yazarların şu an merak ettikleri bir şey
gece yolculuk sırasında hani uzakta bir ışık hüzmesi var ya oradaki insanların hayat hikayelerini çok ederim , yolculukta sırasında kafamda hikayeler uydurur dururum .
devamını gör...
pandomim
mim sanatı diye de bilinir. mim sözcüğü grekçe'de yer alan mimeisthai kelimesinden gelir ve anlamı temsil etmektir. tdk’da mim sözcüğünün karşılığı "düşünce ve duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, sözsüz oyun.” olarak ifade etmektedir ki pandomimin de ufak bir tanımı sayılabilir bu.
ayrıca pandomimin bale sanatının ilham kaynağı olduğu söylenmektedir.
nerede okuduğumu şu an hatırlayamadığım ve tarihçesini araştırmama rağmen bulamadığım bir diğer bilgi ise pandomimin yunan imparatorlarının sanatçıların eleştiri yapmasını engellemeleri sebebiyle bir kaçış yolu olarak ortaya çıktığıdır. özellikle fransız ihtilalinden sonra politik tehlikeyi bertaraf eden bir sanat olması sebebiyle yaygınlaştığı ifade edilmektedir. neden doğduğuna ilişkin herhangi bir kaynak bilgisi olan yazarlar var ise bilgilendirirlerse seviniriz.
ayrıca pandomimin bale sanatının ilham kaynağı olduğu söylenmektedir.
nerede okuduğumu şu an hatırlayamadığım ve tarihçesini araştırmama rağmen bulamadığım bir diğer bilgi ise pandomimin yunan imparatorlarının sanatçıların eleştiri yapmasını engellemeleri sebebiyle bir kaçış yolu olarak ortaya çıktığıdır. özellikle fransız ihtilalinden sonra politik tehlikeyi bertaraf eden bir sanat olması sebebiyle yaygınlaştığı ifade edilmektedir. neden doğduğuna ilişkin herhangi bir kaynak bilgisi olan yazarlar var ise bilgilendirirlerse seviniriz.
devamını gör...
en sevilmeyen sözlük yazarı
hiç aklıma gelmezdi böyle bir başlık açacağım.. fakat teklif geldi, davete icabet etmek hasıl olur efendim.
adeta bir köleyim bugünlerde.. it gibi kapıda bekliyorum, biri ufak bir et parçası atsa zıplamamak içten değil..
başlığa gelince tabi ki (bkz: abdulseyidbincabbar).. evimden aldırmak isteyenlere adres atılır. ama bıçakla gelmeyin, bdsm sanıyorum sonra.
adeta bir köleyim bugünlerde.. it gibi kapıda bekliyorum, biri ufak bir et parçası atsa zıplamamak içten değil..
başlığa gelince tabi ki (bkz: abdulseyidbincabbar).. evimden aldırmak isteyenlere adres atılır. ama bıçakla gelmeyin, bdsm sanıyorum sonra.
devamını gör...
birden fazla üniversite deneyimi
felsefe bitirdim. şimdi yüksek lisansa geçeceğim yüksek lisans bittiğinde çocuk gelişimi bölümü de bitecek felsefe doktorasında bir de psikoloji lisansı düşünüyorum...
devamını gör...
sözlükten uzaklaşmak isteyen yazarı sözlük kapısında elinde terlikle bekleyen mod
tataminin üzerinde bekleyip kata dori men uchi (omuzdan tutup baş aşağı yere çalmak, popo tam yukarıda balıklama yere düşüş) tekniğini uygulamayı sabırsızlıkla bekleyen, çarpraz diz bağları kopuk, menüsküsünde de bir şeyler bir şeyler çıkan aikidocu mod kadar tehlikeli olmayan moddur.
devamını gör...
çocuk yaşta evlilik
çocuk evliliği 18 yaş altı bireylerin evlendirilmesi anlamına gelir. türkiye’de yasal evlenme yaşı 18’dir. bununla birlikte, çocuklar 17 yaşına bastıklarında ailelerinin veya yasal vasilerinin izniyle evlenebilmektedirler. 16 yaşındaki çocuklar ise ‘istisnai durumlarda ve hayati önem arz eden bir gerekçenin olması şartıyla’ mahkemeden alınan özel izinle evlenebilmektedirler. şeriatla yönetilen toplumlarda 18 yaş altı evlilikler yasak değildir. osmanlı da ise evlilik yaşı kız çocukları için en az 9 yaşını doldurmuş olması gerekiyor. erkek çocukların ise en az 12 yaşını doldurması gerekiyor.
devamını gör...
piyanist
schindler's list ve life is beautiful gibi ikinci dünya savaşı konulu mükemmel bir dram filmidir.
piyanistimiz filmin girişinde chopin nocturne c sharp minor çalmaktadır.
aynı parçayı aşk-ı memnu dizisinde behlül de piyano ile çalmıştır. vay anasını behlüle bak demiştim
piyanistimiz filmin girişinde chopin nocturne c sharp minor çalmaktadır.
aynı parçayı aşk-ı memnu dizisinde behlül de piyano ile çalmıştır. vay anasını behlüle bak demiştim
devamını gör...
birini azarladıktan sonra çekilen yoğun vicdan azabı
haklıyken bile insanın içi vicdan azabı yüzünden daralır da daralır. berbat bir histir.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
ne istediğimi bilmiyorum, pek çok şeyi elde edecek duruma geldiğimde duvarları inşaa ettim kendim için. kavgalar ile büyüdüm , tırnaklarım ile yükseldim şimdi istekleri olmayan biri oldum ve daha yaşım 31.
devamını gör...
john locke
john locke: sessizlik abidesi, nesne sınıfı: keter
oxford'da okuduğu yıllar boyunca sessizlik abidesi olarak anılan locke, siyaset felsefesinde kilit bir öneme sahip bir kimsedir. thomas hobbes başlığındaki yazım tamamen bitmemişti ve muhtemelen locke hakkında yazdıklarımı da bitiremeyeceğim ama madem hobbes'tan bahsettim o halde locke'tan bahsetmenin de zamanı gelmiştir. (biraz da olsa.) konumuz siyaset felsefesi.
thomas hobbes vahşiydi. dünyasını, kurgulamış olduğu doğa durumunu güvensizlik ve korku üzerine inşa etmişti. ardından da insanların, gurur ve korkunun çekişmesinden doğan yaratık "leviathan"a yetkilerini bir sözleşmeyle devrettiğinden bahsetmişti. hatta makyavelist bir üslup geliştirip insan doğası'nın kötücüllüğünden söz etmişti. dolayısıyla anlıyoruz ki hobbes da birilerinden etkilenmiş. tıpkı locke'un hobbes'tan etkilendiği gibi.
tam olarak etkilendi diyemeyiz belki fakat locke, hobbes'un geliştirdiği doğa durumunu yumuşatan kişidir. daha liberal bir anayasal devlet teorisi geliştirdiğini söyleyebiliriz locke'un. seküler bir mutlakiyet doktrini geliştiren hobbes'un tam karşısına yerleştirebiliriz locke'un dinsel hoşgörüyle sentezlenmiş liberal anayasal teorisini.
locke için mülkiyet kavramı çok önemli bir kere. insanın mülkiyete yönelik doğal hakları olduğunu söyler ki biraz sonra doğa durumunda bu konuyu açacağım. locke için meşru yönetim, sınırlı yönetimdir ve rızaya dayalı yönetimdir. pek mutlak monarşi taraftarı olmasa da herhangi bir yönetim şekli sınırlı olması şartıyla pekala meşrudur. tiranlık bile...
ki bunun karşısında da direnme hakkı denen şeyi ortaya atar. sınırlı yönetimden sapan bir yönetim (örneğin bir tiran), kendi bireysel çıkarına göre hareket ediyorsa halk, bu kamu yararından uzaksallığa karşı direnebilir, devrim yapabilir. çünkü sözleşme yapılmıştır. fakat bu sözleşme thomas hobbes'un leviathan'ından farklıdır. bu sözleşmenin bir tarafıdır devlet. fakat leviathan'da her ne kadar geçenki yazıda da "sözleşme" demişsem de bir sözleşme yoktur. bir ahit vardır. tek taraflıdır. locke'unki ise tam anlamıyla bir sözleşmedir. ve eğer ki yönetim, yani egemen bu sözleşmeyi bozacak olursa ve sınırlarını halkın rızası aleyhine ihlal edecek olursa işte o zaman halkın yani yönetilenlerin direnme hakkı meşru hale gelecektir.
locke tam bir halk adamıdır denilebilir bu açıdan. zaten eserlerini de halkın anlaması için yazmıştır, filozoflar için değil.
locke'un doğa durumunda sivil otoritenin olmadığı bir durum vardır. bir özgürlük betimler bize. hobbes ve aristoteles'in tasvirlerinin aksine yönetme yönetilme durumu da söz konusu değildir.
hobbes herkesin herkesle savaştığı bir korku dünyası çizmişti. savaş vardı ve bu kaos halinden kurtulmak için insanlar haklarını leviathan'a devretmişti. aristoteles'te ise polis doğaldı ve varlığımız o toplumun üyesi olmakla gerçekleşiyordu.
locke daha farklı bir çerçeve çizer. hobbes'un fikrini evcilleştirmesi de bu yüzdendir. locke için doğa durumu dinsel bir hoşgörüye dayandırılabilir. ahlakidir, toplumsal bir düzeni buyurur. herkesin mülkü kendinedir. bu mülkiyet sözünü birazdan açacağım. çünkü mülkiyet denince sadece eşya anlaşılmamalı, özgürlüğümüz de anlaşılmalı.
doğa durumu, doğa kanunlarıyla barışı amaçlar. fakat buradaki barışı amaçlaması insanlarla beraber bir ölçüde bozulur. bir belirsizlik hakim olur ve ardından da bir huzursuzluk. buraya birazdan geliriz.
bütün bu "hoşgörü hali" aslında geleneksel bir yaklaşımdır da denebilir.
fakat sivil otoritenin olmadığından bahsedince bu doğa durumunu, ahlaki durumun da denetlenmesi söz konusu olamıyor. çünkü bir makam yok. dolayısıyla denetleyici olmadığından kaos doğuyor. bir güvensizlik doğuyor. ve bu güvensizlik zaman içinde doğa durumunu yozlaştırmaya başlar. bu durumda da bir iktidarın olmadığı toplumda yaşayan bireyler kendi kendilerinin hakimi, infazcısı hatta ve hatta tanrısı olur. ve hobbes'un bahsettiği o kaos, savaş hali doğmuş olur. niye? çünkü doğanın temel kanunudur insanların kendi kendisini koruması hakkı. ve bu durumda da bir sivil yönetime ihtiyaç duyulur.
o halde sorabilirsiniz: hobbes aslında locke mu? ya da locke, hobbes'un şekil değiştirmiş hali midir?
hayır. locke geleneksel bir dil kullanır. ayrıyeten hobbesçu bir dil de ullanır, kişinin güvenlik ihtiyacı bakımından.
en temel kavram locke için mülkiyettir.
mülkiyet çalışmamız sonucu elde ettiğimiz şeydir. bizler locke için mülk edinen hayvanlarızdır. ve sivil bir otoritenin olmadığı doğa durumunda mülkiyet, tüm insanlara ortak olarak verilmiştir. bu, ortak mülkiyettir. diğer yandan doğa durumunda özel bir çaba, emek harcayan insan ortaya özel mülkiyeti çıkarır. emek sayesinde doğanın bize verdiğinden fazlasını üretmiş oluruz ve üretimimiz kişinin özel hakkı haline gelir. locke bize tam olarak bunu söylüyor işte. emek, özel hakkın da mülkiyet hakkının da kaynağıdır. dolayısıyla doğal hukuk, özel mülkiyet hakkını öngören bir yapılanmadır. ve yönetim de bu hakkı güvence altına almak adına kurulmuştur. kim tarafından? rızasıyla bunu isteyen halk tarafından.
bütün bu anlattıklarımı ileriki zamanlarda tamamlayacak isim adam smith'tir. söylememe gerek yok gerçi, apaçık görülüyor. ticari bir devlet modeliyle karşı karşıyayız. locke bugüne kadar geri planda kalmış ekonomiyi, politikanın önüne geçirmeye çalışır aslında. dünya, çalışana ve rasyonel olana aittir., der.
emek neydi? emek her şeydi. toplum emek sayesinde yaratılmıştı. dolayısıyla mülkiyet edinmenin doğal sınırlarının da olmadığını söyler. para da ortaya çıktıktan sonra, sınırsız sermaye birikimiyle bir görev haline gelir adeta. çünkü olay ilahi bir egemenlik doktrinine de dayandırılabilir geleneksel bir tavırla. tanrı, dünyayı insanlara bahşetmiştir der çünkü. ve bunlar sonucunda da artık erdemle değil, ticaretle ilgilenmeye başlarız. locke'un inancına göre de zaten ticaret; insanı uysallaştırır, savaştan uzaklaştırır ve daha medeni yapar.
dolayısıyla devlet, işte bu ticaret halini korumayı amaçlayan bir varlık olarak ortaya çıkarılmıştır.
peki ya böyle bir piyasa ekonomisine geçişi ne meşru kılar?
bu kısımdan sonra hobbes'un gurur-korku çekişmesine benzer bir çekişmeden bahsedeceğiz: mülkiyet ve mülkiyet üzerine çıkan anlaşmazlıklar.
geri kalanını sonra yazarım. çok üşengecim. her yazıyı yarıda kesiyorum. *
yazının devamında bu sözleşmenin nasıl bir şey olduğundan falan bahseder, vatandaşlık mevzusuna değinir, mülkiyeti açar ve kuvvetler ayrılığından bahsederim.
oxford'da okuduğu yıllar boyunca sessizlik abidesi olarak anılan locke, siyaset felsefesinde kilit bir öneme sahip bir kimsedir. thomas hobbes başlığındaki yazım tamamen bitmemişti ve muhtemelen locke hakkında yazdıklarımı da bitiremeyeceğim ama madem hobbes'tan bahsettim o halde locke'tan bahsetmenin de zamanı gelmiştir. (biraz da olsa.) konumuz siyaset felsefesi.
thomas hobbes vahşiydi. dünyasını, kurgulamış olduğu doğa durumunu güvensizlik ve korku üzerine inşa etmişti. ardından da insanların, gurur ve korkunun çekişmesinden doğan yaratık "leviathan"a yetkilerini bir sözleşmeyle devrettiğinden bahsetmişti. hatta makyavelist bir üslup geliştirip insan doğası'nın kötücüllüğünden söz etmişti. dolayısıyla anlıyoruz ki hobbes da birilerinden etkilenmiş. tıpkı locke'un hobbes'tan etkilendiği gibi.
tam olarak etkilendi diyemeyiz belki fakat locke, hobbes'un geliştirdiği doğa durumunu yumuşatan kişidir. daha liberal bir anayasal devlet teorisi geliştirdiğini söyleyebiliriz locke'un. seküler bir mutlakiyet doktrini geliştiren hobbes'un tam karşısına yerleştirebiliriz locke'un dinsel hoşgörüyle sentezlenmiş liberal anayasal teorisini.
locke için mülkiyet kavramı çok önemli bir kere. insanın mülkiyete yönelik doğal hakları olduğunu söyler ki biraz sonra doğa durumunda bu konuyu açacağım. locke için meşru yönetim, sınırlı yönetimdir ve rızaya dayalı yönetimdir. pek mutlak monarşi taraftarı olmasa da herhangi bir yönetim şekli sınırlı olması şartıyla pekala meşrudur. tiranlık bile...
ki bunun karşısında da direnme hakkı denen şeyi ortaya atar. sınırlı yönetimden sapan bir yönetim (örneğin bir tiran), kendi bireysel çıkarına göre hareket ediyorsa halk, bu kamu yararından uzaksallığa karşı direnebilir, devrim yapabilir. çünkü sözleşme yapılmıştır. fakat bu sözleşme thomas hobbes'un leviathan'ından farklıdır. bu sözleşmenin bir tarafıdır devlet. fakat leviathan'da her ne kadar geçenki yazıda da "sözleşme" demişsem de bir sözleşme yoktur. bir ahit vardır. tek taraflıdır. locke'unki ise tam anlamıyla bir sözleşmedir. ve eğer ki yönetim, yani egemen bu sözleşmeyi bozacak olursa ve sınırlarını halkın rızası aleyhine ihlal edecek olursa işte o zaman halkın yani yönetilenlerin direnme hakkı meşru hale gelecektir.
locke tam bir halk adamıdır denilebilir bu açıdan. zaten eserlerini de halkın anlaması için yazmıştır, filozoflar için değil.
locke'un doğa durumunda sivil otoritenin olmadığı bir durum vardır. bir özgürlük betimler bize. hobbes ve aristoteles'in tasvirlerinin aksine yönetme yönetilme durumu da söz konusu değildir.
hobbes herkesin herkesle savaştığı bir korku dünyası çizmişti. savaş vardı ve bu kaos halinden kurtulmak için insanlar haklarını leviathan'a devretmişti. aristoteles'te ise polis doğaldı ve varlığımız o toplumun üyesi olmakla gerçekleşiyordu.
locke daha farklı bir çerçeve çizer. hobbes'un fikrini evcilleştirmesi de bu yüzdendir. locke için doğa durumu dinsel bir hoşgörüye dayandırılabilir. ahlakidir, toplumsal bir düzeni buyurur. herkesin mülkü kendinedir. bu mülkiyet sözünü birazdan açacağım. çünkü mülkiyet denince sadece eşya anlaşılmamalı, özgürlüğümüz de anlaşılmalı.
doğa durumu, doğa kanunlarıyla barışı amaçlar. fakat buradaki barışı amaçlaması insanlarla beraber bir ölçüde bozulur. bir belirsizlik hakim olur ve ardından da bir huzursuzluk. buraya birazdan geliriz.
bütün bu "hoşgörü hali" aslında geleneksel bir yaklaşımdır da denebilir.
fakat sivil otoritenin olmadığından bahsedince bu doğa durumunu, ahlaki durumun da denetlenmesi söz konusu olamıyor. çünkü bir makam yok. dolayısıyla denetleyici olmadığından kaos doğuyor. bir güvensizlik doğuyor. ve bu güvensizlik zaman içinde doğa durumunu yozlaştırmaya başlar. bu durumda da bir iktidarın olmadığı toplumda yaşayan bireyler kendi kendilerinin hakimi, infazcısı hatta ve hatta tanrısı olur. ve hobbes'un bahsettiği o kaos, savaş hali doğmuş olur. niye? çünkü doğanın temel kanunudur insanların kendi kendisini koruması hakkı. ve bu durumda da bir sivil yönetime ihtiyaç duyulur.
o halde sorabilirsiniz: hobbes aslında locke mu? ya da locke, hobbes'un şekil değiştirmiş hali midir?
hayır. locke geleneksel bir dil kullanır. ayrıyeten hobbesçu bir dil de ullanır, kişinin güvenlik ihtiyacı bakımından.
en temel kavram locke için mülkiyettir.
mülkiyet çalışmamız sonucu elde ettiğimiz şeydir. bizler locke için mülk edinen hayvanlarızdır. ve sivil bir otoritenin olmadığı doğa durumunda mülkiyet, tüm insanlara ortak olarak verilmiştir. bu, ortak mülkiyettir. diğer yandan doğa durumunda özel bir çaba, emek harcayan insan ortaya özel mülkiyeti çıkarır. emek sayesinde doğanın bize verdiğinden fazlasını üretmiş oluruz ve üretimimiz kişinin özel hakkı haline gelir. locke bize tam olarak bunu söylüyor işte. emek, özel hakkın da mülkiyet hakkının da kaynağıdır. dolayısıyla doğal hukuk, özel mülkiyet hakkını öngören bir yapılanmadır. ve yönetim de bu hakkı güvence altına almak adına kurulmuştur. kim tarafından? rızasıyla bunu isteyen halk tarafından.
bütün bu anlattıklarımı ileriki zamanlarda tamamlayacak isim adam smith'tir. söylememe gerek yok gerçi, apaçık görülüyor. ticari bir devlet modeliyle karşı karşıyayız. locke bugüne kadar geri planda kalmış ekonomiyi, politikanın önüne geçirmeye çalışır aslında. dünya, çalışana ve rasyonel olana aittir., der.
emek neydi? emek her şeydi. toplum emek sayesinde yaratılmıştı. dolayısıyla mülkiyet edinmenin doğal sınırlarının da olmadığını söyler. para da ortaya çıktıktan sonra, sınırsız sermaye birikimiyle bir görev haline gelir adeta. çünkü olay ilahi bir egemenlik doktrinine de dayandırılabilir geleneksel bir tavırla. tanrı, dünyayı insanlara bahşetmiştir der çünkü. ve bunlar sonucunda da artık erdemle değil, ticaretle ilgilenmeye başlarız. locke'un inancına göre de zaten ticaret; insanı uysallaştırır, savaştan uzaklaştırır ve daha medeni yapar.
dolayısıyla devlet, işte bu ticaret halini korumayı amaçlayan bir varlık olarak ortaya çıkarılmıştır.
peki ya böyle bir piyasa ekonomisine geçişi ne meşru kılar?
bu kısımdan sonra hobbes'un gurur-korku çekişmesine benzer bir çekişmeden bahsedeceğiz: mülkiyet ve mülkiyet üzerine çıkan anlaşmazlıklar.
geri kalanını sonra yazarım. çok üşengecim. her yazıyı yarıda kesiyorum. *
yazının devamında bu sözleşmenin nasıl bir şey olduğundan falan bahseder, vatandaşlık mevzusuna değinir, mülkiyeti açar ve kuvvetler ayrılığından bahsederim.
devamını gör...
yalancı bahar
"ne varsa 90'larda var" dedirten bir aşkın nur yengi şarkısıdır.
"söyle kaç bahar oldu
penceremde gül soldu
belki de zaman doldu
sevdiğim dönmüyor"
"söyle kaç bahar oldu
penceremde gül soldu
belki de zaman doldu
sevdiğim dönmüyor"
devamını gör...
tükrük bezi biyopsisi
(bkz: sjögren sendromu) tanısı için alt dudak iç kısmında bulunan ve pirinç tanesine benzeyen tükrük bezlerinden parça alınarak yapılıyor.
parça alınacak bölge küçük bir enjektöre çekilmiş uyuşturucu ilaç ile lokal olarak uyuşturulup (diş çekilmeden önce uygulanan gibi) ve bistüri yardımıyla açılan yaklaşık 1 santimlik kesikten cımbıza benzer bir aletle parça alınıyor.
bana dikiş atılmadı, bazen atılabiliyormuş. bölge uyuştuğu için yapılırken bir şey hissetmemiştim. sadece aletlerden korkmuştum ve tam olarak ne yapılacağını bilmediğimden .
sonrasında patolojiye gidiyor numune ve yaklaşık 3 haftada sonuç çıkıyor.
1 haftaya yakın yemek yerken zorlandım, o da kesikten dolayı, daha çok sıvı şeylerde. pipetle içmek daha kolay oluyordu. beklediğimden çabuk iyileşti yeri.
parça alınacak bölge küçük bir enjektöre çekilmiş uyuşturucu ilaç ile lokal olarak uyuşturulup (diş çekilmeden önce uygulanan gibi) ve bistüri yardımıyla açılan yaklaşık 1 santimlik kesikten cımbıza benzer bir aletle parça alınıyor.
bana dikiş atılmadı, bazen atılabiliyormuş. bölge uyuştuğu için yapılırken bir şey hissetmemiştim. sadece aletlerden korkmuştum ve tam olarak ne yapılacağını bilmediğimden .
sonrasında patolojiye gidiyor numune ve yaklaşık 3 haftada sonuç çıkıyor.
1 haftaya yakın yemek yerken zorlandım, o da kesikten dolayı, daha çok sıvı şeylerde. pipetle içmek daha kolay oluyordu. beklediğimden çabuk iyileşti yeri.
devamını gör...
okulda yerli malı haftası yapan nesil
programda sunuculuk yapmışlığım bile vardır. eğlenceli ve güzel zamanlardı. tek derdimiz kimin ne getireceğiydi..
devamını gör...
kitap kulübü hakkında her şey
edebiyat kadar sevdiğim başka bir şey kalmadı hayatımda. kulübünüze üye olmaktan onur duyarım.
devamını gör...
normal sözlük gartic.io etkinlikleri
çok sevgili yazarımız ve usta ressamımız pablo mellisho ile uzun görüşmelerimiz sonucu gartic phone etkinliği düzenleme kararı aldık. yine aynı günde ve aynı saatte, yani cumartesi günü 22:00'da gerçekleşecek olan bu etkinliğe katılmak için "ben varım" yazmanız yeterli.
oda maksimum 30 kişi olabiliyor aklınızda bulunsun.
oyundan kısaca bahsetmek gerekirse,
tıpkı bugün oynadığımız gartic oyununda olduğu gibi amacımız yine resim çizmek ve çizilen resimleri tahmin etmek lakin ufak bir farkla. bu sefer önce her oyuncunun bir cümlelik bir hikaye başlatması gerekecek. örneğin "trollerden bıkmış kafa sözlük yazarı", "kırmızı oje süren tavşan" gibi. nasıl bir hikaye oluşturacağınız tamamen size kalmış durumda. hayal gücünüzü sonuna kadar kullanın. daha sonra oluşturmuş olduğunuz hikaye rastgele olarak bir başka kullanıcının ekranına gelecek ve o kullanıcı da sizin hikayenizi resmedecek. daha sonra çizilmiş olan resim yine bir başka kullanıcının ekranına gelecek ve o kullanıcı da resimde ne anlatıldığını tahmin edecek. döngü bu şekilde sürüp gidiyor. herkes çizimlerini ve tahminlerini bitirdiğinde odanın yöneticisi çizimleri ve tahminleri bir albüm şeklinde gösterime sunacak. bir bakıma kulaktan kulağa gibi. ortaya çok eğlenceli senaryolar ve çizimler çıkacağına eminim. oyunda ne yazık ki chat yok tek kötü özelliği belki de bu. ve kesinlikle ses kullanma özelliği yok. sesinizi açmak veya konuşmak zorunda kalmayacaksınız içiniz rahat olsun.
katılımcıların adını buraya ekleyeceğim
odayı kurduğumda belirlediğimiz saatten (22:00) 10 dakika önce katılımcılara oda linkini atacağım. böylece tam zamanında başlamış ve beklememiş olacağız.
son olarak herhangi bir sorunuz, aklınıza takılan bir şey olursa portakal atmaktan çekinmeyin.
katılımcı listesi:
devrin
bengaripsengüzeldünyaumutlu
je-
mementomori
evernevergreen
merdumgiriz_
summer queen
oda maksimum 30 kişi olabiliyor aklınızda bulunsun.
oyundan kısaca bahsetmek gerekirse,
tıpkı bugün oynadığımız gartic oyununda olduğu gibi amacımız yine resim çizmek ve çizilen resimleri tahmin etmek lakin ufak bir farkla. bu sefer önce her oyuncunun bir cümlelik bir hikaye başlatması gerekecek. örneğin "trollerden bıkmış kafa sözlük yazarı", "kırmızı oje süren tavşan" gibi. nasıl bir hikaye oluşturacağınız tamamen size kalmış durumda. hayal gücünüzü sonuna kadar kullanın. daha sonra oluşturmuş olduğunuz hikaye rastgele olarak bir başka kullanıcının ekranına gelecek ve o kullanıcı da sizin hikayenizi resmedecek. daha sonra çizilmiş olan resim yine bir başka kullanıcının ekranına gelecek ve o kullanıcı da resimde ne anlatıldığını tahmin edecek. döngü bu şekilde sürüp gidiyor. herkes çizimlerini ve tahminlerini bitirdiğinde odanın yöneticisi çizimleri ve tahminleri bir albüm şeklinde gösterime sunacak. bir bakıma kulaktan kulağa gibi. ortaya çok eğlenceli senaryolar ve çizimler çıkacağına eminim. oyunda ne yazık ki chat yok tek kötü özelliği belki de bu. ve kesinlikle ses kullanma özelliği yok. sesinizi açmak veya konuşmak zorunda kalmayacaksınız içiniz rahat olsun.
katılımcıların adını buraya ekleyeceğim
odayı kurduğumda belirlediğimiz saatten (22:00) 10 dakika önce katılımcılara oda linkini atacağım. böylece tam zamanında başlamış ve beklememiş olacağız.
son olarak herhangi bir sorunuz, aklınıza takılan bir şey olursa portakal atmaktan çekinmeyin.
katılımcı listesi:
devrin
bengaripsengüzeldünyaumutlu
je-
mementomori
evernevergreen
merdumgiriz_
summer queen
devamını gör...
dünyanın en samimiyetsiz cümlesi
''yaa canım bu kadar basit bir şey için kendini neden üzüyorsun?''
devamını gör...
bay holmes
yazarları cübbeli ahmet hoca dinlemeleri için teşvik eden yazar.
devamını gör...


