1.
leonard cohen'in yazdığı en muhteşem ve en hüzünlü şarkılardandır.cohen bu şarkısında yaşadığı birtakım gerçek olayları anlatır.'aşk,ihanet ve affedişin şarkısı' olarak da bilinir.her ne kadar ihanet yaşamış da olsa hem arkadaşını hem de eşi jane'i çok özleyen cohen,durum hakkındaki duygularını bir şiir ile dışa vurur.önce bu şiiri mektuba yazar,sonra da sözleri notalara aktarır ve sonuç olarak bu muhteşem eser ortaya çıkar.
marissa nadler'in yorumu ise şarkının hüznünü daha da artırmaktadır.
marissa nadler'in yorumu ise şarkının hüznünü daha da artırmaktadır.
devamını gör...
2.
"hey, that's no way to say goodbye" ile başlanan hikayenin sonudur.
devamını gör...
3.
aslında bir mektup olan şarkıdır ve leonard cohen 1971 yılında çıkarmıştır.
bir aşk acısını ve arkadaşlık acısını* konu alır. çeşitli sanatçılar tarafından da seslendirilmiştir. orijinal audio versiyonu için tık - youtube
sözlerini ve çevirisini ekliyorum:
it's four in the morning, the end of december.
sabahın dördü, aralığın sonu.
i'm writing you now just to see if you're better.
daha iyi olduğunu bilebilmek için sana yazıyorum şimdi.
new york is cold, but i like where i'm living.
new york soğuk ama yaşadığım yeri seviyorum.
there's music on clinton street all through the evening.
clinton caddesinde akşam boyu müzik var.
i hear that you're building your little house,
küçük evini inşa ettiğini duydum,
deep in the desert.
çölün derinliklerine.
you're living for nothing now.
şimdi bir hiç için yaşıyorsun.
i hope you're keeping some kind of record.
umarım bir çeşit kayıt tutuyorsundur.
yes, and jane came by with a lock of your hair.
evet, ve jane senin bir tutam saçınla geldi.
she said that you gave it to her,
senin ona verdiğini söyledi,
that night that you planned to go clear.
temizlenmeyi planladığın gece.
did you ever go clear?
hiç temizlendin mi ki?
ah, the last time we saw you you looked so much older.
ah, seni gördüğümüz son zaman çok daha yaşlı gözüktün.
your famous blue raincoat was torn at the shoulder.
senin meşhur mavi yağmurluğun omzundan yırtıktı.
you'd been to the station to meet every train.
her treni karşılamak için istasyondaydın.
you came home without lili marlene.
eve lili marlene'siz geldin.
and you treated my woman to a flake of your life.
benim kadınıma hayatının taneciği gibi davrandın.
and when she came back,
ve geri geldiğinde,
she was nobody's wife.
artık kimsenin karısı değildi.
well, i see you there with the rose in your teeth.
eh, seni orada dişlerinin arasında bir gül ile görüyorum.
one more thin gypsy thief.
bir ince çingene hırsızı daha.
well, i see jane's awake.
eh, jane uyandı.
she sends her regards.
iyi dileklerini yolluyor.
and what can i tell you my brother, my killer;
ve sana ne diyebilirim kardeşim, katilim;
what can i possibly say?
ne söyleyebilirim?
i guess that i miss you, i guess i forgive you.
sanırım seni özledim, sanırım seni affediyorum.
i'm glad you stood in my way.
yoluma çıktığın için minnettarım.
if you ever come by here, for jane or for me;
eğer buralara gelirsen jane için ya da benim için;
well, your enemy is sleeping, and his woman is free.
eh, düşmanın uyuyor ve karısı özgür.
yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes.
evet, ve teşekkürler, onun gözlerindeki sıkıntıyı aldığın için.
i thought it was there for good so i never tried.
orada olmasının onun için iyi olduğunu düşündüğüm için ben hiç denememiştim.
and jane came by with a lock of your hair.
ve jane senin bir tutam saçınla geldi.
she said that you gave it to her,
senin ona verdiğini söyledi,
that night that you planned to go clear.
temizlenmeyi planladığın gece.
sincerely, l. cohen
içtenliğimle, l. cohen
bir aşk acısını ve arkadaşlık acısını* konu alır. çeşitli sanatçılar tarafından da seslendirilmiştir. orijinal audio versiyonu için tık - youtube
sözlerini ve çevirisini ekliyorum:
it's four in the morning, the end of december.
sabahın dördü, aralığın sonu.
i'm writing you now just to see if you're better.
daha iyi olduğunu bilebilmek için sana yazıyorum şimdi.
new york is cold, but i like where i'm living.
new york soğuk ama yaşadığım yeri seviyorum.
there's music on clinton street all through the evening.
clinton caddesinde akşam boyu müzik var.
i hear that you're building your little house,
küçük evini inşa ettiğini duydum,
deep in the desert.
çölün derinliklerine.
you're living for nothing now.
şimdi bir hiç için yaşıyorsun.
i hope you're keeping some kind of record.
umarım bir çeşit kayıt tutuyorsundur.
yes, and jane came by with a lock of your hair.
evet, ve jane senin bir tutam saçınla geldi.
she said that you gave it to her,
senin ona verdiğini söyledi,
that night that you planned to go clear.
temizlenmeyi planladığın gece.
did you ever go clear?
hiç temizlendin mi ki?
ah, the last time we saw you you looked so much older.
ah, seni gördüğümüz son zaman çok daha yaşlı gözüktün.
your famous blue raincoat was torn at the shoulder.
senin meşhur mavi yağmurluğun omzundan yırtıktı.
you'd been to the station to meet every train.
her treni karşılamak için istasyondaydın.
you came home without lili marlene.
eve lili marlene'siz geldin.
and you treated my woman to a flake of your life.
benim kadınıma hayatının taneciği gibi davrandın.
and when she came back,
ve geri geldiğinde,
she was nobody's wife.
artık kimsenin karısı değildi.
well, i see you there with the rose in your teeth.
eh, seni orada dişlerinin arasında bir gül ile görüyorum.
one more thin gypsy thief.
bir ince çingene hırsızı daha.
well, i see jane's awake.
eh, jane uyandı.
she sends her regards.
iyi dileklerini yolluyor.
and what can i tell you my brother, my killer;
ve sana ne diyebilirim kardeşim, katilim;
what can i possibly say?
ne söyleyebilirim?
i guess that i miss you, i guess i forgive you.
sanırım seni özledim, sanırım seni affediyorum.
i'm glad you stood in my way.
yoluma çıktığın için minnettarım.
if you ever come by here, for jane or for me;
eğer buralara gelirsen jane için ya da benim için;
well, your enemy is sleeping, and his woman is free.
eh, düşmanın uyuyor ve karısı özgür.
yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes.
evet, ve teşekkürler, onun gözlerindeki sıkıntıyı aldığın için.
i thought it was there for good so i never tried.
orada olmasının onun için iyi olduğunu düşündüğüm için ben hiç denememiştim.
and jane came by with a lock of your hair.
ve jane senin bir tutam saçınla geldi.
she said that you gave it to her,
senin ona verdiğini söyledi,
that night that you planned to go clear.
temizlenmeyi planladığın gece.
sincerely, l. cohen
içtenliğimle, l. cohen
devamını gör...
4.
dinlediğim ilk leonard cohen şarkısıdır. o zaman ne demek istediğini anlamıyorduk üstadın. ne kadar hüzünlü olduğunu bilmiyorduk şarkının.
if you ever come by here, for jane or for me
well, your enemy is sleeping, and his woman is free
yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
i thought it was there for good so i never tried
and jane came by with a lock of your hair
she said that you gave it to her
that night that you planned to go clear
if you ever come by here, for jane or for me
well, your enemy is sleeping, and his woman is free
yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
i thought it was there for good so i never tried
and jane came by with a lock of your hair
she said that you gave it to her
that night that you planned to go clear
devamını gör...
5.
türkçe çevirisi ile :
devamını gör...
6.
üst edit: 10 yıldır tanıyorum, 2 yıldır görmüyorum… famous blue raincoat’un konusu ise tam olarak bahsettiğim mesele. şarkıyı dinliyordum, aklıma geldi. adama da aşık değilim adam arkadaşımdı, erkeklere aşık olmuyorum.
neyse. entry’e dönelim.
sana bunu yapmamam gerekirdi.
bunları asla yüzüne anlatamayacağım muhtemelen, o yüzden buraya yazıyorum. sizi ben tanıştırmıştım, hatırlıyorsun, değil mi? tanıştırdığım an, amacım bu olmamasına rağmen aranızda bir şeyler olacağını adım gibi biliyordum. oldu da. ikiniz adına mutlu, çok mutluydum, o seni üzene kadar. seni fena üzdü değil mi? sen zaten kadınlar tarafından çokça kırılmış olsan da bunu az belli eden, fazlaca duygulu bir adamdın hep. elbette ki on yıllık dostumu tanıyacağım, inkâr etme.
ben ne yaptım? seni uyardım. çünkü onu da çok uzun süredir tanıyordum. “kapılma” dedim. “yapma” dedim. dinlemeyeceğini biliyordum ama dedim, koruma içgüdüsü işte. keşke koruma içgüdüm daha sonraki öfkeme baskın gelseydi… ancak bunun için çok geç maalesef.
olan oldu, senin kalbin kırıldı, o ise ardındaki kırkıncı cesedi bıraktı. o an benim onun ağzına sıçmam gerekirdi ama yapmadım. o ara seninle buluştuk, arkadaşım. o sabaha karşı ben hastanelik oldum, öleceğimi sandım. sen yanımdan ayrıldın, okeydi. eve geldim, dinlendim. sonra gelip bana seni aşağı çektiğimi söyledin, hayatımdan çıkma kararı aldın aziz dostum. o kadar yarı yolda bırakılmış hissettim ki! o kadar yalnız hissettim ki… sekiz yıldır tanıyorduk birbirimizi ve sen yeni ortamın adına beni alenen feda etmiştin. ben öyle görüyordum en azından.
sonrasında ise yaptığım şeyi yaptım. intikamcı biriyim neticede. öyleydim. onunla dışarıya çıktığım sarhoş bir akşamda, o, beni öpmek istediğini söylediğinde onu uyardım; “bunun asla geri dönüşü olmaz” dedim. bildiğini söyledi. bildiğini biliyordum. çok güzeldi, o her zaman çok güzeldi, bunu iyi biliyorsun zaten söylememe gerek yok. ben hem onun güzelliğine dayanamadım, hem de senin canını yakmak istedim. ne saçma hırslar, sen de çok iyi biliyorsun…
daha sonra benimle arası açıldığında sana dönmeye kalktı, biliyorum. sana benim hakkımda yalanlar söylediğini, senin ona inandığını da biliyorum; aşık olduğunda saflaşıyorsun çünkü, hep öyleydin.
çok üzgünüm, çok. ancak elimden bir şey gelmiyor.
birlikte aynı evde geçen günlerimiz ara sıra aklıma geliyor. bana yaptığın şey acı vericiydi, çok yalnız ve yalıtılmış hissetmiştim zihinsel olarak inanılmaz güçsüz olduğum bir dönemde. beni en zayıf anımda yalnız bırakmıştın ama yine de aşık olduğun kadının fettanlığının beni galeyana getirmesini hak etmedin sanırım. bilmiyorum, kimin neyi hak ettiği artık o kadar umurumda değil ki.
iyi ol. beni affet. ben seni affettim, bir önemi varsa.
neyse. entry’e dönelim.
sana bunu yapmamam gerekirdi.
bunları asla yüzüne anlatamayacağım muhtemelen, o yüzden buraya yazıyorum. sizi ben tanıştırmıştım, hatırlıyorsun, değil mi? tanıştırdığım an, amacım bu olmamasına rağmen aranızda bir şeyler olacağını adım gibi biliyordum. oldu da. ikiniz adına mutlu, çok mutluydum, o seni üzene kadar. seni fena üzdü değil mi? sen zaten kadınlar tarafından çokça kırılmış olsan da bunu az belli eden, fazlaca duygulu bir adamdın hep. elbette ki on yıllık dostumu tanıyacağım, inkâr etme.
ben ne yaptım? seni uyardım. çünkü onu da çok uzun süredir tanıyordum. “kapılma” dedim. “yapma” dedim. dinlemeyeceğini biliyordum ama dedim, koruma içgüdüsü işte. keşke koruma içgüdüm daha sonraki öfkeme baskın gelseydi… ancak bunun için çok geç maalesef.
olan oldu, senin kalbin kırıldı, o ise ardındaki kırkıncı cesedi bıraktı. o an benim onun ağzına sıçmam gerekirdi ama yapmadım. o ara seninle buluştuk, arkadaşım. o sabaha karşı ben hastanelik oldum, öleceğimi sandım. sen yanımdan ayrıldın, okeydi. eve geldim, dinlendim. sonra gelip bana seni aşağı çektiğimi söyledin, hayatımdan çıkma kararı aldın aziz dostum. o kadar yarı yolda bırakılmış hissettim ki! o kadar yalnız hissettim ki… sekiz yıldır tanıyorduk birbirimizi ve sen yeni ortamın adına beni alenen feda etmiştin. ben öyle görüyordum en azından.
sonrasında ise yaptığım şeyi yaptım. intikamcı biriyim neticede. öyleydim. onunla dışarıya çıktığım sarhoş bir akşamda, o, beni öpmek istediğini söylediğinde onu uyardım; “bunun asla geri dönüşü olmaz” dedim. bildiğini söyledi. bildiğini biliyordum. çok güzeldi, o her zaman çok güzeldi, bunu iyi biliyorsun zaten söylememe gerek yok. ben hem onun güzelliğine dayanamadım, hem de senin canını yakmak istedim. ne saçma hırslar, sen de çok iyi biliyorsun…
daha sonra benimle arası açıldığında sana dönmeye kalktı, biliyorum. sana benim hakkımda yalanlar söylediğini, senin ona inandığını da biliyorum; aşık olduğunda saflaşıyorsun çünkü, hep öyleydin.
çok üzgünüm, çok. ancak elimden bir şey gelmiyor.
birlikte aynı evde geçen günlerimiz ara sıra aklıma geliyor. bana yaptığın şey acı vericiydi, çok yalnız ve yalıtılmış hissetmiştim zihinsel olarak inanılmaz güçsüz olduğum bir dönemde. beni en zayıf anımda yalnız bırakmıştın ama yine de aşık olduğun kadının fettanlığının beni galeyana getirmesini hak etmedin sanırım. bilmiyorum, kimin neyi hak ettiği artık o kadar umurumda değil ki.
iyi ol. beni affet. ben seni affettim, bir önemi varsa.
devamını gör...
7.
8.
şarkının başlığı mahvolmuş. hemen düzeltelim*.
en iyi kayıttır efendim, buyrunuz:
ed.: vay bee. bu dünyadan muhteşem sesli bi cohen amca geçmiş..
en iyi kayıttır efendim, buyrunuz:
ed.: vay bee. bu dünyadan muhteşem sesli bi cohen amca geçmiş..
devamını gör...
9.
cohen abi'nin söylediği zaten eenfes ancak marissa nadler ablanın performu da enfes.
devamını gör...