ben kısaca d.d arkideşler.
devamını gör...

dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından biri olan sahâbî. yani tarihe damgasını vurmuştur. benim şaşırdığım nokta, sen git dünyanın en büyük komutanları arasına gir ama hatırlanma. kimse adını anmasın, hayatını, katıldığın savaşları falan hiçbir şeyi merak etmesin. işte böyle bir adam hz. halid bin velid. kendisi kadar başarılı olamamış komutanlar bile bugün abartıla abartıla anlatılırken, kendisinden bahseden olmamıştır. hz. halid bin velid, seyfullah yani allah'ın kılıcı olarak bilinir.

hz. halid bin velid müslüman olana kadar düşman saflarında müslümanlara karşı savaşmıştır. mesela uhud savaşı'nda kâfir ordusunun komutanlarından biriydi.

babası, hz. hâlid'e cesaret, cömertlik gibi iyi huyları aşılar, soyuyla övünmesi gerektiğini söylerdi. hz. hâlid, yay, mızrak, ok, kalkan ve kılıç kullanmayı, ata binmeyi, süvari birlikleri yönetmeyi öğrendi. spor sayesinde de güçlü bir fiziğe erişti. islam geldiğinde, hz. hâlid, hz. muhammed ve ona inananlara karşı nefrette babası gibi düşünüyordu ve onlar gibi davranıyordu.

bedir savaşında kardeşi velîd bin velîd, müslümanlara esir düşmüş ve hz. hâlid fidyesini ödeyerek kardeşinin serbest bırakılmasını sağlamıştır. daha sonra dönmek üzere birlikte yola çıktılar fakat velîd müslüman olmaya karar verdi ve yolda kardeşlerini bırakarak geri kaçtı. hz. hâlid sinirlendi ve o da döndü. velîd'i bulup zorla götürerek hapsetti ama velîd hapisten kaçıp tekrar gitti.

hicretin 6. senesinde umre yapmak niyetiyle hudeybiye'ye yerleşen hz. muhammed'i ve müslümanları mekke'ye sokmak istemeyen kureyşliler, bir tepeye yerleştirdikleri 200 kişilik süvari birliğine hz. halîd bin velîd'in kumanda etmesini kararlaştırdılar. hz. halid, ashabı ile öğle namazı kılarken hz. muhammed'i seyretmekteydi, ansızın hücum etmeyi düşünüyordu. sonra askerlerine bunu başka bir namaz vaktinde gerçekleştireceğini söyledi. ikindi namazında hz. muhammed'in korku namazı kıldırdığını görünce, bu adam korunmuştur demiştir.

hz. hâlid, hudeybiye antlaşması'ndan bir sene sonra umretü'l-kazâ amacıyla mekke'ye gelen hz. muhammed ile karşılaşmak istememiş ve bu yüzden şehirden ayrılmıştır.

ki umretü'l-kazâ için hz. muhammed ile birlikte mekke'ye gelen velîd, kardeşi hz. hâlid'i bulamayınca kendisine verilmek üzere bir mektup bırakmıştır. bu mektupta, müslüman olmamasını ve islam'dan uzak kalmasını hayretle karşıladığını belirtmiş, sonra hz. muhammed'in kendisini sorduğunu ve, hâlid gibi bir insanın islâm'ı tanımaması ne tuhaf! keşke o, gayret ve kahramanlıklarını müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi; bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. biz de onu başkalarına tercih ederdik dediğini belirtmiştir. hz. hâlid mektubu okuyunca müslüman olmaya karar verdi ve hz. osman bin talha ve hz. amr bin âs ile birlikte medine'ye gitti. mescid-i nebevî'de, hz. muhammed'in yanında kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu.

hz. hâlid'in, neredeyse hepsi suriye'deki veba salgınında vefat etmiş olan kırk kadar çocuğu olduğu rivayet edilir.

islami kaynaklara göre, hz. hâlid katıldığı yüzü aşkın savaşta hiçbir yenilgiye uğramamıştır. bu onu yenilgisiz olan nadir komutanlardan biri yapar.
devamını gör...

bu dünyada malın mülkün önemi olsa da hepsi gelip geçicidir.
devamını gör...

ismi en dirençli insanı bile zedeleyen illet.bazen yakalandım mı diye düşünsem de farklı bir şey çıkıyor.yarın bugün başıma gelirse de pek şaşırmam.elbette herkesten uzak olsun temennim ama günümüz koşullarında ne mümkün.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dopamin orucu da denir geleneksel tabirle.

--hamişimsi: yazdığım bu yazı, profilimi daha önce ziyaret etmeyen bazı kimselerce başka bir yerden copy-paste olarak anlaşılmıştır. lakin bu hiç de doğru değildir. detoksu yapmayı düşündüğüm sırada birçok yerden okumalar, izlemeler yapmaya çalıştım. o yüzden beyhan budak'tan kopyala yapıştır yapmışsın, hiç kendine ait bir düşünceye sahip değilsin gibi sözler sarf eden kimseleri ciddiye alamıyorum. aynı şekilde falanca kişiden, siteden almışsın diyenleri de... spesifik olarak kaynak vermeyi gerekli görmedim çünkü dediğim üzere birçok kaynaktan yararlandım. elbette bu kaynak vermemenin gerekçesi olamaz. fakat kaynak vermeye de gerek bulmuyorum. burada bu detoksu kendimin bulduğunu iddia etmiyorum, zaten bu bellidir ve pratikte de imkansızdır. illaki internetten yararlanacağım, detoks hakkında kitabım da yok. bu bağlamda beyhan budak'ın videosundan da büyük ölçüde yararlandığımı açık yüreklilikle söyleyebilirim. ayrıca sözlüklerde bunun olağan karşılanması gerektiğini düşünüyorum.

önyargı böyle bir şey. ve çoğunlukla -sözüm meclisten dışarı- gösteriş merakı içerisinde, insanlara sitem etmeyi marifet bilir bu insanlar. günlük hayatta karşılaşırız zaten böyleleriyle. nitekim bu tarz insanlar; hakkında bir şey söylemeye niyetlendiği kişi hakkında "hiçbir şey bilmeden" atıp tutmayı marifet bilirler. "sahne insanları" derler, lakin kendilerinin sahnede olduklarının da farkında değildirler. ya da farkındalardır ama umursamayacak kadar basittirler. veyahut farkında olma potansiyelini içinde taşımaz. farkındalık sahibi bir insan değildir çünkü.

öbür yandan böyle insanların sitem etmesine hak verilebilir de. herkese hakkını verelim: usulsüz alıntı sorunu bu denli fazlayken, hele de akademisyenler arasında, haklı-haksız sitemler arada patlayıveriyor olabilir. doğaldır diyorum. doğal olmayansa dediğim gibi önyargı ve gösteriş, bir şey söylemek ihtiyacı. belki de hayatları boyunca bir şey söyleyemedikleri için böylelerdir. işin psikolojik yanına girmeyelim. diğer bir komik olan şey önyargıyla yaklaşan insanlara da bu denli bir sitemde bulunur böyle insanlar. ne kadar çelişik değil mi?--

bugün denediğim lüzumlu şeydir kendisi. ne olduğundan kısaca, ama bilimsel olmayan bir şekilde, bahsetmeme izin verin.
vücut ne kadar fazla dopamin alırsa, yani fazla dopamine maruz kalırsa, dopamin üretimi azalıyormuş. ve reseptörlerin dopamin alma kapasitesi sınırlanıyormuş. ve bu durum sürekli gerçekleşince "dopamin koşullanması" adı verilen meret ortaya çıkıyormuş. bu da kişinin dikkatinin çok dağınık olmasına ve odaklanamamasına sebep oluyor. çünkü vücut hemen ödüllendirilmek ister. biz ise birazdan aşağıda sayacağım stufflar ile bu ödüllendirmeyi hızlıca sağlıyoruz. o yüzden de emek gerektiren şeyleri yapamıyoruz.

ki gözlemlerime göre bende bu meret çoktandır vardı...

en basitinden kitap okumak istediğimde (doktrinsel kaynakları okumayı saymıyorum bile) vücudum o kadar sıkılıyordu ki kendime hayret ediyordum. ayaklarım titriyor, sinirden kasılıyorum. rahatlamam gerek benim baylar! e o zaman napmalıyım diye düşündüm. hem de epey düşündüm. ve çareyi dopamin detoksunda buldum.

beni bu rehavet haline ne getirmiş olabilirdi? pandemi elbette bir etken ama, diğer koşulları da göz önünde bulunduralım bir. öncelikle bedensel zevkleri saymama gerek yoktur herhalde, bunun haricinde sigara kullanmıyorum zaten. e uyuşturucu, alkol desen o da yok şimdiki süreçte.(pandemi yokken de uyuşturucu yoktu canım. biraz dengesiz yazdığımın farkındayım ama.) bilgisayar oyunları var. kadınlar var. youtube var. müzik var! evet, evet bunların hepsi yasaklandı bana. tam 24 saat! dile kolay... bir de yapmaya çalışın.

yapılmaması gereken şunlardan;

-sosyal medyadan, telefondan, oyunlardan, bilgisayardan,
-abur cubur yemekten, bol tuzlu, tatlı, kalorili yiyeceklerden, bol etli yiyeceklerden,
-online yemek siparişlerinden,
-sevdiğin müziklerden(ben sevmediğimi bile dinlemedim ama anlatacağım yeri gelince),
-erotik uyaranlardan, mastürbasyondan, pornografik filmden,
-pc'de surfing yapmaktan, videolar izlemekten,
-sigara ve alkolden(e doğal olarak esrar da alamayız),
-arkadaşlarla eğlenceli ortamlarda gezmekten, kafelerden, geyik muhabbetin döndüğü her yerden, grupla sosyal etkinliklerden,
-kafa sözlükten, *

uzak duruyoruz.

yapılabilecek şeyler ise (simple),

-yürümek,
-oturup düşünmek,
-evin içinde her türlü duvarla bakışma, gözlem, balkondan uzaklara bakma, derin derin iç çekme,
-ibadet yapmak,
-meditasyon, yoga,
-yazı yazmak, kitap okumak,
-resim çizmek, kendi resmini çizdirmek,
-egzersiz yapmak, havada takla atmak,

olarak sıralanabilir.

gelgelelim ben n'aptım. gece 1.00'da başlattım orucumu. ve tam 24 saat sonra yani 25.11'de saat 1.00'da yine bitirdim. ve söylenen kurallara uydum.

ve fark ettim ki beynim bunlarla uğraşmayınca daha mantıklı çalışıyormuş. yalan söylemeyeceğim, burada dopamin detoksunun sponsorluğunu yapacak halim yok. mantıklı çalışıyordu evet. geçmişte yaşadığım tüm ilişkilerim gözümün önünden film şeridi gibi geçti desem yeridir. geçmişteki bütün sevgililerim, arkadaşlarım, dostlarım, kavgalı olduğum kim varsa işte; hepsi aklıma geldi. işte zaman bol olunca böyle oluyor. güya ben o kapkalın hukuk kitaplarını bitirecektim. gerçi onlarda da epey yol katettim. o yüzden mutluyum. sonracığıma epey okuma kitabı da okudum. ayrıca yürüyüşe çıktım ve sohbet ettim babamla uzun uzun.

epey uzun bi entry oldu farkındayım, sıkmamaya çalışacağım.*

whatsapp'ı, instagram'ı cart curt sessize aldım elbette. silmedim henüz 24 saat olduğu için. ama ileride bunun 1 haftalık versiyonunu yapacağım(aralıkta). o zaman silerim muhakkak. yoksa durur mu insan? insan yoksunluk krizine giriyormuş dedikleri gibi. ne yapıp edip bir şeylerle uğraşmak istiyor insan. ileriki deneyimlerimi de burada paylaşırım. şimdilik bu kadar kesiyorum. biraz özensiz de olmuş olabilir kusura bakmayın lütfen. oradan buradan yaptığım alıntıların hakları saklıdır. kendime mal etmiyorum öğrendiklerimi.

peki, en son detoks bitince n'aptım? kafa sözlük'e girip bunları yazdım işte. *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hayırlı olsun yeni rütbeniz. tebrik ederim. *
devamını gör...

tam emin değilim ama alanyaspor kazanacak gibi geliyor bana dediğim maçtır.
devamını gör...

eski eşim..
sabahtan akşama bir insanın sadece maddiyat düşünüp asla para harcamadigini onla gördüm..
cimrilik ev ocak yıkar..
devamını gör...

özeti ektedir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

evet günaydın az sayıdaki ayık yazar kitlesi. bugün yine berbat uyandım, akşam uykuya kadar geçecek olan sürede gene dayanma gücümün sınırlarını zorlayacağım gibi gözüküyor.
devamını gör...

canım çok çay çektiğinde çay demlesin. yanına tuzlu kavrulmuş dakota çekirdeği ile servis etsin. daha da bir şey istemez…
devamını gör...

düşünsel derinliği olmayan daha çok duygu ve heyecan yüklü bir düşünceyi kolay hatırlanıp tekrarlanabilir bir biçimde ifade eden kitleyi kullandırmaya yönelik kısa ve kolay cümle şeklindeki ifadeler çarpıcı sözlerdir.
devamını gör...

2-3 kelime ile tanım yapılmasını yasaklamalı, ilkokul çocukları bile daha güzel tanım yapar!
devamını gör...

inandığın bir yolun varsa hayallerin de vardır. hayaller ve umut bu hayatta bizi ayakta tutan yegane kavramlardır. bir insanın hayali, mefkuresi yoksa bunalımda olması kaçınılmazdır.

ilk önce belirli olaylar görürüz, sonra bu olaylar bizi bir takım düşünceye iter, bu düşünceler zamanla hayale ve ordan da eğer inanmışsanız hedefe, yola götürür.
bu yolda yürümek fiziksel bir yürüme değil, aksine inandığın dava uğruna bir ömür boyu çileli bir maratonun ta kendisidir. kendinizi yeri geldiğinde saatlerce çalışırken, gecenizi gündüzünüze katarken bulursunuz. ve eğer inanmışsanız bunlar size bir yük, kambur gibi gelmez.

herkes bir şeyler yapmak ister fakat bunun için önce farkındalık ve hareket gerekir. şöyle söylenebilir, kişi ilk önce hasta olduğunu farketmeli ve sonrasında hastalığına uygun bir tedavi görmelidir öyle değil mi? eğer hasta olduğunu farketmez de tedavi uygulamaz, hastalığını farkedip tedavi uygulamaz veya yanlış tedavi uygularsa kendisini ciddi ölüm riski boyutuna kadar götürebilir. işte farkındalık ve harekette böyle bir şey.

kişi eğer farkındalık oluşturmadan gerek kendisine gerekte başkası tarafından bir şeyler yapılmaya zorlanırsa bu farkındalık algısıyla birlikte hareket hevesini de kırar. aynı zamanda kişi farkındalık içinde olup harekete geçmez veya farkındalığına uygun harekette bulunmazsa yine harekete geçmediği için farkındalığı bir işe yaramaz, veya yanlış yöne giderekte kendini yıpratır.
tıpkı kişi bir durumda doğruyu bildiği halde yapmazsa doğruyu bilmesinin bir anlamı olmayacağı gibi.

kişi eğer yürüyemiyorsa yeni kararlar almalı, aynı hedefe giden farklı bir yolu çok gecikmeden denemelidir. eğer bir yolda yürümek istiyorsanız inanın, inanmak başarmanın yarısıdır.

inandığınız yolda arkadaşlar edinin, zaten bir yola inanırsanız o yolda ilerlemenizi sağlayacak kişileri veya olayları allah mutlaka karşınıza çıkartır.
fakat üstad necip fazıl'ın bir sözü vardır:
" yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin hem de dostunu."

her geçen dakika beklediğimiz için aleyhimize işliyor. beklemenin, durmanın, ya da hiç hareket etmemenin bu dünyada yeri yok maalesef. hareket üzere kurulu bu evren içinde hareketsiz var olamazsınız. hareket, hayatta tutan, hayatta olduğunun gerçeğini hissettiren bir eylemdir. o yüzden inandığınız yolda yürüyün, hazır gücünüz kuvvetiniz varken "keşke" dememek için.

