zaman tüneli
sevdiğiniz bir şarkının sözü
yokluğum varlığım bir
dünüm yok, yarınım sır.
sevgin öyle uzaklarda
nefes alsan da yanımda
devamını gör...
çok fena seks döndüğü düşünülen yerler
badeci, muskacı, cinci malum tayfa adresleri.
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
istersen artık birbirimize iyi geceler, yedi cüceler diyelim ve uyuyalım. ne dersin?
(bkz: bir genç kızın gizli defteri)
devamını gör...
türkiye’de eksikliği en çok hissedilen şey
bizim ülkemiz de tam olan bir şey var mı?
varsa söylesin de biz de bilelim
mahkemeye gidersin adalet yok,
hastaneye gidersin sağlık sistemi yok
okula gidersin eğitim yok
dışarı çıkarsın güvenliğin yok
evde oturup bir şey izlemek istersin edep, ahlak yok
saygı, sevgi, merhamet, anlayış, hoşgörü, vicdan hiçbiri yok.
bizi biz yapan tek bir şey yok bu ülkede.
bir kıymetli topraklarımız var tek isteğim onların da elimizden kayıp gitmemesi.
varsa söylesin de biz de bilelim
mahkemeye gidersin adalet yok,
hastaneye gidersin sağlık sistemi yok
okula gidersin eğitim yok
dışarı çıkarsın güvenliğin yok
evde oturup bir şey izlemek istersin edep, ahlak yok
saygı, sevgi, merhamet, anlayış, hoşgörü, vicdan hiçbiri yok.
bizi biz yapan tek bir şey yok bu ülkede.
bir kıymetli topraklarımız var tek isteğim onların da elimizden kayıp gitmemesi.
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
biz teşekkür ederiz. iyi geceler.
devamını gör...
medieval 3 total war
eu 5'ten istediğim hype'ı alamamıştım. bunun duyurulduğu iyi oldu.
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
çok da severim
devamını gör...
çok fena seks döndüğü düşünülen yerler
(bkz: normal sözlük)
devamını gör...
soğuk havadan etkilenmeyen insanlar
dışarıda olmak zorunda olan insanlar üşür, kardan yollar kapanır, ulaşım aksar, hayat şartları zorlaşırken kara, kışa sadece romantik açıdan bakan insanlardır.
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
hüdayda da ankaralı..
devamını gör...
içinde hapsolmak istediğiniz yıl
2019 sanırım ya da 2014 lise 3'e giderken ne kadar mutluymuşuz aslında.
devamını gör...
diko
doğum gününüz kutlu olsun efenim :)
devamını gör...
çok fena seks döndüğü düşünülen yerler
büyük gemiler oluyor ya aylarca karaya çıkmıyorlar, ha işte orda yabancı çalışanlarda oluyor. oralarda baya bir şey dönüyordur bence.
devamını gör...
türkiye’de eksikliği en çok hissedilen şey
adalet, emeğe saygı, özgürlük, cesaret... ölümüne kapışırlar ilk sıra için..
devamını gör...
güzelliği göreceli yapan şeyin aşk olduğu tezi
bana ait bir tezdir. şimdi hocam güzellik normalde göreceli falan değil. yani, bir kadın, hatta aşık olduğunuz kadın belki de güzel değil.
belki de güzel olmadığı için ona aşık oldunuz. neyse, bu konuyu geçelim. diyorum ki, bazı insanlar, biz onları sevsek de uğurlarında ölsek de çirkindir. bak bu çirkin biz de olabiliriz. ki muhtemelen öyleyiz.
ama, bize aşık olan kadın kim bilir bizde neyi görüyor da seviyor. yani demem o ki, aşk, çok güçlü bir his. rasyonaliteyi ve zihnimizin güzellik algısını da çöpe atıyor bir nevi.
bilmem anlatabildim mi? kesin anlatamamışımdır. idare edin artık efem.
belki de güzel olmadığı için ona aşık oldunuz. neyse, bu konuyu geçelim. diyorum ki, bazı insanlar, biz onları sevsek de uğurlarında ölsek de çirkindir. bak bu çirkin biz de olabiliriz. ki muhtemelen öyleyiz.
ama, bize aşık olan kadın kim bilir bizde neyi görüyor da seviyor. yani demem o ki, aşk, çok güçlü bir his. rasyonaliteyi ve zihnimizin güzellik algısını da çöpe atıyor bir nevi.
bilmem anlatabildim mi? kesin anlatamamışımdır. idare edin artık efem.
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
şunu 4 pet bardak votka içtikten sonra düğünde söylediğini düşünsene. :) hadi iyi geceler kendine iyi bak.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
kışı sevenin aklı yok, valla yok. insan üşüyor yağmur çamur oluyor her yer. yürümek bile zor.
günler kısalıyor erkenden hava kararıyor. geceler uzuyor uzuyor. sırf mandalina yiyecez diye kış sevilmez. keşke hiç kış olmasaydı. hep yaz olsaydı. kışın faydaları diyen olursa sürekli yaz olan yerler yazdan ne zarar görmüş derim. bitki örtüsü bile daha çok.
insanın atlatamadığı şeyler oluyormuş. o kadar sinirli o kadar şaşkın o kadar üzgün o kadar nasıl olur o kadar neden o kadar sinirli o kadar nefret dolu o kadar ne varsa yaşıyorum ki.
kendisine acımayana ben acıyorum sanki.
içimde tarif edemediğim şeyler var.
hiçbir duygum yok sanki. benim duygum muygum yok lan diyor ya polat alemdar aslan akbey e .
o kadar kendi halinde yaşıyorum ki.
hani imkanım olsa bir ıssız adada yaşarım kendi kendime. ara sıra ailemi görsem yeter.
iş yerinde o kadar berbat oldu ki her yer.
sürekli daha kötü hale gelir mi insanlar. ortam bozuldu.
üzerime üzerime geliyor duvarlar.
dışarı çıkıyorum oyalanıyorum . eve geliyorum uyuyorum.
futbol izlesem sinirleniyorum haksızlıklar oluyor. yemek yapsam yakıyorum. gitarımı bağlamamı bozuyorum bir şeyler oluyor yani.
benim şahsen bir sorunumda yok. bir hastalığım bir derdim bir bana karışan.
işe gitmesem kimse farketmez. kimse aramaz bile .
işte zannederler.
insanların sohbetlerine dayanamıyorum artık. hele beni kolay eleştiriyorlar gibi geliyor. sanki sadece benim yaptıklarım anlatılıyor. sanki bana bunları kolay söylüyorlar gibi geliyor. hepsine ayrı ayrı ne anlatacaksın. ne diyeceksin. hep başkası adına karar veren hep başkası adına konuşan fikir yürüten hep başkasına akıl veren insanlara. başkalarıyla kendisini kıyaslayan başkalarıyla arasındaki farkı söyleyenler. aslında hep bunlar sorunludur öyle değildir. bekara karı boşamak kolay gibi.
dünyanın en zor hissi diyor . ait olmadığın bir yerde olma durumu. ne kadar doğru.
ben ne buraya ne büyük binalara insanlara ait değilim.
samimiyetsizlik yağcılık boş egolar boş istekler kötülükler çıkarlar bana göre değil.
belkide hayallerimin gerçekleşmemiş olması yarıda kalmış olması sonucu böyle oldu. yaş ilerledikçe insan keşke eğer diyor ya.
bazen bir şey hatırlıyorum üzerinden yirmi yıl geçmiş. daha dün gibi.
yaşlandıkça her konuda olgunlaştım diyorum ama şunu da yapıyorum. toksik insanları idare ederdim. yakın olmasam bile konuşurdum. şimdi bir kaç kişiyle hiç konuşmuyorum bile. o kadar rahat ki kafam. keşke diyorum daha önce yapsaydım bunu.
neden sabrettim. tamam herkesin bir kredisi olur. bir ortak ortam olur. ama buna değmezler. senden alıp götüren senin verdiğin ve elde ettiğin hiçbir şey olmayanlara değmez. gerekirse düşman bile olacaksın.
insanların çıkarları için her yaşta her konumda yapamayacağı şey yok. o kadar saçma alçalan insan görüyorum ki. onların yerine utanıyor insan, onlar utanmıyor. sonra bambaşka şeyler anlatıyorlar. sizin gördüğünüzün tam tersi. ve hep dediğim gibi çıkıyor. aynı ortamda çalışmayan çıkarları çatışmayan her insan diğeri için iyi. ya o çok iyi . nah iyi.
ben yoruldum sanki . kendi kendimi yordum.
kendime çok iyi bakmadım her konuda. potansiyelimi bile kullanmadım. bu kadar kötülüğe haksızlığa soruna ülkeye dünyaya karşı yoruldum. baş edemem dedim. pes etmedim asla boş bıraktım. her yanlış bir doğruyu götürüyorsa boş bırakınca sorular yok oldu. öyle dedim.
birer birer eksilirken masadan dostlar bana kalan sen ne kadar iyi olursan onlar o kadar iyi olur oldu.
iyiliği bir beklenti bir korkaklık bir kendini sevdirmek bir var olmak için seçmedim asla. böyle ne kadar asiliğim oldu . bunu kabul etmiyorum.
yapım böyle olduğu için hep böyle oldu.
elindeki çöpü yere atmayan çocuklar.
uzaktan bakınca kimsenin derdi yok gibi görünüyor . bana hep keşke senin gibi olsaydım diyorlar.
onlara göre ben dertsiz tasasız kafası rahat umursamaz hiçbir sorunu olmayan olmaması gereken birisiyim.
öyle aslında . ne anlatacaktım ki. insanlara bu kadar buralara sıkışmış kendimi hiç ait hissetmediğim yerlerde kaldım desem. hasta olduklarından ailelerinden borçlarından . parayı hobi olarak oyalanmak için kullandım durdum borçlar verdim yine yaranamadım. istemedim bile . ama yine eleştirilecek bir şeyler buldular. hiç bir şey söylemedim. onların dertlerinin üzerine ben ne diyecektim.
benim bağlamanın teli kopmuş çok mu önemli.
dalga mı geçiyorsun. insanı bir hobiye yönelten şey nedir peki. bunca hobiye yönelten.
bunca uğraş.
çoğu işine yaramayacak boşa masraf belkide.
başkalarının düşüncelerine çok önem verirsen gelişemezsin. başkalarına göre fakir çocuklar neden iyi okur. çünkü ezik oldukları için fakir oldukları için okuyarak zengin olmak kızlara kendini göstermek isterler.
çok kitap okuyan böyledir. genel kültürlü insanlar böyledir. bunları diyen insanlar tanıdım. masaya araba anahtarı bırakıp neleri olduğundan bahsedip bu eleştirileri yapan insanlar. söyledikleri tipte insanlar olsa bile bunun sonu yok ki. bazısı sevdiği için kitap okumuş kendini geliştirmek için bilgi dolmak istemiş olabilir. hatta bir çok şey vardır böyle.
insanları eleştirmek istersen çok kolay. en baba insanı bile 10 saniyede madara edecek güya bir şey bulursun.
güç zehirlenmesi yaşayan insanlar görüyorum. büyük bir yönetici gibi. ülke sahibi padişah diktatör gibi. çok komik durmuyor mu. basit bir şeyi dakikalarca konuşuyorlar.
kurumdan araç çıkacak o oraya gidecek öbürü öbür tarafa falan. herkes gideceği yeri bilirken bile.
hep bunlar aslında kendimize bunu yakıştıramamaktan.
böyle saçma egoların içinde bulunmak istememekten.
bunlar yorucu değil mi. yorucuymuş. üç gün sonra hastanelik oluyorlar. sonra yine aynısı. insanoğlu hiç akıllanmıyor.
işte bu yüzden bir tanrı ben buradayım. kaç kitap gönderdim akıllanmadınız dese. insan yine bildiğini okur.
insan bu . insanlar değişmez. sözle değişmez. onları korkuları zaafları güçsüzlükleri değiştirir.
eskiden ne çok gülerdik eğlenirdik. ne çok iş vardı. hatta fakirdik. o kadar çok iş vardı ki. hafta sonu bile çalışmak zorunda kalırdık. soğuk olurdu yağmur olurdu.
eve gelirdik yine çağırırlardı.
sonradan sonradan herkes yoruldu. insanlar dağıldı.
gidenler oldu gelenler oldu. sürekli birileri birilerine küstü.
eskiden ne çok gezerdik boş boş. saatlerce oturur yemekler yapardık. işte bunlar bir sürecin sonu.
insan iş yerinde bile 5 yıldan fazla kalmayacak. aynı şehirde durmayacak.
belkide ilk insanlar daha uzun süre yaşasa.
yani en önemli bilim insanları bile uzun daha uzun yaşasa sorunlar çıkacaktı ortaya . güç zehirlenmesi olacaktı. kesin bilgiler bunlar diyeceklerdi.
bilgi aktarımı merakı olmayacaktı. yeni çıkan bilgiyi bilim insanlarını eskiler kabul etmeyecekti.
ve eskiler de çok sıradanlaşacaktı. artık kendinden menkul bir şey olacaklardı.
aynı şeyleri söyleyen paylaşan insanlar bir süre sonra inandırıcılığını yitirir ya. aslında innadırıcılıkda değil sözün özünü etkisini . sıradan basit eskisinin devamı bir şey olur .
sürekli yardım kampanyası yapılması sürekli siyaset paylaşımı sürekli futbol paylaşımı gibi.
dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur.” fyodor dostoyevski.
buralara gelen insanlar hep şunu diyor. keşke bende burada yaşasam. ilk gördüğünde herkes bunu düşünür ister. bir kaç gün sonra vazgeçer. kaçmak için uğraşır.
insanlar büyük şehirlerde sadece mecbur oldukları için yaşamıyor ki. tarih boyunca böyle olmuş. çoğunun büyük şehirlerin bir çok şeyi hoşuna gider.
ayda yılda bir kaç kez tatile giderler . köylerine giderler ve o an yine büyük şehirlere dönmek isterler.
mecburiyet caddelerinin çok olduğu şehirler daha güvenli ucuz yürünür tanıdık olabilir. insanlara bu yetmemiş yetmez.
sanki yeni bir elbise alıp giymişsin yeni bir ayakkabı almışsın bir düğünde oynuyorsun ve herkes sana bakıyor gibi hissedersin. aslında öyle değildir. öyle olsa bile bu umursanacak bir şey değildir.
kolay ikna edilebilir olmak erişilebilir olmak sanki herkes seni onaylasın seni sevsin sana değer versin saygı duysun
gibi bir şey değil mi. işe gelip gitsen sadece işini yapsan yetmeyecek mi. yetmiyor insanlara. sen daha fazlasını yapsan bile onlara bu da yetmiyor. kendi yapmadıkları yapamadıkları şeyleri doktorların din adamlarının siyasetçilerin söylemesi gibi.
iki sandalye var zaman da var yer de var. hayır ikisine de ben oturacağım. hatta birisi dursun kenarda. bu salak saçma kötülükler o insana iyi geliyor demek ki. insan buna ihtiyaç duyuyorsa işte en aşağılık acınası insandır.
toplum bozulmadı toplum kötüleşmedi toplum hep böyleydi. şimdi görünür oldu bütün bunlar. biz küçüktük okula giderken nehrin kenarında ağaçlık bir alan vardı. orada yaşıtlarımız yani daha ortaokul lise 1 sınıfında yaşıtlarımız kediyi yakmış . bıçaklamış asmış ağaca gülüyorlardı. sonra onlar kadın satmaya başladılar.
o zamanlar sosyal medya olmadığı için haberleri olmadı insanların. sonra onların hepsi cezaevlerine girdi çıktı. birisi en son öldürüldü. böyle ne çok olay olmuştu mahalle aralarında. zamanla yayılıyordu bu tip haberler.
bana sorsan bir dinin en zayıf yeri o dine inanan insanların seçilmiş olduklarını düşünmeleridir derim.
müslüman doğmuş ya. cennete gidecek bir şekilde. bir aşıyı bulmuş insanlığa faydasız dokunmuş kişi cehenneme gidecektir. bunu da şöyle açıklıyorlar. işte o iman etti sonuçta . tecavüz etmiş olabililir katil hırsız olabilir ibadet etmemiş olabilir ama sonuçta müslümanım dedi.
veya tam tersi hristiyan olsa yahudi olsa ne farkeder tüm dinler böyle demiyor mu. bir önceki hayatlarında seçilmiş insanlar olduklarını düşünüyorlar.
bu onlara verilmiş bahşedilmiş bir şey yani.
işte bu insanı dinleri toplumu hiçbir yere ileriye götürmez.
ben bunu kabul etmiyorum inanmıyorum. tövbe kapıları bir yaratıcı ve insan arasındadır kabul ederim. ama buna ne toplumun ne devletin ne imamların papazların rahiplerin hahamların kiliselerin havraların camilerin inanmasını söylemesini anlayamam ve kabul edemem.
bir şey olmak için hep bir şeyler gerekli ya. sadece ana karnına düşünce insansın. sonra bir kimlik gerekli. bir isim gerekli bir diploma gerekli. para gerekli. ibadet gerekli . kan bağı gerekli miras için.
sana gerekli şeyler çoğaldıkça sen özgür olabilir misin.
insan özgürlüğe mahkumdur demiş sartre . böyle süslü bir söz bile değil bir gerçeklik insanın özgür olmadığı.
insan kendi kendisini zaten hapseder. bir toprağa eve dine ülkeye . bir aidiyet duygusu yaşamak ister.
kendi seçimi olmayan o şeyleri savunur durur.
insan gerçekten köle ruhludur. ilk kölelik bunu keşfeden birisi tarafından ortaya çıkarılmış.
ve kabul görmüş. kabullenmiş bu durumu . gelen giden dinlet bile buna engel olmamış.
hep bir üsttekine biat ede ede kendisini kaybetmiş.
aslında bahanelerimiz vardı. iş aş barınma güvenlik bir meslek gibi.
kanunları kuralları yasaları töreleri dinleri bunlara göre düzenlemişler.
seni kim kral seçti tanrı diyen olmuş.
işte kendim de dahil kim kral padişah vs olmak istemezdi. çünkü en uç hayaller bile böyle biter böyle başlayabilir. işte bu insanoğlunun egosu bencilliği . oraya ait olmak isteği. diyor ya dosto. yaşamak her şeye rağmen yaşamak. yaşamak için neleri feda etmez insan.
o mısra kitapta harika da olay bu değil. insan kendisi köle olmak istemez ama başkaları ona köle olsun köle gibi bir şey olsun. yok yok hayır öyle değil . biz siyasete neden girdik. halka hizmet için. muhtarından belediye başkanına bakanına kadar halka hizmet etmek isteyenler ordusu. yani kral olacak padişah olacak başbakan olacak ve fakirleri kurtaracak. yoksullara hizmet edecek.
bunu söylerken isterken samimi olanlarda vardır. buna gerçekten inananlar vardır. bence böyle değil işte.
çok dine girmek istemiyorum ama peygamberlik iddiası bile böyle . sizi kurtaracağım.
ben oralara ait bir bireyim. nereye.
insanlar birbirlerini çok kıskanıyor. çoğuda başkaları onu kıskanıyor zannediyor.
senin aldığın iki oyu nick altını mı.
komşunun arabasını mı. işini mi. maaşını mı. gezdiği yerleri mi.
her insanda kıskançlık vardır bu çok insani bir duygu. bunu reddeden insan yalancıdır.
ben kendi adıma en çok kimi kıskanıyorum .
iş arkadaşlarımı vs değil. küçük hayatları değil. boğazda yaşayan ama yalı olmasına gerek yok. bembeyaz evler ve eşyalar. yeşillik bir bahçe. ara sıra yurt dışına gidip gelen tenleri beyaz elbiseleri onlara yakışan arabaları yakışan aileler oluyor ya . zengin ama kültürlü yani. eğitimli ve uzaktan dersiz tasasız kendi halinde hayatları.
gerçekten elit mi denir o aileleri. bunu bir nefretle değil imrenerek . ama ailemi küçük görerek değil ortamımı . bizde böyle olsaydık olabilseydik olabilir miydik .
o hayatı yaşamak için değil illa.
bu masumane ve olması gereken bir istek bence.
onların tarlasını çocuğunun diplomasını yeni arabasını kim ne yapsın. demek ki bunu kıskananlar var .
bizim oralarda bazı olaylar sonucu halk bölünmüş. bazı dini etnik guruplar kendi mahallelerini oluşturmuş. ve o mahallenin içinde kocaman dubleks tripleks evler var. filmlerdeki evler gibi bahçesi olan evler. o kadar sırıtıyor ki. o mahalleye ait değil gibi. sadece orda öylece duruyor. ben sizdenim ama zenginim der gibi duruyor.
ev sahipleri bunu düşünmese bile bakan bunu düşünüyor. insanın aklına bu geliyor. ve bence aslında kimse o evi kıskanmıyor. kıskansa bile bunu düşünmüyor kabullenmiş ve kendisi olsa o mahallede yaşamaz.
mezarlıklar da böyle. bazı mezarlar büyük kocaman . bunu bir kötü durum olarak demiyorum.
öldün gittin ve geride kalanların sana bir şey yapacaktı.
mezar ne kadar büyük olursa o kadar önemli mi olacaktın.
işte bu bile bir yere ait olma isteği durumu.
daha ötesi yok mezarlıktasın.
kendimi en çok rahatsız hissettiğim yer askerlik oldu aslında. çok şey öğrendim dediğim yerde. farkına vardığım değiştiğim.
sabahları erkenden kalkarken birisi şey demişti neden ya. yeter artık nedir bu erkenden eziyet. bayağı isyanlar tabi kısaca böyle idi.
bende ona ; işte bende böyle düşündüm doğru ve aklıma ne geldi . biz okula giderken evimiz sobalı idi. annem her sabah erkenden kalkar sobayı yakardı. kahvaltıyı hazırlardı. biz kalkar ev sıcak gün açılmış . böyle kaç yıl.
işte bunu bu soğukta bu erken sabahlarda anladım farkına vardım. askerde bıraktım yemek seçmemeyi.
alışmıştım artık bir çok yemeğe. mecbur olduğum için değil ha. değerini anladığım için.
askere geç gittiğim için bir şey daha farkettim. aslında çok şey var ama bu yazının konusu da olan bir şey.
anadolu’dan gelen köylerden kasabalardan gelen gençler kötülük yapacaksa açıktan yapıyordu. ezmeye çalışacaksa seni hakaret edecekse fiziksel güç kullanmaya çalışacaksa bunu açıktan yapıyordu. büyük şehirli bir kesim gizliden. bir kibirle ve korkakça . üstelik küstah ve saygısızca. sonra birisi çıkıyordu. ve abi diyordu . abiye koğuş temizliği mi yazdınız ayıp ya diyordu.
işte o zamanlar aklıma gelen hep şu oluyordu. aslında bu gençlerin çoğuna iyi şartlar eğitim vs sağlansa hem kendileri hem bu toplum daha iyi olabilirmiş. değerleri var ama arada kalmışlar.
bir değersizlik hisleri var. bir küçük rütbe alınca imkan bulunca bunu kötülük olarak kullanabiliyorlar. sanki intikam alıyorlar ama hala din gibi aile değerleri gibi saygı gibi yaş olarak büyük gibi değerleri var.
keşke daha iyi şartlar sunulsaydı onlara.
insan kendisini bir asker olarak düşünemez ya. kahraman olarak düşünür. komutan olacak gibi hayalleri olur. lider olmak ister.
kaldı ki ben silah seven silaha meraklı birisi değildim.
askerlikte ruh hali çok değişiyor ya.
belli bir süre sonra anlıyorsun ki. neden insanlar gerçekten öl deyince ölüyor. birçok nedeni var elbet.
benim dikkatimi çeken o kadar çok komutan vardı. bazıları çok kötü her konuda bazıları çok iyiydi .
eğitimler boyunca değil. insan yaşadığı anlar o sıkışmış durumlar olaylar içinde bir şeye tutunuyor. bunu başaran komutanlar oluyor. işte bunu anlatamam nasıl anlatsam.
konuyu şuna getirmek istiyorum.
işte o komutan dese ki öl. git çatış gel. gidersin. buradan böyle deyince saçma gibi. bana birisi dese ya yapma derdim. hani mustafa kemal demiş birçok komutan demiş yapan olmuş . gerçek değil gibi geliyor.
oraya ait oluyorsun. orada ne oluyor sana.
ölmeye hazır birisi oluyorsun.
kendin kahraman mı oluyorsun.
olmak mı istiyorsun. bir vatana mı komutana mı nereye ait oluyorsun olmak istiyorsun.
üstelik sıradan bir er olarak ve neden ben o gitsin demeyi bile demeden düşünmeden.
insan bu dünyaya ait mi. bir karından çıkıp hemen havaya alışıyor. etrafa bakıyor duyuyor yiyor içiyor.
ne çabuk.
ben nereye bağlı bir köyüm kasabayım ilçeyim evim.
nereye ait olmak isterdim oldum.
ait olmak istediğim yer amaç mı hedef mi bahane mi uğraş mı hayal mi.
bunları yaşamadan bilemezdik. yaşadıklarımız yine tatmini edici olmadı. değilmiş dedik.
kışın gelen baharda giden karlar gibi.
göçmen kuşlar gibi.
yaprak döken ağaçlar gibi
akıp giden ırmaklar gibi.
birilerinin anılarına öykülerine fikirlerine düşüncelerine,
günler kısalıyor erkenden hava kararıyor. geceler uzuyor uzuyor. sırf mandalina yiyecez diye kış sevilmez. keşke hiç kış olmasaydı. hep yaz olsaydı. kışın faydaları diyen olursa sürekli yaz olan yerler yazdan ne zarar görmüş derim. bitki örtüsü bile daha çok.
insanın atlatamadığı şeyler oluyormuş. o kadar sinirli o kadar şaşkın o kadar üzgün o kadar nasıl olur o kadar neden o kadar sinirli o kadar nefret dolu o kadar ne varsa yaşıyorum ki.
kendisine acımayana ben acıyorum sanki.
içimde tarif edemediğim şeyler var.
hiçbir duygum yok sanki. benim duygum muygum yok lan diyor ya polat alemdar aslan akbey e .
o kadar kendi halinde yaşıyorum ki.
hani imkanım olsa bir ıssız adada yaşarım kendi kendime. ara sıra ailemi görsem yeter.
iş yerinde o kadar berbat oldu ki her yer.
sürekli daha kötü hale gelir mi insanlar. ortam bozuldu.
üzerime üzerime geliyor duvarlar.
dışarı çıkıyorum oyalanıyorum . eve geliyorum uyuyorum.
futbol izlesem sinirleniyorum haksızlıklar oluyor. yemek yapsam yakıyorum. gitarımı bağlamamı bozuyorum bir şeyler oluyor yani.
benim şahsen bir sorunumda yok. bir hastalığım bir derdim bir bana karışan.
işe gitmesem kimse farketmez. kimse aramaz bile .
işte zannederler.
insanların sohbetlerine dayanamıyorum artık. hele beni kolay eleştiriyorlar gibi geliyor. sanki sadece benim yaptıklarım anlatılıyor. sanki bana bunları kolay söylüyorlar gibi geliyor. hepsine ayrı ayrı ne anlatacaksın. ne diyeceksin. hep başkası adına karar veren hep başkası adına konuşan fikir yürüten hep başkasına akıl veren insanlara. başkalarıyla kendisini kıyaslayan başkalarıyla arasındaki farkı söyleyenler. aslında hep bunlar sorunludur öyle değildir. bekara karı boşamak kolay gibi.
dünyanın en zor hissi diyor . ait olmadığın bir yerde olma durumu. ne kadar doğru.
ben ne buraya ne büyük binalara insanlara ait değilim.
samimiyetsizlik yağcılık boş egolar boş istekler kötülükler çıkarlar bana göre değil.
belkide hayallerimin gerçekleşmemiş olması yarıda kalmış olması sonucu böyle oldu. yaş ilerledikçe insan keşke eğer diyor ya.
bazen bir şey hatırlıyorum üzerinden yirmi yıl geçmiş. daha dün gibi.
yaşlandıkça her konuda olgunlaştım diyorum ama şunu da yapıyorum. toksik insanları idare ederdim. yakın olmasam bile konuşurdum. şimdi bir kaç kişiyle hiç konuşmuyorum bile. o kadar rahat ki kafam. keşke diyorum daha önce yapsaydım bunu.
neden sabrettim. tamam herkesin bir kredisi olur. bir ortak ortam olur. ama buna değmezler. senden alıp götüren senin verdiğin ve elde ettiğin hiçbir şey olmayanlara değmez. gerekirse düşman bile olacaksın.
insanların çıkarları için her yaşta her konumda yapamayacağı şey yok. o kadar saçma alçalan insan görüyorum ki. onların yerine utanıyor insan, onlar utanmıyor. sonra bambaşka şeyler anlatıyorlar. sizin gördüğünüzün tam tersi. ve hep dediğim gibi çıkıyor. aynı ortamda çalışmayan çıkarları çatışmayan her insan diğeri için iyi. ya o çok iyi . nah iyi.
ben yoruldum sanki . kendi kendimi yordum.
kendime çok iyi bakmadım her konuda. potansiyelimi bile kullanmadım. bu kadar kötülüğe haksızlığa soruna ülkeye dünyaya karşı yoruldum. baş edemem dedim. pes etmedim asla boş bıraktım. her yanlış bir doğruyu götürüyorsa boş bırakınca sorular yok oldu. öyle dedim.
birer birer eksilirken masadan dostlar bana kalan sen ne kadar iyi olursan onlar o kadar iyi olur oldu.
iyiliği bir beklenti bir korkaklık bir kendini sevdirmek bir var olmak için seçmedim asla. böyle ne kadar asiliğim oldu . bunu kabul etmiyorum.
yapım böyle olduğu için hep böyle oldu.
elindeki çöpü yere atmayan çocuklar.
uzaktan bakınca kimsenin derdi yok gibi görünüyor . bana hep keşke senin gibi olsaydım diyorlar.
onlara göre ben dertsiz tasasız kafası rahat umursamaz hiçbir sorunu olmayan olmaması gereken birisiyim.
öyle aslında . ne anlatacaktım ki. insanlara bu kadar buralara sıkışmış kendimi hiç ait hissetmediğim yerlerde kaldım desem. hasta olduklarından ailelerinden borçlarından . parayı hobi olarak oyalanmak için kullandım durdum borçlar verdim yine yaranamadım. istemedim bile . ama yine eleştirilecek bir şeyler buldular. hiç bir şey söylemedim. onların dertlerinin üzerine ben ne diyecektim.
benim bağlamanın teli kopmuş çok mu önemli.
dalga mı geçiyorsun. insanı bir hobiye yönelten şey nedir peki. bunca hobiye yönelten.
bunca uğraş.
çoğu işine yaramayacak boşa masraf belkide.
başkalarının düşüncelerine çok önem verirsen gelişemezsin. başkalarına göre fakir çocuklar neden iyi okur. çünkü ezik oldukları için fakir oldukları için okuyarak zengin olmak kızlara kendini göstermek isterler.
çok kitap okuyan böyledir. genel kültürlü insanlar böyledir. bunları diyen insanlar tanıdım. masaya araba anahtarı bırakıp neleri olduğundan bahsedip bu eleştirileri yapan insanlar. söyledikleri tipte insanlar olsa bile bunun sonu yok ki. bazısı sevdiği için kitap okumuş kendini geliştirmek için bilgi dolmak istemiş olabilir. hatta bir çok şey vardır böyle.
insanları eleştirmek istersen çok kolay. en baba insanı bile 10 saniyede madara edecek güya bir şey bulursun.
güç zehirlenmesi yaşayan insanlar görüyorum. büyük bir yönetici gibi. ülke sahibi padişah diktatör gibi. çok komik durmuyor mu. basit bir şeyi dakikalarca konuşuyorlar.
kurumdan araç çıkacak o oraya gidecek öbürü öbür tarafa falan. herkes gideceği yeri bilirken bile.
hep bunlar aslında kendimize bunu yakıştıramamaktan.
böyle saçma egoların içinde bulunmak istememekten.
bunlar yorucu değil mi. yorucuymuş. üç gün sonra hastanelik oluyorlar. sonra yine aynısı. insanoğlu hiç akıllanmıyor.
işte bu yüzden bir tanrı ben buradayım. kaç kitap gönderdim akıllanmadınız dese. insan yine bildiğini okur.
insan bu . insanlar değişmez. sözle değişmez. onları korkuları zaafları güçsüzlükleri değiştirir.
eskiden ne çok gülerdik eğlenirdik. ne çok iş vardı. hatta fakirdik. o kadar çok iş vardı ki. hafta sonu bile çalışmak zorunda kalırdık. soğuk olurdu yağmur olurdu.
eve gelirdik yine çağırırlardı.
sonradan sonradan herkes yoruldu. insanlar dağıldı.
gidenler oldu gelenler oldu. sürekli birileri birilerine küstü.
eskiden ne çok gezerdik boş boş. saatlerce oturur yemekler yapardık. işte bunlar bir sürecin sonu.
insan iş yerinde bile 5 yıldan fazla kalmayacak. aynı şehirde durmayacak.
belkide ilk insanlar daha uzun süre yaşasa.
yani en önemli bilim insanları bile uzun daha uzun yaşasa sorunlar çıkacaktı ortaya . güç zehirlenmesi olacaktı. kesin bilgiler bunlar diyeceklerdi.
bilgi aktarımı merakı olmayacaktı. yeni çıkan bilgiyi bilim insanlarını eskiler kabul etmeyecekti.
ve eskiler de çok sıradanlaşacaktı. artık kendinden menkul bir şey olacaklardı.
aynı şeyleri söyleyen paylaşan insanlar bir süre sonra inandırıcılığını yitirir ya. aslında innadırıcılıkda değil sözün özünü etkisini . sıradan basit eskisinin devamı bir şey olur .
sürekli yardım kampanyası yapılması sürekli siyaset paylaşımı sürekli futbol paylaşımı gibi.
dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur.” fyodor dostoyevski.
buralara gelen insanlar hep şunu diyor. keşke bende burada yaşasam. ilk gördüğünde herkes bunu düşünür ister. bir kaç gün sonra vazgeçer. kaçmak için uğraşır.
insanlar büyük şehirlerde sadece mecbur oldukları için yaşamıyor ki. tarih boyunca böyle olmuş. çoğunun büyük şehirlerin bir çok şeyi hoşuna gider.
ayda yılda bir kaç kez tatile giderler . köylerine giderler ve o an yine büyük şehirlere dönmek isterler.
mecburiyet caddelerinin çok olduğu şehirler daha güvenli ucuz yürünür tanıdık olabilir. insanlara bu yetmemiş yetmez.
sanki yeni bir elbise alıp giymişsin yeni bir ayakkabı almışsın bir düğünde oynuyorsun ve herkes sana bakıyor gibi hissedersin. aslında öyle değildir. öyle olsa bile bu umursanacak bir şey değildir.
kolay ikna edilebilir olmak erişilebilir olmak sanki herkes seni onaylasın seni sevsin sana değer versin saygı duysun
gibi bir şey değil mi. işe gelip gitsen sadece işini yapsan yetmeyecek mi. yetmiyor insanlara. sen daha fazlasını yapsan bile onlara bu da yetmiyor. kendi yapmadıkları yapamadıkları şeyleri doktorların din adamlarının siyasetçilerin söylemesi gibi.
iki sandalye var zaman da var yer de var. hayır ikisine de ben oturacağım. hatta birisi dursun kenarda. bu salak saçma kötülükler o insana iyi geliyor demek ki. insan buna ihtiyaç duyuyorsa işte en aşağılık acınası insandır.
toplum bozulmadı toplum kötüleşmedi toplum hep böyleydi. şimdi görünür oldu bütün bunlar. biz küçüktük okula giderken nehrin kenarında ağaçlık bir alan vardı. orada yaşıtlarımız yani daha ortaokul lise 1 sınıfında yaşıtlarımız kediyi yakmış . bıçaklamış asmış ağaca gülüyorlardı. sonra onlar kadın satmaya başladılar.
o zamanlar sosyal medya olmadığı için haberleri olmadı insanların. sonra onların hepsi cezaevlerine girdi çıktı. birisi en son öldürüldü. böyle ne çok olay olmuştu mahalle aralarında. zamanla yayılıyordu bu tip haberler.
bana sorsan bir dinin en zayıf yeri o dine inanan insanların seçilmiş olduklarını düşünmeleridir derim.
müslüman doğmuş ya. cennete gidecek bir şekilde. bir aşıyı bulmuş insanlığa faydasız dokunmuş kişi cehenneme gidecektir. bunu da şöyle açıklıyorlar. işte o iman etti sonuçta . tecavüz etmiş olabililir katil hırsız olabilir ibadet etmemiş olabilir ama sonuçta müslümanım dedi.
veya tam tersi hristiyan olsa yahudi olsa ne farkeder tüm dinler böyle demiyor mu. bir önceki hayatlarında seçilmiş insanlar olduklarını düşünüyorlar.
bu onlara verilmiş bahşedilmiş bir şey yani.
işte bu insanı dinleri toplumu hiçbir yere ileriye götürmez.
ben bunu kabul etmiyorum inanmıyorum. tövbe kapıları bir yaratıcı ve insan arasındadır kabul ederim. ama buna ne toplumun ne devletin ne imamların papazların rahiplerin hahamların kiliselerin havraların camilerin inanmasını söylemesini anlayamam ve kabul edemem.
bir şey olmak için hep bir şeyler gerekli ya. sadece ana karnına düşünce insansın. sonra bir kimlik gerekli. bir isim gerekli bir diploma gerekli. para gerekli. ibadet gerekli . kan bağı gerekli miras için.
sana gerekli şeyler çoğaldıkça sen özgür olabilir misin.
insan özgürlüğe mahkumdur demiş sartre . böyle süslü bir söz bile değil bir gerçeklik insanın özgür olmadığı.
insan kendi kendisini zaten hapseder. bir toprağa eve dine ülkeye . bir aidiyet duygusu yaşamak ister.
kendi seçimi olmayan o şeyleri savunur durur.
insan gerçekten köle ruhludur. ilk kölelik bunu keşfeden birisi tarafından ortaya çıkarılmış.
ve kabul görmüş. kabullenmiş bu durumu . gelen giden dinlet bile buna engel olmamış.
hep bir üsttekine biat ede ede kendisini kaybetmiş.
aslında bahanelerimiz vardı. iş aş barınma güvenlik bir meslek gibi.
kanunları kuralları yasaları töreleri dinleri bunlara göre düzenlemişler.
seni kim kral seçti tanrı diyen olmuş.
işte kendim de dahil kim kral padişah vs olmak istemezdi. çünkü en uç hayaller bile böyle biter böyle başlayabilir. işte bu insanoğlunun egosu bencilliği . oraya ait olmak isteği. diyor ya dosto. yaşamak her şeye rağmen yaşamak. yaşamak için neleri feda etmez insan.
o mısra kitapta harika da olay bu değil. insan kendisi köle olmak istemez ama başkaları ona köle olsun köle gibi bir şey olsun. yok yok hayır öyle değil . biz siyasete neden girdik. halka hizmet için. muhtarından belediye başkanına bakanına kadar halka hizmet etmek isteyenler ordusu. yani kral olacak padişah olacak başbakan olacak ve fakirleri kurtaracak. yoksullara hizmet edecek.
bunu söylerken isterken samimi olanlarda vardır. buna gerçekten inananlar vardır. bence böyle değil işte.
çok dine girmek istemiyorum ama peygamberlik iddiası bile böyle . sizi kurtaracağım.
ben oralara ait bir bireyim. nereye.
insanlar birbirlerini çok kıskanıyor. çoğuda başkaları onu kıskanıyor zannediyor.
senin aldığın iki oyu nick altını mı.
komşunun arabasını mı. işini mi. maaşını mı. gezdiği yerleri mi.
her insanda kıskançlık vardır bu çok insani bir duygu. bunu reddeden insan yalancıdır.
ben kendi adıma en çok kimi kıskanıyorum .
iş arkadaşlarımı vs değil. küçük hayatları değil. boğazda yaşayan ama yalı olmasına gerek yok. bembeyaz evler ve eşyalar. yeşillik bir bahçe. ara sıra yurt dışına gidip gelen tenleri beyaz elbiseleri onlara yakışan arabaları yakışan aileler oluyor ya . zengin ama kültürlü yani. eğitimli ve uzaktan dersiz tasasız kendi halinde hayatları.
gerçekten elit mi denir o aileleri. bunu bir nefretle değil imrenerek . ama ailemi küçük görerek değil ortamımı . bizde böyle olsaydık olabilseydik olabilir miydik .
o hayatı yaşamak için değil illa.
bu masumane ve olması gereken bir istek bence.
onların tarlasını çocuğunun diplomasını yeni arabasını kim ne yapsın. demek ki bunu kıskananlar var .
bizim oralarda bazı olaylar sonucu halk bölünmüş. bazı dini etnik guruplar kendi mahallelerini oluşturmuş. ve o mahallenin içinde kocaman dubleks tripleks evler var. filmlerdeki evler gibi bahçesi olan evler. o kadar sırıtıyor ki. o mahalleye ait değil gibi. sadece orda öylece duruyor. ben sizdenim ama zenginim der gibi duruyor.
ev sahipleri bunu düşünmese bile bakan bunu düşünüyor. insanın aklına bu geliyor. ve bence aslında kimse o evi kıskanmıyor. kıskansa bile bunu düşünmüyor kabullenmiş ve kendisi olsa o mahallede yaşamaz.
mezarlıklar da böyle. bazı mezarlar büyük kocaman . bunu bir kötü durum olarak demiyorum.
öldün gittin ve geride kalanların sana bir şey yapacaktı.
mezar ne kadar büyük olursa o kadar önemli mi olacaktın.
işte bu bile bir yere ait olma isteği durumu.
daha ötesi yok mezarlıktasın.
kendimi en çok rahatsız hissettiğim yer askerlik oldu aslında. çok şey öğrendim dediğim yerde. farkına vardığım değiştiğim.
sabahları erkenden kalkarken birisi şey demişti neden ya. yeter artık nedir bu erkenden eziyet. bayağı isyanlar tabi kısaca böyle idi.
bende ona ; işte bende böyle düşündüm doğru ve aklıma ne geldi . biz okula giderken evimiz sobalı idi. annem her sabah erkenden kalkar sobayı yakardı. kahvaltıyı hazırlardı. biz kalkar ev sıcak gün açılmış . böyle kaç yıl.
işte bunu bu soğukta bu erken sabahlarda anladım farkına vardım. askerde bıraktım yemek seçmemeyi.
alışmıştım artık bir çok yemeğe. mecbur olduğum için değil ha. değerini anladığım için.
askere geç gittiğim için bir şey daha farkettim. aslında çok şey var ama bu yazının konusu da olan bir şey.
anadolu’dan gelen köylerden kasabalardan gelen gençler kötülük yapacaksa açıktan yapıyordu. ezmeye çalışacaksa seni hakaret edecekse fiziksel güç kullanmaya çalışacaksa bunu açıktan yapıyordu. büyük şehirli bir kesim gizliden. bir kibirle ve korkakça . üstelik küstah ve saygısızca. sonra birisi çıkıyordu. ve abi diyordu . abiye koğuş temizliği mi yazdınız ayıp ya diyordu.
işte o zamanlar aklıma gelen hep şu oluyordu. aslında bu gençlerin çoğuna iyi şartlar eğitim vs sağlansa hem kendileri hem bu toplum daha iyi olabilirmiş. değerleri var ama arada kalmışlar.
bir değersizlik hisleri var. bir küçük rütbe alınca imkan bulunca bunu kötülük olarak kullanabiliyorlar. sanki intikam alıyorlar ama hala din gibi aile değerleri gibi saygı gibi yaş olarak büyük gibi değerleri var.
keşke daha iyi şartlar sunulsaydı onlara.
insan kendisini bir asker olarak düşünemez ya. kahraman olarak düşünür. komutan olacak gibi hayalleri olur. lider olmak ister.
kaldı ki ben silah seven silaha meraklı birisi değildim.
askerlikte ruh hali çok değişiyor ya.
belli bir süre sonra anlıyorsun ki. neden insanlar gerçekten öl deyince ölüyor. birçok nedeni var elbet.
benim dikkatimi çeken o kadar çok komutan vardı. bazıları çok kötü her konuda bazıları çok iyiydi .
eğitimler boyunca değil. insan yaşadığı anlar o sıkışmış durumlar olaylar içinde bir şeye tutunuyor. bunu başaran komutanlar oluyor. işte bunu anlatamam nasıl anlatsam.
konuyu şuna getirmek istiyorum.
işte o komutan dese ki öl. git çatış gel. gidersin. buradan böyle deyince saçma gibi. bana birisi dese ya yapma derdim. hani mustafa kemal demiş birçok komutan demiş yapan olmuş . gerçek değil gibi geliyor.
oraya ait oluyorsun. orada ne oluyor sana.
ölmeye hazır birisi oluyorsun.
kendin kahraman mı oluyorsun.
olmak mı istiyorsun. bir vatana mı komutana mı nereye ait oluyorsun olmak istiyorsun.
üstelik sıradan bir er olarak ve neden ben o gitsin demeyi bile demeden düşünmeden.
insan bu dünyaya ait mi. bir karından çıkıp hemen havaya alışıyor. etrafa bakıyor duyuyor yiyor içiyor.
ne çabuk.
ben nereye bağlı bir köyüm kasabayım ilçeyim evim.
nereye ait olmak isterdim oldum.
ait olmak istediğim yer amaç mı hedef mi bahane mi uğraş mı hayal mi.
bunları yaşamadan bilemezdik. yaşadıklarımız yine tatmini edici olmadı. değilmiş dedik.
kışın gelen baharda giden karlar gibi.
göçmen kuşlar gibi.
yaprak döken ağaçlar gibi
akıp giden ırmaklar gibi.
birilerinin anılarına öykülerine fikirlerine düşüncelerine,
devamını gör...
soğuk kış günlerinde iç ısıtan şeyler
ıhlamur, kuşburnu, ayva suyu
devamını gör...
zugraca sorular radyo yayını
teşekkür ediyorum, zor bir süreç geçirdim ama psikoloğa gitmeye başladığımdan beri iyiyim çok şükür
devamını gör...
