ekşi sözlük'ün son yıllardaki en büyük yazar alımını yapması
6 aydır 1000 sayısının altında bir sağa bir sola yalpalıyorum.
kayıt olalı 4 seneyi geçti.
saçma sapan bir sistemle seçtiklerini alıyorlar.
benim adalet inancımı yitirmeme neden oldular.
keşke 1000'e yakın entry'mi kafa sözlük'e taşıyabilsem.
gerçekten düzgün insanları hak etmiyorlar.
kayıt olalı 4 seneyi geçti.
saçma sapan bir sistemle seçtiklerini alıyorlar.
benim adalet inancımı yitirmeme neden oldular.
keşke 1000'e yakın entry'mi kafa sözlük'e taşıyabilsem.
gerçekten düzgün insanları hak etmiyorlar.
devamını gör...
evrendeki en ağır şey
(bkz: sorumluluklarım)
devamını gör...
insanlardan korkmanıza neden olacak kitaplar
jean christophe grange kitaplarıdır. neredeyse okuduğum tüm kitaplarında beni şaşırtacağını bildiğim halde olayın çözümlendiği son 50 sayfada inanılmaz dehşete düşüyorum. "biz kime güveneceğiz yahu, yazıklar olsun!" diyorum.
hadi birkaç tane de kitap ismi bırakayım:
-taş meclisi*
-kızıl nehirler
-kurtlar imparatorluğu
-kaiken
hadi birkaç tane de kitap ismi bırakayım:
-taş meclisi*
-kızıl nehirler
-kurtlar imparatorluğu
-kaiken
devamını gör...
sözlük yazarlarının yaşları
y kuşağı olup ruhen ne idüğü belirsiz olan bir yaştayım.
devamını gör...
yabancılaşma
marx dedeyi bir kenara bırakırsak, toplumbilimlik açıdan yabancılaşma iki şekilde oluyor gibi. biri tamamen kendine yaklaşıp toplumdan uzaklaşma, diğeri de toplumdan da kendinden de uzaklaşma. özünde, bir nevi kopuş. hepimiz bir yerlere bağlı doğuyoruz az çok, sonra o görünmez ipler kopmaya başlıyor. birileri bu kopuş anadan fırladığımız anda başlıyor diyor, birileri kendini aramaya başladığın anda diyor. kendini aramak da sıkıntı hocam, kendini bulup da toplumla uyuşan görmedim ben. gören varsa berü gele. uyuşur bir şekilde fakat kendisi de bilir ki tırışkadan bir uyuşmadır bu, en ufak bir arızada tekrar kopar; sonra tekrar inşa tekrar kopuş, tekrar inşa tekrar kopuş. tam sınırlarımı geçtim derken bir de bakarsın ki az ötede demoklesin kılıcı sırıtıyor.
iki durumun farkı nedir?* ilki içe kapanıklığı getirir, ruhen pek bir arıza yoktur, hayati belirtilerin sürer, toplumdan sıtkı sıyrılmaktır yalnızca. ikincisi tam bir yıkımdır. bir nevi boşluk içinde kalmaktır, boşluğun altındaki boşluğu düşünmektir. öz: yokluğa varmaktır.
peki yabancılaşma tercihen mi olur yoksa toplumun sizi itmesinden kaynaklanır, hangisidir sebep? benim bakış açıma göre bireyi topluma bağlayan şeylerin bireye yararı yoktur, dolayısıyla yararı olan bir şey de toplumdan kaynaklanamaz. yabancılaşmayı da bireye yararlı bir olgu olarak gördüğüm için bunun sebebi toplum olamaz. yani demek istediğim, kimse sizi "yabancılaş ulan" diye dürtmez, siz zaten bilinçli yahut bilinçsiz yabancılaşmaya başlarsınız. eğer yaşadığınız -laşma süreci bilinçsizceyse, doğal olarak onu topluma bağlayabilirsiniz. zihin "neden" arıyor haldır huldur sonuçta, illa bir yere bağlayacak p*şt. sizin elinizde olmayabilir.
yabancılaşma boş vermişliği getirir mi ya da yabancılaştık diye gamsız mı olmalıyız? bence yabancılaşma ve gamsızlık iç içedir. öbür türlüsü -hem yabancıyım hem toplumum- riyakarlıktır. yabancılaşan birey artık toplumla ilişiğini kesmedilir. toplumla aranızdak ilişki her ne kadar metazori devam etse de tutarlılık açısından biraz önce dediğim gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
sürpriz son: tam anlamıyla bir yabancılaşma çok çok zordur, diyorum. tamdan kastım gidip dağ evine kapanmak, kendini doğaya atmak, evsiz olmak, bohemlik, berduşluk, dandylik, ne derseniz deyin, yine de bir şekilde topluma mecbur kalacaksınız gibi.
ee, diyelim ki hani oldu ya, topluma muhtaç değilsiniz artık yabancılaştınız bir şekilde, sonuç? en fazla dünyanız küçülür. ee, yukarıda yararlı bir olgu demiştik, ona ne oldu hocam, dünyanın küçülmesinin bireye ne yararı var ki? dostum, yabancılaşmak yoluna gönül veren kişi tam olarak bundan kaçıyor işte.
bu kavramdan bahsetmişken camus'süz olmaz:
"bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum."* işte iki paragraf önce demek istediğimi adam tek cümlede anlatmış.
bir de dostoyevski'den çay edebiyatı:
"önümde, ya dünya yok olacak ya da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim."* bravo kral.
bir de makale: yabancılaşma: kavramsal ve kuramsal bir değerlendirme tavsiye edilir.
bir de kitap: rus düşüncesi bağlamında f. m. dostoyevski’de yabancılaşma olgusu - nazan coşkun karataş
bir de alakasız bir şarkı: kino - zakroy za mnoy dver
iki durumun farkı nedir?* ilki içe kapanıklığı getirir, ruhen pek bir arıza yoktur, hayati belirtilerin sürer, toplumdan sıtkı sıyrılmaktır yalnızca. ikincisi tam bir yıkımdır. bir nevi boşluk içinde kalmaktır, boşluğun altındaki boşluğu düşünmektir. öz: yokluğa varmaktır.
peki yabancılaşma tercihen mi olur yoksa toplumun sizi itmesinden kaynaklanır, hangisidir sebep? benim bakış açıma göre bireyi topluma bağlayan şeylerin bireye yararı yoktur, dolayısıyla yararı olan bir şey de toplumdan kaynaklanamaz. yabancılaşmayı da bireye yararlı bir olgu olarak gördüğüm için bunun sebebi toplum olamaz. yani demek istediğim, kimse sizi "yabancılaş ulan" diye dürtmez, siz zaten bilinçli yahut bilinçsiz yabancılaşmaya başlarsınız. eğer yaşadığınız -laşma süreci bilinçsizceyse, doğal olarak onu topluma bağlayabilirsiniz. zihin "neden" arıyor haldır huldur sonuçta, illa bir yere bağlayacak p*şt. sizin elinizde olmayabilir.
yabancılaşma boş vermişliği getirir mi ya da yabancılaştık diye gamsız mı olmalıyız? bence yabancılaşma ve gamsızlık iç içedir. öbür türlüsü -hem yabancıyım hem toplumum- riyakarlıktır. yabancılaşan birey artık toplumla ilişiğini kesmedilir. toplumla aranızdak ilişki her ne kadar metazori devam etse de tutarlılık açısından biraz önce dediğim gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
sürpriz son: tam anlamıyla bir yabancılaşma çok çok zordur, diyorum. tamdan kastım gidip dağ evine kapanmak, kendini doğaya atmak, evsiz olmak, bohemlik, berduşluk, dandylik, ne derseniz deyin, yine de bir şekilde topluma mecbur kalacaksınız gibi.
ee, diyelim ki hani oldu ya, topluma muhtaç değilsiniz artık yabancılaştınız bir şekilde, sonuç? en fazla dünyanız küçülür. ee, yukarıda yararlı bir olgu demiştik, ona ne oldu hocam, dünyanın küçülmesinin bireye ne yararı var ki? dostum, yabancılaşmak yoluna gönül veren kişi tam olarak bundan kaçıyor işte.
bu kavramdan bahsetmişken camus'süz olmaz:
"bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum."* işte iki paragraf önce demek istediğimi adam tek cümlede anlatmış.
bir de dostoyevski'den çay edebiyatı:
"önümde, ya dünya yok olacak ya da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim."* bravo kral.
bir de makale: yabancılaşma: kavramsal ve kuramsal bir değerlendirme tavsiye edilir.
bir de kitap: rus düşüncesi bağlamında f. m. dostoyevski’de yabancılaşma olgusu - nazan coşkun karataş
bir de alakasız bir şarkı: kino - zakroy za mnoy dver
devamını gör...
karadeniz'in en medeni şehri
devamını gör...
yeni evli evi
küçük çocukla gidilmemesi gereken evdir.
çocuk bir şeylere elledikçe gelinin içi gider.
yeni gelin o çocuğu anasının olmadığı anda tenhada sıkıştırabilir.
çocuk bir şeylere elledikçe gelinin içi gider.
yeni gelin o çocuğu anasının olmadığı anda tenhada sıkıştırabilir.
devamını gör...
yanlış genellemeler
kadın dediğin...
erkek dediğin... diye başlayan genellemeler. bayılıyoruz cinsiyetlere misyon yüklemeye.
erkek dediğin... diye başlayan genellemeler. bayılıyoruz cinsiyetlere misyon yüklemeye.
devamını gör...
yabancı uyruklu biriyle evlenmek
köken, din, kültür benim için önemli değildir. sevgi varsa gerisi küçük şeyler.
devamını gör...
ben evlendiğimde 45 kiloydum
açık seçik mucizedir. ben doğduğumda o kilodaydım beeeeeee.
devamını gör...
türkiye'de bilimin ilgi görmeme nedeni
tik tok'ta iq yoksunu çekilen videolar , yüzlerce sayfalık analizlerden ve makalelerden daha fazla ilgi görüyor.
çünkü okumayı sevmiyoruz.
bir görsele 5 sn bakınca sıkılıyoruz.
bütün gün elinde telefon , baş parmağıyla ekrandaki görüntüyü aşağı doğru kaydıran insanlardan bilime ilgi duymalarını da beklememeliyiz.
çünkü okumayı sevmiyoruz.
bir görsele 5 sn bakınca sıkılıyoruz.
bütün gün elinde telefon , baş parmağıyla ekrandaki görüntüyü aşağı doğru kaydıran insanlardan bilime ilgi duymalarını da beklememeliyiz.
devamını gör...
komşu terörü
az önce yaşadığım aptal olaydan dolayı sinirimi boşaltmak için açtığım başlıktır.
üst kat komşumuz, aynı zamanda ev sahibimiz tam olarak 5 dakika önce bize geldi. ağzında ne maske vardı ne bir şey vardı, sanki babasının ahırı gibi oturma odasına geçip koltuğa oturdu. buraya kadar her şey katlanılabilirdi, bakın normal değil, katlanılabilir. sonrasında ise sevgili komşumuzun ağzından şu cümle döküldü, "ya benim kızım korona oldu galiba."
ulan bre gerizekalı madem kızının korona olduğundan şüpheleniyorsun niye geliyorsun lan bize?! b*k mu var bizim evde niye ulan niye niye?! telefon ne haberin yok mu senin aptal varlık?! hayır söylerken bir de yüzü hiç kızarmıyor mnakoyim ya! eğer korona olur da ölürsem yeminim olsun bu kadının peşindeyim. yerken içerken sıçarken dünya ahiret peşindeyim ulan senin!
(bkz: kafa sözlükte büyük harf kullanılamaması)
üst kat komşumuz, aynı zamanda ev sahibimiz tam olarak 5 dakika önce bize geldi. ağzında ne maske vardı ne bir şey vardı, sanki babasının ahırı gibi oturma odasına geçip koltuğa oturdu. buraya kadar her şey katlanılabilirdi, bakın normal değil, katlanılabilir. sonrasında ise sevgili komşumuzun ağzından şu cümle döküldü, "ya benim kızım korona oldu galiba."
ulan bre gerizekalı madem kızının korona olduğundan şüpheleniyorsun niye geliyorsun lan bize?! b*k mu var bizim evde niye ulan niye niye?! telefon ne haberin yok mu senin aptal varlık?! hayır söylerken bir de yüzü hiç kızarmıyor mnakoyim ya! eğer korona olur da ölürsem yeminim olsun bu kadının peşindeyim. yerken içerken sıçarken dünya ahiret peşindeyim ulan senin!
(bkz: kafa sözlükte büyük harf kullanılamaması)
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
evlendikten sonra başörtüsünü açtıracaksa evlenmesin. evlenecekse de kadının fikirlerine saygı duysun.
devamını gör...
bilim bir gün tanrının varlığını somut olarak ispatlarsa olabilecek şeyler
bu konuda saatlerce kafa patlatmış, bu konuyla alakalı kitaplar okumuş, sözler dinlemiş bir fizik öğretmenliği öğrencisi kardeşiniz olarak size iki tavsiyem var.
1-önce mevlana'nın mesnevisini okuyun, şems'in 40 öğüdü var, bir de ona bakabilirsiniz.
2- paul davies'in yazdığı tüm kitaplarla werner heisenberg'in yazdığı fizik ve felsefe: modern bilimde devrim isimli kitabı okuyun. bunların ardından da farabi'nin kitab-ül burhan'ını okuyabilirsiniz.
aradığınız tüm cevapları ismini verdiğim kitaplarda bulacaksınız.
1-önce mevlana'nın mesnevisini okuyun, şems'in 40 öğüdü var, bir de ona bakabilirsiniz.
2- paul davies'in yazdığı tüm kitaplarla werner heisenberg'in yazdığı fizik ve felsefe: modern bilimde devrim isimli kitabı okuyun. bunların ardından da farabi'nin kitab-ül burhan'ını okuyabilirsiniz.
aradığınız tüm cevapları ismini verdiğim kitaplarda bulacaksınız.
devamını gör...
kız ayarlayacağım diye şekilden şekile giren erkek
bence karakteri oturmamış olan erkektir.
sonuçta karakteri oturmuş bir insan dikkat çekmek için saçma sapan hareketler yapmaya gerek duymaz. zaten kendini belli eder.
ha eğer ki bunlara tabiri caizse ''düşen'' kızlar da varsa yazıktır onlara da. onların da muhtemelen karakterleri oturmamıştır.
sonuçta karakteri oturmuş bir insan dikkat çekmek için saçma sapan hareketler yapmaya gerek duymaz. zaten kendini belli eder.
ha eğer ki bunlara tabiri caizse ''düşen'' kızlar da varsa yazıktır onlara da. onların da muhtemelen karakterleri oturmamıştır.
devamını gör...
sürekli dert anlatan tipler
derdinizi anlatarak kendilerinden kurtulacağınız tiplerdir.
devamını gör...
domuz eti
müslüman olmayanlar sabah akşam yiyebilir.
devamını gör...


