bitmesine dair bir endişe hissetmemek.
devamını gör...

gerçekten çok acayip bir duygu.

dün asya reis'in dizisini izlerken derin ile aralarında geçen bir diyalog üzerine tekrar gözden geçirdim.

- volkan benden boşanmak istediğini söylediğinde neden delirdim biliyor musun?
- neden?
- çünkü benimle birlikteyken sana tek bir kez bile boşanmak istediğini söylemedi.

kıskanacağım biriyle birlikte olmam dedim hep. kıskanan miko'dan hoşlanmıyorum. kıskanma halinden hoşlanmıyorum. sonra birine aşık oldum. kıskanmamamın mümkün görünmediği bir ilişki yaşadım ve kıskanmadım. yani "bunu kıskanmayacaksın da neyi kıskanacaksın, deli misin sen" diyebilecekleri bir ilişki olmasına rağmen kıskanmadım demek istiyorum. çok acayip gerçekten. sonraysa kıskansam kimsenin garipse(ye)meyeceği durum dışında ne varsa kıskandığımı fark ettim.

kıskanacağı biriyle birlikte olmamış ve bu konu hakkında düşünmeye gerek duymamış biri olarak, kendi yaşanmışlığımdan ve dünkü diyalogdan yola çıkarak şöyle bir sonuca vardım, belki işinize yarar, insan, ilişkisinde ne kadar alan kapladığına inanıyorsa o alanın kapsadığı durum ve şeyleri (belki kişileri) kıskanıyor. benimle yaşadığını onunla da yaşıyor. ya da yaşıyor mu? yaşamasın. duruma göre.

cidden garip bir şey.
devamını gör...

ben mutluyum sevgili sözlük. yüksek lisans kabulü aldım bugün. artık önümüzdeki iki sene buralarda olursam bir miktar da bununla ilgili sızlanırım.
devamını gör...

aşırı yüksek sıcaklıklar altında ortaya çıkabileceği ön görülen, bozulmuş atomlardan yayılan parçacıkların ortamda serbestçe dolaşabildiği teorik madde.

herhangi katı bir elementi düşünün. bunu, katı halde kalabildiği zamanki sıcaklığının biraz daha üstünde bir sıcaklığa kadar ısıtalım. madde yavaş yavaş erir. biraz daha ısıtırsak kaynar. diyelim ki azot atomlarından bahsediyoruz. bu durumda kaynadıktan sonra yavaş yavaş sıvıdan gaz fazına geçecek olan bu maddenin atomları ikişerli gruplar halinde n2 * molekülleri şeklinde bulunur ortamda.

fakat kaynama sıcaklığından daha yüksek sıcaklığa doğru ısıtmaya devam edersek, moleküller ayrılarak tek atomlara dönüşür. yavaş yavaş elektronlar atomdan kopmaya başlar. yani ortam artık yüksüz atomlar yerine yüklü olan iyon adlı parçacıklardan ibarettir. artık madde yavaş yavaş gaz fazından da çıkıp plazma fazına geçmeye başlamıştır.

diyelim ki azotumuzu 5 milyon kelvine kadar ısıttık. bu durumda ortam, atomun çekirdek ve elektronlar şeklinde ayrılmasıyla ortaya çıkan bir yapıya bürünür.

farz edelim ki 200 milyon kelvin sıcaklığa kadar çıktık. şimdi çekirdek de ayrışmaya başlar. artık çekirdek olarak değil, içindeki bileşimler olan proton ve nötronlar da ortalığa saçılmıştır.

gözümüzü kararttık ve ısıtmaya devam ediyoruz. 1 trilyon kelvine kadar ısıttık. artık proton ve nötronlar da parçalanır ve kendilerini oluşturan kuarklara ayrılırlar. işte teorik hesaplamalar sonucunda, mesela azot için hemen hemen bu sıcaklıkta ortaya çıkacak madde bir kuark - gluon plazmasıdır.

böyle bir sıcaklığa yıldızların merkezinde çıkmak bile pek mümkün değil. mesela güneş'in çekirdeğindeki sıcaklık yaklaşık 15 milyon kelvin. fakat parçacık hızlandırıcılarda çok yüksek enerjili 2 parçacığı çarpıştırarak, anlık da olsa böyle bir sıcaklığa erişebilirsiniz çünkü bu çarpışmalarda ortaya çıkan enerjiler son derece yüksektir.
devamını gör...

yukarıdaki zaten izliyor deyip çok önemsemediğim eylem.
devamını gör...

ihsan oktay anar'ın 2007 yılında iletişim yayınlarından yayınlanan romanıdır.
bu kitap mezarlıklar arasında sükuneti arayanların kitabı, hafta sonu sadece kafa dinlemeye bir mezara bakıp düşünmek için mezarlığa giden gariplerin okuyabileceği kitaptır, bunu yapmayan biriyseniz ya da bu davranış size çok garip geliyorsa hiç başlamayın derim.

eğer hala okumayı planlıyorsanız bu kitabı, hazırlıklı olmalısınız çünkü sayın ihsan oktay anar musikiyle hicvi, aşkla korkuyu, merhametle kini bir araya getirerek öyle bir karışım yapmış ki okuduğunuz her satır sizi hayretlere sürükleyecek çünkü bir paragrafta etrafta kimseler olmasa kahkaha atarım şimdi diyebileceğiniz bir satır okurken bir sonraki paragrafta ağlamak üzere olduğunuzu fark edeceksiniz…

kitapta ben en çok muhayyer hüseyin efendiyi sevdim. (muhayyer lakabını cemaat içinde kazara yellenmesi sonucu almıştır. bu kazadan sonra hem hayrete düşmesi hem de yellenirken çıkan sesin “muhayyer” perdesinde olduğunun musiki üstatlarınca tespiti, ona böyle bir lakabın takılmasına vesile olmuştu.) ve eflatunu (ona neden eflatun dendiğini de okuyun öğrenin yahu) sevdim.
devamını gör...

ingiliz avam kamarasında yıllarca milletvekilliği yapmış, aşırı muhafazakar olan ve fransız ihtilalinin daha fazla kan ve kaosa neden olacağını düşündüğü için bu ihtilale karşı çıkan irlandalı düşünür edmund burke’ün en ünlü sözünden bir parçadır.

eski zamanlarda en sevdiğim kanal olan cnbc-e’de polisiye dizilerden birini izlerken, eğer yanlış hatırlamıyorsam dizi without a trace idi, bu sözü duvara yazdığı için o duvarın yakınlarında işlenen cinayetten sorumlu tutulan bir grafiti sanatçısından öğrendim ben bu sözü. genç duvara sadece:

evil triumphs! yazmıştı. yani kötülük kazanır. bunun üzerine de baş şüpheli haline gelmişti. ancak dedektifler araştırmaları ve sorguları derinleştirince sözün tamamına ulaştı ve çocuğun suçsuzluğu da ortaya çıktı bir süre sonra:

all that is necessary for the triumph of evil is that good men do nothing. kötülüğün galip gelmesi için gereken tek şey iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır.

ve edmund burke her konuda değilse de bu konuda haklıydı. iyi insanlar hiçbir şey yapmadıkça, saklanmaya devam ettikçe, savaşmaya korktukça ve neden lafı dolandıralım iyilik uğruna elini kirletmekten kaçtıkça kötülüğün zaferi için kötülerin bir şey yapmasına bile gerek kalmayacak.

bize dokunmadığı için bin yaşayan yılanlarla çevrelendiğimizde de düşecek bir deniz bile bulamayacağız.

kötülüğün zaferine müsade etmemek için biraz daha saldırgan bir iyilikle doldurmaya başlayabiliriz delik deşik olan gövdemizi.

the walking dead dizisinde haklı olan shane idi. ve shane kötü bir insan değildi. anlaşılamadığı için kötü olduğuna hükmedilen iyi bir insandı o.

we fight back or evil triumphs!
devamını gör...

fikir ile var olan aslında ete kemiğe bile bürünmekte zorluk çeken doğaüstü özelliklere sahip maskeli bir adam. onun bu vaziyete gelmesine sebep olan hazin hikayesi. zorbalıktan, acıdan, haksızlıktan, adaletsizlikten içi ve dışı yanan isyankar bir ruh. fikirlere aşık olan bir kadın. özellikle o adam ile bütün bir ruh olabilmesi için onun geçtiği yollardan geçmesi beni çok etkiledi. sadece aynı yerlerden geçip aynı izlere sahip olan insanlar birbirlerini anlarmış. o aydınlanmayı yaşayanlar ancak kendine ve topluma yardım edebilirmiş..
insanlık adına adanan yüreklerin, ölümlerin en coşkulu ifadesiydi maskeli adam. en güzel temsiliydi.

film de o kadar güzel replikler vardı ki.. hepsi bam teline basıyor.

fikirlere kurşun işlemez bu sözlerin söylendiği sahne de gözüme toz kaçmış olabilir.

"bir insan yenilgiye uğrayabilir, yakalanabilir, öldürülebilir veya unutulabilir. ama bir fikir 400 yıl sonra bile hala dünyayı değiştirebilir.”

bir direniş hikayesi..
devamını gör...

uzun zamandır yoktum biri demiş öldü, şimdi yazsınlar kral geri döndü...

şaka la şaka. dönüyorum ama reel hayatıma.

ulan günlerdir yok olmak niyetiyle yazdıklarımı siliyorum. sil sil bitmedi, hakikaten uzun uzun kafa şişirmişim. (burada bir gülücük var.)

ben ne yazmışım?

içinde ufak tefek insanlık öğütleyen hikayeler.
sağda solda okuduğum kendi seanslarımda yaşadığım birine faydası olur belki diye oluşturduğum psikoloji konulu içerikler.
azıcık komikli,amcamlı,kadri abili, orhan abili anılar.
eşim, bebelerim.
toplamında kimseye zararı olmayan duygularım, düşüncelerim.

en son olarak da burada gördüğüm zorbalığa ilişkin bir yazı.

ayıp mı etmişim? utanmayı gerektirecek bir şey mi yapmışım? bilemedim, belki etmişimdir.

peki başka ne olmuş?

en temel vazifesi okumak olan
modaretör durumum yoktu okuyamadım demiş.
en temel vazifesi objektif olmak olan modaretör yönetimin attığı yazarın nickaltında gitmiş yas tutmuş.
hiç tanımadığım biri seni sevmiyorum seni seveni de sevmiyorum yazmış. bir saat olayın yanlışlığını tartıştığım sözde ikna olan yazar akşamına kadın bir yazarın nickaltını bombalamış, uyarmışım utanma belasına silmiş.
öteki benlen dalga geçmiş.
beriki zorbalığa devam etmiş...

umrumda mı? kesinlikle hayır. vallahi billahi ben yine yazmaya devam edecektim. bunlar silmeye de gitmeye de inanın sebep değildi. ki karşıt görüşlü kaç yazarla görüştüm olayın yanlışlığını anlattım kim ne anladı bilmiyorum. saygı çerçevesinde yazıştık. modaretörün yaptığı da beni bağlamaz, oda sağolsun. velhasıl ben o yazı yüzünden felan toplamadım valizi. kızmadım bile kimseye. içerisinde küfür, hakaret vs. olmadığı sürece düşüncelere saygı duymak lazım.

ne tatava yaptın hoşşik ne demeye siliyon o zaman koleksiyonu?

gelin niyesini söyleyeyim ben size.

beni, buraya nokta dahi faydası olmayan üstüne kaç tane yazarı kaçıran biri gecenin bir yarısı mesajıyla rahatsız etti ve benim dışarıya açılan tek penceremin önüne pisledi. yönetime de durumu izah ettim sağolsunlar anlayışla karşıladılar ellerinden gelen yardımı yaptılar.

ki güneş'i tanıyanlar az çok bilir öyle çabuk sinirlenmez sabrı çoktur. bakın evliyim iki evladım var ve bu benim kaldırabileceğim bir şey değil. ayrıca yönetim bu insana bir şey yapılamayacağını z kuşağının bu şekilde ileteşim kurduğunu söyledi. daha önce de oldu ufak tefek umursamadım. şikayet ettim geçtim. burası anonim bir mecra bunlar oluyor ve olacak kimseyi suçlamıyorum. herkes kendinden sorumludur kötü söz sahibinindir. rahatsızlık vermek isteyen her türlü verir.

ama tekrar söylüyorum üstüne basa basa söylüyorum bu yazarın yaptığı benim kaldırabileceğim bir şey değil. bu saatten sonra azıcık kafam dağılsın diye oturduğum yerden başıma iş açmak, sinirimi bozmak istemiyorum. bebeler tüm kotamı dolduruyor zaten.

şunu da belirteyim ben kimseden taraf olmadım. yine yazayım; beni kimse kurmadı. bir yanlış gördüm ve bunu sıklıkla gördüm. yine söylüyorum hep söyleyeceğim. kötülükten kimseye hayır gelmez. burası sanal da olsa topluma açık bir yerdir. yanlış kime yapılırsa yapılsın yanlıştır. yahu daha ne diyeyim ayıptır işte ötesi var mı?

bu bilgiler ışığında çok sevdiğim defterimin son sayfasını karalayıp penceremi kapatıyorum. zira burada kalırsam aynı samimiyet ile yazabileceğimi düşünmüyorum. süte sinek düştü bir kere ve ben sinekli yoğurt yiyemeyeceğim. hakikaten çok rahatsız oldum. beni rahatsız eden yazara da ruh sağlığı diliyorum. o da sağolsun ne diyeyim. zira yaptıklarını aklı selim biri kesinlikle yapmaz.

yine söylüyorum ben vicdanımın sesini dinledim, siz de öyle yapmaya gayret edin. iyilikten kimseye zarar gelmez. bugüne kadar yazdıklarımı okumaya değer bulan, zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ederim. çoğunu sildiğim için de hepinizden özür dilerim duygum ve düşüncelerim burada kalsın istemiyorum. hepiniz sağolun varolun.

hadi bakalım yine bir ruhunuza canınıza sağlık yapıştırayım buraya. hoşçakalın.

"balıklar birbirini yiyor anne fazla uzaklara gitme seni de yerler."
devamını gör...

maksat sadece tokyo yu gezmekti sanırım
devamını gör...

orta asya ve islam kültürü gereği içimize işleyen onlarca lezzetin kendi açımdan her ne kadar istesem de olmama engel olduğu, azımsanmaması gereken önemli bir tüketim alışkanlığıdır. hayvanların çeşitli caniliklerle önümüze sunulması fikri kanımca herkese kötü gelse de vejetaryenliği marjinallik, modernlik ya da batılılık gibi gören gerici kesim olmadık hoşgörüsüzlüklerle vejetaryen kişileri linç edebilmekte. öncelikle elbette herkes istediği gibi beslenebilir ancak kimisinin oruç tutanlara gösterilmesini istediği saygıyı bir kesim bu gibi kişilere göstermiyor ne yazık ki.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

entrylerini vakit buldukça okuduğum, ancak yoğunluk ve balık hafızam nedeniyle okuduktan sonra oy vermeyi unuttuğumdan ve unuttuğumu da ancak bildirim gelip de entrylere tekrar bakınca hatırladığım için seri oy yağmuruna tutmak zorunda kaldığım güzide yazar; affola jkjkgjffhhchgf.**

kafa yapısı olarak bana yakın gelen bir yazar ayrıca. güzel ve kaliteli tanımlarını ailecek takipteyiz efem.
devamını gör...

yeniliğe her zaman alkış...
devamını gör...

kızlık zarı adı verilen hymen aslında anne karnında ilk 3 ayda oluşur ve üretra ile vajinanın ayrılmasıyla ortaya çıkan mukozal bir kalıntıdır. fakat akla ilk gelen zar yapısından çok daha farklı özelliklere sahip aslında fizyolojik ve anatomik açıdan bir önemi yok ama genellikle cahil toplumlarda farklı anlamlara sahip. ve çoğu kadın bu önemi olmayan basit bir şey yüzünden çirkin muamelelere maruz kalabiliyor. üzücü.
devamını gör...

nicolino calyo 1799 - 1884 yılları arasında yaşamış italyan bir sanatçıydı. doğduğu şehirde, napoli akademisi'nde resmi sanat eğitimi aldı. 1820-21 mücadelelerinden sonra napoli'den kaçan nicolino 1829'da malta'daki bir italyan sürgün topluluğunun parçasıydı. sanatsal bir yaşam arayışında olan calyo malta'yı terk etti ve 1834'te atlas okyanusu'nun karşı tarafına, amerika'nın maryland eyaletindeki en büyük şehir; baltimore'daydı. 16 nisan 1835 baltimore american sayısında çizimler yaptı. gauj boya kullanan sanatçı tanıdık yerlerin tasvirlerini, avrupa akademik eğitimli bir sanatçıdan beklendiği gibi yapıyordu. amerikalıların aradığı şey, onları avrupa'ya gitmeye iten şey de buydu.

16 haziran 1835'te baltimore cumhuriyetçisi, calyo'nun kuzeye, philadelphia ve new york'a, bu şehirlerin manzaralarını boyamak için yolda olduğunu bildirdi. aralık 1835'te çıkan yangını resmetmek için de doğru yerde, new york'taydı. 1838'den 1855'e kadar calyo, new york city rehberlerinde “portre ve manzara ressamı” veya “resim profesörü” olarak listelenmişti. new york'tan sahneler ve karakterler içeren cries of new york eserleri ile dikkat çekti. new york'taki evi, gelecekteki napolyon ııı (1808-1873) de dahil olmak üzere, sürgündeki avrupalılar için bir buluşma yeri oldu. bunlar dışında meksika savaşı'ndan (1846-48) sahneler sergiledi ve kraliçe maria christina'nın saray ressamı olarak ispanya'da zaman geçirdi. 1874 yılında amerika'ya döndü. ölene kadar da burada kaldı.

steven h. jaffe onun hakkında hiçbir zaman sofistike bir ressam olmadığını; manzaralarının, yüzlerinin ve insan figürlerinin genellikle halk sanatının veya karikatürün kalıplaşmış kalitesine yaklaştığını söylemiştir.


''calyo was never a particularly sophisticated painter; his landscapes, faces, and human figures often approach the formulaic quality of folk art or caricature.''

steven h. jaffe, cries of the city - nicolino calyo and his street characters adlı makalesinden

kaynakça ve daha fazlası: hirschlandadler.com, schwarzgallery.com, metmuseum.org, artnet.com, artvee.com, ephemeralnewyork.wordpress.com, madelinemuse.com - steven h. jaffe'nin makalesi, collections.mcny.org
devamını gör...

demokratik haklarını kullanmak bizim ülkemizde suç olmuştur. bu haberde bunun özetidir.
devamını gör...

sen farklısın.
devamını gör...

mevlananın hain olduğunu bilmeyen bir çok insan var.
anadolu moğol işgalindeyken, bu adam moğollar allahın duasını kazandılar, onlar çok zulüm gören topluluktu, şimdi allah onları tam tersi haline getirdi, allahın yazdığı kadere karşı çıkamayız diyen bir insan.
sözleri ve yazdığı her eser şirk barındırır. müşriktir.
devamını gör...

alttaki fotoğraftaki gomercan'ın arkasındaki adam kim?*
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim