ateist kaplumbağa yazar profili

ateist kaplumbağa kapak fotoğrafı
ateist kaplumbağa profil fotoğrafı
rozet
karma: 28376 tanım: 817 başlık: 231 takipçi: 226
Madem apolet her şey! buyurun muazzam özgeçmişim; Kafa sözlük emekli yazarı, anormal sözlük haber ajansı imtiyaz sahibi, anormal sözlük hunidaşlar kulübü onursal başkanı, allahsız tosbağanın üçüncü kuşaktan torunu, cilalı kabuk, altın kabuk ve ters dönmüş hödük ödülleri sahibi, tavşanı madara eden tosbağalar derneği genel başkanı. Ayrıca; genç tosbağalar kış uykusundan uyandırılmaktan rahatsız! Ve; kabuğunda ters dönenler: bir tosbağa dramı! adlı iki adet kitabım bulunuyor.

son tanımları | başucu eserleri


anormal sözlük haber ajansı

kafa sözlüğün içerisinde yaşanan bin bir türlü gelişmenin özel araştırmalar sonucu sizlerle paylaşılmasını sağlamak amacıyla kurulmuş, özgür ve tarafsız haber anlayışını şiar edinmiş, basın kuruluşunun adıdır.

siz tanımlarınızı yazarken, yazılanları okurken sözlükte neler döndüğünü bu güzide kurum sayesinde öğreneceksiniz.

günün havadisleri ile karşınızdayız;

dady olayının perde arkası

kulislerde bu konuyla ilgili pek çok şayia dolaşıyor.

yoldaş benjamin franklin'in, kgb eski ajanı olan arkadaşlarının dady'yi kaçırdığı ve kimsenin bilmediği bir yerde tuttuğu iddia ediliyor.

yönetimden adını vermek istemeyen bir yetkilinin bizlerle paylaştığı bilgi şu yönde;

ajanlar gecenin bir yarısı dady'nin evine baskın düzenlediler. dady'in her hafta puan tablosunun tepesinde yer almasından yoldaş son derece rahatsızdı. ajanlar lisan-ı münasibince durumu dady'e aktardılar. ve bu durumun tekrarlanmayacağını garanti etmesini istediler. dady bu talebe olumlu yanıt vermeyince, kendisini palas pandıras evinden alıp metruk bir binaya götürdüler. dady bu talebi kabul edene kadar orada tutulacak.

yetkilinin anlattıklarından anladığımız kadarı ile dady'nin tanım ve karma puan güvenliği/özgürlüğü tehlikeye girmiş bulunuyor. kendisinin bir an önce serbest bırakılmasını ve sözlük yönetiminin bu konu hakkında kamuoyuna detaylı bir bilgi bilgi vermesini talep ediyoruz.

örnek vatandaş gerçeği

sözlüğe mütemadiyen ve seri bir biçimde tanım girmekte olan örnek vatandaş rumuzlu kullanıcı aslında yapay zeka mı ?

evet değerli sözlük sakinleri, böyle bir ihtimal hiç de uzak değil. kendisinin sözlükte henüz açılmamış başlıkları itina ile bularak tanım girmesinin arkasındaki gerçeğin bu olduğu konuşuluyor. adını vermek istemeyen bir sözlük yetkilisine ulaşan muhabirimiz kendisinden şu bilgileri aldı;

evet var böyle bir durum. kendisinin bu durum için tasarlanan bir yapay zeka olduğunu bende arkadaşlardan işittim. şu an bunu ispat edecek yeterli kanıtım olmasa dahi bende kendisinin yapay zeka olduğunu düşünüyorum. yazılımının içerisinde sohbet edebilme yeteneğinin de olması ispat noktasında elimizi biraz zayıflatıyor.

görüşlerini aldığımız yetkili henüz büyük konseyin üyesi olmadığı için düşünceleri iddia'dan öteye gitmiyor olsa da, konunun üzerinde ivedilikle durulması gerektiğini düşünüyoruz. konunun takipçisi olacağımızı da siz değerli yazarlarımızın bilmesini isteriz.

sözlükte açılan ayrıştırıcı başlıklar dış güçlerin oyunu mu ?

son günlerde sözlükte bir gerginlik yaşandığı gözlerden kaçmıyor. peki ne oldu da olaylar bir anda bu noktaya geldi ?

sözlüğü adım adım parçalanmaya götürmek isteyenler kimler ?

yaptığımız araştırmalar sonucunda bu meselenin arkasında dış güçlerin olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. emperyalizmin en temel asimetrik psikolojik harp taktiklerinden birisi olan böl/parçala/yönet stratejisi an itibarıyla sözlüğümüzde devreye sokulmuş gözüküyor. herkesin efendi efendi takıldığı ve huzurlu bir ortamın temellerinin atıldığı genç sözlüğümüz ne yazık ki ciddi bir saldırı ve tehdit altında. sözlükte, tek dişi kalmış malum yapıların ajanlarının kol gezdiği gün gibi aşikar.

açılan başlıklar yaratılmak istenen algıyı doğrular nitelikte. sözlük ahalasini kin ve düşmanlığa sevk etmek isteyen bu ajan/provokatörlere karşı tüm yazarlarımızı dikkatli olmaya çağırıyoruz. unutmayınız hepimiz aynı gemideyiz. yoğurdumuzu ekşitmek isteyenlere karşı omuz omuza olmak hepimizin vazifesi.

arkeolojik buluntular ve dünya mirasına karşı yapılan saldırı sözlük kolluk kuvvetlerinin üstün çabası ile engellendi

geçtiğimiz günlerde ''palmira antik kenti'' ile ilgili evernevergreen rumuzlu yazarımızın açtığı başlığı c4 patlayıcılarla havaya uçurmak isteyen saldırgan bombayı patlatmadan hemen önce etkisiz hale getirildi.

kültürel başlıkların korunması konusunda hassasiyet gösteren kolluk kuvvetlerimize teşekkür ediyor ve iyi ki varsınız diyoruz.

kafa sözlük haber ajansı bundan sonra her daim yazarları ile dayanışma içinde olacak ve sözlükte yaşanan gelişmeleri sizlere aktarmaya devam edecektir. bilgi kaynaklarımız gizli olmakla birlikte. kaynaklarımızı açıklanmamız baskısında bulunulması halinde durum habercilik etiğine uygun olmadığı için olumlu dönüş yapamayacağımızı da şimdiden deklare etmek isteriz.

açık, mert, korkusuz kafa sözlük haber ajansını okudunuz. keyifli sözlükler dileriz.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi

efendim malumunuz olduğu üzere ''lale devri'' eğlenceleri tarihimizde önemli bir yer tutar. bu devir her ne kadar ''galatı meşhur''lar silsilesi sebebiyle farklı anlatımları haiz olsa da, ben size o dönemle ilgili gerçeğin ta kendisini anlatacağım. elbette ben de hikayeye herkes gibi ''paşa dedem'' diye başlamak isterdim lakin hikayemizin kahramanı olan büyük dedem ne yazık ki, paşa değil.

benim durumumdan da anlayacağınız üzere kendisi halis muhlis bir tosbağa. ama öyle azımsanacak, önemsenmeyecek bir tosbağa değil. kendisi saraylı bir zat-ı muhterem. sarayın bahçe kısmında yaşamış olsa dahi bu onun saraylı olduğu gerçeğini asla değiştirmez.

''lale devri'' pek çok ilki içerisinde barındır. yahya kemal beyatlı'da dizelerinde dönemi bir güzel anlatır ki, sormayın gitsin. zevki sefanın tavan yaptığı, saray eğlencelerinin arşı alaya çıktığı bu dönemde, akşam eğlencelerinin tertibinde, görsellik açısından elbette bir ışıklandırma lazım. sazendeler, hanendeler, rakkaslar, zenneler sanatlarını karanlığın ortasına icra edecek değiller ya.

işte burada devreye büyük dedem ve arkadaşları giriyor. kandillerin yetmediği yerde dedem ve tosbağa arkadaşları sayesinde hareketli ışıklandırma sağlanıyor. tamam kabul ediyorum biraz yavaş bir ışık dolaşımı söz konusu olmuş ancak o dönem zarfında bence bu bile önemli bir gelişme.

dedemler neredeyse her akşam eğlencesinde, kabuklarında yer alan mumlarla birlikte bahçede dolaşıyor, o günün elit tabakasının eğlenmesine katkı sunuyorlar. ancak o kadar kötü şartlarda çalıştırılıyorlar ki, ne yeteri kadar dinlenebiliyorlar ne de kendilerine verilen sözler tutuluyor. örneğin marul ve asma yaprağı konusunda hiç bir sıkıntı çekmeyecekleri sözü bizzat ''damat ibrahim paşa'' tarafından kendilerine verilmiş ancak ne yazık ki, yerine getirilmemiş.

bu yoğun çalışma ortamında pek çok tosbağa yorgunluktan erkenden kış uykusuna dalıyor. bahçenin ortasında hareketsiz kalıyorlar. tabi bu durum kaymak tabakanın hiç hoşuna gitmiyor. eğlencelerinin bozulmasından tosbağaları sorumlu tutuyorlar. mevzu 3. ahmet'e kadar gidiyor. padişahı öyle bir dolduruyorlar ki, padişah gelen baskılara dayanamıyor. ''tiz vurun bunların kellesini ! '' diye kükrüyor. allahtan ''damat ibrahim paşa'' aklı selim bir adam; ''devletlum bu tosbağalara bir şans daha verelim. zaten yeterince korktular ve mahcuplar. binlerce tosbağanın katli tebaanız arasında da homurdanmalara yol açar.'' diyerek araya giriyor.

3. ahmet sadrazamının sözlerini her zaman önemsemiştir. ''söyle bakalım ibrahim ne yapacağız o halde bunlarla ?'' diyerek topu sadrazamına atıyor. kaymak tabaka huzursuz, ufak homurdanmalar var. ibrahim paşa tekrar söz alıyor. ''devletlum kanımca bizim bunları eğitmemiz lazım. emir buyurun bunların terbiyesi için bir kaplumbağa terbiyecisi görevlendirelim. hem terbiye edilirlerse, devlet-i ali'nin ileri gelenlerine daha iyi hizmet ederler. bir daha da böyle elim bir olay yaşanmaz.''

3. ahmet öneriyi olumlu karşılıyor. kaymak tabaka ise durumu ehveni şer olarak değerlendirip huzurdan çekiliyor.

esasen tarihteki ilk ıslahat fermanı 3. ahmet'in tosbağaları ıslah etmek için çıkardığı bu fermandır. ancak resmi tarihçiler bu olaya asla değinmezler. bu da onların ayıbı olsun.

sonrasında ibrahim paşanın görevlendirdiği ''kaplumbağa terbiyecisi'' işe başlıyor. adam gaddar. elinde sopası, yedi gün, yirmi dört saat tosbağalara hayatı zindan ediyor. günde bir marul yaprağı yiyebilen tosbağa kendisini şanslı sayıyor. öyle bir zulüm dönemi işte...

bu durum büyük dedemin canına tak ediyor. kaplumbağa terbiyecisi kafasına kızılcık sopasını indirdiği anda can havliyle hayatının en hızlı hamlesini yapıyor ve terbiyecinin kaftanını, kabuğundaki mum ile tutuşturuyor. kaplumbağa terbiyecisi çığlıklar içerisinde, etrafta koşuştururken ''allahsız tosbağa'' diye bağırıyor. büyük dedem ve tosbağa yoldaşları kaçmaya çalışsalar da, saray bahçesinin çıkışına yaklaştıkları esnada muhafızlar tarafından derdest ediliyorlar.

haklarında bir tosbağa fermanı çıkarılıyor. hepsinin başlarının boyunlarından ayrılması suretiyle idamına karar veriliyor. büyük dedem ve yoldaşları af dilemiyor. nedamet etmiyor. hükmün uygulanacağı gün gelip çattığında, şafakla birlikte idam ediliyorlar. söylenenlere göre, damat ibrahim paşa duruma çok üzülüyor. idam edilen tosbağaların cansız bedenlerini adamlarına toplatıyor.

naaşları gizlice genç osman'ın atı ''sisli kır''ın mezarının bulunduğu kavak sarayının harabelerine gönderiyor ve orada defin edilmelerini sağlıyor. büyük dedem içinse büyük bir teveccühte bulunuyor. kendisine bir mezar taşı yaptırıyor.

üzerinde şu sözler yazmaktadır. ''allahsız tosbağa namlı cesur ve yiğit tosbağa ölmüştür. bu makam içre o gömülmüştür.''

tabi aradan yıllar geçiyor. olay unutuluyor, tarihçiler ''patrona halil isyanı''nı yazarken, allahsız tosbağa ve yoldaşlarının direnişini görmezden geliyorlar. büyük dedem gibi tarihi bir şahsiyeti tarihin tozlu sayfalarına gömmeye çalışıyorlar.

ama sağ olsun aradan uzun bir müddet geçtikten sonra, ''osman hamdi bey'' olaya vakıf oluyor. kendisi aynı zamanda arkeolog. büyük dedemin mezar taşını buluyor. konuyu araştırıyor. ve bu elim olayı öğrendikten sonra ziyadesi ile üzülüyor.

bildiğiniz üzere ''kaplumbağa terbiyecisi'' adlı bir tablo yapıyor. ancak olayları öğrendikten sonra tabloyu yeniden yapma gereği duyuyor. ilk versiyonda bulunan 5 tosbağa sayısını ikinci versiyonda 6'ya çıkarıyor. işte o altıncı tosbağa benim büyük dedem ''allahsız tosbağa'' lakaplı kaplumbağadır. pencereden sızan ışık ise bir göndermedir. orada osman hamdi bey büyük dedeme ithafen ''yolun her daim yolumuzu aydınlatacaktır.'' mesajını veriyor.

neyse efendim böyle bir dedenin torunu olduğum için büyük gurur duyuyorum. bu vesile ile de sözlükte an itibarı ile kullandığım bu kullanıcı adını aldım. birebir dedemin lakabını almak saygısızlık olurdu diye düşündüğümden, onun lakabını günümüz şartlarına uyarladım.

cilalı kabuklar içerisinde uyusun...

işte böyle...
devamını gör...

gece gece cinli hikayeler anlatan arkadaş

herhalde en uygun başlık burası olacak. o arkadaş da ben olacağım *

herhangi bir ilimizin, çok güzel bir doğa harikasında kamp atmaya karar vermiştik. mekan tanıdık. daha öncesinde fazlaca gitmişliğimiz var. çakalların bölgesi neresi, kadrolu orman kibarı nerede takılır, vaşak görme şansımız nedir, tilki kardeş gelip rızkımıza ortak olur mu? tüm bu mevzularda inanılmaz derecede tecrübeliyiz. akşama doğru istediğimiz noktaya ulaştık. insanların çok da itibar etmediği bir yer ama biz seviyoruz. keyfim, kahyası ve arkadaşımla birlikte, çadırdı, ateşti vesaire zül işleri hallettikten sonra gecenin tadını çıkarmaya başladık. sohbet, muhabbet bir yandan ormandan gelen sesler falan derken zaman akıp gidiyor. yalnız bir noktadan sonra hiç alışık olmadığımız garip sesler duymaya başladık. dedik herhalde bizim gibi iki üç manyak daha bu taraflara çıktı. o yüzden pek de umursamadık. ufaktan ufaktan insan sesleri işitiyoruz. karışık biraz. çok seçilmiyor da. böyle 10- 15 dakika daha geçti. bu tarz mevzularda merak insanın en büyük düşmanı. kalk! etrafa bir bakalım dedim arkadaşa. fırladık kalktık, temkinli bir şekilde etrafı kolaçan ediyoruz. bulunduğumuz yerden yukarı doğru hafifçe bir yokuş var, ondan sonrasında da ufak bir açıklık... * * yavaşça o açıklığa doğru ilerlemeye başladık. gelenler olsa olsa oraya kamp atmışlardır diye düşünüyoruz. en güzel yeri biz tutmuşuz çünkü.

tepe noktaya geldiğimizde açıklığın ortasında bir ateş yandığını gördük. ateşin etrafına tünemiş altı yedi kişilik bir grup var. sağa sola, kazma, kürek, metal detektörü ve bilumum alet edevat dağılmış. hay allah dedik, buraya define aramaya gelmiş adamlar. demek istihbarat sağlam * bunlar bizi gördüğü için el mecbur yavaş yavaş o tarafa doğru hareketlendik. selam verdik, kolay gelsin, keyfiniz daim olsun vesaire belirli bir mesafeden konuşuyoruz adamlarla. ama 22-23'lerinde sakallı bir genç arkadaş, bize sürekli eliyle gidin gidin işaret yapıyor. hem konuşuyorlar hem de işaret diliyle tedirgin bir şekilde bizden uzaklaşmamızı istiyorlar. ulan dedim etrafta keskin nişancı falan var herhalde. dağın başındayız bu neyin telaşı? diyorum ya merak fena. biz bunların dibine kadar gittik. çocuğa döndüm;

-hayırdır ne oldu? niye el kol işareti yapıyorsun?

-abi siz gidin isterseniz. burası tehlikeli.

-madem tehlikeli ne diye ateşi yaktınız da etrafında oturuyorsunuz arkadaş?

-abi bak gitmezseniz mesuliyet kabul etmem. biz ettik, siz etmeyin.


herhalde bunlar bizimle kafa buluyor. yalnız bir tek genç çocuk, bizimle adam gibi diyalog kuruyor. diğerleri boş gözlerle bize bakıp, sonra ateşe odaklanıyorlar.

anlat bakalım dedik. biz sorumluluğu alıyoruz. günah benden gitti abi dedi, başladı anlatmaya;

-abi biz buraya define aramaya geldik.

-orası belli oluyor, ee?

-yaklaşık 2 gündür buradayız.

-yok artık! biz nasıl fark etmedik sizi?

- abi iyi dinle şimdi; burada çok eskilerden kalma lahit mezarlar var. onların içinde de altınlar var dediler. biz de kalktık geldik. bunlardan bir tanesini bulduk, başladık çevresini kazmaya.

ulan diyorum içimden, mekan bizim, bu olaydan bizim niye haberimiz yok. arkadaşla birbirimize bakıyoruz. iyi keklemişler bunları diye iç geçiriyoruz. *

-ee sonra?

-biz dönüşümlü kazmaya başladık etrafı. kazıyoruz kazıyoruz... ama deliler gibi kazıyoruz. bak, allah seni inandırsın saatlerce kazdık. ilk başta bayağı bir derine indiğimizi düşündük. her kazan, bayağı kazdım gelin bakıyor diyor. gidiyoruz bakıyoruz, 10-15 santim ya kazılmış ya kazılmamış. kafayı yersin!

kerata, tam dalgacı mahmut gibi gözüküyor gözümüze ama gözlerindeki endişe bizde de soru işareti yaratıyor. ya sağlam oyuncu ya da bunlar madde falan çekti diye düşünüyoruz.

-oğlum insan ne kadar kazdığını bilmez mi?

-abi ben de onu diyorum ya. nasıl bilmeyelim? imanımız gevredi kazarken ama bir türlü ilerleyemedik.

-toprağın yapısından falan olmasın?

hemen bilimsel bir nokta arıyoruz tabi. boş sual aslında, mis gibi de kazılır oralar bilinmediğimiz şey değil. yoklama macunu atıyoruz birazda...

-yok abi değil. anlatıyorum bak dinle; biz bayağı bir şaşkınız, soluklanalım diye oturduk. sonra ihtiyar bir amca geldi. böyle seksenlerinde falan, iki büklüm. gençler yardıma ihtiyacınız var mı dedi? sen kimsin diye sorduk, ben dedi buraların bekçisiyim. biraz yaşlı değil misin bekçi olmak için? güldü, böyle tiz bir kahkaha attı.

-eee kimmiş?

-dedim ya abi bekçiymiş.

-ha gerçek yani?

-hem de ne gerçek abi. bu geldi oturdu yanımıza. define mi arıyorsunuz burada diye sordu. kem küm ettik ama adam anlamış, evet dedik artık. buldunuz mu bari diye sordu. başımızdan geçeni anlattım tıpkı size anlattığım gibi. bu yine tiz bir kahkaha patlattı. abi bak allah çarpsın ondan sonra hepimizin ayak bilekleri bir anda birbirine zincirlenmişti.

döver misin? söver misin? ama çocuk çok güzel anlatıyor. hikâyenin de sonunu merak ediyoruz.

-zincirler nerede?

-bileklerimiz de abi görmüyor musunuz?'


hergele kafa buluyor diye düşünmeye başladık.

-oğlum zincir mincir yok!

-abi allah çarpsın var! bak...


bu, oturduğu yerden kalkmaya çalıştı, tak durdu kaldı. oscarlık performans sergiliyor çocuk. baktık arkadaşla birbirimize. anlat hele bakalım dedik. nereye düştük biz de bilmiyoruz.

-sonra yaşlı adam bir anda, böyle 1.50 boylarında eciş bücüş bir yaratığa dönüştü. etrafımızda dans etmeye başladı. ama nasıl kahkahalar atıyor. yanımızda imam arkadaş var. bak şu!

eliyle en baştan ikinciyi gösteriyor.

-bildiğiniz tüm duaları okumaya başlayın, cin bu cin diye bağırmaya başladı. abi biz ne biliyorsak okuyoruz ama fayda etmiyor. sabitlenip kalmışız. kalkamıyoruz. bu, bize dedi ki, benim evimi kirlettiniz. aç gözlülük ettiniz. cezasını çekeceksiniz. bir ömür benimle kalacaksınız. abi, bildiğin gibi değil, üzerinde bir sürü altın var. kolyeler, bileklikler. dans ederken hepsi birbirine çarpıyor. acayip sesler çıkıyor. gırtlağından böğürüyor resmen. kabus gibi çöktü üzerimize.

çocuk bir güzel anlatıyor, bir güzel anlatıyor vallahi inanmaya başlayacağız. bildiğin fantastik kurgu bir gerilimin içerisindeyiz. leprikon'un intikamı episode-1 *

-taktı yani size?

-abi dalga geçme bak siz de tehlikedesiniz!

-oğlum biz bir yeri kazmadık ki?

-abi anlatamıyorum ben size herhalde. geri gelecek bu. altınlarını bırakır mı?

-ne altını oğlum, hani kazamamıştınız?

-bizde öyle sanıyorduk abi. bu kandırmış bizi. başka şeyler görmüşüz. altınlar orada işte.


eliyle ateşin olduğu yerin yanında çukur gibi olan bir yeri gösteriyor. biz boş boş bakıyoruz.

-abi görmüyor musunuz ya!

-oğlum vallahi görmüyoruz. bak yemin verdim.

-abi valla ağlayacağım ya!

-siz bir şey içmediniz değil mi?

-abi ne içmesi etmesi kullanmayız biz öyle şeyler.

neyse anlat sen, mevzu ne bari onu anlamaya çalışalım. inanıyoruz biz sana.


çocuk öyle ağlamaklı bir sesle konuşuyor ki biraz güven telkin edelim de mevzuyu anlayalım bari dedik.

-biz buna yalvarmaya başladık. biz ettik sen etme. bir daha buralara gelmeyiz. ne istersen yaparız falan diyoruz. bu gülerek bize bakıyor. yine ateş etrafında dans falan etti. garip gurup bir lisanda konuşuyor kendi kendine. bizim imam arkadaş, cin dili bu diye söyledi bize. artık her şey mümkün diye düşünüyoruz zaten. bu dans ederken birden bulunduğu yerde derin bir çukur oluştu. içi altınla dolu abi. üzerinden atlıyor, hırıldıyor. eğiliyor, bir kaç tanesini eline alıp yalıyor. bize dönüyor kahkahalar atıyor. sanki saatler geçti böyle. her çığlığında irkiliyoruz. kasılıyoruz. kusacak gibi oluyoruz. fena bir şey!

demek ki, leprikon yolunu şaşırıp kendisini bizim memleketin dağına tepesine vurdu diye düşünmeye başladık. başka ihtimal gelmiyor aklımıza * ama tipten kaybediyor. leprikon dediğin daha sevimli bir şey. bunun anlattığı eciş bücüş bir yaratık. biz hikâyenin finalini merak ediyoruz aslında.

-tamam sakin, devam et sen.

abi, bu hepimizin, tek tek dibine girip altınları yalayıp, bir şeyler fısıldamaya başladı. bakamıyorum gözlerine. kan kırmızı. alev alev. biz bildiğin hatim indirdik. bunlar bana sökmez diye kahkaha atıyor. imam arkadaş durmayın okuyun diye bağırıyor. kabus gibi. altıma ettim edeceğim. cevşen var boynumda, onu tuttum. okumaya devam ediyorum. bir anda elime bir sıcaklık yayıldı. tutamadım cevşeni çektim elimi, kasıldım resmen. bu yine tiz bir kahkaha patlattı. geldi dibimde durdu. bana baaaak diye bağırıyor. korkarak kaldırdım kafayı, abi yok böyle bir şey. görsen ruhunu teslim edersin. parmağıyla çenemi tuttu. tamam dedi, size bir şans vereceğim. altınlarımın hepsini göstereceğim yere taşıyacaksınız. taşıdığınız her altını da benim adımı söyleyerek yalayacaksınız.

fanteziye gel.

-eee sonra''

-abi sonra bu yok oldu. ben geri geleceğim. bekleyin beni dedi. sanki bir yere gidebilirmişiz gibi. görüyorsunuz işte zincirleri


artık biz de aşka geldik.

-evet görüyoruz. nereye gidebilirsiniz ki onlarla?

bu arada tüm bu diyaloglar esnasında diğerlerinden tek ses gelmez mi? gelmiyor. adamlar büyülenmiş gibiler. biraz bize bakıyor, az dinleyip yine ateşe falan bakıyorlar. ruhları çekilmiş gibi hergelelerin. varlıklarıyla yoklukları belli değil. çocuğun hali ahvali fena. anlattıkça dehşete kapılıyor. ulan diyoruz bunlar bir şeyin kafasını yaşıyor ama neyin kafasını yaşıyor?

-işte abi sabah olmadan gelecek. imam arkadaş bizi sınava tabi tutacağını söylüyor.

çocuk bunu söyledikten sonra bir anda durdu.

abi yoksa siz de mi cinsiniz? abi bak valla bir şey yapmadık. yapacak halimiz yok. taşıyacağız altınları. evimize gitmek istiyoruz biz.

hayda! bir bu eksikti. hayatımda ilk kez cin sanılmanın verdiği şaşkınlıkla;

-lan oğlum manyak mısın? bizim cine benzer halimiz var mı? sakin ol sen, anlat şu mevzuyu. bak buradayız yanınızdayız işte. istersen jandarmayı falan getirelim. sıkıntınız neyse çözülsün!

-abi yok yok! ne jandarması? karıştırma şimdi jandarmayı, siz anlattıklarımdan hiç bir şey anlamamışsınız. bu, gün doğmadan gelecek, biz altınları taşıyıp kurtulacağız.


bizim arkadaş da artık şişmiş olmalı ki, tutamadı kendini.

"e tamam oğlum biz de el atalım daha çabuk taşırız. dert etme (!)" deyiverdi. biz bildiğiniz olaya kanalize olduk. role girdik yani. yardım falan teklif ediyoruz artık. böylece frp'de son noktayı gördük herhalde.

-yok abi yok. siz o gelmeden gidin. bak allah, muhammed aşkına gidin.

bir yandan da nasıl merak ediyoruz, otursak bizde beklesek kafasındayız. ama çocuğun hali cidden vahim. resmen yalvarıyor. peki dedik gidelim. bir kaç moral cümlesi falan söyledik. en son allah kurtarsın dedik iyi mi? sağ ol abi dedi. biz, geldiğimiz yoldan kendi kamp alanımıza döndük. tabi arkadaşla aramızda fena muhabbet dönüyor. teoriden teoriye atlıyoruz. en çokta diğerlerinin hali üzerine odaklanıyoruz. ama bizde durumu merak etmiş durumdayız. karar verdik, yarım saatte bir devriye atalım, tepeye tüneyip, boşluğu izleyelim diye. gidiyoruz geliyoruz. bunlar öylece bekliyor. aynı bıraktığımız gibiler. var bu işte bir iş ama ne? hayır bizi kafalamış olsalar aynı vaziyette kalırlar mı hiç? o gece bildiğiniz teyakkuz halinde kaldık. her devriyede aynı manzara ile karşılaşmaktan da bıktık. sabaha doğru girdik çadırlara yattık.

-abiiiii! günaydın!

ulan ne oluyor demeye kalmadan apar topar bu sesle uyandık. fırladık çadırdan dışarı. daha ayılamamışız.

- bıraktı mı lan sizi?

- bıraktı abi. taşıdık hepsini. nasihat etti gönderdi.

- iyi cinmiş bak!

-öyle abi öyle! ömür billah kölesi olacaktık yoksa...

- gelin oturun yahu. anlat hele, ne oldu biz gittikten sonra?

-abi bu sabaha doğru geri geldi. yaşlı amca görünümündeydi.


yalnız bu sefer diğerleri de konuşuyor. betleri benizleri biraz yerine gelmiş.

- iyi bari insana benzemiş biraz.

-bak abi dalga geçme. yaşadığımızı biz biliriz.

-yahu tamam celallenme anlat sen

-geldi işte. böyle babacan bir tavırla bize altınları gösterdi. o önde biz arkada altınları taşıdık. kocaman mağara gibi bir yer. duvarlarında garip garip kırmızı yazılar var. imam arkadaşın dediğine göre cin lisanında işte. mağara bildiğin uğulduyor abi. her giriş çıkışımızda kulaklarımız patladı resmen. en sonunda işimiz bitti. çekti hepimizi mağaranın önüne, gayet yumuşak bir ses tonuyla bizi bir daha buralarda görmek istemediğini, bir daha görürse sonsuza kadar lanetleneceğimizi falan söyledi. biz de o gider gitmez, pılımızı pırtımızı topladık işte. aşağı ineceğiz.


birde olağan anlatıyor ki sormayın.

-geçmiş olsun ne diyelim. çay içer misiniz?

-yok abi gidelim biz. bence siz de bir an önce toparlanın. bak dün gece dinlemedin beni, inat etme, tekin değil buralar.


''tamam biz de ineriz.'' geçiştiriyoruz tabi.

abi bak dedi ensesini uzattı, böyle hafif bir iz var. el izi gibi.

''damgaladı abi bizi.'' yok artık açık mert korkusuz yani! diğerleri de gösterdiler. yoda şaplak atmış gibi duruyor. biz hakikaten neyin içine düştük, bu olaylar nedir, kamera şakasında mıyız? çözebilmiş değiliz. sürü oluşturuyor herhalde kerkenez.

-ne diyeyim kardeşim. büyük geçmiş olsun size.

-sağ olun abi. gidiyoruz biz, bir şey diyor musunuz?

-yok eyvallah, canınızın sağlığı.


bunlar yavaş yavaş uzaklaşıp gözden kayboldular. biz biraz daha kalacağız. sonrasında zaman darlığı yüzünden akşamına yola düşeceğiz. kafamızda o var. bir yürüyüş yapmadan mı dönelim? bütün gecemiz felç olmuş zaten. neyse asıl bomba orada patladı. bildiğimiz bir parkur var. başladık yürümeye, sohbet doğal olarak bu mevzu üzerine dönüyor. gülüyoruz ediyoruz. o esnada karşıdan yaşlı bir amca görünmesin mi? haydi buyurun cenaze namazına. ulan diyorum kesin kabus görüyor olmalıyız. yok yani bu kadarı da olmaz!

- selâmün aleyküm

- aleynâ ve aleykum selam * *

- nereye gidersiniz?

- yürüyüş yapıyoruz.

- ha iyi iyi! yürüyün tabi, benim köy aşağıda, dönerken uğrayın da bir çayımızı için.

-eyvallah amcam. haydi selametle.


adam bizim elemanların tarif ettiği ihtiyara da az biraz benziyor sanki. işkillendik tabi. mevzu acayip garip ilerledi. yürüyüş bitti. tası tarağı topladık doğruca açıklık alanı teftişe gittik. asayiş berkemal, ortalıkta in cin top oynuyor. * dedik acaba bir şeyler bulabilir miyiz? sağa sola bakındık biraz. sherlock modunu açıp zihin gecekondumuzda tüm olasılıkları değerlendirdik ve ortamın stabil olduğuna karar verip, o muazzam mekana şöyle bir son kez bakarak aşağıya doğru inmeye başladık. aklımıza köy geldi. bir uğrayalım bakalım hem malumat alalım hem de çay içeriz diye düşündük. neyse efendim vardık köy meydanına, girdik köy kahvesine. selam sabah işlerini ve rutin sorgulama sürecini geçtikten sonra * kitabın orta yerinden girdik mevzuya.

- definecilere denk geldik yukarıda.

-dimeğğ. canı çıkmayasıcalar. hep gelivereyolar. huzur bırahmadılar bizde.

- var ki geliyorlar amcam.


amca da kelli felli, göbekli, kasketli tonton bir şey bu arada.

- varsağ ne olcek? onlara mı kalmış alması. bunun devleti var, askeri var. alıncağsa onlar alıverir.

- doğru diyorsun amcam hiç böyle bildiğin define hikayesi falan var mı senin?


elini sallayarak; ''ohooo bi sürü. çohtur burada hikaye. anlat anlat bitmez ki, hangisini anletem.?''

- onu sen bilirsin, biz o kadar zamandır gelir gideriz hiç duymadık.

-bu işin meraklıları var. hastası bunlar. gizli gizli gelir her bi yeri kazıverip giderler.

-hımmm. peki olağanüstü bir şeyler ?

-he sen onu deyon. çokk var. üç harfli var diyolarda ben peh inanmayom.


oh dedim, aklı selim birini bulduk sonunda. neredeyse imana gelip, şükür namazı kılacağım. o derece yani.

-neden inanmıyorsun amcam?

- ehtiyarın teki var imiş. buralarda gezinirmiş. onu görürlermiş. öyle bi ehtiyar olsa ben bilmem mi? bu köyün her bişiyini bilirim ben.


buyur buradan yak. geldik mi yine ihtiyara.

- hımm. neymiş bu ihtiyarın olayı amca?

- üç harfliymiş işte. geziveriyomuş buralarda. gelsin bana ben de görem. 70 senedir bana gelmemiş de dünkü adamlara mı geliceğmiş.


topladık cesaretimizi, söyleyiverdik bir anda; amca bu sabah biz de gördük o yaşlı adamı.

-nii sizde mi? tüüü. bide mektep okumuş adamlara benziyonuz.

adam haklı biz de inanmıyoruz ama gördük yani yaşlı adamı, ne diyeceğiz ki?

-neye beziyordu deyin bakıverem.

ihtiyarı tarif ettik. bastı kahkahayı amcam.

- haaa, siz bizim musa'yı görmüşünüz. aklı gidiktir biraz, dere depe dolaşır. üç harflilere mi bulaşmış deyonuuzz.

ama nasıl gülüyor. koptu adam resmen.

''yok biz öyle demiyoruz. ama diyenleri gördük.'' deyip, anlattık tüm mevzuyu amcaya. köylü de can kulağı ile bizi dinliyor. bazıları, var tabi var, olabilir diyor, başka hikayelerden bahsetmek istiyor. bizim amca elinin tersi ile bunları susturuyor. veriyor hepsinin ağzının payını. e diyor bir tanesi oğlan anlatmış işte bunlara...

''kocakarı gibisiniz vallah. vardır o işte bir bit yeniği.'' böyle böyle mevzu dallanıp budaklandı. kalkamıyoruz bir türlü. bizim olayın doğruluğu üzerine tezler havada uçuşuyor. biri kalkıyor ben de gördüydüm o ehtiyarı diyor. amca yapıştıyor cevabı; ''poh gördün. ulan gördün de bugünü mü bekledin deyyus!'' kahkahalar gırla. anlıyoruz ki, buradan da bize ekmek çıkmayacak. biraz gülüp eğlenip müsaade istiyoruz ve yola çıkıyoruz.

biz köyden çıkarken, bakıyoruz ki karşıdan bizim ihtiyar, yani musa amca geliyor. durduruyoruz arabayı. ''bi çay içeydiniz.'' diyor. mevzuyu özetleyip, kornaya basıp el sallayıp gidiyoruz. her şeyi arkamızda bırakıyoruz.

aslında bu hikaye bayağı ayrıntılı bir hikaye, ben özetin, özetinin, özetini yazdım ve kabaca anlatmaya çalıştım. çok fazla ayrıntı barındırıyor ama o kadarını yazmaya takatim yoktu. başlığı görünce hanıma söyledim. çünkü ben bu tarz hikayeleri bolca anlatırım. var bir iki tane daha * aaa dedi sizin hikâyeyi yazsana, ona binaen yazayım dedim. yoksa yazacağım bile yoktu. *

biz orada ne yaşadık, niye yaşadık, elemanlar ne ayaktı, ot mu çekmişlerdi, kafaları mı güzeldi, toplu halde kendilerinden mi geçmişlerdi elbette bilmiyoruz ama bizim için güzel macera oldu. artı bahsettiğim genç çocuk o zaman bu arkadaşın * adını da vermişti. baktık var mı öyle bir yaratık. varmış yani. demek ki ilgiliydi bu işlerle * sonuç olarak benim bildiğim cin, eti cin. gerisi sizin takdirinize kalmış *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim