321.
haydarpaşa lisesinin namlı kimyacısı. benim gibi ezberinde olanların gözü yaşlı.
devamını gör...
322.
farkımız tarzımız tarzımızın farkındayız
devamını gör...
323.
jean valjean'ın mahkum numarası. 24601.
devamını gör...
324.
ilkokuldayken e akla hizmetse türkçe sözlüğü ezberlemeye çalışmıştım.
başaramadım tabi.
devamını gör...
325.
kestane, gürgen, palamut,
altı yaprak üstü bulut,
kestane, gürgen, palamut,
altı yaprak üstü bulut,

gel sen burda derdi unut,
orman ne güzel, ne güzel.
gel sen burda derdi unut,
orman ne güzel, ne güzel.

ilkokul 1 de ezberlediğim bu şarkı neden hala benim aklımda?
devamını gör...
326.
freeze ı'm ma baker put your hands in the air and give me all your money.
devamını gör...
327.
three witches watch three swatch watches. which witch watch which swatch watch?
devamını gör...
328.
al şu takatukaları takatukacıya götür, takatukacı takatukaralı takatukalatmazsa takatukaları al geri getir.*

ilkokuldayken hocamız söylemişti, çok hoşuma gitmişti diye ezberlemiştim. hâlâ unutmamışım.
devamını gör...
329.
ce ce de calacula da camburleyli cab cub. sinir krizi geçiriyorum.
devamını gör...
330.
anlamını bilmediğimiz her şey...

çocukken bize ne anlama geldiğini bile anlatmaları sakıncalı olan saçmalıkları!
papağan gibi ezberlettiler...
devamını gör...
331.
bu:


ve bu (upuzun görünmesin diye spoiler içerisine almak zorunda kaldım):

yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.

bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.

aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

faruk nafiz çamlıbel


bunların ikisi de saçma değil ama benim bunları ezbere biliyor oluşum çok ama çok saçma.
devamını gör...
332.
ı'm a hijabi girl,
ın a harami world,
life islamic
ıt's fantastic
devamını gör...
333.
bin yıl ömrüm olsaydı
bin yıl seni severdim
bin yıl seni sevseydim
bin yıl daha isterdim

ortaokul son sınıfta dayımın evinde bir süsün üzerinde okumuştum. lanet olsun bir türlü unutamıyorum.
devamını gör...
334.
a eyli, ala ula da ambureleyli ap up
ba beyli, bala bula da bamburleyli bap bup
ca ceyli, cala cula da cumburceyli cap cup
....
devamını gör...
335.
şirketin kalite politikasıydı aw sjsjsj.

bak halâ aklımdadır !

sunduğumuz teknolojik ürün gamı ve hizmetlerle müşteri memnuniyetini ön plânda tutan tedarikçilerle ilişkisini sürekli geliştiren bla bla bla
devamını gör...
336.
fıstıkçı şahap ft. anası mezar dikecekmiş.
devamını gör...
337.
arıza onarım, bakım ve yatırım tesislerinin devreye alınması için kadıköy, üsküdar, ataşehir, maltepe ilçelerine bağlı planlı bakım çalışması bulunmamaktadır.
devamını gör...
338.
kasların isimleri. iyyy bir igrenme geldi. hepsinin saçma sapan ismi var hangisi nerde anlaman imkansız
devamını gör...
339.
iki tane tanım girmişim buraya. bir üçüncüsü de şimdi aklıma geldi. yoncimik'in bandıra bandıra şarkısının nakaratı. hem ezberledim hem de orijinalinden epey daha hızlı söyleyebiliyorum. büyük rezillik aslında. hehah. yok, bunun ses kaydını atmam. bu kadar rezillik yeterli. *
devamını gör...
340.
şşt yabancı söyle bana sen kimsin
benim evimde ne işin var öyle misin böyle misin
annem babama kocam dedi
sokakta görsem tanımazdım
denize düşen yılana sarılır
ama hiç şımarma adamım değilsin

hey kadınım psikolog musun nesin
iyi ki bir oda istedik herkese kocam bu dedin
yalanları sen söyledin
aleme rezil olan benim
bu şehrin delikanlısıyım ben
siyah kuşak karateciyim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ezberlenen en saçma şey" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim