geceye bir şarkı bırak
mehmet güreli-kimse bilmez.
devamını gör...
baban kırılmasın diye imdbsi 3 olan aksiyon filmi izlemek
ilk başta isteksiz olduğum ama sonradan kendimi kaptırdığım filmler var . sanırım babamla yaptığım tek aktivite diye böyle keyifli oluyor
devamını gör...
yazar mahlaslarının öteki dünya versiyonu
tûbâ (cennette bir ağaç)
devamını gör...
ciddi ciddi futbol için duygu patlaması yaşayabilen insan
yaşadığım yerde millet bağırmaya falan başladı. çok enteresan beyinler.
devamını gör...
kitap alıntıları
umutlarının öyle fazla coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın..
john steinbeck - gazap üzümleri
devamını gör...
para insanı değiştirir mi sorusu
insan karakteriyle alakalı bir durum bu. kimisi mevki, şan, şöhret ve parayı sonradan gördüğünde kendinden geçiyor, diğerlerini hor görüyor kimisi de değişmeden kalabiliyor.
devamını gör...
nuh’un gemisi şırnak’ta olsa bile karadan yürütüp ağrı’ya getireceğim
bu koyu chp'li deniz baykal'ın hayranı olan ve daha sonra ahmet hakan'a taş çıkartacak sürat e dönen kişi degilmiydi.
o ise yapar ben korkarım bu tiplerden, kendi çıkarları için dağların yerlerini bile değiştirirler, yani yaparsın abim.
o ise yapar ben korkarım bu tiplerden, kendi çıkarları için dağların yerlerini bile değiştirirler, yani yaparsın abim.
devamını gör...
mezarlığın yanında ikamet etmek
balkona her çıktığında akıbetini görmektir.
devamını gör...
yazarların içinde oldukları yaş ile ilgili fikirleri
hoş geldin yeni yaşım, bu yıl biraz hüzünlü bir huzur içinde olmak istiyorum çünkü enerjimi paylaşabileceğim hiç kimse/bir şey yok bir salgının ortasındayız yani umarım ortasıdır ya başı ise? neyse bu yıl kendimizi hüzün ile huzurun kollarına bırakalım.
devamını gör...
torpille işe giren insan
rızkımı veren hüda'dır kula minnet eylemem der ama sonuç başlığın kendisidir.
devamını gör...
karton toplayan babaya sokağa çıkma yasağı cezası
polislerin gücünün tek garibana yettiğinin göstergesidir.
devamını gör...
geceye bir şarkı sözü bırak
seni çöpe atacağım poşete yazık.
devamını gör...
10 things i hate about you
william shakespeare'in the taming of the shrew* oyunun modern uyarlaması olan gil junger'ın 1999 yapımı uzun metrajlı romantik-komedi filmi. julia stiles, heath ledger ve joseph gordon-levitt gibi isimlerin rol aldığı ve dilimize senden nefret etmemin 10 sebebi olarak çevrilmiş olan film oldukça eğlenceli bir uyarlama. 90'lı yılların atmosferi zaten insanı alıp götürüyor. oyunda verona'dan gelmiş olan petruchio karakteri filmde patrick verona olarak karşımıza çıkıyor. iki kız kardeş olan bianca ve katherina isimleri değiştirilmeden orijinale sadık kalınan tek karakterler. kat -veya katherina- stafford karakteri zaman zaman lise yıllarımda ne kadar şirret bir insan olduğumu hatırlattığı için ne zaman izlesem oldukça eğleniyorum. insanın suratında aptal bir gülümseme ile kapattığı filmlerden. çok beklentiye girilmeden izlenecek sakin ve tatlı bir film. heath ledger ise bildiğimiz gibi, gülümsemesini biraz daha görebilmek için filmi on kere daha izletir. filmin son sahnelerinde kat tarafından okunan şiir ise biraz manidardır benim için çünkü hepimizin sırf ondan nefret edemediği için kendinden nefret ettiği birileri vardır. o yüzden; nefret ediyorum hep haklı olmandan, yalanlarından nefret ediyorum. beni güldürdüğünde bundan nefret ediyorum daha da kötüsü, ağlattığında. nefret ediyorum etrafımda olmamandan, aramamandan nefret ediyorum. ama en çok da biraz olsun senden nefret edemememden nefret ediyorum.
film hakkında sevdiğim pek çok sahne var ama beni en etkileyen sahne muhtemelen patrick'in kat ile arabada konuştuğu sahne. sonunda birinin bianca gibi değil kat gibi olan birine sevgisini gösterdiği bir an ve benim için oldukça özel çünkü insanlar sevilmek için belirli kalıplara uymanızı bekliyorlar. belki de tüm o kalıplar insanı mekanikleştiriyordur. insanlar o kalıplara uymadığınız zaman sevilmeyecek olduğunuzu söyler hatta bazen öyle ileri giderler ki sizin biri ile tanıştırılmayacak kadar utanç verici biri olduğunuzdan bile söz ederler. yine de bence o kalıplarda ruhsuz bir şeyler var, mekanik ve sevimsiz bir şey. o yüzden şu basit cümle belki de filmin en etkileyici cümlesi:
"biliyorum herkes bianca'nın harika olduğunu düşünüyor. alınma ama bence kız kardeşinde eksik olan bir şeyler var."
i hate the way you talk to me
and the way you cut your hair
i hate the way you drive my car
i hate it when you stare
i hate your big dumb combat boots
and the way you read my mind
i hate you so much it makes me sick
it even makes me rhyme
i hate it
i hate the way you're always right
i hate it when you lie
i hate it when you make me laugh
even worse when you make me cry
i hate it when you're not around
and the fact you didn't call,
but mostly ı hate the way
i don't hate you, not even close,
not even a little bit, not even at all.
film hakkında sevdiğim pek çok sahne var ama beni en etkileyen sahne muhtemelen patrick'in kat ile arabada konuştuğu sahne. sonunda birinin bianca gibi değil kat gibi olan birine sevgisini gösterdiği bir an ve benim için oldukça özel çünkü insanlar sevilmek için belirli kalıplara uymanızı bekliyorlar. belki de tüm o kalıplar insanı mekanikleştiriyordur. insanlar o kalıplara uymadığınız zaman sevilmeyecek olduğunuzu söyler hatta bazen öyle ileri giderler ki sizin biri ile tanıştırılmayacak kadar utanç verici biri olduğunuzdan bile söz ederler. yine de bence o kalıplarda ruhsuz bir şeyler var, mekanik ve sevimsiz bir şey. o yüzden şu basit cümle belki de filmin en etkileyici cümlesi:
"biliyorum herkes bianca'nın harika olduğunu düşünüyor. alınma ama bence kız kardeşinde eksik olan bir şeyler var."
i hate the way you talk to me
and the way you cut your hair
i hate the way you drive my car
i hate it when you stare
i hate your big dumb combat boots
and the way you read my mind
i hate you so much it makes me sick
it even makes me rhyme
i hate it
i hate the way you're always right
i hate it when you lie
i hate it when you make me laugh
even worse when you make me cry
i hate it when you're not around
and the fact you didn't call,
but mostly ı hate the way
i don't hate you, not even close,
not even a little bit, not even at all.
devamını gör...
günaydın sözlük
şu an kadıköydeyim. dünden daha iyiyim. heybeliada'ya doğru 3 günlük tatilimize başlıyoruzzz.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
hangi zaman aralığına düşse gözü,
bir dur ister dayandığı bacaklara...
güçtür elbet,
dalı yeşilden ayırmak
ve güç olmalıydı mecalsiz dudaklarını gözlerinle savaştırmak.
gününün akması artık,
yarınının damarlarında.
bir dinleyip,
bir susmak gibi birşey bu.
bir bir ölüp..yaşayabilmenin ta kendisi bu..
d.b
bir dur ister dayandığı bacaklara...
güçtür elbet,
dalı yeşilden ayırmak
ve güç olmalıydı mecalsiz dudaklarını gözlerinle savaştırmak.
gününün akması artık,
yarınının damarlarında.
bir dinleyip,
bir susmak gibi birşey bu.
bir bir ölüp..yaşayabilmenin ta kendisi bu..
d.b
devamını gör...
martina hingis
bir zamanlar tenis sporuna gönül vermeme neden olan, her maçını büyük bir hayranlıkla izlediğim, bir dönemin teniste bir numaralı ismi olan hala hafızalarımızdan silinmemiş efsane tenisçidir.

güzelliği kadar muhteşem tenis yeteneği ile de ilgi odağı olan hingis henüz 17 yaşında iken dünya bir numarası olmayı başardı. slovak asıllı isviçreli bir tenisçi olan canımız ciğerimiz martina tüm zamanların en iyi tenisçilerinden biri sayılır hala.

aklımda en çok yer eden olay ise 99 fransa açık turnuvasında steffi graf ile oynadığı final maçında topun dışarıya çıktığını iddia edip iddiası kabul görmeyince sinirlenerek saçmasapan bir servis kullanması ve seyircileri karşısına alıp setlerde bir sıfır önde olduğu maçı kazanmak için iki servis kullanmasına rağmen kaybetmesidir.

maç bitiminde kimseyi dinlemeden çıkıp giden martina daha sonra annesinin kollarında tören için ağlayarak geri dönmüştür. ulusça ağladığımız bu anlarda martina güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyerek bir kez daha gönüllerin bir numarası olmayı başarmıştır.

o maçı kaybetmiş olmasına rağmen martina her zaman gönüllerimizin kazananı olmaya devam etmiştir. ve hala hiçbir tenisçi bir martina hingis olamamıştır.

güzelliği kadar muhteşem tenis yeteneği ile de ilgi odağı olan hingis henüz 17 yaşında iken dünya bir numarası olmayı başardı. slovak asıllı isviçreli bir tenisçi olan canımız ciğerimiz martina tüm zamanların en iyi tenisçilerinden biri sayılır hala.

aklımda en çok yer eden olay ise 99 fransa açık turnuvasında steffi graf ile oynadığı final maçında topun dışarıya çıktığını iddia edip iddiası kabul görmeyince sinirlenerek saçmasapan bir servis kullanması ve seyircileri karşısına alıp setlerde bir sıfır önde olduğu maçı kazanmak için iki servis kullanmasına rağmen kaybetmesidir.

maç bitiminde kimseyi dinlemeden çıkıp giden martina daha sonra annesinin kollarında tören için ağlayarak geri dönmüştür. ulusça ağladığımız bu anlarda martina güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyerek bir kez daha gönüllerin bir numarası olmayı başarmıştır.

o maçı kaybetmiş olmasına rağmen martina her zaman gönüllerimizin kazananı olmaya devam etmiştir. ve hala hiçbir tenisçi bir martina hingis olamamıştır.
devamını gör...
sözlük yazarlarının gittikleri ilk yabancı ülke
corona olmasaydı ispanya olacaktı.
neyse artık, seneye...
neyse artık, seneye...
devamını gör...