her türlü otoriteyi reddeden,insanın sadece kendisine hesap verebileceğini savunan en yüce hayat görüşü.bilgi sahibi olmadan cahilce yorum yapanlar yüzünden tarih boyu yanlış anlaşılmıştır veya hiç anlaşılamamıştır.anarşizm şiddetsizliği,özgürlüğü,devletsizlik ve kanunsuzluğu doğru veya yanlış gibi kavramların kural olmadığını,kişiye göre değiştiğinden bahseder.evrensel ahlak yasasına karşı çıkar,insanların kurallar altında değil kendi ahlaklarının yordamıyla hareket etmesi gerektiğini söyler.anarşizmin bu yozlaşmış devirde uygulanması ne yazık ki geniş çapta imkansızdır.insan denen yoldan çıkmış varlıklar yüzünden anarşizmi yaşamak isteyen kişilerin yapması gereken kendilerini bu pislikten kurtarıp,yeşil anarşizm tadında bir hayata başlamaktır.teknoloji ve sanayileşmeden kaçarak insan elinin değmediği ve doğanın saflığını koruduğu yerlerde kendilerinin efendileri olarak sürdürecekleri bir hayat.bu şekilde bilgeilk ve huzura ulaşacaklardır.
devamını gör...

onu okumak.

davranışlarını, giyimini, jestlerini, mimiklerini okumak.
heyecanına ortak olup aynısını hissetmeye yanaşmak.

hayallerini, umutlarını, yalnızlıklıklarını, yaşadıklarını, serüvenlerini okumak.

belki de parfümünün içeriğinden ayakkabısının rengine kadar okumak.


bu bahsettiklerim çok zor bir şey bence. biraz birikmişlik gerekiyor gibi görünüyor.
devamını gör...

ınce memed serisi.
otuz yaşımda okudum. okuduktan sonra yaklaşık bir yıl boyunca elime başka roman alamadım. ardından bulabildiğim yaşar kemal kitaplarını okudum. ama ince memed başka, ince memed... çevremdeki herkese okutmaya çalışıyorum. siz de okuyun. muhakkak.
devamını gör...

maybe kelimesi çok hoşuma gidiyor konuşurken “belki” demek yerine bunu tercih ediyorum, kardeşim de her kelimeyi sorduğu için bu araya serpiştirdiklerimden ingilizceyi söküyor yavaş yavaş.
devamını gör...

haftasonu kongre yapılmıyor mu? yapılıyorsa tam kapanmak mümkün olmayacak zira.
devamını gör...

bütün yazdıklarınız yorumlara katılıyorum, yalnız bizim erkek çocukların, ders sırası ve sonrasında yapacakları göndermeleri, kızları rahatsız edecek davranış ve imalı konuşmaları rahatsız eder.
benim naçizane tavsiyem ayrı ayrı sınıflarda ders görmeleri.
utanmak iyidir, ar perdesi olsun çocuklarda.
devamını gör...

'anabilim dalı'nın güzel sanatlar fakülte ve enstitülerindeki karşılığıdır. ilk duyduğunda insan biraz şaşırıyor ama sonradan düşününce çok mantıklı olduğunu da anlıyor. sanatı ve bilimi birbirinden ayrı tutmak gereklidir çünkü.
devamını gör...

80 darbesi , kıbrıs harekatı , gölcük depremi.
devamını gör...

siyasetçilerin neredeyse tamamıdır.
devamını gör...

sword art online reki kawahara tarafınbdan yazılan ve abec tarafından görselleştirilen bir mangadır. hikaye 2022'de geçip devasa rol yapma oyunu ve sanal gerçeklik ile birleşen bir oyunu konu almaktadır. playstation için oyunları da bulunmaktadır.

şimdi animenin hikayesine geçelim.

nerve gear isimli sanal gerçeklik oyunlarını oynatan bir cihaz vardır ve bu cihaz çok yaygındır. 6 kasım 2022 yılında sao isimli bir vrmmorpg oyunu çıkışını yapar ve oyunu sadece 10.000 kişi alabilmeyi başarmıştır. kirito isimli oyuncu da bunlardan biridir. ancak oyunda bir sorun vardır. çıkış tuşu yerinde yoktur. herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken oyunun geliştiricisi kayaba akihibo aniden herkesi başlangıç noktasına ışınlar ve oyundan çıkmanın tek yolunun 100 farklı zindan bossunu yenip oyunu bitirmenin olduğunu söyler. ayrıca eğer oyuncunun canı sıfıra inerse otomatik olarak radyasyon yayarak oyuncuyu öldürecektir.

kirito daha önce bu oyunun beta testlerinde çok fazla deneyim elde ettiği için tek başına hareket ederek oyunu çok kolayca bitirebileceğini düşünmektedir. ancak işler kirito'nun beklediği gibi gitmeyecektir çünkü oyun beta sürümünden farklıdır.
devamını gör...

bir diyetisyen olarak bu konu hakkında şunları söyleyebilirim:
ilk olarak veganlık daha sağlıklıdır demek için çok fazla araştırma yok. fakat tam tersi sağlıksız olduğunu söylemek için de yeterli araştırma yok.
protein konusunda çekinceniz olmasın. gayet bitkilerden de protein ihtiyacınızı tam olarak karşılayabilirsiniz. (ilk 1-2 ay bir diyetisyenden yardım almanızı öneririm.)
söz konusu yaratmış olduğumuz kirlilikler olduğunda bunda en çok payı olan şeylerden biri de çiftlik hayvanları...
ve tabii ki salgın hastalıklar insanların şimdiye kadar geçirdiği neredeyse tüm salgın hastalıklar hayvanlardan geçmiştir.
canan karatay'ın söylediği gibi 'veganların beyni çalışmaz. doğaya bakın et yiyen hayvanlar ne kadar zeki ot yiyenler aptal' sözü tam bir saçmalıktır. doğada bize en yakın beyin yapısına sahip hayvanlar orangutanlardır. ve büyük çoğunluğu yalnızca bitkisel kaynaklarla beslenir. (çok nadiren et tüketen guruplarla karşılaşılmış fakat bu gurupların insanları taklit ettiği düşünülüyor.)
ağır metal birikimi konusuna gelirsek:
basit lise biyoloji bilgisiyle bu konuyu yanıtlamak mümkün aslında. ağır metal birikimi
en az bitkiler (yalnızca su içinde bulunan metal)
orta düzeyde otcul canlılar(ot ile beslendikleri için otların içinde bulunan ağır metal +su ile aldıkları metal)
yüksek düzeyde : etçil canlılar( otcul canlı+su)
en yüksek düzeyde ise : hepçil canlılarda olur.
dolayısıyla vegan olmak ağır metal alımınızı en aza indirecektir.
gdo konusu :
bu da başka bir saçmalık bitkiler gdo'lu yemememiz gerekir...
her ülkenin gdo konusunda uyguladığı prosedürler vardır.
bir tohumun insan gıdası olarak işlenebilmesi için :
avrupa ülkelerinde %0,9
türkiye'de ise %0,8' inin gdo' lu olması lazım
peki bu sınırların üzerinde olan tohumlara ne oluyor?
hayvan gıdası... (gdo ürünler de bizlere söylendiği kadar zarar vermez . öyle ki gdo olmasaydı hepimiz aç kalırdık.)
seçim senin...
devamını gör...

uzun zamandır içinden çıkamadığım, artık beni yoran şey. yok, ben öyle etrafında gayet iş bitiren insanlar olduğu halde sevgilisi olmadığı için yalnızlık edebiyatı yapanlardan değilim. gerçekten yalnızlar anlar bunu.

hayatım boyunca çok sosyal biri oldum lakin bugün geldiğimiz noktada, inanılmaz bir yalnızlığın içine düşmüş vaziyetteyim. üniversite bittikten sonra hangi kapıyı çaldıysam bir nevi yüzüme kapandı. iş bulamadım ve sosyal çevremden yavaş yavaş koptum. her şeyin ilacı olan zaman, beni zehirledi. ilk zamanlardaki boşluk hissi, yerini depresyona bıraktı. depresyon, bende kendi kabuğuma çekilmek olarak tezahür ediyor.

hayatımın belirli dönemlerinde, özellikle babamın hastalandığı süreçte yine benzer şeyler yaşamıştım ancak hayatta bir amacımın olması, beni tekrar kendime getiriyordu. son kabuğuma çekilişim çevreme yıkım getirdi. resmen "kendine yazık ediyorsun, neden aramıyorsun, telefonlarımızı açmıyorsun" cümleleri arasında kayboldum. moral vermek isteyenlere de kapattım kapılarımı. ilacım kendimde dedim, çözerim dedim. ben hep kendi bacağımı kendim kesmiştim; "kimseye ihtiyacım yok" demiştim. ne büyüklenmişim öyle, ne kibir doluymuşum. ben ki yalnızlığı çok sever, her işi kendim yapardım. yalnız sinemaya gider, yalnız yemek yer, kitap okur, hayal kurardım.

ailevi sorunlarım aşılamaz noktaya geldi. babasızlık benim hayatıma ağır bir darbe vurdu. çünkü benim babam, hayatta bana her zaman yardımcı olmuş tek insandı. sorunlu bir ailem vardı ve reis gittikten sonra tüm yük bana kaldı. ne zormuş baba olmak, ne zormuş seni dinlemeyenleri yönetmeye çalışmak. her kafadan bir sesin çıktığı bir kaos ortamında, kalp kırmanın vicdani yükleriyle yüzleşmek ne zormuş. bugün hayatım öyle bir noktaya geldi ki beni bu kıskaçtan kurtaracak birilerini arıyorum adeta. rest çekip gidecek olsam, aylardır arayıp sormadığım dostlarımın kapısına gidecek yüzü bulamıyorum.

uyumamamak değil de uyuyamamak çok kötü bir şeydir. ben 4 senedir adam gibi uyuyamıyorum. bugün kaygılarım azalmadı, aksine arttı. üç sene önce "ya şunlar olursa nolur" diye düşünmekten uyuyamadığım ne varsa hepsi oldu. şimdi, ileride olabileceklere olan kaygımdan uyuyamıyorum. onlar da olacak gibime geliyor çünkü hayat bu, okumayı bilirseniz size yolu da yordamı da gösterir.

hayattaki en değerli şeyim, çalışma azmimi kaybettim. ortamların en zeki çocuğu, en fişek adamının bugün düştüğü duruma üzülüyorum. kendimi uzaktan seyrediyorum ve "bu adama bakıp içilir kardeşim" diyorum. bir kere şuradan uzaklaşıp, içip kafamı dinlesem motivasyonumu biraz olsun toparlayacakmışım gibi geliyor. tabii içmeye bile param yok. artık yanına sokulup "baba bana bir yüz lira ateşlesene" diyecek kimsenizin olmaması çok kötü bir şey. şimdi babadan kalan parayla evi ben geçindiriyorum ve kendime ayda 4 5 paket sigara alacak paradan başka bir şey ayıramıyorum.

koskoca bandini, arturo dominic bandini, öyle bir hale geldi ki büsbütün yaşamın kendisine kırgın. bir insan nasıl harcanabilir, göz göre göre nasıl yolunu kaybedebilir, nasıl boktan bir hayatın hikayesini yazabilir etine kemiğine bürünmüş haldeyim. bu entryi okuyan olursa; ben ki hiç tanımadığım insanların yazdıklarıma, konuştuklarıma hayranlık belirtip davetler ettiği insandım. ben ki birilerinin nüfuz sahibi olmak için yanında görmek istediği bir insandım. ben, öyle bir düşüşün her aşamasına şahit oldum ki hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığını size garani edebilirim.

ne varsa elinizde sizi mutlu eden, hayatınızı kolaylaştırmak için, sizin için çabalayan kim varsa adamakıllı değerini bilin. sadece sevginin, kan bağının, bilmem ne zaman içilmiş kahvenin, temelinde mecburiyet olmuş ilişkilerin arkasına sığınıp da yanınızda olanların, işler zorlaştığında uzaklaşacaklarını, uzaklaşmasalar da sadece derdinizi dinleyip geçeceklerini iyi bilin. ben kimsenin uzaklaşmasını beklemedim, kendim uzaklaştım. ancak insan bir zaman geçtiğinde daha iyi anlıyor neyin ne olduğunu.

önceleri az çok bahanelerin arkasına sığınıyor, her türlü rezilliğin, kepazeliğin bir özrünü icat edebiliyorduk. ne zaman ki yaşam iyi kötü hayatta kalabilmek için bizden neler alabileceğini ortaya koyduğunda daha iyi anlıyor insan; bir yaşamın özetini çıkarıyor, ayakları yere sağlam basıyor. bugünlerin kırgınlığı, kızgınlığı, elimizden kayıp giden gençliğin bir daha geri gelmeyeceğinin bilinci yıkımı daha da artırıyor. çözüm yok, çözüm ararsak yolumuz stefan zweig'e çıkar, aşık imami'ye çıkar.

yaşıyoruz bir şekilde ama kızgınız. celine'in dediği gibi şiirimizi tüketiyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam!
devamını gör...

meteorolojik diyagramlar, ortalama 10 ile 14 gün arası tahminlerde kullanılan diyagramlardır. bir çok çeşit diyagram kullanılmaktadır.
atmosfer, stratosfer, sst ( sea surface temperature ) deniz yüzeyi sıcaklığı, skew-t ( vertikal diyagramlar ), uzun yıllar diyagramları vs gibi.

örnek vermek istediğim ise süper bilgisayarların çalıştırması sonucu günde 4 defa çıktı verdikleri tahmin diyagramı.
aşağıda gördüğünüz diyagramda; 850 hpa ( 1600 metre civarı ) , 500 hpa ( 5500 metre civarı ) ve precipitation ( yağış ) için 32 farklı permütasyon ile ortaya çıkan sonuçlar görülmektedir.
ana senaryo ( en güçlü ihtimal ) siyah renk ile belirtilen kalın çizgidir.
kontrol senaryo ( en düşük ihtimal ) koyu mavi ile belirtilmiştir.
averaj ( bütün senaryoların ortalaması ) ise kalın kırmızı çizgi ile belirtilmiştir.
en altta görülen yağış diyagramı ise mm cinsinden tahmini yağışı belirtiyor.

örnek verdiğim ise istanbul'un güncel diyagramıdır. bu diyagrama göre; önümüzdeki 3 gün yağışların etkili olacağı gözüküyor. nisan ayının ilk haftasında ise bir ısınma söz konusu. uzun vadede ise ay ortasında tekrar üşüyebiliriz gibi gözüküyor. tabi görüldüğü gibi çizgiler gitigde birbirinden uzaklaşıyor, bu da olasılıkları göstermiş bulunuyor. bundan dolayı 3 günden daha uzun vadede yapılan tahminlerin tutarlılık yüzdesi düşer.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

“satranç aklın jimnastiğidir.”
(s. decker)

satranç sadece bir oyun değil, ciddi matematik bilgisinin bir oyun tahtasına yansımasıdır. nasıl mı? konuya 180 derecelik bir açıdan bakalım.

iyi satranç oyuncularının taşlara sayısal değerler verdiklerini biliyoruz. örnek olarak; iki piyonunuzu feda edip, rakibinizin kalesini alıyorsanız, rakibin kalesi üç piyon değerindedir. ancak bu değer, oyun sırasında değişebilir ve iki piyon, bir kale veya attan daha değerli olabilir. satrançı acımasız bir oyun yapanda budur. sayısal değerlerin yani matematiksel bakışın oyun sırasında değişmesidir. tam karşılığı olmasada buna “değişkenlik” diyebiliriz.

bir başka matematiksel durum ise; örüntü.
tahtanın tamamına hakim olmanız. örüntü belli değerlerde ki sayıların bir kurala uygun olarak devam etmesi demektir. satranç dinamik bir oyun ve matematiksel olarak “değişkenlik” gösterdiği için, örüntü hesabını oyun sırasında yenileyerek yapmak gerekir. iyi bir satranç oyuncusu, bu hesabı her hamle sonrası yapar. kötü bir oyuncuda bu hesabı yapar ama farkında olmaz. mesele burada kaç hamle sonrasını görüyor veya tahmin ediyor olmanızda.

satranç tahtasında 2 taraf 1 er hamle yaptığında 400 , 2 taraf 2şer hamle yaptığında  72.084 ve 2 taraf 3 er hamle yaptığında 4 milyondan fazla seçenek vardır. 2 tarafın yaptığı 4 er hamleden sonra 318 milyar seçenek vardır. hamle sayısı arttıkça, çarpan sayısı katlanır ve matematik bile çileden çıkabilir.

satranç tahtasında atın turlayabileceği 122 milyon hamle vardır. oyun başlangıcından itibaren 2. hamleden sonra mat etmenin 8 farklı yolu, 3. hamleden sonra mat etmenin 355 farklı yolu vardır. hamle sayısı arttıkça, 128 milyar dolara doğru ilerlersiniz.

ve en önemli matematiksel bakışa gelelim; olasılık!

oyun sırasında sıkça aklınızdan geçen kelime bir olasılık hesabıdır. “eğer” bu vezir şu konumda olsaydı kazanmıştım. eğer rakip hamleyi h8’e yapsaydı, şah mat. olasılık hesabı, satrançın ana fikridir demek yanlış olmaz. mesele burada bir oyunu kazanmaktan öte, kimin daha doğru ve daha çok olasılık hesabını yapmasıdır. bu oyunda şans yoktur. ya kötü oyuncu vardır ya da yanlış hamle yapmış oyuncu.

bu oyun sırasında ne kadar çok “eğer” diyorsanız o kadar iyidir. kazanmak için eğer kelimesini doğru planlarsanız, şahı öldürürsünüz.

ve son olarak; şah mat, pers dilinde “kral öldü” anlamına gelir.

matematik affetmez!
devamını gör...

cevap: su. su akarken toprak üzerinde bir yol bırakır. ve eğer suyu zamana benzetirsek, şu anki şartlarla geri dönemeyeceğimiz için, mevcut su kanalları üzerinden, suyun aktığı yol üzerinden ilerlemek durumunda kalırdık.

sorum şu:

bencilliği sence en güzel ne dizginleyebilir, senin insanlık için yapabileceklerin mi, yoksa başkasının insanlık için yapabilecekleri mi, neden?
devamını gör...

kahvaltı sonrası kahvesidir. birazdan ofise çıkılıp yapılacaktır. bir tane de tellendirdik mi o iş tamam.
devamını gör...

(bkz: 30 yaş altı yazarlar uçurulsun kampanyası)
(bkz: 30 yaş üstü yazarlar uçurulsun kampanyası)
bu kampanyaları da göz önünde bulundurarak sözlük için ideal yaşın kaç olduğuna ben karar veremedim. z kuşağının sözlüğe hiçbir zararının olmamasına rağmen sürekli linç yemesine anlam veremediğim gibi 40 yaşındaki yazarların da size nasıl bir zararının dokunduğuna anlam veremiyorum. onların bizden daha çok hayat tecrübeleri var, onların tecrübelerini, fikirlerini ve düşüncelerini okumak beni mutlu ediyor. bence sözlüğün her yaş grubuna ihtiyacı var.

ayrıca birine "ne işin var burada " demeye hakkımız yok. sözlüğe giriş yaparken hiçbir yaş kısıtlaması görmedim. bu da demek oluyor ki sözlükte yaşımızın hiçbir önemi yok.
devamını gör...

bir şehir efsanesi.

yıllardır her yeni yıla aynı şekilde girer oldum. hiçte aynı geçmedi yıllarım. biri bir şey kazandırdı, biri kaybettirdi. yazılan yaşanıyor buna inanıyorum; yıla giriş hiçbir şeyi değiştirmiyor malesef. *
devamını gör...

kim bilir kaç kişi ayrı yataklarda birbirine sarılarak uyuyordur.
özdemir asaf.
devamını gör...

çok eski bir hint üflemeli çalgısı. anadolu kültüründeki zurna çalgısına benzer ama daha derin bir ses tonuna sahiptir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim