21.
mahfi eğilmez depresyonu şöyle tanımlıyor: yüksek enflasyon + artan işsizlik + ekonomide küçülme.
hükumetin enflasyon yüzde beş altı demesine bakmayın, tüik enflasyon oranlarını hesaplarken "ne vereyim abime, ne lazımdı abime" yöntemi uyguluyor. enflasyon sepetindeki ürünlerden bazılarının fiyatı anormal artmışsa, geçen yılın anketini sokmak, sepete geçmişte var olan artık kullanılmayan akkor flamanlı ampulü eklemek gibi. şu anda mevcut enflasyonun en az %30 olduğu aşikar. iki haneli enflasyon da "by definition" yüksek enflasyon demek.
yüksek işsizlik. burada da oranlarla oynama, oranları çarpıtma var. bir kere artık iş aramaktan vazgeçmiş olanları kapsamıyor işsizlik oranları. bazı aqopelilerin, "artık herkes işkura kayıt yaptırıyor" dediğine bakmayın; sanayi sitelerine bakın, işkurdan habersiz ne kadar işsiz var. tahminimce işsizlik oranı %20'nin üstünde ve genç işsiz sayısı çok daha fazla.
ekonomide küçülme: ekomide büyüme oranları da hükumet tarafından belirleniyor. söyledikleri hemen her şey yalan olan bir iktidarın %21.7 büyüme oranının da yalan olduğuna emin olabilirsiniz. nitekim ımf büyüme hızımızı %1.79 olarak veriyor. bu da 2017'de %7.42, 2018'de %3.9 olan büyüme hızımıza bakarak küçüldüğümüzü gösteriyor.
sonuç olarak ülke ekonomisi depresyondadır diyebiliriz.
depresyon da kriz demektir.
hükumetin enflasyon yüzde beş altı demesine bakmayın, tüik enflasyon oranlarını hesaplarken "ne vereyim abime, ne lazımdı abime" yöntemi uyguluyor. enflasyon sepetindeki ürünlerden bazılarının fiyatı anormal artmışsa, geçen yılın anketini sokmak, sepete geçmişte var olan artık kullanılmayan akkor flamanlı ampulü eklemek gibi. şu anda mevcut enflasyonun en az %30 olduğu aşikar. iki haneli enflasyon da "by definition" yüksek enflasyon demek.
yüksek işsizlik. burada da oranlarla oynama, oranları çarpıtma var. bir kere artık iş aramaktan vazgeçmiş olanları kapsamıyor işsizlik oranları. bazı aqopelilerin, "artık herkes işkura kayıt yaptırıyor" dediğine bakmayın; sanayi sitelerine bakın, işkurdan habersiz ne kadar işsiz var. tahminimce işsizlik oranı %20'nin üstünde ve genç işsiz sayısı çok daha fazla.
ekonomide küçülme: ekomide büyüme oranları da hükumet tarafından belirleniyor. söyledikleri hemen her şey yalan olan bir iktidarın %21.7 büyüme oranının da yalan olduğuna emin olabilirsiniz. nitekim ımf büyüme hızımızı %1.79 olarak veriyor. bu da 2017'de %7.42, 2018'de %3.9 olan büyüme hızımıza bakarak küçüldüğümüzü gösteriyor.
sonuç olarak ülke ekonomisi depresyondadır diyebiliriz.
depresyon da kriz demektir.
devamını gör...
22.
iliklerimize kadar hissettiğimiz kriz türü. daha bişey görmedik siz bir de 2022 yi görün.
devamını gör...
23.
türkiye de yok herhalde herkeste iphone var.
devamını gör...
24.
şu an sağlık, barınma ve gıda krizi yaşıyoruz ve gün geçtikçe bu daha da derinleşecek. bu iyi günlerimiz diyorduk ama yarının bu kadar feci olacağını düşünmedi kimse.
ev sahipleri yılların birikimi ile ederi olmamasına rağmen 500-600 bin liralık evlere girdiler. kira geliri ile kendilerini garantiye alacaklarını zannettiler. devletin açıkladığı ile gerçekleşen enflasyon arasındaki uçurumun bu kadar derin olabileceğini kim tahmin edebilirdi
aylık mutfak masrafları normalde 500-600 lira gelmesi gerekirken şimdi asgari ücretten fazlasını tek kalemde veriyorlar. mevcut kiracılarından bunu talep edemeyecekleri için de kiracıları kovmak için tüm çirkin yüzlerini gösteriyorlar
düzenli kirasını ödeyen insanlara bile bunu yapıyorlar oysa yeni kiracının talep edilen kirayı gerçekten ödeyebileceklerini zannetmeleri salaklığın dik alası. ev sahipleri bunu hak ediyor.
onca yatırım yapacak alan varken birkaç yüz lira için yılların birikimini ev almak için kullanan insanlara üzülmüyorum. ev almak, araba almak, ne biliyim yurtdışında tatile gitmek yahut yurtiçinde tatile gitmek bunlar zordu da şimdi hayatta kalmak da zor olacak. 90'lardaki ruslara döndük. bu kısım biraz çirkin değinmeyeceğim...
fırınlar bir süre sonra ekmek üretmeyecekler, tarlalar ekilmeyecek, ekili alanlar hasat edilmeyecek çünkü hepsi zararına satıyor. herkes her şeyi zararına satıyorken siz böyle bir dönemde satış yapar mısınız?
patronunuz satış yapamadığı için size maaşınızı ödeyemeyecek. zaten dükkana müşteri de daha az geliyor olacak. nihayetinde işsiz ve parasız olduğunuz için evden bile dışarı çıkamayacaksınız.
tabi evin size ait olduğunu varsayıyorum çünkü ev sahibiniz de yeni kiracı için sizi kovmak isteyecektir. malum onun da başka geliri yok :) doktorların ülkeyi terk edecek parası var. dil engelini de aştılar mı sorun kalmıyor.
peki düzenli kullanmak zorunda olduğunuz ilaçlarınız? alabilecek misiniz? paranız olsa bile tedariki pahalı olacağı için bulamayabilirsiniz. sonra sinirlenip küfretmek isteyeceksiniz ama tutuklanmak da istemiyorsunuz.
en önemlisi de bu ülkeye inanan insanların hayallerinin bile çalınmış olması. yazık oldu bize
ev sahipleri yılların birikimi ile ederi olmamasına rağmen 500-600 bin liralık evlere girdiler. kira geliri ile kendilerini garantiye alacaklarını zannettiler. devletin açıkladığı ile gerçekleşen enflasyon arasındaki uçurumun bu kadar derin olabileceğini kim tahmin edebilirdi
aylık mutfak masrafları normalde 500-600 lira gelmesi gerekirken şimdi asgari ücretten fazlasını tek kalemde veriyorlar. mevcut kiracılarından bunu talep edemeyecekleri için de kiracıları kovmak için tüm çirkin yüzlerini gösteriyorlar
düzenli kirasını ödeyen insanlara bile bunu yapıyorlar oysa yeni kiracının talep edilen kirayı gerçekten ödeyebileceklerini zannetmeleri salaklığın dik alası. ev sahipleri bunu hak ediyor.
onca yatırım yapacak alan varken birkaç yüz lira için yılların birikimini ev almak için kullanan insanlara üzülmüyorum. ev almak, araba almak, ne biliyim yurtdışında tatile gitmek yahut yurtiçinde tatile gitmek bunlar zordu da şimdi hayatta kalmak da zor olacak. 90'lardaki ruslara döndük. bu kısım biraz çirkin değinmeyeceğim...
fırınlar bir süre sonra ekmek üretmeyecekler, tarlalar ekilmeyecek, ekili alanlar hasat edilmeyecek çünkü hepsi zararına satıyor. herkes her şeyi zararına satıyorken siz böyle bir dönemde satış yapar mısınız?
patronunuz satış yapamadığı için size maaşınızı ödeyemeyecek. zaten dükkana müşteri de daha az geliyor olacak. nihayetinde işsiz ve parasız olduğunuz için evden bile dışarı çıkamayacaksınız.
tabi evin size ait olduğunu varsayıyorum çünkü ev sahibiniz de yeni kiracı için sizi kovmak isteyecektir. malum onun da başka geliri yok :) doktorların ülkeyi terk edecek parası var. dil engelini de aştılar mı sorun kalmıyor.
peki düzenli kullanmak zorunda olduğunuz ilaçlarınız? alabilecek misiniz? paranız olsa bile tedariki pahalı olacağı için bulamayabilirsiniz. sonra sinirlenip küfretmek isteyeceksiniz ama tutuklanmak da istemiyorsunuz.
en önemlisi de bu ülkeye inanan insanların hayallerinin bile çalınmış olması. yazık oldu bize
devamını gör...
25.
türkiye'de günden güne katlayan krizdir.
devamını gör...
26.
malum seçmen kitlesinin umurunda değildir zaten rte allah dese unutuyorlar.
devamını gör...
27.
ülkenin içinde bulunduğu ve gittikçe derinleşen durum.
devamını gör...
28.
kaos fırsat getirir krizler de öyle.
devamını gör...
29.
cebindeki paranın durduğu yerde buharlaştığı zamanlardır.
parayı harcamaya korkarsın ama harcamadığın her gün alabildiklerinin miktarı azalır.
garip bir kısırdöngüdür.
parayı harcamaya korkarsın ama harcamadığın her gün alabildiklerinin miktarı azalır.
garip bir kısırdöngüdür.
devamını gör...
30.
kadın, erkek, çocuk demeden hepimizi vuran. eğer bir kesimi vurmuyorsa orada kayıt dışı para vardır.
devamını gör...
31.
aslında bakarsanız bu ekonomik kriz sahiden de tüm dünyanın ortak sorunu ve nedenini çok düşündüm. sadece pandemi mi böyle enflasyonist bir ortam yaratıyor? benim düşüncem, çağlardan beri emek ve kıymet arasındaki makas hiç bugünkü kadar açılmadı. bir makyöz bir nişan/düğün makyajı için 2 saatte 5000 lira kazanmayı kendine uygun görüyorsa, bunu gören fırıncı da elbette ekmeğe zam yapacak. freelance adı altında piyasayı soyuyorsunuz. bakın arkadaşlar para birimi bir anlaşma biçimidir. toplum olarak elimizde tuttuğumuz 200 liralık banknotun aslında bir kağıt parçası olduğunu, ancak ona 200 liralık değer atfettiğimizi biliyorsunuz. ekonomi denilen şey de aslında kolektif bir akitken birisinin çıkıp ben saati 10000 liraya çalışırım demesi asgari ücretliden ve memurdan ömür çalmaktır. eskiden jön ve eğitimli olan burjuvazi ailelerle geçerdi. bir eğitim, bir görgü olmadan paranın kıymet'i harbiyesi yoktu. olmadığı da sadece aristokratlarımızca değil, en avam halk tarafından bile bilinirdi. işçi sınıfı bu soylulardan belki nefret ederdi, ancak sayardı arkadaşlar. bugün enes batur diye bir adam türkiye'nin yeni burjuvası. koç ailesine bakıyorsun, veliahtlarına bakıyorsun, ne kadar içinin boşaldığını görüyorsun ve asıl buna endişe ediyorsun.
pakistan'ın, afganistan'ın sokaklarına baktığınızda çöp ve sefaletin boz renginin arasında, 50 sene öncesinin arabalarının ve çarpık mimarinin arasında, bitmiş bir ekonominin arasında bir halk görüyorsun. oradaki insanlara baktığınızda, o hengameyi gördüğünüzde şunu fark edeceksiniz; kimse hiçbir şey yapmıyor! tek yapılan iş sokak yemeği ve yerel kıyafet alışverişi. bu iki kalifiye olmayı biraz olsun gerektirmeyen, ilkokul mezununun bile açıp işletebileceği oluşumlar böyle ülkelerde ekonomik faaliyet açısından yapılan tek şey. işte niteliksiz bir nesil demek bu demek. bugün türkiye'den gidip avrupalı ve amerikalı efendilerine uşaklık yapan vatan hainleri, insanca yaşama hakkı adı altında mamalarını alıp nike air force'larını giysinler ve üşümesinler diye bugün kendi vatanına ihanet ediyor. bugün gençler arasında vatan sevgisi, topluma hizmet gibi kavramlar asla yok. bu kavramlar, zenginliğin ve refahın olduğu ülkeler tarafından bilerek değersizleştirildi. onların yetişmiş insan gücünü ve beynini sömüre sömüre biraz olsun kalkınabilecek bir toplumun son umutlarını da emiyor bitiriyor.
arkadaşlar, kendini yetiştiren ve buradan defolup gitmeyi hayal eden mutsuz arkadaşlar; inanın ki elinize bir adet rpg7 alıp ilk binaya ateş etseniz veya elinize bir ağır namlulu silah alıp avm'ye girip önünüze geleni tarasanız, buradan defolup gitmeyle kıyasla daha hafif olur ihanetiniz. buradan gideceğinize gidin yakın bir yerleri daha iyi. doğru, burada kalmanın hiçbir ''mantıklı'' tarafı yok. ancak mantık dediğiniz şeyi bu kadar büyütmeyin. en aptal dediğiniz viruslara bile baktığınızda hayatta kalmak için nasıl proteinler kodladıklarını, şartlara nasıl da adapte olduklarını görüyorsunuz. mantık dediğin bakteride de var ve bizi ondan mantık falan ayırmıyor, inanç ayırıyor. mantıklı olan buradan gitmemiz, evet. burayı gidip yeni bir ''failed state'' bırakmamız ardımızda, ''kendimiz'' için en iyi olanı. ancak eğer bunu yaparsak inanın bakteriden farkımız kalmaz, amipten farkımız kalmaz. bilgili ve yetişmiş bir amip, maması verildiği sürece sahibini ısırmayan ve sadık bir köpüş olur çıkarız. biraz kendinize ve toplumunuza saygı duyup taşın altına elinizi sokun. bunu neden yaptığınızı da bilmeyin; zira size bunu bildiğini iddia eden herkes yalancıdır. bunu hele sakın öte dünya için, cennet için, sevap için yapmayın. ne size bunu vaat edenler dürüst, ne de siz şayet sevap işleyerek allah'ı aldatmak gibi oksimoron bir girişimde bulunuyorsanız kurnazsınız. bunu bu niyetlerle yapmayın ki köktendinci iğrenç bir nesil yetişmesin. bunu sadece inandığınız için, doğrusunun bu olduğunu içten içe bildiğiniz için yapın. mantıklı olanı savunanların ''dünyaya bir kere geliyorsun ağbi!'' diye bir argümanı var ya; heh işte bir kere geliyorsun ve yaşıyorsun işte alt tarafı. o yüzden mamamın markası güzel olacak mı ve karnım doyacak mı diye değil, insanlık onuruna yaraşır şekilde ''ben toplumuma nasıl güzel bir eser bırakabilirim'' diye düşünmeliyiz.
böyle düşünelim, iyi güzel ama ilk paragrafta belirttiğim gibi sen kendini bu kadar eğitip büktükten sonra ilkokul mezunu bir kuaför, vasıfsız bir youtube fenomeni ''kendine verdiği bu olağanüstü değer'' yüzünden mclaren'e biniyor. bugün nusret diye bir kasabın altında on milyon tane araba olması kabul edilebilir değil. bugün ronaldo ismindeki, hayatında ne bir kitap okuyan ne de topluma gerçek bir katkısı olan sporcunun küçük bir afrika ülkesi kadar para sahibi olması hangi vicdana sığar? bu insanlara ve sadece hak etmedikleri değil, bir de sizden göz göre göre çaldıkları zenginliklere bakıp toplumunuza küsmenizi anlıyorum. bence iktidara gelecek olan zihniyet asıl buna gözünü dikmeli ve bir gelir adaleti sağlamalı.
ben tıp fakültesi okuyorum arkadaşlar, intörn oluyorum bu sene. bir şekilde kendimi eğittim vs. para anlamında da belki bu 2-3 sene sıkıntı çekeceksem de uzun vadede ölüp bitmeyeceğimi biliyorum. elimin altındaki meslek de beni dünyanın her ülkesine sokar; yine de buraya ömrümü vakfetmeyi kendime ve toplumuma borç biliyorum. niye bu detayı verdim kendimle alakalı? şunun için:
ileride ben kliniğimi açıp hasta başına 1500-2000 lira randevu ücreti verebilirim kendimi belirli bir miktar geliştirdikten sonra veya özel bir hastane ile anlaşıp fahiş fiyatlar karşılığı alınan hak edilmemiş kazancı hastane yönetimiyle kırışabiliriz. ancak ben bunun namussuzluk olduğunu düşünüyorum. o yüzden de başa gelecek zihniyetin (ister oyla ister güçle) kesinlikle meslekleri ve onların kazançlarını kataloğa sokmasını istiyorum. örneğin, bir berber bir kesimden en fazla 50 lira (rakamları atıyorum) alabilir. eğer o berber 51 lira alırsa ve bu ispatlı bir şekilde gösterilirse, o berber idam edilmeli ve ihbar edene de ödül verilmeli. şu sistem 1 ay uygulansın, bakın bakalım ev fiyatları da döviz de nasıl kendine geliyor. diyelim youtube fenomenisin, kazandığın tüm parayı devlete vereceksin ve devlet de sana asgari ücret verecek. bütün gün oturarak, yan gelip yatarak bu ülkenin okumuşundan, 20 senelik memurundan 10 kat daha fazla kazanamazsın. bu bir insanlık hakkı değildir, bir imkandır arkadaşlar. bu imkanı kullananlar da başka onlarca insanın hakkına tecavüz etmektedir. ben, inanın itimat edin, 100 liraya hasta bakmaya varım. yemin ediyorum ki varım, yeter ki herkes hak ettiği kadar kazansın. kimin ne kadar hak ettiği de toplumun vicdanı ile belirlensin. desinler ki bir kuaför bir maden mühendisliği bölümü öğretim görevlisi profesörden daha çok kazanmalı, eyvallah diyeceğim. ancak bugün ilki hayatı yaşayıp iliklerine kadar sömürüyorken bu ülkenin münevveri olan profesör ayaklar altına alınıyor, lise çocuğuna verilmeyecek cep harçlığı gibi ödenekle ''geçin'' deniyor. bu işin tek yolu bu arkadaşlar ve inanın bu yapılsa herkes fakirleşmeyecek, herkes zenginleşecek. avrupa'da olan da bu. asgari ücretin orada insanca olmasının iki sebebinden birisi eğitimsizliğe geçit verilmemesi ve eğitimsizlere söz hakkı verilmemesi iken, ikincisi de gelir dağılımı arkadaşlar. serbest meslek diye bir meslek yoktur. girişimcilik denilen şey, evvela çok ayıptır. ayıptır ve birilerinin parasını çalmak için allem edip kullem etmektir. dropshipping denilen şey bir düzembazlık değil de nedir? ''girişimciyim ağbi'' denilen şey, birilerinin parasına göz dikmektir arkadaşlar.
elbette bir sözlük entrysinde türk iktisadını kurtarmak gibi bir niyetim, ekonomik krizi çözmek gibi bir gayem olamaz. nitekim benim önerdiğim iktisadi politika da ithal ürünler karşısında çaresiz. bir tek şu denebilir: ''arkadaşım sen apple telefonu 100 dolara mı mal ettin, öyleyse benim ülkemde 110 dolara satabilirsin eğer çok satmak istiyorsan. ha, sen eğer 100 dolara ürettiğin şeye ''fikir hakkı'' olarak 900 dolar kar koyup dünyanın anasını ağlatacaksan, üzgünüm; bunu benim ülkemde yapamazsın.'' şunu desek belki 5, belki de 10 sene telefonsuz kalırız. kalalım anasını satayım. 10 sene arabayla değil kağnıyla işe gidip gelelim. 10 sene çıplak gezelim anasını satayım kıyafetsizlikten. gıda mı ithal ediyoruz? 10 sene aç kalalım, içimizden ölenler olsun. hatta ben öleyim, ona da varım. yeter ki bu çarpık iktisadi düzen bir son bulsun. buna itiraz edenler ve bu keskin geçişin ilk senelerinde taşkınlık çıkaranlar olacaktır. o yüzden böyle bir ekonomik sistem için uygun olan demir yumruktan bir iradedir. buradaki huzursuzlukları çok şiddeli bir şekilde bastırıp halkın ''huzuru ve rahatı bozulan pişkin'' kesminin ağır bir şekilde sindirilmesi gerekiyor. bu sisteme en çok mırın kırın edip insan hakkından dem vuranlar, bugün insanların anasını belleyenlerle ve bu sistemin çarkı olanlarla aynı kişiler arkadaşlar.
pakistan'ın, afganistan'ın sokaklarına baktığınızda çöp ve sefaletin boz renginin arasında, 50 sene öncesinin arabalarının ve çarpık mimarinin arasında, bitmiş bir ekonominin arasında bir halk görüyorsun. oradaki insanlara baktığınızda, o hengameyi gördüğünüzde şunu fark edeceksiniz; kimse hiçbir şey yapmıyor! tek yapılan iş sokak yemeği ve yerel kıyafet alışverişi. bu iki kalifiye olmayı biraz olsun gerektirmeyen, ilkokul mezununun bile açıp işletebileceği oluşumlar böyle ülkelerde ekonomik faaliyet açısından yapılan tek şey. işte niteliksiz bir nesil demek bu demek. bugün türkiye'den gidip avrupalı ve amerikalı efendilerine uşaklık yapan vatan hainleri, insanca yaşama hakkı adı altında mamalarını alıp nike air force'larını giysinler ve üşümesinler diye bugün kendi vatanına ihanet ediyor. bugün gençler arasında vatan sevgisi, topluma hizmet gibi kavramlar asla yok. bu kavramlar, zenginliğin ve refahın olduğu ülkeler tarafından bilerek değersizleştirildi. onların yetişmiş insan gücünü ve beynini sömüre sömüre biraz olsun kalkınabilecek bir toplumun son umutlarını da emiyor bitiriyor.
arkadaşlar, kendini yetiştiren ve buradan defolup gitmeyi hayal eden mutsuz arkadaşlar; inanın ki elinize bir adet rpg7 alıp ilk binaya ateş etseniz veya elinize bir ağır namlulu silah alıp avm'ye girip önünüze geleni tarasanız, buradan defolup gitmeyle kıyasla daha hafif olur ihanetiniz. buradan gideceğinize gidin yakın bir yerleri daha iyi. doğru, burada kalmanın hiçbir ''mantıklı'' tarafı yok. ancak mantık dediğiniz şeyi bu kadar büyütmeyin. en aptal dediğiniz viruslara bile baktığınızda hayatta kalmak için nasıl proteinler kodladıklarını, şartlara nasıl da adapte olduklarını görüyorsunuz. mantık dediğin bakteride de var ve bizi ondan mantık falan ayırmıyor, inanç ayırıyor. mantıklı olan buradan gitmemiz, evet. burayı gidip yeni bir ''failed state'' bırakmamız ardımızda, ''kendimiz'' için en iyi olanı. ancak eğer bunu yaparsak inanın bakteriden farkımız kalmaz, amipten farkımız kalmaz. bilgili ve yetişmiş bir amip, maması verildiği sürece sahibini ısırmayan ve sadık bir köpüş olur çıkarız. biraz kendinize ve toplumunuza saygı duyup taşın altına elinizi sokun. bunu neden yaptığınızı da bilmeyin; zira size bunu bildiğini iddia eden herkes yalancıdır. bunu hele sakın öte dünya için, cennet için, sevap için yapmayın. ne size bunu vaat edenler dürüst, ne de siz şayet sevap işleyerek allah'ı aldatmak gibi oksimoron bir girişimde bulunuyorsanız kurnazsınız. bunu bu niyetlerle yapmayın ki köktendinci iğrenç bir nesil yetişmesin. bunu sadece inandığınız için, doğrusunun bu olduğunu içten içe bildiğiniz için yapın. mantıklı olanı savunanların ''dünyaya bir kere geliyorsun ağbi!'' diye bir argümanı var ya; heh işte bir kere geliyorsun ve yaşıyorsun işte alt tarafı. o yüzden mamamın markası güzel olacak mı ve karnım doyacak mı diye değil, insanlık onuruna yaraşır şekilde ''ben toplumuma nasıl güzel bir eser bırakabilirim'' diye düşünmeliyiz.
böyle düşünelim, iyi güzel ama ilk paragrafta belirttiğim gibi sen kendini bu kadar eğitip büktükten sonra ilkokul mezunu bir kuaför, vasıfsız bir youtube fenomeni ''kendine verdiği bu olağanüstü değer'' yüzünden mclaren'e biniyor. bugün nusret diye bir kasabın altında on milyon tane araba olması kabul edilebilir değil. bugün ronaldo ismindeki, hayatında ne bir kitap okuyan ne de topluma gerçek bir katkısı olan sporcunun küçük bir afrika ülkesi kadar para sahibi olması hangi vicdana sığar? bu insanlara ve sadece hak etmedikleri değil, bir de sizden göz göre göre çaldıkları zenginliklere bakıp toplumunuza küsmenizi anlıyorum. bence iktidara gelecek olan zihniyet asıl buna gözünü dikmeli ve bir gelir adaleti sağlamalı.
ben tıp fakültesi okuyorum arkadaşlar, intörn oluyorum bu sene. bir şekilde kendimi eğittim vs. para anlamında da belki bu 2-3 sene sıkıntı çekeceksem de uzun vadede ölüp bitmeyeceğimi biliyorum. elimin altındaki meslek de beni dünyanın her ülkesine sokar; yine de buraya ömrümü vakfetmeyi kendime ve toplumuma borç biliyorum. niye bu detayı verdim kendimle alakalı? şunun için:
ileride ben kliniğimi açıp hasta başına 1500-2000 lira randevu ücreti verebilirim kendimi belirli bir miktar geliştirdikten sonra veya özel bir hastane ile anlaşıp fahiş fiyatlar karşılığı alınan hak edilmemiş kazancı hastane yönetimiyle kırışabiliriz. ancak ben bunun namussuzluk olduğunu düşünüyorum. o yüzden de başa gelecek zihniyetin (ister oyla ister güçle) kesinlikle meslekleri ve onların kazançlarını kataloğa sokmasını istiyorum. örneğin, bir berber bir kesimden en fazla 50 lira (rakamları atıyorum) alabilir. eğer o berber 51 lira alırsa ve bu ispatlı bir şekilde gösterilirse, o berber idam edilmeli ve ihbar edene de ödül verilmeli. şu sistem 1 ay uygulansın, bakın bakalım ev fiyatları da döviz de nasıl kendine geliyor. diyelim youtube fenomenisin, kazandığın tüm parayı devlete vereceksin ve devlet de sana asgari ücret verecek. bütün gün oturarak, yan gelip yatarak bu ülkenin okumuşundan, 20 senelik memurundan 10 kat daha fazla kazanamazsın. bu bir insanlık hakkı değildir, bir imkandır arkadaşlar. bu imkanı kullananlar da başka onlarca insanın hakkına tecavüz etmektedir. ben, inanın itimat edin, 100 liraya hasta bakmaya varım. yemin ediyorum ki varım, yeter ki herkes hak ettiği kadar kazansın. kimin ne kadar hak ettiği de toplumun vicdanı ile belirlensin. desinler ki bir kuaför bir maden mühendisliği bölümü öğretim görevlisi profesörden daha çok kazanmalı, eyvallah diyeceğim. ancak bugün ilki hayatı yaşayıp iliklerine kadar sömürüyorken bu ülkenin münevveri olan profesör ayaklar altına alınıyor, lise çocuğuna verilmeyecek cep harçlığı gibi ödenekle ''geçin'' deniyor. bu işin tek yolu bu arkadaşlar ve inanın bu yapılsa herkes fakirleşmeyecek, herkes zenginleşecek. avrupa'da olan da bu. asgari ücretin orada insanca olmasının iki sebebinden birisi eğitimsizliğe geçit verilmemesi ve eğitimsizlere söz hakkı verilmemesi iken, ikincisi de gelir dağılımı arkadaşlar. serbest meslek diye bir meslek yoktur. girişimcilik denilen şey, evvela çok ayıptır. ayıptır ve birilerinin parasını çalmak için allem edip kullem etmektir. dropshipping denilen şey bir düzembazlık değil de nedir? ''girişimciyim ağbi'' denilen şey, birilerinin parasına göz dikmektir arkadaşlar.
elbette bir sözlük entrysinde türk iktisadını kurtarmak gibi bir niyetim, ekonomik krizi çözmek gibi bir gayem olamaz. nitekim benim önerdiğim iktisadi politika da ithal ürünler karşısında çaresiz. bir tek şu denebilir: ''arkadaşım sen apple telefonu 100 dolara mı mal ettin, öyleyse benim ülkemde 110 dolara satabilirsin eğer çok satmak istiyorsan. ha, sen eğer 100 dolara ürettiğin şeye ''fikir hakkı'' olarak 900 dolar kar koyup dünyanın anasını ağlatacaksan, üzgünüm; bunu benim ülkemde yapamazsın.'' şunu desek belki 5, belki de 10 sene telefonsuz kalırız. kalalım anasını satayım. 10 sene arabayla değil kağnıyla işe gidip gelelim. 10 sene çıplak gezelim anasını satayım kıyafetsizlikten. gıda mı ithal ediyoruz? 10 sene aç kalalım, içimizden ölenler olsun. hatta ben öleyim, ona da varım. yeter ki bu çarpık iktisadi düzen bir son bulsun. buna itiraz edenler ve bu keskin geçişin ilk senelerinde taşkınlık çıkaranlar olacaktır. o yüzden böyle bir ekonomik sistem için uygun olan demir yumruktan bir iradedir. buradaki huzursuzlukları çok şiddeli bir şekilde bastırıp halkın ''huzuru ve rahatı bozulan pişkin'' kesminin ağır bir şekilde sindirilmesi gerekiyor. bu sisteme en çok mırın kırın edip insan hakkından dem vuranlar, bugün insanların anasını belleyenlerle ve bu sistemin çarkı olanlarla aynı kişiler arkadaşlar.
devamını gör...
32.
oynadıkça büyüyen bir yara gibi bu ekonomik kriz denen olgu. dile getirdikçe, onu iyileştirmek yerine sebep olduğu etkileri örtbas etmeye, görmezden gelmeye çalıştıkça büyüyor. belki bundan iki sene önce çok basit eylemler ile etkileri çok zayıflatılabilecekken, tam tersi gelmekte olan kriz yok sayıldı ve aksine uzun vadede daha büyük sorunlara sebep olacak işler yapıldı. şu an bu yanlışların sonucunu yaşıyoruz.
devamını gör...
33.
herkesin sorumlu olduğu ama sayın erdoğan'ın hiç suçu olmadığı durum.
devamını gör...
34.
enflasyon ortamında bizim gibi finansal okuryazarlığı olmayan ülkelerde insanlar zenginleştiğini hisseder. bunun nedeni arabasının evinin telefonun değerinin arttığını zanneder. halbuki satın aldığı para miktarı ile yine aynı arabanın alt modelini alabiliyor evini satsa yenisini yerine koyamıyor, sadece 3 sene öncenin 50 bin tl sinin şuan ki karşılığı 200 bin tl.
devamını gör...
35.
ne ekonomik krizi saçmalamayın ve yanınızda kahve için termos taşıyın buradan
devamını gör...
36.
paranizin her gün erimesidir.markete gittiginizde ithal muz alamamaktir.atmden 200lük banknot verildiğini görmektir.korumali alarmli kutularda ambre solaire güneş yağını seyretmektir.bebek bezinin marketlerden calinmasidir.sürekli sinirle gezen insanlardir.denize karsi oturup iki bardak çay içememektir.karamsarliktir.kişisel bir sorun zannedilir...
devamını gör...
37.
ülkenin içinden bir türlü çıkamadığı artık bağımlısı olduğumuz durum.
devamını gör...
38.
ekonomik kız okudum. neyse ikisi de teğet geçtiğinden sıkıntı yok.
devamını gör...
39.
içinde bulunduğumuz durum kriz değildir. zamana yayılmış toplumsal bir buhrandır. en üzücü olan tarafı da çözümünün çok net ve çok da zor olmayan bir buhran olmasıdır. ancak cahilce inatlarında ısrar eden siyasal islamcılardan dolayı önce rant ekonomisyle başlamış, rant ekonomisini devam ettirebilmek için hukuka sıçramış, hukukun yok edilmesinin ardından ekonomiyi de en sonunda etkilemiştir. bu sebeplerin domino taşı gibi ardı ardına gerçekleşmesi yıllar aldığı için bu zaman içerisinde toplumsal gerginlik de üst noktaya taşınmıştır. bu burhan döneminin ülkemiz açısından en kısa zamanda atlatılmasını dilerim...
devamını gör...
40.
ülkemizin gelenekselleşmiş, dünya kupası gibi dört yılda bir görülen etkinliği.
devamını gör...