aljaferia sarayı
orta çağ'da ispanya'da yaptırılmış bir saray. günümüzde ispanyol parlamentosu burada yer alıyor.
bir dünya mirası olarak kabul edilen saray, islam mimarisinden esintiler taşıyor. zira o bölgedeki müslümanların yöneticisi konumundaki banu hud hanedanlığının bir ferdi olan ebu jaffar al-muktadir zamanında yaptırılmıştı.
aragonlu 1. alfonso'nun, 12. yüzyılda zaragoza'yı yeniden fethi sonrasında çeşitli dönemlerde, hristiyan kralların ikametgahı ve sonrasında askeri bir yapı olarak kullanıldı, çok kez zarar gördü ve 20. yüzyılda restore edildi. aslında inşa edildiği dönemde surların dışında kalıyordu ancak yüzyıllar içerisinde şehrin genişlemesi sonucunda artık şehir içinde yer alıyor.
sarayın en eski yapısı troubadour kulesi olarak biliniyor. hendekle çevrili bu kulenin askeri amaçlarla tasarlandığı, yani savunma ve gözcülük için yapıldığı tahmin ediliyor.
görsel
moorish taifal ya da türkçesi mağribi taifal sarayı denen kısım aynı bölgede inşa edildi daha sonra. bu sayede esas saray ile kule birleşmiş oldu.
görsel
bu bölümün kuzey, güney, doğu gibi farklı yönlerdeki salonlarının kullanım amaçları da farklıydı.
santa isabel avlusu adlı kısım, bence sarayın en güzel kısmı. bu, sarayın bağımsız olan tüm kısımlarını birbiriyle birleştiren bir avlu. ismini portekiz kraliçesi aragonlu elizabeth'ten almış. koridorlardaki mermer zemin restorasyonla yapılmış.
görsel
sarayın içinde birçok farklı bölüm daha var; san martin şapeli, mudejar sarayı, katolik krallar tarafından yaptırılan bir başka saray daha... keşke gidebilsem de yakından görsem diyebileceğim birçok detay var.
bir dünya mirası olarak kabul edilen saray, islam mimarisinden esintiler taşıyor. zira o bölgedeki müslümanların yöneticisi konumundaki banu hud hanedanlığının bir ferdi olan ebu jaffar al-muktadir zamanında yaptırılmıştı.
aragonlu 1. alfonso'nun, 12. yüzyılda zaragoza'yı yeniden fethi sonrasında çeşitli dönemlerde, hristiyan kralların ikametgahı ve sonrasında askeri bir yapı olarak kullanıldı, çok kez zarar gördü ve 20. yüzyılda restore edildi. aslında inşa edildiği dönemde surların dışında kalıyordu ancak yüzyıllar içerisinde şehrin genişlemesi sonucunda artık şehir içinde yer alıyor.
sarayın en eski yapısı troubadour kulesi olarak biliniyor. hendekle çevrili bu kulenin askeri amaçlarla tasarlandığı, yani savunma ve gözcülük için yapıldığı tahmin ediliyor.
görsel
moorish taifal ya da türkçesi mağribi taifal sarayı denen kısım aynı bölgede inşa edildi daha sonra. bu sayede esas saray ile kule birleşmiş oldu.
görsel
bu bölümün kuzey, güney, doğu gibi farklı yönlerdeki salonlarının kullanım amaçları da farklıydı.
santa isabel avlusu adlı kısım, bence sarayın en güzel kısmı. bu, sarayın bağımsız olan tüm kısımlarını birbiriyle birleştiren bir avlu. ismini portekiz kraliçesi aragonlu elizabeth'ten almış. koridorlardaki mermer zemin restorasyonla yapılmış.
görsel
sarayın içinde birçok farklı bölüm daha var; san martin şapeli, mudejar sarayı, katolik krallar tarafından yaptırılan bir başka saray daha... keşke gidebilsem de yakından görsem diyebileceğim birçok detay var.

devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
sabah sabah yazılmaz mı mani
geç patlayana afyon denir mi yani
gün aymış çoktan
mazeretin de böylesi hani
geç patlayana afyon denir mi yani
gün aymış çoktan
mazeretin de böylesi hani
devamını gör...
fakirlerin isyan etmeme sebepleri
öğrenilmiş çaresizlik olabilir.
devamını gör...
evlenince kocanın kütüğüne geçmek
acilen yok olması gereken bir sistem
devamını gör...
kimsenin kimseyi umursamadığı gerçeği
içim yanıyor, eziliyor, taşmak üzere olan bir deniz gibiyim. en çok duymak istediğim şey şu: seni merak ediyorum. hani herkes şu yalanın ardına saklanır ya: insan önce kendine değer vermeli. süslü sözlerin arkasına sığınmak öyle kolaydır ki bir yerden sonra beyin de onları gerçek sanır. başka bir yalan da var suyun akıp yolunu bulmasına dair. hiç düşündünüz mü dünyada neden sadece ben yokum veya siz? bunca insan arasında ben olmasam ne olurdu diye? yıkılmak üzere olan kayaları dengede tutan o küçük taş mıyım ki ben? herkes nasıl böyle yaşayabiliyor? yaşayan ölüler misiniz siz de? patronunuz mu karar veriyor buna yoksa? ne giyeceğimize sokaktan geçen birinin karar verdiği gibi. söyleyin şimdi bana kim kimin umurunda? ne yani şimdi bu kendi içimizde savaşıyor muyuz? yoksa her gece yorganın altında ağlıyor musunuz? yaşadığınız hayatın ne kadarı sizin? nasıl böyle sakin kalabiliyorsunuz? ben kalamıyorum, içten içe eriyorum. gözyaşlarım içime akıyor. aldığım nefes fazla geliyor. yo yo yo kendi canıma kıymayacağım. başka birilerin kararıyla geldiğim şu dünyada başka biri olarak yaşayacağım. depresyon diyip geçmek kolay bunlara, seni korkak arkadaşım, gerçeklerden korkuyorsun, şu dünyada değerli olduğuna öylesine inandırmışsın ki kendini, değerlisin tabiki de ama işte kum tanelerinden biri olarak. sizin derdiniz benim derdim, benim derdimin kimsenin derdi olmadığı kadar. ben ki bu koca dünyada koskocaman bir hiçim. düşük bir özgüvenin izleri değildir bunlar aksine gerçekleri görmeye dair olan cesaretin yürekliliğidir. hadi kendinizi kandırmaya devam edin. hadi kavgalar edin, hadi hadi haklayın birbirinizi sizi küçük kum taneleri.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
kedilerin evrimi ve evcilleşmesi diğer hayvanlara göre çok daha az insan faktörü içererek olmuştur. zira kediler, insanların etrafında ambar ve fare olduğunu fark edip kendileri, insanların yakınlarına gelmeye başlamışlardır. bu yüzden kediler hiçbir zaman tamamen evcil ve tamamen itaatkar bir tür olmamışlar hatta vahşi doğadaki kimi alışkanlıklarını bizimle de sürdürmüşlerdir.
hemen örnek vermek gerekirse;
mesela evinizdeki kediniz eve geldiğimizde ya da sabah uyandığınızda gelip ayağınızı bacağınızı kafasıyla dürtüyor ya, işte o "benim sürümdensin" demek.
evet vahşi kediler dahil her kedi etrafını sürü olarak görüyor ve bu hareketle sürüsünü işaretliyor.
ayrıca evet kediniz ev ahalisini de bir çeşit sürü olarak görüyor.
zaten bu yüzden kediniz sizinle tuvalete girmek istiyor ya da tuvalet kapısında bekliyor. zira vahşi doğada tuvaletini yapmak çok savunmasız bir an, başka yırtıcılar gelebilir, o yüzden kediler sürüsündeki diğer kediler tuvaletini yaparken nöbet tutmak dürtüsüne sahip.
işte sizinle sapık gibi tuvalete girmek istemelerinin sebebi bu *
canım kediler hakkındali kolektif bilgileri azıcık daha arttırdığıma göre bu gece de rahat uyuyabilitirim arkadaşlar. kedi anneleri tarikatımıza bu gecelik hizmetimi tamamladım çünkü.
hemen örnek vermek gerekirse;
mesela evinizdeki kediniz eve geldiğimizde ya da sabah uyandığınızda gelip ayağınızı bacağınızı kafasıyla dürtüyor ya, işte o "benim sürümdensin" demek.
evet vahşi kediler dahil her kedi etrafını sürü olarak görüyor ve bu hareketle sürüsünü işaretliyor.
ayrıca evet kediniz ev ahalisini de bir çeşit sürü olarak görüyor.
zaten bu yüzden kediniz sizinle tuvalete girmek istiyor ya da tuvalet kapısında bekliyor. zira vahşi doğada tuvaletini yapmak çok savunmasız bir an, başka yırtıcılar gelebilir, o yüzden kediler sürüsündeki diğer kediler tuvaletini yaparken nöbet tutmak dürtüsüne sahip.
işte sizinle sapık gibi tuvalete girmek istemelerinin sebebi bu *
canım kediler hakkındali kolektif bilgileri azıcık daha arttırdığıma göre bu gece de rahat uyuyabilitirim arkadaşlar. kedi anneleri tarikatımıza bu gecelik hizmetimi tamamladım çünkü.
devamını gör...
zor bir insan olmak
insanlar sizi anlamaya çalışmazlar. genellikle ötekileştirilirsiniz. zor bir insan olmak zordur.
devamını gör...
sultan-ı yegâh
1981 yılında nur yoldaş tarafından seslendirilerek hayatımıza giren mükemmel parçadır. ayrıca geçtiğimiz senelerde mor ve ötesi tarafından da seslendirilmiştir, güzel ve hoş bir seslendirmedir.
nur yoldaş
mor ve ötesi
nur yoldaş
mor ve ötesi
devamını gör...
duyulmuş en enteresan iltifat
sevgili romalılar hadi dökün eteğinizdeki taşları!
benim duyduğum leyla ile mecnun'da geçen "gözlerin o kadar yeşil ki, öpsem gözlerinden, dudağımda bir orman filizlenir" dir.
şahsıma edilmiş olan ise; çizgi film neşesi var yüzünde.
benim duyduğum leyla ile mecnun'da geçen "gözlerin o kadar yeşil ki, öpsem gözlerinden, dudağımda bir orman filizlenir" dir.
şahsıma edilmiş olan ise; çizgi film neşesi var yüzünde.
devamını gör...
mesajınız var turuncusu
son zamanlarda pek de yanmayan turuncudur. yaz mevsiminden turuncu da payını aldı galiba.
devamını gör...
muhabbet kuşunun ölmesi
az önce, ikinci kez başıma gelen berbat olay. çok üzgünüm. ilk akla gelen, gördüğümde ve duyduğumda en çok üzüldüğüm şey; "nihayetinde bir kuş, bu kadar üzülecek ne var" yaklaşımı. çok üzülüyorsunuz, bildiğiniz eliniz ayağınız tutmuyor. şu an o kadar üzgünüm ki nefes bile almak zor geliyor bana.
çok yakın bir dostumdu kendisi. kıpır kıpırdı, heyecanlıydı. kuşlar, kediler, köpekler insan hayatında, bizim bildiğimiz insan ilişkilerinden; arkadaşlık, dostluk, sevgililikten farklı bir yerde konumlanıyorlar. güçlü değiller, seni kayıtsız şartsız seviyorlar. sabah uyandığınızda kafesinden kafalarını aşağı eğip ya da yukarı kaldırıp sana bakıyorlar. "hadi beni çıkar şuradan da azıcık oynayalım" diyorlar. güç sende, kudret sende.
işte bu kudret, her insana gelmiyor. ben bu hayvanlara sahiplik yapmanın ağırlığını taşıyamıyorum şahsen. kuşlarım hasta olma emaresi gösterdiği an veterinere koşarım; "bana yardım edin" diye. bu kuşumda da dört defa gittik, dört ayrı ilaç kullandık. olmuyor, hassas bir insansanız "elimizden geleni yaptık ne yapalım artık" diye içinizi soğutamıyorsunuz. "ne vardı da aldın, senin neyine ya" diyorsunuz. bir canlının sorumluluğunu almak demek, onun babası, annesi, kardeşi, her şeyi olmanız demek. sizin her şeyleri olduğunuzu da her an gösterdikleri için, bu ağır sevginin altında eziliyorsunuz.
bir hayvan beslemek isteyenler, bu ne olursa olsun, onun yokluğunun sizde büyük bir boşluk oluşturacağını unutmasınlar. hasta olmaya başladığından ölene kadar süren tüm süreçte uykusuzluklar, ağır üzüntü halleri, dibe batmalar yaşıyorsunuz. insanız biz, zayıfız, o hayvanların bize yüklediği kadar kudretli değiliz. canı alan da canı veren de değiliz. eğer bu yükün altında ezilmeyeceğinizi düşünüyorsanız ki bunu için taş kalpli bir ruh hastası olmanız lazım, beslemeye karar verirken iki kere düşünün.
çok üzgünüm can dostum, çok.
not: aşağıda gördüğüm "ölüm gerçek, antrenman yapmalı, alışın buna" yaklaşımı da yanlış değil ancak geçersiz bir yaklaşım. ben babamı kaybettim. ölümü bilmek, yenilerine olan üzüntünüzü hafifletmiyor. her kaybın hüznü, acısı, sızısı farklı.
çok yakın bir dostumdu kendisi. kıpır kıpırdı, heyecanlıydı. kuşlar, kediler, köpekler insan hayatında, bizim bildiğimiz insan ilişkilerinden; arkadaşlık, dostluk, sevgililikten farklı bir yerde konumlanıyorlar. güçlü değiller, seni kayıtsız şartsız seviyorlar. sabah uyandığınızda kafesinden kafalarını aşağı eğip ya da yukarı kaldırıp sana bakıyorlar. "hadi beni çıkar şuradan da azıcık oynayalım" diyorlar. güç sende, kudret sende.
işte bu kudret, her insana gelmiyor. ben bu hayvanlara sahiplik yapmanın ağırlığını taşıyamıyorum şahsen. kuşlarım hasta olma emaresi gösterdiği an veterinere koşarım; "bana yardım edin" diye. bu kuşumda da dört defa gittik, dört ayrı ilaç kullandık. olmuyor, hassas bir insansanız "elimizden geleni yaptık ne yapalım artık" diye içinizi soğutamıyorsunuz. "ne vardı da aldın, senin neyine ya" diyorsunuz. bir canlının sorumluluğunu almak demek, onun babası, annesi, kardeşi, her şeyi olmanız demek. sizin her şeyleri olduğunuzu da her an gösterdikleri için, bu ağır sevginin altında eziliyorsunuz.
bir hayvan beslemek isteyenler, bu ne olursa olsun, onun yokluğunun sizde büyük bir boşluk oluşturacağını unutmasınlar. hasta olmaya başladığından ölene kadar süren tüm süreçte uykusuzluklar, ağır üzüntü halleri, dibe batmalar yaşıyorsunuz. insanız biz, zayıfız, o hayvanların bize yüklediği kadar kudretli değiliz. canı alan da canı veren de değiliz. eğer bu yükün altında ezilmeyeceğinizi düşünüyorsanız ki bunu için taş kalpli bir ruh hastası olmanız lazım, beslemeye karar verirken iki kere düşünün.
çok üzgünüm can dostum, çok.
not: aşağıda gördüğüm "ölüm gerçek, antrenman yapmalı, alışın buna" yaklaşımı da yanlış değil ancak geçersiz bir yaklaşım. ben babamı kaybettim. ölümü bilmek, yenilerine olan üzüntünüzü hafifletmiyor. her kaybın hüznü, acısı, sızısı farklı.
devamını gör...
sevgilin ya da eşin tarafından aldatılsan affeder misin sorunsalı
affetmem diyip kestirip atmak isterdim.
fakat bu sözler aklıma geliyor;
allah der ki;
kimi benden çok seversen onu senden alırım.
ve ekler;
onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
sabır taşar,
canından saydığın yar bile bir gün el olur.
aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
düşman kalkar dostun olur.
öyle garip bir dünya,
olmaz dediğin ne varsa olur.
düşmem dersin düşersin.
şaşmam dersin şaşarsın.
en garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın…
mevlânâ celaleddin rumi
fakat bu sözler aklıma geliyor;
allah der ki;
kimi benden çok seversen onu senden alırım.
ve ekler;
onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.
ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur,
sabır taşar,
canından saydığın yar bile bir gün el olur.
aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
düşman kalkar dostun olur.
öyle garip bir dünya,
olmaz dediğin ne varsa olur.
düşmem dersin düşersin.
şaşmam dersin şaşarsın.
en garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın…
mevlânâ celaleddin rumi
devamını gör...
boza
boza, bilinen en eski türk içeceklerinden biridir. günümüzde eski osmanlı coğrafyası ile orta asya coğrafyasının bazı kısımlarında yapılıp tüketilir.
boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilir. fermente bir içecek olan boza, mayalandıktan hemen sonra daha tatlıyken, bekledikçe ekşi bir lezzet kazanıyor. bozanın kendine özgü tadı ise laktik asit bakterileri sayesinde fermente olmasıyla yani mayalanmasıyla ortaya çıkıyor. fermantasyon, bozaya lezzet kazandırırken sindirim sistemi için yararlı bakterilerin oluşumunu da sağlıyor.
çocukluğumdan beri kışları severek boza tüketen biriyim. açıkçası marketlerden aldığım değişik firmalara ait ürünleri başarılı bulmuyordum. izmirde şemikler bozacısı diye bir mekanı şans eseri öğrendim ve dün yönümü şemikler'e çevirerek boza almaya gittim. çok başarılı boza. izmirde yaşayan, daha önce burayı bilmeyen( düne kadar benim gibi!) boza severlere tavsiye ederim. ben çok beğendim...
boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilir. fermente bir içecek olan boza, mayalandıktan hemen sonra daha tatlıyken, bekledikçe ekşi bir lezzet kazanıyor. bozanın kendine özgü tadı ise laktik asit bakterileri sayesinde fermente olmasıyla yani mayalanmasıyla ortaya çıkıyor. fermantasyon, bozaya lezzet kazandırırken sindirim sistemi için yararlı bakterilerin oluşumunu da sağlıyor.
çocukluğumdan beri kışları severek boza tüketen biriyim. açıkçası marketlerden aldığım değişik firmalara ait ürünleri başarılı bulmuyordum. izmirde şemikler bozacısı diye bir mekanı şans eseri öğrendim ve dün yönümü şemikler'e çevirerek boza almaya gittim. çok başarılı boza. izmirde yaşayan, daha önce burayı bilmeyen( düne kadar benim gibi!) boza severlere tavsiye ederim. ben çok beğendim...
devamını gör...
sanatın burjuva için olması
burjuvanın sanatı kapsaması sonucu oluşan görüngü, tıpkı zenginlerin ve büyük şirketlerin arkeolojiyi evlat edinmesi gibi bu da bir görüngü sadece. sanatı zenginler yaratmadı, tekniği, teknolojiyi, felsefeyi, ideolojileri.. aslında tüm nitelikli insan evrimi menşeili edevatları ekonomik (maddi) durumlarından soyutlayarak incelediğimizde - bir şeylerin - fakirleri, fukaraları geliştirdi, her şeye sahip olayazıp duran zenginler değildi bu yaratım dürtüsünün gerçek sahibi. evet kabiliyetli ve zeki insanlardı ve eskiden beri kabiliyet ve zeka zengin saraylarında koleksiyon niyetine biriktirilen bir şeydir. o kabiliyetli deha mühendislere, sanatçılara yakından bakarsanız çözüm bulmaya aç, fakir, üretkenliğin yoksulluğunu yenmeye çalışan, acılar içinde kıvranan kişiler görürsünüz genel olarak (istisnaları da vardır - yani uzmanlığı kişilik ve mental konular olan ya da bu konularda avantajlı durumda bulunan büyük zihinler de yaşamış-). sanatın bir işe yaramaması ve tekniğin, bilimin zengin, zeki ve soylu insanların emeği olduğu düşüncesi insanlık içerisinde kasıtlı olarak tutundurması yapılan ideolojik bir araçtır. varlık fakirdir, zenginleşmeye yönelir, zenginleşip zehirlenme fırsatı bulunca da arınmaya yönelme fırsatı (niyeti) bulursa da geriye dönmeye çalışır. canlılar da bir çeşit maddedir ve doğuştan fakirdirler, (oluşmuş yapısal ya da genetik yatkınlıkları kısmi buluyor ve kazanılmış bir zenginlik olarak görmüyorum, emek olmadan bir hiçtir bunlar, hatta bazen felakete sürükler varlığı)
daha zengin yaşayış için çözüm üretmek geliştirmek zorundadırlar. sanat bu şeyleri izah etmeye çabalayan toplumsal bir bilinçaltıdır, kim sahiplenirse onun için çalışır tıpkı zeka ve tekniğin krallar için, saraylar-beyler için çalışabileceği gibi sanat ta piç kalır ya da bırakılırsa onu sahiplenen burjuva için çalışır.
evet! teknik olarak 'entelijensiya' (akademik ileri gelenler) yöneticiliği bir mecburiyet değil ihtiyaçtır, ancak bu durumların mantığını insanların zihnini, - insansı - kabiliyetini, emeğini sömürmek için kullanan suistimalcilere karşı sorumsuz kişiler ve gruplar olarak varolunmamalı dünyada.
daha zengin yaşayış için çözüm üretmek geliştirmek zorundadırlar. sanat bu şeyleri izah etmeye çabalayan toplumsal bir bilinçaltıdır, kim sahiplenirse onun için çalışır tıpkı zeka ve tekniğin krallar için, saraylar-beyler için çalışabileceği gibi sanat ta piç kalır ya da bırakılırsa onu sahiplenen burjuva için çalışır.
evet! teknik olarak 'entelijensiya' (akademik ileri gelenler) yöneticiliği bir mecburiyet değil ihtiyaçtır, ancak bu durumların mantığını insanların zihnini, - insansı - kabiliyetini, emeğini sömürmek için kullanan suistimalcilere karşı sorumsuz kişiler ve gruplar olarak varolunmamalı dünyada.
devamını gör...
17 yaşında 52 sabıkası olan genç
53.sü için salıverilinecek olandır
devamını gör...
hep yaşın 19
mazhar alanson'un eşi biricik suden’e yazdığı, sözleri ayrı müziği ayrı güzel mfö'şarkısı.
"ne güzel şeysin sen, hep yaşın 19"
hadi bana sor
sevmek bu kadar mı zor
senden başka yok bildiğim yol
hadi bana sor
gezginci ruhumuz bir gün biterse
korkmadan deriz, gururluyuz
eksilirse ağlayanlar çevremizden
ya gerçeği söyleriz
ya da nasıl istersen
ne güzel şeysin sen, hep yaşın 19
gel yanıma sar beni, bugün var, yarın yokuz
"ne güzel şeysin sen, hep yaşın 19"
hadi bana sor
sevmek bu kadar mı zor
senden başka yok bildiğim yol
hadi bana sor
gezginci ruhumuz bir gün biterse
korkmadan deriz, gururluyuz
eksilirse ağlayanlar çevremizden
ya gerçeği söyleriz
ya da nasıl istersen
ne güzel şeysin sen, hep yaşın 19
gel yanıma sar beni, bugün var, yarın yokuz
devamını gör...
merdumkaptan
gece gece tüylerimi ürpertmiş yazarımız.
doğa üstü güçleri olabilir.
doğa üstü güçleri olabilir.
devamını gör...
sözlükte yer yerinden oynarken online olmayan yazar
gece yarısından sonra sözlüğe girdiğinde "ben neredeyim" diye ekranın üstüne bakacaktır.
bu gece sözlüğe girmemiş olmayı dilerdim. yarın kim bilir ne düşünecektim?
bu gece sözlüğe girmemiş olmayı dilerdim. yarın kim bilir ne düşünecektim?
devamını gör...
mahlasını t-shirt'üne baskı yaptırıp gezmek
(bkz: kim vurduya gitmek)
devamını gör...