" dervişe sormuşlar ; huzur ve mutluluk nedir? diye
inandığım yolda inandığım kişiyle beraber yürümektir demiş."

- muhyiddin şekur

" sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamasınız."

- paulo coelho

" her insan, seçtiği yolda yürür, kendi sonuna veya sonsuzluğuna doğru."

- sedat turan
devamını gör...

(bkz: türkiye)
devamını gör...

ürünlerin hepsi arkadaş. her ürün alınırken kendini hissettiriyor.
devamını gör...

tarihsel ve toplumsal bir kurgunun gerçekliğini iliklerinize kadar hissetmenize sebep olan bir kitaptır. özellikle hindistan'ın bağımsızlığı sonrasında insanların sudan çıkmış balığa döndüğü gerçeği ile karşı karşıya kaldığınızda, toplumsal buhranın tüm yönleriyle gözünüzde canlanmasını sağlıyor. özgürlüklerini kazanmışlar ama zincirlerinden kurtulamamışlar. batıya öykünüyorlar ama sırtlarındaki ağırlıkları atacak güçleri yok. görünürde özgürler ama zihinsel olarak mahkûmlukları devam ediyor. bu yönüyle biraz da bizi andırdığı için sizi daha çok içerisine çekiyor. yansıtmadaki en başarılı kısım ise mevzuları çocukların gözünden görmemiz. çocuktan al haberi meselesinin edebî versiyonu gibi *

ama kurgunun işleyişinde en çok hoşuma giden şey; puzzle parçalarını tek tek ve itina ile yerleştirerek ilerlemesi. ilginç olan şu ki siz kitaba başladığınızda yaşanacak olanları zaten hissediyorsunuz. gerçeklik en baştan gözünüze gözünüze sokuluyor ama hikâyenin geliştiği her kıvrımda tekrar tekrar aynı acı tabloyu görüyorsunuz. vuruculuk kısmı bu noktada cidden başarılı. hikâye sizi bu anlamda ele geçiriyor.

kanımca kitabın eksik noktası; masalsı ve öyküsel anlatımın sınırlarından çıkamaması. tabiri caizse kendisine duvar örüyor. hikâye sizi vuruyor ama betimlemeler çok sınırlı. bu durum sizin hikâyenin yaşandığı yerleri ve karakterleri derinlemesine kafanızda canlandırmanıza engel oluyor. allah'tan mevzunun geçtiği coğrafyayı biliyoruz da, sınırlarımızı zorlayıp kendimize bir hayal gücü planı çıkarabiliyoruz *

elbette bunlar benim durduğum yerden gördüklerim. okunmalı mı? sorusuna kesinlikle evet diyebilirim. zihinsel zincirlerin ve beyinlerdeki kast sisteminin ipliğini pazara çıkaran bir hikâye, her yerde ve her şekilde okunmaya layıktır diye düşünüyorum.
devamını gör...

neil armstrong ve onunla beraber olan apollo 11 ekibi, ailelerini maddi destekten mahrum bırakarak, aydan sağ salim dönmemeleri gibi gerçek bir riskle karşı karşıya kaldılar. karşılaşacakları aşırı tehlike nedeniyle hiçbir sigorta şirketi hayat sigortası yaptırma taleplerini kabul edemedi. bunun yerine, eve dönemezler ise ailelerinin satabileceği, kendi el yazılarını kullanarak imzaladıkları kâğıt parçaları oluşturdular. bu kâğıtlar günümüzde bile uzay hatıraları müzayedelerinde satışa sunuluyorlar ve 30.000 dolara kadar satılıyorlar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim