yazarların itiraf köşesi
gecenin kaçı oldu. her zamanki gibi karanlık ve yalnızlık esir almışken beni, bu gece bir yük daha yükledi üzerime. neden başladığı belli ama neden bitmediği belli olmayan bir ağlama. hüngür hüngür, ciğeri parçalarcasına bir ağlama, gözleri yakarcasına bir ağlama.
kader, lütfen bu kadar acımasız olma diyeceğim sana ama sen bana hiç acımadın ki...
kader, lütfen bu kadar acımasız olma diyeceğim sana ama sen bana hiç acımadın ki...
devamını gör...
bojack horseman
insana hayatı, hayatta yaptıklarını, hayatına giren kişileri, nasıl biri olduğunu, bencilliği, egoistliği, yalnızlığın kötülüğünü ve bunun gibi pek çok şeyi sorgulatan çizgi dizi. bundan sonrasını spoiler diye işaretlemek doğru olmaz ama izlememiş kişiler için belki spoiler sayılabilir, spoilerlardan çok rahatsızlık duyuyorsanız okumamanızı öneririm.
bu kadar renkli bir şey izlerken insan nasıl oluyor da gözyaşlarına boğuluyor aklım almıyor. çok uzun zamandır izlemeyi düşündüğüm ama bir türlü sırasının gelmediği bu güzelim diziyi izlemeyen herkesin oturup izlemesi gerekli diye düşünüyorum. türünün komedi olarak yazıldığı pek çok platform var ama bu kesinlikle komedi türünde bir yapım değil hatta dram desem yeridir. trajikomik anlara denk geliyoruz evet ama genel olarak üzülmekten kendimize gelemiyoruz.
bence bojack mutlaka herkesin hayatında bir kere barınmış bir insanı temsil ediyor. eğer ki sizin hayatınızda böyle biri olmadıysa muhtemelen o kişi sizsinizdir. aslında herkes kendinden bir parça mutlaka bulur ama tam anlamıyla bojack gibi olan insanlara ,ne yazık ki mi desem bilmiyorum, hayatımızın bir anında denk geliyoruz. aynı zamanda dizide yine herkesin bir şekilde kendini bulduğu diğer karakter de diane olabilir. aslında herkes her karakterde bir parçasını buluyordur ama ben sanırım diane gibi biriyim, bunu diziyi izledikten sonra daha iyi algıladım mesela.
bojack benim için hayatıma giren hatta girmek üzere olan insanları temsil ediyor diyebilirim. bu kişinin ilgiye, şefkate, sevgiye ve mutlu olmaya ihtiyacı var diye düşündüğüm kişilerden bir bojack çizebilirim mesela. ya da hayatımda gördüğüm en bencil insansın dediğim kişilerin bedenine at kafası oturtabiliyorum. bir şeyleri toparlamaya çalıştıkça battığım anlarda aklıma bojack gelebiliyor. bunun gibi peeeek çok örnek var ama yazmakla bitmeyeceği için aklıma ilk gelen ve en önemli olduğunu düşündüklerimi yazıyorum.
özellikle annesi ile ilgili olan bölümlerde hüngür hüngür ağlatmıştır. ama favori bölümlerimden birincisi 1x11 ki sezon finallerinden bir önceki bölümler benim için asıl final bölümleri gibi bir şey oldu. onun dışında sanırım 4x11 yine beni derinden etkileyen bir bölümdü ki burada annesiyle ilgili birtakım şeyler görüyoruz. 5x6 izlenirken ağlamayan kişileri duygusuz ilan edebilirim çünkü neden olmasın. veeeeee tabii ki bence final olması gereken ama finalden bir önceki harika bölüm, 6x15...
bu kadar yazdıktan sonra gidip birkaç bölüm izlemeden rahat edemeyeceğim.
bu kadar renkli bir şey izlerken insan nasıl oluyor da gözyaşlarına boğuluyor aklım almıyor. çok uzun zamandır izlemeyi düşündüğüm ama bir türlü sırasının gelmediği bu güzelim diziyi izlemeyen herkesin oturup izlemesi gerekli diye düşünüyorum. türünün komedi olarak yazıldığı pek çok platform var ama bu kesinlikle komedi türünde bir yapım değil hatta dram desem yeridir. trajikomik anlara denk geliyoruz evet ama genel olarak üzülmekten kendimize gelemiyoruz.
bence bojack mutlaka herkesin hayatında bir kere barınmış bir insanı temsil ediyor. eğer ki sizin hayatınızda böyle biri olmadıysa muhtemelen o kişi sizsinizdir. aslında herkes kendinden bir parça mutlaka bulur ama tam anlamıyla bojack gibi olan insanlara ,ne yazık ki mi desem bilmiyorum, hayatımızın bir anında denk geliyoruz. aynı zamanda dizide yine herkesin bir şekilde kendini bulduğu diğer karakter de diane olabilir. aslında herkes her karakterde bir parçasını buluyordur ama ben sanırım diane gibi biriyim, bunu diziyi izledikten sonra daha iyi algıladım mesela.
bojack benim için hayatıma giren hatta girmek üzere olan insanları temsil ediyor diyebilirim. bu kişinin ilgiye, şefkate, sevgiye ve mutlu olmaya ihtiyacı var diye düşündüğüm kişilerden bir bojack çizebilirim mesela. ya da hayatımda gördüğüm en bencil insansın dediğim kişilerin bedenine at kafası oturtabiliyorum. bir şeyleri toparlamaya çalıştıkça battığım anlarda aklıma bojack gelebiliyor. bunun gibi peeeek çok örnek var ama yazmakla bitmeyeceği için aklıma ilk gelen ve en önemli olduğunu düşündüklerimi yazıyorum.
özellikle annesi ile ilgili olan bölümlerde hüngür hüngür ağlatmıştır. ama favori bölümlerimden birincisi 1x11 ki sezon finallerinden bir önceki bölümler benim için asıl final bölümleri gibi bir şey oldu. onun dışında sanırım 4x11 yine beni derinden etkileyen bir bölümdü ki burada annesiyle ilgili birtakım şeyler görüyoruz. 5x6 izlenirken ağlamayan kişileri duygusuz ilan edebilirim çünkü neden olmasın. veeeeee tabii ki bence final olması gereken ama finalden bir önceki harika bölüm, 6x15...
bu kadar yazdıktan sonra gidip birkaç bölüm izlemeden rahat edemeyeceğim.
devamını gör...
gece yatmadan önce yapılan son şey
yatsı namazını kılmak.
sabah ezanı için telefonun alarmını kurmak.
dua edip yatmak.
sabah ezanı için telefonun alarmını kurmak.
dua edip yatmak.
devamını gör...
japonların kendi harflerini yazamamaları
aşağıdaki videoda görüleceği üzere bazı japonlar kelimelerin nasıl yazıldığını hatırlamıyorlar.
japonca, gramer bakımından türkçe'ye çok benzemektedir. sondan eklemelidir; türkçe'deki gibi yansıma ve ikilemeler vardır; yapım ekleri vardır; durum-hal ekleri vardır. ancak "rırr" sesi gibi bazı harfler japon dilinde yoktur. bu sesi "lıı" olarak verirler. türkler için konuşması kolay olan bu dili yazmak gerçekten zordur. çünkü japonca üç farklı alfabeden oluşmaktadır; kanji, hiragana ve katakana
filologlar arasında en çok kabul gören görüşe göre ilk japon dili lehçeleri 5 bin yıl önce korece'den türemiştir. dilbilimciler, japonca'nın tarihini dört dönemde incelerler: eski japonca (8. yüzyıla kadar), geç dönem eski japonca (9-11. yy), orta japonca (12-16. yy) ve çağdaş çaponca (17. yüzyıl sonrası). bu dönemler boyunca, dilin dil bilgisinde veya diziliminde önemli bir değişiklik olmamıştır. fakat söz dağarcığı önemli ölçüde değişim göstermiştir.
japonya'da dil standartı imparator meiji'nin adını taşıyan meiji restorasyonu'ndan (1868) sonra iletişim gereksinimi için başkent konuşulan dilden türetilmiştir. standart japonca okullarda öğretilir, televizyonda, gazetelerde ve resmî yazılarda kullanılır.
meiji restorasyonları, mustafa kemal atatürk'ün dikkatini çekmiştir. imparator meiji'nin çağdaş japonya fikri türkiye cumhuriyeti'nde neredeyse bire bir uygulanmıştır. ancak imparator meiji harf inkılabını yapmamıştır.
bu 10 yıllık restorasyon süreci tam anlamıyla japonya'yı hollanda'yla ticaret yapan bir liman ülkesiyken şahlandırmış ve japonya ilerleyen yıllarda doğu asya'da rusya ve çin topraklarını işgal edecek güce ulaşmıştır. bu şahlanışın sonu atom bombasıyla bitmiştir ve japonya şu an nüfus-yıllık gelir ile borç oranına göre dünya'nın en borçlu ülkesidir.
not: videoda tatlı bir mesaj var, japonlar "rüşvet" kelimesinin nasıl yazıldığını hatırlamıyorlar.
japonca, gramer bakımından türkçe'ye çok benzemektedir. sondan eklemelidir; türkçe'deki gibi yansıma ve ikilemeler vardır; yapım ekleri vardır; durum-hal ekleri vardır. ancak "rırr" sesi gibi bazı harfler japon dilinde yoktur. bu sesi "lıı" olarak verirler. türkler için konuşması kolay olan bu dili yazmak gerçekten zordur. çünkü japonca üç farklı alfabeden oluşmaktadır; kanji, hiragana ve katakana
filologlar arasında en çok kabul gören görüşe göre ilk japon dili lehçeleri 5 bin yıl önce korece'den türemiştir. dilbilimciler, japonca'nın tarihini dört dönemde incelerler: eski japonca (8. yüzyıla kadar), geç dönem eski japonca (9-11. yy), orta japonca (12-16. yy) ve çağdaş çaponca (17. yüzyıl sonrası). bu dönemler boyunca, dilin dil bilgisinde veya diziliminde önemli bir değişiklik olmamıştır. fakat söz dağarcığı önemli ölçüde değişim göstermiştir.
japonya'da dil standartı imparator meiji'nin adını taşıyan meiji restorasyonu'ndan (1868) sonra iletişim gereksinimi için başkent konuşulan dilden türetilmiştir. standart japonca okullarda öğretilir, televizyonda, gazetelerde ve resmî yazılarda kullanılır.
meiji restorasyonları, mustafa kemal atatürk'ün dikkatini çekmiştir. imparator meiji'nin çağdaş japonya fikri türkiye cumhuriyeti'nde neredeyse bire bir uygulanmıştır. ancak imparator meiji harf inkılabını yapmamıştır.
bu 10 yıllık restorasyon süreci tam anlamıyla japonya'yı hollanda'yla ticaret yapan bir liman ülkesiyken şahlandırmış ve japonya ilerleyen yıllarda doğu asya'da rusya ve çin topraklarını işgal edecek güce ulaşmıştır. bu şahlanışın sonu atom bombasıyla bitmiştir ve japonya şu an nüfus-yıllık gelir ile borç oranına göre dünya'nın en borçlu ülkesidir.
not: videoda tatlı bir mesaj var, japonlar "rüşvet" kelimesinin nasıl yazıldığını hatırlamıyorlar.
devamını gör...
türkçe yazıldığı gibi okunmaz
bu bir efsane değildir. istanbul türkçesi diye bir şey vardır, konservatuarlarda veya sanat okullarında okutulur. "vereceğiz" denmez istanbul türkçesi'nde "vericez" denilir örneğin. ama "vereceğiz" diye yazmak zorundasın. sen daha burada isyan halindeysen, atatürk'ün harf inkılabı zamanı 20 yaşlarında olsan kimbilir ne isyan ederdin.
devamını gör...
yazmak isteyip yazamamak
yazın yazın. hayat kısa kuşlar uçuyooorr.* geç kalmayınız efenim.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
hiç bu kadar dibe vurmamıştım.
yine bir ders seçimi haftası. son üniversite son sınıf öğrencisi olup alttan bir türlü geçemediğim dersim+ tezim+ daha da kötüsü stajım var. soruyorum size ben dibe batmayayım da kim batsın?
(bkz: yanmışız aman halimiz duman)
yukarıdaki tanımları yazan yazarlar gibi benim de gidesim geliyor. acısız bir intihar yöntemiyle arada intihar edesim geliyor. kafamda bir tarih belirliyorum. sonra kafamda bir söz beliyor. neymiş efendim "her gecenin bir sabahı varmış" fazla pollyannacilik değil mi bu?
çok sevdiğim çiçeklerim meşhur ankara ayazında donup cennetteki yerlerini alınca eski bitki hobiciligim gitti. elinde budama makasi,uzerinde tulumuyla ortada kalmış zengin evin hizmetli bahçıvanı gibi hissediyorum kendimi. kalan bitkilerim mi?artık onlara eski sevgimi aşılayamiyorum.
biriyle tanışmaya konuşmaya mecalim yok. sanki herkes bir öncekinin fragmanı gibi. konuş,mesajlaş,hoşlan, güle güle. konuş,mesajlaş,hoşlan,güle güle.
arada sevilmek istiyorum, boşuna demiyorum "benim parolam sevgidir" diye. ama her sevgi bir nebze nefret barındırır diyorum, üzerler yine seni whis yapma diyorum. hopp kime diyorum?
her günüm bir öncekinin aynısı gibi. tek fark 1 gün 1928282992 kez nefes alirken ertesi gün nefes alışveriş sayım farklı oluyor. evet evet tek fark bu. onun dışında her şey aynı. bakin bir gün önce olduğu gibi yine buradayım.
burun takıntım var mesela. allah affetsin bazen yaşı tutmadığı için duvara kafa atan ve 16 yaşında burun ameliyatı olan irem derici gibi hissediyorum kendimi.
neyse bugünlük itiraf kotamı dolduruyorum. hoş ne kadar itiraf orası tartışılır. eğer buraya kadar okuduysanız aranızdan bazi üyeleri cidden çok seviyorum. elimden gelse hepinize ayrı ayrı sarılırım. ama bu kadar samimi olmaya gerek yok malum korona...
yine bir ders seçimi haftası. son üniversite son sınıf öğrencisi olup alttan bir türlü geçemediğim dersim+ tezim+ daha da kötüsü stajım var. soruyorum size ben dibe batmayayım da kim batsın?
(bkz: yanmışız aman halimiz duman)
yukarıdaki tanımları yazan yazarlar gibi benim de gidesim geliyor. acısız bir intihar yöntemiyle arada intihar edesim geliyor. kafamda bir tarih belirliyorum. sonra kafamda bir söz beliyor. neymiş efendim "her gecenin bir sabahı varmış" fazla pollyannacilik değil mi bu?
çok sevdiğim çiçeklerim meşhur ankara ayazında donup cennetteki yerlerini alınca eski bitki hobiciligim gitti. elinde budama makasi,uzerinde tulumuyla ortada kalmış zengin evin hizmetli bahçıvanı gibi hissediyorum kendimi. kalan bitkilerim mi?artık onlara eski sevgimi aşılayamiyorum.
biriyle tanışmaya konuşmaya mecalim yok. sanki herkes bir öncekinin fragmanı gibi. konuş,mesajlaş,hoşlan, güle güle. konuş,mesajlaş,hoşlan,güle güle.
arada sevilmek istiyorum, boşuna demiyorum "benim parolam sevgidir" diye. ama her sevgi bir nebze nefret barındırır diyorum, üzerler yine seni whis yapma diyorum. hopp kime diyorum?
her günüm bir öncekinin aynısı gibi. tek fark 1 gün 1928282992 kez nefes alirken ertesi gün nefes alışveriş sayım farklı oluyor. evet evet tek fark bu. onun dışında her şey aynı. bakin bir gün önce olduğu gibi yine buradayım.
burun takıntım var mesela. allah affetsin bazen yaşı tutmadığı için duvara kafa atan ve 16 yaşında burun ameliyatı olan irem derici gibi hissediyorum kendimi.
neyse bugünlük itiraf kotamı dolduruyorum. hoş ne kadar itiraf orası tartışılır. eğer buraya kadar okuduysanız aranızdan bazi üyeleri cidden çok seviyorum. elimden gelse hepinize ayrı ayrı sarılırım. ama bu kadar samimi olmaya gerek yok malum korona...
devamını gör...
ilk insanların canları sıkıldığında yaptığı şeyler
ilk insanların canlarının sıkılması sonucu ikinci insanlar meydana gelmiştir.
devamını gör...
3 haziran 2021 doların önlenemez yükselişi
maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz da bu tantana?
devamını gör...
kazandığı parayı hak etmeyen meslek grupları
kafa sözlük yazarları...
devamını gör...
15 temmuz şehitler şarj bankası
tamam da neden ayrı başlık? yiidim.
devamını gör...
penny dreadful
muhteşem bir gotik-drama dizisidir ve içinde birçok farklı 'karanlık' unsuru* barındıran bir senaryoya sahiptir. eva green oyunculuğuyla harikalar yaratmıştır ve o kendisine has müthiş mimikleriyle sonsuza dek aklıma kazınmıştır. dizi oldukça derindir ve hayata dair pek çok karamsar sorgulamayı içermektedir. başından itibaren toplam 3 sezon sürmesi planlanmış ve süresinde sona ermiştir.bunun sebebi dizinin farklı bir versiyon halinde devam edecek olmasıdır*.
ayrıca dizide çokça 'vahşet' ve muhtelif ilişki ögeleri mevcut*. dolayısıyla izleyebilmek için sağlam bir sinir ve sindirim sistemi gerekiyor. fakat kaliteli senaryosu ile izlenmeye değer harika bir dizidir bana göre. rory kinnear'ın canlandırdığı frankenstein karakterinin yeri ise apayrıdır. spoiler vermemek adına açıklamaya devam etmeyeceğim fakat kendisini anlamaya çalışmak oldukça sorgulatıcı bir süreç. önyargıları fazlasıyla kırmakta.
ayrıca dizide çokça 'vahşet' ve muhtelif ilişki ögeleri mevcut*. dolayısıyla izleyebilmek için sağlam bir sinir ve sindirim sistemi gerekiyor. fakat kaliteli senaryosu ile izlenmeye değer harika bir dizidir bana göre. rory kinnear'ın canlandırdığı frankenstein karakterinin yeri ise apayrıdır. spoiler vermemek adına açıklamaya devam etmeyeceğim fakat kendisini anlamaya çalışmak oldukça sorgulatıcı bir süreç. önyargıları fazlasıyla kırmakta.
devamını gör...
yazarların unutamadıkları dizi replikleri
aga cinayet var! (bkz: behzat ç)
devamını gör...
suskunluk sarmalı
kitle iletişim kuramıdır. kitleleri bir arada tutan etmenlerdendir. aslında kuramda aslolan bir arada tutmak falan değildir. kuram toplulukları bir arada tutan şeyin aslında aynı şeyi düşünmeleri değil, dışlanma korkusu olduğunu söyler.
genelde toplumsal algı oluşurulurken; farklı olanı saygıyla karşılamak değil de ötekileştirerek, dışlayarak, ifşa ederek farklı fikirde olanların sindirilmesine çalışılır. böylece biraz olsun farklı düşünen bireyler toplumdan dışlanma korkusu yaşayarak fikirlerini açıklamaktan çekinirler.
sanki bilmediğimiz bir bilgiymiş gibi dursa da aslında hepimizin hayatının bir döneminde - bilerek veya bilmeyerek- muhakkak olarak yaptığıdır. günümüz toplum yapısı nazara alındığında yani bu kadar çok ötekileştirilen tarafı olan bir toplumda bunu yapmadan yaşamak imkansızdır.
halbuki toplumlar hoşgörü ile mutlu olur, mutlu olunca, daha çok çalışır, daha çok çalışınca üretir, ürettikçe gelişir, geliştikçe zenginleşir, zenginleştikçe de daha mutlu olur.
gelişmiş bir çok topluma baktığımızda; birey ve toplum ilişkisinin öncelikle özsaygı ve sonra karşılıklı anlayış temelinde geliştiğini görürüz. böyle olunca tabi özel hayat ve toplum hayatı çağdaş bir hale gelir.
(bkz: iletişim kuramları)
genelde toplumsal algı oluşurulurken; farklı olanı saygıyla karşılamak değil de ötekileştirerek, dışlayarak, ifşa ederek farklı fikirde olanların sindirilmesine çalışılır. böylece biraz olsun farklı düşünen bireyler toplumdan dışlanma korkusu yaşayarak fikirlerini açıklamaktan çekinirler.
sanki bilmediğimiz bir bilgiymiş gibi dursa da aslında hepimizin hayatının bir döneminde - bilerek veya bilmeyerek- muhakkak olarak yaptığıdır. günümüz toplum yapısı nazara alındığında yani bu kadar çok ötekileştirilen tarafı olan bir toplumda bunu yapmadan yaşamak imkansızdır.
halbuki toplumlar hoşgörü ile mutlu olur, mutlu olunca, daha çok çalışır, daha çok çalışınca üretir, ürettikçe gelişir, geliştikçe zenginleşir, zenginleştikçe de daha mutlu olur.
gelişmiş bir çok topluma baktığımızda; birey ve toplum ilişkisinin öncelikle özsaygı ve sonra karşılıklı anlayış temelinde geliştiğini görürüz. böyle olunca tabi özel hayat ve toplum hayatı çağdaş bir hale gelir.
(bkz: iletişim kuramları)
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
çocukluğumuzun geçtiği sokağa gidiyorum bazen,
hala bir yanım eksik
hatırlarsın iki katlı bir evimiz vardı
kapıdan adımını atar atmaz rutubet kokardı,
kırmızı boyalı duvarlar
merdivenleri aşardı.
parklar kahkahalarımızla inler
kediler oyunlarımızda hoplardı
saçlarınla oynar, ellerini severdim
gözlerin güven, sesin huzur verirdi
şimdi ne sesin var ne de nefesin
yakıyor yokluğunun ateşi
3 yıl gözlerimin önünde eridin
tutamadım ellerini
gözlerin karardı, nefesim kesildi.
bugün toprak selam verdi
yağmur yağdıktan sonra güzel kokmasının
meğer senmişsin sebebi
yokluğun her geçen gün büyüyor içimde
olmayan nefeslerin yakıyor yüreğimi
mezarına bile sarılamamak
yavaş yavaş tüketiyor bedenimi
saçlarım kısa gittiğinden beri
sigaralar ağzımda
bir yanım kara
yıllar geçti, yollar bitti
ve sen hala, aklımda...
dostum, bugün sen gideli 1 koca yıl daha doldu. içimdeki hasret büyüdü dağ oldu. bu yıl da gelemedim mezarına özür dilerim, affet beni. bundan seneler önce bugün ilk sigaramı yakmıştım, gidişinin şerefine. yine bu gece senin için içiyorum bu paketi. hayallerimiz ve ben sarılacağız bu gece. sen olmasan bile...
hala bir yanım eksik
hatırlarsın iki katlı bir evimiz vardı
kapıdan adımını atar atmaz rutubet kokardı,
kırmızı boyalı duvarlar
merdivenleri aşardı.
parklar kahkahalarımızla inler
kediler oyunlarımızda hoplardı
saçlarınla oynar, ellerini severdim
gözlerin güven, sesin huzur verirdi
şimdi ne sesin var ne de nefesin
yakıyor yokluğunun ateşi
3 yıl gözlerimin önünde eridin
tutamadım ellerini
gözlerin karardı, nefesim kesildi.
bugün toprak selam verdi
yağmur yağdıktan sonra güzel kokmasının
meğer senmişsin sebebi
yokluğun her geçen gün büyüyor içimde
olmayan nefeslerin yakıyor yüreğimi
mezarına bile sarılamamak
yavaş yavaş tüketiyor bedenimi
saçlarım kısa gittiğinden beri
sigaralar ağzımda
bir yanım kara
yıllar geçti, yollar bitti
ve sen hala, aklımda...
dostum, bugün sen gideli 1 koca yıl daha doldu. içimdeki hasret büyüdü dağ oldu. bu yıl da gelemedim mezarına özür dilerim, affet beni. bundan seneler önce bugün ilk sigaramı yakmıştım, gidişinin şerefine. yine bu gece senin için içiyorum bu paketi. hayallerimiz ve ben sarılacağız bu gece. sen olmasan bile...
devamını gör...
imitasyon
feyk yani sahte. (bkz: feyk ulan feyk)
devamını gör...
kedi sahibi olmak
kanımca kedi ile aynı evi paylaşmayan birinin beyanıdır. bir kedinin sahibi olmaz. kulu olur, kölesi olur, hizmetçisi olur, he anası olur, çok çok biraz iyi huylusuna denk geldiyseniz dostu olur ama asla sahibi olmaz. premses bir oğlan canavar, haydut, serseri bir kız bir oğlan anası olarak bana uymayan durumdur. neyse ki hizmetlerimden memnunlarda evde barınmama aç karnımı doyurmama izin veriyorlar. padişahım çok yaşa!
devamını gör...


