bir programcinin bir ayda yaptigi isi, iki programci iki ayda yapar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

düşünmek için beynini değil, teknelerin “kıç” kısmını kullanan, daha kendi ülkesinin yakın geçmiş tarihini bilmeyen, 24 yaşında dar ağacına giderken “rodrigo’nun gitar konçertosunu” dinlemek isteyen bir yurtsevere, “omo onlor horsoz” diye sıçmalamış olanları okumak gayet eğlenceli.

siz gidin birilerinin “kıçının kılı” olun!
biz deniz’e sahip çıkarız.
devamını gör...

kıvırcık. *
devamını gör...

islamda türbanın olmaması durumudur.


edit: videoyu izlemeden yorum yapacaklara "yapmayın" diyorum.
edit 2: islam hakkımda bir şey bilmediğimi sananları özele davet ediyorum. onlara hz. muhammedin hayatını baştan sona anlatır sonra tecvid dersi bile verebilirim. kimse bilmeden laf atmasın.
devamını gör...

eğer gözleri aşka gülüyorsa, insanlıktan çıkıp taze söğüt dalına evrilmiş olması muhtemeldir.
devamını gör...

dedemin ölmesine bir iki gün kala, evde yer yatağında yatarken bı akşam odada kısa süre baş başa kaldik. konusamayacak bir vaziyette olduğu için bana el sallayıp yanına çağırdı. halsizligi her zerresinde belliydi. yandaki ayrana bakış atıp gösterdi gozleriyle. ağzına bir kaşık döktüm. sonra bir kaşık daha. yeter diye eliyle işaret yaptı. koca bir sürahi ayranı içen dedem iki kaşığı zor içmişti..
ertesi gün okula gitmem gerekiyordu. gitmeden ondan hakkını helal etmesini istedim. o son nefeslerinde, ölümü bekler şekilde gözü açık etrafa bakarken bana kafa sallamisti. evet dercesine. bunu da unutamıyorum.
rüyalarda görüşüyoruz sadece artık.
devamını gör...

şiir nedir?

şiirin tek bir tanımı yoktur. hatta biraz abartarak söyleyelim; şiirin, şiiri tanıyıp, bilenlerin sayısı kadar tanımı olabilir. nedir şiiri bu kadar 'özel' kılan? şiiri bilen insan sayısı kadar tanımı olmasını sağlayan?

ben bugün, şiirin edebi tanımları üzerinde durmayacağım. şiiri tıpkı öğrencilerime anlatır gibi, 'formülleştirerek' anlatmaya çalışacağım.

şiir kısaca; ses + imaj/imge'dir.

şimdi 'ses'le neyi kastettiğimizi açalım:

ses aslında şiirin biçimine ait her şeydir; şiirin nazım şekli, şiirin nazım birimi, şiirin ölçüsü, şiirin kafiye dizilişi, şiirin kafiye ve varsa redifleri, şiirdeki bilinçli ses tekrarları; aliterasyonlar ve asonanslar.....

şiirde, imge/imaj nedir onu açalım şimdi de:

imge/imaj dediğimiz şey, şiire ait her türlü anlamsal/bağlamsal niteliktir. yine formülize ederek açıklamaya çalışırsak:

şiirleri; şiirin konusu, şiirin ana duygusu -theme/tema-, şiirin -eğer varsa- vermek istediği mesaj, şiirde kullanılan edebi sanatlar, şiirin imge dünyası (şiiri okuduğumuzda gözümüzde canlananlar), şiirde kullanılan sözcüklerin seçimi (dil ve anlatım)... özellikleriyle irdelediğimizde ortaya koyduğumuz her şeydir.

şimdi, yukarıdaki açıklamaları okuyanlar "bu da nedir, yazar bize ne anlatmaya çalışıyor?" diyebilirler.
bu soruya çok basitçe bir cevap verirsek, lisedeki edebiyat derslerinde ve üniversitelerdeki 'dil' bölümlerinde, bir şiir inceleneceği zaman yukarıdaki kriterlerden hareket edilir. bu kişiler -öğrenciler (?)- için şiir, yalnızca 'ruhlarında fırtınalar estiren bir söz mucizesi' değildir. onlar bir şiiri yukarıda saydığım kıstaslar çerçevesinde didik didik ederler.

belki siz de bundan sonra bir şiiri okurken, yukarıya yazdıklarımı hatırlar ve şiire bir de bu çerçeveden bakarsınız.

not: ilerde bu yazdıklarımı, örnek bir şiir üzerinde göstermek, şiiri bu formüle uygun olarak incelemek istiyorum.
devamını gör...

eskidendi o

şimdi kadın yazarlar bile oylanmıyor.
devamını gör...

mevzu bir kadın siyasetçiye laf atmak olunca akıllarına direkt tek bir şey geliyor tabii. bu rezilliğin sonucunda başına hiçbir şey gelmeyecektir buradan

iktidara yakın star gazetesi yazarı aziz üstel, iyi parti genel başkanı meral akşener’in, cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’ı, israil başbakanı benyamin netanyahu’ya benzetmesini eleştirdi.

iyi parti lideri meral akşener, “sayın erdoğan'ın israil versiyonu olan binyamin netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için, gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kastetmekten geri durmadı” ifadelerini kullanmıştı.

bu sözlere bugünkü köşesinde yanıt veren aziz üstel, akşener’e genelev patronu matild manukyan’ı hatırlatarak, “ben sizi manukyan'a benzetsem ne dersiniz hanımefendi” ifadelerini kullandı.

aziz üstel yazısında akşener’e çıkışarak, “cb tayyip erdoğan'ı, örneğin joe biden'a benzetebilirsiniz ya da ingiltere bb'nına...ya da ne bileyim almanya şansölyesine. beğenmese de, kimsenin sesi fazla çıkmaz. amma benim ülkemin cumhurbaşkanını, bebek katili netanyahu'ya benzetirseniz size hooop deriz ham'fendi. tabi siz ve kılıçdaroğlu kemal bey batılılarla has dost olduğunuzdan onlara benzetemezsiniz” diye yazdı.

yazının tamamı için
devamını gör...

kardeşim, evet evet, kardeşim. keşke alınsaymış da bizi bu kadar bunalıma sokan bir ergen birey görmeseydik.
umarım birkaç yıl sonra bu düşüncem değişmiş olur.
devamını gör...

asla affetmeyeceğim geri dönüşü imkansız hata.
devamını gör...

kolinesterazlara dayanıklı, gis ve mesane üzerinde en güçlü etkiyi gösteren direkt etkili parasempatomimetik ajandır.
flask tip nörojenik mesane ve reflü özefajit tedavisinde kullanılır.
buna ek olarak mide boşalma hızını arttırarak mide atonisinde kullanılmaktadır.
devamını gör...

daha dün türkiye’ye gelen, bol bol çikolata, alman peyniri ve makyaj malzemesi getirmiş canım teyzemin içinde bulunduğu gruptur. şerefine pastalar baklavalar alındı, ertesi günü de güzel bir kahvaltı hazırlandı. bir de giderken harçlık olarak avro fişeklemesi muhtemeldir. iyi ki varsınız alamancı akrabalar.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

az önce kahvaltı öncesi kendime türk kahvesi yapayım dedim. ne kadar güzel, hem pazar hem uykumu aldım hem de dünkü baş ağrısından eser yok diye kendimi de motive ediyorum bir yandan. diğer yandan da kahvaltıda neler yerim diye aklımdan geçiriyorum.
her neyse iki ayrı cezve var evde; biri yumurta haşlamak diğeri kahve yapmak için. dolaptan bir tane yumurta çıkardım, yumurta haşlama cezvesine koydum, daha kahvaltı etmeyeceğim için de tezgahın üzerinde bıraktım.
sıra geldi türk kahvesi yapmaya, dedim damla sakızlı yapayım sabah sabah mis gibi koksun ev. ölçtüğüm suyu ve kahveyi cezveye koydum ve ocağın altını yaktım. tam kahveyi karıştırayım derken takır tukur ses geldi cezveden. bilin bakalım kim yumurta cezvesinde türk kahvesi yapmaya çalışıyor?!
hayır hepsi gözünün önünde be kadın! yumurta cezvesine kahveyi koyarken yumurtayı da görüyorsun bu nasıl bir bilinçsizlik hali!! utanmadan karıştırıyorsun bir de. yoo hayır çatlamadı yumurta falan, gelmesin gözünüzün önüne yumurtalı damla sakızlı türk kahvesi karışımı. iğrenç çünkü.*
devamını gör...

mastor ukdesi.

bunu pandemiden önce ve sonra olarak ayırmak istiyorum. pandemiden önce benimle vakit geçiren biri kolaylıkla tanıyabilir az çok nasıl bir insan olduğumu. pandemiden sonra ne yazık ki yüz yüze iletişim ziyadesiyle sekteye uğradı. bu yüzden pek çoğumuz kendimizi ifade etme yöntemlerimizi hep daha iyi şekilde açıklamak uğruna düzeltmeler yapıyoruz.

misal, ben yanlış anlaşılmayı sevmeyen bir insanım. karşımdaki kim olursa olsun bir kalbi var ve onu kırmak istemem laubali hareket edeceğim diye.

pandemiden önce, kendimi ifade ederken kelimeler ve yaptığım hareketlerden sorumluyken; pandemiden sonra, sadece kelimelerimin beni karşımdakine yansıttığını bilmek bir tık geriyor.

başlıktaki sorunun cevabına gelirsek, birine kendimi tanıtabilmek için yalnızca kelimelerin yeterli olduğunu düşünmüyorum. aynısı birini tanımam için de geçerli. hareket dediğimiz olay daha spontane ilerlerken plansız, programsız birini tanıma fırsatı yakalayabiliyoruz ama bu tanımı yazarken bile düşünüyorum hangi kelimeyi kullansam daha doğru olur diye.

kendimi nasıl tanıtırım? hareketlerim dışında, kullanabildiğim sözcüklerle burada nasıl bir profil çiziyorsam o kişi benim diyebilirim.
devamını gör...

'neoplastik' bir hastalıktır.

meşhur 'hallmarks of cancer' makalesi, "they acquire a succession of hallmark capabilities" olarak tanımlar kanser hücresini. hallmark, karakteristik özellik. her kanser türünde olan özellikler. testisinden khdak'ına (akciğer), glioblastomasından (beyin) lenfoblastik lösemisine (kan) kadar (attım hepsini. böyle değildir muhtemelen).

2000 makalesine göre 6 olan hallmark özellikler 2011 makalesiyle 10'a çıktı. ilk 6 özellik şu şekilde
1. proliferatif sinyalizasyonun sürdürülmesi: hücre bölünmesi, sağlıklı dokuda çok katı bir şekilde kontrol edilir. dış uyarana (ligand) bağlı olmakla birlikte iç mekanizmalar da bu konuda büyük rol oynar (dna hasar tamiri gibi). kanser hücresinde dış uyarana ihtiyaç yoktur. normalde uyaran varlığında hücre yüzeyindeki reseptörler bu uyarana bağlanır, reseptörler hücre içine sinyal verir (off durumundan on duruma geçer), sistem bu şekilde işler. kanser hücresinde reseptor off durumda olmaz. uyaranın yokluğunda bile içeri sürekli büyüme ve bölünme sinyali verir. bu yüzden growth factorlere karşı gereksinim duymaz.
2. growth suppresorlerden kaçış mekanizması: vücut baktı ki anormal bir büyüme var, ama ortada büyüme sinyali yok. hemen "büyüme artık, yeter, dur" moleküllerini yollar ortama. normal bir hücre bu sinyalleri alsa duracaktır, ama kanser hücresinde ya bu sinyali alacak reseptör yoktur, ya da mutanttır, hücre içine bu sinyali iletmez.
3. invazyon ve metastaz: tümör dokusu çok hızlı büyür, bulunduğu ortama baskı yapar. çinlilerin tren vagonlarına tıkıştırılmalarını izlemişsinizdir elbet. hah, tümör dokusu o videolardaki milleti vagona tıkıştıran görevliler gibidir. sağındaki solundaki hücreyi itikler, rahatsız eder, bölünüp bölünüp yer kapladıkça normal dokuyu sıkıştırır. ortaya çıktığı bölgeden sağa sola kol atmaya başlar, yakınlardaki başka bölgelere doğru uzar. çilek bitkisi gibi düşünün. buna invazyon denir. metastaz ise bulunduğu ekstraselüler matriksi parçalayan tümör (matrix metalloprotease enzimleri çok etkilidir bu konuda) hücrelerinin kan dolaşımına katılması (intravasation), dolaşıp dolaşıp başka bir dokuya/organa kolonize olması extravasation olayıdır. misal, akciğerinizde bir tümör var diyelim. bulunduğu ortamı parçalayıp kendi tümör hücrelerinin ortamla bağını kopartan tümör, bu hücrelerin bir kısmının kan dolaşımına katılmasını ve karaciğere sıçramasını sağlayabilir. her tümör, her organa sıçrama yapamaz. her tümör de metastaz yapmaz.
4. replikatif sınırsızlık: telomer-telomeraz isimlerini duymuşsunuzdur. duymayanlar için şöyle anlatayım, ayakkabı bağcığını düşünün. ucundaki plastik kaplı kısım telomer, bu telomeri yapan enzim de telomerazdır. normal sağlıklı bir hücrede telomeraz (enzim) aktivitesi belli bir yaştan sonra durur. hücreler, dna'larındaki telomer bölgelerini her bölünmede biraz kaybeder. yaklaşık 40-60 bölünme sonrasında da telomer diye birşey kalmaz. bebekken (ya da embryo dönemindeykendi sanırım. tam hatırlamıyorum) telomeraz aktiftir. kısalan telomer bölgesini yeniden yazar, bittikçe uzatır, bittikçe yenisini yapar. insan büyüdükçe bu enzim çalışmaz. hücrelerin de belirli bir bölünme ömrü olur telomer uzunluğuna göre. senesens (ing. senescence, yaşlılık) dedikleri şey tam olarak bu. hücre eğer daha fazla bölünürse bu sefer genlerden yemeye başlayacak, her bölünmeyle biraz daha kırpacak genlerden. buna izin vermemek için hücre, telomeri bittiğinde bölünmez.
kanser hücresi ise telomeri dert etmez çünkü elinde telomeraz gibi mükemmel bir silah var. bittikçe yenisini yapar, bölündükçe bölünür, yarın yokmuşçasına bölünür.
5. anjiyogenez: normal hücrelerimiz, eğer ağır yorgunluk geçirmiyorsanız oksijenli solunum yaparlar. bu ne demek? hepimiz nefes alıyoruz değil mi, evet. havadaki oksijeni alıyoruz vücudumuza. bunu birşeyler yapıyoruz elbet, boşu boşuna alıp vermiyoruz bu nefesleri. bu oksijen, çok mükemmel bir elektron alıcısı efendim. vücut hücreleri, normal halinde (resting phase) aldığı besini enerji üretmek için oksijenle "yakar". çok janjanlı da bir ismi vardır, 'oksidatif fosforilasyon' diye. bu "oksijenli solunum" 2 aşamada olur. ilk adım 'glikoliz', basit anlatımıyla 6 karbonlu bir şeker olan 'glukoz'u ortadan ikiye bölmektir [3 karbonlu 'piruvat'a çevirme işlemi]. detaylarına girmiyorum, ama basitçe böyle. sonra bu her bir piruvat, mitokondri denen organele gidip bir dizi reaksiyon geçirir, hidrojen verir, karbondioksit verir, onları garip garip moleküller yakalar bağlanır, falan filan. buralar karışık olaylar, merak eden 'krebs siklusu' şeklinde araştırsın. bahsettiğim çıkan karbondioksitlerle işimiz yok, protonlar (hidrojen çekirdekleri) bizim derdimiz. bunlar 'elektron transport sistemi' denilen bir dizi moleküle götürülür. ondan ona, ondan ona derken elektron en sonunda oksijene verilir, e negatif yüklü olan oksijen yanına bu hidrojenlerden (proton) de alıp su oluşturur. bu yolculuk sonunda 1 glukoz tanesi 6 karbondioksit + 6 su tanesine çevrilir, 38 tane de atp oluşur (enerji).
sistemin özeti bu şekilde. peki oksijen yokken vücudumuz ne yapar, glukozu ikiye böler bırakır (oksidatif fosforılasyonun aksine bu yöntem 2 enerji üretir sadece. çok verimsizdir). kaslar özellikle böyle davranır. peki ortamda biriken bu ikiye bölünmüş glukoz molekülleri (piruvat) boş boş beklemez ya, ne yapar, laktik aside dönüşür (laktat). deli dana gibi koşturup oksijensiz kaldığınızda vücudunuzda oluşan biyokimyasal reaksiyon bu işte. sonra o laktat beyindeki yorgunluk merkezine gidiyor da, yorgun olduğunuzu anlıyorsunuz da bilmemne. değişik işler.
kanserde nedir peki bu durum. oksijen var olsun olmasın, kanser hücresi glukozu ortadan ikiye böler bırakır. buna da hatta 'warburg effect' denir. oksijen varlığında laktat fermantasyonu yapmak daha türkçe tabiriyle. peki iyi hoş, yapsın, ama niye kanser hücresi glukozu sonuna kadar parçalayıp 38 atp (enerji) üretmek yerine 2 atp üretir? bu kadar az enerjiyle nasıl hücre bölünmesi gibi devasa enerji gerektiren bir işlemi yapar? el cevap: ikiye bölüp bıraktığı piruvatlar laktata, onlar da kendisi için gerekli biyokimyasal moleküllere dönüşür (aminoasitler, nükleik asitler vs). enerji ihtiyacını da 'anjiyogenez' ile çözer. anjiyogenez, yeni damar oluşumu demektir esasen. tümör dokusu, kendisi için yeni kan damarı oluşturur, bu damardan güzeeeelce bütün besinleri çeker, parçalar parçalar bırakır. şımarık bir çocuğun bütün çikolatalardan birer ısırık alıp bırakması gibi. sonra oluşturduğu bu damara atlayıp başka organlara da sıçrar.
6. hücre ölümüne direnç: vücudumuzun bir güzel özelliği var, işi biten hücrelere sinyal yollayıp öldürür. buna programlı hücre ölümü veya 'apoptoz' [ing. 'apoptosis'] denir. kanser hücresi buna da dirençlidir. hücre içindeki anti-apoptotik proteinleri pro-apoptotik (hücreyi apoptoza uğratacak olan) olanlara oranla daha fazladır.

yeni makaleyle birlikte ortaya çıkan 4 yeni özellik ise şöyle
7. immun sistemden kaçış: vücuttaki bütün hücreler yüzeylerinde mhc class 1 proteinlerini taşır. içeride olup biten neredeyse bütün proteinleri bu mhc-1 üzerinde dışarıda da yayınlar. immun hücreler (lenfositler, natural killer hücreler vs) diğer hücreler gibi adherent (yapışkan) hücreler değildir. yani, büyümeleri için bir yüzeye ihtiyaçları yoktur. akciğerdeki hücreler, kendi matrixlerini salgılayıp onun üzerine oturur, öyle büyür. matrix'e tutunur yani. böbrekteki hücreler kendi böbrek matrixini, beyindeki beyin matrixini, dalaktaki dalak matrixini salgılar. kandaki hücreler ne yapar peki, kan matrixini mi salgılar? 'hayır'. kan gördük hepimiz. kan içinde hücre olduğunu da biliyoruz, hani eritrositler lökositler falan. ya da daha türkçesiyle alyuvar akyuvar. bunlar bir yere tutunuyor mu sizce. cevap: tutunmuyorlar. şu videoyu izlerseniz çok daha iyi anlarsınız


lökositlerin yaptığı bu yüzeye tutunup yuvarlanma hareketine 'crawling' deniyor. eritrositler gibi fiyuuuvv diye uçup gitmiyor, diğer hücrelere tutuna tutuna gidiyorlar. işte bu noktada mhc-1 üzerinde sunulan proteinleri de kontrol edip geçiyor. eğer bir yanlışlık varsa (örneğin mutasyona uğramış bir protein) o hücreyi yok ediyor vücut.
tümör hücresinin bundan kaçmak için yaptığı hareket nedir peki, mhc-1 proteinini hiç üretmemek. adam diyor ki "ya ben içerdeki mutant proteinleri yüzeyde göstersem bunlar beni yok eder. en iyisi ben hiç göstermeyeyim, gösterge aparatı olan proteini bile göstermeyeyim". çok güzel bir düşünce, ama bu sefer devreye natural killer (nk) hücreler giriyor. yüzeyinde mhc-1 olmayan hücreyi de bunlar öldürüyor. tabi sayıca az oldukları için bütün vücuda yetişemiyor nk hücreler. "dinsizin hakkından imansız gelir" politikası vücutta böyle işliyor işte.
8. tümör destekleyici inflamasyon: tümör hücreleri, dış ortamdan gelen bölünme sinyalleri olmadan da bölünebilir demiştik ilk maddede. ama bölünme sinyali ortamda varsa bu onlar için daha iyi. şey gibi düşünün, kuru ekmekle de karnınız doyar ama kuru ekmek mi, kuru-pilav yanına turşu, bi de bol köpüklü susurluk ayranı, üzerine de güzel bi fırında sütlaç mı diye sorsak herkes ikinci menüyü seçer. kanser de sütlacı seçer işte. neden, çünkü içinde glukoz var heheh. glukoz-warburg effect-anjiyogenez-metastaz falan.
9. genom instabilitesi ve mutasyon: bu olmazsa olmaz. bir kanser hücresi, durduk yerde kanser olmuyor. bu aslında ilk madde olmalı, ama daha sonraki makalede bulunduğu için böyle düşük sıralarda kaldı.
her şeyin başı mutasyon gençler. mutant bir büyüme faktörü reseptörünüz vardır, sürekli içeri "bölün, bölün, bölün, bölün" diye sinyal yollar, sürekli bölünmeye çalışırsınız, kanser olursunuz. mutant bir p53 proteininiz vardır, dna hasarı olsa bile "tamamdır, turp gibi maşşallah" damgasını çakar, hücre bu hasarlı dna'yı eşlemeye başlar, kanser olursunuz. mutant bir anti-apoptotik proteininiz vardır (mesela bcl-2), "öl, geber, apoptoza git" sinyali almasına rağmen "ölmüyorum ulan!" diye direnir, kanser olursunuz. mutasyon önemli yani. her şeyin başı mutasyon diye boşuna demedim.
10. hücresel enerji kullanımının deregülasyonu: glukoz hikayesi buraya gelecek aslında. anjiyogenezde anlatmışız onu zaten, geri dönüp okursunuz.

özetle böyle işte kanserin altında yatan sebepler, moleküler hedeler, biyokimyasal vıdılar falan filan. merak eden şu makaleyi okusun www.cell.com/abstract/s0092...

kindred ile mbg101 dersine katılan herkese teşekkürler. sertifika programımız en kısa zamanda hizmetinize girecektir *
devamını gör...

cem yılmaz tabiriyle, elvis'in bünyeyi terk etmesi sonucu ortaya çıkan hadise. uzak durulması gereken insan tipi.
devamını gör...

ben sevişince senin dinin neden elden gidiyor acaba? demek ki benim yatak odam senin dininin temellerini sarsıyorsa dinin pek de sağlam temellerde değil demek ki klfjlfskgkdgşhl.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim