laf olsun torba dolsun diye başlık açıp tanım girmek
bunaltandır. tamam kitaplar sizin olsun. kitap kaygısı güden nokta koysun, virgül koysun 800e tamamlasın. yoluna baksın. ama bir şeyler okumak, birazcık ekşi iticiliğinden uzaklaşmak isteyenlerin kalacağı bir yer olsun. çabamız da bununçün.
devamını gör...
terk edilmemek için yalvarmak
hiç kimse hiç kimseyi bu kadar sevmemeli dediğim başlık. sevginin fazlası da kişinin kendisine zehirdir ne yazık ki.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
sözlüğün energizer tavşanından* beklenmeyecek ağırlıkta bir şarkıyla içimizden geçtiği yayın...
devamını gör...
23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı
"küçük hanımlar, küçük beyler! sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. sizlerden çok şey bekliyoruz."
-ulu önder mustafa kemal atatürk.
memletimizi ışığa boğacak güzel çocuklara rahatça, gönüllerince yaşayabileceği bir dünya bırakabilmemiz dileklerimle. 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun!
-ulu önder mustafa kemal atatürk.
memletimizi ışığa boğacak güzel çocuklara rahatça, gönüllerince yaşayabileceği bir dünya bırakabilmemiz dileklerimle. 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun!
devamını gör...
veba geceleri
orhan pamuk’un 40 yıl düşünüp 5 senede yazdığım dediği romanıdır.
pamuk okuyuculara hayali bir ada olan minger adasında geçen “veba gecelerini” anlatıyor.
1901 yılında osmanlının minger adası’nda veba salgını ve salgının getirdikleri ustalıkla anlatılmış severek okudum.
öncelikle kitabın 2017 yılında çıkması bekleniyordu ama bir türlü çıkmadı ve ertelenip durdu herkes merakla bekliyordu ve sonunda 2021 yılında okuyucularla buluştu.
orhan pamuk harika bir dünya yaratmış hayranlıkla okudum minger adası ve içinde yarattığı dünya acayip lezzetli.
dönemi bütün gerçekliğiyle anlatması her kısmına özenmesi kitabın arkasında büyük bir emek olduğunu gösteriyor.
yarattığı dünyayı bu kadar iyi tasvir etmiş olması kitaptan alınan keyfi büyük miktarda arttırıyor. ayrıca ada için harita çizmesi fotoğraflar oluşturması okurken romanı daha anlaşılır yapıyor.
kitapta anlatıcı kişi mina mingerli adında bir kişi orhan pamuk yazarken daha iyi bir konfora sahip olmak için böyle bir şey tercih etmiş olmalı sanırım romanı yazarken kendisini daha özgür hissetmek için anlatıcı pozisyonunda mina mingerli adında bir hanımefendi bulunuyor.
orhan pamuk bu kitabında okuyucuya hem tarihi hem masalsı bir hikâye vadediyor. kitabı eline alan kişi zırhlı bir landoya atlayıp minger adasında hoş bir gezintiye çıkıyor. (bkz: lando)
ayrıca orhan pamuk’un bu kitabında kendisinden beklendiği üzere sık sık hatalar bulunuyor. devrik cümleler ve eksik virgüller bolca karşımıza çıkıyor. ben şahsen pek umursamam öyle şeyleri ama dikkat edip kitaptan soğuyacak kişiler olduğunu biliyorum ve tahmin ediyorum.
tabii orhan pamuk kitabı denince akla gelen bir başka mevzu ise siyasi göndermeler.
kitapta sık sık siyasi göndermeler bulunuyor ama orhan pamuk’un bir söyleşide bahsettiği gibi bu durum romanın dengesini bozmamış.
ben şahsen okuyucu olarak 100 yıl önce bulunan cahillikle şu an hala devam eden cahillik arasında bir fark göremedim ve bu duruma çok üzüldüm.
kitapta hoşuma en çok giden kısım ise yaratılan karakterlerin çok fazla detaylı olmasıydı. dediğim gibi karakterler üzerine çok düşünülerek yaratılmış ve hepsi okuma iştahını arttırıyor.
kitapta beğenmediğim kısımları spoiler bölümünde anlatacağım.
sonuç olarak orhan pamuk demlenmiş hatta yeterince demlenmiş güzel bir roman ortaya çıkarmış ben keyif alarak ve severek okudum.
kitaptan hoşuma giden bir kaç alıntıyı ekleyeyim.
karantina, halka rağmen halkı eğitip onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir.
bir tarih kitabındaki kişileri sevmemiz ya da onlardan nefret etmemiz zordur. ama romanları okurken bu duygulara kapılabilirsiniz.
insanların birbirleriyle ilişkileri zayıflamıştı, dostlukları ve yeni bir şeyleri öğrenme, yeni söylentilere öfkelenme isteği de azalmıştı. herkesin yeterince korkusu, yarası, telaşı vardı.
insan felaketin daha büyümeyeceğine, en sonunda bütün salgınlar gibi bunun da sönüp gideceğine, kimsenin görmediği bir köşede, hiç dışarı çıkmadan bir süre oturup beklerse başına bir şey gelmeyeceğine kendini inandırabilirdi.
tarihi hikayeler ne kadar “romantik” iseler, o kadar doğru değildirler ve ne kadar “doğruysalar” -ne yazık ki- o kadar da romantik değildirler.
kitapta geçen doktor nuri ve pakize sultan aşkı bu kitabı birçok bakış açısıyla değerlendirmemi sağladı. pakize sultan 1901 döneminde kadın olmanın ve sultan olmanın zorluklarını çekerken doktor nuri bilgili, namuslu ve mesleğine aşık biri olmanın zorluklarını çekiyor.
dönemin gelenekleri, yaşam koşulları, dini inançlar, ırk ayrımı, milliyetçilik, tarikatlar gibi konular arasında ve minger adasında sıkışıp kalan doktor nuri ve eşi pakize sultan romanda en sevdiğim karakterler oldular.
orhan pamuk’un bu kitabında sevmediğim kısımlar ise karakterlerin az oluşuydu. harika bir ada yaratmışsın çok güzel betimlemelerle anlatmışsın ama karakter sayısı bir elin parmağını geçmiyor bu durum beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
bir başka konu ise veba konusuydu yazar veba konusunu yeterince detaylı anlatmamış veya anlatmayı tercih etmemiş. ayrıca adada yaşayan insanların yaşadığı ürkü (topluluğu saran korku) çok iyi yansıtılmamış.
yazarın sık sık parantez içine bir şeyler eklemesi bir başka canımı sıkan konuydu sanırım bunları yapmak istediği için anlatıcıyı başka birisi yapmış bilmiyorum hoşuma gitmedi.
ayrıca tarihi bir kitap diye yapıldı sanırım ama kitap size spoiler veriyor çok rahatsız oldum 100. sayfada kim ölecek kim kalacak öğrenmiş oldum.
kitabın arkasında bulunan gösterişli ifadeler hoşuma gitmedi (satış mevzusuyla alakalı ticari bir konu sanırım) “pamuk yaşayan en büyük yazar” orhan abi bu cümleyi keşke koydurmasaydın yahu.
kitapla ilgili sevmediğim son olay ise kitapta bulunan yıllar sonra kısmıydı bence biraz gereksiz ve fazla olmuş.
kitapta sevdiğim kısımlar ise az bulunan karakterlerin mükemmele yakın şekilde oluşturulmasıydı.
öncelikle orhan pamuk’un bu romanında aşk kavramı çok güzel ve gerçek şekilde anlatılıyor. ölüm korkusu ve ölüm korkusunun insana neler yaptıracağı çok başarılı şekilde anlatılıyor.
minger adasının başlarda cennet gibi tasvir edilip zamanla cehenneme dönmesi bence bu romanın en başarılı kısmıydı.
dönemin tarihinin her iki bakış açısıyla ele alınması hoşuma giden bir başka detaydı.
anlatılan minger adasının kitapta harita şeklinde bulunması gerçekten çok hoşuma gitti haritayı incelemek incelerken hikâyeyi okumak çok keyifliydi.
bir başka konu orhan pamuk’un ölüme bakış açısıydı kitapta ölen karakterlerin ölümü abartılmadan gerçek şekilde anlatılmış. pamuk ölenle ölünmez niyetiyle ölümleri anlatmış ve anlamsızca çok hoşuma gitti.
büyük emek verilmiş bu romanı bizlerle geç de olsa buluşturduğu için orhan pamuk abiye buradan teşekkürlerimi iletiyorum. minger adasında çok güzel gezintilere çıkardın beni sağ ol orhan abi
not: 537 sayfalık bir kitabı hızlı şekilde okuduğum için unuttuğum veya yanlış değerlendirdiğim kısımlar olmuş olabilir kusura bakmayın.
pamuk okuyuculara hayali bir ada olan minger adasında geçen “veba gecelerini” anlatıyor.
1901 yılında osmanlının minger adası’nda veba salgını ve salgının getirdikleri ustalıkla anlatılmış severek okudum.
öncelikle kitabın 2017 yılında çıkması bekleniyordu ama bir türlü çıkmadı ve ertelenip durdu herkes merakla bekliyordu ve sonunda 2021 yılında okuyucularla buluştu.
orhan pamuk harika bir dünya yaratmış hayranlıkla okudum minger adası ve içinde yarattığı dünya acayip lezzetli.
dönemi bütün gerçekliğiyle anlatması her kısmına özenmesi kitabın arkasında büyük bir emek olduğunu gösteriyor.
yarattığı dünyayı bu kadar iyi tasvir etmiş olması kitaptan alınan keyfi büyük miktarda arttırıyor. ayrıca ada için harita çizmesi fotoğraflar oluşturması okurken romanı daha anlaşılır yapıyor.
kitapta anlatıcı kişi mina mingerli adında bir kişi orhan pamuk yazarken daha iyi bir konfora sahip olmak için böyle bir şey tercih etmiş olmalı sanırım romanı yazarken kendisini daha özgür hissetmek için anlatıcı pozisyonunda mina mingerli adında bir hanımefendi bulunuyor.
orhan pamuk bu kitabında okuyucuya hem tarihi hem masalsı bir hikâye vadediyor. kitabı eline alan kişi zırhlı bir landoya atlayıp minger adasında hoş bir gezintiye çıkıyor. (bkz: lando)
ayrıca orhan pamuk’un bu kitabında kendisinden beklendiği üzere sık sık hatalar bulunuyor. devrik cümleler ve eksik virgüller bolca karşımıza çıkıyor. ben şahsen pek umursamam öyle şeyleri ama dikkat edip kitaptan soğuyacak kişiler olduğunu biliyorum ve tahmin ediyorum.
tabii orhan pamuk kitabı denince akla gelen bir başka mevzu ise siyasi göndermeler.
kitapta sık sık siyasi göndermeler bulunuyor ama orhan pamuk’un bir söyleşide bahsettiği gibi bu durum romanın dengesini bozmamış.
ben şahsen okuyucu olarak 100 yıl önce bulunan cahillikle şu an hala devam eden cahillik arasında bir fark göremedim ve bu duruma çok üzüldüm.
kitapta hoşuma en çok giden kısım ise yaratılan karakterlerin çok fazla detaylı olmasıydı. dediğim gibi karakterler üzerine çok düşünülerek yaratılmış ve hepsi okuma iştahını arttırıyor.
kitapta beğenmediğim kısımları spoiler bölümünde anlatacağım.
sonuç olarak orhan pamuk demlenmiş hatta yeterince demlenmiş güzel bir roman ortaya çıkarmış ben keyif alarak ve severek okudum.
kitaptan hoşuma giden bir kaç alıntıyı ekleyeyim.
karantina, halka rağmen halkı eğitip onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir.
bir tarih kitabındaki kişileri sevmemiz ya da onlardan nefret etmemiz zordur. ama romanları okurken bu duygulara kapılabilirsiniz.
insanların birbirleriyle ilişkileri zayıflamıştı, dostlukları ve yeni bir şeyleri öğrenme, yeni söylentilere öfkelenme isteği de azalmıştı. herkesin yeterince korkusu, yarası, telaşı vardı.
insan felaketin daha büyümeyeceğine, en sonunda bütün salgınlar gibi bunun da sönüp gideceğine, kimsenin görmediği bir köşede, hiç dışarı çıkmadan bir süre oturup beklerse başına bir şey gelmeyeceğine kendini inandırabilirdi.
tarihi hikayeler ne kadar “romantik” iseler, o kadar doğru değildirler ve ne kadar “doğruysalar” -ne yazık ki- o kadar da romantik değildirler.
kitapta geçen doktor nuri ve pakize sultan aşkı bu kitabı birçok bakış açısıyla değerlendirmemi sağladı. pakize sultan 1901 döneminde kadın olmanın ve sultan olmanın zorluklarını çekerken doktor nuri bilgili, namuslu ve mesleğine aşık biri olmanın zorluklarını çekiyor.
dönemin gelenekleri, yaşam koşulları, dini inançlar, ırk ayrımı, milliyetçilik, tarikatlar gibi konular arasında ve minger adasında sıkışıp kalan doktor nuri ve eşi pakize sultan romanda en sevdiğim karakterler oldular.
orhan pamuk’un bu kitabında sevmediğim kısımlar ise karakterlerin az oluşuydu. harika bir ada yaratmışsın çok güzel betimlemelerle anlatmışsın ama karakter sayısı bir elin parmağını geçmiyor bu durum beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
bir başka konu ise veba konusuydu yazar veba konusunu yeterince detaylı anlatmamış veya anlatmayı tercih etmemiş. ayrıca adada yaşayan insanların yaşadığı ürkü (topluluğu saran korku) çok iyi yansıtılmamış.
yazarın sık sık parantez içine bir şeyler eklemesi bir başka canımı sıkan konuydu sanırım bunları yapmak istediği için anlatıcıyı başka birisi yapmış bilmiyorum hoşuma gitmedi.
ayrıca tarihi bir kitap diye yapıldı sanırım ama kitap size spoiler veriyor çok rahatsız oldum 100. sayfada kim ölecek kim kalacak öğrenmiş oldum.
kitabın arkasında bulunan gösterişli ifadeler hoşuma gitmedi (satış mevzusuyla alakalı ticari bir konu sanırım) “pamuk yaşayan en büyük yazar” orhan abi bu cümleyi keşke koydurmasaydın yahu.
kitapla ilgili sevmediğim son olay ise kitapta bulunan yıllar sonra kısmıydı bence biraz gereksiz ve fazla olmuş.
kitapta sevdiğim kısımlar ise az bulunan karakterlerin mükemmele yakın şekilde oluşturulmasıydı.
öncelikle orhan pamuk’un bu romanında aşk kavramı çok güzel ve gerçek şekilde anlatılıyor. ölüm korkusu ve ölüm korkusunun insana neler yaptıracağı çok başarılı şekilde anlatılıyor.
minger adasının başlarda cennet gibi tasvir edilip zamanla cehenneme dönmesi bence bu romanın en başarılı kısmıydı.
dönemin tarihinin her iki bakış açısıyla ele alınması hoşuma giden bir başka detaydı.
anlatılan minger adasının kitapta harita şeklinde bulunması gerçekten çok hoşuma gitti haritayı incelemek incelerken hikâyeyi okumak çok keyifliydi.
bir başka konu orhan pamuk’un ölüme bakış açısıydı kitapta ölen karakterlerin ölümü abartılmadan gerçek şekilde anlatılmış. pamuk ölenle ölünmez niyetiyle ölümleri anlatmış ve anlamsızca çok hoşuma gitti.
büyük emek verilmiş bu romanı bizlerle geç de olsa buluşturduğu için orhan pamuk abiye buradan teşekkürlerimi iletiyorum. minger adasında çok güzel gezintilere çıkardın beni sağ ol orhan abi
not: 537 sayfalık bir kitabı hızlı şekilde okuduğum için unuttuğum veya yanlış değerlendirdiğim kısımlar olmuş olabilir kusura bakmayın.
devamını gör...
yazarların yaşadığı en utanç verici anı
instagram uygulamasına soru-cevap özelliğinin ilk geldiği zaman herkese seni seviyorum yazmıştım.
anonim olduğumu sanıyordum...
meğersem değilmişim yahu, rezil oldum.
ciddiye alanlar bile oldu, ben de seni seviyordum diyenler...
hayatımda hiç bu kadar yerin dibine girmemiştim sanırsam.
sonunda zar zor asıl niyetimin herkesi ufacık mutlu etmek olduğunu anlattım ama o bir iki saat eziyet gibiydi benim için.
tanım: yazarların en utandıkları anları paylaştığı başlık.
anonim olduğumu sanıyordum...
meğersem değilmişim yahu, rezil oldum.
ciddiye alanlar bile oldu, ben de seni seviyordum diyenler...
hayatımda hiç bu kadar yerin dibine girmemiştim sanırsam.
sonunda zar zor asıl niyetimin herkesi ufacık mutlu etmek olduğunu anlattım ama o bir iki saat eziyet gibiydi benim için.
tanım: yazarların en utandıkları anları paylaştığı başlık.
devamını gör...
iyi geceler sözlük
benim için fazlasıyla dolu dolu; duygusal, ruhsal ve fiziksel yorgunluk açısından bir aşağı bir yukarı ani hareketlerde bulunan bir hızlı trendeymişim gibi hissettiren bir haftanın sonuna geldim. yeri geldi uzun zamandır olmadığım kadar mutlu oldum, yeri geldi dert etmeyeceğim konular için ağladım, yeri geldi huzur içinde uyumayı başardım, *yeri geldi stresten kaskatı kesildim. her halükarda içimdeki o sıkıntıyı bir kenara fırlatamadım belki ama monoton hayatımın bir haftalığına olsa dahi hareketlenmesi bana iyi geldi. ihtiyacım varmış değişime, değişimler ve yeni deneyimler insana çok şey katar, bunu gözlerimle görmüş oldum bu zaman aralığında. umuyorum ki sizler de bu haftanızı güzel geçirebilmişsinizdir. 12’de uyuyacağım diye planladığım halde bu saate kadar ayakta kalmam benim için ne kadar doğru bilemiyorum ama uyumak da gram istemiyor canım, ama sizler çok da geçe kalmayın, bu yazdığımı şu an okuyorsanız uyuyun hemen. hepinize iyi geceler.
devamını gör...
karın ağrısı
aralıklı veya şiddetli olarak devam eden, birçok hastalığında belirtisi olabilecek sancı, kramp.
bildiğim en pratik ve etkili tedavisi anne eli...
bildiğim en pratik ve etkili tedavisi anne eli...
devamını gör...
afillibirbey
sadece günaydın sözlük başlığında yazdığı tanımları kitap haline getirse köşeyi dönecek yazar.
ben bu saatlerde çayı karıştıracak kaşığı zor buluyorum, adam full + full edebiyat yazıyor, üstelik günaydın başlığında ha?*
yazdıkların gibi güzel bir hayatın olsun, bir ara da hasapiko çalışalım beraber!*
ben bu saatlerde çayı karıştıracak kaşığı zor buluyorum, adam full + full edebiyat yazıyor, üstelik günaydın başlığında ha?*
yazdıkların gibi güzel bir hayatın olsun, bir ara da hasapiko çalışalım beraber!*
devamını gör...
detachment
filmi herkese önerebilirim.ama bence öğretmen adayları da izlemeli. amerikan kapitalist toplum düzeninde sosyoekonomik olarak bitik, arka mahalle okullarına ayna tutuyor. dolayısıyla amerika gibi toplum yapısı olan ülkeleri de gözümüzün önüne seriyor.
çocukluğu zor diyebileceğimiz yaşantılarla geçmiş başrol kahramanımız(piyanist filminin başrol oyuncusu olarak bildiğimiz adrien brody) kendisine hiç de yabancı olmayan bu dönemin z kuşağı diye tabir edebileceğimiz(çevre etkisine açık, insan hayatının en hassas olduğu yaş aralığı olarak ele alıyorum), yine buradaki adıyla ücretli öğretmenlik yapıyor.
okulun ticarethaneye dönmesi(kar-zarar ilişkisi, eğitim kalitesinden, öğrencilerin hayata hazırlanmasından ziyade afedersiniz barınak gibi olması), öğretmenlerin de çocuklardan yılıp, kendilerini onlara göre koşullaması, ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı filmden çıkarım yapılabilecek bazı önemli konular.
başrol oyuncumuz da bu kaotik ve karanlık, ümit vermeyen ortamda filmin adına yaraşır şekilde karşımızda yer alıyor; detachment-kopma-kayıtsızlık!
kime, neye göre kopma, kayıtsız olma? kendimize mi, başkasına mı, topluma mı? koptukça, kayıtsız kaldıkça yaşamıyoruz.
"ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya"
gülten akın-ilkyaz şiirinden
ionna kuçuradi'nin sözü çok hoşuma gidiyor.
"uzaya da gitsek yapılacak ilk iş insan ilişkileri"
diye
filmi tersten okursak aslında bir bağlanış söz konusu. kopmama, kayıtsız olmama. insanları bu farkındalığa yönlendiriyor.
fimdeki karakterler çok da uzağımızda olmayan kişilerdir. hatta belki bizden yakınımızdan birileri. daha ileri gidiyorum belki de ben!
film dram türünde bir film ve amerikan yapımı. buna istinaden yine amerikalı bir yazar olan f. scott fitzgerald'a ait muhteşem gatsby romanından bir alıntılama yapmak istiyorum;
birisini eleştirmeye kalkıştığında, "dedi bana, "şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma."
çocukluğu zor diyebileceğimiz yaşantılarla geçmiş başrol kahramanımız(piyanist filminin başrol oyuncusu olarak bildiğimiz adrien brody) kendisine hiç de yabancı olmayan bu dönemin z kuşağı diye tabir edebileceğimiz(çevre etkisine açık, insan hayatının en hassas olduğu yaş aralığı olarak ele alıyorum), yine buradaki adıyla ücretli öğretmenlik yapıyor.
okulun ticarethaneye dönmesi(kar-zarar ilişkisi, eğitim kalitesinden, öğrencilerin hayata hazırlanmasından ziyade afedersiniz barınak gibi olması), öğretmenlerin de çocuklardan yılıp, kendilerini onlara göre koşullaması, ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı filmden çıkarım yapılabilecek bazı önemli konular.
başrol oyuncumuz da bu kaotik ve karanlık, ümit vermeyen ortamda filmin adına yaraşır şekilde karşımızda yer alıyor; detachment-kopma-kayıtsızlık!
kime, neye göre kopma, kayıtsız olma? kendimize mi, başkasına mı, topluma mı? koptukça, kayıtsız kaldıkça yaşamıyoruz.
"ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya"
gülten akın-ilkyaz şiirinden
ionna kuçuradi'nin sözü çok hoşuma gidiyor.
"uzaya da gitsek yapılacak ilk iş insan ilişkileri"
filmi tersten okursak aslında bir bağlanış söz konusu. kopmama, kayıtsız olmama. insanları bu farkındalığa yönlendiriyor.
fimdeki karakterler çok da uzağımızda olmayan kişilerdir. hatta belki bizden yakınımızdan birileri. daha ileri gidiyorum belki de ben!
film dram türünde bir film ve amerikan yapımı. buna istinaden yine amerikalı bir yazar olan f. scott fitzgerald'a ait muhteşem gatsby romanından bir alıntılama yapmak istiyorum;
birisini eleştirmeye kalkıştığında, "dedi bana, "şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma."
devamını gör...
11 kere üst üste fake hesap açan yazar
bu yazar, adını vermeyeceğim sözlükte daha kötü halde, yaptığı her şeyi troll zannediyor. trollüğün ince çizgisini de bilmiyor. düşmüş bir bataklığa, orada çırpınıp duruyor.
devamını gör...
organ
belirli bir görevi ya da görevler bütününü yapan, sınırları kesin olarak belirlenmiş doku grubudur.
aynı zamanda, belirlenmiş bir görevi olan ve bu görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşlar * içinde kullanılır.
aynı zamanda, belirlenmiş bir görevi olan ve bu görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşlar * içinde kullanılır.
devamını gör...
kedilerin tüy dökme sorununa çözüm önerileri
kedi canlılarının tüy dökmelerinin önüne geçebilmek için yapılması ve dikkat edilmesi gerekenler.
bakınız bana her zaman 'kediler çok tüy döküyor ya, kediler şöyle kokuyor ya, kediler böyle bilmem ne ya' diyen insanlara bakım ve veteriner kontrolleri çok önemli diyorum.
'senin kedilerin ne kadar da bakımlı, hiç tüy yok evinde' diyenlere dilim döndüğünce tavsiyelerde bulunuyorum.
özellikle bahar dönemlerinde artış gösteren tüy dökme problemleri zaman zaman kedi sahiplerini çileden çıkartacak boyutlara ulaşıyor. öncelikle doğru gözlem ve uzman desteğiyle problemin ne olduğu bulunup önlem alınmazsa ve tedaviye başlanmazsa daha ciddi bir boyuta taşınmasına neden oluyor. belli başlı nedenler ve çözüm yolları sıralanabilir.
özellikle cokcok'ta biz çok yaşıyoruz bu durumu. çeşitli nedenlerden dolayı sürekli tekrar eden bir alerjisi var. derisi kızarıyor, tüyleri dökülüyor ve sağlıksız bir görüntüsü oluyor. veteriner veteriner geziyorum ama tam olarak neye alerjisi var bilemiyorum. tavuk, yağlı yiyecekler, ucuz mamalar, bazı yaş mamalar örnek buna fakat hala daha anlamadığım ve alerjisini tetikleyen yiyecekler var. en son kontrolümüz de son çare aldığımız mamayı üst üst segmentlere taşıdık ve alerji mamasına geçiş yaptık. yaş mamayı zaten pek bir üst seviye kullanıyorduk ama bir süre ona da ara verdik.
öncelikle dengesiz ve kalitesiz beslenme diyebiliriz tüy dökümü nedenleri için. kedilerin dogru ve ideal beslenme programlarına sahip olmaları gerekiyor. tek yönlü ve sadece bir vitamine, proteine dayalı beslenme yöntemleri ilerleyen zamanlarda vücutta yaşanan eksiklikler yüzünden hastalıklara sebep oluyor. kalitesiz mamalar da kedi tüylerinin dökülmesine neden oluyor ve alerjilerini tetikliyor.
b vitamini eksikliği de bir neden. tüy dökme sıklıkla b vitamini eksikliğinden olabiliyor. veteriner kontrolüyle b vitamini takviyesi yapılabiliyor.
iç dış parazit haplarının verilmemesi, iğnelerinin yapılmaması ya da periyotlarında aksamalar olması.
kedilerin iç-dış parazit tedavileri sadece hastalık açısından değil tüylerinin sağlığı açısından da önemlidir. parazit ilaçları takibinin titizlikle yapılması gerekiyor. zamanı çok önemli. benim bir dönem gittiğim bir veteriner her hafta iç parazit ilacı veriyordu birinci ayın sonunda bu kadar verilmesi doğru mu sizce bu daha sonra bir problem teşkil etmeyecek mi dedim. açıkçası veteriner biraz tersledi başka bir veterinere gidip anlattım pek doğru bir yöntem değil ama neden bunu tercih ettiğini sormak lazım dedi. daha sonra cokcok'un bir baırsak mikrobuyla cebelleştiğini ve ciddi baırsak problemleri yaşadığı teşhis edildi ve o yönde tedaviye başlandı. evet yine cokcok malesef. evimizin hasta bebesi kendileri. anne sütü pek emmediğinden sanırım tüm hastalıklara açık kendileri.
stres ve travmatik bozukluklarda bir neden. yaşadığı bölgenin değişmesi, yavrularından ayrılmak veya başka nedenlerden dolayı düzenlerinin bozulması halinde stres ve travma yaşayabilirler, bu durum tüylerinin dökülmesine neden olabilir ve hatta kendi ailesine karşı bile garip davranışlara girebilirler.
tüylerini tıraşlamak, kedinin yeni görünüşünden dolayı stres yaşamasına, hem de deri hastalıklarına davetiye çıkarabilir. kediler kendilerini yalayarak temizler ve bu konuya obsesif şekilde takıntılılardır. dış görünüşlerindeki bu değişiklik onları tahmin edebileceğinizden daha fazla etkileyebilir.
çiftleşme ve hamilelik dönemi, kedilerin çiftleşme aylarında veya hamilelik süreçlerinde vücutlarındaki hormonal salgılar da değişir ve yoğunlaşır. bu durum tüylerine de yansıyanilir.
tüy tarama alışkanlığının olmaması ve aksatılması. kedilerin tüylerini belirli aralıklarla taranması gerekmektedir. bu işlem onların cansız tüylerden kurtulmalarını ve tüy dökmelerinde azalmasını mümkün kılar.
su kaplarının temizliğinin yapılmaması ve susuz kalması çok büyük problemlere neden olabilir. sadece tüy değil hemde. kedilerin susuz kalması da tüy dökmelerinin sebeplerinden biridir. özellikle de yaz aylarında su kaplarını sık sık taze su koymak gerekir aksi sorunlar yaşatacaktır.
en çok dikkat edilmesi gereken durum ise veteriner hekim kontrolleridir. bu kontrollerin aksatılmaması kedilerin sağlığı açısından çok önemlidir. kendinize ve kendinize en uygun veterineri seçip o veteriner üzerinde devam etmeniz kendinizin psikolojik rahatlığı açısından önemlidir.
sürekli farklı ellere teslim etmeniz eğer kedinizin alışma konusunda sıkıntıları varsa travmatik bazı bozukluklara neden olmaktadır. bety yaklaşık 6 aydır kanser tedavisi görüyor. 2 ay önce veterinerimizi kaybettiğimiz için bir kaç veteriner gezmek zorunda kaldık. hasan abiye göstermediği tepkileri yeni veterinerlere göstermeye başladı. içe kapandı ve biraz saldırganlaştı. tüylerinde minik minik açılmalar var ve umarım bunun nedeni strestir diye düşündürüyor beni. evde bile gergin tavırları var. eskisi kadar kendini sevdirmiyor bizden uzak duruyor. malesef son veterineri hiç sevmedi ve gidebileceğimiz doğru tespit ve tedavi uygulayacak başka veteriner de yok.
bakınız bana her zaman 'kediler çok tüy döküyor ya, kediler şöyle kokuyor ya, kediler böyle bilmem ne ya' diyen insanlara bakım ve veteriner kontrolleri çok önemli diyorum.
'senin kedilerin ne kadar da bakımlı, hiç tüy yok evinde' diyenlere dilim döndüğünce tavsiyelerde bulunuyorum.
özellikle bahar dönemlerinde artış gösteren tüy dökme problemleri zaman zaman kedi sahiplerini çileden çıkartacak boyutlara ulaşıyor. öncelikle doğru gözlem ve uzman desteğiyle problemin ne olduğu bulunup önlem alınmazsa ve tedaviye başlanmazsa daha ciddi bir boyuta taşınmasına neden oluyor. belli başlı nedenler ve çözüm yolları sıralanabilir.
özellikle cokcok'ta biz çok yaşıyoruz bu durumu. çeşitli nedenlerden dolayı sürekli tekrar eden bir alerjisi var. derisi kızarıyor, tüyleri dökülüyor ve sağlıksız bir görüntüsü oluyor. veteriner veteriner geziyorum ama tam olarak neye alerjisi var bilemiyorum. tavuk, yağlı yiyecekler, ucuz mamalar, bazı yaş mamalar örnek buna fakat hala daha anlamadığım ve alerjisini tetikleyen yiyecekler var. en son kontrolümüz de son çare aldığımız mamayı üst üst segmentlere taşıdık ve alerji mamasına geçiş yaptık. yaş mamayı zaten pek bir üst seviye kullanıyorduk ama bir süre ona da ara verdik.
öncelikle dengesiz ve kalitesiz beslenme diyebiliriz tüy dökümü nedenleri için. kedilerin dogru ve ideal beslenme programlarına sahip olmaları gerekiyor. tek yönlü ve sadece bir vitamine, proteine dayalı beslenme yöntemleri ilerleyen zamanlarda vücutta yaşanan eksiklikler yüzünden hastalıklara sebep oluyor. kalitesiz mamalar da kedi tüylerinin dökülmesine neden oluyor ve alerjilerini tetikliyor.
b vitamini eksikliği de bir neden. tüy dökme sıklıkla b vitamini eksikliğinden olabiliyor. veteriner kontrolüyle b vitamini takviyesi yapılabiliyor.
iç dış parazit haplarının verilmemesi, iğnelerinin yapılmaması ya da periyotlarında aksamalar olması.
kedilerin iç-dış parazit tedavileri sadece hastalık açısından değil tüylerinin sağlığı açısından da önemlidir. parazit ilaçları takibinin titizlikle yapılması gerekiyor. zamanı çok önemli. benim bir dönem gittiğim bir veteriner her hafta iç parazit ilacı veriyordu birinci ayın sonunda bu kadar verilmesi doğru mu sizce bu daha sonra bir problem teşkil etmeyecek mi dedim. açıkçası veteriner biraz tersledi başka bir veterinere gidip anlattım pek doğru bir yöntem değil ama neden bunu tercih ettiğini sormak lazım dedi. daha sonra cokcok'un bir baırsak mikrobuyla cebelleştiğini ve ciddi baırsak problemleri yaşadığı teşhis edildi ve o yönde tedaviye başlandı. evet yine cokcok malesef. evimizin hasta bebesi kendileri. anne sütü pek emmediğinden sanırım tüm hastalıklara açık kendileri.
stres ve travmatik bozukluklarda bir neden. yaşadığı bölgenin değişmesi, yavrularından ayrılmak veya başka nedenlerden dolayı düzenlerinin bozulması halinde stres ve travma yaşayabilirler, bu durum tüylerinin dökülmesine neden olabilir ve hatta kendi ailesine karşı bile garip davranışlara girebilirler.
tüylerini tıraşlamak, kedinin yeni görünüşünden dolayı stres yaşamasına, hem de deri hastalıklarına davetiye çıkarabilir. kediler kendilerini yalayarak temizler ve bu konuya obsesif şekilde takıntılılardır. dış görünüşlerindeki bu değişiklik onları tahmin edebileceğinizden daha fazla etkileyebilir.
çiftleşme ve hamilelik dönemi, kedilerin çiftleşme aylarında veya hamilelik süreçlerinde vücutlarındaki hormonal salgılar da değişir ve yoğunlaşır. bu durum tüylerine de yansıyanilir.
tüy tarama alışkanlığının olmaması ve aksatılması. kedilerin tüylerini belirli aralıklarla taranması gerekmektedir. bu işlem onların cansız tüylerden kurtulmalarını ve tüy dökmelerinde azalmasını mümkün kılar.
su kaplarının temizliğinin yapılmaması ve susuz kalması çok büyük problemlere neden olabilir. sadece tüy değil hemde. kedilerin susuz kalması da tüy dökmelerinin sebeplerinden biridir. özellikle de yaz aylarında su kaplarını sık sık taze su koymak gerekir aksi sorunlar yaşatacaktır.
en çok dikkat edilmesi gereken durum ise veteriner hekim kontrolleridir. bu kontrollerin aksatılmaması kedilerin sağlığı açısından çok önemlidir. kendinize ve kendinize en uygun veterineri seçip o veteriner üzerinde devam etmeniz kendinizin psikolojik rahatlığı açısından önemlidir.
sürekli farklı ellere teslim etmeniz eğer kedinizin alışma konusunda sıkıntıları varsa travmatik bazı bozukluklara neden olmaktadır. bety yaklaşık 6 aydır kanser tedavisi görüyor. 2 ay önce veterinerimizi kaybettiğimiz için bir kaç veteriner gezmek zorunda kaldık. hasan abiye göstermediği tepkileri yeni veterinerlere göstermeye başladı. içe kapandı ve biraz saldırganlaştı. tüylerinde minik minik açılmalar var ve umarım bunun nedeni strestir diye düşündürüyor beni. evde bile gergin tavırları var. eskisi kadar kendini sevdirmiyor bizden uzak duruyor. malesef son veterineri hiç sevmedi ve gidebileceğimiz doğru tespit ve tedavi uygulayacak başka veteriner de yok.
devamını gör...
zaytung
sabah sabah kahkaha attırdı.
belediyeler aracılığıyla yurt dışına insan kaçırdığı ortaya çıkan ak parti, z kuşağıyla arasındaki buzları hızla eritiyor...
detay.
belediyeler aracılığıyla yurt dışına insan kaçırdığı ortaya çıkan ak parti, z kuşağıyla arasındaki buzları hızla eritiyor...
detay.
devamını gör...
yeni gelen yazarlara nickaltı giren moderatör
bana yazmadılar kendimi dışlanmış hissediyorum.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
"kadınlar çiçektir derler ya... günümüz kadını çiçek açmıyor artık. yüklendiği bu kadar sorumluluk, üzerinde bunca baskıyla çiçek açmak ne mümkün zaten?"
tülay kök - terapi odası konuları
tülay kök - terapi odası konuları
devamını gör...
tarikatların bitmeme nedeni
herhangi bir tarikat ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir müslüman ıslamın merkezinde olamaz mı? bence olabilir. ben bu oluşumların ıslama her zaman zarar verdiğini düşündüm. gerek süleymancılar, gerek menzilciler gerekse cübbeliler din ve insanlık için tefrikadan başka ne yaptılar bu ülkede hiç bir şey.
adam süleyman hilmi tunahan'ın kabrine gidiyor duasını ediyor çıkarken saygısızlık olmasın diye geri geri çıkıyor. menzile gidiyorsun, gavs denilen adam tövbe kabul ediyor olaya bakar mısınız. adam bulunduğu makamı tövbe kapısı ilan etmiş. ınsanlar koşa koşa arınmaya, paklanmaya gidiyor. insanlar bir beşerden hatta bir ölüden medet umuyor. sonra islamı eleştirenlerden nefret ediyoruz. ıyi ama eleştiri bile bir şeyleri değiştirmiyor maalesef. ne diyor fatiha suresinin ilk ayeti " bütün hamd ve övgüler alemlerin rabbinedir." bir beşere, bir ölüye değil, bir put'a değil. malesef kendilerini putlaştırmaktan başka bir iş yapmayan bu oluşumları bizler yarattık. ne yaptı bu insanlar? daha fazla dogma, daha fazla sorgulanmayacak kural koymaktan başka ne verdiler müslümanlara hiç. iktidarlarını daim kılmak için dini kullanmaktan çekinmediler. bilime asla itibar etmediler. müslümanları sürekli kışkırtıp birbirine düşürmekten çekinmediler. "ilim çin'de bile olsa gidip alınız" diyen peygamber hadisini unutturdular. sadece kendilerine itibar edilmesini isteyerek adeta kendilerini putlaştırdılar. oysa mekke fethedilince o kabedeki bütün putları kendi elleriyle kırmıştı peygamber. böylece en güzel mesajı vermişti aslında bize. ne çabuk unuttuk.
adam süleyman hilmi tunahan'ın kabrine gidiyor duasını ediyor çıkarken saygısızlık olmasın diye geri geri çıkıyor. menzile gidiyorsun, gavs denilen adam tövbe kabul ediyor olaya bakar mısınız. adam bulunduğu makamı tövbe kapısı ilan etmiş. ınsanlar koşa koşa arınmaya, paklanmaya gidiyor. insanlar bir beşerden hatta bir ölüden medet umuyor. sonra islamı eleştirenlerden nefret ediyoruz. ıyi ama eleştiri bile bir şeyleri değiştirmiyor maalesef. ne diyor fatiha suresinin ilk ayeti " bütün hamd ve övgüler alemlerin rabbinedir." bir beşere, bir ölüye değil, bir put'a değil. malesef kendilerini putlaştırmaktan başka bir iş yapmayan bu oluşumları bizler yarattık. ne yaptı bu insanlar? daha fazla dogma, daha fazla sorgulanmayacak kural koymaktan başka ne verdiler müslümanlara hiç. iktidarlarını daim kılmak için dini kullanmaktan çekinmediler. bilime asla itibar etmediler. müslümanları sürekli kışkırtıp birbirine düşürmekten çekinmediler. "ilim çin'de bile olsa gidip alınız" diyen peygamber hadisini unutturdular. sadece kendilerine itibar edilmesini isteyerek adeta kendilerini putlaştırdılar. oysa mekke fethedilince o kabedeki bütün putları kendi elleriyle kırmıştı peygamber. böylece en güzel mesajı vermişti aslında bize. ne çabuk unuttuk.
devamını gör...