her türlü özgürlükten yanayım, ancak özgürlüğün de bazı sınırları olması gerektiğini de desteklemek zorunda kalıyorum.

dünyada bir başka ülke daha gösteremezsiniz ki, kendi içinde bu kadar bölük pörçük, sürekli kendi vasıfları çerçevesinde bir model arayışında olsun, sürekli bunu dayatsın, peşinden koşsun, mevcut sistemin düzenin temellerini oysun.

abd denen ülkede abd'li yok nerdeyse, dünyanın 72 milletinden gelenlerin oluşturduğu,
aynı bayrak altında, aynı kanunlara bağlı biçimde, ' ben abd vatandaşıyım ' kafasıyla dünyaya hakim olurken,
tarihi yuzlerce yıl önceye dayanan bu ulusun, kendi iç birliğini şu veya bu sebeple yakalayamış olması bir tesadüf olamaz sanırım.

bugün kürtçe şarkı bırak, denilen bir ülkede,
yarın lazca , öbür gün çerkezce, diğer gün pomakça şarkı isteyenlerin çıkmayacağının garantisi var mı ?

bir dönem açılım adı altında direkt hükümet eliyle girilen bu yolun aslında ne kadar tehlikeli olduğunu, kontrolün bir anda nasıl kaybedildiğini süreç sonrası yaşanan hendek olaylarında çok net gördük.

bu sebeple,
her türlü ( din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet vs.) ayrımcılığı ifade eden tutum, tavır, söylem ve yazılara karşı olduğumu, bunun hiç kimseye bir fayda getirmediğini düşündüğüm gereksiz durum .

hiç kimseyi herhangi bir ayrım yapmakla suçlamıyor, sadece bu ve benzer konulara biraz daha temkinli yaklaşılması gerektiğini söylüyorum.
devamını gör...

tam 27 yıl önce rüyamda bir kızım olduğunu ve ismine ‘lidya’ koyduğumu görmüştüm. bu rüyadan sonra, hep bir gün gerçek olacağına inandım; bir kızım olacak ve ismi lidya olacaktı.

ama artık gerçeği kabullenme zamanı. insanlar plan yaparken tanrı gülermiş.
devamını gör...

gaspar noe'nin ortaya çıkış hikayesi ilginç olan filmi.
noe ilk uzun metraj filmi olan "seul contre tous"(herkese karşı tek başına) ile fransada ulusal üne kavuşur. daha sonra ikinci filmi "soudain le vide"(enter the void-boşluk) yi çekmek ister ancak film için bütçe bulamayınca ticari gelir sağlayacak bir filme öncelik vermek zorunda kalır. bu niyetle "love" ın senaryosunu yazar. bir gün şans eseri barda karşılaştığı vincent cassel gaspar noe'ye kendisi ve eşi monica belluci'nin onun filminde oynamak istediklerini söyler ve o da love filmini anlatır ve senaryoyu okumadan kabul ederler. noe bu filmi için yapımcılardan yüksek bir bütçe alır ancak daha sonra senaryoyu okuyan cassel ve belluci çok müstehcen bulur ve oynamak istemezler. gaspar noe karakterleri ve çekim takvimini değiştirmeden farklı bir film çekmeyi teklif eder. çekimlerin başlamasına 5 hafta kala dar bir zamanda niyetsiz şekilde "irreversible" senaryosunu yazar ve bu gaspar noe'nin en çok ses getiren ve en çok gelir sağladığı filmi olur.
devamını gör...

olsun olmasın hayal işte. olmasa da hayali de güzel olur bazen.
devamını gör...

eskisi gibi olmadığım bir arkadaşımın bir olay çıkartıp bana küsmesini bekliyorum. artık konuşmak için açtığı konular o kadar bayat geliyor ki, sanki ayıp olmasın diye mesaj atıyor, konuşuyormuş hissiyatı veriyor. konuşuyor da denemez, konuşmuş gibi yapıyor işin doğrusu. neden bilmiyorum bir anda aramızdaki yakınlığı olabildiğine uzaklaştırması canımı yakıyor. geçenlerde bu soğukluğun geçmesi amacıyla onu bir yere davet ettiğimde gelmemek için yalan söylemesi kadar gücüme giden bir şey olmamıştı dostluğumuzda. onun hakkında bir çok şeyi biliyorum, çünkü yakın bir arkadaşıydım. bir şey yapmak istemediği vakitlerde hep aynı yalanı söyledi mesela şimdiye kadar. oysa istemediğini o gün açıkça söylese üzülmezdim bile. belki de eskisi kadar ilgisini çekmiyorumdur ya da onu eğlendirmiyorumdur. bilemiyorum. yazarken farkettim de sanki eğlenceli biri gibi gözükmezsem arkadaş edinemeyeceğimi düşünerek hareket ediyormuşum. ki böyle olmayınca edinemiyorum da. sorun galiba benim o kadar da eğlenceli birisi olmadığımı, onun sıkıcı diye nitelendirdiği şeyleri yaparken keyif aldığımı fark etmesidir. bilemiyorum. isteğim eğer olacaksa ya eskisi gibi olmamız ya da aradaki garip arkadaşlık ilişkisinin tamamen bitmesi, böyle sahiden iyi hissettirmiyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

işimbu nicki li arkadaşımız defalarca bu konuya değindi, bir birlerine saygılı kalmak, eleştiriler hakaret içermediği sürece ben arkadaşımın yazdıklarına hak veriyorum.
zaten kendisinin tek istediği sözlüğün faal, etkin, ve sözlük görevini yerine getirmesi,
ben arkadaşımın yazdığı nin altına imzamı atarım ve destekliyorum fikirlerini.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hatırlar mısınız bilmem…

pandemi başlarında, umre’den dönen 20 küsür bin kişinin anca 5000 kişilik son kafilesini karantinaya almışlardı…

hani şu, kendi çocuklarının, komşu çocuklarının, akrabalarının çocuklarının yıllarca kaldıkları öğrenci yurtlarında kalmışlardı da; “domuz bağlasan durmaz” diye diye isyan ederek, yurdun dışında bulunan polis barikatındaki polislere ‘tükürerek’(!) “bende varsa sen de hasta ol” diyerek hastalık bulaştırmakla tehdit etmişlerdi…

söyleyeceklerim bu kadar….

din temelli bir ahlak, ahlaksızlıktan öteye gidemez benim için… tövbe ederek günahlarından arınmayı vadeden hiçbir din, ahlaklı insan yetiştirmek gibi bir iddiada bulunamaz. hiçbir şey olmasa, kendi dinine mensup olmayanlara hakettikleri ölçüde ahlaklı davranamaz…

ha, hiç mesaj kutumu “din iyidir, kötü olan insanlardır” hötorofliği ile turunculandırmadan siz, söyleyeyim. uçaktan inişte umreden dönenlere termal kameralarda yakalanmasınlar diye “parasetamol” dağıtan diyanet görevlilerini gördü bu gözler. ne ahlakından bahsediyorsunuz yahu siz?

akp ısparta milletvekili recep özel, bu olaydan 15 gün sonra tivit atıp, attığı tiviti silmek zorunda kaldı… neden biliyor musunuz, çünkü bir itiraftı. ısparta’daki 268 vakanın 243’ü umreden dönen vatandaşlardı…

dindarlar ahlaklıymış…
evet, çok ahlaklılar…
devamını gör...

keşke başka zaman her tarafa yayılan kelimelerim buraya da yetse?
bu gece maalesef sesim kısıldı, kusura bakmayın..

yazan herkese teşekkürler.
sağolun..
devamını gör...

sen kalacak mısın bu gece ?
devamını gör...

bütün bir yaşamını insanların düşüncelerine göre şekillendirip,korkarak ve bahaneler üreterek boşa harcamaktır bence.
devamını gör...

muhayyel: tahayyül edilmiş, hayal edilen, hayal edilmiş.
tahayyül: imgeleme.
ruberah: gitmeye hazır, yüzü yola doğru.
devamını gör...

ne yazık ki kitapların stok adetleri konusunda manipülatif hareketlerde bulunarak kitapseverleri yanıltmakta olan bir online kitap satış sitesidir.
şöyle ki : hiç satmayan ya da çok az satan bir kitabın stok adedini genelde 1 maksimum 3 olarak gösteriyorlar.
hal böyle olunca insan refleks olarak ya zaten 15 lira dur alayım demek ki çok okunuyor diyiveriyor.
sen kitabı alıyorsun hoop 12 saat sonra yine aynı stok adedinde duruyor.
devamını gör...

bunu yazan kardeşimiz, aynı zamanda 1 mayıs rozeti almış. muhtemelen sadece ucuz diye.

trollük uğruna ya rab, ne kafalar yaşanıyor. şaşkınız.
devamını gör...

saçma sapan konular açmayın. yapmazsa back to anasının yanı.
devamını gör...

sonunda geldiii iki gözümün çiçeğiii.* seni buralarda görmeyi özlemişim.* hoşşş geldinn sefalar getirdinnn. bir daha da gitmeyi düşünme sakın...*
devamını gör...

kendisi başlı başına o kadar derin ve ilginç bir konu ki, "neden buna solucan deliği ismini vermişler?" diye merak edecek fırsatım bile olmamış, onu fark ettim geçenlerde. hakikaten, neden "solucan"dı? durup düşününce alakasız gibi geliyor ama aslında değil. çok yaratıcı ve basit bir tasvirden geliyor.

"solucan deliği"nin isim babası john wheeler. çıkış noktası ise elmalardaki solucanlar. ama şimdilik solucanları bir kenara bırakıp, bir de karıncalara geçelim. elmanın yüzeyinde yürüyen bir karınca düşünün. bu karınca için o elmanın yüzeyi evrenin bütünüdür. eğer ki bu söz konusu elmanın içinden bir de solucan geçmişse, karınca dostumuzun elmanın bir noktasından öteki noktasına gitmek için artık iki alternatifi olur. birincisi yüzeyde dolanmak. ikincisi ise solucanın açmış olduğu deliğin içinden geçerek gitmek. solucan deliği alternatifi elbette ki daha kısa; hatta karıncanın elma evrenindeki en kısa yol bu. lakin şöyle de bir durum var ki, solucan deliğinin içinden geçtiği elmanın iç kısmı karıncanın evreninin bir parçası değil. çünkü karıncanın evreni bu elmanın iki boyutlu olan yüzeyi. elmanın üç boyutlu bütünsel yapısı değil. elmanın iç kısmı da dolayısıyla bir üç boyutlu ya da hiperuzay oluyor bu durumda. elmanın iç yüzeyi karınca evreninin bir parçası değil, evet. peki ya deliğin başlangıç ve bitiş noktalarının yüzeyle kesiștiği noktalar? çünkü deliğin iç çeperleri de tıpkı yüzey gibi iki boyutlu; bu iç çeperlerin ve giriş çıkışların elma yüzeyiyle kesiștiği noktaların da karınca evrenine dahil olması gerekmez mi? gerekmeli gibi duruyor, ama değil. bu kısımlar karınca evreninin bir parçası değildir; karıncanın kendi evreninde a noktasından b noktasına ulaşma amacına hizmet eden bir kısa yoldur. iki yakayı bağlayan bir köprü gibi.
devamını gör...

herkes babasının yuvarladığı çığın altında kalıyor.
devamını gör...

benim. artı gelince sokağa çıkıp christiano ronaldo'nun gol sevincindeki gibi seviniyorum. bazen de evde dizlerimin üstünde kayıyorum sevinçten.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim