zaman tüneli
politika üzerine yazalım
evde konuşma, işte konuşma , kahvede konuşma sözlükte konuşma,...
eeeee nerde konuşacağız o zaman.
belki de konuşmadığımız için bu durumdayız..
konuşun, konuşturun...
eeeee nerde konuşacağız o zaman.
belki de konuşmadığımız için bu durumdayız..
konuşun, konuşturun...
devamını gör...
sen abdülhamit'i savundun
doğu perinçek’in yalan söyleme ve manipülasyon konusundaki pervasızlığının en net örneklerindendir.
abdülhamit’i savunmakla suçladığı ertuğrul kürkçü’nün abdülhamit mevzusuyla doğrudan ilgisi yoktur. (ertuğrul kürkçü’yü hem şahıs olarak hem siyasi pozisyon olarak zerre kadar sevmem, ayrı konu)
videoda bülent uluer’e yönelik bir abdülhamit savunma suçlaması yok zaten.
efenim, mahir çayan’ın hapiste olduğu dönem yusuf küpeli ile arasında ciddi görüş ayrılıkları meydana gelir. daha dışarıdayken bile az-çok var olan bu ihtilaflar mahir çayan’ın hapisten kaçtığı dönem yapılan görüşmelerle derinleşir. bu ihtilaf yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga’nın thkp-c’den atılmasıyla sonuçlanır. mahir çayan 1972’de kızıldere’de öldürülür. yusuf küpeli aynı yıl tekrar hapse atılır.
yusuf küpeli, 1983’te şartlı tahliyeyle serbest kalınca isveç’e kaçar ve hayatının sonuna (2021) kadar orada yaşar. hayatının son dönemlerinde isveç’te açtığı bir web sitesiyle 60’lı 70’li yıllarda yaşadıklarını vs anlatır.
yazılardan anlaşıldığına göre, mahir çayan’a aşırı derecede öfkelidir. thkp-c’nin çekirdek kadrosundayken örgütten atılmasına dair bir öfkeden ziyade, doğrudan mahir çayan’ın kişiliğine yönelik tahlilleri vardır. onun anlattığına göre; mahir çayan psikopati özelliklerini haiz biridir, muhtemelen devletin karanlık yanlarından biriyle ilişki halindedir. taa o zamanlarda angaje edilmiş olabileceğinden bahseder. dahası, mahkemelerde thkp-c ile alakası olmayan hadiseleri üstlenmekte ve thkp-c’yi tam da mahkemelerin istediği şekilde ve oldukça abartılı şekilde lanse etmektedir. kendisine neden böyle yaptığını sorduklarında çayan’ın “örgütü güçlü göstermek” gibi bir gerekçe sunduğundan bahseder. bu durum, yusuf küpeli’nin hoşuna gitmediği gibi daha sonraki süreçte yaşadıklarını da ele aldığında mahir çayan’ın solcuların içine yerleştirildiği sonucuna varmaktadır. devletin derin bir kanadının sağ ve sol marjinal grupları hem muhtıra öncesi yönlendirdiği hem de muhtıra sonrası buna devam ettiğine kanaat getirmiştir.
yusuf küpeli genel olarak o dönemki sol içi fraksiyonlaşma ve cepheleşmeyi çok anlamlı görmez, kendisinin filistin’e gitmesi de bu çerçeveyi biraz yüzeysel bulmasıyla ilgilidir. ve hatta sonraki yıllarda o dönem hareketlerinin romantize edilmesinden faydalanan sol figürlerden de pek hoşlanmaz. kendisi o hareketlerin en başat aktörlerinden birisi olarak (fkf başkanlığı, deniz gezmiş’le olumlu geçmişi, thkp-c’nin kurucu çekirdek kadrosunda olması vs) bu tip silik kişilerin uydurduğu yalanları, kendilerini olduğundan önemli gösterme çabalarını eleştirir ve hatta bunlardan biriyle internette çok sert bir polemiğe girer. yusuf küpeli kendini veya o dönem gençlik hareketlerini de öyle abartarak veya romantize ederek anlatmaz. hatta o genç yaşta bazı bilinçsiz hallerine özeleştiri de getirir. o dönemin isimlerinden, başat aktörlerden birisi olarak bu yönüyle ayrılır.
