yazar belki başlığına istediği ilgi gelmediğinden silme tercihini kullanabilir veya yanlış olduğunu anlayıp doğru olanı bilgi edinmiştir ve gereksiz durmasını istemediğinden silmeyi tercih etmiş olabilir. bunun için neden özür dileyip, kafa sözlük adaletine sığınma gereği duysun ki, kişisel tercih meselesidir, kimseyi ilgilendirmeyen konudur.
devamını gör...

pek kafa şişirmeyen, kanun benzeri bir japon çalgısı. dinlemesi zevk verir.
koto koto dedikleri bu muymuş hele?
devamını gör...

birine sesli, yazılı, görsel vb. şekilde açık veya dolaylı yollardan hakaretvari düşüncelerle basit davranışlar içinde olmak.
devamını gör...

ilk öğrettiğim şey, sakın komşunun tavuklarına saldırma. sonra yüzgöz oluyoruz insanlarla.
devamını gör...

biraz kibirli gelebilir kulağa ama bazen arkadaş hatırına kahveye kağıt oynamaya gidince insanın aklından ulan benim burada ne işim var cümlesi geçiyor.

orijinal tanım: (bkz: odadaki en zeki insansan yanlış odadasın demektir)
devamını gör...

makul, uygulanabilir ve caydırıcı bir yasanın çıkması dileğiyle. doğrudan öldürmeye yönelik de bir maddenin olması gerektiğini düşünüyorum.

ayrıca evcil olmayan hayvanlar ile ilgili maddeler olacak mı merak etmekteyim. konu netleştikçe başlığı açan yazarın editleri bizi aydınlatacaktır.

son olarak, avcılık nah spordur. kendini bilmezlerin yaptığı bir eylemdir.
devamını gör...

aynada gördüğü kişiyle kavga etme durumudur.
ciddiyim şaka yapmıyorum aynada gördüğü insana saldırır offf saça bak ya bıktım sıkıldım senden tipe bak tipsiz der ve saçlarını keser değişiklik ister.
yeni bir tip olur ve depresyondan çıkmaya çalışır.
normaldir yani.
insanlar depresyona girip kendilerini kesiyorlar maalesef saçın kesilmesi daha mantıklı.
devamını gör...

arkdaşımla bir gün sohbet ederken konu çoraplardan açıldı. ben kendisine çorap ile ayakkabı rengi uyuma bayağı dikkat ettiğimi belirttim. örnek olarak ise bazı halı saha maçlarında süngerbob çorabı giydiğimi ve bu çorap ile uyumlu olsun diye kiremit ayakkabı kullandığımı söyledim. sonrasında "her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır, alış bunlara" dedim ve bana kendisi "öyle yiğit olmaz olsun" şeklinde karşılık verdi. bu laftan sonra "süngerbob çorabı giyen yiğit" nickinin güzel bir sözlük nicki olacağını düşündüm ve buraya kayıt olmaya karar verdim.

bu arada, bu uyuma dikkat etmemin sebebi ise üniversitede denk geldiğim lila çorap ve siyah ayakkabı kombinasyonundan kaynaklanmaktadır. gerçekten çok kötüydü.
devamını gör...

tırnakları sökülüp, dişleri çekilip, üzerine benzin döküp yakılası erkektir. tamam sakinim, biraz fazla abarttım sanırım. sevgilisine tektaş almak istemeyen veya alacak maddi imkanı olmayan erkektir.
devamını gör...

balıkçıları ve kedileri ile rengarenk olan ege kasabası.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

dun aksam şile’de gunesin batmasini kayit altina alindigi resimdir.
devamını gör...

yukarıda yazılanlardan bağımsız bir sonraki yazar arkadaşa ithafen,
yol seni nereye götürüyorsa oraya gitme, yol olmayan yerden git ki ; iz bırakasın.
devamını gör...

elinde migros fişi gibi bir listeyle gelmeyenin dövüldüğü başlık.

insan olması yeterli. insanlıktan kastımın bilişsel ve ahlaki olarak insanlık olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım. yoksa nefes alan her iki ayaklıyı insan saydığımız için dünyayı bok götürüyor zaten.

bunun dışında, kişilik özellikleri için kriter belirlemek abes kaçar. marketten bisküvi mi alıyoruz alüminyum?
devamını gör...

sonucunda kabarık telefon faturası ile aile büyüklerinin hışmına uğramış nesildir.
devamını gör...

milletimizin tarihten tevârüs ettiği kültür zenginliğini potasında eriterek diğer milletlerin sözlerini de kendi söyleyiş tarzı içinde türkçeleştirmiş, bu sâyede ifâde imkânlarını geliştirerek diğer dillerden olumlu mânâdaki farklılık ve üstünlüğünü dosta, düşmana kabul ettirmiş olan lisânımızdır. bahsettiğim nedenlerle türkçemizin evvelce arap ve fars medeniyetleri ile karşılaşmasından müspet anlamda etkilenip, birtakım kelime ve terkipleri kendi söz dağarcığına mal ederek mevcudiyetini her dâim yenileyebilmesi, dünyada konuşulan ve yazılan en muhteşem dillerden biri olduğunu göstermektedir. her lisânda da vaktiyle bir şekilde çeşitli millet ve kavimlerle tanışmış olmakla, münâsebet kurmakla farklı coğrafyalarda kullanılan kelimeler konuşulup yazılır duruma gelmiştir. bu durum sanıldığı gibi o dilin bozulduğuna değil; ama zenginliğine şehâdet etmektedir. önemli olan farklı dillerde varlığını sürdüren kelimeleri türkçemizin kurallarına râm edebilmek ve türkçeleştirebilmektir. aksi halde diller de tazeliklerini devam ettiremeyecekleri için gün gelip fakirleşerek sessizce aramızdan çekiliverirler.

dil meselesi ile ilgili olarak bir başka yanılgımız, düşünceme göre arapça ve farsça kelimelerin kesin surette türkçemizden çıkartılması gerektiğine dair anlamsız yargıdan kaynaklanıyor. bu yargıyı seslendirenlerin dilimizin bu tür kelime ve sözlerle asliyetini kaybettiği yönündeki gerçekle bağdaşmayan bir iddiaya sarıldıkları görülüyor. bu kimselerin genel itibâriyle, istisnaları var ise de, maalesef, samimi bir dil anlayışı ile bu görüşü seslendirmedikleri görüşündeyim. zirâ, bu mahfiller, arapça ve farsça kökenli kelimelere ne derece huşûnetle düşman iseler de her nedense başka dillerden lisânımıza girmiş ve türkçeleşmiş sözlere karşı aynı yaklaşımı sergilemiyorlar. mesela; ermenice'den lisanımıza girmiş , kullanıla kullanıla artık halkın hüsn ü kabûlüne mazhar olmuş ''orinag'' kelimesi , halen ''örnek'' biçiminde arapça ve farsçaya düşmanlıklarını her fırsatta ortaya koyma gayretkeşliği ile hareket eden kişi ve topluluklarca da ''misâl'' kelimesi yerine yazılıp konuşulmaya devam ediliyor ki bunun gibi örnekleri arttırmak mümkündür. hemen belirteyim, dil anlayışım yönüyle yabancı kelimelerden etkilenmeyi zararlı görmüyorum; ama yabancı ifâde şekillerinin hiçbir kurala tabi tutulmadan ve halkın kabulüne mazhar olmadan teklifsizce türkçe adına okunulup yazılmasını fevkalâde yanlış buluyorum.

büyük türk şairi yahya kemal beyatlı'nın yakın arkadaşlarından olan nihat sami banarlı'nın ''türkçe'nin sırları'' adlı eserinde, ''türkçe'nin bir mecazlar ve cinaslar lisanı olduğunu, bundan dolayı, her kelimenin birçok mânâsının göze çarptığını; her kelimenin de birçok başka sözle birleşerek, zengin bir mâna âlemi , bir kelime âilesi kurduğunu'' beyan etmektedir. takipçilerime ve sözlük müdâvimlerine bu kitabı bulup okumalarını, okuyup istifade ettiğim için tavsiye ediyorum.

''kökeni yabancı bile olsa türkçeden, türkçe veya türkçeleşmiş bir kelime atmak çok kere bir kabile halkını toptan öldürmek kadar kabarık sayıda bir harcayış olduğu'' şeklindeki tespiti de bu kitaptan öğrenmek , sanıyorum ki hepimizi dil anlayışımız hakkında yanlış kanaatlerimizi düzeltmemiz yolunda imkân bahşedecektir, diye düşünüyorum. yazar, bu yargısını şu örnekle açıklıyor:

''köşe kelimesi de böyledir: bu kelime dilimize farsça'dan gelmişti. aslı, acemce'de ''guûşe'' sesiyle söylenirdi. ancak türk halkı kelimeleri mânâlarına göre seslendirmeyi sever. ''guûşe'' , ''köşe''nin keskin dönemecini hiç de belirtemiyor, âdeta yuvarlak sesli bir söz. sesi ile mânası uyuşamıyor. bu sebeple halk dili, onu köşe keskinliği içinde türkçeleştirdi. sonra bu kelime ile bir dil ve mânâ ailesi husûle getirdi. ''köşe'' yi ''baş'' ile birleştirerek, ''köşebaşı'' terkibini söyledi ve ''başköşe'' diyerek odalarda, salonlarda büyüklerine yer ayırdı. onu ''kapmak'' masdarıyla birleştirerek ''köşe kapmak, köşe kapmaca'' oynamak deyimlerini buldu; ''çekilmek'' le kaynaştırıp bir ''köşeye çekilmesi''ni bildi; yahut ''geçmek''le ''kurulmak''la anlaştırarak ''köşeye kurulmak, köşeye geçmek'' ifadelerini buldu. sevdiklerini ''ciğerinin köşesine'' yerleştirdi.'' ''köşe'' kelimesi ile daha ne zenginlik ve güzellikleri halkımızın beyan kudreti ile anlatabildiğini yazar, kitabında harâretle ve şevkle bahsetmeye devam ettiği halde, internet zemininde bunları tamamen nazarlarınıza sunmak meşakkatli olacağından iktifâ ediyorum ve bu kıymetli eseri değerlendirmeye sizleri bir kez daha dâvet ediyorum.

büyük türk şâiri yahya kemal beyatlı, türkçemiz için ''bu dil ağzımda anamın ak sütüdür'' demişti. türkçe'nin zaferlerini yazdığı şiirleriyle gerçekleştiren şâirimizin kabiliyet ve san'atını allah, gençlerimizden esirgemiş değildir. yeter ki türkçemizin hakkını vermiş şâir ve yazarlarımıza gençler olarak yabancı kalmayalım; lisânımızın zenginlik ve büyüklüğünü fark edelim.
devamını gör...

pohpohçu pinti profesör pofur pofur pofurdayarak hınçla tunç çanak içinde punç içip pülverizatör prospektüsünü papazbalığı biblosunun berisindeki papatya buketinin bu yanına bıraktıktan sonra palas pandıras pülümür’le pötürge’den getirdiği porsuk pötikare pöstekiyi paluluların pıtırcık pazarında partenogenez pasaparolasıyla pervasız pervaz peyzajını ve peronospora pestenkerani pestilini posbıyıklı pisboğaz pedagoga pınarbaşı’nda beş peşkirle peş peşe peşin peşin peşkeş çekti sonra da pılısını pırtısını topladı.
devamını gör...

biraz önce samsun’da sokak ortasında eşi tarafından şiddete uğrayan kadınla ilgili haberleri gördüm. midemin kaldırmayacağını bile bile videoları izledim; insanların yorumlarını, tepkilerini, sosyal medyadan yardım çığlığı atarkenki çaresizliklerini gördüm. sonra da sayın adalet bakanı abdülhamit gül'ün herhalde millet laf etmesin diye konuşmak için konuştuğu açıklamaya rastladım.

işte o anda aklıma düştü, sahi, bir istanbul sözleşmesi vardı. hani çok bilmiş zatıalileri hazretlerinin sırf canı öyle istediği için düşman ilan ettiği, cahil cühelanın ağzına sakız ettiği istanbul sözleşmesi. hani alakası olmamasına rağmen eşcinsellikle bağdaştırabildiği, kendisinin her dediğine koşulsuz şartsız inanan aptal sürüsünün de öyle bellediği istanbul sözleşmesi.

şu istanbul sözleşmesi.

eşcinsellikle ilişkilendirilen maddenin (madde 4) ilgili ifadesine gözüm takıldı:

"taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin deceklerdir."

kadına yönelik şiddet meselesi üzerine böylesine anlamlı, kapsamlı ve yararlı bir sözleşmenin yukarıdaki bölümdeki iki kelime yüzünden tartışıldığı, yürürlüğe alınmadığı ve kaldırılacağını fark ettim: "cinsel yönelim." evet! toplumumuzun ahlakını bozan, bu iki kelimeydi sadece. aynı sözleşmede 126 kere geçen "şiddet" ifadesinin suçu günahı yoktu. onu tartışmaya ve çözüm üretmeye ne gerek vardı?

şimdi, sırf canı öyle istediği için bu sözleşmeyi diline dolayıp ayaklar altına alabilen zatın altında çalışan sayın adalet bakanı çıkmış, "adalet tecelli edecektir merak etmeyin." demiş. yok canım, neden merak edelim ki?
devamını gör...

insani gelişme endeksi (human development ındex), dünya'daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçüm. bu araştırma sonucunda bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş bir ülke olduğu; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin, yaşam niteliğini ne düzeyde etkilediğini gösteriyor.

dağılım ilk olarak 1990 yılında pakistanlı ekonomist mahbub ul haq tarafından geliştirilmiş ve 1993 yılından bu yana birleşmiş milletler gelişme programı tarafından yıllık gelişme raporu'nda sunuluyor. *

peki hangi parametrelere göre hesaplanıyormuş bu dalga diye soracak olursak: ortalama yaşam süresi, okur yazar oranının (2/3'ü yani %66.6), ilkokul, lise ve üniversite kayıtlarının (1/3'ü yani %33.3) ile bulunan eğitim dağılımı ile kişi başına düşen gelir ve alım gücünün amerikan doları'ndan hesaplanmasıyla gerçekleştiriliyordu. fakat bu sistem yeni yeni güncelleniyor.
yeni hesaplama sistemi, eğitimde geçen ve geçmesi beklenen süre, doğumda yaşam beklentisi ve satın alma gücü pariteli milli geliri esas almakta.

ayrıca merak edenler için, 2018 verilerine göre norveç, isviçre ve irlanda'nın başı çektiği listede türkiye 189 ülke arasında 59. sırada yer alıyor.
devamını gör...

arapça kökenli bir kelime olup, fikirleri ifade etmektedir. bir insanın efkarlı olması, kafasında dolanan fikirleri/düşünceleri arasında kaybolduğunu ve ne yapacağını bilemediğini temsil eder. sonuç olarak kendinizi bir meyhanede bulmanız muhtemeldir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim