ortamı oluşturan, ekosistemin işleyişine etki eden ve canlı olmayan her şey abiyotik faktörlerdendir. fiziksel ve kimyasal unsurlardan oluşurlar.

--- alıntı ---
büyüme, bakım ve üreme açısından canlıları etkileyen fiziksel koşulları ve cansız kaynakları içerir. kaynaklar, bir organizmanın gerektirdiği ve tüketildiği veya başka bir şekilde diğer organizmaların kullanımına sunulmadığı ortamda madde veya nesne olarak ayırt edilir.
--- alıntı ---

sıcaklık, ışık örnek gösterilir.

edit: örnek düzenlemesi.
devamını gör...

mersin'de sinan şamil sam adına yapılan heykel tepki çekti. şaka bir yana kim yapıyor acaba bunları merak ediyorum yapanda utanmada yok.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kuzey ülkeleri gibi bir yerde ada ülkesi olurdu sözlük. bir nevi norveç gibi, doğayla iç içe, nüfus az olduğu için göğe doğru yarışan binaların olmadığı, günde 3-4 saat mesainin yettiği, aile arkadaş ortamının işten çok daha önemli olduğu, geçinme gibi maddi kaygıların sıfırın altında olduğu, herkesin kafasına göre takıldığı ve dışarıdan biri bakınca ne yapıyor bu deliler dediği ama ülkenin bireylerinin çok akıllı olmasından dolayı normal insanların anlayamadığı, şiddet olaylarından bir habersiz, çeşit çeşit balıkların ve canlıların yetiştiği, insana saygının ve bireylerin birbirine saygısının dünyadaki en yüksek seviyede olduğu bir ülke olurdu.
devamını gör...

renkler, görsel olarak algı, duygusal etkinliğe sahip ve psikolojik olarak tepkilerimizle bağlantılı olduğundan,
benim hayatımda önceliği olan renklerin en asili, tutkunun, duygusallığın ve zarafetin simgesi, mor renktir.
devamını gör...

bir soru.

ben sallamazdım da daha beterine inananlar var:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel alıntıdır.)
devamını gör...

favori editörümdür kendisi. dostu dostum, düşmanı düşmanımdır. bu da böyle bilinsin. ayrıca çok şeker bi kadındır. maşallah. *
devamını gör...

sihirli annem cem'in repliği ; "çatalı hiçbir zaman kaşık olarak kullanamazsın"
devamını gör...

iki üç gün sonra dolar burası, ben şimdiden geldim.

bayramın ilk günü ve / veya arefe günü yapılan kabir ziyaretlerini de sevmem ben.
ama mezarlıkları çok severim didoş, içinde kimselerin olmadığı zamanlarda baş ucunda su olmayan, üstünde yabani otları misafir eden mezarları da en çok severim.

ya çok özür dilerim didoş, buraya yazarken türkçem otomatik olarak devriliyor benim, sen o kadar güzel ve ölü halde yazarken benim sağ ve bu kadar kötü yazmam belki gülümsetir ama seni.

nasılsın hemşerim?
biliyo musun ne oldu, sana tapan bir kadın girdi hayatıma, seni alıp okudu bana, seni alıp "en sevdiğim kısımdı" diye ulaştırdı bana, bi de burnu çok güzel bu kadının.

senden gelen bir hediye gibi, sen gibi, yarı kutsal ve tam dokunulmaz.. ikinize de baktım o yokken, çok baktım, yanyana koydum ikinizi de, dedim ya; ikizin gibi. çok yumuşak, çok kırgın, çok yakıp geçen, çok bana uzak, çok bana tuzak.

yalnız o biraz vefasız, bana bi bayram kahvesi bile yapmadı bak, oysa ben yaklaşık 20 gündür her kadehin veya şişenin dibinde ona baktım, selam çaktım, varlığına ve yokluğuna kurban olarak.

hemşerim, bişi rica edeceğim senden.

sen onu muhakkak görürsün, sokaklarınız bile aynı nerdeyse, lütfen ona "ölüm iki kişilikti hani?" der misin? adımı vermene bile gerek yok, anlayacaktır.

seni seviyorum didoş, iyi bayramlar ve gülümse bakiym?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dayanak noktanız değer barındıran bir sistem olursa hiçbir şeyi kurtaramazsınız. (bkz: sübjektivite)
ama tanrısal bir nesnelliği hedeflerseniz ancak o zaman anlamaya başlarsınız.

izm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri(dir).*
devamını gör...

trafikte biri hata yaptığında kolumu camın dışında sallayarak, çek kenara diye bağırmak.
devamını gör...

nargile içerken atılan dumanlı story.
devamını gör...

bahsedilen romantik bir ilişkiyse, "seni seviyorum" lafını duymak isteyen insan tarafından kurulan cümledir.

"olur mu lan öyle şey, gel buraya" diyerek mıncırmak genelde problemi çözer. arada gülmek ve güldürmek buz eritir.
devamını gör...

online yüz yüze hiç fark etmez her zaman yapmayı sevdiğim aktivite
devamını gör...

ilkokul 3. sınıftaydım. arkadaşlarımla pet şişeden veya kola kutusundan yaptığımız toplar ile futbol oynuyorduk.


tanım: 10 yıl önce bu zamanlar yaptığımız şeyleri paylaştığımız başlıktır.
devamını gör...

bir dönem meşhur olan "fuat avni" isim twitter hesabını kullanan iki kişiden biri. yargılama sonucu müebbet hapis cezasına çarptırılmış.

--- alıntı ---

fetullahçı terör örgütü'nün (fetö) 15 temmuz darbe girişimi sırasında istihbarat daire başkanlığını ele geçirme ve türkiye'de istihbarat fonksiyonlarını işlevsiz hale getirme çabası içerisinde oldukları gerekçesiyle çoğu dairenin eski çalışanı 17 sanıklı davada hüküm açıklandı.ankara 22. ağır ceza mahkemesindeki karar duruşmasına, sanıklar ve avukatları katıldı.mahkeme başkanı bahtiyar çolak, sanıklarla avukatlarının esas hakkında mütalaaya karşı savunmalarını tamamladıklarını belirterek hükmü açıkladı
kaynak yeniçağ: fuat avni hesabını yönetiyordu. mustafa koçyiğit'in cezası belli oldu

buna göre, fuat avni hesabının kullanıcıları arasında olduğu öne sürülen eski başbakanlık uzmanı mustafa koçyiğit ile istihbarat daire başkanlığı eski çalışanı bülent günay, "anayasal düzeni ihlale teşebbüs" suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı.sanıklar ayrıca "gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklamak" suçundan ise 25'er yıl hapis cezasına mahkum edildi.sanık haşim türker, "anayasal düzeni ihlale teşebbüse" yardımdan 16 yıl 6 ay, aynı suçtan sanık eski emniyet müdürü akif güngör ile eski mühendisler nushet şehmus mungan, ahmet özkan özalp, muhammet serhat al, hamdi özdere ve hasan demir de 13 yıl 4'er ay hapis cezasına çarptırıldı."silahlı terör örgütüne üyelik" suçundan sanık eyüp liste 10 yıl 6 ay, gazi topal, murat ahmetoğlu, reşat arıkan, abdullah öner 8 yıl 1 ay 15'er gün, mahmut orak, nazmi mert ve yusuf ziya sarı 7 yıl 6'şar ay hapse mahkum edildi.

--- alıntı --- buradan
devamını gör...

(bkz: easy rider)
(bkz: mary and max)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

an itibarı ile yaşanan hadise.
sözlüğümüzün 1. yılına girmesine sayılı günler kaldı.
geçirdiğimiz 1 senede, sıfır gelir ve reklamsız bir gelişim modeli ile inanılmaz işler başardık.
ona yakın her birisi diğerinden kıymetli yardım organizasyonuna imza attık.
köy okullarına yardımlar ulaştırdık, sözlük yazarlarına burslar sağladık.
yüzlerce yazarımıza hediye kitaplar gönderdik; göndermeye devam ediyoruz.
enfes radyo yayınları yaptık, gerek görsel, gerek yazılı basında adımızdan epey söz ettirdik.

gelinen bu noktada, daha profesyonel bir işleyiş daha güçlü adım ve tanıtımlar için reklam gelirlerinden gelecek kaynağa ihtiyaç duyuyoruz.
sözlükler aleminin 11 eylülü olarak hatırlanan, yaşamış olduğumuz bürokrasi zorbalığı sonucunda, birkaç hafta içerisinde reklam alacağımızı, aslında buna biraz da mecbur olduğumuzu beyan etmiştik.

(bkz: 11 eylül 2021 önemli sözlük duyurusu)

uzun lafın kısası, normal sözlük artık kgb ve onun altın çocuğu putin'in denetiminden çıkarak, bağımsızlığını kazanıyor.
her ne kadar ankara pavyonlarında dansözlerle ruble yemekten oldukça memnun olsam da, sözlüğümüzün geleceği için çalgı çengiye ve pavyon dublelerine veda etmek zorundayım.

son olarak, emektar sözlükçülerimizi elbette unutmadık.
onları kapitalizmin sıcak kollarına atmaya gönlümüz el vermedi.
pek yakında, sözlük mağazasından reklamsız sözlük gösterimi özelliğini aktif edebileceksiniz.

sizleri pek seviyorum.
devamını gör...

tarihsel süreç doğrultusunda değerlendirildiğinde türkiye ve yunanistan arasında sıklık oranı değişkenlik göstererek daima iniş çıkışların yaşandığı ilişkilerdir.

kronolojik olarak ilişkilerin geçmişten günümüze dek yaşanan olaylarla sıralaması şu şekildedir:

ilişki ve ilişki doğrultusunda sorunların çıkış noktasını iki ülkenin de birbirilerine karşı sürdürdükleri mücadeleler sonucunda kurulmuş olmasına bağlayabiliriz. yunanlılar osmanlı'da ulusal bilinci ilk uyanan ve bağımsızlığını ilk kazanan ulus olmuştur. yunan ulus ayaklanması 1821'de başlamış, 1829'da özerklik kazanmış, 1832'de ise bağımsızlık kazanmıştır. bu noktadan itibaren yunanistan megali idea doğrultusundaki politikalarını sürdürmeye (teselya, balkan, 1919 mücadeleleri ile) devam etmiştir.

1922 bu anlamda megali idea'nın sonu olmuş gibi gözükmüş; mübadele sözleşmesi, etabli meselesi, lozan barış andlaşması ile türk yunan ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. buradan ikinci dünya savaşına dek ilişkiler altın çağ olarak adlandırılmıştır. ancak savaşın başlaması ile bu dönem son bulmuş 1950'li yıllara kıbrıs sorunu damgasını vurmuştur.

1954'te imzalanan balkan paktı iki ülke arasında kültürel yakınlaşmayı sağlamış, bu dönemde pek çok görüşme yaşanmıştır.

1955'te yunanistan kıbrıs sorununu self determination talebiyle bm'ye götürmüştür. aynı yıl yaşanan 6-7 eylül olayları türkiye'yi hem uluslararası alanda hem de yunanistan'a karşı güç durumda bırakmıştır.

1956-1959 yıllarında kıbrıs sorunu temel olmak üzre; özellikle kıbrıs'ta yaşanan toplumlar arası şiddet olayları iki ülkenin arasında gerginliklere sebep olmuştur.

1959'da imzalanan anlaşmalarla kıbrıs bağımsızlık kazanmış, iki ülke arasında 1964 yılına dek sürecek dingin bir dönem başlamıştır. bu dönem ikinci bahar olarak adlandırılmaktadır.

1960'lar kıbrıs sorununu her iki ülkenin dış politikasının merkezine yerleştirdiği yıllardır ve taraflar sıcak çatışmanın eşiğine gelmiştir.

1964'te tekrar ateşlenen toplumlar arası çatışmalar türkiye'yi müdahale etme kararı almaya itmiştir. ancak abd başkanı johnson tarafından yollanan mektup (bkz: johnson mektubu) müdahale kararını engellemiş; bu mektup türkiye'nin dış politikasında dönüm noktası olmuştur. türkiye bu noktadan itibaren kıbrıs sorununu dış politikasının odak noktası yapmasının hatasını görmüş ve çok yönlü bir politika izleme kararı almıştır. artık ulusal çıkarlar ön plana koyulmuştur.

1967'de kıbrıs'ta tekrar baş gösteren şiddet olaylarıyla türkiye müdahale etmenin eşiğine gelmiş, ancak talepler yerine getirilince müdahale durdurulmuştur. kıbrıs'ta toplumlar arası olumlu görüşmeler başlayınca iki ülke arasında nispi dinginlik dönemine girilmiştir.

1970'ler kıbrıs sorununun belirleyici olduğu ve ege denizi sorunlarının ortaya çıktığı yıllar olmuştur. 1973 yılında türkiye'nin türk petrolleri anonim ortaklığına ege kıta sahanlığında petrol aramasına izin vermesiyle iki taraf arasında tekrar gerginlikler yaşanmaya başlanmıştır. 1975'ten sonra iki ülke arasındaki temel sorun ege denizine ilişkin olmuştur.

1980'ler papanreu ve turgut özal görüşmelerinin sıcak yaşandığı, kktc'nin ilanı ile gerginliklerin devamının sürdüğü ancak gerginliklerden çok çözüm çabalarının yoğun olduğu yıllar olmuştur.

1990'lar sovyetler'in dağılmasıyla birlikte balkanlarda yaşanan istikararsızlık ve güç boşluğunun yarattığı türk-yunan rekabeti sebebiyle ikili ilişkilerde en sancılı süreç olmuştur. bu dönemde kardak krizi, s-300 füze krizi, pkk/öcalan olayları ilişkilerin düzeyini ve gerginliğin yoğunluğunu etkileyici sebeplerdir.

2000'li yıllar ise ilişkilerde yumuşamanın ve işbirliğinin hakim olduğu dönemdir.

sonuç olarak iki ülke arasında daima güvensizlik ve gerilim hakim olmuş; ilişkiler doğrusal bir seyir izlemiş, sürekli iniş çıkışlar yaşanmıştır.

kısa hatırlatma notlarıyla türk-yunan ilişkilerinin tarihsel süreci böyledir. bilahare aynı başlığa gelip yukarıda bahsi geçen yıllardaki olayları detaylarıyla anlatacağım.
devamını gör...

gece 02.25. kimbilir yazmayı bitirdiğimde yelkovan kaçı zorluyor olacak? biraz uzun yazacağım, okuyasınız yoksa hiç başlamayınız. buraya yazmayalı bir ayı geçmiş. hoş, geçtiğimiz hafta uzunca içimi döktüm de birkaç dakika sonra sessiz sedasız kaldırıverdim. yazdığım bir şeyin ilgi çekmek maksatlı yazılmış olduğunu düşünmesin diye sevgili yazarlar.*

biraz böyleyiz işte. başkalarının hisleri, başkalarının düşünceleri, başkalarının herhangi bir şeyleri bizi biz olmaktan alıkoyuyor. insanların beklentilerine kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki biz kendimizden ne bekliyoruz, kendimiz için ne bekliyoruz, bunu unutuveriyoruz. birkaç yıl evvel bu minvalde bir twit attığımda o dönemler psikolojik olarak pek de iyi durumda olmayan bir arkadaşım, bu twiti okuduktan sonra günlerce kendisinin ne istediğini aradığını ancak bir türlü bulamadığını söylemişti. ben o twiti alelade bir şekilde attıktan sonra yatıp uyumuştum halbuki. bugün aklıma geldi ve düşündüm: dün birkaç arkadaşla modada ne de güzel vakit geçirmişiz. bugün üsküdarda farklı birkaç arkadaşla ne de uzun oturmuş zaman nasıl geçmiş anlamamışız. daha da düşündüm sonra. benimle sık konuşan, beni az buçuk tanıyan insanlardan daima duyduğum o söz öbekleri: “yine mi dışardasın? yine kimle takılıyosun? yine nerede sürtüyosun?”*
daima bir goygoy masasında yerim var* sevdiğim pek çok insan, beni sevdiğine inandığım pek çok insan, fena sayılmayan bir meslek, eh işte denilecek bir sosyal statü, yaşıyoruz, mutluyuz falan seviyoruz da hani yaşamayı. işte böyle şeyler. peki bu pembemsi, pembemtrak tablonun içerisinde ben neden sürekli biraz eksik, neden sürekli biraz doyumsuz, neden sürekli biraz melankolik hissediyorum? neden olur olmadık anlarda sürekli en kötü en gaddar en başarısız insan benmişim gibi hissediyorum?*
yoksa insan “tamamlanamayan bir varlık” diyenler kurşunu doğru yere mi isabet ettirmişler? eğer çizdiğim bu güzel tabloya rağmen dönüp dolaşıp kalbimi yoklayan ağrı için “ kanka boşver be insan tamamlanamayan bir varlıktır demişler, olur bunlar” derseniz bana ağır bir küfür ettiğinizi düşünürüm. nasılsa kimse yarası öyle kolay tanımlanabilsin istemez. öyle ya anlaşılmak isteriz de daima; derdimiz, tasamız, sızımız, ağrımız, yaramız öyle birkaç kelime ile ifade edilecek alelade bir mesele değildir, hep çetrefilli, en çetrefillidir. napayım benim için de böyle. bana bu kalbimin sıkışmasını iki cümleyle izah ederseniz buna darılırım. isteğim bir lejyoner hastalığı teşhisi de değil elbet, ağrım küçümsenmesin bana yeter.

burası artık konudan saparak ve bir hayli uzatarak geldiğimiz nokta. doğrusu bu kadar uzun yazmamın sebebi de buydu; varsın okunmasın, ben kendim için yazacağım. -bana kalırsa bu da bir aldatmaca, kendim için yazıyorsam neden günlüğüme yazmıyorum, yahut günlüğüm yoksa neden ismini karalama defteri koyduğum bir word dosyasına çiziktirmiyorum da buraya yazıyorum? demek siz de biraz okuyun diye niyetlenmişim, öyle ya kendi kendine nasıl yetsin insan?-* evet ne diyordum, iyi değilim. hayır mutlak iyi değilim. yahut mutlaka iyi değilim. sahi salvadore nasılım? sahi siz nasılsınız ruhi bey? iyiyim, iyiyim.

velhasılı bu uzun yazının özeti şu: görünüşü fena olmayan, orta halli, dümdüz, dışardan bakılınca asla görünmeyen bir düğüme sahip bir ipliğim ben. elinize ilk alışta da fark etmiyorsunuz. şöyle bir dokunmayla hissetmeniz dahi zor. iyice dokunmanız, temas etmeniz, elinizi şefkatle* şöyle bir gezdirmeniz gerekiyor. o zaman birden o düğüme temas edip oha bu nasıl olmuş böyle diye şaşırıyorsunuz. yani o kadar gizli saklı bir düğüm bu. diyorsunuz ki nasıl olmuş böyle? neden böyle? hangi böyle?*
işte benim bu gece yarım saattir meramımı arz etmeye çalıştığım mevzudaki bahis bundan başkası değildir. o dümdüz ipe* bazı geceler hışımla saldırıyor, o düğüme dokanıyor, neden böyle nasıl böyle hangi böyle diye hayıflanıyorum. hayıflandıkça buraya geliyor, buraya geldikçe kafa ütülüyorum.
insan tamamlanamayan varlık mıdır bilemem. sorduğu bazı soruların yanıtını asla bulamayan, asla bulamayacak olan ama bulamasa da sormaktan asla vazgeçemeyecek olan bir varlık var. ona insan dediklerini çok sonra öğrendim.

buraya kadar aralıksız okuyan yüce gönüllü bütün yazarlar, sorduğunuz sorulara doğru yanıtlar bulmanızı dilerim, daima.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim