yoldaş'ın bizi pavyona götürmesi
yoldaş'ı pascal nouma ile karıştıranların olduğunu öğrendiğim başlık.
efenim yeri gelmişken tekrar söyleyeyim, yoldaş yoldaş'a yürümez.
eşcinsel değilim, eşcinsel olsam da yürümezdim, bizde bürokrasi böyle*
efenim yeri gelmişken tekrar söyleyeyim, yoldaş yoldaş'a yürümez.
eşcinsel değilim, eşcinsel olsam da yürümezdim, bizde bürokrasi böyle*
devamını gör...
yeni bir insanla tanışmaya üşenmek
zamanla edinilmiş olumsuz tecrübelerin neticesidir.
devamını gör...
chp'li dursun çiçek'in hdp'ye bakanlık verebiliriz demesi
bu açıklamalara şahit olunca kendi kendime soruyorum.
"bu chp'yi yönetenler gerçekten chp'li mi?".
"bu chp'yi yönetenler gerçekten chp'li mi?".
devamını gör...
ölmeyecek meslekler
kefencilik.
devamını gör...
bobby sands
ingiliz yönetiminin, irlanda katoliklerine uyguladığı baskı ve eziyetlerin iyice arttığı 70’ li yıllarda, ira safında mücadele veren irlanda direnişinin tüm dünyaca tanınan sembollerinden biridir.
kuzey irlanda’ dan bağımsız milletvekili olarak ingiltere parlamentosu’na seçilmesine rağmen tutukluydu ve ölüm orucundaydı. papa bile ölüm orucunu sonlandırmasını istedi. fakat dönemin ingiltere başbakanı, işçi hakları ve dış siyasette uyguladığı çok cevval politikalarla hatırladığımız (!) margaret thatcher “suç, suçtur” dedi ve geri adım atmadı.
sands, 66 günlük açlık grevinin sonunda, 5 mayıs 1981 yılında, 27 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
ölümünün ardından belfast’ ta tabutunun arkasından binlerce insan yürüdü. dünyanın çeşitli yerlerinde eylemler yapıldı. bence en manidarı iran’ ın yaptığıydı. tahran’ da ingiliz elçiliğinin bulunduğu sokağa, bobby sands’ in adını verdi.
...ki neden vermesindi ? 1900’ lerin başında kurulan, “anglo-persian oil company” (apoc) adlı ingiliz petrol şirketi, iran petrolünü yıllarca neredeyse gasp etmişti. petrolünü millileştirmek isteyen muhammed musaddık ’ ı devirmişti. yani iran, ingiliz emperyalizmine olan öfkesini bir anlamda bobby sands’ in ismiyle de somutlaştırdı.
hapisanede yazmış olduğu şiirinden bir alıntıyla;
“ve rüzgar barut kokusunu götürür, kar kan izlerini temizler elbet,
ama özgürlük ruhu ölmez, ne de çürüyüp gider.”
bobby sands
kuzey irlanda’ dan bağımsız milletvekili olarak ingiltere parlamentosu’na seçilmesine rağmen tutukluydu ve ölüm orucundaydı. papa bile ölüm orucunu sonlandırmasını istedi. fakat dönemin ingiltere başbakanı, işçi hakları ve dış siyasette uyguladığı çok cevval politikalarla hatırladığımız (!) margaret thatcher “suç, suçtur” dedi ve geri adım atmadı.
sands, 66 günlük açlık grevinin sonunda, 5 mayıs 1981 yılında, 27 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
ölümünün ardından belfast’ ta tabutunun arkasından binlerce insan yürüdü. dünyanın çeşitli yerlerinde eylemler yapıldı. bence en manidarı iran’ ın yaptığıydı. tahran’ da ingiliz elçiliğinin bulunduğu sokağa, bobby sands’ in adını verdi.
