yazarlar bugün bir kelime olsa olacakları kelime
yıkık
t:yıkılmış olan.
t:yıkılmış olan.
devamını gör...
küçük şeylerden mutlu oluyorum insanı
belki de sadece... en azından yaşadığının farkına varmak istiyordur.
devamını gör...
ankara
gri şehir.. çok severim. ama herkes memur şehri diye tanımlar. bulut kaplı şehirdir aslında. eskiden daha az trafikli ama artık neredeyse istanbul gibi olan şehir. ilçe ilçe insanların değiştiği gözlemlenmektedir.
devamını gör...
the 100 greatest guitarists of all time
buradan ulaşılabilecek listedir.
çok adaletsizce yapıldığını düşünüyorum.
kurt cobain ve kirk hammett ilk 15'teler ama randy rhoads 85. sırada. aptallık. tamam, kötü gitarist değiller ama bence ikisi de randy'yi ağzı açık izliyorlardır.
düdüt: van halen taa aşağıda ahahah
çok adaletsizce yapıldığını düşünüyorum.
kurt cobain ve kirk hammett ilk 15'teler ama randy rhoads 85. sırada. aptallık. tamam, kötü gitarist değiller ama bence ikisi de randy'yi ağzı açık izliyorlardır.
düdüt: van halen taa aşağıda ahahah
devamını gör...
bilgisayar kamerasını bantlamak
cidden online ders gibi bir gerekçesi falan olmadan bunu yapan hayatsızlar var.
neden yaptın diyorum, ya izlerlerse diyor.
ülen dingil, allahın hayatsızı kim ne yapsın seni izleyip?
akşam oldu mu elizabeth'e bağlayan adamsın anasını satayım millet bamyanı mı merak edecek? desen bozulur tabi demiyorum.
he kanka aynen devam et sen diyorum.*
neden yaptın diyorum, ya izlerlerse diyor.
ülen dingil, allahın hayatsızı kim ne yapsın seni izleyip?
akşam oldu mu elizabeth'e bağlayan adamsın anasını satayım millet bamyanı mı merak edecek? desen bozulur tabi demiyorum.
he kanka aynen devam et sen diyorum.*
devamını gör...
hayattan çıkarılmış en önemli ders
herkesi kendin gibi sanma. güvenme. herkese her şeyini anlatma.
devamını gör...
yabancı
bu yazıyı belki dün yazdım, belki de bugündü. tam hatırlamıyorum. önemi var mı onu da bilmiyorum. muhtemelen yoktur ama yine de içimde tuhaf bir uzaklaşma duygusuyla oturdum bekliyorum.
albert camus’un anlatmak her zaman zordur zaten. anlatmaya başlamamak için binbir neden bulur insan ama kaçınılmaz son her zaman gelir. o yüzden onunla ilgili yazıların ne zaman yazıldığı da hiçbir zaman mühim olmamıştır ve muhtemelen de hiçbir zaman olmayacaktır.
albert camus bir röportaj esnasında kendisine bir muhabir tarafından en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda trafik kazasında ölmek olduğunu söylemiştir. ve bilin bakalım ne oldu? camus bir imza töreninden dönerken trafik kazasında öldü. absürtlük camus’yü ölürken bile yalnız bırakmadı. var oluşunun anlamlanması için ihtiyaç duyduğu şey belki de buydu zaten.
romanın kahramanı mersault da bir absürtlük denizinde yüzmektedir. belki bu yüzden onu ilk deniz kenarında görürüz. mersault her şeyi aynı kayıtsızlık karşılar. doğal bir ölümle giden annesini de, cinayete kurban giden arap’ı da, yaşadığı ilişkiyi de...
mersault doğal olmayan bir inziva içinde çok doğal bir şekilde yaşayan ve kayıtsızlıkla kaplanmış bir yaşayan ölüdür.
okunmaya değer mi bilmiyorum ama okumazsanız eksik kalacaksınız. yine de siz bilirsiniz.
albert camus’un anlatmak her zaman zordur zaten. anlatmaya başlamamak için binbir neden bulur insan ama kaçınılmaz son her zaman gelir. o yüzden onunla ilgili yazıların ne zaman yazıldığı da hiçbir zaman mühim olmamıştır ve muhtemelen de hiçbir zaman olmayacaktır.
albert camus bir röportaj esnasında kendisine bir muhabir tarafından en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda trafik kazasında ölmek olduğunu söylemiştir. ve bilin bakalım ne oldu? camus bir imza töreninden dönerken trafik kazasında öldü. absürtlük camus’yü ölürken bile yalnız bırakmadı. var oluşunun anlamlanması için ihtiyaç duyduğu şey belki de buydu zaten.
romanın kahramanı mersault da bir absürtlük denizinde yüzmektedir. belki bu yüzden onu ilk deniz kenarında görürüz. mersault her şeyi aynı kayıtsızlık karşılar. doğal bir ölümle giden annesini de, cinayete kurban giden arap’ı da, yaşadığı ilişkiyi de...
mersault doğal olmayan bir inziva içinde çok doğal bir şekilde yaşayan ve kayıtsızlıkla kaplanmış bir yaşayan ölüdür.
okunmaya değer mi bilmiyorum ama okumazsanız eksik kalacaksınız. yine de siz bilirsiniz.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
bir düğünde el yıkarken küçük bir kızın beni izleyip "abla çok güzel olmuşsun" demesi.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
küçük kardeşe büyük bir hayat dersi!
küçük bir çocukken abim radyodan dinlediği bir olayı anlatmıştı. bir genç otobüste yolculuk yaparken yanına orta yaşlı bir kadın oturur. bir süre sonra gence saati sorar. saati söyledikten sonra gencin gözü kadının kolundaki saate takılır. kadın fark eder ve saatinin yanlış olduğunu ayarlamayı bilmediğini söyler. genç şaşırır. ‘ama nasıl olur, saat ayarlamayı herkes bilir’ der ve hafiften kadını küçümser bir gülücük atar. kadın mahçup bir edayla ‘ona henüz sıra gelmedi’ der. sohbete başlarlar genç artık daha çok şaşkındır. kadının çok iyi bir üniversitede profesör olduğunu öğrenir. ve ekler kadın; ‘o kadar yoğun bir hayatım oldu ki böyle ufak ayrıntıları öğrenmeye zamanım olmadı. bunlara kafa yoramadım. evdeki tv’yi açamıyorum. telefonumun bazı ayarlarını beceremiyorum hala. aile toplantılarında anlatılan uzaktan akrabanın kızının, oğlunun maceraları ilgimi çekmiyor. kazara gittiğim düğünlerde ki kıyafet şaşasına yetişemiyorum. işin özü ufak şeylere yetişemiyorum. geri kalıyorum. o kadar yıl okudum, o kadar kitap yazdım, onca derse girdim, konferans verdim… gel gelelim hayatın detaylarına yetişemedim…’
abim bu hikayeyi bana ben çok ufakken anlatmıştı. daha o yaşta anlamamı istiyordu. küçük insanların küçük olaylarla ilgileneceğini. eğer büyük insan olmak istiyorsan hedeflerin büyük olsun diyordu. bazen rastgele bir hikaye, bir mimik, bir hareketin nasihatten daha çok işe yarayacağını biliyordu. gözlerimin içine bakıp ‘ya gördün mü koca prof. saat ayarlayamıyor’ diyordu. ayıplamıyor özendiriyordu. tabi bu şu demek değil. bırakın saatler ayarsız kalsın, tv’ler açılmasın bu işin özünü kavramak amaçlı anlatılmış bir hikaye . asıl mesele şuydu. küçük olayların gölgesinden sıyrılırsan büyük insan olursun. ya da o büyük saydığın hedeflere ulaşırsın.
birde işin küçük insanlar boyutu var. tabi ben şimdi kimseye küçük insan yaftası vurmayacağım. biliyorum ki küçük insan yok. küçük hedefler, küçük amaçlar, küçük uğraşlar, küçük dünyalar var… bunları küçük kılan düşüncelerimiz. kendi hayatımızı kendimiz küçültüyoruz çoğu zaman. bir arkadaşımız iş hayatında bir başarımı elde etmiş onunla mutlu olmak yerine onu delice kıskanmak küçüklük. komşumuz bir araba mı almış hayırlı olsun komşum demek yerine ala ala şu kıytırık arabayı almış bizim jep’in çeyreği bile etmez demek küçüklük. iş yerinizde yeni başlayan iş arkadaşınıza işi öğretmek, destek olmak yerine bilgi saklamak açık aramak küçüklük. akrabalarla, komşularla iyi geçinip aile gibi olmak varken onun lafını buna bununkini şuna taşımak küçüklük. herkesle anlaşamazsın tabi, bunu kimse beceremez ama senin düşmanın bellediğinin dostunun aklını çelmeye çalışmak, düşmanının düşmanıyla dost olmaya çalışmak küçüklük.
bile isteye niyetliyse bir insan küçük davranmaya yapacak bir şey yoktur. ama bazen insan tamamıyla içten taşan duygularla hareket eder işte buradaki büyüklük bunu fark edip duygularına hakim olup doğruyu fark etmektir. duygular bizi değil biz onları yönetmeliyiz. kontrol bizde olmazsa duygu yoğunluğu ve karışıklığıyla baş edemeyip hem kendi canımızı hem de çevremizdekilerin canlarını fena yakabiliriz.
abim büyüdüğümde küçük heveslere, küçük hesaplara, küçük duygulara kapılabileceğimi düşünmüş ya da çevremdekilerin bu tarz yönelişlerde bulunup beni üzebileceklerini hissetmiş olmalı. erken bir uyarıyla beni gerçek dünyaya hazırlamaya çalıştığı çok açık.
aldanma! aldırma! sen hedefini belirle koş koşabildiğin kadar. yanında olanlar seninle, olmayanlar geride kalır… büyük ol! büyüklük yap! belki dünyayı değiştiremezsin. ama dünyanı ve çevrendekilerin dünyasını değiştirebilirsin. tıpkı abimin kendi dünyasını ve benim dünyamı değiştirdiği gibi. teşekkürler abim. güzel uyu…
05.15.2015 yerel bir gazetedeki köşe yazım.
şuan yayında değil.
küçük bir çocukken abim radyodan dinlediği bir olayı anlatmıştı. bir genç otobüste yolculuk yaparken yanına orta yaşlı bir kadın oturur. bir süre sonra gence saati sorar. saati söyledikten sonra gencin gözü kadının kolundaki saate takılır. kadın fark eder ve saatinin yanlış olduğunu ayarlamayı bilmediğini söyler. genç şaşırır. ‘ama nasıl olur, saat ayarlamayı herkes bilir’ der ve hafiften kadını küçümser bir gülücük atar. kadın mahçup bir edayla ‘ona henüz sıra gelmedi’ der. sohbete başlarlar genç artık daha çok şaşkındır. kadının çok iyi bir üniversitede profesör olduğunu öğrenir. ve ekler kadın; ‘o kadar yoğun bir hayatım oldu ki böyle ufak ayrıntıları öğrenmeye zamanım olmadı. bunlara kafa yoramadım. evdeki tv’yi açamıyorum. telefonumun bazı ayarlarını beceremiyorum hala. aile toplantılarında anlatılan uzaktan akrabanın kızının, oğlunun maceraları ilgimi çekmiyor. kazara gittiğim düğünlerde ki kıyafet şaşasına yetişemiyorum. işin özü ufak şeylere yetişemiyorum. geri kalıyorum. o kadar yıl okudum, o kadar kitap yazdım, onca derse girdim, konferans verdim… gel gelelim hayatın detaylarına yetişemedim…’
abim bu hikayeyi bana ben çok ufakken anlatmıştı. daha o yaşta anlamamı istiyordu. küçük insanların küçük olaylarla ilgileneceğini. eğer büyük insan olmak istiyorsan hedeflerin büyük olsun diyordu. bazen rastgele bir hikaye, bir mimik, bir hareketin nasihatten daha çok işe yarayacağını biliyordu. gözlerimin içine bakıp ‘ya gördün mü koca prof. saat ayarlayamıyor’ diyordu. ayıplamıyor özendiriyordu. tabi bu şu demek değil. bırakın saatler ayarsız kalsın, tv’ler açılmasın bu işin özünü kavramak amaçlı anlatılmış bir hikaye . asıl mesele şuydu. küçük olayların gölgesinden sıyrılırsan büyük insan olursun. ya da o büyük saydığın hedeflere ulaşırsın.
birde işin küçük insanlar boyutu var. tabi ben şimdi kimseye küçük insan yaftası vurmayacağım. biliyorum ki küçük insan yok. küçük hedefler, küçük amaçlar, küçük uğraşlar, küçük dünyalar var… bunları küçük kılan düşüncelerimiz. kendi hayatımızı kendimiz küçültüyoruz çoğu zaman. bir arkadaşımız iş hayatında bir başarımı elde etmiş onunla mutlu olmak yerine onu delice kıskanmak küçüklük. komşumuz bir araba mı almış hayırlı olsun komşum demek yerine ala ala şu kıytırık arabayı almış bizim jep’in çeyreği bile etmez demek küçüklük. iş yerinizde yeni başlayan iş arkadaşınıza işi öğretmek, destek olmak yerine bilgi saklamak açık aramak küçüklük. akrabalarla, komşularla iyi geçinip aile gibi olmak varken onun lafını buna bununkini şuna taşımak küçüklük. herkesle anlaşamazsın tabi, bunu kimse beceremez ama senin düşmanın bellediğinin dostunun aklını çelmeye çalışmak, düşmanının düşmanıyla dost olmaya çalışmak küçüklük.
bile isteye niyetliyse bir insan küçük davranmaya yapacak bir şey yoktur. ama bazen insan tamamıyla içten taşan duygularla hareket eder işte buradaki büyüklük bunu fark edip duygularına hakim olup doğruyu fark etmektir. duygular bizi değil biz onları yönetmeliyiz. kontrol bizde olmazsa duygu yoğunluğu ve karışıklığıyla baş edemeyip hem kendi canımızı hem de çevremizdekilerin canlarını fena yakabiliriz.
abim büyüdüğümde küçük heveslere, küçük hesaplara, küçük duygulara kapılabileceğimi düşünmüş ya da çevremdekilerin bu tarz yönelişlerde bulunup beni üzebileceklerini hissetmiş olmalı. erken bir uyarıyla beni gerçek dünyaya hazırlamaya çalıştığı çok açık.
aldanma! aldırma! sen hedefini belirle koş koşabildiğin kadar. yanında olanlar seninle, olmayanlar geride kalır… büyük ol! büyüklük yap! belki dünyayı değiştiremezsin. ama dünyanı ve çevrendekilerin dünyasını değiştirebilirsin. tıpkı abimin kendi dünyasını ve benim dünyamı değiştirdiği gibi. teşekkürler abim. güzel uyu…
05.15.2015 yerel bir gazetedeki köşe yazım.
şuan yayında değil.
devamını gör...
uçurtma avcısı
yazarı khaled hosseini olan eseri edebiyat öğretmeni olan kuzenim vermişti okumam için. lisede tanıştığım bu kitap beni hüngür hüngür ağlattı diyebilirim size.
iki dost... emir ve hasan. birlikte büyümüş, birlikte düşüp kalkmış iki çocuk bunlar. fakat emir'in yaptıkları gerçekten affedilir şeyler değil. emir, hasan'ı kıskanan ve babasının sevgisine aç bir çocuktu. kısaca doyumsuzluk kelimesinin vücut bulmuş haliydi. ve bu yüzden de kıskançlıkları ile kendisine adeta tapan hasan için kötü izler, kötü anılar bıraktı. hasan, kitaptaki çaresizlikti. en çok ona ağladım, en çok ona üzüldüm. zaten ne kadar kötülük varsa onun başına geldi. küçücük bir çocuktu ve tacize uğradı. dostu bildiği çocuk bunu bilmesine görmesine rağmen yardım etmedi üstelik o da bir çamur attı. aklıma geldikçe hala üzülüyorum hasan için.
eğer kitabı almak istiyorsanız bir solukta bitireceğinize garanti verebilirim. onların hikayelerine her sayfada daha çok tanık olacak ve hissedeceksiniz. kitabı okuduktan sonra sinemaya uyarlanmış halini de izleyebilirsiniz. fakat kitap kadar sizde büyük bir etki bırakacağını sanmıyorum. film kötü değil ama kitabı okurken sanki daha duygu yüklü oluyorsunuz. bu yüzden ilk kitabını alın ve okuyun. daha sonra filmini izlersiniz.
iki dost... emir ve hasan. birlikte büyümüş, birlikte düşüp kalkmış iki çocuk bunlar. fakat emir'in yaptıkları gerçekten affedilir şeyler değil. emir, hasan'ı kıskanan ve babasının sevgisine aç bir çocuktu. kısaca doyumsuzluk kelimesinin vücut bulmuş haliydi. ve bu yüzden de kıskançlıkları ile kendisine adeta tapan hasan için kötü izler, kötü anılar bıraktı. hasan, kitaptaki çaresizlikti. en çok ona ağladım, en çok ona üzüldüm. zaten ne kadar kötülük varsa onun başına geldi. küçücük bir çocuktu ve tacize uğradı. dostu bildiği çocuk bunu bilmesine görmesine rağmen yardım etmedi üstelik o da bir çamur attı. aklıma geldikçe hala üzülüyorum hasan için.
eğer kitabı almak istiyorsanız bir solukta bitireceğinize garanti verebilirim. onların hikayelerine her sayfada daha çok tanık olacak ve hissedeceksiniz. kitabı okuduktan sonra sinemaya uyarlanmış halini de izleyebilirsiniz. fakat kitap kadar sizde büyük bir etki bırakacağını sanmıyorum. film kötü değil ama kitabı okurken sanki daha duygu yüklü oluyorsunuz. bu yüzden ilk kitabını alın ve okuyun. daha sonra filmini izlersiniz.
devamını gör...
kolay gibi görünen ama çok zor olan şeyler
bence bırakmak. bazen öyle tutunuyoruz ki bazı şeylere, tutunduğumuzu bile farkında olmuyoruz.
devamını gör...
erkek adam ev işi yapar mı sorunsalı
ev işi yapıyorum. malum hayat müşterek.
bebek bezi de degiştiyorum. çok eğlenceli bir etkinlik tavsiye ederim.
sakal bıyık hala yerinde. hele bizim ufaklığın bir babacım deyişi var yeme de yanında yat.
çocuk anneciğim demediğine göre yırttık sanırım.
erkek adamım diye göğsümü gere gere dolaşayım bari.
bebek bezi de degiştiyorum. çok eğlenceli bir etkinlik tavsiye ederim.
sakal bıyık hala yerinde. hele bizim ufaklığın bir babacım deyişi var yeme de yanında yat.
çocuk anneciğim demediğine göre yırttık sanırım.
erkek adamım diye göğsümü gere gere dolaşayım bari.
devamını gör...
yazarların yaşadıklarını hissettiği anlar
internete satış için koyduğum bir ürün kısa sürede satıldıysa, (bu sabah oldu ondan bu tanımın ilhamı :) o bildirimi görünce, önce bir vuhuuu diyorum, annem diyorki hemen satış oldu dimi, ve de ucuza aldıysam, o aradaki kar çok keyifli, geçimimi bununla sağlamıyorum ama bence herkes denemeli, bir şeyler alıp satmak çok güzel, bir de tamiratını, restorasyonunu yaptıysanız, yani siz de emeğinizle bir değer kattıysanız çok keyifli, aslında genel olarak insanın, yaptığı bir şeyin, gösterdiği bir duygunun, verdiği bir değerin, karşılığını görmesi, karşılığını alması çok tatmin edici bir şey, yani hakkının teslim edilmesi, bunu bir hesap olarak, çıkarcılık olarak düşünmeyin, insanın hak ettiği değeri görmesi, alması anlamında söylüyorum...
devamını gör...
tip benim için önemli değil diyen insan
normal insan.
bakın şunları genellikle karıştırıyorsunuz: insanlar öncelikle tipini görür bir başkasının, karakterini ilk bakışta tabii ki görmezsiniz. bu nedenle elektrik almak denen şey herkes için geçerli olabilir ama sanıyorsunuz ki herkesin karşı cinsten ilk beklentisi çok güzel ya da çok yakışıklı olunması gerektiği. öyle değil.
evet tipe önem vermiyorum, yalan da söylemiyorum. insanları güzel/çirkin diye ayırmanın hoş olmaması bir yana, sizin oy birliği ile çirkin diyeceğiniz biriyle beraber olabilirim.
bir kişinin ilk bakışta size çekici gelmesi farklı, o kişide henry cavill yakışıklılığı ya da adriana lima güzelliği aramak ve bunu şart koşmak farklı şeyler. birinin sadece size çekici gelmesi, o kişinin toplum normlarına göre çirkin mi güzel mi olduğu gerçeğini görmenize engel değil. zaten çekicilik, karizmatik olmak, bir kişide şeytan tüyü olması gibi terimler tam da bununla ilgili işte. ilk bakışta çoğu kişinin tercih edeceği bir tip olmayan kişinin, davranışlarıyla herkesi etkilemesi durumu...
tipe önem vermek dediğimiz şey, güzellik ya da yakışıklılığı olmazsa olmaz şart olarak koşmak ve sadece fiziksel düzgünlüğü herkes tarafından kabul görmüş kişilerle beraber olmaktır ki her insanın böyle bir beklentisi yok.
ha derseniz ki temiz ve bakımlı olunması herkesin tercihidir, o ayrı konu tabi.
edit: bahsi geçen sosyal deneydeki durumun farklı bir sonuçla ilgili olduğunu düşünüyorum. giyimi kuşamı iyi olmayan insanlar son dönemlerde "buna yardım edersem başıma bela olur mu" türünden durumlara yol açıyor. tamamen toplumsal korkularımızla ilgili bence bu. en son üstü başı dökülen, yardıma muhtaç durumdaki birini evine alıp karnını doyurmak isteyen bir adam, o yardıma muhtaç kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. dolayısıyla bu tip deneylerin bu şekilde yapılmasına karşı olduğum gibi, çıkan sonucun da bu konuyla bağdaştırılmasını pek olumlu bulmuyorum.
bakın şunları genellikle karıştırıyorsunuz: insanlar öncelikle tipini görür bir başkasının, karakterini ilk bakışta tabii ki görmezsiniz. bu nedenle elektrik almak denen şey herkes için geçerli olabilir ama sanıyorsunuz ki herkesin karşı cinsten ilk beklentisi çok güzel ya da çok yakışıklı olunması gerektiği. öyle değil.
evet tipe önem vermiyorum, yalan da söylemiyorum. insanları güzel/çirkin diye ayırmanın hoş olmaması bir yana, sizin oy birliği ile çirkin diyeceğiniz biriyle beraber olabilirim.
bir kişinin ilk bakışta size çekici gelmesi farklı, o kişide henry cavill yakışıklılığı ya da adriana lima güzelliği aramak ve bunu şart koşmak farklı şeyler. birinin sadece size çekici gelmesi, o kişinin toplum normlarına göre çirkin mi güzel mi olduğu gerçeğini görmenize engel değil. zaten çekicilik, karizmatik olmak, bir kişide şeytan tüyü olması gibi terimler tam da bununla ilgili işte. ilk bakışta çoğu kişinin tercih edeceği bir tip olmayan kişinin, davranışlarıyla herkesi etkilemesi durumu...
tipe önem vermek dediğimiz şey, güzellik ya da yakışıklılığı olmazsa olmaz şart olarak koşmak ve sadece fiziksel düzgünlüğü herkes tarafından kabul görmüş kişilerle beraber olmaktır ki her insanın böyle bir beklentisi yok.
ha derseniz ki temiz ve bakımlı olunması herkesin tercihidir, o ayrı konu tabi.
edit: bahsi geçen sosyal deneydeki durumun farklı bir sonuçla ilgili olduğunu düşünüyorum. giyimi kuşamı iyi olmayan insanlar son dönemlerde "buna yardım edersem başıma bela olur mu" türünden durumlara yol açıyor. tamamen toplumsal korkularımızla ilgili bence bu. en son üstü başı dökülen, yardıma muhtaç durumdaki birini evine alıp karnını doyurmak isteyen bir adam, o yardıma muhtaç kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. dolayısıyla bu tip deneylerin bu şekilde yapılmasına karşı olduğum gibi, çıkan sonucun da bu konuyla bağdaştırılmasını pek olumlu bulmuyorum.
devamını gör...
ayakkabı ev
asıl ismi the haines shoe house olan bu ev,abd'li milyoner albay mahlon haines tarafından 1948 yılında inşa edilmiştir. 'york ayakkabı sihirbazı" olarak bilinen haines, bu evle ününe ün katmış ve adeta kendi reklamını yapmıştır. 45 metre uzunluğunda, 25 metre yüksekliğinde ve 17 metre genişliğinde olan bu ev günümüzde haines'ın anısına bir müze olarak faaliyet gösteriyor.
devamını gör...
2021 yılına bir mesaj bırak
muhteşem başladın.senden çok şey bekliyorum.
devamını gör...
baba tarafı akrabalar
kanser, leş, ahlak bekçileri.
devamını gör...


