pomodoro tekniği
bir ders çalışma tekniği. 25 dakika ders + 5 dakika mola şeklinde yapılır.
belirli başlı kuralları vardır, bu kurallara uyulduğu takdirde çok faydalı olduğu görülür.
belirli başlı kuralları vardır, bu kurallara uyulduğu takdirde çok faydalı olduğu görülür.
devamını gör...
bilinen en şaşırtıcı tarihi bilgi
korsanlar tek gözünü güvertedeki aydınlığa öteki gözünü ise ambardaki karanlığa adapte etmek için göz bandı takarlardı.
(bkz: gözünü sevdiğim sözlük başlıkları)
devamını gör...
yazarların engellediği ilk yazar
(bkz: yigityilmaz) isimli arkadaşı engellemiştim ilk olarak. bir tanım ile alakalı benimle diyaloğa girmeye çalıştı, kendi seviyesine düşmeyeceğimi anladığında gelip nick altıma hakaretvari şeyler yazmıştı. uyarıldı değiştirdi aradan zaman geçti sonra gelip tekrar yazdı ve onuda moderasyon sildi.
devamını gör...
ölümün en iyi tanımı
yahya kemal beyatlı'nın şu güzel şiiridir:
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
biçare gönüller! ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
biçare gönüller! ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
devamını gör...
lahmacunun keko yiyeceği olması
doğru tespit. bir keko olarak haftada iki kere yerim. keko olamayan bebeler de gitsin süt içsin, peeh!
devamını gör...
arada nickaltına girip bakmak
yaparım efendim çünkü neden yapmayayım ki...
devamını gör...
iktidar yalakası ünlüler
(bkz: şafak sezer) aslında bir dönem iyi muhalifti ama uzun adam gözünü iyi korkuttu sanırım. ben cımhırbışkınımı siviyiirimmm açıklaması yapmıştı, dün gibi aklımda.
devamını gör...
dedikodu
zihni çalıştırır diye duyduğum, en masum olanını yakın arkadaşla yapmanın tadına doyulmadığı, yanına çayın tatlının yakıştığı bol konuşmalı eylem.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
bence korkunç soruların başladığı nokta: "baban ne iş yapıyor?" sınıflandırmayı şaaak diye öğrettik çocuğa. alkışlar. (!)
bir de "kocan ne iş yapıyor?" var.
hello kocama göre mi not biçiyorsun tamam "işsiz!" diyorum, misss gibi yanıt.
ama en favori sorum şu, üç günlük taze.
doktora gittim.
- kaç yaşındasın?
+35
- adam var mı?
+!!!... pardon?
-evli misin, evli?
bir de "kocan ne iş yapıyor?" var.
hello kocama göre mi not biçiyorsun tamam "işsiz!" diyorum, misss gibi yanıt.
ama en favori sorum şu, üç günlük taze.
doktora gittim.
- kaç yaşındasın?
+35
- adam var mı?
+!!!... pardon?
-evli misin, evli?
devamını gör...
dinlemekten bıkmayacağınız şarkılar
geceye bir nazan öncel şarkısı bırakalım. ara ara dinlediğim. hep dinlediğim. bıktırmaz. bağımlılık yapar.
"hatırına sustum"
"hatırına sustum"
devamını gör...
sergen deveci
komedyen
devamını gör...
tarihteki muazzam ayarlar
1934 yılında mussolini, iyice şımarmış, antalya'nın italyanlara verilmesi gerktiğini söyleyerek tehditler savurmaya başlamıştı. ayrıca italyan öğrencilerine roma'daki türk elçiliği önünde gösteri yaptırtıyor; antalya'yı istiyoruz diye avaz avaz bağırttırıyordu.
atatürk, o günlerde bir akşam italyan büyükelçisinin ankara palas'ta yemek yemekte olduğunu duyunca, onun yanındaki masayı kendisine hazırlamalarını emretti ve birkaç dakika sonra oraya gitti. büyükelçi ile selamlaşıp yerine oturdu fırsatı kaçırmada herkesin duyması için tercüman aracılığı ile yüksek sesle ona hitap etti:
- antalya'yı istiyormuşsunuz. antalya, bizim italya'daki elçimizin cebinde değil ki, çıkarıp size versin. antalya buradadır, anadolu'da? niçin gelip almıyorsunuz? ekselans duce'ye( mussolini'ye) bir teklifim var:
ordusunu göndersin, dövüşelim. kim kazanırsa antalya onun olur.
büyükelçi:
- bu bir savaş ilanımı ekselans? diye sordu.
- hayır. ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. türkiye adına savaş ilanına sadece türkiye büyük millet meclisi yetkilidir. ama şunu da hatırlatayım: büyük millet meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır.
büyükelçi yemeğini bitirmişti. atatürk'ü selamlayıp, tek kelime söylemeden ankara palas'ı terk etti.
mussolini'nin hala aynı saçmalıklara devam ettiği görülmekte idi. sanki, atatürk'ün o sözlerine cevap vermek istiyormuşçasına, rodos adasına asker yığmaya başladı.
birkaç ay sonra da italyan büyükelçisi, cumhurbaşkanımızla görüşmek üzere randevu istedi. belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu o'na vermek niyetinde idi.
atatürk, elçiyi günlük kostümü ile kabul etti.
fakat, daha onun konuşmasına fırsat bırakmadan :
- bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim, diyerek yandaki odaya geçti.
on dakika sonra atatürk, mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve:
-buyurun, şimdi sizi dinliyorum, dedi.
italyan büyükelçisi, afallamış gözlerle o'na baktıktan sonra, kekeleye kekeleye şunları söyleyebildi:
- ekselanslarına, duce'nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.
başka tek laf etmeden çıktı, gitti.
ertesi gün mussolini, rodos'daki askerlerini geri çekmiş bir daha da antalya'nın adını ağzına almamıştır.
atatürk, o günlerde bir akşam italyan büyükelçisinin ankara palas'ta yemek yemekte olduğunu duyunca, onun yanındaki masayı kendisine hazırlamalarını emretti ve birkaç dakika sonra oraya gitti. büyükelçi ile selamlaşıp yerine oturdu fırsatı kaçırmada herkesin duyması için tercüman aracılığı ile yüksek sesle ona hitap etti:
- antalya'yı istiyormuşsunuz. antalya, bizim italya'daki elçimizin cebinde değil ki, çıkarıp size versin. antalya buradadır, anadolu'da? niçin gelip almıyorsunuz? ekselans duce'ye( mussolini'ye) bir teklifim var:
ordusunu göndersin, dövüşelim. kim kazanırsa antalya onun olur.
büyükelçi:
- bu bir savaş ilanımı ekselans? diye sordu.
- hayır. ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. türkiye adına savaş ilanına sadece türkiye büyük millet meclisi yetkilidir. ama şunu da hatırlatayım: büyük millet meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır.
büyükelçi yemeğini bitirmişti. atatürk'ü selamlayıp, tek kelime söylemeden ankara palas'ı terk etti.
mussolini'nin hala aynı saçmalıklara devam ettiği görülmekte idi. sanki, atatürk'ün o sözlerine cevap vermek istiyormuşçasına, rodos adasına asker yığmaya başladı.
birkaç ay sonra da italyan büyükelçisi, cumhurbaşkanımızla görüşmek üzere randevu istedi. belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu o'na vermek niyetinde idi.
atatürk, elçiyi günlük kostümü ile kabul etti.
fakat, daha onun konuşmasına fırsat bırakmadan :
- bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim, diyerek yandaki odaya geçti.
on dakika sonra atatürk, mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve:
-buyurun, şimdi sizi dinliyorum, dedi.
italyan büyükelçisi, afallamış gözlerle o'na baktıktan sonra, kekeleye kekeleye şunları söyleyebildi:
- ekselanslarına, duce'nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.
başka tek laf etmeden çıktı, gitti.
ertesi gün mussolini, rodos'daki askerlerini geri çekmiş bir daha da antalya'nın adını ağzına almamıştır.
devamını gör...
adaletsizlik
az gelişmiş ülkelerde sıkça görülen bir sorundur adaletin olmaması yani adaletsizlik.
gerçi tüm dünyada hayatın her anında hissedilebilmesi mümkün olan, hayatın en acı gerçeklerinden biridir adaletsizlik.
küresel adaletsizlik ise servetin adaletsiz paylaşımıdır. dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti dünyanın yarısının servetinden daha fazladır.
adaletin kestiği parmak acımaz ama adaletsizliğin ezdiği vicdan ömür boyu sızlar.

bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. konfüçyüs
adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz. herakleitos
adaletin gecikmesi adaletsizliktir. w. s. landor
haksızlığa karşı çıkıp hakkını aramayan hem hakkını hem şerefini kaybeder. hz. ali
bir kişiye karşı yapılmış haksızlık, bütün insanlığa karşı yapılmış haksızlık demektir. emile zola
adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilmez. franz kafka
bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. william watson
adaletin olmadığı yerde, ahlak da yoktur. montaigne
en sert kanun bazen en ciddi adaletsizliğe dönüşebilir. benjamin franklin
adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. gandhi
bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile adaletsizlik etmiş sayılır. seneca
adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı. ellie wiesel
duvarda adalet yazıyor, ona gülüyorum (idamla yargılanırken ''neye gülüyorsun" diye soran hakime deniz gezmiş’in cevabı).
gerçi tüm dünyada hayatın her anında hissedilebilmesi mümkün olan, hayatın en acı gerçeklerinden biridir adaletsizlik.
küresel adaletsizlik ise servetin adaletsiz paylaşımıdır. dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti dünyanın yarısının servetinden daha fazladır.
adaletin kestiği parmak acımaz ama adaletsizliğin ezdiği vicdan ömür boyu sızlar.

bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. konfüçyüs
adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz. herakleitos
adaletin gecikmesi adaletsizliktir. w. s. landor
haksızlığa karşı çıkıp hakkını aramayan hem hakkını hem şerefini kaybeder. hz. ali
bir kişiye karşı yapılmış haksızlık, bütün insanlığa karşı yapılmış haksızlık demektir. emile zola
adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilmez. franz kafka
bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. william watson
adaletin olmadığı yerde, ahlak da yoktur. montaigne
en sert kanun bazen en ciddi adaletsizliğe dönüşebilir. benjamin franklin
adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. gandhi
bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile adaletsizlik etmiş sayılır. seneca
adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı. ellie wiesel
duvarda adalet yazıyor, ona gülüyorum (idamla yargılanırken ''neye gülüyorsun" diye soran hakime deniz gezmiş’in cevabı).
devamını gör...
türklerin bütün arapça yazıları kutsal sanması
dinibütün yaşlı insanlarda rastlanılan bir durum. mesela, üzerindeki arapça yazılardan dolayı bisküvi kutusu kutsal kabul edilir, atılmaz ve bir köşede saklanır.
devamını gör...
yazarların çocukluk travması
çocukken küçük bir taş attığım ve isabet ettirdiğim kocaman kurbağayı hala unutamadım.bir şey olmadı inceden bir ses çıktı ama yine de gereksizdi.af dilerim senden tombul kurbağacık.
devamını gör...
keşke konserine gidebilseydim denilen sanatçılar
cem karaca. rahmetli son zamanlarında bakırköyde bir yerde çıkıyormuş. caruselin önünde görmüştüm. taksi bekliyordu. nasılsın cem abi dedim. sağol dedi, taksiye bindi gitti. keşke canlı canlı dinleseydim seni.
devamını gör...
kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz sorusu
bir ömür geçirmeye hazır olduğum ela gözlüme,sarı papatyama kavuşmuş olarak görüyorum.
devamını gör...
yazarların hayalleri
hayal için umut lazım ilk önce.
devamını gör...
bir ömür nasıl heba edilir sorunsalı
"el alem ne der?" diye düşünüp buna uygun yaşayarak.
"acaba ben ne istiyorum" diye düşünmek yerine hayatta ilk sıraya hep kendimizden başkalarının isteklerini koyarak.
güven/sevgi dengesini tutturamayıp aşırıya kaçarak.
son olarak mutsuz olunan bir işte ve sevilmeyen çalışma arkadaşlarıyla çalışarak.
ps: hayır canım perişan falan değilim. **
"acaba ben ne istiyorum" diye düşünmek yerine hayatta ilk sıraya hep kendimizden başkalarının isteklerini koyarak.
güven/sevgi dengesini tutturamayıp aşırıya kaçarak.
son olarak mutsuz olunan bir işte ve sevilmeyen çalışma arkadaşlarıyla çalışarak.
ps: hayır canım perişan falan değilim. **
devamını gör...
kafası yastığa değer değmez uyuyabilen kişi
başıma bir şey gelmeyecekse beni anlatan tanım. tüm gün her ne yaşıyorsam onun stresini zaten çektiğim için kafamı yastığa koyup 87 saniye falan düşündükten sonra uyuyorum. ancak uyurken beynim susuyor şükür.
devamını gör...