ayrıca mahir çayan’ın deniz gezmiş’i hiç sevmediğini ve kıskandığını söyler. rehine eylemlerini eleştirir. maltepe askeri cezaevinden kaçışını oldukça şüpheli bulur, derin devlet tarafından kaçmasına müsade edildiğini ima eder. daha sonra, kürecik radar üssünden ele geçirdikleri rehinelerle kaçıp; rehineleri bırakmak için deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan için verilen idam kararının infazının durdurulması şartını koymasını eleştirir. zira idam kararlarının infazının durdurulması için zaten olumlu bir hava mevcuttur. senatodan idam karşıtı imzalar toplanmaya başlamıştır. ancak mahir çayan ve arkadaşlarının eylemi neticesinde bu hava dağılır ve imza verenler imzalarını geri çekerler. yusuf küpeli mahir çayan’ın, bu eylemiyle denizlerin asılmaktan kurtulma ihtimalini ortadan kaldırdığını ima eder.
hatta doğrudan söylemese bile; mahir çayan’ın muhtemel psikopati kişiliği, ‘garip’ mahkeme ifadeleri, deniz gezmiş antipatisi, maltepe cezaevinden kaçabilmiş olması ve eylemin sonucu ele alındığında satır aralarından gizli bir elin bu süreci yürüttüğüne dair bir kanaatte olduğu düşünülebilir.
diğer yandan, ertuğrul kürkçü kızıldere’de öldürülmeyen tek kişidir. kürkçü’nün anlattığına göre; rehinelerden birisi çatıya çıkarılıp ‘eğer gitmemize müsade etmezseniz bizi öldürecekler’ demesine rağmen, ‘onlar sizi zaten öldürecekler’ cevabını alınca oraya gelen ekibin rehine kurtarmak gibi bir derdi olmadığına kanaat getirirler. eve doğrudan öldürme amacıyla ateş açılır. çatışma başlayınca rehineleri öldürürler, eve havan ve bazuka atılır, ağır ateş altına alınır, ertuğrul kürkçü samanlıkta samanların altına saklanır, diğer herkes öldürülür. gelen ekip kontrgerilla tarzı bir yapıdır, evde ölüleri kontrol eder, her yeri arar ama ilginçtir ki kürkçü’yü bulamaz, herkesin öldüğüne kanaat getirince çekip gider. kürkçü’yü daha sonra olay yerine gelen jandarma ekibi bulur ve tutuklar, bu sayede öldürülmez.
1972 yılında thkp-c davasından yargılanan yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga mahir çayan’a kızgındır. çayan’ın yaptığı eylemler ülke gündemine oturmuştur, dolayısıyla zaten aranmakta olan thkp-c üyeleri (daha önce eleştirdikleri o eylemler nedeniyle örgütten atılmış olmalarına rağmen) mahkemede bu eylemlerin sorumluluğunu taşımaktadır. hapishanedeki çayan’cı ekiple araları da zaten bu yüzden oldukça gergindir. thkp-c’nin çayan’la birlikte 3 kurucusundan bu 2 isim, diğer bir thkp-c’li (kızılderede hayatta kalan) ertuğrul kürkçü ve thko’lu nahit töre ile aynı koğuşta kalırlar. dava sürecindeki tutumları nedeniyle bu koğuş pişmancılar koğuşu olarak adlandırılır.
zira yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga mahir çayan ekibinin eylemlerini mahkemede eleştirir. yusuf küpeli eylemleri ideolojik çerçevede çocukça bulur ve terör eylemi olarak niteler. bulunduğu (yahut içine düşürüldüğü) konuma dair özeleştiride bulunur; cuntalarca kullanıldıklarını ve farkında olmadan işçi sınıfının karşı safında yer aldıklarını söyler. demirel’in bile mevcut durumda avrupa destekli burjuva kontrolündeki haliyle daha abd karşıtı bir pozisyonda olduğunu söyler.
münir ramazan aktolga ise, abd’nin, üretici güçleri destekleyen demirel’e karşı olduğunu; kendilerinin demirel’e karşı pozisyon almakla abd ve onun desteklediği 12 martçıları destekleme pozisyonuna düştüklerini savunur. menderes’in asılması, demirel’e darbe yapılması vs türkiye’nin gelişimine engellemek isteyen abd’nin işidir.
thko’lu nahit töre benzer özeleştiriler getirmekle birlikte; meseleyi abdülhamit, serbest fırka, menderes, demirel silsilesini gerçek ilericiliği temsil etmeye kadar vardırır.
keza irfan uçar ve ertuğrul kürkçü de çayan’ı eleştirir, nedamet bildiririler. hatta irfan uçar demirel’e övgü dolu sözler söyler.
kısacası, eleştirinin muhatabı olan ertuğrul kürkçü’nün doğrudan abdülhamit’e yönelik bir savunusu yoktur. abdülhamit söylemi nahit töre’ye aittir. zaten abdülhamit söylemi aşırı eleştirilince bir daha gündeme gelmemiştir. kürkçü’nün demirel, menderes değerlendirmesi var mı yok mu çok belli değil. ancak küpeli ve aktolga’dan farklı olarak kızıldere’de çayan’la birlikte bulunan, çayan’ın ekibinden birisi olarak çayan eleştirisi ilginçtir.
diğer yandan, bu kişiler daha çok yakın bir zamanda 3 devrimcinin idam edildiği bir ortamda, doğrudan idamla yargılanan ve büyük ihtimalle işkence gören veya bu tehdit altında bulunan kişilerdir. hatta irfan uçar daha önce deniz gezmiş’le hapis yattığı dönemde çok ağır işkence görmüş birisidir.
mahkemedeki tutumlarının ve verdikleri ifadelerin idamdan kurtulma amacıyla stratejik olduğu çok bellidir. gelgelim yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga’nın mahir çayan’a yönelik eleştirel tutumu zaten çok öncesinde başlamış, bu nedenle örgütten atılmışlardır ve sonraki dönemde bu eleştiriyi sürdürmüşlerdir ve çayancılarla hep karşıttırlar. dolayısıyla mahkemede çayan eleştirileri samimi de görülebilir. hatta küpeli kendi özeleştirisinde demirel’in abd karşıtı pozisyonunu, avrupa sermayesinin güdümünde olmasıyla açıklamaktadır. yani bilindiği kadarıyla özeleştirel tutumundan demirel ve menderes’e giden bir yol yoktur.
hasılı, meşhur abdülhamit mevzusu, perinçek denilen dönme dolabın, sanki kendisi çok tutarlı ve ilkeli birisiymiş gibi kullandığı bir kozdur.
zira pişmancılar ekibinin; çayan’ın eylemciliğiyle oldukça ağırlaşmış bir yükün varlığı nedeniyle idam ve işkence riskiyle karşı karşıya olmalarına rağmen, mahkemelerde benimsedikleri söylem, sol cenahta teslimiyetçi bir tutum olarak görülmüştür. keza onlar kadar ön planda olmasalar da çoğunluğu çayan ekibini destekleyen hapishanedeki alt düzey örgüt mensuplarından böylesi bir ‘teslimiyet’ sergileyen yoktur. hatta öyle ki, birçokları ilk etapta bu mahkeme ifadelerine dair söylentileri fazla irrasyonel bulduklarından inanmak bile istememiştir. gerçekliği anlaşılınca ciddi bir şaşkınlık ve şok yaşanmıştır.
yani sol’dan aforoz edilişleri daha hapishane sürecinin başında gerçekleştiğinden, bu durum ne pişmancılar, ne diğerleri için sol içi bir tartışmanın konusu değildir. iki taraf için de tevillik bir durum yoktur.
kürkçü hariç. o yıllar sonra hdp’de siyasete heves edince kendini pişmancılardan ayıran bir söylem geliştirmeyi ihmal etmemiştir. çayan’ı eleştirmiş olsa bile diğer ifadelerde bulunmadığına iddia ederek kendini bu işten sıyırmaya çalışacaktır.
ekibin geri kalanı ise, geçmişle aralarına mesafe koyup hapishane sonrası sıradan ve pasif bir hayat sürdürecek; sol cenahta, iç muhasebelerin nadiren tali konusu olmak dışında gündeme getirilen aktörleri olmayacaklardır.
abdülhamit’i savunmakla suçladığı ertuğrul kürkçü’nün abdülhamit mevzusuyla doğrudan ilgisi yoktur. (ertuğrul kürkçü’yü hem şahıs olarak hem siyasi pozisyon olarak zerre kadar sevmem, ayrı konu)
videoda bülent uluer’e yönelik bir abdülhamit savunma suçlaması yok zaten.
efenim, mahir çayan’ın hapiste olduğu dönem yusuf küpeli ile arasında ciddi görüş ayrılıkları meydana gelir. daha dışarıdayken bile az-çok var olan bu ihtilaflar mahir çayan’ın hapisten kaçtığı dönem yapılan görüşmelerle derinleşir. bu ihtilaf yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga’nın thkp-c’den atılmasıyla sonuçlanır. mahir çayan 1972’de kızıldere’de öldürülür. yusuf küpeli aynı yıl tekrar hapse atılır.
yusuf küpeli, 1983’te şartlı tahliyeyle serbest kalınca isveç’e kaçar ve hayatının sonuna (2021) kadar orada yaşar. hayatının son dönemlerinde isveç’te açtığı bir web sitesiyle 60’lı 70’li yıllarda yaşadıklarını vs anlatır.
yazılardan anlaşıldığına göre, mahir çayan’a aşırı derecede öfkelidir. thkp-c’nin çekirdek kadrosundayken örgütten atılmasına dair bir öfkeden ziyade, doğrudan mahir çayan’ın kişiliğine yönelik tahlilleri vardır. onun anlattığına göre; mahir çayan psikopati özelliklerini haiz biridir, muhtemelen devletin karanlık yanlarından biriyle ilişki halindedir. taa o zamanlarda angaje edilmiş olabileceğinden bahseder. dahası, mahkemelerde thkp-c ile alakası olmayan hadiseleri üstlenmekte ve thkp-c’yi tam da mahkemelerin istediği şekilde ve oldukça abartılı şekilde lanse etmektedir. kendisine neden böyle yaptığını sorduklarında çayan’ın “örgütü güçlü göstermek” gibi bir gerekçe sunduğundan bahseder. bu durum, yusuf küpeli’nin hoşuna gitmediği gibi daha sonraki süreçte yaşadıklarını da ele aldığında mahir çayan’ın solcuların içine yerleştirildiği sonucuna varmaktadır. devletin derin bir kanadının sağ ve sol marjinal grupları hem muhtıra öncesi yönlendirdiği hem de muhtıra sonrası buna devam ettiğine kanaat getirmiştir.
yusuf küpeli genel olarak o dönemki sol içi fraksiyonlaşma ve cepheleşmeyi çok anlamlı görmez, kendisinin filistin’e gitmesi de bu çerçeveyi biraz yüzeysel bulmasıyla ilgilidir. ve hatta sonraki yıllarda o dönem hareketlerinin romantize edilmesinden faydalanan sol figürlerden de pek hoşlanmaz. kendisi o hareketlerin en başat aktörlerinden birisi olarak (fkf başkanlığı, deniz gezmiş’le olumlu geçmişi, thkp-c’nin kurucu çekirdek kadrosunda olması vs) bu tip silik kişilerin uydurduğu yalanları, kendilerini olduğundan önemli gösterme çabalarını eleştirir ve hatta bunlardan biriyle internette çok sert bir polemiğe girer. yusuf küpeli kendini veya o dönem gençlik hareketlerini de öyle abartarak veya romantize ederek anlatmaz. hatta o genç yaşta bazı bilinçsiz hallerine özeleştiri de getirir. o dönemin isimlerinden, başat aktörlerden birisi olarak bu yönüyle ayrılır.
ayrıca mahir çayan’ın deniz gezmiş’i hiç sevmediğini ve kıskandığını söyler. rehine eylemlerini eleştirir. maltepe askeri cezaevinden kaçışını oldukça şüpheli bulur, derin devlet tarafından kaçmasına müsade edildiğini ima eder. daha sonra, kürecik radar üssünden ele geçirdikleri rehinelerle kaçıp; rehineleri bırakmak için deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan için verilen idam kararının infazının durdurulması şartını koymasını eleştirir. zira idam kararlarının infazının durdurulması için zaten olumlu bir hava mevcuttur. senatodan idam karşıtı imzalar toplanmaya başlamıştır. ancak mahir çayan ve arkadaşlarının eylemi neticesinde bu hava dağılır ve imza verenler imzalarını geri çekerler. yusuf küpeli mahir çayan’ın, bu eylemiyle denizlerin asılmaktan kurtulma ihtimalini ortadan kaldırdığını ima eder.
hatta doğrudan söylemese bile; mahir çayan’ın muhtemel psikopati kişiliği, ‘garip’ mahkeme ifadeleri, deniz gezmiş antipatisi, maltepe cezaevinden kaçabilmiş olması ve eylemin sonucu ele alındığında satır aralarından gizli bir elin bu süreci yürüttüğüne dair bir kanaatte olduğu düşünülebilir.
diğer yandan, ertuğrul kürkçü kızıldere’de öldürülmeyen tek kişidir. kürkçü’nün anlattığına göre; rehinelerden birisi çatıya çıkarılıp ‘eğer gitmemize müsade etmezseniz bizi öldürecekler’ demesine rağmen, ‘onlar sizi zaten öldürecekler’ cevabını alınca oraya gelen ekibin rehine kurtarmak gibi bir derdi olmadığına kanaat getirirler. eve doğrudan öldürme amacıyla ateş açılır. çatışma başlayınca rehineleri öldürürler, eve havan ve bazuka atılır, ağır ateş altına alınır, ertuğrul kürkçü samanlıkta samanların altına saklanır, diğer herkes öldürülür. gelen ekip kontrgerilla tarzı bir yapıdır, evde ölüleri kontrol eder, her yeri arar ama ilginçtir ki kürkçü’yü bulamaz, herkesin öldüğüne kanaat getirince çekip gider. kürkçü’yü daha sonra olay yerine gelen jandarma ekibi bulur ve tutuklar, bu sayede öldürülmez.
1972 yılında thkp-c davasından yargılanan yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga mahir çayan’a kızgındır. çayan’ın yaptığı eylemler ülke gündemine oturmuştur, dolayısıyla zaten aranmakta olan thkp-c üyeleri (daha önce eleştirdikleri o eylemler nedeniyle örgütten atılmış olmalarına rağmen) mahkemede bu eylemlerin sorumluluğunu taşımaktadır. hapishanedeki çayan’cı ekiple araları da zaten bu yüzden oldukça gergindir. thkp-c’nin çayan’la birlikte 3 kurucusundan bu 2 isim, diğer bir thkp-c’li (kızılderede hayatta kalan) ertuğrul kürkçü ve thko’lu nahit töre ile aynı koğuşta kalırlar. dava sürecindeki tutumları nedeniyle bu koğuş pişmancılar koğuşu olarak adlandırılır.
zira yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga mahir çayan ekibinin eylemlerini mahkemede eleştirir. yusuf küpeli eylemleri ideolojik çerçevede çocukça bulur ve terör eylemi olarak niteler. bulunduğu (yahut içine düşürüldüğü) konuma dair özeleştiride bulunur; cuntalarca kullanıldıklarını ve farkında olmadan işçi sınıfının karşı safında yer aldıklarını söyler. demirel’in bile mevcut durumda avrupa destekli burjuva kontrolündeki haliyle daha abd karşıtı bir pozisyonda olduğunu söyler.
münir ramazan aktolga ise, abd’nin, üretici güçleri destekleyen demirel’e karşı olduğunu; kendilerinin demirel’e karşı pozisyon almakla abd ve onun desteklediği 12 martçıları destekleme pozisyonuna düştüklerini savunur. menderes’in asılması, demirel’e darbe yapılması vs türkiye’nin gelişimine engellemek isteyen abd’nin işidir.
thko’lu nahit töre benzer özeleştiriler getirmekle birlikte; meseleyi abdülhamit, serbest fırka, menderes, demirel silsilesini gerçek ilericiliği temsil etmeye kadar vardırır.
keza irfan uçar ve ertuğrul kürkçü de çayan’ı eleştirir, nedamet bildiririler. hatta irfan uçar demirel’e övgü dolu sözler söyler.
kısacası, eleştirinin muhatabı olan ertuğrul kürkçü’nün doğrudan abdülhamit’e yönelik bir savunusu yoktur. abdülhamit söylemi nahit töre’ye aittir. zaten abdülhamit söylemi aşırı eleştirilince bir daha gündeme gelmemiştir. kürkçü’nün demirel, menderes değerlendirmesi var mı yok mu çok belli değil. ancak küpeli ve aktolga’dan farklı olarak kızıldere’de çayan’la birlikte bulunan, çayan’ın ekibinden birisi olarak çayan eleştirisi ilginçtir.
diğer yandan, bu kişiler daha çok yakın bir zamanda 3 devrimcinin idam edildiği bir ortamda, doğrudan idamla yargılanan ve büyük ihtimalle işkence gören veya bu tehdit altında bulunan kişilerdir. hatta irfan uçar daha önce deniz gezmiş’le hapis yattığı dönemde çok ağır işkence görmüş birisidir.
mahkemedeki tutumlarının ve verdikleri ifadelerin idamdan kurtulma amacıyla stratejik olduğu çok bellidir. gelgelim yusuf küpeli ve münir ramazan aktolga’nın mahir çayan’a yönelik eleştirel tutumu zaten çok öncesinde başlamış, bu nedenle örgütten atılmışlardır ve sonraki dönemde bu eleştiriyi sürdürmüşlerdir ve çayancılarla hep karşıttırlar. dolayısıyla mahkemede çayan eleştirileri samimi de görülebilir. hatta küpeli kendi özeleştirisinde demirel’in abd karşıtı pozisyonunu, avrupa sermayesinin güdümünde olmasıyla açıklamaktadır. yani bilindiği kadarıyla özeleştirel tutumundan demirel ve menderes’e giden bir yol yoktur.
hasılı, meşhur abdülhamit mevzusu, perinçek denilen dönme dolabın, sanki kendisi çok tutarlı ve ilkeli birisiymiş gibi kullandığı bir kozdur.
zira pişmancılar ekibinin; çayan’ın eylemciliğiyle oldukça ağırlaşmış bir yükün varlığı nedeniyle idam ve işkence riskiyle karşı karşıya olmalarına rağmen, mahkemelerde benimsedikleri söylem, sol cenahta teslimiyetçi bir tutum olarak görülmüştür. keza onlar kadar ön planda olmasalar da çoğunluğu çayan ekibini destekleyen hapishanedeki alt düzey örgüt mensuplarından böylesi bir ‘teslimiyet’ sergileyen yoktur. hatta öyle ki, birçokları ilk etapta bu mahkeme ifadelerine dair söylentileri fazla irrasyonel bulduklarından inanmak bile istememiştir. gerçekliği anlaşılınca ciddi bir şaşkınlık ve şok yaşanmıştır.
yani sol’dan aforoz edilişleri daha hapishane sürecinin başında gerçekleştiğinden, bu durum ne pişmancılar, ne diğerleri için sol içi bir tartışmanın konusu değildir. iki taraf için de tevillik bir durum yoktur.
kürkçü hariç. o yıllar sonra hdp’de siyasete heves edince kendini pişmancılardan ayıran bir söylem geliştirmeyi ihmal etmemiştir. çayan’ı eleştirmiş olsa bile diğer ifadelerde bulunmadığına iddia ederek kendini bu işten sıyırmaya çalışacaktır.
ekibin geri kalanı ise, geçmişle aralarına mesafe koyup hapishane sonrası sıradan ve pasif bir hayat sürdürecek; sol cenahta, iç muhasebelerin nadiren tali konusu olmak dışında gündeme getirilen aktörleri olmayacaklardır.
devamını gör...
24 kasım öğretmenler günü
hiç "işe gidiyorum" diyen bir öğretmen duydunuz mu?
" okula gidiyorum " derler öğretmenlerimiz.
geleceğimizi aydınlatan öğretmenlerimizin günü kutlu olsun...
iyi ki varsınız...
" okula gidiyorum " derler öğretmenlerimiz.
geleceğimizi aydınlatan öğretmenlerimizin günü kutlu olsun...
iyi ki varsınız...
devamını gör...
spagetti
fena bi şey. şimdi yapacağım ve üzerine, o hani salça soslunun üzerine burcu ketçabı sıkıp… dostum sen bi harikasın
devamını gör...
yazarların hayata karşı duruşları
v yaka giyin abiciğim eğik durursanız sırıtmaz
devamını gör...
geceye güzel bir kadın görseli bırak
bkz:seshay...
bi dakika lan bu o değil.
bi dakika lan bu o değil.
devamını gör...
madde
madde, bütün tesirlere zemin oluşturan ve çeşitli oranlarda bu tesirlere cevap veren bir unsurdur. bu bilginin içinde saklı olan bir anlam da şudur:
maddenin, kendi kendine hiçbir harekete geçme ya da en ilkel bir faaliyet gösterme gücü yoktur. onda kendi kendine bir oluş ya da yapış olanağı yoktur. yani madde ancak kendisine gelen
tesirleri bekler ve bu tesirlerin doğrultularına göre hâller, şekiller, durumlar alır.
öyleyse herhangi bir maddenin her türlü tesirden özgür bir hâlini -farz edelim- düşünürsek bu maddenin hiçbir şekle, hiçbir hâle sahip olmayacağını kabul etmemiz gerekir. işte insan idraki
ve düşüncesi dışında kalan, böyle bütün hâl ve şekillerinden soyutlanmış bir maddeye amorf madde ya da aslî madde deriz.
demek ki amorf maddede:
a - hiçbir hareket eseri yoktur. o, maddenin mutlak ve tam bir hareketsizlik hâlidir.
b - maddelerde görünen bütün özellikler ve nitelikler ancak onlardaki hareketlerin görünümlerinden ibaret olduğuna göre, mutlak hareketsizlik hâli demek olan amorf maddenin ne şekli, ne özelliği, ne de nitelikleri söz konusu olamaz.
c - bu durumda olan bir hâlin idraki mümkün olamayacağından, amorf madde var olmakla beraber, insanlar için yok demekle eşittir.
d - amorf ya da aslî madde -mutlak hareketsizlik olan niteliğinden dolayı- kendi kendine hiçbir hareket, hiçbir kıpırdanış yapamayacağı için dışarıdan hiçbir tesir gelmeden, onun kendiliğinden harekete geçmesi ve maddedeki hareketlerin birer sonucu olan şekilleri, hâlleri ve görünümleri sunması olanaksızdır.
bütün bu bilgilerden sonra kolaylıkla anlaşılır ki insanların madde diye anladıkları ve değerlendirdikleri şeyler, dışarıdan gelen tesirlerin madde bünyesindeki olanaklarla meydana getirdikleri çeşitli hareketlerin görünümleridir, amorf maddenin bizzat kendisi değildir.
(bkz: ilahi nizam ve kainat)
devamını gör...
yazarların hayata karşı duruşları
hayata 'karşı' duramazsınız.. hayatın bizzat içindesiniz çünkü.. hayatın içindeykenki duruşunuz da, sizi ve ötekileri ilgilendiren bir durumdur hayatın değil. sizin ve ötekilerin tamamının içinde olup yaşadığı şeydir hayat..
devamını gör...
yapay zekanın bitireceği meslekler
uzun vadede
öğretmenlik(sadece pdrciler kalır)
muhasebe(müşavirlik kalır)
veri girişi falan (evet böyle bi meslek var ya)
öğretmenlik(sadece pdrciler kalır)
muhasebe(müşavirlik kalır)
veri girişi falan (evet böyle bi meslek var ya)
devamını gör...
ilahi nizam ve kainat
bu kitap etrafımızda gördüğümüz, hissettiğimiz, yarım olarak tabiat diye adlandırdığımız ahengin bir parçasıdır. kâinatımızda, tekâmül diye adlandırabildiğimiz o nurlu yolun, insanların bilgilerine olan bir köprüsüdür.
insanın dar bir madde hayatını, geniş ve idrakli olan ileri bir safhaya bağlayan biricik yoldur. bu ne bizim, ne siz insanların, ne de hiçbir kimsenindir. bu, ilâhî nizamın, insanlara bir hediyesidir. yâni tabiattan bir parçadır.
bu kitap, ünite dediğimiz idrak vahdetinden, insanlarıntekâmül ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde, vazifelileri tarafından dünyaya verilmiştir.
insanın dar bir madde hayatını, geniş ve idrakli olan ileri bir safhaya bağlayan biricik yoldur. bu ne bizim, ne siz insanların, ne de hiçbir kimsenindir. bu, ilâhî nizamın, insanlara bir hediyesidir. yâni tabiattan bir parçadır.
bu kitap, ünite dediğimiz idrak vahdetinden, insanlarıntekâmül ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde, vazifelileri tarafından dünyaya verilmiştir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
sevin ulan sevmek, sevilmek ne güzelmiş ya. niye söylemediniz böyle olduğunu olum insan haber ederdi lan
devamını gör...
ütü yapmak
bu hayatta keyif aldığım şeylerden biri de ütü yapmaktır. dünyanın tüm kıyafetlerini getirin sıkılmadan ütülerim. sadece kumaş pantolon ütülemeyi sevmiyorum ama gerisini iç çamaşırlarından havlulara kadar ütülerim. bazen vakit öldürmek istersem çorapları bile ütülerim hatta. kırışık hiçbir şeye tahammülüm yok.
devamını gör...
yazarların 2026 yılından beklentileri
ay daha bi ay var ya neredeyse
ben bi saat kala falan beklentiye gircem
ben bi saat kala falan beklentiye gircem
devamını gör...
yazarların 2026 yılından beklentileri
geçen yılın başında dilediğim ve çoğunluğunu gerçekleştiremediğim şeyleri. sağlık, huzur ve kariyer.
devamını gör...
sahibinden satılık sözlük hesabı
trollden çıtır hasarlı
kelepir
kelepir
devamını gör...
konuşurken en çok kullanılan kelime
"genelde" ve "muhtemelen" bı de "hadi inşallah" var. en çok biri diyemiyorum çünkü hepsi benim bebeklerim.
devamını gör...
güller ve günahlar
7. bölüm sonu itibariyle de kader'in babası belli olmadı. reyting uğruna bu kadar uzatılması da baydı artık. yani millet artık keşke dizinin adı "kaderin babası kim " olsaymış demeye başladı .
sezon sonuna kadar senaristlerin planı bu mu o da belli değil. yani tek bir sır üstüne diziyi inşa etmek aşırı saçma bir kurgu. senaristler de bunun farkındadır umarım. tamam kardeşim artık yeter kader'in babasını söyleyin ve başka sırlar atın ortaya kafa karıştıran.
serhat, müge anlı'ya bile çıksa kader'in babasını bulamayacak seviyeye düştü.adama iyice acımaya başladım. adamı da yormayın bu kadar. serhat bile işin bu kadar uzayacağını bilse diziye başlamazdı herhalde. bezdirdiniz adamı.
yalnız bir yandan da düşünüce kader'in babasının kim olduğunu senaristler de bilmiyor olabilir. yani öyle bir hale getirdiler ki diziyi tam kader'in babası bu derken son anda senaryo değiştirip bir başkası yapıyorlar herhalde bu da mümkün.
neyse bu kadar teori yeter. gelelim dizinin yine final sahnesinden akıl yürütmeye. finalde cihan , serhat'a telefon açarak "kader'in babasının kim olduğunu söyleyeceğim" dedi ve tabiki dizi oracıkta bitti.
cihan "sana ihanet ettim" dedi son cümlesinde serhat'a. işte kritik cümle bu. "sana ihanet ettim" diyerek "berrak'ı ben becerdim ve kader'in babası benim" demek istemedi bence.
çünkü ben asla ve kat'a cihan'ın , kader'in babası olabileceğine ihtimal vermiyorum. hatta bir dna testi de yapılmıştı cihan için ve sonuç negatif çıkmıştı. ama velev ki o test yapılmamış bile olsa idi yine düşüncem değişmeyecekti cihan için. cihandan hiçbir bok olmaz aga baba nasıl olsun?
ama "sana ihanet ettim" cümlesinden çıkarılması gereken anlam "ben kader'in babasını biliyorum fakat birileriyle bir takım boktan ve kirli işlere bulaştım ve bu işlerin açığa çıkmaması için kader'in babasını da bugüne kadar senden gizledim" gibi bir şey olması lazım.
bakalım 8. bölümde kader'in babası belli olacak muhtemelen. bekliyoruz artık. nuri alço çıkmazsa eğer benim babam da çıkabilir belki. belki de ben çıkabilirim belli mi olur?
sezon sonuna kadar senaristlerin planı bu mu o da belli değil. yani tek bir sır üstüne diziyi inşa etmek aşırı saçma bir kurgu. senaristler de bunun farkındadır umarım. tamam kardeşim artık yeter kader'in babasını söyleyin ve başka sırlar atın ortaya kafa karıştıran.
serhat, müge anlı'ya bile çıksa kader'in babasını bulamayacak seviyeye düştü.adama iyice acımaya başladım. adamı da yormayın bu kadar. serhat bile işin bu kadar uzayacağını bilse diziye başlamazdı herhalde. bezdirdiniz adamı.
yalnız bir yandan da düşünüce kader'in babasının kim olduğunu senaristler de bilmiyor olabilir. yani öyle bir hale getirdiler ki diziyi tam kader'in babası bu derken son anda senaryo değiştirip bir başkası yapıyorlar herhalde bu da mümkün.
neyse bu kadar teori yeter. gelelim dizinin yine final sahnesinden akıl yürütmeye. finalde cihan , serhat'a telefon açarak "kader'in babasının kim olduğunu söyleyeceğim" dedi ve tabiki dizi oracıkta bitti.
cihan "sana ihanet ettim" dedi son cümlesinde serhat'a. işte kritik cümle bu. "sana ihanet ettim" diyerek "berrak'ı ben becerdim ve kader'in babası benim" demek istemedi bence.
çünkü ben asla ve kat'a cihan'ın , kader'in babası olabileceğine ihtimal vermiyorum. hatta bir dna testi de yapılmıştı cihan için ve sonuç negatif çıkmıştı. ama velev ki o test yapılmamış bile olsa idi yine düşüncem değişmeyecekti cihan için. cihandan hiçbir bok olmaz aga baba nasıl olsun?
ama "sana ihanet ettim" cümlesinden çıkarılması gereken anlam "ben kader'in babasını biliyorum fakat birileriyle bir takım boktan ve kirli işlere bulaştım ve bu işlerin açığa çıkmaması için kader'in babasını da bugüne kadar senden gizledim" gibi bir şey olması lazım.
bakalım 8. bölümde kader'in babası belli olacak muhtemelen. bekliyoruz artık. nuri alço çıkmazsa eğer benim babam da çıkabilir belki. belki de ben çıkabilirim belli mi olur?
devamını gör...
iç mimarlık
inşaat yapı dekorasyon turizm emlak gıda sanayi ve ticaret limited şirketi olarak örgütlemişlerdir.
devamını gör...


