kararsızlık
bir konuda kararsız kaldığım zaman aklıma felsefi bir paradoks gelir: buridan's ass
bu paradoksta, aynı ölçüde güzel kokan iki balya samanın arasında kalan bir eşek, hangisini seçeceğine karar veremediği için açlıktan ölür.
bu paradoksta, aynı ölçüde güzel kokan iki balya samanın arasında kalan bir eşek, hangisini seçeceğine karar veremediği için açlıktan ölür.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
kara sevda şarkısı da benimdir ona göre gençler, sonradan vay efendim black rose görmedim tanımını demeyin.
kara sevda şarkısının yeri ben de başkadır. ulan be, ne şarkı ama…
kara sevda şarkısının yeri ben de başkadır. ulan be, ne şarkı ama…
devamını gör...
ağaçsakal
yüzüklerin efendisi hikayesinde çok önemli bir rol oynayan, benim kalbimde de sıcak bir yer tutan kurgusal bir karakter. üstte de yazıldığı gibi orta dünya üzerinde yürüyen en eski varlık, bir ağaç gardiyanı.
saruman'ın taraf değiştirmesi ile kadim ve bilge ağaçların evi olan fangorn ormanı yoğun hasar almıştır ancak dünyadaki rolleri git gide sönükleşen bu ağaçlar durumun farkında değildir. merry ve pippin, en kadim ağaç olan ağaçsakal'a neler olduğunu gösterdiklerinde ağaçsakal birden sinirlenir; kesilen, yakılan ağaçlar için üzülür, kuvvetli ve tok sesiyle tüm ormana çağrıda bulunur.
çağrı ile tüm orman hareketlenecek, ağaçlar var olan son güçleri ile saruman'ın ağır sanayisi üzerine yürüyecek, ağaçsakal bunu türünün son yürüyüşü, kıyamete doğru son bir kez yürüyüş şeklinde betimleyecek, destansı bir müzik eşliğinde ısengard'ı hiç beklemediği anda vuracaklar, isengard'ın yarattığı doğa yıkımına çok sert bir müdahalede bulunacaklardır.
şu yangın günlerinde tekrardan hatırladım.
saruman'ın taraf değiştirmesi ile kadim ve bilge ağaçların evi olan fangorn ormanı yoğun hasar almıştır ancak dünyadaki rolleri git gide sönükleşen bu ağaçlar durumun farkında değildir. merry ve pippin, en kadim ağaç olan ağaçsakal'a neler olduğunu gösterdiklerinde ağaçsakal birden sinirlenir; kesilen, yakılan ağaçlar için üzülür, kuvvetli ve tok sesiyle tüm ormana çağrıda bulunur.
çağrı ile tüm orman hareketlenecek, ağaçlar var olan son güçleri ile saruman'ın ağır sanayisi üzerine yürüyecek, ağaçsakal bunu türünün son yürüyüşü, kıyamete doğru son bir kez yürüyüş şeklinde betimleyecek, destansı bir müzik eşliğinde ısengard'ı hiç beklemediği anda vuracaklar, isengard'ın yarattığı doğa yıkımına çok sert bir müdahalede bulunacaklardır.
şu yangın günlerinde tekrardan hatırladım.
devamını gör...
cinsiyet öğrenme partisi
devamında yapılan baby shower partisiyle eş değer gördüğüm kız olsa da erkek olsa da aynı sevinç çığlığının atıldığı yeni moda doğmamış çocuğa don biçme şekli.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
fuzzy lee ve doğa dostu anonsuyla birlikte greenpeace üyeliğimi uzatma kararı aldıran yayın.
devamını gör...
müptelası olunan kokular
anne kokusu...
devamını gör...
ailesinin güvenini boşa çıkarmamak için sevişmeyen kız
size ne milletin yaşam biçiminden ulan! biri size laf atsa deliriyorsunuz ama onun bunun yaşam şekli ve hassasiyetlerini ağzınızda sakız yapmayı iyi biliyorsunuz. saygı istiyorsanız saygı duyacaksınız yok öyle kimse bana dokunmasın ama ben önüme gelenin hayatıyla dalga geçip fav kasayım. aferin alkış sana en özgürlükçü en geniş en modern sensin. 23 nisan gösterin bittiyse in sahneden bakim ufaklık. yeter artık zihniyeti bozuklar sizi.
not: kimseyi ilgilendirmeyen kızdır.
not: kimseyi ilgilendirmeyen kızdır.
devamını gör...
yazarların okuduğu bölümler
tur. ve otel işletmeciliği + ilahiyat
çok alakalı degil mi?
çok alakalı degil mi?
devamını gör...
insan
sıkça bildiğini sanar, sıkça yanılır.
devamını gör...
hastası olunan sözler
şu harika sözdür:
"fazla tevazunun sonu, vasat insandan nasihat dinlemektir" - ibn-i haldun
not: bu sözün ibn-i haldun'a ait olmadığını söyledi esg. kayda geçmiş böyle bir sözü yokmuş. ben de böyle gördüğüm için yazmıştım, anonim diyebiliriz.
"fazla tevazunun sonu, vasat insandan nasihat dinlemektir" - ibn-i haldun
not: bu sözün ibn-i haldun'a ait olmadığını söyledi esg. kayda geçmiş böyle bir sözü yokmuş. ben de böyle gördüğüm için yazmıştım, anonim diyebiliriz.
devamını gör...
takipçi kaybetmek
sözlük içi hadisesi.
sağlam 4 tane olsun tabutumu taşısınlar yeter.
sağlam 4 tane olsun tabutumu taşısınlar yeter.
devamını gör...
tıssstsiiii diye hapşıran narin ve mukaddes kız
kutsallığını bilemem ama narin görünümlü olma ihtimali yüksektir. hapşırığını bile kontrol etmeye kalkan seni beni eteğinde sallar.
(bkz: lunaparktaki balerin eteği)
(bkz: lunaparktaki balerin eteği)
devamını gör...
mukaddime
ar. ön söz.
sıklıkla ibn haldun'un başlı başına bir kitabı olduğu yönünde yanılgıya düşülür. aslında yine ibn haldun'un bir eseri olsa da, kitabı değil, kitâbu'l-iber adlı kitabının ön sözüdür. gerçi zamanla müstakil bir eser olarak anılmaya başladığı, hatta kendisinin dahi bunu bu şekilde kanıksadığı da doğrudur.
sıklıkla ibn haldun'un başlı başına bir kitabı olduğu yönünde yanılgıya düşülür. aslında yine ibn haldun'un bir eseri olsa da, kitabı değil, kitâbu'l-iber adlı kitabının ön sözüdür. gerçi zamanla müstakil bir eser olarak anılmaya başladığı, hatta kendisinin dahi bunu bu şekilde kanıksadığı da doğrudur.
devamını gör...
gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar
gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar
yeryüzünde sizin kadar yalnızım' zeki müren
yeryüzünde sizin kadar yalnızım' zeki müren
devamını gör...
ev kiralarındaki inanılmaz artış
bir miktarı enflasyon, büyük miktarı ise ev sahiplerinin açgözlü olmasının sonucu olan artıştır. maalesef ülkemiz insanı, sürekli en yüksek kim veriyorsa; bak burada bu kadar veriyorlar, ben de bu kadar isterim diyip daha yükseğe taşıyor kiraları..
devamını gör...
filmlerde oyuncularla özdeşleşen objeler
devamını gör...
yalnızlık
uzun zamandır içinden çıkamadığım, artık beni yoran şey. yok, ben öyle etrafında gayet iş bitiren insanlar olduğu halde sevgilisi olmadığı için yalnızlık edebiyatı yapanlardan değilim. gerçekten yalnızlar anlar bunu.
hayatım boyunca çok sosyal biri oldum lakin bugün geldiğimiz noktada, inanılmaz bir yalnızlığın içine düşmüş vaziyetteyim. üniversite bittikten sonra hangi kapıyı çaldıysam bir nevi yüzüme kapandı. iş bulamadım ve sosyal çevremden yavaş yavaş koptum. her şeyin ilacı olan zaman, beni zehirledi. ilk zamanlardaki boşluk hissi, yerini depresyona bıraktı. depresyon, bende kendi kabuğuma çekilmek olarak tezahür ediyor.
hayatımın belirli dönemlerinde, özellikle babamın hastalandığı süreçte yine benzer şeyler yaşamıştım ancak hayatta bir amacımın olması, beni tekrar kendime getiriyordu. son kabuğuma çekilişim çevreme yıkım getirdi. resmen "kendine yazık ediyorsun, neden aramıyorsun, telefonlarımızı açmıyorsun" cümleleri arasında kayboldum. moral vermek isteyenlere de kapattım kapılarımı. ilacım kendimde dedim, çözerim dedim. ben hep kendi bacağımı kendim kesmiştim; "kimseye ihtiyacım yok" demiştim. ne büyüklenmişim öyle, ne kibir doluymuşum. ben ki yalnızlığı çok sever, her işi kendim yapardım. yalnız sinemaya gider, yalnız yemek yer, kitap okur, hayal kurardım.
ailevi sorunlarım aşılamaz noktaya geldi. babasızlık benim hayatıma ağır bir darbe vurdu. çünkü benim babam, hayatta bana her zaman yardımcı olmuş tek insandı. sorunlu bir ailem vardı ve reis gittikten sonra tüm yük bana kaldı. ne zormuş baba olmak, ne zormuş seni dinlemeyenleri yönetmeye çalışmak. her kafadan bir sesin çıktığı bir kaos ortamında, kalp kırmanın vicdani yükleriyle yüzleşmek ne zormuş. bugün hayatım öyle bir noktaya geldi ki beni bu kıskaçtan kurtaracak birilerini arıyorum adeta. rest çekip gidecek olsam, aylardır arayıp sormadığım dostlarımın kapısına gidecek yüzü bulamıyorum.
uyumamamak değil de uyuyamamak çok kötü bir şeydir. ben 4 senedir adam gibi uyuyamıyorum. bugün kaygılarım azalmadı, aksine arttı. üç sene önce "ya şunlar olursa nolur" diye düşünmekten uyuyamadığım ne varsa hepsi oldu. şimdi, ileride olabileceklere olan kaygımdan uyuyamıyorum. onlar da olacak gibime geliyor çünkü hayat bu, okumayı bilirseniz size yolu da yordamı da gösterir.
hayattaki en değerli şeyim, çalışma azmimi kaybettim. ortamların en zeki çocuğu, en fişek adamının bugün düştüğü duruma üzülüyorum. kendimi uzaktan seyrediyorum ve "bu adama bakıp içilir kardeşim" diyorum. bir kere şuradan uzaklaşıp, içip kafamı dinlesem motivasyonumu biraz olsun toparlayacakmışım gibi geliyor. tabii içmeye bile param yok. artık yanına sokulup "baba bana bir yüz lira ateşlesene" diyecek kimsenizin olmaması çok kötü bir şey. şimdi babadan kalan parayla evi ben geçindiriyorum ve kendime ayda 4 5 paket sigara alacak paradan başka bir şey ayıramıyorum.
koskoca bandini, arturo dominic bandini, öyle bir hale geldi ki büsbütün yaşamın kendisine kırgın. bir insan nasıl harcanabilir, göz göre göre nasıl yolunu kaybedebilir, nasıl boktan bir hayatın hikayesini yazabilir etine kemiğine bürünmüş haldeyim. bu entryi okuyan olursa; ben ki hiç tanımadığım insanların yazdıklarıma, konuştuklarıma hayranlık belirtip davetler ettiği insandım. ben ki birilerinin nüfuz sahibi olmak için yanında görmek istediği bir insandım. ben, öyle bir düşüşün her aşamasına şahit oldum ki hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığını size garani edebilirim.
ne varsa elinizde sizi mutlu eden, hayatınızı kolaylaştırmak için, sizin için çabalayan kim varsa adamakıllı değerini bilin. sadece sevginin, kan bağının, bilmem ne zaman içilmiş kahvenin, temelinde mecburiyet olmuş ilişkilerin arkasına sığınıp da yanınızda olanların, işler zorlaştığında uzaklaşacaklarını, uzaklaşmasalar da sadece derdinizi dinleyip geçeceklerini iyi bilin. ben kimsenin uzaklaşmasını beklemedim, kendim uzaklaştım. ancak insan bir zaman geçtiğinde daha iyi anlıyor neyin ne olduğunu.
önceleri az çok bahanelerin arkasına sığınıyor, her türlü rezilliğin, kepazeliğin bir özrünü icat edebiliyorduk. ne zaman ki yaşam iyi kötü hayatta kalabilmek için bizden neler alabileceğini ortaya koyduğunda daha iyi anlıyor insan; bir yaşamın özetini çıkarıyor, ayakları yere sağlam basıyor. bugünlerin kırgınlığı, kızgınlığı, elimizden kayıp giden gençliğin bir daha geri gelmeyeceğinin bilinci yıkımı daha da artırıyor. çözüm yok, çözüm ararsak yolumuz stefan zweig'e çıkar, aşık imami'ye çıkar.
yaşıyoruz bir şekilde ama kızgınız. celine'in dediği gibi şiirimizi tüketiyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam!
hayatım boyunca çok sosyal biri oldum lakin bugün geldiğimiz noktada, inanılmaz bir yalnızlığın içine düşmüş vaziyetteyim. üniversite bittikten sonra hangi kapıyı çaldıysam bir nevi yüzüme kapandı. iş bulamadım ve sosyal çevremden yavaş yavaş koptum. her şeyin ilacı olan zaman, beni zehirledi. ilk zamanlardaki boşluk hissi, yerini depresyona bıraktı. depresyon, bende kendi kabuğuma çekilmek olarak tezahür ediyor.
hayatımın belirli dönemlerinde, özellikle babamın hastalandığı süreçte yine benzer şeyler yaşamıştım ancak hayatta bir amacımın olması, beni tekrar kendime getiriyordu. son kabuğuma çekilişim çevreme yıkım getirdi. resmen "kendine yazık ediyorsun, neden aramıyorsun, telefonlarımızı açmıyorsun" cümleleri arasında kayboldum. moral vermek isteyenlere de kapattım kapılarımı. ilacım kendimde dedim, çözerim dedim. ben hep kendi bacağımı kendim kesmiştim; "kimseye ihtiyacım yok" demiştim. ne büyüklenmişim öyle, ne kibir doluymuşum. ben ki yalnızlığı çok sever, her işi kendim yapardım. yalnız sinemaya gider, yalnız yemek yer, kitap okur, hayal kurardım.
ailevi sorunlarım aşılamaz noktaya geldi. babasızlık benim hayatıma ağır bir darbe vurdu. çünkü benim babam, hayatta bana her zaman yardımcı olmuş tek insandı. sorunlu bir ailem vardı ve reis gittikten sonra tüm yük bana kaldı. ne zormuş baba olmak, ne zormuş seni dinlemeyenleri yönetmeye çalışmak. her kafadan bir sesin çıktığı bir kaos ortamında, kalp kırmanın vicdani yükleriyle yüzleşmek ne zormuş. bugün hayatım öyle bir noktaya geldi ki beni bu kıskaçtan kurtaracak birilerini arıyorum adeta. rest çekip gidecek olsam, aylardır arayıp sormadığım dostlarımın kapısına gidecek yüzü bulamıyorum.
uyumamamak değil de uyuyamamak çok kötü bir şeydir. ben 4 senedir adam gibi uyuyamıyorum. bugün kaygılarım azalmadı, aksine arttı. üç sene önce "ya şunlar olursa nolur" diye düşünmekten uyuyamadığım ne varsa hepsi oldu. şimdi, ileride olabileceklere olan kaygımdan uyuyamıyorum. onlar da olacak gibime geliyor çünkü hayat bu, okumayı bilirseniz size yolu da yordamı da gösterir.
hayattaki en değerli şeyim, çalışma azmimi kaybettim. ortamların en zeki çocuğu, en fişek adamının bugün düştüğü duruma üzülüyorum. kendimi uzaktan seyrediyorum ve "bu adama bakıp içilir kardeşim" diyorum. bir kere şuradan uzaklaşıp, içip kafamı dinlesem motivasyonumu biraz olsun toparlayacakmışım gibi geliyor. tabii içmeye bile param yok. artık yanına sokulup "baba bana bir yüz lira ateşlesene" diyecek kimsenizin olmaması çok kötü bir şey. şimdi babadan kalan parayla evi ben geçindiriyorum ve kendime ayda 4 5 paket sigara alacak paradan başka bir şey ayıramıyorum.
koskoca bandini, arturo dominic bandini, öyle bir hale geldi ki büsbütün yaşamın kendisine kırgın. bir insan nasıl harcanabilir, göz göre göre nasıl yolunu kaybedebilir, nasıl boktan bir hayatın hikayesini yazabilir etine kemiğine bürünmüş haldeyim. bu entryi okuyan olursa; ben ki hiç tanımadığım insanların yazdıklarıma, konuştuklarıma hayranlık belirtip davetler ettiği insandım. ben ki birilerinin nüfuz sahibi olmak için yanında görmek istediği bir insandım. ben, öyle bir düşüşün her aşamasına şahit oldum ki hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığını size garani edebilirim.
ne varsa elinizde sizi mutlu eden, hayatınızı kolaylaştırmak için, sizin için çabalayan kim varsa adamakıllı değerini bilin. sadece sevginin, kan bağının, bilmem ne zaman içilmiş kahvenin, temelinde mecburiyet olmuş ilişkilerin arkasına sığınıp da yanınızda olanların, işler zorlaştığında uzaklaşacaklarını, uzaklaşmasalar da sadece derdinizi dinleyip geçeceklerini iyi bilin. ben kimsenin uzaklaşmasını beklemedim, kendim uzaklaştım. ancak insan bir zaman geçtiğinde daha iyi anlıyor neyin ne olduğunu.
önceleri az çok bahanelerin arkasına sığınıyor, her türlü rezilliğin, kepazeliğin bir özrünü icat edebiliyorduk. ne zaman ki yaşam iyi kötü hayatta kalabilmek için bizden neler alabileceğini ortaya koyduğunda daha iyi anlıyor insan; bir yaşamın özetini çıkarıyor, ayakları yere sağlam basıyor. bugünlerin kırgınlığı, kızgınlığı, elimizden kayıp giden gençliğin bir daha geri gelmeyeceğinin bilinci yıkımı daha da artırıyor. çözüm yok, çözüm ararsak yolumuz stefan zweig'e çıkar, aşık imami'ye çıkar.
yaşıyoruz bir şekilde ama kızgınız. celine'in dediği gibi şiirimizi tüketiyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam!
devamını gör...
yabancı dil öğrenmede etkili yöntemler
yabancı dil öğrenmek için film veya dizi izlemeye başlarsanız ulaşabileceğiniz en yüksek nokta whatsapp durum kısmına o dilde cümle yazabilmek olacaktır.
hiç öyle duolingoyla filan kendinizi de kandırmayın. dili gerçekten öğrenmek istiyorsanız bi dil kursunua kayıt olun. orada grammar bilgilerini sistematik bir şekilde öğrendikten sonra kelime haznenizi genişletmek için podcast dinleyin ya da o dilde gazetleri okuyun. nedeni ise gazetlerin grammar'e tam uygun olarak yazılmasıdır. aaa bu kelime neymiş filan derken baya öğrenmeye başlıyorsunuz. tabi bu süre içerisinde yeni öğrendiğiniz kelimeleri gerçek hayatta kullanmanız gerekiyor. bu da demek oluyor ki pratik yapacağınız bir arkadaşa ihtiyacınız var. ben ingilizce öğrenirken hem yaşadığım yerdeki ingiliz aileyle sohbet ediyordum hem de turistlere yardım ediyordum. tabi ilk zamanlar böyle birilerini bulamadığım için evde telefonumdan ses kaydedicisini açıp o gün ne yaptığımı veya herhangi bir konu hakkında kendi kendime konuşmaya başladım. yaklaşık 30-45 dakika sonra kaydı durdurup o ses kaydını kendim dinlemeye başlıyordum. dinlerken de yaptığım hataları fark etmeye başladım. sonra bir dahaki sefere konuştuğumda hatalarımı tekrar etmemeye çalıştım.
ve dil öğrenirken size önereceğim en önemli şey şu
bazı arkadaşlarımla dil kursunda sohbet ederken onlar ilk başta cümleyi türkçe düşünüp sonra o cümleyi ingilizceye çeviriyorlardı sakın böyle birşey yapmayın. eğer böyle bir şey yaparsanız ve buna alışırsanız ilerde işiniz çok zorlaşır haberiniz olsun. kafanızdaki kendi düşüncelerinizi tamamen o dile çevirmeye çalışın. ingilizce, almanca, fransızca, çince... hangi dili öğreniyorsanız kafanızdaki kendi düşüncelerinizi de o dilde oluşturmaya çalışın. ilk önce zorlansanızda sonradan buna alışacaksınız ve yabancı dilde konuşmak hem daha kolay hem de daha keyifli hale gelecektir.
birde hata yapmaktan korkmayın ama yaptığınız hatalardan ders çıkarın.
hiç öyle duolingoyla filan kendinizi de kandırmayın. dili gerçekten öğrenmek istiyorsanız bi dil kursunua kayıt olun. orada grammar bilgilerini sistematik bir şekilde öğrendikten sonra kelime haznenizi genişletmek için podcast dinleyin ya da o dilde gazetleri okuyun. nedeni ise gazetlerin grammar'e tam uygun olarak yazılmasıdır. aaa bu kelime neymiş filan derken baya öğrenmeye başlıyorsunuz. tabi bu süre içerisinde yeni öğrendiğiniz kelimeleri gerçek hayatta kullanmanız gerekiyor. bu da demek oluyor ki pratik yapacağınız bir arkadaşa ihtiyacınız var. ben ingilizce öğrenirken hem yaşadığım yerdeki ingiliz aileyle sohbet ediyordum hem de turistlere yardım ediyordum. tabi ilk zamanlar böyle birilerini bulamadığım için evde telefonumdan ses kaydedicisini açıp o gün ne yaptığımı veya herhangi bir konu hakkında kendi kendime konuşmaya başladım. yaklaşık 30-45 dakika sonra kaydı durdurup o ses kaydını kendim dinlemeye başlıyordum. dinlerken de yaptığım hataları fark etmeye başladım. sonra bir dahaki sefere konuştuğumda hatalarımı tekrar etmemeye çalıştım.
ve dil öğrenirken size önereceğim en önemli şey şu
bazı arkadaşlarımla dil kursunda sohbet ederken onlar ilk başta cümleyi türkçe düşünüp sonra o cümleyi ingilizceye çeviriyorlardı sakın böyle birşey yapmayın. eğer böyle bir şey yaparsanız ve buna alışırsanız ilerde işiniz çok zorlaşır haberiniz olsun. kafanızdaki kendi düşüncelerinizi tamamen o dile çevirmeye çalışın. ingilizce, almanca, fransızca, çince... hangi dili öğreniyorsanız kafanızdaki kendi düşüncelerinizi de o dilde oluşturmaya çalışın. ilk önce zorlansanızda sonradan buna alışacaksınız ve yabancı dilde konuşmak hem daha kolay hem de daha keyifli hale gelecektir.
birde hata yapmaktan korkmayın ama yaptığınız hatalardan ders çıkarın.
devamını gör...