scaremongering
başlık "lucifer" tarafından 26.08.2021 12:56 tarihinde açılmıştır.
nickaltı sahibi yazar profili: scaremongering
421.
#3678301
görür görmez aklıma geldin. bünyede de gerektiğinde kullanılmak üzere çeşitli alevere dalavere ve şerefsizlik tuşları mevcut jsjsjs.
yeni aldigin etek ve cropla çok güzel olur beyaz beyaz :)))
tosbik annesi sever bunu dedim.
güzel günlerde kullan, şans getirsin <3
görür görmez aklıma geldin. bünyede de gerektiğinde kullanılmak üzere çeşitli alevere dalavere ve şerefsizlik tuşları mevcut jsjsjs.
yeni aldigin etek ve cropla çok güzel olur beyaz beyaz :)))
tosbik annesi sever bunu dedim.
güzel günlerde kullan, şans getirsin <3
devamını gör...
422.
#3681449 senin aşkın kaplumbağalar sanıyordum. on yıl az bir süre değil. bir şansı daha hak ediyorlar bence ama yine de sen bilirsin. bazen olmayınca olmuyor işte. madem amfibiklere sardın, bir ara bakayım, amfibik yetenekler geliştirebiliyor muyum? o da zor be. her şeyden önce ben sıcakkanlı bir insanım. olmadı bi derin dondurucuya girer çıkarım.
devamını gör...
423.
#3681488 amfibi falan biraz zor da, zehir konusunda bir şeyler yapabiliriz belki. mesela; ex'ten next olmaz gibisinden klişelerle zehirleyebilirim de, sende de ne bağışıklık sistemi vardır ha şimdi.
yurtdışı dedin de anılarım depreşti. ben yapamıyorum valla oralarda. kültür şokuna giriyorum. mesela geçen kıbrıs'a gittim. arabaların direksiyonlar sağda değil solda. (anlatırken bile şoka girmişim, solda değil sağda. öyle miydi la?) minibüse binecektim, baktım ön koltuk boş, öne oturayım dedim; yanımdaki eleman dedi ki; gidiyor muyuz usta? bana dedi. lan bir baktım önümde direksiyon. hay a.k, olaya gel. ehliyetim de yok zaten. yok, kardeşim dedim, ben en iyisi arkaya geçeyim. eleman gülmekten geberdi. ben de öyle. 9 gün kaldım alışamadım. ne zaman bir yürüyen araba görsem, kim sürüyor lan bunu diye düşünmekten beynim yandı. hele bir de sarhoş olunca hiç çekilmiyor, aaa, kendi kendine gidiyor lan araba diye, diye yolda kahkaha atarak gezince herkes sana bakıyor. halbuki mesele sarhoşluk değil ki; kültür şoku. yok. ben yurtdışı almayayım, kalsın.
yurtdışı dedin de anılarım depreşti. ben yapamıyorum valla oralarda. kültür şokuna giriyorum. mesela geçen kıbrıs'a gittim. arabaların direksiyonlar sağda değil solda. (anlatırken bile şoka girmişim, solda değil sağda. öyle miydi la?) minibüse binecektim, baktım ön koltuk boş, öne oturayım dedim; yanımdaki eleman dedi ki; gidiyor muyuz usta? bana dedi. lan bir baktım önümde direksiyon. hay a.k, olaya gel. ehliyetim de yok zaten. yok, kardeşim dedim, ben en iyisi arkaya geçeyim. eleman gülmekten geberdi. ben de öyle. 9 gün kaldım alışamadım. ne zaman bir yürüyen araba görsem, kim sürüyor lan bunu diye düşünmekten beynim yandı. hele bir de sarhoş olunca hiç çekilmiyor, aaa, kendi kendine gidiyor lan araba diye, diye yolda kahkaha atarak gezince herkes sana bakıyor. halbuki mesele sarhoşluk değil ki; kültür şoku. yok. ben yurtdışı almayayım, kalsın.
devamını gör...
424.
#3682246 valla gürcistan'a da gittim. aşırı pahalı, benden söylemesi. burada 80 liraydı sigara orada 104 liraya denk geliyordu, kutu efes 90 lirayken, orada 120 liraya denk geliyordu. patatesin kilosu 8 lari, çarp 4 ile kafayı yersin. her yeri de ruslar basmış üstelik. rusça konuşmaktan iflahım s...ldi. gdye hostel? gdye toilet. skolka. zinayu pa engletskii? nalet gelsin. borçalı'da akrabalarımı buldum biraz onlarla takıldım. sabah kalktım bir kahvaltı sofrası hazırlamışlar yok yok. bir bardakta su var sandım, kafaya diktim, votkaymış a..k. adamlar kahvaltıda başlıyorlar içmeye. tiflis iyi, fena değil. sarp sınır kapısı ile batum arası gonio diye bir yer var, türkiyede ne kadar hüküm giymiş suçlu varsa, orada. ortalıkta poliste yok üstelik. senin hardcore level aradığın yer orası olabilir.
bugün tımarhanede bir deli bana dedi ki; "kafamın içinde karanlık. karanlığa sevdalıyım. dedi ki; ne yapsan boş. dedim ki; sen de boşsun ben de boş." uzun zamandır bu kadar mantıklı bir şey duymamıştım.
sen de mi kafkassın ya? neresinden?
benim durumumda tam olarak ekte;
alışkanlık, başka ülkede yaşayamam. ahahahaha
bugün tımarhanede bir deli bana dedi ki; "kafamın içinde karanlık. karanlığa sevdalıyım. dedi ki; ne yapsan boş. dedim ki; sen de boşsun ben de boş." uzun zamandır bu kadar mantıklı bir şey duymamıştım.
sen de mi kafkassın ya? neresinden?
benim durumumda tam olarak ekte;
alışkanlık, başka ülkede yaşayamam. ahahahaha
devamını gör...
425.
#3692240yaaaaa ben bunu yerim!!! çok tatlı... *
devamını gör...
426.
#3692473 sissy bebeğim;
"gregor samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe
dönüşmüş olarak buldu."
kafka, gregor samsa'yı yarattığında aslında farklı yazmıştı öykünün girişini. ama o dönem uygunsuz görüldüğünden böcek diye değiştirdiler metaforu... samsa bir gece uykuya yatıp,ertesi gün dev bir g*t olarak uyanmıştı. evet g*t.
güne g*te dönüşmüş olarak uyanan niceleri var aramızda sissy tatlım. modern insanın sorunu tam olarak bu belki de.
g*te karşı çıkmak hayata karşı estetik bir tavır almak gibi bir şey. oluşa karşı gelmek... her şeyi süsleme zavallılığı... bundan kaçınmak için sanatsal lirizmle yükselmek isteyen fütürizmi kucaklamak şart.*
biz ve bizim gibiler cüretkarca soyunmaya her daim meyilliyiz. kendi kanının tadına aşina olanlarız biz ve o
yüzden hep mutlu bitecek hikayemiz.) ** muah!))
"gregor samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe
dönüşmüş olarak buldu."
kafka, gregor samsa'yı yarattığında aslında farklı yazmıştı öykünün girişini. ama o dönem uygunsuz görüldüğünden böcek diye değiştirdiler metaforu... samsa bir gece uykuya yatıp,ertesi gün dev bir g*t olarak uyanmıştı. evet g*t.
güne g*te dönüşmüş olarak uyanan niceleri var aramızda sissy tatlım. modern insanın sorunu tam olarak bu belki de.
g*te karşı çıkmak hayata karşı estetik bir tavır almak gibi bir şey. oluşa karşı gelmek... her şeyi süsleme zavallılığı... bundan kaçınmak için sanatsal lirizmle yükselmek isteyen fütürizmi kucaklamak şart.*
biz ve bizim gibiler cüretkarca soyunmaya her daim meyilliyiz. kendi kanının tadına aşina olanlarız biz ve o
yüzden hep mutlu bitecek hikayemiz.) ** muah!))
devamını gör...
427.
#3705496 şurada bile, bir kaşık suda ne fırtınalar kopuyor ya rab, can sıkıntısı ve aksiyon ihtiyacı başa bela. ben hala ayılamadım ve hiçbir şeyden haberim yok.
devamını gör...
428.
#3705840 sana yaptık da ne oldu? g.b.ş tosbikçi, tosbiklerden başını kaldırıp, yüzümüze mi baktın? sen de saçma sapan şeyler anlatabilirdin ve her şey farklı olabilirdi. ah. ah. bitirdi bizi senin bu tosbik sevdan. ne zaman bir şey desem, nickaltı, dm, hemen bir tosbik fotosu. ömrümü yedin ömrümü. ahahahaha. hem ben ne cilve yapacam yahu? sen ne zaman gördün bende öyle şeyler? ayıp ediyorsun ama.
devamını gör...
429.
#3706124 ne anlatıyon hiç anlamadım valla.
devamını gör...
430.
#3707267 normalde hadise dinlemem de, ne olduğunu anlamak için dinledim; sonum olmayacakmış, eyvah, onu anladım. :)
devamını gör...
431.
#3707770 bu dünyada mantıklı bir an yoktur güzelim. alış bunlara.
devamını gör...
432.
#3710697
öncelikle teşekkür ederim. uzunca ve özensiz yazımı okuyup değerlendirdiğiniz için.
şimdi ilk olarak şunu hatırlatıp başlayayım; bu konular inanılmaz derinlikli konular, o yüzden ne kadar istesek de bu format içerisinde gerektirdiği derinlikte konuşamayacağız. o yüzden her şekilde eksiğim olacaktır.
ve ilk itirazınız doğru; kadınlar tarih boyunca her zaman ikinci planda oldular, zengin kadınlar da çoğu kez çoğu hakka erişemedi bu doğru. fakat, zengin kadınların çeşitli haklara erişiminin olmadığı zamanlarda yoksul kadınlar insan olarak bile kabul edilmiyorlardı. zengin bir kadının kürtaj hakkı olmadığında yasa dışı da olsa güvenli ve sağlıklı kürtaja erişebiliyordu; fakat yoksul kadın için bu bir seçenek bile değildi. önceki yazımda da söylediğim gibi kadın erkek eşitsizliği yoktur, kadınlar da türlü haksızlıklara tüm tarihleri boyunca uğramamıştır demiyorum kesinlikle. en gelişmiş toplumlarda dahi hala kadın gerçek anlamda eşit değildir. şimdi bunu tuzu kuru arkadaşlar pek anlamayabilir, ama gerçekte böyledir. ancak şunu da biliyoruz ki eşitsizlik evrensel ve prekapitalist toplumlarda da görülmekle birlikte deneyimlenişi ve etkisi son derece sınıfsaldır. yani sınıf hak yoksunluklarının nasıl deneyimlendiğini ve sonuçlarını belirleyen son derece önemli bir faktör.
kapitalizm ise bu eşitsizlikleri derinleştirdi. geçmişte zengin kadın da sıkıntılar yaşıyordu, haklara erişemiyordu. ancak kapitalist toplumlarda zengin kadın birçok engeli parasıyla aşabiliyor. emekçi ve yoksul kadınlar ise hem ataerkinin hem de piyasasının ezilen tarafında bulunmak zorunda kalıyor. bu anlatım tabii ki çok basitçe ama sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır.
şimdi tüm bunların üstüne benim savunduğum şey şu; sınıf siyaseti olmadan kadınların da kurtulduğu bir gelecek inşa etmek mümkün değil. zaten edemiyoruz da. kadın haklarının en fazla konuşulduğu zamanları yaşıyoruz, ama onda bile gerçek mağdurlara sıra gelmiyor. hem tecrübelerimiz de bunu doğruluyor; kadınlar için temel hakların önemli bir kısmının kazanımı emekçi sınıfının mücadelesi sonucu oldu. eşit işe eşit ücret, doğum izni, süt izni gibi. bu elbette feminist hareketlerin hepsi kötüdür anlamına gelmiyor, ancak kimlik siyaseti yapan hareketler mücadeleyi sekteye uğratırlar, isteyerek veya istemeyerek. ben de bunun gözden kaçırılmaması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.
şimdi yazmaya yazdık biraz da bunu açalım madem. neden kimlik siyaseti sıkıntılı diyoruz? çünkü mücadeleyi böler; kadınlar, kürtler, lgbti+lar, çevreciler, şunlar, bunlar vs. bu yaklaşım cepheyi böler, zayıflatır, düşmanın elini güçlendirir. bakın bunu kadın ve kürt olarak söylüyorum. bu kimliklerimden elbette vazgeçecek değilim. ama neoliberal siyaset diline angaje olarak çoğulculuk, çeşitlilik, temsiliyet gibi göz boyayan, mücadeleyi bölünmüş bir zeminde küçülen odaklara taşımak ancak temelde yatan yapısal ve sistemsel sorunların üstünün örtülmesine yarar. sonra da bakarsınız ki en büyük sömürüyü yapan şirket engelli çalıştırıyor diye reklamını yapar, bir parti düzen siyaseti içerisindedir ama sırf kadın aday sayısını belli bir rakamla ifade ettiği için kadın hakları savunucusu olur, gitgitde kimlikler üzerinden temsiliyetle bir tür tiyatral gösteri yapılarak sisteme rıza üretilmeye başlar. bu da mücadeleyi zayıflatmak şöyle dursun, bir de insanların gözlerini boyayarak aslında sisteme hizmet etmiş olur. benim ve savunduğum siyasetin derdi de bu.
şimdi, söylediğiniz sosyal medya üzerinden sürekli olarak itiraz furyası da, ifşa kampanyaları da, erkek düşmanlığı da, adaletin sağlandığı durumlarda dahi saçma sapan yorumların yapılması da aslında aynı temelden besleniyor. kadın kimliği üzerinden bir tiyatral gösteri yaptığımızda alkışlara ihtiyaç duyuyoruz ve sosyal medyada basıyoruz çığlığı. bu kastettiğim, bahsettiğiniz türden olaylar için. hakim bir kadın arkadaşım mesela, tutukluluk şartları olmadığı için tutuklama talebini reddettiği bir kadına şiddet dosyasından bahsetmişti. tutuklama talebinde bulunan savcı arkadaşı sen ne biçim kadınsın, neden tutuklamadın diye sormuş. cevap çok net; çünkü tutukluluk şartları eksikti. yani her kafana eseni tutuklayamazsın, ama bu, sanığı koruyup kolladığın anlamına elbette gelmez. ama özellikle sosyal medyada bir mahkeme kurulduysa geçmiş olsun, hakim de olsan sana gelip hukuk öğretirler. mesela tutuksuz yargılanan kişi eğer sansasyonel bir vaka ise serbest bırakıldı diye haber yapılıyor. insanlar da sanıyor ki adam beraat etti. halbuki tutuklanmadı ama yargılaması devam ediyor. ama serbest bırakıldı dersen daha fazla okunur veya izlenir, dezenformasyon falan önemli değil haberi servis edenlerce.
bence dediğim gibi bu tür olayların temelinde de yine mücadelenin ekseninin doğru olmaması yatıyor. kadın hakları savunuculuğu doğru bir yerden başlayıp zamanla erkek düşmanlığına, yargı düşmanlığına vs. evriliyor. bu süreçler de boşuna yaşanmıyor elbette, türkiye'de kadın olmak orta çağda cadı olmaktan falan daha zor muhtemelen :) yani kadınsanız her şekilde suçlanmaya, ikincil vatandaş olmaya, ne bileyim sokak ortasında öldürülmeye* falan alışık olmak zorundasınız. yani her birimizin her gün defalarca yaşadığı, artı ne yazık ki kanıksadığı olaylar ne toplumda ne yargıda hak ettiği değeri görmediği gibi bir de gereksiz mağduriyet olarak değerlendiriliyor. oysa ki günlük hayatımızın bir parçası haline gelen şeylerin aslında birçoğu travmatik olaylar. ben mesela sadece çalıştığım alanı değiştirmek istediğim, badem bıyıklı akpli akademik kaygılardan bihaber bir hocayla çalışmak yerine wisconsin tecrübeli özgün çalışan bir hocayla çalışmak istediğim için, bakın yalnızca bunun için başka bir şey kesinlikle yok, hocamın gazabına uğramış ve bu davranışım, daha doğrusu talebimi kabul eden çalışmak istediğim hocamın kabul etmesi rezil bir şekilde benim bekar olmamla ve çeşitli imalarla açıklanmıştı. söyleyen adamın ne rezil olduğunu tüm fakülte biliyorduk ama yine de ben bu manyak iftira da atar şimdi evli barklı efendi adama diye bu konuyu hiç dillendirmeden talebimden vazgeçtim. oysa ki bu noktaya kadar hocanın şaşırdığı bir şekilde hiç geri adım atmamış ve talebimin arkasında durmuştum. beni sindirebileceği tek şey buydu ve ben de o zamanlar toyluğumdan olsa gerek günlerce ağlayıp kimseye söyleyememiştim. bunun gibi bir sürü olay yaşıyoruz her gün. politik görüşlerimiz uyuşmadığı için burada birilerine sinyal verdiğim, arandığım falan ima edildi mesela. ya benim mesaj alımım kapalıydı bu yazıldığında. hayır yani bakıyorum ne yazdım da arandım, ne yaptım da kime sinyal verdim. yani bir kadın öfkeli bir erkek için her türlü iftirayı hak eden bir nesneye dönüşebiliyor en ufak bir şeyde. ve bu davranışların elbette hiçbir açıklaması olmak zorunda değil. şimdi bunlar varken kadınlar tamamen haksız, bu öfke tamamen yersiz demek de doğru değil elbette. ama yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı meseleyi sadece bir kimliğin mücadelesi haline getirmek bizleri doğru sonuçlara ulaştırmaz, benim demek istediğim bu.
taciz ve aşırı ilgi arasında cidden ince bir çizgi var ve ciddi anlamda netameli konular bunlar. çok yakın sıkı feminist bir arkadaşım tam da bu konuyu çalıştı yüksek lisans tezinde. yani ceza hukuku akademisi için de konu çetrefilli. ama çok uzun yazdım daha yazmayayım, zaten muhtemelen kimse buraya kadar da okumadı ahsha. hem zaten ben anayasacıyım ve cezayı hiç sevmem :) şimdilik bu kadar yeter ve çok uzattığım ve yine dağınık olduğu için af diliyor, herkese saygılarımı sunuyorum.*
(not: aşırı yoğundum ancak müsait olup yazabildim, kusurabakmayın lütfen @scaremongering. :))
öncelikle teşekkür ederim. uzunca ve özensiz yazımı okuyup değerlendirdiğiniz için.
şimdi ilk olarak şunu hatırlatıp başlayayım; bu konular inanılmaz derinlikli konular, o yüzden ne kadar istesek de bu format içerisinde gerektirdiği derinlikte konuşamayacağız. o yüzden her şekilde eksiğim olacaktır.
ve ilk itirazınız doğru; kadınlar tarih boyunca her zaman ikinci planda oldular, zengin kadınlar da çoğu kez çoğu hakka erişemedi bu doğru. fakat, zengin kadınların çeşitli haklara erişiminin olmadığı zamanlarda yoksul kadınlar insan olarak bile kabul edilmiyorlardı. zengin bir kadının kürtaj hakkı olmadığında yasa dışı da olsa güvenli ve sağlıklı kürtaja erişebiliyordu; fakat yoksul kadın için bu bir seçenek bile değildi. önceki yazımda da söylediğim gibi kadın erkek eşitsizliği yoktur, kadınlar da türlü haksızlıklara tüm tarihleri boyunca uğramamıştır demiyorum kesinlikle. en gelişmiş toplumlarda dahi hala kadın gerçek anlamda eşit değildir. şimdi bunu tuzu kuru arkadaşlar pek anlamayabilir, ama gerçekte böyledir. ancak şunu da biliyoruz ki eşitsizlik evrensel ve prekapitalist toplumlarda da görülmekle birlikte deneyimlenişi ve etkisi son derece sınıfsaldır. yani sınıf hak yoksunluklarının nasıl deneyimlendiğini ve sonuçlarını belirleyen son derece önemli bir faktör.
kapitalizm ise bu eşitsizlikleri derinleştirdi. geçmişte zengin kadın da sıkıntılar yaşıyordu, haklara erişemiyordu. ancak kapitalist toplumlarda zengin kadın birçok engeli parasıyla aşabiliyor. emekçi ve yoksul kadınlar ise hem ataerkinin hem de piyasasının ezilen tarafında bulunmak zorunda kalıyor. bu anlatım tabii ki çok basitçe ama sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır.
şimdi tüm bunların üstüne benim savunduğum şey şu; sınıf siyaseti olmadan kadınların da kurtulduğu bir gelecek inşa etmek mümkün değil. zaten edemiyoruz da. kadın haklarının en fazla konuşulduğu zamanları yaşıyoruz, ama onda bile gerçek mağdurlara sıra gelmiyor. hem tecrübelerimiz de bunu doğruluyor; kadınlar için temel hakların önemli bir kısmının kazanımı emekçi sınıfının mücadelesi sonucu oldu. eşit işe eşit ücret, doğum izni, süt izni gibi. bu elbette feminist hareketlerin hepsi kötüdür anlamına gelmiyor, ancak kimlik siyaseti yapan hareketler mücadeleyi sekteye uğratırlar, isteyerek veya istemeyerek. ben de bunun gözden kaçırılmaması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.
şimdi yazmaya yazdık biraz da bunu açalım madem. neden kimlik siyaseti sıkıntılı diyoruz? çünkü mücadeleyi böler; kadınlar, kürtler, lgbti+lar, çevreciler, şunlar, bunlar vs. bu yaklaşım cepheyi böler, zayıflatır, düşmanın elini güçlendirir. bakın bunu kadın ve kürt olarak söylüyorum. bu kimliklerimden elbette vazgeçecek değilim. ama neoliberal siyaset diline angaje olarak çoğulculuk, çeşitlilik, temsiliyet gibi göz boyayan, mücadeleyi bölünmüş bir zeminde küçülen odaklara taşımak ancak temelde yatan yapısal ve sistemsel sorunların üstünün örtülmesine yarar. sonra da bakarsınız ki en büyük sömürüyü yapan şirket engelli çalıştırıyor diye reklamını yapar, bir parti düzen siyaseti içerisindedir ama sırf kadın aday sayısını belli bir rakamla ifade ettiği için kadın hakları savunucusu olur, gitgitde kimlikler üzerinden temsiliyetle bir tür tiyatral gösteri yapılarak sisteme rıza üretilmeye başlar. bu da mücadeleyi zayıflatmak şöyle dursun, bir de insanların gözlerini boyayarak aslında sisteme hizmet etmiş olur. benim ve savunduğum siyasetin derdi de bu.
şimdi, söylediğiniz sosyal medya üzerinden sürekli olarak itiraz furyası da, ifşa kampanyaları da, erkek düşmanlığı da, adaletin sağlandığı durumlarda dahi saçma sapan yorumların yapılması da aslında aynı temelden besleniyor. kadın kimliği üzerinden bir tiyatral gösteri yaptığımızda alkışlara ihtiyaç duyuyoruz ve sosyal medyada basıyoruz çığlığı. bu kastettiğim, bahsettiğiniz türden olaylar için. hakim bir kadın arkadaşım mesela, tutukluluk şartları olmadığı için tutuklama talebini reddettiği bir kadına şiddet dosyasından bahsetmişti. tutuklama talebinde bulunan savcı arkadaşı sen ne biçim kadınsın, neden tutuklamadın diye sormuş. cevap çok net; çünkü tutukluluk şartları eksikti. yani her kafana eseni tutuklayamazsın, ama bu, sanığı koruyup kolladığın anlamına elbette gelmez. ama özellikle sosyal medyada bir mahkeme kurulduysa geçmiş olsun, hakim de olsan sana gelip hukuk öğretirler. mesela tutuksuz yargılanan kişi eğer sansasyonel bir vaka ise serbest bırakıldı diye haber yapılıyor. insanlar da sanıyor ki adam beraat etti. halbuki tutuklanmadı ama yargılaması devam ediyor. ama serbest bırakıldı dersen daha fazla okunur veya izlenir, dezenformasyon falan önemli değil haberi servis edenlerce.
bence dediğim gibi bu tür olayların temelinde de yine mücadelenin ekseninin doğru olmaması yatıyor. kadın hakları savunuculuğu doğru bir yerden başlayıp zamanla erkek düşmanlığına, yargı düşmanlığına vs. evriliyor. bu süreçler de boşuna yaşanmıyor elbette, türkiye'de kadın olmak orta çağda cadı olmaktan falan daha zor muhtemelen :) yani kadınsanız her şekilde suçlanmaya, ikincil vatandaş olmaya, ne bileyim sokak ortasında öldürülmeye* falan alışık olmak zorundasınız. yani her birimizin her gün defalarca yaşadığı, artı ne yazık ki kanıksadığı olaylar ne toplumda ne yargıda hak ettiği değeri görmediği gibi bir de gereksiz mağduriyet olarak değerlendiriliyor. oysa ki günlük hayatımızın bir parçası haline gelen şeylerin aslında birçoğu travmatik olaylar. ben mesela sadece çalıştığım alanı değiştirmek istediğim, badem bıyıklı akpli akademik kaygılardan bihaber bir hocayla çalışmak yerine wisconsin tecrübeli özgün çalışan bir hocayla çalışmak istediğim için, bakın yalnızca bunun için başka bir şey kesinlikle yok, hocamın gazabına uğramış ve bu davranışım, daha doğrusu talebimi kabul eden çalışmak istediğim hocamın kabul etmesi rezil bir şekilde benim bekar olmamla ve çeşitli imalarla açıklanmıştı. söyleyen adamın ne rezil olduğunu tüm fakülte biliyorduk ama yine de ben bu manyak iftira da atar şimdi evli barklı efendi adama diye bu konuyu hiç dillendirmeden talebimden vazgeçtim. oysa ki bu noktaya kadar hocanın şaşırdığı bir şekilde hiç geri adım atmamış ve talebimin arkasında durmuştum. beni sindirebileceği tek şey buydu ve ben de o zamanlar toyluğumdan olsa gerek günlerce ağlayıp kimseye söyleyememiştim. bunun gibi bir sürü olay yaşıyoruz her gün. politik görüşlerimiz uyuşmadığı için burada birilerine sinyal verdiğim, arandığım falan ima edildi mesela. ya benim mesaj alımım kapalıydı bu yazıldığında. hayır yani bakıyorum ne yazdım da arandım, ne yaptım da kime sinyal verdim. yani bir kadın öfkeli bir erkek için her türlü iftirayı hak eden bir nesneye dönüşebiliyor en ufak bir şeyde. ve bu davranışların elbette hiçbir açıklaması olmak zorunda değil. şimdi bunlar varken kadınlar tamamen haksız, bu öfke tamamen yersiz demek de doğru değil elbette. ama yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı meseleyi sadece bir kimliğin mücadelesi haline getirmek bizleri doğru sonuçlara ulaştırmaz, benim demek istediğim bu.
taciz ve aşırı ilgi arasında cidden ince bir çizgi var ve ciddi anlamda netameli konular bunlar. çok yakın sıkı feminist bir arkadaşım tam da bu konuyu çalıştı yüksek lisans tezinde. yani ceza hukuku akademisi için de konu çetrefilli. ama çok uzun yazdım daha yazmayayım, zaten muhtemelen kimse buraya kadar da okumadı ahsha. hem zaten ben anayasacıyım ve cezayı hiç sevmem :) şimdilik bu kadar yeter ve çok uzattığım ve yine dağınık olduğu için af diliyor, herkese saygılarımı sunuyorum.*
(not: aşırı yoğundum ancak müsait olup yazabildim, kusurabakmayın lütfen @scaremongering. :))
devamını gör...
433.
son zamanlarda baya kilo verdi, valla bu kadar azimli ve istediği yapan kadın az tanıdım hatta tanımadım. helal olsun valla.
devamını gör...
434.
#3713808 daha şişeyi açmadık be gülüm
hemen başladın muhabbete djfjf
hemen başladın muhabbete djfjf
devamını gör...
435.
#3721196 eyvallah kardeşim. doğru birdir. haksızlık varsa karşısında oluruz. benim içime sinmedi şahsen. çocuk başlık altında sırf sitem ettiği için ceza verildiyse hiç iyi niyet görmüyorum.. valla tadım kaçtı.
devamını gör...
436.
#3728320 dostum olur musun? ahahahaha.
devamını gör...
437.
#3729016 bir menü alabilir miyim acaba? bakalım başka hangi hizmetler var. ona göre bakalım. ahahaha.
devamını gör...
438.
#3729176 klavye konforuna dayalı o seksting ve nude olayları çok komik. hiç benlik değil.
umut etmeyi hiç sevmem ayrıca. ben ya hep, ya hiçin adamıyım. öyle vasat dalgalarda yüzmem. ya ver, ya kaybol yani. ahahahaha.
muhabbetin de iyidir zaten. okuduğum entrylerin hep hoşuma gidiyor. veriyorum şukuyu.
öbücükler için de teşkür. bir de acılı adana yollasan var ya. of. ne olur ha.
umut etmeyi hiç sevmem ayrıca. ben ya hep, ya hiçin adamıyım. öyle vasat dalgalarda yüzmem. ya ver, ya kaybol yani. ahahahaha.
muhabbetin de iyidir zaten. okuduğum entrylerin hep hoşuma gidiyor. veriyorum şukuyu.
öbücükler için de teşkür. bir de acılı adana yollasan var ya. of. ne olur ha.
devamını gör...
439.
#3730410 referans veremiyoruz. ahahaha. yani var da, veremiyoruz. sıkıntı.
devamını gör...
440.
#3730641 fazla mesailerimi ödemediler, ben de onları iş mahkemesine dava ettim. öyle şeyler oldu işte. ahahahaha.
devamını gör...