zaman tüneli

ekinlerin dize kadar gelmesinden sonra icra edilir.

her yerde oynayan ama ismini bir türlü getiremediğimiz aktörlerden bir tanesi.

www.imdb.com/name/nm1022429/

20 sene önce battlestar galactica'da bile rol almıştır. "ya bu şey değil mi?.... şeyde oynuyordu hani..." dediğiniz aktörlerin başında gelir. evet bu o kişi.

ayrıca kendisi hardcore bilimkurgu hayranı olmasının yanında, star wars konusunda tam bir ayaklı ansiklopedidir. bu yüzden sayısız star wars yapımında seslendirme olsun, canlandırma olsun, bir sürü rol almıştır.

force unleashed serisinde starkiller rolünü de canlandırmış, şahane olmuştur. severiz.

di mi ya ne gerek var, çıkarın atın protesto edin hahahsgs.

fiyatları değil de, içindekiler çıldırtıyor daha çok.

çok üzgünüm, başımız sağolsun. huzur içinde uyusun…

yaşlılığın alametlerinden bir tanesi de kişinin artık her şeyi doğru bildiğini düşünmesiymiş. keza unesco'nun yaşlılık tanımında şu cümleler geçiyor: '' kişi, yeni bir şey öğrenmeye istekli değilse'', ''gördüklerine, duyduklarına şaşırmıyorsa'', ''merak ve keşif duygusunu kaybetmişse'' yaşlıdır. aslında bu tanımda geçen ifadeler, beni büyük oranda yaşlılıktan kurtarsa da beşeri ilimlerdeki hakikat payının pozitif bilimlerdeki kadar keskin olmadığına inanıyorum.

mesela ''gördüklerine duyduklarına şaşırmıyorsa'' ibaresi bana çok hitap eden bir durum. politik ve sosyal arenada cereyan eden hadiseler, geçmişte farklı isim ve durumlarla yaşanmış, güç mücadelesinin bugünkü versiyonları. şener şen'in cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat ödülü'nü aldığında yaptığı konuşmada belirttiği noktadayım. büyük sanatçı şener şen şöyle diyordu : ''kötülerin ve güçlülerin, her alanda hakim olduğu bir dünyada yaşıyor olmamız.'' işin kötü tarafı da şu ki: bu düzen değişmeyecek. çünkü bugünün iyileri, düşmanlarına benzediği oranda başarıya yaklaşacak ve kötüleri bir gün alaşağı ederlerse, hüküm sürdükleri süre nispetince zalimleşecekler. elia kazan'ın yönetip, brando'nun baş rolünde oynadığı (bkz: viva zapata) filminin o meşhur sahnesinde olduğu gibi, başlangıçta huzuruna çıktıkları devlet başkanına doğruları söylediği için, isminin kenarına işaret konulan emiliano zapata, kısa süren hüküm günlerinde yapamadıklarından ötürü kendisine sert çıkan köylünün adını sorar ve bir anda eli, ziyaretçi listesinde o köylünün isminin yanına işaret koymaya gider. şafağın kendisinde attığı andır.

zamanımız, kararsız ve huzursuzların çağı. çabuk beğenilip, hemen sahip olunan ve tüketildikten sonra kenara atılan bir çikolatanın ambalaj kağıdı gibi, helvadan putlarını yapıp, tadını baktıktan sonra, tükürüp kenara atan milyarlarca huzursuz ruh ile yaşıyoruz. düşünüyorum ki geçmişin simge figürleri, bugün yaşasalardı, asla bulundukları mertebeye ulaşamadan bir kaç senelik övgü çağından sonra bir kenara atılacaktı. mustafa kemal atatürk bir sarhoş, hz. ömer eli kırbaçlı bir despot, maradona kokainman, michael jordan takıntılı bir zorba, picasso kart bir zampara, şarlo sübyancı bir megaloman olarak sosyal medyada cancel culture'ün kurbanı olacaktı.

oysa insanlığın dünyadaki serüvenine anlam katan hiç bir figür, idol makamını sadece kendilerinde olan mümeyyiz vasıfları ve belli alandaki başarıları için almamışlardır. onların önemi, biraz hatta çokça hariçteki insanlara ifade ettikleri anlamla ilgilidir. muhammed ali bir boksör değildi, müteveffa george foreman'ın dediği gibi boksun kendisinden daha büyük bir şeydi.

şimdi anlıyorum ki mesele helvadan putlar veya çağımız değil. sadece o çağda karanlık sularda yosun misali savrulan benim gibi sıradan ruhların, tanrısal vasıfları vasfın esas sahibi dışındaki figürlere yüklemeleri ve hayal kırıklığına uğramaları. sorun onların kafasında.

bu yazıyı dün milli takımlar bazında bir final başarısızlığı yaşayan lamine yamal'ın maç içerisinde kendisini marke eden portekizli bir oyuncudan yediği çalımı instagramda bana yollayan, yamal'dan sadece bir yaş küçük oğlumun mesajı üzerine yazdım. anlık bir hadise üzerinden, bir değeri değersizleştirmek. başka bir kıymet üzerinden kamplaşarak, karşıt gördüğünü sıradanlaştırıp ona hakaretler etmek. galiba kendi mutsuzluğumuzu ve olmamışlığımızı, bir günah keçisi üzerinden sağaltmaya çalışıyoruz. mutsuzluğumuzun ardında cinsel, politik veya ekonomik sebepler yahut bunların hepsinden bir parça olabilir. kendi içimizde kendimizle barışmadıkça sonsuza kadar putlar üretip onları yemeye devam edeceğiz. aslında değersizlik ithamını onlara değil kendimize yapıyoruz. ünlüler, seçkinler, zenginler, başarılılar sadece bir yanıstma aparatı. kendimizi affetmedikçe başkalarını tolere edemeyeceğiz. umarım oğlum bir gün bunu anlar.

evde çıplak gezen insanın umrunda olacağını düşünmüyorum. perdeyi insanların görmesinden çekindiği için değil, dayak yememek için kapatıyordur büyük ihtimalle. bırakın da, rahat rahat takılsın evinde. ayıp olm, insanların evleri gözetlenmez.

insan düşündükçe çıldırası geliyor. en iyisi giymemek sanırım.

dalından dut toplayıp yiyorum.

#3605755
link nerde link!!!

yıllar önce anneme gittiğim bir akşam üstü pencereden karşıdaki apartmanda havalanan bir perdenin ardına bakarken yaşadığım hatıradır.

perde dışa doğru uçunca ardında bana doğru yürüyen anadan üryan başına havlu bağlamış bir kadın göründü ve muhtemelen göz göze geldik. perdenin ardından panjur da indi.

yıllarca ne zaman anneme gitsem hala gözüm o pencereye kayar. çok saçma sanki görsem ne olcak? bi şey mi gelişecek? hiç. ama o bilinçaltı yönlendiriyor bakışlarımı. arabayı park edince bir bakıyom 'benim kafa dönmüş, oraya bakıyom'. sonra ''gerzek'' diyom kendi kendime. gerzeklik bilinçaltıma yazılmış bi şi.

aşkım dediğine göre sevgili olmalıyız ya da olur olmaz herkese aşkım diyen bir insanla yan yanayız. şu kelimelerin içini boşaltmasanız her şeyi daha kolay anlayacağız.*

renault'un efsane c segment modeli megane'ın 4. neslidir. 2015 yılında üretime başlamış olan bu nesil, 2024 yılında sonlanmıştır. tabi ülkemizde sedan modelleri 2027 yılına kadar üretilecektir.
euro ncap testlerinden 5 yıldız almış olmakla beraber dönemin en ucuz ve en güvenilir kompakt sınıf otomobillerinden bir tanesidir.
3 farklı kasası vardır.

hatchback :



sedan :



station wagon :


ülkemizde sadece hatchback ve sedan modelleri üretilip satılmıştır. tabi ülkemizde en çok sedan modeller satılmıştır. yurtdışında ise hatchback ve station wagonlar daha çok satılmıştır.
5 farklı motor seçeneği vardır :
1.2 tce 130hp 4 silindir
1.6 115hp 4 silindir
1.5 dci 90hp 4 silindir
1.5 dci 110hp 4 silindir
1.6 dci 130 hp 4 silindir
dört farklı da şanzımanı vardır :
6 ileri edc
7 ileri edc
5 ileri manuel
6 ileri manuel

2021 yılında megane 4 makyaj operasyonu geçirmiştir. bu makyajda yeni ön yüze ve farklı motorlara kavuşmuştur. yurtdışında 3 farklı kasa ile üretilen makyajlı modeller türkiye'de sadece sedan olarak üretilip satılmıştır.

makyajlı megane 4 :


makyajlı megane 4 motorları :
1.0 tce 115 hp 3 silindir
1.3 tce 140 hp 4 silindir
1.5 blue dci 115 hp 4 silindir

şanzımanlar : klasik 7 ileri edc

bir de megane 4'ün rs modeli vardır :


şimdi gelelim şahsi yorumlarıma :
- tasarım olarak çok güzel bir araba. motorları ve şanzımanları da gayet ideal.
- iç tasarımını da çok beğeniyorum. adeta abisi talisman gibi. sanki talisman'ı küçültmüşler.

alınır mı dersek :
sıfır km modelleri haddinden fazla fiyatlara satılıyor ve emin olun o fiyatlara daha güzel daha kaliteli ve daha konforlu araçlar satın alabilirsiniz.

eski modelleri için güzel bir fiyat performans aracı. parça ve usta konusunda hiç sıkıntı yaşatmaz. rahatlıkla bulunabilir. sorun da çok çıkartmaz eğer düzgün kullanırsanız.

1.3 tce'ler için iyi yorumlar da var kötü yorumlar da. kötü yorumlar daha çok yakıt tüketiminin fazlalığıyla alakalıyken performansı eh işte yönünde.

1.5 dci ve 1.5 blue dci ler hem rahat hem de az yakar.
iç hacim olarak bakarsak fluence kadar ferah değildir onu söyleyeyim. ama yine de fena sayılmaz.

#3605607
problem yok bir önceki başkanlarıda "pavalı köpekler" demişti.
fb taraftarı alışkın böyle şeylere.

(bkz: ukdetörizm)

ekleyin bunu literatüre.

gavun, garpuz, greyfurt

bir aslı tohumcu kitabıdır.

aslı tohumcu hem iyi bir yazar hem de oldukça üretken. ama üretkenliği kitaplarının niteliğini bozmuyor ki bu bence bir yazar için çok ama çok önemli bir özellik. elime geçtikçe okuyorum aslı tohumcu kitaplarına. bir kitabevine ya da sahafa girdiğim zaman gözüme çarparsa mutlaka satın alırım bu yazarın kitaplarını.

yazarın bu kitabı çok hacimli bir kitap değil ama dolu dolu bir eser. aslı tohumcu kadın hikayelerini çok içten bir şekilde anlatıyor. bu kitapta beş kadın var hikayede başrol oynayan. üç kadın; elif, ayşegül ve cemile dişi bir geyik görseli ile de eleştirilen annelerini bir olup öldürür. öldürülen kadın suzan ise kitabın anlatıcısı sezen'in anneannesi.

anlatılan elbette bu beş kadının öyküsü değil. sadece yavrularını boynuzlarına takmış dolaşan dişi geyiğin öyküsü de değil. bu öykü çaresizliğe karşı, ataerkil düzenin dayatmalarına karşı duran herkesin hikayesi.

her zaman olduğu gibi bu kitabı ile de aslı tohumcu beni hayal kırıklığına uğratmadı. hep yazsın hep okuyalım.

gereksiz renkli ruh hali