alternatif et lokantası isimleri
allahım sen aff'et
devamını gör...
büyükada rum yetimhanesi

1898 yılında fransız mimar alexendre vallaury tarafından yapılan büyükada rum yetimhanesi, tamamen ahşap malzemeler kullanılarak inşa edilmiş. hatta bu nedenle yapının, dünyanın ilk çok katlı ahşap binası olduğu da söyleniyor. binayı satın alan kişi rum asıllı eleni zarifi hanım'dır.
1903'te törenle yetimhane olarak açılır. 1960'lı yıllarda kapatılan bina, çürümeye terk edilir.
başka bir rivayete göre;
yetimhane olarak hizmet verdiği dönemde büyükada rum yetimhanesi'nde nedeni bilinmeyen bir yangın meydana gelir. yangın sırasında bazı çocukların yanarak can verdiği anlatılır. bir çocuk ise yangından kaçarken bahçedeki su kuyusuna düşer. yangın sonrasında yapılan aramalarda kimsenin aklına kuyuya bakmak gelmez ve çocuk kuyuda ister istemez ölüme terk edilir. ada halkı bu olaydan o kadar çok etkilenir ki, bazı geceler yetimhaneden çocuk çığlıkları duyduklarını iddia ederler.
hangi rivayetin doğru olduğunu tam bilemesekte. şu an ki halinden bahsedicek olursak, ada'nın sessiz bir köşesinde duran bu metruk yaşanmışlığı, terkedilmişliği ve belki de hüznü temsil ediyor benim için. rahat bir nefes almak için gittiğiniz bir ada turunda bu eski zamanlara tanık eden yapı'nın önünden geçmenizi tavsiye ederim.belki bir kaç ada sakini canlı da bu hikaye de size eşlik edecektir.
devamını gör...
derdini kimseyle paylaşmayan insan
herkese dert açılmaz zaten. yaranızı herkese açmayın. içinize atın çoğu zaman.. en iyisi budur.
devamını gör...
çocukların yarattığı kelimeler
küçük kuzenlerimden bazı seçmeleri derleyerek tanım gireceğim başlık.
*artiboootik (antibiyotik)
*sıkapetti (spagetti)
özellikle sıkapettiyi duyduktan sonra kelimenin aslını unutup ,bir türlü spagetti diyememiştim.
bir başka kuzenimin küçükken kullandığı bir kelime var ki ,derdini anlayana kadar karşılıklı lastik gibi gerilmiştik.
*icibi lâlâ. bisiklet demekmiş. *
bu durum ,basit artikülasyon bozukluğunu çoktan aşıp küçüğün sanskritçe dilini konuşuyor olduğu intibaını yaratıyordu.sanıyorum icibi bisiklet iskeleti, lâlâ da gitmek anlamına gelip, böyle bir kelime peyda oluvermiş.
*artiboootik (antibiyotik)
*sıkapetti (spagetti)
özellikle sıkapettiyi duyduktan sonra kelimenin aslını unutup ,bir türlü spagetti diyememiştim.
bir başka kuzenimin küçükken kullandığı bir kelime var ki ,derdini anlayana kadar karşılıklı lastik gibi gerilmiştik.
*icibi lâlâ. bisiklet demekmiş. *
bu durum ,basit artikülasyon bozukluğunu çoktan aşıp küçüğün sanskritçe dilini konuşuyor olduğu intibaını yaratıyordu.sanıyorum icibi bisiklet iskeleti, lâlâ da gitmek anlamına gelip, böyle bir kelime peyda oluvermiş.
devamını gör...
blue mountain state
aşırı boş bir dizi olmasından mütevellit insanın kafasını pırıl pırıl yapan çerezlik dizi. ickiliydibilmemne adlı yazarın bölüm boyunca 50 kere duyduğumuz repliği de not düştüğü pocket pussy bölümü evlere şenliktir.* thad karakteri başlı başına bir vaka zaten, herifin abuklukları o kadar üst seviye ki bir noktadan sonra gülmekten burnumdan kola geldiğini bilirim. craig zaten yazık garibim ilk bölümlerdeki hali türk gençliğinin güzel bir özeti gibi. american pie devam serisinden hallice bir şey bu dizi öyle çok zekice espriler, muhteşem bir kurgu bekleyip başına oturmamak gerek. günün yorgunluğunu alıyor, bu kadar sığ şeylere nasıl gülüyorsunuz kafasında kasıntı bir tip değilseniz de gayet eğlendiriyor. savaş meydanı gibi kafa ile açtığın diziyi kapattığında kafan yeni yıkanmış halı gibiyse olmuştur o dizi artık, az beklenti hayat kurtarır.
edit: better call saul dizisindeki bol kelime oyunlu esprilerden bekleyen varsa başka kapıya arkadaşlar, o dizinin sadece ama sadece godfather esprisi bile tek başına bu diziyi çerez gibi yer.
edit: better call saul dizisindeki bol kelime oyunlu esprilerden bekleyen varsa başka kapıya arkadaşlar, o dizinin sadece ama sadece godfather esprisi bile tek başına bu diziyi çerez gibi yer.
devamını gör...
modern zamanın mutlulukları
sosyal medyadan like almaktır. insanlar böyle basit şeylere mutlu olduğunu zannedip keyifleniyorlar. ilgi açlığı onları mahvediyor en küçük ilgi de mutlu olduklarını zannediyorlar. gerçeği hissedince veya öğrenince dibe çakılıyorlar.
devamını gör...
sultan 1.ahmed han
18 nisan 1590 yılında babası 3. mehmed henüz manisa sancakbeyi iken manisa da doğdu. annesi handan valide sultandır. 21 aralık 1603 tarihinde babasının ölümü üzerine 13 yaşını 8 ay geçerken tahta çıktı. henüz büyümediği için sancağa gönderilmemiş hatta sünnet dahi edilmemişti.
sultan 1. ahmed’in tahta geçeceği babası ölmeden 6 ay önce belli olmuştu. çünkü bu tarihe kadar abisi şehzade mahmud veliaht’tı. fakat babasından celali isyanlarını bastırmak için ordu istemek gafletine düşünce isyan edeceği korkusu ile idam edilmiş, ve henüz 13 yaşında veliahd şehzade olmuştu.
sancağa çıkmadan tahta çıkan ilk padişahtır. sultan ahmed, sultan 3. mehmed’in 4. oğlu olarak doğmuştu. kendinden küçük bir şehzade mustafa vardı ki, daha sonra deli mustafa olarak anılmış ve iki kez kısa süreli olarak tahta çıkmıştır. sultan ahmed fatih kanunnamesini kardeşi üzerinde tatbik etmemiş, yani onu öldürtmemiştir.
1.ahmed tahta oturduktan 33 gün sonra, 23 ocak 1604 yılında sünnet oldu ve tüm imparatorlukta şenlikler düzenlendi.
babası gibi çok dindar olan sultan ahmed, mükemmel bir tahsil görmüştü. genç yaşına rağmen çok iyi arapça ve farsça biliyordu. “bahti” mahlasıyla yazdığı şiirleri topladığı bir divanı vardır. şiirleri tasavvufa, aşka, kahramanlığa, siyasete ve milli hisler üzerinedir.
tahta geçtikten 19 gün sonra sultan ahmed, büyükannesi safiye valide sultan’ı, eski saraya nakletti. böylece zevci 3.murad’ın daha şehzadeliğinde nüfuz kazandıktan sonra oğlu 3. mehmed’in bütün saltanatı boyunca görülmemiş derecede büyük ve son derece zararlı bir siyasi nüfuz edinmiş olan safiye valide sultan’ın siyasetle ilişiği kesildi ve ölen padişahların eşlerinin olduğu “gözyaşı sarayı” olarak da bilinen beyazıtta ki eski saraya gönderildi.
alınan bu karar genç padişahın aldığı ilk doğru karar olarak kayıtlara geçmiştir. ağabeyinin idamında da etkisi olması safiye sultan için bu sonu kaçınılmaz kılan detaylar arasındadır. aslen italyan olan ve venedik’in hem korfu valisi hem de büyük asillerinden olan baffa’nın kızı olan safiye sultan, henüz 12 yaşındayken türk korsanları tarafından adriyatik denizinde esir alınmış ve manisa’ya veliahd şehzade murad’a hediye edilmişti. safiye valide sultan gözyaşı sarayına sürüldüğü zaman 54 yaşındaydı. bu da sultan 3. mehmedi doğurduğu zaman 17 yaşında olduğunu gösteriyor.
sultan ahmed han, kanuniden beri devlet işleriyle ciddi anlamda ve kabiliyet göstererek alakadar olmuştur. çocuk yaşta gösterdiği zeka ve kavrayış, sonradan oğulları osman ve murad’da deha derecesini bulmuş ve bu iki hükümdar babaları gibi çocuk denecek yaşta büyük fayda sağlamışlardır. 1. ahmed zevk ve eğlence konusunda mutedil olup bu bakımdan kanuniden sonra gelen üç padişaha benzemez. çok dindar ve hiç içki içmeyen bir hükümdar olmasının yanı sıra tıpkı yavuz sultan selim gib sade giyinir, hatta çok değerli kumaşlar kullanmazdı. bir diğer meziyeti ise harem’in devlet yönetimine etkisini çok önceden görüp yaptığı ilk icraatla büyükannesi’ni eski saraya sürmesi olmuştur. onun hükümdarlığı boyunca sarayda hiçbir kadının nüfuzu mevzubahis olmamıştır. buna kösem sultan da dahildir.
fatih kanunnamesi’nin belki devletin bütünlüğü için hayati değer bir değer taşıyan, fakat şüphesiz çok çirkin bir adet olan kardeş katlinin artık bir istisna hükmüne girmesi, sultan ahmed’in meziyetleri arasındadır. ancak tek kardeşi şehzade mustafa’yı idam ettirmemesini, tahta çıktığında henüz bir şehzadesinin olmamasına aynı zamanda şehzade mustafanın akli dengesinin daha o zamanlar bozuk olmasına da bağlamak mümkün. zira sultan ahmed, oğulları 2.osman ve 4.murad kadar olmasa da çok sert ve icap ettiğinde devletin menfaatleri için kan dökmekten çekinmeyen bir padişahtı. buna karşın sultan ahmed hiç sefere çıkmamıştır. gerçi o dönemler ordunun başında sefere çıkan avrupalı hükümdarlar da yok denecek kadar azalmıştı, aynı zamanda kuyucu murad paşa gibi bir vezire sahip olmasıda sefere çıkmamasını açıklayabilir. buna karşılık sultan ahmed, her fırsatta istanbul’da ve diğer yakın illerde halkın arasına karışmış dertlerini bizzat dinlemiştir.
saltanatı döneminde gerçekleşen bir çok mühim olay vardır. bunlar arasında zitvatorok anlaşması ile avusturya ile olan savaşın bitmesi, başlayalı 100 yılı geçmiş olan celali isyanlarının bastırılması, şehzade katline son vermesi planlanan ekber ve erşed kanununun çıkması bunlardan bazılarıdır.
1605 yılının sonlarına doğru kahveden 51 yıl sonra tütün de istanbul sınrlarından onun zamanında geçmiştir ve kahve derecesinde rağbet görmüştür. amerika’ya mahsus bir bitki olan tütünü ingilizler, kızılderelilerden öğrenmişler sonrasında avrupaya ve bu arada istanbul’a da getirmişlerdi. o dönem sigara gibi kağıda sarılıp içme şekli henüz bilinmediği için çubukla içiliyordu.
sultan 1. ahmed han, 21 kasım’ı 22 kasım’a bağlayan 1617 gecesi vefat etti. hastalığının bir mide rahatsızlığı olduğu bilinmekle birlikte çok fazla bir detay yoktur. birkaç hafta hasta yatmış ve artan ağrılara dayanamamış vefat etmiştir. öldüğünde 27 yaşını 7 ay geçiyordu ve o ana kadar eceliyle ölen en genç padişahtır. kendisinden sonra önce kardeşi mustafa daha sonrasında oğulları osman, murad ve ibrahim sırasıyla tahta geçtiler.
sultan 1. ahmed’in tahta geçeceği babası ölmeden 6 ay önce belli olmuştu. çünkü bu tarihe kadar abisi şehzade mahmud veliaht’tı. fakat babasından celali isyanlarını bastırmak için ordu istemek gafletine düşünce isyan edeceği korkusu ile idam edilmiş, ve henüz 13 yaşında veliahd şehzade olmuştu.
sancağa çıkmadan tahta çıkan ilk padişahtır. sultan ahmed, sultan 3. mehmed’in 4. oğlu olarak doğmuştu. kendinden küçük bir şehzade mustafa vardı ki, daha sonra deli mustafa olarak anılmış ve iki kez kısa süreli olarak tahta çıkmıştır. sultan ahmed fatih kanunnamesini kardeşi üzerinde tatbik etmemiş, yani onu öldürtmemiştir.
1.ahmed tahta oturduktan 33 gün sonra, 23 ocak 1604 yılında sünnet oldu ve tüm imparatorlukta şenlikler düzenlendi.
babası gibi çok dindar olan sultan ahmed, mükemmel bir tahsil görmüştü. genç yaşına rağmen çok iyi arapça ve farsça biliyordu. “bahti” mahlasıyla yazdığı şiirleri topladığı bir divanı vardır. şiirleri tasavvufa, aşka, kahramanlığa, siyasete ve milli hisler üzerinedir.
tahta geçtikten 19 gün sonra sultan ahmed, büyükannesi safiye valide sultan’ı, eski saraya nakletti. böylece zevci 3.murad’ın daha şehzadeliğinde nüfuz kazandıktan sonra oğlu 3. mehmed’in bütün saltanatı boyunca görülmemiş derecede büyük ve son derece zararlı bir siyasi nüfuz edinmiş olan safiye valide sultan’ın siyasetle ilişiği kesildi ve ölen padişahların eşlerinin olduğu “gözyaşı sarayı” olarak da bilinen beyazıtta ki eski saraya gönderildi.
alınan bu karar genç padişahın aldığı ilk doğru karar olarak kayıtlara geçmiştir. ağabeyinin idamında da etkisi olması safiye sultan için bu sonu kaçınılmaz kılan detaylar arasındadır. aslen italyan olan ve venedik’in hem korfu valisi hem de büyük asillerinden olan baffa’nın kızı olan safiye sultan, henüz 12 yaşındayken türk korsanları tarafından adriyatik denizinde esir alınmış ve manisa’ya veliahd şehzade murad’a hediye edilmişti. safiye valide sultan gözyaşı sarayına sürüldüğü zaman 54 yaşındaydı. bu da sultan 3. mehmedi doğurduğu zaman 17 yaşında olduğunu gösteriyor.
sultan ahmed han, kanuniden beri devlet işleriyle ciddi anlamda ve kabiliyet göstererek alakadar olmuştur. çocuk yaşta gösterdiği zeka ve kavrayış, sonradan oğulları osman ve murad’da deha derecesini bulmuş ve bu iki hükümdar babaları gibi çocuk denecek yaşta büyük fayda sağlamışlardır. 1. ahmed zevk ve eğlence konusunda mutedil olup bu bakımdan kanuniden sonra gelen üç padişaha benzemez. çok dindar ve hiç içki içmeyen bir hükümdar olmasının yanı sıra tıpkı yavuz sultan selim gib sade giyinir, hatta çok değerli kumaşlar kullanmazdı. bir diğer meziyeti ise harem’in devlet yönetimine etkisini çok önceden görüp yaptığı ilk icraatla büyükannesi’ni eski saraya sürmesi olmuştur. onun hükümdarlığı boyunca sarayda hiçbir kadının nüfuzu mevzubahis olmamıştır. buna kösem sultan da dahildir.
fatih kanunnamesi’nin belki devletin bütünlüğü için hayati değer bir değer taşıyan, fakat şüphesiz çok çirkin bir adet olan kardeş katlinin artık bir istisna hükmüne girmesi, sultan ahmed’in meziyetleri arasındadır. ancak tek kardeşi şehzade mustafa’yı idam ettirmemesini, tahta çıktığında henüz bir şehzadesinin olmamasına aynı zamanda şehzade mustafanın akli dengesinin daha o zamanlar bozuk olmasına da bağlamak mümkün. zira sultan ahmed, oğulları 2.osman ve 4.murad kadar olmasa da çok sert ve icap ettiğinde devletin menfaatleri için kan dökmekten çekinmeyen bir padişahtı. buna karşın sultan ahmed hiç sefere çıkmamıştır. gerçi o dönemler ordunun başında sefere çıkan avrupalı hükümdarlar da yok denecek kadar azalmıştı, aynı zamanda kuyucu murad paşa gibi bir vezire sahip olmasıda sefere çıkmamasını açıklayabilir. buna karşılık sultan ahmed, her fırsatta istanbul’da ve diğer yakın illerde halkın arasına karışmış dertlerini bizzat dinlemiştir.
saltanatı döneminde gerçekleşen bir çok mühim olay vardır. bunlar arasında zitvatorok anlaşması ile avusturya ile olan savaşın bitmesi, başlayalı 100 yılı geçmiş olan celali isyanlarının bastırılması, şehzade katline son vermesi planlanan ekber ve erşed kanununun çıkması bunlardan bazılarıdır.
1605 yılının sonlarına doğru kahveden 51 yıl sonra tütün de istanbul sınrlarından onun zamanında geçmiştir ve kahve derecesinde rağbet görmüştür. amerika’ya mahsus bir bitki olan tütünü ingilizler, kızılderelilerden öğrenmişler sonrasında avrupaya ve bu arada istanbul’a da getirmişlerdi. o dönem sigara gibi kağıda sarılıp içme şekli henüz bilinmediği için çubukla içiliyordu.
sultan 1. ahmed han, 21 kasım’ı 22 kasım’a bağlayan 1617 gecesi vefat etti. hastalığının bir mide rahatsızlığı olduğu bilinmekle birlikte çok fazla bir detay yoktur. birkaç hafta hasta yatmış ve artan ağrılara dayanamamış vefat etmiştir. öldüğünde 27 yaşını 7 ay geçiyordu ve o ana kadar eceliyle ölen en genç padişahtır. kendisinden sonra önce kardeşi mustafa daha sonrasında oğulları osman, murad ve ibrahim sırasıyla tahta geçtiler.
devamını gör...
hard rock cafe
ıstanbuldaki şubesi yanılmıyorsam 3 yıl gibi kısa bi sürede kapandı.galatasaray lisesinin karşısında çok çeşitli menüleri olan güzel mekandı yalnız fiyatları o zamana göre baya pahalıydı.
devamını gör...
salvator mundi
leonardo da vinci'nin 1500 yılı civarında tamamladığı düşünülen, latince'de ''dünyanın kurtarıcısı'' anlamına gelen, isa'nın sağ eliyle kutsama işareti yaptığı, sol eliyle kristal bir küre tuttuğu büyüleyici tablo.
sevgili yazar tutankamonun laneti'ne son derece katılıyorum. bir garip tablo bu. değişik bir havası var, insanı büyülüyor. küre detayına bayıldığımı ben de eklemeden geçemeyeceğim. küre dünyayı temsil ediyormuş.

bu tabloyu bir de nft olarak satışa çıkardılar. nft versiyonunda isa kristal küre yerine dolar banknotları tutuyor. eserin yine 450 milyon dolara satılması bekleniyormuş. ilginç. çok da yorum yapmadan hemen haberi buraya bırakıyorum.
eserle ilgili ayrıntılı bilgi için kaynak
sevgili yazar tutankamonun laneti'ne son derece katılıyorum. bir garip tablo bu. değişik bir havası var, insanı büyülüyor. küre detayına bayıldığımı ben de eklemeden geçemeyeceğim. küre dünyayı temsil ediyormuş.

bu tabloyu bir de nft olarak satışa çıkardılar. nft versiyonunda isa kristal küre yerine dolar banknotları tutuyor. eserin yine 450 milyon dolara satılması bekleniyormuş. ilginç. çok da yorum yapmadan hemen haberi buraya bırakıyorum.
eserle ilgili ayrıntılı bilgi için kaynak
devamını gör...
aşık olmadığın biriyle birlikte olmak
bugün akışa taktım, her başlığa yorum yapacağım. şimdiden kusuruma bakmayınız.
öncelikle aşık olmak sanıldığı kadar zor bir şey değildir. olay kafanızdaki "aşk" şemasına bakıyor. birine güven duyup hafiften de elektriklenmeler hissettiyseniz ve en önemlisi kafanızdaki şemada "güven ve hoşlantı" varsa şakkadanak aşık olursunuz. sonra bir mucize gerçekleşti, aşık olduğunuz kişi de size aşık oldu diyelim. işte şimdi muhteşem bir aşk sizi bekliyor, demek isterdim ama maalesef öyle değil. ne kadar uyumlu insan olduğunuza bakıyor ilişkinin seyri.
şimdi bunun tam tersini düşünelim. aşık olmadığınız biri ile berabersiniz diyelim -ben direkt evlilik olarak yorum yapacağım buna- sadece kağıt üstünde beraberlik olur bu. en nefes alsın yeterci kişi bile ayak uyduramaz sevginin olmadığı ilişkiye, bir yerde kokar yani bir şeyler. aşık olmadan evlendiler ama hasbelkadar birbirlerine uyumlu insanlar olduklarını gördüler diyelim, o zaman aşık olurlar ve olay bu başlıktan alakasız ilk duruma döner.
kısacası mantık ilişkisidir bu. tabi duygular devreye girene kadar.
öncelikle aşık olmak sanıldığı kadar zor bir şey değildir. olay kafanızdaki "aşk" şemasına bakıyor. birine güven duyup hafiften de elektriklenmeler hissettiyseniz ve en önemlisi kafanızdaki şemada "güven ve hoşlantı" varsa şakkadanak aşık olursunuz. sonra bir mucize gerçekleşti, aşık olduğunuz kişi de size aşık oldu diyelim. işte şimdi muhteşem bir aşk sizi bekliyor, demek isterdim ama maalesef öyle değil. ne kadar uyumlu insan olduğunuza bakıyor ilişkinin seyri.
şimdi bunun tam tersini düşünelim. aşık olmadığınız biri ile berabersiniz diyelim -ben direkt evlilik olarak yorum yapacağım buna- sadece kağıt üstünde beraberlik olur bu. en nefes alsın yeterci kişi bile ayak uyduramaz sevginin olmadığı ilişkiye, bir yerde kokar yani bir şeyler. aşık olmadan evlendiler ama hasbelkadar birbirlerine uyumlu insanlar olduklarını gördüler diyelim, o zaman aşık olurlar ve olay bu başlıktan alakasız ilk duruma döner.
kısacası mantık ilişkisidir bu. tabi duygular devreye girene kadar.
devamını gör...
albert camus’nün cebindeki biletler
albert camus’nün ölümünden sonra cebinde bulunan tren biletleridir.
albert camus kendine sorulan en absürt ölüm şeklinin ne olduğuna dair absürt soruya trafik kazası olduğunu söylediğinde aslında kendini gerçekleştiren bir kehanetin kollarına düştüğünün farkında değildi.
yazdığı müthiş kitaplar ve mutlu ölüm kitabındaki yalanıyla benim hayatımda önemli bir yeri olan yazarın ölümü elbette ki çok üzücü ama yine de röportaj esnasında verdiği cevaptan sonra bu şekilde ölmesi insanın kafasını karıştırmıyor değil.
otomobillere karşı bu kadar mesafeli olan ve onlara hiç güvenmeyen bir adamın tutup da arkadaşının ısrarlarına dayanamayıp, hem de cebinde dönüş için tren biletleri varken bir trafik kazasında ölmesi bana çok mantıksız geliyor.
mutlu ölüm kitabında dostoyevski’nin suç ve cezasını ters yüz ederek büyük bir yalan söyleyen yazarın ölümü de yalan olabilir bence. yani ölmemiş olabilir demiyorum. ama bu bir kaza olmayabilir. henüz kırk altı yaşında dünyadan sıkılmış olabilir yazar. ve tıpkı agathanın anahtarı gibi bize bir gizem bırakmak istemiş olabilir.
dört ocak’ta albert camus öldü, belki de başka bir zamandı.
albert camus kendine sorulan en absürt ölüm şeklinin ne olduğuna dair absürt soruya trafik kazası olduğunu söylediğinde aslında kendini gerçekleştiren bir kehanetin kollarına düştüğünün farkında değildi.
yazdığı müthiş kitaplar ve mutlu ölüm kitabındaki yalanıyla benim hayatımda önemli bir yeri olan yazarın ölümü elbette ki çok üzücü ama yine de röportaj esnasında verdiği cevaptan sonra bu şekilde ölmesi insanın kafasını karıştırmıyor değil.
otomobillere karşı bu kadar mesafeli olan ve onlara hiç güvenmeyen bir adamın tutup da arkadaşının ısrarlarına dayanamayıp, hem de cebinde dönüş için tren biletleri varken bir trafik kazasında ölmesi bana çok mantıksız geliyor.
mutlu ölüm kitabında dostoyevski’nin suç ve cezasını ters yüz ederek büyük bir yalan söyleyen yazarın ölümü de yalan olabilir bence. yani ölmemiş olabilir demiyorum. ama bu bir kaza olmayabilir. henüz kırk altı yaşında dünyadan sıkılmış olabilir yazar. ve tıpkı agathanın anahtarı gibi bize bir gizem bırakmak istemiş olabilir.
dört ocak’ta albert camus öldü, belki de başka bir zamandı.
devamını gör...
dardanel
"ton mu yesek" isimli über saçma reklamı, sırf şov dünyasına yaptıkları göndermelerden ötürü desteklemiştim.
lakin bu video'yu izledikten sonra aklıma şu dizeler geldi. (bkz: hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten)
lakin bu video'yu izledikten sonra aklıma şu dizeler geldi. (bkz: hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten)
devamını gör...
snowpiercer
sistem eleştirisi içeren bir bilim kurgu filmi.
küresel ısınmanın ciddi bir boyuta gelmesi üzerine tüm ülkeler ortak bir karar alıp sahip olduğu hava kuvvetleriyle gökyüzüne cw-7 gazını salarlar ancak işler ters gidince dünya aksi şekilde hızla soğuyarak buzul çağına geri döner. tüm insanlık ölmemek için dünya'nın etrafını baştan aşağı turlayan devasa bir trenin içine binerler. trenin içinde kurulan kast sistemine uyum sağlayarak yaşamaya mecburiyetinde bırakıldıkları bir kaosa sürüklenirler ve olaylar gelişir.
sisteme her bir şeyiyle bağlı olan, ayakkabının ayak, şapkanın baş için olduğunu ve kendisinin bir şapka olduğunu tüm benliğiyle hissederek anlatan mason karakteri anlatılmak istenenin birebir yansımasıydı. çocukların yer altındaki değişmesi gereken parçalara uyum sağlayan kol ve bacak boyutunda olduğunu anlamak için ölçülüp biçilerek ailelerinden toplanması, protein çubuklarının böceklerden yapılması, curtis'in iki kollu lider olmaz dedikten sonra çocuğu kurtarmak için bir kolunu feda etmesi diğer akılda kalan ayrıntılardı. nihayetinde sistemi yok etmenin sistemin liderinin yerine geçmek yerine trenin kapısını yani sistemin kendisini yıkmakla mümkün olması mesajı verildi. oldukça tartışmalı bir mevzu olmakla birlikte sonunda bir bilinmezliğin ortasında kalan iki kişi görmek yerine curtis'in başa geçerek mevcut sistemi daha iyiye taşıdığını görmeyi yeğlerdim sanırım. curtis bu iş için biçilmiş bir kaftan değildi neyse ki, bebek yemiş adam trene ilk geldiğinde o yüzden kararsızım biraz.
küresel ısınmanın ciddi bir boyuta gelmesi üzerine tüm ülkeler ortak bir karar alıp sahip olduğu hava kuvvetleriyle gökyüzüne cw-7 gazını salarlar ancak işler ters gidince dünya aksi şekilde hızla soğuyarak buzul çağına geri döner. tüm insanlık ölmemek için dünya'nın etrafını baştan aşağı turlayan devasa bir trenin içine binerler. trenin içinde kurulan kast sistemine uyum sağlayarak yaşamaya mecburiyetinde bırakıldıkları bir kaosa sürüklenirler ve olaylar gelişir.
sisteme her bir şeyiyle bağlı olan, ayakkabının ayak, şapkanın baş için olduğunu ve kendisinin bir şapka olduğunu tüm benliğiyle hissederek anlatan mason karakteri anlatılmak istenenin birebir yansımasıydı. çocukların yer altındaki değişmesi gereken parçalara uyum sağlayan kol ve bacak boyutunda olduğunu anlamak için ölçülüp biçilerek ailelerinden toplanması, protein çubuklarının böceklerden yapılması, curtis'in iki kollu lider olmaz dedikten sonra çocuğu kurtarmak için bir kolunu feda etmesi diğer akılda kalan ayrıntılardı. nihayetinde sistemi yok etmenin sistemin liderinin yerine geçmek yerine trenin kapısını yani sistemin kendisini yıkmakla mümkün olması mesajı verildi. oldukça tartışmalı bir mevzu olmakla birlikte sonunda bir bilinmezliğin ortasında kalan iki kişi görmek yerine curtis'in başa geçerek mevcut sistemi daha iyiye taşıdığını görmeyi yeğlerdim sanırım. curtis bu iş için biçilmiş bir kaftan değildi neyse ki, bebek yemiş adam trene ilk geldiğinde o yüzden kararsızım biraz.
devamını gör...
insana mutluluk veren kokular
deniz kokusu ve yasemin kokusudur.
devamını gör...
üç kelimelik hikayeler
bekle dedi, gitti.
devamını gör...
öyle göz olmaz
hayranlık bildirmek için kullanılan ama içinde şaşkınlık da barındıran, genelde kişinin içinden söylediği ama bazı olağanüstü durumlarda sesli olarak da dile getirdiği sözdür.
söz çok yaygın bir biçimde kullanılıyor olsa da aslında kullanım kurallarına zaman zaman uyulmamaktadır. her göz için kullanılabilecek bir söz değildir. bir göz mavi ya da yeşil olduğu için bu tepkiyi hak edecek diye bir kaide yoktur. gözün rengi sadece bir tamamlayıcıdır. ela ise istisna bir renk olup tek başına bu iç döküşü hak edebilir.
odaklanılması gereken asıl mevzu gözün şekildir. yüzün geri kalanı ile uyumudur. böyle bir tepki verilecek göz için bir örnek vererek savımı güçlendirmek isterim.
örneğin; çok fazla olmamak kaydıyla çekik bir göz olabilir. burna yakın olan tarafı dar olup dışarı doğru genişliyorsa ciddi bir adaydır başlıktaki sözü hak etmek için. yüzün üzerine sonradan yerleştirilmiş gibi görünecek kadar büyük, sanki her an kaybolacakmış gibi küçük olmaması da gereklilikler arasındadır.
bu niteliklere sahip göz eğer buruna çok yakın ya da çok uzak değilse ve her daim nemli bir görüntüye sahipse, üstelik içinde anlam kargaşasına neden olmayacak kararlı sözcükler varsa ela rengin de yardımıyla bu söze hedef olacaktır.
bu konu üzerinden asla bahse girmeyin. kaydedersiniz.
söz çok yaygın bir biçimde kullanılıyor olsa da aslında kullanım kurallarına zaman zaman uyulmamaktadır. her göz için kullanılabilecek bir söz değildir. bir göz mavi ya da yeşil olduğu için bu tepkiyi hak edecek diye bir kaide yoktur. gözün rengi sadece bir tamamlayıcıdır. ela ise istisna bir renk olup tek başına bu iç döküşü hak edebilir.
odaklanılması gereken asıl mevzu gözün şekildir. yüzün geri kalanı ile uyumudur. böyle bir tepki verilecek göz için bir örnek vererek savımı güçlendirmek isterim.
örneğin; çok fazla olmamak kaydıyla çekik bir göz olabilir. burna yakın olan tarafı dar olup dışarı doğru genişliyorsa ciddi bir adaydır başlıktaki sözü hak etmek için. yüzün üzerine sonradan yerleştirilmiş gibi görünecek kadar büyük, sanki her an kaybolacakmış gibi küçük olmaması da gereklilikler arasındadır.
bu niteliklere sahip göz eğer buruna çok yakın ya da çok uzak değilse ve her daim nemli bir görüntüye sahipse, üstelik içinde anlam kargaşasına neden olmayacak kararlı sözcükler varsa ela rengin de yardımıyla bu söze hedef olacaktır.
bu konu üzerinden asla bahse girmeyin. kaydedersiniz.
devamını gör...
intihar etmek
suicide doesn’t stop the pain,” “ıt gives it to someone else.” der yabancılar.
türkeçesi;
acıyı durdurmaz, sadece başka birisine verir şeklindedir.
tabi ki acıyacak başka biri yok ise kimse yok ise yine çözüm değildir.
hayat her ne kadar anlamsız olsa da, bize gerçekten ait olan tek şeydir.
türkeçesi;
acıyı durdurmaz, sadece başka birisine verir şeklindedir.
tabi ki acıyacak başka biri yok ise kimse yok ise yine çözüm değildir.
hayat her ne kadar anlamsız olsa da, bize gerçekten ait olan tek şeydir.
devamını gör...