...ki neden vermesindi ? 1900’ lerin başında kurulan, “anglo-persian oil company” (apoc) adlı ingiliz petrol şirketi, iran petrolünü yıllarca neredeyse gasp etmişti. petrolünü millileştirmek isteyen muhammed musaddık ’ ı devirmişti. yani iran, ingiliz emperyalizmine olan öfkesini bir anlamda bobby sands’ in ismiyle de somutlaştırdı.
hapisanede yazmış olduğu şiirinden bir alıntıyla;
“ve rüzgar barut kokusunu götürür, kar kan izlerini temizler elbet,
ama özgürlük ruhu ölmez, ne de çürüyüp gider.”
bobby sands
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
serena williams'dan korkuyorum.
sanki yolda giderken omuz atıp, "ne baktın?" diye yüzümde minik minik kareler çıkana kadar tenis raketiyle dövecek gibi geliyor.
sanki yolda giderken omuz atıp, "ne baktın?" diye yüzümde minik minik kareler çıkana kadar tenis raketiyle dövecek gibi geliyor.

devamını gör...
annelerin kız çocuklarına gittikleri her yerde iş yaptırmaya çalışması
ileride oğluma ''hadi oğlum çayları sen koy.''diyen bir anne olacağıma inanarak karşı çıktığım başlıktır
devamını gör...
akşamüstü müzik ve kahve üçlüsü
muhteşemdir..sonbaharın hafif serinliği ile haline taç giydirir.
bir kucak çiçek bırakacak üstümüze dünya..
yaseminler üstüne yemin etmeye..
bir kucak çiçek bırakacak üstümüze dünya..
yaseminler üstüne yemin etmeye..
devamını gör...
yazarların uykusunun olmama nedeni
akşama doğru bir 20 dakika uyudum. şimdi daha hiç uyuyamıyorum ya. bir enerji geldi ki anlatamammm.
devamını gör...
bağlaç olan de’yi ayırmayan insan
değerli kafa sözlük yazarları,
bu konuyla ilgili sanırım daha önce de bir kaç kelam etmiştim.
evet, haklısınız, güzel türkçemizi güzel konuşmak ve yazmak, imla kurallarına riayet etmek çok önemli, hepimizin de asli görevi olmalı..
ancak gelin görün ki, zaman zaman hata, yanlış, eksik veya fazla birtakım durumlar olabiliyor.
ortada bir konu var, insan kendini kaptırıyor, hızlı hızlı yazacağım derken bir şeyler yanlış olabiliyor ,
bazen de şu telefonların otomatik kelime vs. düzenleme modları, yapılmak istenenin ( mesela tam burada istenenin yazarken, işte benim yazdı makina) dışında bazı düzenlemeler yapabiliyor.
tutun ki hata tamamen kişi kaynaklı, boşverin makinayı falan, bunları doğal görün artık, konu etmeyin..bu benim şahsi fikrim, katılır veya katılmazsınız,
ancak adam iki sayfa yazı yazmış,
' şurada virgül koymamışsın ' demek o adamla dalga geçmektir.
o kadar yazıda senin gördüğün sadece virgül mü ?
çok da iyi niyetli bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum ben.
ıfade edilen fikir ters geldiğinden, teşbihte hata olmaz, öküz altında buzağı aramak gibi geliyor bana bu durum.
yanılıyo olabilirim, ancak bazı durumlarda, eğer kelime veya cümlenin anlamını değiştirmiyorsa, biraz daha toleranslı davranilabilir gibi geliyor bana .
dün bir entry de vardı, çok hoşuma giden bir tanimlamaydi,
' tdk müfettişi gibi her şeye atlıyoruz ' diyordu sayın yazar , aynen öyle, biraz hoşgörü, biraz iyiniyet her seyi çözecektir emin olun ...
bu konuyla ilgili sanırım daha önce de bir kaç kelam etmiştim.
evet, haklısınız, güzel türkçemizi güzel konuşmak ve yazmak, imla kurallarına riayet etmek çok önemli, hepimizin de asli görevi olmalı..
ancak gelin görün ki, zaman zaman hata, yanlış, eksik veya fazla birtakım durumlar olabiliyor.
ortada bir konu var, insan kendini kaptırıyor, hızlı hızlı yazacağım derken bir şeyler yanlış olabiliyor ,
bazen de şu telefonların otomatik kelime vs. düzenleme modları, yapılmak istenenin ( mesela tam burada istenenin yazarken, işte benim yazdı makina) dışında bazı düzenlemeler yapabiliyor.
tutun ki hata tamamen kişi kaynaklı, boşverin makinayı falan, bunları doğal görün artık, konu etmeyin..bu benim şahsi fikrim, katılır veya katılmazsınız,
ancak adam iki sayfa yazı yazmış,
' şurada virgül koymamışsın ' demek o adamla dalga geçmektir.
o kadar yazıda senin gördüğün sadece virgül mü ?
çok da iyi niyetli bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum ben.
ıfade edilen fikir ters geldiğinden, teşbihte hata olmaz, öküz altında buzağı aramak gibi geliyor bana bu durum.
yanılıyo olabilirim, ancak bazı durumlarda, eğer kelime veya cümlenin anlamını değiştirmiyorsa, biraz daha toleranslı davranilabilir gibi geliyor bana .
dün bir entry de vardı, çok hoşuma giden bir tanimlamaydi,
' tdk müfettişi gibi her şeye atlıyoruz ' diyordu sayın yazar , aynen öyle, biraz hoşgörü, biraz iyiniyet her seyi çözecektir emin olun ...
devamını gör...
gündüz otobüs yolculuğu vs uçak yolculuğu
benim için cevabı uçak yolculuğu olan kıyaslama.
gideceğim yere hemen gitmeyi, yolda oyalanmaya tercih ederim uzun yolculuklarda. yol uzadıkça bedensel yorgunluk da artıyor çünkü. uçağa binince, yerden havalandıktan sonra çay kahve dağıtırlarken bir bakıyorsunuz gelmişsiniz. ne ara vardığınızı bile anlamıyorsunuz gideceğiniz yere.
yok ille de otobüs yolculuğuna mecbur isem müzik çalarım yanımda olduğu sürece benden mutlusu olmaz. fakat yol uzunsa, uzun süreli sarkıtma durumundan dolayı ayaklarımın şişmesi durumundan da hiç memnun değilim.
gideceğim yere hemen gitmeyi, yolda oyalanmaya tercih ederim uzun yolculuklarda. yol uzadıkça bedensel yorgunluk da artıyor çünkü. uçağa binince, yerden havalandıktan sonra çay kahve dağıtırlarken bir bakıyorsunuz gelmişsiniz. ne ara vardığınızı bile anlamıyorsunuz gideceğiniz yere.
yok ille de otobüs yolculuğuna mecbur isem müzik çalarım yanımda olduğu sürece benden mutlusu olmaz. fakat yol uzunsa, uzun süreli sarkıtma durumundan dolayı ayaklarımın şişmesi durumundan da hiç memnun değilim.
devamını gör...
şükretmek
"iman iki kısımdır, yarısı sabır yarısı şükürdür." şükür minnettir, kadir kıymet bilmektir. sahip olamadıklarımız için ise sabretmektir. hz. muhammed bir sözünde şöyle buyurur; "kanaat, bitmek tükenmek bilmeyen bir hazinedir." bu bizler için takdir görülene rıza göstermektir. bu konuyu istediğiniz kadar açabilir, üzerinde düşünebilirsiniz.
devamını gör...
bakire olmayan kadınla evlenilir mi sorunsalı
abi yıl 2020, 2020 lan yıl. biriyle iki gün çıktı diye reddettiğim kız oldu diyen var. seviyorsan geçmişe sünger çekersin, geçmişe bakmazsın. kendimce, evlenilecek kızda aranacak son şeydir bakirelik.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz.
bu matematik bizi kandırıyor hocam.
elde var sorular, gözyaşları, boş umutlar.
hesaplar tutmaz, tutmaz hocam.
bu matematik bizi kandırıyor hocam.
elde var sorular, gözyaşları, boş umutlar.
hesaplar tutmaz, tutmaz hocam.
devamını gör...
sait faik abasıyanık
türk öykücülüğünde yeni bir devir başlatmış ve modern öykünün en güzel örneklerini vermiş yazardır. kitaplarının telif haklarını darüşşafaka'ya bağışlamıştır. şuan kitapları iş bankası yayınları tarafından basılmaktadır. şiirleri, öyküleri kadar rağbet görmemiştir. eheh zaten ustalığı da öykülerindedir.
devamını gör...
sefiller
(bkz: victor hugo) tarafından yazılmış, dünya klasikleri denilince benim aklıma ilk gelen muhteşem eser. ilk kez ilkokul yıllarımda okumuştum ama sonra 5 ciltlik olan versiyonunu okuyunca anladım ki o yıllarda okuduğum sadece bir özetmiş. dünya tarihinde en çok okunan, en çok çevirisi yapılan, en bilinen eserlerin başında geliyor. 2012 yılında (bkz: les misérables) adıyla sinemaya uyarlandığında muhteşem bir müzikal izlemiştik. hugh jackman, russell crowe, anne hathaway ve amanda seyfried gibi muhteşem oyuncuların efsane oyunculuklarıyla adete bir görsel şölendi benim için. ve yanlış hatırlamıyorsam anne hathaway en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar ödülünü kazanmıştı.
kitaba dönecek olursak öncelikle victor hugo'nun özgürlük, adalet, eşitlik gibi konuları çok önemsediğini ve bu kitabın da temeli ve ana fikrinin bu konular olduğunu söylemeliyim.
jean valjean. şimdiye kadar okuduğum kitaplardaki en sevdiğim bir kaç karakterden birisidir. eski bir mahkumdur ve bu eski bir mahkum olmasının yükünü ömrü boyunca çekiyor. ancak eski bir mahkum da olsa "iyi" bir insan olunabileceğini bize gösteriyor yazar. tabi okurken ağlamaktan sayfalar ıslana ıslana gidiyor.
mösyö myriel, jean valjean, javert, fantine, cosette, marius, gavroche, eponine... bütün karakterler kitabı okurken sanki kendi arkadaşlarım kendi ailem gibi hissetmiştim. onlarla üzülüp, onlarla sevindim. onlarla ağladım onlarla aç kaldım. onlara atılan bir suç sanki bana atılmış gibi sinirlendim. tabi tüm bunlar için kesinlikle 5 ciltlik uzun versiyonunu okumanız lazım.
ciltler ve sayfalar boyunca sefaletin adaletsizliğin altında ezilip bükülen bu insanların ortak yönleri yaşama dair umutları, yaşamak istemeleri ve bir şekilde hayatlarına anlam katacak bir şeyler bulmaları. ve yine konu burada her büyük yazar ve her büyük eserde olduğu gibi varoluşçuluğa geliyor.
sefiller ve victor hugo hakkında bir entry yazmak ne kadar doğdu bilmiyorum ama benim için çok önemli yeri olan bir klasik.
kitaba dönecek olursak öncelikle victor hugo'nun özgürlük, adalet, eşitlik gibi konuları çok önemsediğini ve bu kitabın da temeli ve ana fikrinin bu konular olduğunu söylemeliyim.
jean valjean. şimdiye kadar okuduğum kitaplardaki en sevdiğim bir kaç karakterden birisidir. eski bir mahkumdur ve bu eski bir mahkum olmasının yükünü ömrü boyunca çekiyor. ancak eski bir mahkum da olsa "iyi" bir insan olunabileceğini bize gösteriyor yazar. tabi okurken ağlamaktan sayfalar ıslana ıslana gidiyor.
mösyö myriel, jean valjean, javert, fantine, cosette, marius, gavroche, eponine... bütün karakterler kitabı okurken sanki kendi arkadaşlarım kendi ailem gibi hissetmiştim. onlarla üzülüp, onlarla sevindim. onlarla ağladım onlarla aç kaldım. onlara atılan bir suç sanki bana atılmış gibi sinirlendim. tabi tüm bunlar için kesinlikle 5 ciltlik uzun versiyonunu okumanız lazım.
ciltler ve sayfalar boyunca sefaletin adaletsizliğin altında ezilip bükülen bu insanların ortak yönleri yaşama dair umutları, yaşamak istemeleri ve bir şekilde hayatlarına anlam katacak bir şeyler bulmaları. ve yine konu burada her büyük yazar ve her büyük eserde olduğu gibi varoluşçuluğa geliyor.
sefiller ve victor hugo hakkında bir entry yazmak ne kadar doğdu bilmiyorum ama benim için çok önemli yeri olan bir klasik.
devamını gör...
sevginin tanımı
yoktur. her insana göre farklılık gösterir. zaten olayın güzelliği de buradadır. dünyanın öteki ucundaki bir insanın sevgi tanımıyla senin sevgi tanımın farklıdır.
ama aynı şeyleri hissedersin aynı mutlulukları aynı hüzünleri yaşarsın.
yazar şöyle diyor.
sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. biri düşerse diğerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu . ancak sevgi, kesilmeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi. aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker.
ama aynı şeyleri hissedersin aynı mutlulukları aynı hüzünleri yaşarsın.
yazar şöyle diyor.
sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. biri düşerse diğerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu . ancak sevgi, kesilmeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi. aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker.
devamını gör...
düşük iq belirtisi diziler
klasik yaz dizilerinin hepsi.
devamını gör...
üniversite okumak vs meslek erbabı olmak
hala karar veremedigim versus. lise mezunuyum. kendi işimi yapıyorum. üniversiteyi bıraktım. ve hatta yeniden bir üniversite kazandım ancak gitmedim.
yaşam tarzı olarak üniversite okumak derim, şöyle de düşünmek lazım bugün benden yaşça büyük koca nesil hala üniversite okuyor, onlar belki yokluk içinde eğleniyor, ben varlık içinde sıkılıyorum. üniversite güzel mi güzel, bitirseydim yada kazandığıma gitseydim pişmanlığı var hala üstümde.
maddiyata gelirsek, işte bu benden büyük üniversiteli nesiller varsayalım mezuniyetten sonra 2 sene içinde kendi meslek dalında iş buluyor olsun. -trde zor olsa da- onlara işi öğretecek olan benim. çünkü meslek lisesinde okudum, o zamandan beridir de full olmasa da azımsanmayacak kadar çalıştım. daha kıdemli olacağım (memur olur isem) yani onlar bana göre geç kalmış olacaklar. onlar mezun olup kyk borcunu ödeyene, araba alana kadar ben bu süreçte arabamın taksidini bitirmiş oluyorum. ve hatta yaparsam da çocuğum da 1.5 yaşında oluyor.
yine de tüm bunlar üniversite mezunu olmadığım için pişman olduğum, özendiğim gerçeğini de değiştirmiyor. eğer oturup daha bencil düşünseydim şuan çalışmıyor okuyor olurdum. yani demem o ki, para saadet değil. belki üniversite mezunlarını birkaç sene içinde maddiyat konusunda ciddi bir farkla sollayacağım, ama ama ama... mutlu değilim. onların en güzel geçen yılları ile benimki kıyaslandığında çöp gibi bir hayat yaşadığım ortada. üniversite okuyanlar, 50 yaşında yorgun ve pişman olmayacak belki, hayata geç atıldığı için. ben, 30umda bundan pişmanlık duyacağım.
yaşam tarzı olarak üniversite okumak derim, şöyle de düşünmek lazım bugün benden yaşça büyük koca nesil hala üniversite okuyor, onlar belki yokluk içinde eğleniyor, ben varlık içinde sıkılıyorum. üniversite güzel mi güzel, bitirseydim yada kazandığıma gitseydim pişmanlığı var hala üstümde.
maddiyata gelirsek, işte bu benden büyük üniversiteli nesiller varsayalım mezuniyetten sonra 2 sene içinde kendi meslek dalında iş buluyor olsun. -trde zor olsa da- onlara işi öğretecek olan benim. çünkü meslek lisesinde okudum, o zamandan beridir de full olmasa da azımsanmayacak kadar çalıştım. daha kıdemli olacağım (memur olur isem) yani onlar bana göre geç kalmış olacaklar. onlar mezun olup kyk borcunu ödeyene, araba alana kadar ben bu süreçte arabamın taksidini bitirmiş oluyorum. ve hatta yaparsam da çocuğum da 1.5 yaşında oluyor.
yine de tüm bunlar üniversite mezunu olmadığım için pişman olduğum, özendiğim gerçeğini de değiştirmiyor. eğer oturup daha bencil düşünseydim şuan çalışmıyor okuyor olurdum. yani demem o ki, para saadet değil. belki üniversite mezunlarını birkaç sene içinde maddiyat konusunda ciddi bir farkla sollayacağım, ama ama ama... mutlu değilim. onların en güzel geçen yılları ile benimki kıyaslandığında çöp gibi bir hayat yaşadığım ortada. üniversite okuyanlar, 50 yaşında yorgun ve pişman olmayacak belki, hayata geç atıldığı için. ben, 30umda bundan pişmanlık duyacağım.
devamını gör...