nevşin mengü
nevşin mengü diyince aklıma tayyip ve trump görüşmesine yaptığı yorum (girdisi çıktısı 23 dk) geliyor ama herkesin sessiz kaldığı çoğu konuda çok yerinde eleştirileri ve tepkileri de var. açıkçası bu yönü ile kendisi bende hayranlık uyandırıyor.
devamını gör...
26 ocak 2021 normal sözlük’ün aşırı kasması
internet bağlantıma bakıyorum bir sorun yok, bilgisayarıma yeni format atıldı. sorun ne diye düşünüyorum lakin bulamıyorum.
devamını gör...
mezarlığın yanında ikamet etmek
öldükten sonra aynı muhitte oturmaya devam etmek demektir.
devamını gör...
aynı hataları tekrarlamak
yapılan hata'nın sana ders vermesi gerekiyor.silkelenmeden işin içinde çıkamazsın bir an da 'donk' sesi duyulmuyor beyninde.hata'yı sindirmeli üzerine düşünmeli bunun için mesai harcanmalı. yok ben adam olmam diyorsan olmuyorsun zaten.öğrenilmiş çaresizlik üzerinden devam ediyorsun hayatına alışıyorsun. hata'ların ilk'i gibi canını yakmıyor sanki. bu yüzden hata'yı sahiplenmemeli ona yenilmemeli, hayatını mahvetmesine izin vermemeli. bunun için ilk yapıldığındaki dersler iyi çalışılmalı notlar üzerinden geçilmeli çünkü erken teşhis hayat kurtarır.
devamını gör...
tayyip erdoğan'ı sevmeyip ülkesinde gezmek
turist miyiz lan biz ne gezmesi? tayyip erdoğan'ın cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede hayatta kalmaya çalışmak olmalıydı başlık.
burası mustafa kemal atatürk'ün ve yüz binlerce şehidimizin kurtuluş mücadelesi vererek kurduğu bir ülke; ve ben bu ülkede yaşıyorum.
burası mustafa kemal atatürk'ün ve yüz binlerce şehidimizin kurtuluş mücadelesi vererek kurduğu bir ülke; ve ben bu ülkede yaşıyorum.
devamını gör...
çaya şeker atmadan içen kişi
havalı olduğu sanılan ama gayet normal bi olay..
devamını gör...
değirmen
aynı zamanda çok sevdiğim bir sabahattin ali hikayesidir.
"sen sevgiline ne verebilirsin sanki? kalbini mi? pekâlâ, ikincisine? gene mi o? üçüncü ve dördüncüye de mi o?.. atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?... hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun...
siz sevemezsiniz adaşım, siz şehirde yaşayanlar ve koyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler, siz birisininden korkan ve birisini tehdit edenler... siz sevemezsiniz, sevmeyi yalnız biz biliriz..."
"sen sevgiline ne verebilirsin sanki? kalbini mi? pekâlâ, ikincisine? gene mi o? üçüncü ve dördüncüye de mi o?.. atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?... hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun...
siz sevemezsiniz adaşım, siz şehirde yaşayanlar ve koyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler, siz birisininden korkan ve birisini tehdit edenler... siz sevemezsiniz, sevmeyi yalnız biz biliriz..."
devamını gör...
memleketinin adını söylemeden anlat
baklava.
devamını gör...
burger king'in logosunu değiştirmesi
sanki biraz 80'ler gibi hissettirdi bana nostaljik gibi.
devamını gör...
friedrich nietzsche sözleri
kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu o' dur.
devamını gör...
yazarların en sıkıcı özelliği
farkındalık.
sürekli olarak işitselleri görselleri ve hissel uyaranları aktif olarak algılamaya çalışan bir beyin.
aha kuş dalışa geçti arkasındaki de ters yöne döndü.
olm bırak işte nereye dalarsa dalsın.
ama yok..
çıt sesi ile kulakları dikeltip gözleri saliseler içinde kaynağa diken bir refleks.
vücuda bir sineğin temas etmesi ile aynı anda benimde o sineğe temas etmem.
dünyada algılayacak bir şey bulamayınca da milyonlarca senaryo film müzik tez hipotez protez üreten bir beyin..
çok yoruldum.
sürekli olarak işitselleri görselleri ve hissel uyaranları aktif olarak algılamaya çalışan bir beyin.
aha kuş dalışa geçti arkasındaki de ters yöne döndü.
olm bırak işte nereye dalarsa dalsın.
ama yok..
çıt sesi ile kulakları dikeltip gözleri saliseler içinde kaynağa diken bir refleks.
vücuda bir sineğin temas etmesi ile aynı anda benimde o sineğe temas etmem.
dünyada algılayacak bir şey bulamayınca da milyonlarca senaryo film müzik tez hipotez protez üreten bir beyin..
çok yoruldum.
devamını gör...
ücretsiz sertifikalı hızlı okuma eğitimi
piyasadaki en kapsamlı kurstur. 20. derste geldiğiniz seviyeye inanamayacaksınız. buradan ulaşabilirsiniz
tr.bitdegree.org/kurs/mukem...
tr.bitdegree.org/kurs/mukem...
devamını gör...
akademi
sivil askeriyedir. hiyerarşik düzeni iyi bilmeniz ve her türlü davranışınızda stratejik olmanız gerekir. burada kafanıza estiği gibi hareket edemezsiniz; sorgulayamazsınız.
belki türkiye'de her yer böyle değil çünkü çok fazla özel ve gereksiz üniversite açıldı.* bunlara üniversite denemez tabii. birer özel kurs diyebiliriz. kimse alınmasın lütfen. oraya gidenlerin bir suçu yok. açan devletin suçu var. neyse. ne diyorduk? her akademi sivil askeriye tadında değil fakat olanları var, insanın anasını ağlatıyorlar. kadınlar askere gitmiyor belki bu ülkede, ama ben resmen askeriyede büyümüşüm gibi hissediyorum. belki geçer bu günler de... biz denizi, kumu ve güneşi hayal edelim...
*
belki türkiye'de her yer böyle değil çünkü çok fazla özel ve gereksiz üniversite açıldı.* bunlara üniversite denemez tabii. birer özel kurs diyebiliriz. kimse alınmasın lütfen. oraya gidenlerin bir suçu yok. açan devletin suçu var. neyse. ne diyorduk? her akademi sivil askeriye tadında değil fakat olanları var, insanın anasını ağlatıyorlar. kadınlar askere gitmiyor belki bu ülkede, ama ben resmen askeriyede büyümüşüm gibi hissediyorum. belki geçer bu günler de... biz denizi, kumu ve güneşi hayal edelim...
*
devamını gör...
esaretin bedeli
1994 yapımı amerikan filmi. yönetmenliğini frank darabont yapmıştır ve senaryosu, stephen king'in yazdığı "kuşku mevsimi" adlı kitabın "rita hayworth'u seven adam" bölümünden uyarlanmıştır. kitapla ilgili olarak şunu söyleyeyim ki, türkiye'de yayınlanan versiyonunda bu bölüm nedense bulunmamaktadır.
filmin bana düşündürdükleri ise şöyledir:
bu filmi beğenen birçok kişi gibi benim de içime halen sindiremediğim şey ödülleri forrest gump'a kaptırmış olması. tom hanks en sevdiğim erkek oyunculardan birisi o ayrı. forrest gump en sevdiğim filmlerden biridir o da ayrı. ama iki filmi önüme koyup hangisi dediklerinde tartışmasız bu film derim. ama gelin görün ki ödülleri kaptırmış olması bir hayli üzücü.
hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri kıyas konusudur. herkes gibi her şey de birbirinden farklıdır arkadaş. dolayısıyla bu iki filmi kıyaslamak yanlış olacaktır. ama ister istemez kıyaslamak durumunda kalıp sonuna kadar bu film diyorum.
bir kere bu film daha çok şey öğretiyor insana. en başta zaten afişinde de yazdığı gibi umut etmenin aslında ne kadar önemli bir şey olduğunu anlatıyor. durumun ne kadar berbat ve zor olursa olsun umudu bırakmamak gerektiğini, hayatının tıpkı andy dufrasne gibi bir anda tepe takla olması durumunda bile umut etmek gerektiğini anlatıyor.
bira sahnesini yazmaya cesaret edemiyorum. çünkü o sahnedeki güzelliği her ne kadar anlatmak istesem de yazdıklarım yetmez açıkçası. o nedenle anlatamıyorum. (bu sahneyi yazıyla değil de sözlü olarak birine anlatmaya kalksam sanırım "into the wild" filminde mccandless'in bardaki o top sakallı arkadaşına "ben alaska'ya gidiyorum, ta oralara ta uzaklara" derken yaşadığı mutluluk sarhoşluğuna bürünürüm sanırım)
bir diğer öğrettiği şey ise dostluk. aslında fazla arkadaşın olmasa bile sahip olduğun gerçek bir dostun varsa başka bir arkadaşa ihtiyacının olmadığını, bunun yanında zor şartlarda zor insanlarla beraberken o zorluğu paylaştığın bir dost varsa üstesinden sırt sırta vererek aşılabileceğini anlatıyor.
boş beyinli olmamak, bir şeyleri iyi derecede bilmek ve bir şeylere tutku duymak gerektiği de benim çıkardığım bir diğer sonuç. andy eğer taşlara ilgi duymasaydı ve onların yapısından anlamasaydı o duvarı kazmayacaktı. ama bu konudaki bilgisini eyleme döküp duvarı kazmayı ve oradan ayrılmayı başardı. veya oradayken zamanı geçirebilmek adına devamlı bir şeylerle uğraşması, satranç takımı hazırlamaktan tutun da kütüphaneyi adama benzetmesine kadar devamlı bir meşguliyet içinde olması boktan durumlarda olduğumuz anlarda geçmek bilmeyen zamanı hızlandırmak ve zaman algımıza müdahale edebileceğimize iyi bir örnek.
ve belki de en önemlisi müzik dinlemek denen şeyin aslında basit gibi görünse de hiç de öyle basit bir şey olmadığı, müzik dinlemenin aslında çok büyük bir lüks olduğu ve müziğe aç olmanın en büyük açlıklardan biri olduğunu anlatıyor. gardiyan odasında dayak yeme pahasına bütün mahkumlara hoparlörden yaptığı müzik yayını bunu oldukça iyi anlatıyordu.
özgürlüğü anlatmasını söylemeye gerek yok. onu diğer hapishane filmleri de işliyor zaten. ama bu film hayatın içinde bulunan ama aslında basit gibi görünen şeylerin esasında ne denli önem sahibi olduğunu adeta gözümüze sokuyor ve ders gibi anlatıyor. varsın ödül alamasın. ben ve benim gibi birçok insanın içinde öyle görünüyor ki kalıcı olarak bir numarada kalacak.
iyi ki böyle bir film var, iyi ki izledim ve iyi ki içimde yer etti. yeri her daim özel olacaktır içimde.
filmin bana düşündürdükleri ise şöyledir:
bu filmi beğenen birçok kişi gibi benim de içime halen sindiremediğim şey ödülleri forrest gump'a kaptırmış olması. tom hanks en sevdiğim erkek oyunculardan birisi o ayrı. forrest gump en sevdiğim filmlerden biridir o da ayrı. ama iki filmi önüme koyup hangisi dediklerinde tartışmasız bu film derim. ama gelin görün ki ödülleri kaptırmış olması bir hayli üzücü.
hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri kıyas konusudur. herkes gibi her şey de birbirinden farklıdır arkadaş. dolayısıyla bu iki filmi kıyaslamak yanlış olacaktır. ama ister istemez kıyaslamak durumunda kalıp sonuna kadar bu film diyorum.
bir kere bu film daha çok şey öğretiyor insana. en başta zaten afişinde de yazdığı gibi umut etmenin aslında ne kadar önemli bir şey olduğunu anlatıyor. durumun ne kadar berbat ve zor olursa olsun umudu bırakmamak gerektiğini, hayatının tıpkı andy dufrasne gibi bir anda tepe takla olması durumunda bile umut etmek gerektiğini anlatıyor.
bira sahnesini yazmaya cesaret edemiyorum. çünkü o sahnedeki güzelliği her ne kadar anlatmak istesem de yazdıklarım yetmez açıkçası. o nedenle anlatamıyorum. (bu sahneyi yazıyla değil de sözlü olarak birine anlatmaya kalksam sanırım "into the wild" filminde mccandless'in bardaki o top sakallı arkadaşına "ben alaska'ya gidiyorum, ta oralara ta uzaklara" derken yaşadığı mutluluk sarhoşluğuna bürünürüm sanırım)
bir diğer öğrettiği şey ise dostluk. aslında fazla arkadaşın olmasa bile sahip olduğun gerçek bir dostun varsa başka bir arkadaşa ihtiyacının olmadığını, bunun yanında zor şartlarda zor insanlarla beraberken o zorluğu paylaştığın bir dost varsa üstesinden sırt sırta vererek aşılabileceğini anlatıyor.
boş beyinli olmamak, bir şeyleri iyi derecede bilmek ve bir şeylere tutku duymak gerektiği de benim çıkardığım bir diğer sonuç. andy eğer taşlara ilgi duymasaydı ve onların yapısından anlamasaydı o duvarı kazmayacaktı. ama bu konudaki bilgisini eyleme döküp duvarı kazmayı ve oradan ayrılmayı başardı. veya oradayken zamanı geçirebilmek adına devamlı bir şeylerle uğraşması, satranç takımı hazırlamaktan tutun da kütüphaneyi adama benzetmesine kadar devamlı bir meşguliyet içinde olması boktan durumlarda olduğumuz anlarda geçmek bilmeyen zamanı hızlandırmak ve zaman algımıza müdahale edebileceğimize iyi bir örnek.
ve belki de en önemlisi müzik dinlemek denen şeyin aslında basit gibi görünse de hiç de öyle basit bir şey olmadığı, müzik dinlemenin aslında çok büyük bir lüks olduğu ve müziğe aç olmanın en büyük açlıklardan biri olduğunu anlatıyor. gardiyan odasında dayak yeme pahasına bütün mahkumlara hoparlörden yaptığı müzik yayını bunu oldukça iyi anlatıyordu.
özgürlüğü anlatmasını söylemeye gerek yok. onu diğer hapishane filmleri de işliyor zaten. ama bu film hayatın içinde bulunan ama aslında basit gibi görünen şeylerin esasında ne denli önem sahibi olduğunu adeta gözümüze sokuyor ve ders gibi anlatıyor. varsın ödül alamasın. ben ve benim gibi birçok insanın içinde öyle görünüyor ki kalıcı olarak bir numarada kalacak.
iyi ki böyle bir film var, iyi ki izledim ve iyi ki içimde yer etti. yeri her daim özel olacaktır içimde.
devamını gör...
ansızın gözlerinin dolması
off bunu yaşayanın iç sesi;
salak niye ağlıyorsun, salak niye gözlerin doldu, saçmalama kendine gel...
salak niye ağlıyorsun, salak niye gözlerin doldu, saçmalama kendine gel...
devamını gör...
haldun dormen
abd'de yale üniversitesi'nde tiyatro bölümünde okuyup,yönetmenlik diploması almıştır.
devamını gör...
tanım engelleme
sozlukte dile getirilen bir cok problemin cozumu aslinda bu ozellikte yatmaktadir fakat bir cok yazar kendisini rahatsiz edenleri engelleyip gecmek yerine 'kalite cok dustu, bu trolleri niye barindiriyorsunuz?' gibi sikayetleri sozlukle ilgili basliklar altinda dile getiriyor.
benim onerim su yonde; bunlar icin caninizi sıkıp sozlukten sogumaya gerek yok. rahatsiz oldugunuz yazari engelleyin, moderasyona da rahatsizliginizi bildirin. zaten er ya da gec o kisi hakkinda gereken yapilir. zira bu yazari engellemeniz sorunu sizin acinizdan cozse de sozlugun disariya gorunen yuzunu de kotulediklerinden sozluk yonetimi icin de sorun teskil ediyorlar.
benim onerim su yonde; bunlar icin caninizi sıkıp sozlukten sogumaya gerek yok. rahatsiz oldugunuz yazari engelleyin, moderasyona da rahatsizliginizi bildirin. zaten er ya da gec o kisi hakkinda gereken yapilir. zira bu yazari engellemeniz sorunu sizin acinizdan cozse de sozlugun disariya gorunen yuzunu de kotulediklerinden sozluk yonetimi icin de sorun teskil ediyorlar.
devamını gör...
mercimek çorbasını bir üst noktaya taşıyan detaylar
tarhanayla değiştirmek. aniden, şak diye.
devamını gör...
yaşam motivasyonu beddua etmek olan insan
başlık tehlikeli, kim vurduya gitmeden çıkayım şu başlıktan, birazdan beddua mekanize tugayı buraya intikal eder, kabuk mabuk kalmaz maazallah! sizlere hayırlı(!) beddualaşmalar dilerim. ben yokmuşum gibi beddua edin. keyfinize bakın.
devamını gör...