boştan dünyadan nefret ettim. gerçi nefret de değil; bir bıkkınlık, bir bezginlik, bir iğrenme hâli benimkisi. artık bazı şeyleri midem almıyor. bazı şeyleri ne kabul edebiliyor ne de sindirebiliyorum.
devamını gör...
1826.
ondan nefret ediyorum.

peki kim o? tabiki zengin olduğu için, sosyal medyada kendisini eleştirdim diye sürekli bana siber zorbalık yapan o. tek bildiği bunu yaparak popüler olmak. o kişi, okul hayatında da böyleydi. sürekli birilerine zorbalık eder, hedefine koyduğu kişinin akademik başarısının düşmesini sağlayarak kendi yüksek notlar alırdı. her yerde karşıma çıkıyor. sürekli aklıma geliyor. engellesem de ondan kurtulamıyorum.

dilerim ki o, hayatı boyunca unutamayacağı bir travmayla karşılaşır. belki bu sayede bana yaptığı zorbalığı ileride başkalarına da yapmaz.
devamını gör...
1827.
psikolojik olarak dibe çeken mahalle ahalisi ve çenesi düşük akrabalar

kimseyi kötülemek istemiyorum ama elmaya elma demek gerek.

ne kadar özfarkındalığı yüksek biri olursanız olun sonuçta maruz kalıyorsunuz ve bilinçaltınızı işgal ediyor. özellikle gençsen ve üniversiteli işsiz gençler kervanındaysanız sizi gördüklerinde "yeğenim nettin, atanamadın mı hala" keşke askerde kalaydın, maaşı da iyi" "hocam/öğretmenin nasıl gidiyor, atanma var mı, bak şu kadar atama yapmışlar" "ben olsam evden kovarım" uzar da gider.

hayatta dünyayla derdi olmamış, kendini yetiştirme gibi bir amacı olmayan, ilk okul 1-2-3 terk gerçi okumuş cahili de var ya, eşiyle ve çocuklarıyla iletişim kuramayan, onlar üzerinde tahakküm kuran ve sonra sevgi saygı beklen, işte veya başka yerlerde köle ruhlu olan insanların kendi minicik dünyalarından sizi ısırmasıdır. erkekseniz iş buldun mu? bak yaş gidiyor, kadınsanız evde kaldın yaşıtların evlendi vb.

bir kere de nasıl olduğumuzu, halimizi hatrımızı sorun ya. bir çay ikram edin ne bileyim tebessüm ettirin, zaten hayatımız kötü bir de siz vurmayın. bunun da farkında değiller.. farkında olsalar daha beter. kendileri ağızlarına geleni söyleyip, sonra da gidip evlerinde mışıl mışıl uyku çekiyorlar.

islam'da ne vardı? "ya hayır söyle ya da sus" bir susun da.

sabah sınav notlarına çalışmak için gittiğimiz yerde bizimle sohbet eden, içtiğimiz çayların parasını almayan muhtemelen bizimle empati kurup anladın. amca iyi ki varsın. senin gibi insanların çoğalması dileğiyle. umarım çocuğun da ispanya'ya gider. var ol. sevgiler. bak tebessüm nelere kadir.
devamını gör...
1828.
o defteri kapattım artık. karalamaya yer kalmadı. yeni bir sayfa açmak lazım hayata. sanki bugün doğmuş gibi emekleyerek hayata başlamak istiyorum. tekrar herşeyi öğrenip hayatımı bir oya gibi ince ince işlemek ve hayatıma yön vermek istiyorum.
devamını gör...
1829.
yorgunluğunu sırtlayıp amaçsızca yürümeye devam etti. aklında huzur bulmayan eksik yarım yamalak cümleler yankılanıyordu.
devamını gör...
1830.
herkese, her sokağı denize çıkan sehirler gibi oldum. geldiler, gezdiler, kirlettiler, yaraladılar ve kendi mutluluklarını toplayıp gittiler. ruhum terk edilmiş bir sahil kasabası simdi, lunaparkı ıssız, sokakları ıslak ama hala umut var. parke taşlarının arasından yeseren ufak cimler gibi yeşil, yagmur bulutlarının arasından sızan gün ışıgı gibi parlak.
devamını gör...
1831.
çocuk olmak istiyorsun sen de
herkes gibi
düşünce ağlanır mı

sana geliyor sıra
kendi ellerinle yapıp bozduğun
her şey gibi

yakışmıyor üzülmek

-sevgili claudemon.
devamını gör...
1832.
bulutlu bir gökyüzü. hafif hafif çiseleyen yağmur. çıplak ayaklarımda hissettiğim dal parçaları. dev ağaçlar... yaprakları düşen yağmur damlalarıyla titreşir. bir rüzgar eser hafifçe ve bana yaşadığımı hissettirir. yeri incitmekten korkarcasına attığım adımlar. ey tanrı derim, beni sever misin? evet diye bir cevap gelir içeriden. diğer insanlar robot gibi değil mi, gerçek olan benim sadece. evet der gene bir ses belli belirsiz. inanırım, o ses nereden bilmem cevap ta mantıklı gelmez ama inanırım. diğer insanlarla bile paylaşamam o'nu. bir zırh belirdi üzerimde. bütün bedenimi kaplar. gümüş rengi metalden. elimde dev bir kılıç tutuyorum ne ola ki bu? artık adım attıkça o metalik sesi duyarım. elimdeki dev kılıcı iki elimle güçlükle taşırım. ona rağmen ben yürürken ucu toprakta derin bir çizgi oluşturur. ilerideki oyuktan bir el çıktı birden oyuğun etrafına tutundu bedenini yavaşça dışarı taşıdı. benim iki katım büyüklüğünde dev bir yaratık. gözleri yok, zırhlı benim gibi. korku kaplıyor bedenimi ne yapmalı. tanrı ne yapmalıyım? ses gelmez. üstüme atılır kendimi çalıların arasına atarım. ezecek misin beni dev yaratık? kaçmaya başlarım arkama bile bakmıyorum. ayak seslerini duyuyorum. kaslarım acırken durmuyorum hiç. durmak ölüm demek korkuyorum. zırhlar yavaşlatır beni neyse ki o da zırhlı. yorulmuyor ki hiç? nefesini hissetmeye başlarken arkama döndüğüm gibi bir yumruk gelir yüzüme uzağa doğru savrulurum. sersemlerim. bana bakıyor durmuş. öfkeleniyorum. kanım kaynıyor. kaçmıyorum artık. boyutun bile beni korkutmuyor. iki elle zor kaldırdığım kılıç hafifledi adeta, bir anda yerimden fırladığım gibi zıplıyor ve kılıcı yaratığın boynuna sokuyorum. kan fışkırıyor üzerime. ardından yok oluyor.

artık yorgun bir savaşçıyım. savaşçıyım ama neydi ki savaştığım? hatırlayamam. ıslık sesine benzer bir ses duyarken hızla bir ok gelir zırhı deldiği gibi göğüs kafesime saplanır. nefesim kesilir bir anda. dizlerimin üstüne çökerim.güçlükle alıp verdiğim birkaç nefesin ardından içten bir haykırış koparırım. bütün ormanı inletir. yağmur durur rüzgar hızlanır. hayvanlar toplanır etrafımda gözlerim kararırken. birkaç ceylan, birkaç kapibara ve antilop. avlanan hayvanlar hepsi de. nerede avcılar diye düşünürüm, yırtıcılar? bana bakarlar gözlerini dikerek. nefes alışım güçleşirken etrafımda halka oluştururlar. kafamı güçlükle oynatır ve her birine teker teker bakarım. fazla zamanım yok diye fısıldarım. irice olan antilop konuşur ne yapacaksın? cevap veremem bir an. ne yapacağım? sonra ilhamı alırım, bilirim ne olacağını artık. ben sizin efendinizim derim. ve öldüğümde... bu ormanın koruyucu ruhu olacağım... bir iye. antilop hafifçe kafa sallar. titrer bedenim artık mecalim yoktur ne konuşacak ne de hareket edecek. aniden bir hissiyat doğar içime dalga dalga büyüyor. sıçrayıveririm havaya. zırh parçalanırken, bedenim küle dönüşüp rüzgara karışırken, ruhumu görürüm. dev gibi gri renkte. aniden ruh ben olurum, bütün göğü kaplarım. yukarıdan bakarım hayvanlara gözüm yoktur, onların kalp atışlarını duyarım kulağım yoktur. ardından ormanın her yanına dağılıveririm yerden göğe kadar. ağaçların yapraklarından, kayaların oyuklarına kadar. artık ben ormanımdır, orman ise ben.
devamını gör...
1833.
ölüm = 0

matematikle aram iyiydi bir zamanlar. en azından belirli bir yaşa gelene kadar. toplamayı, çarpmayı, çıkarmayı, bölmeyi severdim kendimce. oyunlar oynardım. yaşadıklarımla yaşayamadıklarımı toplar;
iyi kilerimi ve keşkelerimi terazinin iki ucuna koyar, kar zarar problemleri kurardım. kendimi parçalara bölerdim. kaç kilo ederdi yokluğum, dünyada hacmim ne kadardı, bastığım toprakta ne kadar derine inerdi ayak izim? kendimden aşklarımı çıkartır, benden bana ne kalıyor diye bakardım. ama çarpmaya hiç dokunmadım. en alengirlisi o gelirdi hep. dokunmaya cesaret edemedim belki de. sıfır elimde hala kullanılmayı beklerken, çarpmadan uzak durdum olabildiğince. belki inancımdan, belki düşüncelerimden; ölüm = sıfır benim denklemimde. istersen sonsuz sayılarla çarp, ister kendisiyle. sonuç hep aynı, değişmez. 0...

sıfırın soğukluğu ve varlığı.... eksikliğinde oluşan sorunlar, denklemlerin sonuçlarının eksik ya da hatalı çıkması; varlığında ya görmezden gelinmesi ya da her şeyi yakıp yok etmesi. şimdi buradayım, bir matematik denkleminin bilinmez x'iyim. iki, üç, dört belki de sonsuz bilinmeyenli bir denklem bu. sonuç sıfır. denklemi ilk gördüğümde anlamıştım bunu. ama sonucu nasıl bulacağım? orası hala bilinmiyor.
devamını gör...
1834.
bu başlık nedense hep sinirliyken gözüme çarpıyor. belki de öfkeyle hareket etmeyi sevmedigim icin buraya içimi döküyorum. bazı insanların konuşmalarında bu kadar had bilmemeleri çok sinir bozucu. insanların kendilerine sormaları gereken temel sorulardan biri "benim üstüme vazife mi" sorusu. yani cidden böyle pervasız konuşmak nasıl bir cehalete ve içi boş özgüvene dayanıyor inanın bilmiyorum. öğretmenlik yapıp akademik ilerleme kat etmeye calısan bir insanım. ve meslegimden tutun da para kazanmama, hayatımda birinin varlıgına veya var olmamasına bile yorum yapan insanlar var. size ne gercekten kocaman bir size ne. bu açıdan kendini kötü hisseden gün içinde bu muhabbetlere maruz kalıp canı sıkılan arkadaşlarım varsa burda sakın bunu yaomayın kendinize. gercekten insanların kompleksleri sizi yıpratmasın. yolunuzu ve hayat cizginizi hic kaybetmeyin.
devamını gör...
1835.
uzaklaştım, yakın sandıklarımdan. mis gibi bir yalnızlık hissi çöktü üstüme. tercihe tercih sunup kendimi seçmeyi yeğledim. yakın sandıkların, yakınlaşıyor başkalarıyla ve uzaklaşıyorsun.
devamını gör...
1836.
reizi fevkalade kıskanan

şer mihrakları ve dıjj güşşlerin ib*neliği yüzünden

elektrik, doğal gaz ve sı faturaları kol gibi gelmeye devam ediyor

bunu gören vatandaş ne yabacağını bilemiyor

neyse ki,

camilerimiz açıh

ezanlarımız ohunuyoo.
devamını gör...
1837.
hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu. fakat hiçbir zaman tam anlamıyla ciddiye alamadım. en başta kendim sorumluyum bu durumdan.
devamını gör...
1838.
örtünmüş aydınlıklar sancısının geçmediği bir günde bir kıvılcım yanar.
ders almadığıma emin olduğum notlar tekrar tekrar önüme gelir. dip nedir son nedir. bu sadece yeni bir başlangıçtır. yine bir başlangıç.
istediğim bir son bu yeni bir başlangıç.
devamını gör...
1839.
millet reizi anlayamadı
adam benzine bir zam yaptı
yollar boşaldı
bomboş
reiz trafik sorununu çözdüm.
devamını gör...
1840.
bugün pazara gittim. pazar alev alev yanıyor herşey ateş pahası.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim