hayatın matematikten ibaret olduğunu öğrenmek. özellikle de insan ilişkilerinde.

insanlarla değer dengesini kurmak gerekir. bu bir üstünlük meselesi değil elbet. yıpranmamak için bir önlem yalnızca. daha az değer verirsem vicdanım rahatsız olur, daha çok değer verirsem eksik hissederim.

hâlbuki her şey kararında olmalı.
devamını gör...

filmi izlemek için oturduğumda neye bulaştığım hakkında neredeyse hiçbir fikrim yoktu.
zombisiz kıyamet filmlerinin bugünlerde ağırlığınca altın değerinde olduğunu hatırlattı hikayesiyle.
filmdeki kıyamet sonrası dünya, karanlık ve boğucu benzerlerinden çok daha özgün tasvir edilmiş. elbette, ana olay örgüsünün biraz özensiz ve biraz da basitçe olduğunu söyleyebiliriz ancak dengeyi oscar adaylığı kazanmış görsel efektleri ile sağladığını söylemek zorundayım. zira bu tarz filmleri bir aydınlanma aracı olarak değil sadece eğlenceli bir kaç saat geçirmek için tercih ettiğimizi unutmayalım. bunun yanı sıra filmin karakter tasarımını da beğendim kahramanımız joelin ince ayarlanmış komedi anlatımı, kendisinin ne kadar zavallı olduğunun farkında olması, umutsuz bir romantik olmasına rağmen kendisiyle dalga geçmesi ve işler sarpa sarsa bile düştüğü her durumdan sonra biraz daha insan olarak ayağa kalkmasını görmek keyifliydi. ayrıca "boy" adında ki köpeğin oyuncu olarak filme kattıkları yadsınamaz.
filme puanım 7.
devamını gör...

ayrıcalık kibre sebep olur. kibir ise adaletsizliği teşvik eder. mahvoluş çiçeğinin ilk tohumları.
devamını gör...

şuan sol tarafımda bilgisayar başında oturuyor. ona diyemiyorum. sürekli terslemesinden, laf atmasından çekiniyorum. geçmişe bakınca güzel anılarımızın çok az olduğunu fark ediyorum. ben senden kaçmak istemiyorum. senden azar işitmek istemiyorum. ne yapsam beğendiremedim. sürekli 'tam size güvenmeye başlamışken...' diye başlayan cümleler duydum. artık vazgeçirttin beni. kendimi sana beğendirme isteğimin geri gelmesini istiyorum. beni yapmak istediklerim için engel olmak yerine desteklemeni istiyorum. kendime zarar verirsem tekrar sana sığınmak istiyorum. senden zarar gelmesini değil para da değil destek istiyorum sadece.
ne zaman tekrar sevsem uzaklaştırdın beni kendinden. beni aç bırakmadın açık bırakmadın, dini olarak güzel eğittin bunlar için çok teşekkür ederim. ama bunları yaparken beni çok yıprattın. çok dayak yedim senden. 13 sene öncesi anı hala unutamıyorum. daha 10 yaşındaydım. ceza olarak beni dışarda yapayalnız bıraktın. çok dil döktüm sana ben yapmadım diye, dinlemedin.
bu hayatta ameliyat dışı tek 1 sefer bayıldım o da senin elinde oldu. şimdi gücün yetmiyor diye fiziksel şiddet uygulamıyorsun ama sözlerin dayaklarından daha çok canımı acıtıyor.
(bizim yaptığımız çıkarımlar sonucu narsist kişilik bozukluğu olduğuna kanaat getirdik ama gel gelelim hastalığını kabul etmeyen hastaya tedavi uygulanamaz.)
devamını gör...

annem öldükten sonra, kimse beni üzemez diye ne büyük konuşmuşum. ablaya anne yarısı demişler de, bir varmış bir yokmuştan bahsetmemişler hiç..

annem ölünce kolum kırıldı demiştim, meğer ablan ölünce kırılan kolun kopuyormuş.
canımın ciğeri ablam..

annem sıkıştıkça, al kızını git diye söylenirdi sana. ben senin kızınım.

idolümdün sen benim. vergi dairesinde beyan kuyruğu beklerken ilk muhtasarımı senle doldurdum. muhasebeci olmak istiyorum dediğim de, kalemimi sen verdin elime. yaparsın kızım deyip önümü sen açtın her defasında.

mesela, pizzanın ne demek olduğunu bilmeyen ben, ilk pizzamı bakırköy carusel de senle yedim. gece yarısı dondurma istediğimde, florya’da trene karşı dondurma yedik. merhameti, cesareti, dik durmayı, hakkını aramayı.. aklıma gelen herşeyi.

sen benim canımdın, ablam.

annemi toprağın altına bıraktığımız günün gecesinde, ben ne yapıcam demiştim sana. korkma kızım ben varım dedin.

sen gerçekten vardın abla. sen benim çocukluğum da, genç kızlığım da, hayatımın en merkezinde sen gerçekten hep vardın..

öyle bocalıyorum, öyle yoruluyorum ki annemden de senden de gelecek tek bir sese muhtacım. aslına bakarsan çok kızgınım, kırgınım size..

bu kadar mı özlüyordun? bu kadar mı çabuk kavuşmak istedin birbirinize?

49 yıllık ömrünü, 2 büyük çöp poşetine doldurduk, sana çok kızgınım zeko..

sen benim anne yarım değil, annemdin.
ben ikinci defa annemi kaybettim.
ciğerim yanmıştı,
sen kül ettin..
devamını gör...

tam bir tematik canavarı olan yazar. hoşgelmiş aramıza.
devamını gör...

virüs döneminde benim yaşantımı anlatan; sosyal yaşamdan koparak, topluma uyum sağlayamama ve bilinçli vazgeçiştir. yaşarken ölmek gibidir.

ayrıca unutulmaz bir karakter olduğunu belirtiğim tanım (bkz: unutulmayan roman karakterleri).
devamını gör...

son derece haklı bir tepkidir. tamamen yasal haklarını kullanan akademisyenlerin rektörü protesto etmesi durumudur.
devamını gör...

pide almaya kim gidiyo?
devamını gör...

o zaman suraya senelerdir dinleyip eskitemedigim sarkimi birakayim.

devamını gör...

ankaralılar için özeldir kuğulu park. herkesin bir şekilde yolu düşmüş, kuğuları ve ördekleri beslemiştir. şahsen ben iki adet yılbaşını bu parkta kutlamış biri olarak içim titreyerek yâd ediyorum o günleri.


2012 yılında ankara ile viyana resmi olarak kardeş şehir olurlar. fakat bu kardeşlik gayri resmi olarak 1977 yılında zaten sağlanmıştır. viyana belediyesi o sene vedat dalokay yönetimindeki ankara belediyesine (henüz “büyükşehir” sıfatı yoktur) 2 adet kuğu hediye eder. kuğular akşam saatlerinde ankara’ya varırlar. onları teslim alan görevliler ne yapacaklarını bilemediklerinden park ve bahçeler müdürlüğü planlama şube şefi cevdet rasgelener’e getirirler. cevdet bey o geceliğine çalışma odasını ankara ve viyana’ya verir. evet, daha sonra kavaklıdere parkı’nın adını kuğulu park olarak değiştirecek bu ilk kuğuların isimleri ankara ve viyana olur. ankara ve viyana uluslararası yasalar gereğince –uçup kaçmamaları için- tek ya da çift kanadının dikileceği güne park ve bahçeler müdürlüğünün bir çalışma odasında uyanırlar.

daha sonraları başka ülkelerden de gelen kuğular, ördekler ve kazlarla kuğulu park nüfusu artınca birkaç kuş -12 eylül darbesinden sonra bedel ödemeden özel mülkiyet üzerine kenan evren’in demir yumruğuyla yapılan- seğmenler parkı’na taşınır. buraya taşınan kuşlardan üçü (muhtemelen kanatları dikilmemiş sadece telekleri kesilmiş olmalı) değişik zamanlarda tekrar alıştıkları kuğulu park’a uçmak ister ancak yüksek binalar ve ağaçlara çarparak ölürler. kuğulu park’ın alanı günümüzdekinden yaklaşık 1,5 kat daha genişken (kavaklıdere tenis kulübüne kadar), atatürk bulvarı’nın yapımı için polonya sefaretinden arazi alınmak durumunda kalınınca, alınan arazi karşılığında kuğulu park’ın bir kısmı da (o zamanlar faaliyette olan -çankaya’dan tunus caddesine kadar uzayan, polonya sefareti demirleri arasından bakıldığında halen görülebilen o zamanki yürüyüş yolunu da içine alan bölüm) polonya sefaretine verilerek bir becayiş gerçekleşir. böylece kuğulu park günümüzdeki halini alır.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kaynak
devamını gör...

sözlüğü karalama defteri ve itiraf köşesi olarak kullanan değerli yazar.
bir yazar ancak bu kadar içini dökebilir. imrenerek takip ediyorum kendisini.
ne güzel derdini, sevincini paylaşana.
ben hep saklandım, sakladım.
güneş hanım siz sözlüğün she-ra'sısınız. vallahi helal olsun. o geniş yüreğinize sağlık.
devamını gör...

an itibarıyla domestic hıyar semtin sokaklarında bunu söylüyormuş diyorlar:

modlara uyarı editi: domestic kırmızı çizgimizdir, başlıklarını seyre çıkarmayınız.
devamını gör...

sosyoloji veya sosyal bilimlerde, etnik azınlıklar, mülteciler veya toplumları oluşturan ana akım dışında kalan, sosyal haklardan mahrum bırakılmış bir topluluğun veya azınlık gruplarının hareketlerine verilen isimdir.
bir toplumdaki çeşitli unsurların nasıl olup da bir araya geldiği ve birbirini destekler mahiyette çalıştığı özellikle auguste comte ve emile durkheim gibi ilk sosyologların anlamaya çalıştığı önemli sorunlardan biri olmuştur. buna göre bir toplumun devamı ve istikrarı toplumu oluşturan birey ve grupların bütünleşmesine bağlıdır. bütün toplumlar şu ya da bu şekilde bütün unsurlarıyla birlikte,içerdiği çatışmaları asgari düzeye indirgeme ve tolere etme kapasitesine sahiptir. sosyolojide bu durum toplumsal bütünleşme kavramıyla ifade edilmektedir.
devamını gör...

birleşik krallık menşeili, ülkemizdeki temizlik programlarının uzaktan atası (anası değil çünkü fark çok. hani homo habilis homo sapiens farkı gibi. homo habilisin ilk insan olduğunu da first homo yazarak öğrendim sevgili yazar.bilgili taklidi yapamayacağım).

efendim birleşik krallık gelişmiş bir ülke olduğundan yaşlı popülasyona sahip bir nüfus ve yalnız olanları da çok. ingilizler soğuk değil mi ama yea demeyin çünkü yanlış stereotip. özellikle kuzey tarafındakiler yani kuzey ingilizlerler çok samimidirler. öyle ki sheffield da hi love how are you love gibi cümleleri gün içinde cinsiyet fark etmeksizin kullanırlardı. tramvay beklerken yanımda benimle sohbet açan tatlı nineler bile vardı. neyse konuyu uzatmayayım yaşlılar yalnız olunca bakımsızlık bir problem olabiliyor. yine travma geçirmiş insanlar ya da mizacı temizlememeye yatkın insanlar da olabiliyor. bunun bir ayrı ucu evleri kovid öncesi dönemle bile kaç defa cifleyen işi abartan bir kesim de var.

programda bunun bilincinde olarak çok temizliğe yatkın olan ekstrem tarafa şehri ve evleri temizlettiriyor. bunun amacı kendilerine obsesif kompulsif temizleyiciyim diyen kişilere aslında bu kadara da gerek yok u aşılamak (bu arada her önüne gelen programda benimki ocd diyor ama çok öyleler mi problemleri farklı mı bence net değil. bazıları daha ciddi bazıları daha hafif seyrediyor gibi çünkü. tek bildiğim psikolog psikiyatrla görüşmemiş izlenimi veriliyordu sanırım genelde). aynı şekilde kendini bırakmış insanlara da temizlik önerileri gelsin biraz bir fikir alışverişi olsun prensibi var.

programın amacı tabii ki terapi tedavi değil ama iki tarafta kendi hikayesini anlatıyor ve bu deneyimden öğrendiklerini açıklıyor. kısaca bir izleyen olarak ülkenin toplumsal sorunu hakkında ve insanların düşünce şekilleri açısından faydalar sağlayan bir program oluyor. eğlence programı nihayetinde ama düşündürüyor. ağır yaşamlardakinden farklı olarak travmamın sonucu olarak böyleyim gibi biraz bahaneye de kaçan bir düşünceyi gözlemlemedim. yani bazı katılanlar ya gerçeklikten çok uzaklaşmış oluyorlar ya da ip bir noktada kopuyor ve kayboluyorlar. bu demek değil ki katılanlar bilinçli. katılanların çoğu yani hem çok titiz olan hem de dağınık olan karşı tarafı yadırgıyor ve ah beni kurtarın gibi bir halde olmuyorlar.

anlayacağınız çok derin bir içerik olmasa da güzel mesajları da barındıran bir program.

ülkemizde orijinalini önce tlc de yayınladılar sanırım. sonrasında bu programın direkt uyarlaması geldi ama ya böyle hikayeler çok yoktu ya da senaristler ingiliz senaristler (bilmiyorum var mı) kadar başarılı olamadılar ve bir şekilde tutmadı. sonuçta evler bir bu programdaki kadar felaket değildi ve daha çok öğrenci evleriydi sanırım. yarışmacılar da çok temizlik takıntılı değillerdi sanırım. bu programda aradan tek sıyrılan kadir ezildi oldu. o da fox tv ye geçince ilk programında konsept baya değişti ve tanınmaz hale geldi neredeyse. yani her gün puanlama olan bir haftalık yarışmaaya dönüştü ve o bak bu evde yaşayan kişi şudur bu kişinin başından şunlar şunlar geçti kısmı iyice silindi ( ilk tlc uyarlamasında da çok derinliğe girilmemişti ama evin sahibi gözüküyordu diye aklımda kalmış). en son halinde en hamarat benim e döndü konsept ve artık insanlar benim evim en temiz üstüne en lezzetli yemeği de ben yaparıma evrildi.

yani bu tarz programlarda elbette ah neden evrildi neden bu dejenerasyon diye sorgulamalara girmek abes çünkü programların kaygısı reyting ve her sezon içerikte değiştirilsin deniliyor. ondan sonra zuhal topal ya da x kişisi kanal değiştiriyor onun saatini kim dolduracak derken içerik değişebiliyor. bu arada kadir ezildi gerçekten reality show tadında programları sunmak için biçilmiş kaftan ve çerezlik olarak en hamarat benim yine arada izlenilir. ama türkiyedeki programları ve ingiliz programlarını karşılaştırınca millet olarak düşünce yapımızdaki boşluk dikkat çekiyor. bir taraf eğlendirirken azıcık da düşünsün diyor bir tarafta ev hanımlarının kafası dolsun izlesin beni yeter diyor.
devamını gör...

yengeye elif dedin usta
devamını gör...

olup da vermeyen, sevip de kavusamasin dedigim basliktir. insanı bagirtma. varsa ver. zaten gördüm ki teneffuste. ver yani. demek ses yok... dusman haritasi tekrar ciziliyor...
devamını gör...

siyahilere karşı yapılan ırkçılığı çok net bir şekilde hissettiren çok güzel bir film olmuş.
karizmasıyla ve elitliği ile göz kamaştıran müzisyen dr shirley'in konserleri için eyaletten eyalete giderkenki maceralarını işliyor.

tabi ki aynı ırkçılığı beyaz ama italyan olan tony lip ilk maruziyetinde şiddete başvurması da dr shirley ve nice siyahilerin sabırlarının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.

amerika'da bulunduğum sürede gözümle hiç şahit olmadım ancak çok iyi siyahi arkadaşlarım oldu, hatta onları daha sıcakkanlı ve sevecen bulduğum doğrudur.
azalması ümidi ile.
black lives matter

güldüğüm bir parçadan spoiler


tony'nin araba sürerken yola attığı cola kutusuna attığı anki dr shirley'in bakışı, daha sonrasında geri geri gelerek attığını geri alması çok güldürmüştür
.
devamını gör...

yatmaya devam ederdim. kimseye diyecek bir şeyim yok. yarım kalsın her şey. nereye gideceğimi merak ederdim.*
devamını gör...

ne kadına ne de erkeğe bunu yakıştırmıyorum. denk gelir belki edersin ama her 3 kelimede 1 adet küfür varsa çok hoş karşılayamıyorum bu durumu.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim