381.
azgınlık. herkes kudurmuş durumda.
devamını gör...
382.
ölü sevici miyiz anlamıyorum.. herkes her şeyden bıkmış, değil karşıdakini dinlemek kendine tahammülü kalmamış. vaktim gelsin de ölüp gideyim derdine düşmüş.
neden? evet dünya berbat bir yer, insanlar acımasız dogru ekonomi desen ki hiç demeyeyim iyi de sen, ben, biz de böyle yaparsak nasıl daha iyi olacak.
çağımızın hastalığı bıkkınlık..
neden? evet dünya berbat bir yer, insanlar acımasız dogru ekonomi desen ki hiç demeyeyim iyi de sen, ben, biz de böyle yaparsak nasıl daha iyi olacak.
çağımızın hastalığı bıkkınlık..
devamını gör...
383.
yalan söylemek. bana kalırsa her şeyin kökeni bu. çıkış noktası da diyebilirsiniz...
devamını gör...
384.
bencillik. gittikçe büyüyen ve tedavisi olmayan bir tümördür
devamını gör...
385.
siyasilere tapınma.
devamını gör...
386.
bencillik, saygısızlık, hoşgörüsüzlük, sürekli birilerini yargılamak...
devamını gör...
387.
mutsuzluktan geberselerde sosyal medya da şaşalı fotoğraflar paylaşmak.
devamını gör...
388.
...öksürük var mı, peki ya ateş, geçmiş olsun...
devamını gör...
389.
dinlememek
devamını gör...
390.
sosyal medya denilen asosyal ortamlara çok fala vakit ayırmak. bunlara sözlükler de dahil.
devamını gör...
391.
bildiğini gizlemek,
bana hep bana bana bana hep bana bana.
bana hep bana bana bana hep bana bana.
devamını gör...
392.
herkesin her b.oku bildiğini sanması. herşeyi sözde çok iyi biliyoruz ama bu konudaki düşünceniz nedir denildiğinde sus pus olup bilen adamı da susturmak.
devamını gör...
393.
çağımızdır. yaşadığımız çağ dermansız bir hastalıktır.
devamını gör...
394.
cahiliye.
devamını gör...
395.
depresyondur efenim. yakalanmayan yoktur. malum şehir hayatı stresli.
devamını gör...
396.
cehalet, tüketim çılgınlığı ve üşengeçlik.
devamını gör...
397.
tüketimtir, her şeyi tüketim, deli gibi tüketim.
devamını gör...
398.
bilip de bilmezden gelmek bence herkes her boku çok iyi biliyor ama kimse tersini yapmıyor.
devamını gör...
399.
işsizlik.
devamını gör...
400.
bi şeylerin değiştiğini sanıp neyin hangi yöne doğru değiştiğini asla idrak edememek beni geriyor. "artıq dnya deyişti .s" diyorlar ve fakat nasıl ve ne yöne doğru değişti bu asla izah edilemiyor. değişimin kendisine yöneltilmiş bir dokunulmazlık var. orayı deşemiyorsunuz. "değişti ama ne değişti?" diyemiyorsunuz. "yok knk artq bşka şyler vr... güşlü oln deyl uyumlu olan hytta kalır. çd. öyle yni."
olansa şu; araçlarımız fazlalaştı. büyütecimiz var. kendimize o büyüteçle bakıyoruz. yukarı kaydırıyoruz. onaylıyoruz. artan bu araçlarla biz sadece günceli kurtarabilecek içerikler üretmeye başladık. olan aslında sadece bu. sadece. düne kadar gizli gizli yaşadığımız şeyler şimdi halkla kısmen paylaşılıyor. "şeffaflık" diyoruz ve gülüyoruz. "dnya değişti .s"
geri kalan, kök, hala eski ve bence sağlam olan o faydalı sistemin bir yeni formu. kapitalizm bizi kurtardı. kurtarırken kendi doğrularını sürekli üretebileceği başka bir girdi çıktı denklemi yarattı. bundan yüz yıl öncesine göre daha farklı yaşamadığımız gibi bütün saçmalıklara rağmen korunaklı ve huzurluyuz. bunu borçlu olduğumuz kapitalist düzenin ufacık bir zaafı bütün doğrularımızı yine çökebilir kılıyor. ona karşı savaştığımız şey aslında bizi bizim gibilerden koruyor.
değişim de pazarlanabilir ve iyi bir maldır eğer değişim yaşanmayacaksa. hakikaten öyle. değişim sadece iyi bir maldır. satışı kolaydır. ama zihinsel olarak bunu sürekli gerekli kılacak argümanlar üretmek, o değişimin, değişimi sadece pazarlayan sistemi yıkacakmış gibi kasılmak acayip komik.
bizler yatağını toplarken bile mızmızlanan ateşli devrimciler olarak tek bir küçük gün aç kalsak, sığınacağımız son kale olan kapitalizmi müthiş bir düşman gibi algılayan büyüyememiş çocuklarız. sadece laf üretiyoruz ve ürettiğimiz bu şekerli, çiçekli, pembiş laflar yıkmaya yemin ettiğimiz sistemin araçları vasıtasıyla halkta sıcak bir tebessüm bırakıyor.
dünya budur ve değişmeyecektir. çünkü dünya değişmek gibi bir pratiğe sahip değildir. nasıl değişeceğini bilmez. ihtiyaçlarımız bile değişmemişken dünya nasıl değişir? her şey öyle aynı ki. bir mağara adamı da pazar günleri ne yapacağını bilmez bir halde hangisini keseceğini düşünerek bileklerine aynı can sıkıntısıyla bakıyordu bence.
çağ? o bile eşsiz bir kapitalist pazarlama ürünüdür. napolyon dün doğdu, hitler az önce öldü, cumhuriyet iki dakika sonra kurulacak. her şey bütünleşik, iç içe bir halde burada. kısımlara ayırmak, tarihlendirmek falan bizi çok önemli kılmasaydı onu bile yapmazdık.
hastalık? yeterince öldürücü değilse karizmatik bir isme ve o hastalığa sahip olanı sevimli kılacak bikaç pratiğe ihtiyaç duyar sadece. şovun bir parçası. kimse ülseriyle övünmez örneğin. böbrek taşı hakkında sekiz saat tirat atanı gördünüz mü?
kapitalist babalar kazandı bebeğim. yağlı saçlı şişman devrimciler, sol gericiler ve beyaz yakalılar değil. bu bir savaş bile değildi. ayaklanma en fazla. en fazla.
olansa şu; araçlarımız fazlalaştı. büyütecimiz var. kendimize o büyüteçle bakıyoruz. yukarı kaydırıyoruz. onaylıyoruz. artan bu araçlarla biz sadece günceli kurtarabilecek içerikler üretmeye başladık. olan aslında sadece bu. sadece. düne kadar gizli gizli yaşadığımız şeyler şimdi halkla kısmen paylaşılıyor. "şeffaflık" diyoruz ve gülüyoruz. "dnya değişti .s"
geri kalan, kök, hala eski ve bence sağlam olan o faydalı sistemin bir yeni formu. kapitalizm bizi kurtardı. kurtarırken kendi doğrularını sürekli üretebileceği başka bir girdi çıktı denklemi yarattı. bundan yüz yıl öncesine göre daha farklı yaşamadığımız gibi bütün saçmalıklara rağmen korunaklı ve huzurluyuz. bunu borçlu olduğumuz kapitalist düzenin ufacık bir zaafı bütün doğrularımızı yine çökebilir kılıyor. ona karşı savaştığımız şey aslında bizi bizim gibilerden koruyor.
değişim de pazarlanabilir ve iyi bir maldır eğer değişim yaşanmayacaksa. hakikaten öyle. değişim sadece iyi bir maldır. satışı kolaydır. ama zihinsel olarak bunu sürekli gerekli kılacak argümanlar üretmek, o değişimin, değişimi sadece pazarlayan sistemi yıkacakmış gibi kasılmak acayip komik.
bizler yatağını toplarken bile mızmızlanan ateşli devrimciler olarak tek bir küçük gün aç kalsak, sığınacağımız son kale olan kapitalizmi müthiş bir düşman gibi algılayan büyüyememiş çocuklarız. sadece laf üretiyoruz ve ürettiğimiz bu şekerli, çiçekli, pembiş laflar yıkmaya yemin ettiğimiz sistemin araçları vasıtasıyla halkta sıcak bir tebessüm bırakıyor.
dünya budur ve değişmeyecektir. çünkü dünya değişmek gibi bir pratiğe sahip değildir. nasıl değişeceğini bilmez. ihtiyaçlarımız bile değişmemişken dünya nasıl değişir? her şey öyle aynı ki. bir mağara adamı da pazar günleri ne yapacağını bilmez bir halde hangisini keseceğini düşünerek bileklerine aynı can sıkıntısıyla bakıyordu bence.
çağ? o bile eşsiz bir kapitalist pazarlama ürünüdür. napolyon dün doğdu, hitler az önce öldü, cumhuriyet iki dakika sonra kurulacak. her şey bütünleşik, iç içe bir halde burada. kısımlara ayırmak, tarihlendirmek falan bizi çok önemli kılmasaydı onu bile yapmazdık.
hastalık? yeterince öldürücü değilse karizmatik bir isme ve o hastalığa sahip olanı sevimli kılacak bikaç pratiğe ihtiyaç duyar sadece. şovun bir parçası. kimse ülseriyle övünmez örneğin. böbrek taşı hakkında sekiz saat tirat atanı gördünüz mü?
kapitalist babalar kazandı bebeğim. yağlı saçlı şişman devrimciler, sol gericiler ve beyaz yakalılar değil. bu bir savaş bile değildi. ayaklanma en fazla. en fazla.
devamını gör...