şöyle ki siz onu takip ederseniz sayı 1 olur. ve artık ciddiye alabilirsiniz. benim 45 tane var. ama onlara insan gözüyle bakıyorum. sayı değil. sayılar nefes almaz.
devamını gör...

"oha çok erken geldim okuyacak hiç yorum yok ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum xnzn" diyen kişinin diğer yorumlarını incelediğimizde bu durumla ilk kez karşılaşmadığını anlarız...
devamını gör...

reis son zamanlarda videoların prodüksiyonu için türk dizi sektöründen birileri ile anlaşmış gibi gözüküyor. 1 saat 17 dakikanın sadece son 20 dakikasında gerçekten dişe dokunur şeyler anlatmak tam anlamı ile türk dizisi mantığıdır.

uyuşturucu trafiği ile ilgili şeyleri de ilk defa kendisi anlatmamıştır. bu videolardan belirli bir zaman önce türkiye'deki uyuşturucu trafiği ile ilgili resmi belgelere dayanarak kitap çıkaran gazeteciler de vardır.
(bkz: timur soykan)

burada özeleştirimi de yapayım, bu videolar olmasa idi timur soykan'dan hiçbir şekilde haberim olmayacaktı. burayı vurgulamamın sebebi ise şu zamana kadar sedat peker'in önceden açığa çıkmış bilgileri tekrar dillendirmesidir yani sedat peker ile iceberg'in görünmeyen yüzünü keşfetmiyoruz. aynı durum mehmet ağar ile ilgili iddaalar için de geçerli. mehmet ağar'ın ne mal olduğunu zaten yaşı yeten her türk vatandaşı bilmektedir. ayrıca, türkiye'deki gazeteciliğin içler acısı halini zaten her gün dillendiriyoruz. bildiğiniz üzere, sedat peker'in bütün videoları genellikle bu temalar üstüne dönmektedir. sedat peker'in açıklamalarını önemli kılan tek şey, bu işlerin içinde bizzat yer alan birisi olmasıdır. burada sadece olayları açıklayan veya ifşa eden kişi yani özne önem kazanıyor. sedat peker bir özne olarak devletteki kontgerilla veya mafyada çok önemli bir rol oynamaktadır. çekilen videoları değerli kılan şey sedat peker'in bu niteliğidir.

son olarak, çakma solcular kim? 7 videodur, sürekli çakma solculardan bahsediliyor ancak kimleri kastediliyor gerçekten anlamadım. bu tanımlama bir nevi jordan peterson'un postmodern marksistler tanımlamasına benziyor. solculara o kadar oynarken, bu çakma solcuların kim olduğu belirtilse çok iyi olurdu.
devamını gör...

alıntı, kaynak gösterdiğiniz taktirde sıkıntı olmayacak durumdur hatta faydası bile olduğu söyleniyor. bir şeyler öğrenirsiniz fena mı.
devamını gör...

türkiye kurulduğundan beri bu kadar itibar kaybı yaşamadı. adamlar devletin verdiği özel pasaportla ülkeden kaçıyor üstelik devlet eliyle. devlet insan kaçakçılığı yapıyor bildiğin. gözüm çıksaydı da bu ülkeyi şu şekilde rezil rüsva halde görmeseydim.
devamını gör...

bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
devamını gör...

(bkz: cinsel içerikli başlıkların verdiği rahatsızlık) (bkz: sakso çekmek) (bkz: sokağa çıkma yasağı sırasında fuckbuddy ile kalakalmak) (bkz: sevgilinle fuckbuddy'ni tanıştırmak) gibi başlıklardan sonra gerekli olduğunu düşündüğümdür. hayır , lisede verilen yüzeysel eğitimi saymıyorum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tarih.
geçmiş gitmiş sonuçta dersini çıkar geç. ama yook o öyleymiş bu böyleymiş. tarih yazarları bile kendi aralarında hala bazı konularda ortak bir duruş sergileyemiyorlar. tarihini bil ama tartışmaya gerek yok. *
t. sonuca varılamayacak konularda gerçekleşen gereksiz enerji ve nefes tüketimi.
devamını gör...

duvarlarla,ağaçlarla kedilerle ve kitaplarla daha çok konuşmaya başladığın zaman.
devamını gör...

tabi siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir kadının annelik etmesine şiddetle karşısınız ama.
devamını gör...

portakal.
devamını gör...

hazreti isa'ya ait olan ve incil'de geçen sözdür.
tam hali ;
"öyleyse sezar'ın hakkını sezar'a, tanrı'nın hakkını tanrı'ya verin" şeklindedir.
din ve devlet'in iki ayrı otorite olduğunu belirttiği için kimi tarihçiler tarafından tarihte laiklik vurgusunu yapan ilk metin olarak değerlendirilir.
--- alıntı ---

hz. isa’yı denemek için o’na,
“romalılara vergi vermek caiz midir?” diye sorarlar (matt: 22.17).
hz. isa kendisine sorulan sorunun amacını bildiği için onlara,
“vergi ödediğiniz parayı bana gösterin” der.
kendisine gösterilen dinarın üzerindeki resme bakarak,
"bu resim kimin?” diye sorar.
“resim sezar’ındır” cevabını alınca,
isa;
“sezar’ın hakkını sezar’a, tanrı’nın hakkını da tanrı’ya verin” diye cevap verir.

--- alıntı ---
devamını gör...

zenginlerin işlerini yapanlar fakir olduğundan bence çoğu mekânda iç içeler.
devamını gör...

--! spoiler !--

ibb başkanı ekrem imamoğlu, covid-19 ölüm rakamlarıyla ilgili, "dün akşam, bulaşıcı hastalıktan istanbul’daki vefat sayısı, 186. ben şimdi ne yapayım yani, susayım mı, yutkunayım mı? ben, uyuyamadım ki gece. defin sayımız, 450’lere doğru yürüyor. yani yetiştiremiyoruz" ifadelerini kullandı.

--! spoiler !--

devamını gör...

kutsal bir dil sayılarak, üzerinde arapça yazı yazıyor diye bisküvi kutusunun dahi atılmasına izin verilmez. bu durum yaşlılarda mevcuttur.
devamını gör...

"birbirinin ardı sıra, birbiri arkasından" anlamına gelen, konuşurken kullanmayı çok sevdiğim ifade.

örnek: cem karaca'nın "bu biçim" şarkısını art arda üç defa dinledim.
devamını gör...

ilk günden taviz vermeyeceğini göstermektir. herkes bu çok safmış diye işleri bir yükler üstüne, ne olduğunu anlamazsın.
devamını gör...

dizi, 24 bölüm olup bir bölümün ortalama süresi 74 dakikadır. netflix’de yayınlanmaktadır.

1871 yılında abd’nin joseon’a (şimdiki adıyla güney kore) yaptığı bir sefer sırasında kore'de bir kölenin çocuğu olan eugene choi amerika’ya kaçar. ilerleyen yıllarda japonya imparatorluğunun kore’yi kolonileştirmek istemesi üzerine amerika, kore’ye asker gönderir. eugene choi, yıllar sonra amerikalı bir subay olarak kore’ye geri döner.

go ae-shin, koreli bir soylunun torunudur. kore’yi müdafaa eden bir sivil birliğin parçasıdır.

goo dong-mae, insanların karşısında durmaktan çekindiği bir samuraydır. kendi birliği vardır.

kim hui-seong, kore'nin o dönem imparatordan sonra en zengin ailesinin veliahtıdır. go ae-shin’nin nişanlısıdır*.

dizi, bu 4 ana karakterin çevresinde gerçekleşir.

diziyle alakalı spoiler içermeyen görüşüm aşağıdadır.

şimdiye kadar yorumladığım hiçbir dizi de puanlamamı önden yapmadım, bu ilk olsun. diziye puanım 10/10.

izlediğim en iyi kore dizisidir. gariptir bu diziyi yayınladığı dönem* netflix’de sürekli görmeme rağmen konusunu düzgün okumadığımdan zaman yolculuğu yapan bir askerin joseon’da yaşadıkları gibi bir konusu olduğunu düşünüyordum. eugene choi’nin netflix’deki o görkemli havası bana bunu anımsatmıştı ama ciddi bir dizi olduğunun da farkındaydım. öncelikle ilk sandığım şey külliyen yanlıştı fakat tutturduğum tek kısım bu dizinin gerçekten ciddi bir dizi olduğuydu.

izlemek için yıllarca erteledim, ta ki geçen sene mart ayına kadar. zengin oppa, fakir kız hikayelerinden sıkıldığım bir dönem uzun zamandır bakıştığım bu diziyi açtım. ilk fark ettiğim şey zaman yolculuğuyla uzaktan yakından alakası olmadığıydı. farklı bir şeydi. çekim teknikleri ve senaryosu diziden çok bir filmi andırıyordu ve izlemeye devam ettim.

dizi, japonya imparatorluğunun kore’yi kolonileştirmeye çalışmasını kurgulayarak anlatıyor. merak edip araştırdığımda bazı olayların gerçekten yaşanmış olduğunu öğrendim. dizide de adı zikredilen bazı hainlerin gerçekten yaşadıkları, ülkelerini parsel parsel nasıl sattıklarını öğrendim. insanların nasıl sefalete sürüklendiğini gördüm ama tabi ki tarih dizilerden öğrenilmez o nedenle bu kısmı burada bırakıyorum, çünkü karakterlere değinmek istiyorum.

eugene choi, bir kölenin çocuğu. gördüğü zulümlerin ardından amerikalı bir misyonerle birlikte amerika’ya kaçıyor. orada kendine yeni bir hayat kurmaya çalışıyor, büyüyor ve amerikalı bir asker oluyor. kader bu ya doğduğu ülkesine bu sefer amerikalı bir subay olarak geri dönüyor. spoiler vermeden şöyle anlatayım, hiçbir yere ait olamayan biri olarak görüyorum eugene’i. amerika’da bir koreli, kore’de bir amerikalı.

go ae-shin, bir soylunun torunu. ailesini kaybettikten sonra dedesinin himayesinde, dedesinin istediği şekilde yaşaması istenen biri. doğuştan bir hanımefendi olmalıydı ama onun için ülkesinin bu durumu için bir şeyler yapmak ideal torun olmasının ötesindeydi. kore’yi müdafaa eden sivil bir birliğe katıldı. eugene choi ile de yolu burada kesişti.

goo dong-mae, insanların bakmaktan dahi çekindiği bir samuray. katanası keskin. birliği bir çeşit mafya gibi. spoiler vermeden bu karakteri anlatmam mümkün değil sanırım ama seviyorum kendisini*.

kim hui-seong, o da go ae-shin gibi bir soylunun torunu. ailesi o dönem kore’deki en zengin aile. go ae-shin’nin nişanlısı. ikisinin dedeleri çocukken nişanlamışlar bu iki insanı. birbirlerini hiç görmemişler, hiç akıllarına getirmemişler. spoiler vermeden diyebileceğim tek şey bu genç adam zengin ve havalı biri olmaktan çok daha fazlası*.

başta da belirttiğim gibi, diziye puanım 10/10. eğer 24 bölüm boyunca her bölümü film gibi bir dizi izlemek istiyorsanız bu diziyi kesinlikle öneririm, tarihi yönüyle beraber epik bir aşk hikayesi. oyunculardan çekim tekniklerine bu diziyle alakalı her şey çok iyi, hatta izlediklerimin en iyisi. bakmaya doyamadığım sahneleri vardı.

soundtracklerini dinleyene kadar korece herhangi bir şarkı dinlememiştim. benim için bu alanda bir ilk oldu ve halen dinlemeye devam ederim soundtracklerini. dinlemenizi mutlaka öneririm.

çok uzattığımın farkındayım ama bu diziyle aramda duygusal bir bağ var. belki o dönem yaşadıklarım da duygusal bir bağ kurmamda etkili olmuştur, bilmiyorum. diziyle alakalı spoiler içermeyen görüşlerim bu kadar, okumaya devam etmek isteyenler için aşağıdaki görüşlerim çok ağır spoiler içerir.


şimdiye kadar gözyaşı döktüğüm, hıçkıra hıçkıra ağladığım tek dizidir. bu diziyi sonunu bile bile izledim. dizi içinde bol bol yapılan sad ending göndermeleri olsun, yediğim sağlam spoiler olsun izlemeye devam ettim. çünkü hikayesini sevdim, karakterlerini sevdim, anlatmak istediği aşk hikayesini sevdim.

eugene ile ae-shin’nin birbirlerine yavaş yavaş ama bir o kadar güçlü aşık olma kısmı çok güzeldi. sonu mutlu bitmedi belki bu hikayenin ama kafamın içinde mutlular ve o zalım senarist benden bunu alamaz.

eugene'nin hiçbir yere ait olamaması dizinin temasını oluşturuyor bir bakıma. amerika'da bir subayken kore'ye de koreli olduğu için gönderiliyor zaten. kore'de de amerikalı bir subay olduğu için insanların garip tepkisiyle karşılaşıyor. yardımcısıyla, amerika'ya kaçması için yardım eden koreli amcayla, onu amerika'da yetiştiren misyoner amcayla ve subay arkadaşıyla ilişkilerini çok sevdim. bu insanlar eugene'nin eviydi ae-shin ile birlikte. dong-mae ve hui-seong ile olan dostlukları eşsizdi. üçü de birbirinden zıt fakat bir o kadar uyumlu. dizide bu üç arkadaşın sahnelerini izlemeyi çok sevmiştim.

goo dong-mae, içi yanık samurayım. gözler kalbin aynasıdır sözü üzerine yazılmış bir karakter olduğunu düşünüyorum. kötü çocuk imajının altında için için yanması beni çok etkilemişti. kasabın oğlu olarak hayvan kadar bile olmayan değeri onun samurayların içinde kendine yeni bir hayat kurmaya itti. geri dönüp ailesini aşağılayanlardan aldığı intikam içimi soğutmuştu. ae-shin'e olan aşkı kazanılmadan kaybedilmiş bir savaş gibiydi. sımsıkı sarılmak istedim diziyi izlediğim süre boyunca.

kim hui-seong, benim kişisel favorim. birçok kişi gibi eugene ve dong-mae'yi seviyorum ama benim için hui-seong'un yeri ayrı. kendisi ae-shin’nin nişanlısı. yurtdışında okuyor. bu nedenle yıllarca nişanlısını görmemiş, aslında umurunda da değil nişanlı olup olmadığı. ta ki ae-shin'ni görene kadar. ilk görüşte aşk onunkisi. çok saf ve temiz duygularla seviyor ae-shin'i ve ae-shin'nin onu sevmediğinin de farkında. fakat buna rağmen onu korumak, kollamak için elinden gelen ne varsa yapmaya hazır. edebiyattan anlamam ama bir anda şair gibi biri oluyor. işe yaramaz ama güzel şeyleri seviyor çiçekler, yıldızlar ve ay gibi. kendisi böyle ifade ediyor sevdiği şeyleri. diziyi bitirdiğimden beri çiçek diyince aklıma kendisi gelir. ailesi o dönem kore'nin en zengin ailesi fakat ailesinin görüşleri kendi görüşleriyle uyuşmuyor. içten içe çevresine karşı hep bir mahcubiyeti var bu yüzden. başlarda bu çok görülmese de ilerleyen zamanlarda ailesinin yaptığı haksızlıkları telafi etmeye çalışması çok hoşuma gitmişti*. dışarıdan tam bir playboy gibi görülse de içten içe öyle olmadığını biliyorsunuz, sonrasında bunu kendi de gösteriyor zaten. hakkında ne yazarsam yazayım hakkını veremeyeceğimi düşündüğümden burada bitiriyorum yazdıklarımı.

finalde bu 3 adamın da ölümünde çok ağladım. eugene’nin öleceğini spoiler yediğim için biliyordum ama bildiğim halde hıçkıra hıçkıra ağladım, kendimi hayıır derken bulduğumu hatırlıyorum. dong-mae ve hui-seong’un öleceklerini bilmiyordum ve en azından biriniz bari yaşasaydı diye ağlamaya devam ettim. zaten bir kere ağlamaya başlayınca tutamadım kendimi. eğer biraz daha kolay ağlayabilen biri olsaydım finale gelene kadar gözlerimin dolduğu çok yer vardı.

kardeşimin de dikkatini çekmiş içimdekibalina abla sen ağlıyor musun, neden ağlıyorsun? diye sordu bölümü izlerken. bir yandan ağlarken cevap vermeye çalışıyorum, diğer yandan izlemeye çalışıyorum. hemen gitmiş o dönem evde olmayan ablamı aramış böyle böyle diye. bu da diziyle ilgili bir anımdır*.

dizi kendi de defalarca bize söylediği gibi sad ending * ile bitti. mutsuz sonlardan nefret ederim ama içimi yakarak kabul ediyorum dizinin bu şekilde bitmesi gerektiğini. yine de eugene, dong-mae ve hui-seong'dan en az birinin yaşıyor olmasını isterdim.

gerek oyuncuları olsun -ki oyuncular nokta atışı olmuş, hiçbir karakteri başka bir oyuncunun canlandırabileceğini düşünmüyorum kesinlikle-, gerek teknik detayları olsun benim için 10/10 bir dizidir.

sözlerime diziden bir replikle nokta koymak istiyorum.

"çiçekleri görmenin iki yolu vardır. ya bir vazoya koyarsın ya da onlarla bir yolda buluşmak için yola çıkarsın. ben ikincisini yapmayı seçiyorum. bu benim açımdan tatsız olacak, çünkü seçtiğim yolda hiç çiçek olmayacak."


düzenleme: imla hataları ve anlatım bozuklukları düzeltildi.
devamını gör...

bu sene 65. yılını kutlayacak olan okulum.

akademik ve sosyal anlamda türkiye'nin en başarılı üniversitelerinden biridir. akademik kadrosunda bulunan her biri yurtdışında öğrenim görmüş ve yüksek lisans veya doktora derecelerinden en az birini yabancı üniversitelerde almış yüzlerce değerli öğretim üyesi ve odtü'de öğrenim gören binlerce zeki, çalışkan ve idealist öğrenci sayesinde odtü kuruluşundan itibaren her daim türkiye'nin yüz akı olmayı başarmıştır. her sene, yapılan üniversite giriş sınavlarında en yüksek puan alan 1000 öğrencinin üçte birinden fazlası odtü'yü tercih etmektedir. odtü mühendislik fakültesi'ndeki tüm lisans programları amerika birleşik devletleri'nin akreditasyon kurumu olan abet tarafından değerlendirilmiş ve akreditasyon almıştır.

odtü, öğrencilerine sadece bölümleriyle ilgili bir eğitim vermez. bir dünya görüşü, bir kültür kazandırır. odtü'de öğrenciler bir hak arama, bir protesto kültürü edinir. odtü'de öğrenciler sadece verilen bilgileri ezberlemez, fikir üretebilme yeteneği de kazanırlar. öğrenci toplulukları sayesinde ilgi duyulan birçok alanda fikir ve deneyim sahibi olunabilir. çeşitli konserler, tiyatro oyunları, film gösterimleri çok ucuza veya bedavaya izlenebilir. arkeolojiden astronomiye, ekonomiden tarihe kadar birçok alanda yapılan atölyelere katılınabilir, okumalar ve tartışmalar yapılabilir. quidditch'ten orienteering'e, snowboard'dan rugby'ye kadar birçok spor çok düşük maliyetlerle yapılabilir.

odtü'nün öğrencilerine kazandırdığı en önemli yeteneklerden biri de kendi başına sorunların üstesinden gelebilme yeteneğidir. öğrencilerine tuttuğunu koparan, zorluklara karşı yılmayan, teslim olmayan, zorluklara göğüs geren, sonuna kadar hakkını arayan insanlar olmayı öğretir. öğrencilerinin birey olduklarının ve hayatları boyunca karşılaştıkları sorunları tek başlarına çözmeleri gerektiğinin, yere düşseler bile yerden daha güçlü bir şekilde kalkmaları gerektiğinin farkına varmalarını sağlar.

ancak tabii ki bütün bu güzelliklerinin yanında zorlukları da vardır. istisnaları olmakla beraber odtü'de birçok bölümden mezun olmak o bölüme girmekten daha zordur. curve'ün sıfıra yakınsadığı, kalem bile oynatılamayan dersler vardır. bu dersler genelde bağlayıcıdırlar yani başka dersleri bağlarlar. bağlayıcı bir dersi geçmeden o dersin bağladığı dersi alamazsınız, bu da okulun uzamasına yol açar. odtü'de eğer öğrenci son yarıyılında değilse bütünleme yoktur, vize(ler) ve final sonucunda bir dersten kaldıysanız o dersten kalmışsınızdır, bütünleme olmadığı için kurtarma imkanınız yoktur, bu da okulun uzamasına yol açar. bazı bölümler yaz okulunda hiç ders açmazlar, bu da okulun uzamasına yol açar. odtü’de hemen hemen her şey okulun uzamasına yol açar.

benim odtü'de en sevmediğim zamanlar ders seçimi zamanlarıdır. çünkü genellikle ders seçme dönemlerinde istediğiniz dersi seçemezsiniz, hatta bazen istemediğiniz dersleri bile seçemezsiniz çünkü o derslerin kontenjanı bile hemen dolar. odtü'de ders seçme sistemi açıldıktan saniyeler sonra tüm seçmeli derslerin kontenjanı dolar, almanız gereken sayıda seçmeli ders alamayabilirsiniz, bazen almanız gereken zorunlu dersi bile alamayabilirsiniz. ancak dersi veren hocaya mail atarak kontenjanı arttırmasını isteyebilir, hoca dersin kontenjanını arttırırsa dersi alabilirsiniz. kontenjan arttırılmasa bile yılmayıp 3 gün süren ders seçimi dönemi boyunca bilgisayar başından ayrılmadan sürekli ders almayı denerseniz belki ilk başta alamadığınız ders(ler)i alabilirsiniz. eğer alamazsanız, ders seçimi döneminde (a.k.a. etkileşimli kayıtlar)* alamadığınız ders(ler)i ders ekleme-bırakma döneminde* de alabilirsiniz. eğer tüm bu süreçler sonunda mutlaka almanız gereken ve almanız için herhangi bir engel bulunmayan dersi alamadıysanız bölüm sekreterliğine ve bölüm başkanlığına mail atarak fakülte kararıyla ilgili dersi ders programınıza ekletebilirsiniz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim