ya ayet arasak google'a yazarız arkadaş dediğim başlık. herkesin dini kendine ve özgür bir seçim! bu çeşitliliğin olduğu bu ortamda, sözlükte ayet aratanın olacağını sanmıyorum. gidin bin tane site var orada oynayın.
devamını gör...

samsung’un e1150 modelinin halk arasındaki adıdır ya da öyle olmalıdır, en azından benim için.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
günümüzün çok amaçlı telefonlarından çok ama çok farklı olan bu telefon tam bir görev insanı gibidir. verilen işi layıkıyla yerine getirir. onu da yapayım, bunu da yapayım demez. haddini bilir, kendini tanır ve tabii ki tevazu sahibidir.

biraz asosyal olduğunu kabul edebiliriz ama bu nitelemeyi olumsuz anlamda kullanamayız. sosyal medya platformlarına asla yüz vermez. mesajlaşma programları ile arası hiç ama hiç hoş değildir. sadece standart sms kullanımı kendisi ve sahibi için yeterlidir.

bir sohbet esnasında yenmiş elmalı, insanları birbirine bağlama temalı, güllü dallı telefonlar gibi masada yerini almak yerine usulca sahibinin onu koyduğu yerde bekler bir graham bell evladı ararsa ses vermek üzere.

çok ihtimam da istemez. atsan kırılmaz, satsan alınmaz. dayanıklıdır; yanmaz yapışmaz. ayrıca kullanışlıdır da. ama belli ritüeller gerektirir. eğer kapaklı samsung kullanıyorsanız yaptığınız konuşma bitince telefonun kapağını çenenizle kapatmanız gerekir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
evet belki mazide kaldı kapaklı samsung ama marka sadakatine verdiğimiz önem gereği onu unutmayacağız. değiştirdiğimiz bütün telefonlar yenisini elimize alır almaz unutulurken kapaklı samsung unutulmaz.

bu da elmagillere kapak olsun.
devamını gör...

az önce evde pilatesimi yaparken aklıma gelmiş düşüncedir.

koskoca piramitler.. sen de 5 yıl ben diyeyim 10 yılda yapıldı. o zamanlar inşaat sektörü bu kadar ilerlemediği için megatonlarla ölçülecek ağırlıktaki taş blokları taşıyan işçiler bir kez olsun lahmacunla kola tüketmedi.... işçi dediğin nasıl lahmacun kola öğünü tüketmemiş olur yahu gerçekten anlamıyorum.. firavunun askerleri tarafından sürekli kamçılan, hayvandan beter muamele gör ama şantiyende bir lahmacun kola tüketeme.. üzüldüm onlar açısından..
devamını gör...


yüzbaşı mustafa bey (matematik öğretmeni) (selanik askeri rüştiyesinde okurken),
# nakiyüddin yücekök (fransızca öğretmeni) (selanik askeri rüştiyesinde okurken),
# kolağası mehmet bey (tarih öğretmeni) (manastır askeri idadisinde okurken) (milli tarih bilinci),
# yüzbaşı naci eldeniz (harp okulunda okurken),
# yarbay nuri bey (taktik dersleri) (harp akademisinde okurken),
# namık kemal (vatan ve millet düşüncesinden etkilendi),
# ziya gökalp (türkçülük düşüncesinden etkilendi), # mehmet emin yurdakul (türkçülük düşüncesinden etkilendi),
# tevfik fikret (hürriyet fikirlerinden etkilendi),
# jean jack rousseau (isviçreli yazar ve düşünür),
# voltaire (fransız yazar ve düşünür),
# montesquieu (fransız düşünür),
# descartes (fransız yazar ve düşünür),
# kant (alman filozof).
devamını gör...

(bkz: ne şiş yansın ne kebap felsefesi)
devamını gör...

ne zaman dinleseniz yazmış da, etraf cıvıl cıvılmış gibi hissettiren amelie müziklerini besteleyen bestekar.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


aziz nesin,aysun kayacı haklıydı
devamını gör...

abartılmadığı takdirde doğru olanı yapan annedir. erken yaşlarda çocuğunun neye ilgisinin olduğunun farkına vararak çocuğunun o yönde kendisini geliştirmesi için onu doğru yönlendirebilir.
devamını gör...

bi bebeğim vardı kocamandı ve ağlıyordu, mama yiyordu, altına yapıyordu ve az çok konuşabiliyordu. babam hediye olarak almıştı bana onu ve gerçekten bir süre ben nereye gidersem o oraya geliyordu hep beraberdik. bide aşırı sevdiğim başka bi bebek için yine canım babacığıma* çok ısrar etmiştim. kırmızı şapkalı elbiseli üstünde elmalar olan diye uzun uzun tarif ettiğim bi bebek istemiştim ondan. o da 2-3 gün aramıştı bildiği tüm oyuncakçılarda ve bulup getirmişti bana.
devamını gör...

tick, tick... boom!; başrollerini andrew garfield, alexandra shipp, robin de jesus ve vanessa hudgens'ın paylaştığı netflix yapımı bir filmdir. filmin süresi 2 saattir.

film, ünlü müzikal yazarı jonathan larson'ın aynı isimli (tick, tick... boom!) müzikalinin uyarlamasıdır.

jonathan, 30 yaşına günler kala üzerinde 8 yıldır çalıştığı müzikali sahnelemek için uğraşan tutkulu bir yazardır. film, jonathan'nın bu süreçte yaşadığı süreci kendi ağzından anlatır.

filmin fragmanı:

film hakkında spoiler içermeyen görüşüm aşağıdadır.

son zamanlarda izlediğim en iyi filmdir.

film, başta da belirttiğim gibi müzikal yazarı jonathan larson'ın doğum gününe günler kala yine kendisinin yazdığı müzikalle beraber kendi ağzından anlatıyor. dolasıyla biyografi filmi demek hiç de yanlış olmaz.

filmin hikayeyi anlatış şekli, müzikleri, oyuncuları bence çok iyiydi. filmin temposu hiç düşmüyor böylece hikayeyle bağlantınız hep diri kalıyor.

müzikleri/şarkıları çok iyi, şu an bu satırları yazarken soundtrack albümünü dinlemekteyim. bu arada andrew garfield'ın sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmezdim.

kafam rahat olsun, güzel bir film izleyeyim diyorsanız kesinlikle öneririm. eğer müzikal olması düşündürüyorsa hiç düşünmeyin çünkü bu filmi izlerken sıkılmazsınız.

izleyeceksiniz türkçe altyazı ile izlemenizi öneririm, türkçe dublajda şarkıların altyazısı var mı bilmiyorum malesef*.

puanım 9/10.

düzenleme: ilk paragraftaki gereksiz sözcük kullanımı düzeltilmiştir.

ekleme: filmin soundtrack albümü, iyi dinlemeler.
devamını gör...

kanser hastası çocuklara yardım etkinliğinde yapılan yardımlar. içim neşe ile doluyor oradakileri gördükçe. insanların gülümsemesinin sebebi olabilme düşüncesi bile güzel be!
devamını gör...

yeni zelanda'daki taumatawhakatangihangakoauauotamateaturipukakapikimaungahoronukupokaiwhenuakitanatahu tepesi civarında oturmakla kombo yapabilecek kişinin adı.

resmi bir işlem esnasında:
- adınız?
- uvuvwevwevwe onyetenyevwe ugwemuhwem osas
- doğum yeriniz?
- eyjafjallajökull
- yaşadığınız yer?
- taumatawhakatangihangakoauauotamateaturipukakapikimaungahoronukupokaiwhenuakitanatahu
- alın bunu buradan!
devamını gör...

iddialara göre squib load parçalanması yaşatan tabanca kabaca mermi kovanının ağızda kalması sonucu iğne kırılması. iğne mekanizmasının plastik olması (polimer de kullansanız o yüke maruz kalırsa kırılır glocklarda dışı polimer de olsa içini çelikle destekleme sebepleri iğne mekanizmasının sorun çıkartsa bile fırlamamasıdır)

açıkçası hiçte öyle söylendiği gibi güzel bir tabanca değildir resmen toplama bir tabancadır şöyle ki gövde glock a benzesede iğne kapağı kalitesiz bir polimer olduğu için squib load durumunda o iğne gözünüze girebilir.

kendi bilgi birikimim içinde silahı yorumlayacağım zira bu silahı polis memurlarına verdiler bir polis memurunun gözüne iğne mekanizması girdi buna da mühimmat(!) hatası demişlerdi. bir tabanca kullandığı mühimmatı atması için üretilir 9mm, 7,65, 6,35 neyse lan bir tabanca da bunun nasıl bir hatası olabilir lan? bana söylesin sarsılmazdakiler.

alt kasa hk9 çakması üst sürgü ise dümdüz glock kopyası yetmediği gibi sürgüyü glocktan kopyalıyorsun arka kapağın içine de çelik koy saf polimer koyma ki en azından iğne polimeri kırıp bir yerlere fırlamasın bu durumda!... silahın altını üstünü başka yerlerden klonluyorsan sen yeni bir silah üretmiyorsun zaten.

kullandığım kadarıyla gözlemlerim;

- tetik allaha emanet.
- işçilik o parayı hak etmiyor.
- temizlik sonrasında montaj yaparken icra mili tıkanıyor.
- sürgü ile namlu arasında boşluk var ve bu atış stabilitesi ve güvenlik açısından hiç iyi değil namlu sallanır mı lan bir tabanca da?
- silah emniyetteyken tetik düşmesi.

ille sarsılmaz alacaksanız direk sar9 değil de sar9x alın daha iyi. adamlar bildiğin toplama tabanca alıp silahtan anlamayan kerizleri silkeliyor.
daha yazarım ama şunlar bile skandal benim nezdimde. sattım glock a döndüm allahtan.

bahsettiğim sar9 kazasının incelemesi.


not: tabanca ruhsatım mevcut taşıma ruhsatı.
devamını gör...

totem direkleri bütün kuzey amerika yerlileri tarafından kullanılmaz. yani bu mevzuyu tüm kızılderili kabileleri için genelleyemeyiz. aslında hepsinin bir hikâyesi vardır. ya geçmişten gelen aile/kabile anılarını yaşatmak için dikilirler ya da kabile efsanelerini onurlandırmak için. burada özellikle şef değişim törenlerinde de totem direklerinin dikildiğini görürsünüz. ama bu özel bir ritüele bağlı olarak yapılır. yeni şef başa geçeceği zaman geceleri kabilenin uluları hakkında hikayeler anlatılır, kabilenin tüm efsaneleri yad edilir bunun peşi sıra kabile reisinin ailesinin savaşlardaki, avlardaki başarıları anlatılırdı. tüm bunlar yapılırken de hazırlanmış olan totem direği için kabile şamanı bölgedeki ruh ve canavarları def etmek için gerekli ritüelleri yerine getirirdi. tabi bir de bu esnada büyük bir ziyafet de veriliyor. tüm bunlar sonra erdiğinde ise bazı kabilleler de, kahramanlık hikâyeleri totemin dikileceği alanda canlandırılıyor ve sonrasında totem dikiliyor. tabi totem direğinin dikilme amacı ve nedenleri her kabilede farklılık gösterebiliyor. misal haidalar totem direklerini aynı zamanda mezar taşı olarak da kullanmışlar. nootka'lar da bu totemleri mezar taşı olarak kullanmışlardı ki, bunlara bazı kaynaklarda yer yer morg sütunları adı verildiğini de görürsünüz.

bu arada sverdlovsk'daki totemin kızılderili totemleri ile doğrudan ilişkisi yoktur. shigir idolü biraz daha farklı bir mevzu halen onun üzerinde tartışmalar devam ediyor. asıl enteresan olan yakut totemlerinin, kızılderili totemleri ile gösterdiği benzerliktir. tabi yakutlarda temel motif kuştur. çift başlı kartal, kartal, yada yakutların öksökü olarak adlandırdıkları gök kuşu bu direklerde motif olarak kullanılıyordu. yakutların gök direği adını verdikleri direklerin dikiliş hikayeleri ve arkalarında barındırdıkları temel mitolojik kavramlar, kuzey amerika yerlilerinin tarzına yakındır. tabi tengriciliğin içinde barındırdığı şamanist geleneğinde etkisi ile bu toplumlar arasında benzerlikler bulunması gayet olağan bir durum.

yukarıda da söylediğim gibi totemleri tüm kuzey amerika kızılderilileri kullanmamıştır ancak özellikle mevzu 1970'lerden sonra biraz ticarete dönünce çeşitli kabilelerden oymacılar bu işlere girmişler. yani en azından benim navajolu dostumdan öğrendiğim kadarıyla böyleymiş diyebilirim. çünkü kendisi, kabilelerinde geçmişten bugüne böyle bir gelenek olmadığını sonrasında ortaya çıkan totem çılgınlığına herkesin katıldığını söylemişti. zaten totem direklerinin bir ara gerek kanada ve gerekse amerika'da yasaklandıkları bir vakıa, yasakların olduğu bölgeler genelde hangi kabilelerin totem direklerini kullanmış olduğunu az çok doğrular nitelikte. kaldı ki, bununla ilgili de yığınla eser var.
devamını gör...

leyla ile mecnun deyince en yakın arkadaşımın aklıma gelmesi. kitabı vardı iki defa okumuştu hatırladığıma göre ondan sonra zaten okul bitti kim bilir ondan sonra kaç defa okumuştur.
devamını gör...

elleri dert görmesin allah klavyelerine zeval vermesin temennisinde bulunduğum yazarlardır.
teşekkürler.
devamını gör...

ben genelde agatha christie'yi kullanıyorum.olmadı şiir.

bazen hepsi varsa da olmaz,bazen bir şey yapmana gerek kalmadan olur.

yürümek sağlıklıdır zaten,sıkı giyinin yeter.sonra üşütmeyin.*
devamını gör...

daha önce dinleme fırsatım olmadı ama kendisiyle birkaç kez konuşma fırsatım oldu. bu kısa konuşmalara rağmen o candanlığı, sevimliliği ve iyiliği hissettirdiyse bana bu insan kötü olmaz yahut kötü bir şey yapma ihtimali yoktur. ben bunu deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum. önümüzdeki haftayı iple çekiyorum! zira bu güzel insanın ilmek ilmek emekle işlenmiş yayınını kaçıramam!
ayrıca meyve veren ağaç taşlanır.
devamını gör...

sene 2009’un sonları. ekşi’de o dönem yılların yazarıyım. reşit yaşta bile değildim ekşi’ye yazar olunca, ortaokula gidiyordum hatta. ama yalancıyı ıslatmıyorlar ne de olsa, yaşım oldukça büyük yetişkin bir erkeğim, öyle takılıyorum sözlükte. gazetelerde gördüğüm haberlerden, köşe yazılarından belli fikirler araklayıp, aklım yettiğince cümleler kurup, siyasi yazılar yazıp, futbol yorumları yapıp, ondan bundan duyduğum bilgileri satıyorum sözlükte. kendimi nasıl cool ve farklı hissediyorum aman aman… ama artik sıkıcı ve kasıntı gelmeye başladı ekşi bana, forum siteleri bile nerdeyse daha eğlenceliydi.

derken bir başlık gördüm sol frame’da, galatasaray sözlük açılmış (rerererarara sözlük daha doğrusu) ekşiciler yardırıyor falan. asosyal ve yalancı olan ben durur muyum, hemen üyelik işlemlerine başladım ve çaylaklık sürecini başarıyla geçip yazar oldum. yeni bir sözlük var, taze kan. ama ortam testosteron hormonu salgılanmış vaziyette, eril dilden geçilmiyor. hadi dedim burda da erkek olayım ve kısa sürede hatırı sayılır bir kişilik oldum. özel mesajlar, yersiz şakalar vs vs, ama biriyle daha farklı bir enerji yakaladık. yıldız teknik’te gemi mühendisliği bilmem bilmem neyi okumuş, özel bir firmada çalışan, kendi halinde, sevimli, donanımlı, eğlenceli ve fanatik galatasaraylı bir çocuk. ama ben abi diye hitap ediyorum, o bana birader falan. futbol, kadın, breaking bad, rakı mı, konyak mı, votka mı muhabbetleri… ama ben istanbul’un kenar mahallesinde yaşayan, sanayide çalışan, iki küçük kardeşine ve bir dul annesine bakan, artı babasının iş kazasında ölümüyle travma yaşamış, kara yağız bir delikanlıyım. böyle tanıttım kendimi. her gün muhabbet eder olduk.

facebook hesabını verdi bana, ekle beni dedi, irtibatta olalım. garibanlığıma acıdığından mıdır nedir, benim için hep bir şeyler yapmak istedi. ben de diyorum, abi ben sosyal hesap kullanmıyorum. kullanmaz olur muyum be, sabah akşam çocuğun fotoğraflarına baka baka aşık ettim kendimi. çoğu şey açıktı hesabında. o ne izliyor onu izliyorum, o kimi dinlerse onu dinliyorum. oğlum diyor, gel şuraya şu gün bira içelim. yok abi diyorum annem hasta falan filan derken atlatıyorum bir şekilde.

en son bir salı günü, kış vakti, saat 16 suları. okuldan gelir gelmez açtım sözlüğü, bir mesaj: “hüseyin kardeş (adım da hüseyin he), numaranı bana yaz, seni gs-fb derbisine götüreyim bu hafta.” yalancılıktan bir gebermediğim kalmış, üzerine bir de istanbul’da bile yaşamıyorum. durdum düşündüm, yeter dedim kendime, sözlük hesabımı sildim o gün ağlayarak. daha fazla devam edemedim. ardından büyük bir boşluğa, özleme ve vicdan azaplarına düştüm. adama dehşet alışmışım bir de, bir süre zor geldi onunla hiç iletişimde olmamak. facebook hesabına, ordan etkileşimde olduğu insanların hesaplarına, başka mecralardaki sosyal hesaplarına bir süre baktım hep, gizli gizli. danimarka'ya yerleşti, bir köpek evlat edindi, orda bir hayat kurdu kendine. hepsine uzaktan şahit oldum. kendi başıma bir süre ufak bir aşk acısı yaşadım ve melankoli halini atlatınca bir daha da sosyal hesaplarına bakmadım. göz görmeyince de gönül katlandı. (hahahha)

o belki bu olayı şimdi hatırlamaz bile ama, ben yaptığım şerefsizliği hiç unutmam. bugün ne zaman derbi olsa, ne zaman breaking bad'e, the prestige filmine denk gelsem, muse grubunun bir şarkısını dinlesem, hep onu hatırlatır bana.

bu da böyle rezil bir anımdır arkadaşlar. buraya kadar okuyan varsa ayırdığı vakit için teşekkürü bir borç bilirim, zira uzun entryleri ben hiç okumuyorum. sevgiler…
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim