öylesine çektikten sonra çok hoşuma gitmişti.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

minicik süs tabutları.
devamını gör...

aile evinde az buçuk olan özgürlük kısıtlanıyor, sevgiliyken dünyanın en iyi insanı olanlar evlendiği an değişebiliyor şeytana dönüyor, bir şey istemese dövülür öldürülür acı çeker boşanıp gitse baskı görür. kendi ayakları üzerinde durmak yerine neden evlenip hayatını mahvetsin?
devamını gör...

neredeyse ahmet kaya'yi mezarindan diriltecek sahanelikteki ecem erkek versiyonuyla efenim, mutlu ziyan oluslar diliyorum.

"siz benim niye ictigimi nereden bileceksiniz?"

abla sesin titredikce bizi mahvettin be tukendik be, hayirli bicaklanmalar:
devamını gör...

filipe pinhas adlı sanatçının gözünden.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kimseyi bağlamaz. ben "sevmem". allahtan şu an oturduğum site de dağıtan eden olmuyor da kafam rahat. sadece bir kişi aşure verilen zamanda getirdi onu da çöpe attım. ne o öyle bulamaç gibi bişiy ... bir baklavayı göz önüne getirin birde bu ne olduğu belli olmayan , her halttan bir kepçe konan tatlıyı... takdir sizin... ben aşure sevmeyince yadırganıyorum. nedense? sanki sevmek zorundayız veya zorunlu bir dini ritüelmiş gibi algılanıyor bu tatlı ... ilginç geldi bana...
devamını gör...

ecevit başbakan iken "haberler hep kötü haberleri yayınlıyor biraz pembe haberlerden bahsetseler güzel olur" tarzında bir açıklama yapmış, tüm gazeteciler pembe gözlük mü takalım demişti. şimdi bu talep bana o günleri hatırlattı.
devamını gör...

vakıflar kurumu, osmanlı düzeninin en önemli kurumlarından oluyordu. mülkiyet, bireyin malı olmaktan çıkıyor, kamu yararına bir amaç olarak kullanılıyordu.
devamını gör...

demek sınır dışı edilerek üç gün içinde ölüme mahkum edilmiş hücreleri mülteci olarak kabul ettiğimiz yetmiyormuş gibi en korunaklı organımız, kıymetlimiz beynimize yerleştiriyormuşuz! sınırlarımızın hemen dışında oluşturduğumuz güvenli bölgede yaşayan dostlarımız probiyotiklere haksızlık olmuyor mu? (insan topolojik olarak simitle eşdeğer. simitin ortasındaki delik gibi bizim de sindirim kanalımız aslında vücudumuzun dışı. buradaki bakteriler de vücudumuzun dış yüzeyinde yaşıyorlar diyebiliriz.)*

tanım: ilgi çekici, araştırılası bilgi.
devamını gör...

tüm trolleri aziz sancar'a dönüştürmek, sadece lucifer'ı aynı zamanda evinin erkeği yapmak, kadın yazarlarla dedikodu yasak olmak koşuluyla toplaşıp muhabbet etmek, patagonyalı ile bir türlü yapamadığımız şu bilimsel sohbetleri yapmak, iko'dan yazılım tüyoları almak, en yakışıklı 4 sözlük erkeğini kuma şeklinde eve depolamak, kalanlarla da topluca deniz kenarında bir otele tatile gitmek...

bak bunu yapalım bence; birkaç yıl içerisindeki etkinliğimiz bir otel kapatmak olsun. sonra kim kiminle ne istiyorsa yapsın orada. sözlüğe de 9 ay sonra ufak troll ve enteller kazandırmış olursunuz.
devamını gör...

lise'de tekrar tekrar okuduğum kitabın kahramanıdır.dönem ödevimdi "dönüşüm' kitabı ilk okuduğumda anlamamıştım(anlamak için çok boğuştum,ne zor kitap diye veryansın ettim)ikinci okuduğumda parçaları birleştirmiş mesajı almıştım, üçüncü okuduğumda (alışkanlık olmuştu okumak)franz kafka hayranlığımı ilan etmiştim.sağ olsun edebiyat öğretmenim saygılarımı iletirim. konu gregor samsa'ydı değil mi, o böceklerin efendisidir.
devamını gör...

bunun bir üst seviyesi evdeki kadınlara kaba davranıp hiç tanımadığı kadınlara oldukça kibar davranmaktır. dışardan herkes ne kadar iyi bir abin var der ama onun öküzlüğünü bir sen biliyorsundur. tam ıslak sopayla dövülmelik.
devamını gör...

ihtimal değil cidden nefreti hak eden bir yazardır. 2 gün önce bir teşebbüsüm oldu ve ailem olarak gördüğüm sözlüğe #1038230 bir elveda mesajı yazdım. kendisi büyük oyunu gördüğünü ve benim trolluk yaparak şakadan yazdığımı ima etti pardon direk öyle dedi*. nickaltımda yazdığı dünyada gerçekten kötü insanların olduğunu hatırlattı bana. #1042768 senin gibi insanlardan ve o yazdığın tanımı beğenen insanlardan nefret edeceğim. yalan ve dikkat çekme dedin ya. gerçekten senin gibi insanlar yüzünden kendimi inandırmaya çalışmam dünyanın geldiği noktadır.#1043397 inanmıyorum ya cidden inanmıyorum ne biçim bir dünya.

bilmeden yargılayan ve insan canı gibi bir konuda boş boş konuşan sen ve senin gibi insanlardan uzak duracağım. bu mesajım beni düşünen değerli yazarlarımızadır. her zaman beni iyi anlayan güzel yazarlarla olacağım.
devamını gör...

seni oyundan çıkarmak isteyen arkadaş hamlesidir.

kıyak arkadaş böyle olmalıdır. muzip. gereksiz.
devamını gör...

tamam arkadaşlar, abartmayın. sokağa çıktığımızda her insanın görebileceği bir uzuv bu sonuçta. yeni başlık açtım, onu okuyun...

edit: ne kadar emek verirse versin yazdıkları doğru dürüst okunmayan insanların, tek bir hareketle dikkatleri ne kadar kolay çekebildiği bir ülkede yaşadığını kanıtlamış olan yazar. tarzımı bozduğum ya da dikkat çekmeye çalıştığım yok. "bazı şeyler tüm kadınlarda var. bunu anlamanız için ille de böyle mi davranmak gerekiyor?" temalı bir çalışmaydı. başarıya ulaştı mı, buna başarı denir mi bilemem. bence başarı "meja böyle şeyler yapmazdı. bunda bir gariplik var." dedirtebilmek. onu da diyenler oldu sağ olsunlar. gerisi beni ilgilendirmiyor.
devamını gör...

bu haftaki spotify türkiye top listesinde 1 numarada yer alan şarkı. açıkçası o kadar güzel şarkı varken bilmem mi'nin dinlenmesi biraz şaşırtıcı.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

elon musk'ın neuralink projesiyle beraber artık ayak seslerini ciddi ciddi duymaya başladığımıza inandığım düşünce biçimi.

musk, yakın dönemde insan zekasının yapay zeka tarafından aşılacağını ve özgür insan iradesinin yok olma tehlikesiyle yüzleşeceğini söylüyor. buna karşı atılabilecek en iyi adım, teknolojiyle kendimizi birleştirerek, yapay zekadan üstün olabilecek bir insan ırkı / insan zekası yaratmakmış bu beye göre.

bu evrimin bir sonraki basamağı mıdır? yapay zeka bir çeşit seçilim baskısı mıdır? bu gibi sorular akıllara gelmiyor değil.
devamını gör...

gözlerimin gördüğü bu güzel tabloyu siz de görün isterim. iyi geceler dünya.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel yuli yulyevich klever - winter sunset in a pine forest (1898)
devamını gör...

değerli arkadaşım hialiens'in ukdesidir.

devrecilik nedir? uzun dönem askerlik yapmış olanlar bilirler bu kavramı. kara kuvvetleri komutanlığına bağlı birliklerde, en üst iki devrenin askerlerinin, diğer devre askerlerden kendilerini üstün görmeleri, koğuşun ve kışlanın bilimum angarya işlerini onların üzerine yıkmaları, kendilerine ayrı bir misyon yüklemeleri ile gerçekleşir. işin ilginç tarafı komuta kademesi de tüm bu olanlara çanak tutarlar, yeni gelen askerlerin daha az şikayete gelmeleri, kafalarının ağrımaması gibi nedenler en üst iki devrenin bu sistemi hiyerarşik bir biçimde işletmesine olanak tanır. yani aslında komutanlar istemezse o kışlada devreciliğin d'sini bile yaptırmazlar adama, yazacağı bir yazıya bakar sürüverirler allahın şey ettiği yerlere.

peki bu işler nedir? bizim emir defterimizde şöyle yazıyordu ve komutan tarafından imzalıydı; koğuşların, merdivenlerin, duşların ve tuvaletlerin temizlikleri en alt iki devre tarafından yapılır ve bir üst devreleri tarafından kontrolleri gerçekleştirilir. tabi bunların yanında telefon kullanmak zaten yok ama üst devreler kullanabilir, eğer kullanırken yakalanırsan çok ağır bir azar yeme ihtimalin mevcut, biraz diklenirsen toplu bir şekilde saldırmaları da olası. ben çektim sende çekeceksin zihniyeti yani kısaca. bu ne kadar sürüyor? benim gibi kışlaya gelir gelmez 4 gün sonra aşağıdan bir iş kaptıysanız habercilik gibi kıyak bir iş rahatsınız, kimse aşağıda devamlı duran biriyle ters düşmek istemez, zira her gün komutanınızla birlikte olduğunuz için bazı durumları daha rahat aktarabilirsiniz, o yüzden sizi görmezden gelmeyi seçerler. ama bunun dışında kalan her uzun dönem asker, bu hiyerarşik yapıda yerini alır, 3 ay sonra alt devresi gelir ve 3 ay boyunca yapılacak işleri ona anlatır, 3 ay sonra çömezleri gelir artık işi p*ç torunları gelene kadar onları göz ucuyla takip etmektir. onlarda geldikten sonra artık en kıdemli iki devreden biri olur ve bum; kahramanımızın karakter değişimi tamamlanmıştır. düşünün sivilde yüzüne tükürmeyeceğiniz adam burada kendini kral falan ilan eder, ben ne dersem o üleynn diye gezinir ortalıkta.* kendisine eziyet edilmiştir, en çok işi o yapmıştır o yaptıysa herkes yapmalıdır, ya seve seve ya okşaya okşaya ama yapacaktır. nitekim emir defterinde tam açık bu şekilde yazmasa da böyle uygulanmaktadır. tabi bunları yapan kişilerin b tertip ya da devre kaybı olmaması çok önemli, peki neden önemli onu aşağıda anlatıyorum, toplanın*


devreciliğin tanımını yaptık, peki bu sistemin kendi içinde olan açık noktaları var mı? tabii ki var onu da anlatalım.

benim vereceğim örnekler biraz absürt, kimilerine göre aşırı bile kaçabilir ama tamamı yaşanmıştır. ben askerliğimi ara bölge ya da bizim tabirimizle "sürgün yeri" diye tabir edilen bir doğu ilinde yaptım. mevcudumuz 60 kişi civarında oluyordu genel olarak. bilen bilir; 3 çeşit sülüs tarihi ya da sevk işte her neyse vardır. a, b, ve devre kaybı olarak adlandırılır. a tarihli devreler 21 ağustos sülüs tarihliyken bunların b'leri 21-30 eylül arası sülüs tarihine sahiptir, aynı devredir ama 30-35 gün arası kayıpları vardır, geç terhis olurlar. devre kaybı ise nerdeyse diğer devre ile askere gelmek üzereyken diğer devreden 1 yahut 1.5 ay kadar önce gelmiştir. yani alt devresi ile arasında 40-45 gün falan olur, ama bunlarda a ve b'ler gibi aynı tertiptir, hiyerarşide yerlerini alırlar. bunları anlattım çünkü asıl anlatacağım olaya buradan bağlayacağım mevzuyu.

yukarıda belirttiğim gibi sürgün yeri diye tabir edilen bir kışlada yaptım askerliğimi. sürgün yeri dediysem öyle şehre uzak imkanlar kısıtlı falan değil, aksine her şey mevcut, çarşıya yakın yemekler falan orta derecede güzel. sürgün yeri diye tabir edilmesinin sebebi birlikte görev alan askerlerin sivil hayatları. 60 kişilik mevcudumuzun çok rahat 40'ının bağımlılık geçmişi vardı. zaten 8 tane kısa dönem hep mevcut onları saymıyorum zira onlara kimse karışmıyordu, ki onların bile arasında dönem dönem eski eroin bağımlıları falan geliyordu.* bu bahsettiğim 40 kişinin 25 tanesi askerlik öncesi irili ufaklı suçlara karışmış, kimisi 10 ay üzeri hapis cezaları yatmış tiplerden oluşuyordu. celp değişiyordu ama bu lanet durum hiç değişmedi. şimdi düşünün; sivil hayatında herhangi bir sosyal statüye sittin sene sahip olamayacak tiplerin, burada devrecilik yaptığını ve komutanların buna müsaade ettiklerini, suistimal'e çok açık bir durum olduğu aşikar. torbacı lan adam sivilde, gasp'a falan karışmış basit yaralama falan ne dersen var yani, düşün bu adama bir rütbeli gelip koğuş size emanet biz 5'ten sonra yokuz zaten vukuat olmasın diyor, ne yapar bu adam? hayatta belki ciddiye alındığı kendinden çekinildiği tek yer burası, sağlıklı hareket etmez elbette bol bol saçmalar, kimse şikayet etmeye de gidemiyordu, zira şikayete gidiyosan ciddi bir durum olmalıydı ve yanında bir alt ve bir üst devren ile birlikte gitmeliydin, ancak o şekilde şikayetin geçerli oluyordu.

henüz kışlaya geleli 180 gün civarı bir zaman geçmişti, karargahta haberciydim kafama göre takılıyordum. üstüm başım tertemiz olmak zorundaydı temizlik vs. işlere zaten karışmıyordum bana karışan da yoktu zaten. 180 günün ardından en üst devrelerin a, b ve devre kayıpları gitmiş, bir alt devrelerinin a ve b'leri gitmiş geriye devre kaybı 3 kişi falan kalmıştı. bir gün her zamanki gibi koğuştaki koğuş defterini yenilemek için elimde yeni koğuş defteriyle girdiğimde sıradışı bir manzara ile karşılaştım. bu devre kaybı olan en üst devre arkadaşlardan biri koğuşun tam ortasında, karşısında ise alt devreleri kalabalık bir biçimde etrafını sarmış, birinin elinde su dolu bir matara var, "sen bana yaptın, operasyon çocuğu, bak şimdi sıra bende diyerek neresine denk gelirse vurmaya başladı. dövülen çocuğun adı mehmet, dayak atanın adı hakan. mehmet yalvarıyor dur mur falan ama hakan durur mu? kafa göz allah ne verdiyse yaradana sığınarak vuruyor, bildiğin matara ile dövüyor mehmet'i. kimse dokunmuyor tabii demek mehmet'in kabahati büyük, ama bir an düşündüm; lan matara ne alaka aliminyum? hani koğuşta sopa desen var, hortum desen var, atolye az ilerde zaten, levyedir anahtardır gırla yani, bunlar daha efektif aletler, mataranın tutacak yeri yok, avuçluyosun falan yorar adamı. neyse velhasıl mehmet en son bayıldı dayak yemekten, hakan'ı arkadaşları sakinleştirdi.

baba dedim iyi hoş ama bu ne olacak? sen haberci değil misin? söyle komutana zaten verecekleri bir hafta komutanlık kararıyla hapis dedi bana. şaka gibi lan adam ne olduğunu iyi biliyor askeri cezaevinin, her şeyi göze almış mataraylan öyle dövmüş bunu. nitekim indim belirttim durum böyle böyle, komutan koğuşa çıkıp biraz kızdı bağırdı falan, mehmet'i hastaneye götürdük hava değişimi aldı 35 gün zaten askerliği bitti o hava değişimiyle. hakan 1 hafta komutanlık kararıyla askeri cezaevine girdi. askeri cezaevi bu arada, "10 dönüm bostan, yan gel yat osman" tarzı bir yer kesinlikle değil, onu da kısaca anlatayım. daha girerken sigara paketini teslim ediyorsun, günde sadece 3 sigara içme hakkın var. tv izleme saatinde o tv'ye bakmak zorundasın, kitap okuma saatinde o kitabı okumak zorundasın, konuşmanın yasak olduğu saatler bile var yani, öyle illet bir yer.

neyse bir hafta geçti, bizim hakan'ı almak için transitle gittik askeri cezaevinin kapısına. çıktı geldi bu, tabi nikotin tüketiminin kısıtlanmasından kaynaklı biraz sinirli bir biçimde. hakan dedim kanka sana bir şey soracağım. sor dedi. dedim sen bu mehmet'i dövdün ya, neden sopayla, levyeyle falan değil matarayla dövdün? verdiği cevap karşısında şok olmuştum.

"bu operasyon çocuğu, gece nöbete gideceği zaman saat kaç olursa olsun beni uyandırır, hadi lan alt devre git şu matarayı doldur gel derdi. o kadar kinlendim ki ona, tüm devrelerinin gitmesini bekledim, ve tüm sonuçlarını hesaplayarak matarayla dövdüm."

haha şu lükse bir bakar mısınız baylar bayanlar? elin oğlu adıyaman'ın bozkırından çıkıp geliyor, ona buna emrediyor, su doldurtuyor, uykusunu falan bölüyor, düzen öyle bir düzen yani. tabi bu kadar aptallığı devre kaybı olduğunu bilerek yapmak, süzme gerizekalı olmayı gerektirdiğinden fazla üzülmedim. hatta hakan'a dedim ki; "lan adamın kafasına vurdun o kadar, keşke taştaşlarına vursaydın, hiç değilse üreyemezdi bir daha."* güldük falan neşemiz yerine geldi, kışlaya giderken 4 dürüm yaptırdık, ayranla gömdük şen şakrak girdik içeriye.

bu olaylar biraz daha devam etti bu şekilde, sonra tam bizim bir üst devrelerimiz mevzuyu abartıp koğuşta olaylar ayyuka çıkınca, ve bir askerin üst kademelere şikayet etmesiyle kışla geniş bir soruşturmadan geçirildi. emir defterinde yazılan absürt emirlerin ne hızla silindiğini görseniz ağzınız açık kalırdı.* daha sonrasında zaten bu tür şeyler yaşanmadı, bazı komutanlar değişti, sorun çıkaran askerlerin hepsi çeşitli kışlalara sürgün edildi. sonradan yine yaşanmış mıdır? bunu bilemiyorum. ama daha sonra askerlik falan kısaldı, üstüne bedelli çıktı, bu tip saçma salak durumlar muhtemelen o yıllarda tarihe karışmış olmalı...
devamını gör...

sözlükte takılıyoruz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim