aspidistra
gordon para yasasına isyan etmiş bir adam. ailesi sınıf atlamak için gerekli parayı kazanabilecek tek varis olarak onu gördüğünden tüm eğitimi için ellerinden geleni yaparken bir yandan da onu bu durum için işleyerek yetiştirmiştir.
gordan ise iyi bir işte çalışıp paranın kölesi olmaktansa sefil işlerde az para ile çalışarak ruhunu özgürleştireceğine inanır.
ancak her şeyin yolu da paradır. sadakat bile para ile satın alınır. iyi bir iş hapishanesine razı olmadığından kadınlarla olan bütün ilişkilerine süreksizlik ve aldatma egemendir. paradan feragat etmek, kadından da feragat etmeyi getirir ona göre. ya para tanrısına hizmet edecek ya da kadınsız kalacaktır.
ona aşık olan rosemary'in sevgisini isterken de bir yandan onu kendinden uzaklaştırmak ister. çünkü ne kadar iyi bir insan olsa da rosemary'nin de bir gün onu yoksulluğundan dolayı aşağılayacağına inanır. bu yüzden katı, kıskanç bir bağımsızlıkla özsaygısını korumak için elinden geleni yapar.
kitabın adı da* sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü göstergesi olan çiçeksiz bir zambak türünden gelir.
"insanoğlunun ve meleklerin diliyle konuşsam da, param olmadığından, ses üfleyen bir trompet ya da çınlayan bir çembalo konumundayım. geleceği görme, bütün gizemleri ve bütün bilgileri anlama yetim olsa da, dağları yerinden oynatacağıma inansam da param yoksa, bir hiçim. bütün varlığımı yoksulları doyurmaya adasam da, yakılmak üzere bedenimi sunsam da, param yoksa, bunların bana hiçbir yararı yok. para çok acı çeker, naziktir; para kıskanmaz; para kendini övmez, şişinmez, uygunsuz davranmaz, kendini düşünmez, kolay aldanma, kötü şey düşünmez; eşitsizlikten hoşlanmaz ama hakikatle coşar; her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umar, her şeye dayanır... ve şimdi, inanç, umut ve para hüküm sürmekte; bu üçü egemen ama içlerinde en yücesi, para."
gordan ise iyi bir işte çalışıp paranın kölesi olmaktansa sefil işlerde az para ile çalışarak ruhunu özgürleştireceğine inanır.
ancak her şeyin yolu da paradır. sadakat bile para ile satın alınır. iyi bir iş hapishanesine razı olmadığından kadınlarla olan bütün ilişkilerine süreksizlik ve aldatma egemendir. paradan feragat etmek, kadından da feragat etmeyi getirir ona göre. ya para tanrısına hizmet edecek ya da kadınsız kalacaktır.
ona aşık olan rosemary'in sevgisini isterken de bir yandan onu kendinden uzaklaştırmak ister. çünkü ne kadar iyi bir insan olsa da rosemary'nin de bir gün onu yoksulluğundan dolayı aşağılayacağına inanır. bu yüzden katı, kıskanç bir bağımsızlıkla özsaygısını korumak için elinden geleni yapar.
kitabın adı da* sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü göstergesi olan çiçeksiz bir zambak türünden gelir.
"insanoğlunun ve meleklerin diliyle konuşsam da, param olmadığından, ses üfleyen bir trompet ya da çınlayan bir çembalo konumundayım. geleceği görme, bütün gizemleri ve bütün bilgileri anlama yetim olsa da, dağları yerinden oynatacağıma inansam da param yoksa, bir hiçim. bütün varlığımı yoksulları doyurmaya adasam da, yakılmak üzere bedenimi sunsam da, param yoksa, bunların bana hiçbir yararı yok. para çok acı çeker, naziktir; para kıskanmaz; para kendini övmez, şişinmez, uygunsuz davranmaz, kendini düşünmez, kolay aldanma, kötü şey düşünmez; eşitsizlikten hoşlanmaz ama hakikatle coşar; her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umar, her şeye dayanır... ve şimdi, inanç, umut ve para hüküm sürmekte; bu üçü egemen ama içlerinde en yücesi, para."
devamını gör...
insanı rahatlatan bitki kokuları
parfüm çiçeği (akşam serin olsun bi de amaan nasıl güzel kokar )
fesleğen
portakal çiçeği
lavanta
fesleğen
portakal çiçeği
lavanta
devamını gör...
belçika'da cinsel ilişki rıza yaşının 14 olması
saçmalık değil pedofili de değil(yaş sınırı olması lazım 15 yaşındaki birisiyle 40 yaşındaki birisi birlikte olmuyor. yasak. 15-18 oluyor.) ama 14 biraz küçük gibi. 15-16 makul. o insanların kültürü bambaşka bize buradan garip görünüyor. türkiye'deki 14 yaşındaki çocukla belçika'daki hem fiziksel hem zihinsel olarak aynı olmuyor. bu yasa türkiye'ye gelse kıyamet kopar ki kopmalı da çünkü türk insanının kültürel yapısı buna uygun değil fakat kanada gibi ülkelere uyuyor.
edit: asıl saçmalık cinsel ilişki rıza yaşı ve evliliği karıştırıyor olmanız. sex=evlilik değildir. 25-35 ort. evlilik yaşıdır fakat insan vücudu 14-15 yaş sonrası cinsel ilişkiye girmek için programlanmış. evrimsel süreç böyle işlemiş. bunun çocuk evlilikleriyle hiç bir ilgisi yok. evlilik tamamen sexten ayrı bir olay. o toplum ve devlet önünde "resmi" bir sözleşme hali. özellikle ilişkiden doğacak çocuk ve malvarlık için var. evlilik yaşı yüksek cinsel ilişki rıza yaşı düşük olmalı. kürtaj, alkol ve uyuşturucu kullanımı nereden çıktı ya? adamlar zaten korunma yollarını öğretiyorlar çocuklara. elbette istenmeyen gebelikler olacak suudi arabistan'da olmuyor mu? her yerde oluyor. bir kere başına böyle bir şey gelen birisi zaten diğer seferlerde daha dikkatli olacaktır. uyuşturucu tüm insanlığın ortak mücadelesi olmalı ulan sexle ne ilgisi var? alkolü zaten üzgünüm ama çoğu insan kullanıyor. elbette zararlı özellikle belirli yaş altı için. fakat alkol tüketimi uyuşturucu kullanımı gibi önüne kolay geçilebilecek bir şey değil.
edit: asıl saçmalık cinsel ilişki rıza yaşı ve evliliği karıştırıyor olmanız. sex=evlilik değildir. 25-35 ort. evlilik yaşıdır fakat insan vücudu 14-15 yaş sonrası cinsel ilişkiye girmek için programlanmış. evrimsel süreç böyle işlemiş. bunun çocuk evlilikleriyle hiç bir ilgisi yok. evlilik tamamen sexten ayrı bir olay. o toplum ve devlet önünde "resmi" bir sözleşme hali. özellikle ilişkiden doğacak çocuk ve malvarlık için var. evlilik yaşı yüksek cinsel ilişki rıza yaşı düşük olmalı. kürtaj, alkol ve uyuşturucu kullanımı nereden çıktı ya? adamlar zaten korunma yollarını öğretiyorlar çocuklara. elbette istenmeyen gebelikler olacak suudi arabistan'da olmuyor mu? her yerde oluyor. bir kere başına böyle bir şey gelen birisi zaten diğer seferlerde daha dikkatli olacaktır. uyuşturucu tüm insanlığın ortak mücadelesi olmalı ulan sexle ne ilgisi var? alkolü zaten üzgünüm ama çoğu insan kullanıyor. elbette zararlı özellikle belirli yaş altı için. fakat alkol tüketimi uyuşturucu kullanımı gibi önüne kolay geçilebilecek bir şey değil.
devamını gör...
tek tarafı bozuk kulaklık
her kablolu kulaklığın başına gelecek hazin sondur, bu acıdan kurtulmak için kablosuz kulaklık tercih ettim umarım beni tek tarafı bozulan kablolu kulaklıklar kadar pişman etmez.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bu gece özel benim için. çok şey düşünüyorum çünkü. her şeyi, herkesi. en önemli şeyi, en önemsiz şeyi. kafam tam bir savaş alanı. aklıma gelmeyecek düşünceler aklıma geliyor, olması çok düşük bir ihtimal olan olayların kafamda canlanışına şahit oluyorum. uzun zamandır düşünmediğim şeyleri de düşünüyorum, hiç aklımdan çıkmayan şeyleri de.. öncesini, sonrasını, şimdiyi.. bir gün düşündüğüm ikinci gün daha da farklılaşıyor. içim sıkışıyor, daralıyorum. bir boşluk mu demeliyim ne demeliyim bilemiyorum. tarif edemeyeceğim bir düğüm var içimde. karmaşa..
arkada da bu çalıyor. ama durulmuyor düşünceler bir türlü. bu gece uyutmuyorlar. üzücü olan da şu.. önem verdiklerim.. gerek kişiler, gerek değerler, gerekse fikirler.. bunlar günün birinde yok mu olacaklar? bilemiyorum sözlük, artık hiçbir şey bilemiyorum..
arkada da bu çalıyor. ama durulmuyor düşünceler bir türlü. bu gece uyutmuyorlar. üzücü olan da şu.. önem verdiklerim.. gerek kişiler, gerek değerler, gerekse fikirler.. bunlar günün birinde yok mu olacaklar? bilemiyorum sözlük, artık hiçbir şey bilemiyorum..
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
brothers düğüm salonu iftiharla sunar! obsesyonunuz mu var!?
getirin yenisiyle değiştirelim, size yepisyeni gıcır gıcır obsesyonlar verelim!
takınca takılanlar, masa örtüsününün sarkık köşesi yüzünden huzuru kaçanlar, limon diyemeyenler, kadifeye dokunamayanlar, yorgan kılıfının fermuarından çarşafın kırışığından uykusu kaçanlar, balon yalayamayanlar, alaylı dilbilgisi profesörleri, çorapsız ve pencere cam perde kapalı uyuyamayanlar, dağınık odada darlanan, evinden başka bir yerde s*çamayanlar!
sözlüğün en psikopat güruhu, gururla bir adım öne çıkın!
bu akşam obsesyonlarımızı, obsesyonlarınızı ve obsesyonyorlarlarlarını konuşacağız.
çünkü öyle.

yer : o ağacın altı
kalkış saati : 21:00
daimi görsel taşeronumuz cenk'in arka bahçesi'ne teşekkürlerimizle.
getirin yenisiyle değiştirelim, size yepisyeni gıcır gıcır obsesyonlar verelim!
takınca takılanlar, masa örtüsününün sarkık köşesi yüzünden huzuru kaçanlar, limon diyemeyenler, kadifeye dokunamayanlar, yorgan kılıfının fermuarından çarşafın kırışığından uykusu kaçanlar, balon yalayamayanlar, alaylı dilbilgisi profesörleri, çorapsız ve pencere cam perde kapalı uyuyamayanlar, dağınık odada darlanan, evinden başka bir yerde s*çamayanlar!
sözlüğün en psikopat güruhu, gururla bir adım öne çıkın!
bu akşam obsesyonlarımızı, obsesyonlarınızı ve obsesyonyorlarlarlarını konuşacağız.
çünkü öyle.

yer : o ağacın altı
kalkış saati : 21:00
daimi görsel taşeronumuz cenk'in arka bahçesi'ne teşekkürlerimizle.
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
"ulan, lan" kelimelerinin kökü "evlat, erkek evlat" manasındaki "oğlan" sözüne dayanır.
kelimenin başındaki "o" sesi, zamanla "u"ya dönüşmüş, sonra da "ulan" ve "lan" şeklinde aşınmaya uğrayarak varlığını sürdürmüştür. (bkz: ali akar) (bkz: düşünen türkçe)
kelimenin başındaki "o" sesi, zamanla "u"ya dönüşmüş, sonra da "ulan" ve "lan" şeklinde aşınmaya uğrayarak varlığını sürdürmüştür. (bkz: ali akar) (bkz: düşünen türkçe)
devamını gör...
lev nikolayeviç tolstoy
iyilik yap hatırlanmaz.
yanlış yap unutulmaz.
sen kimsenin 'yapamaz'
dediğini yap,
çünkü söylemeseler de
akıllarından çıkmaz.
sözlerinin sahibi rus yazar.
yanlış yap unutulmaz.
sen kimsenin 'yapamaz'
dediğini yap,
çünkü söylemeseler de
akıllarından çıkmaz.
sözlerinin sahibi rus yazar.
devamını gör...
90'lı yıllardaki furyalar
uzak doğu karate filmleri. bir dönem abiyi kardeşe kırdıran, uçan tekme denemelerine sebebiyet veren filmler.
devamını gör...
özgürlük gerçek midir sorunsalı
ozgurlukteki kasit, arzu edilen her eylemi gerceklestirmekse, hayir degilim/degiliz...
bundan farkli olarak zorla yaptirilan bir eyleme tabi miyiz? (ben degilim en azindan) o zaman ozgurum/ozguruz evet...
bundan farkli olarak zorla yaptirilan bir eyleme tabi miyiz? (ben degilim en azindan) o zaman ozgurum/ozguruz evet...
devamını gör...
nedir bu kadar zor olan sorusu
birçok şey zor bu hayatta. gülerken birden bir film misali akla gelen insanların, acı çekmis insanların, düşünceler kutusunda yer edinmesi. dünyada bir yerlerde zorlanan hayatlarin oldugunu bilmek zor. alışmak duygusunu yaşattıran insanı hayatınızdan çıkarmak zor mesela. beklenti oluşturmamak, hayal kırıklıliğina uğramamak en zoru hayatı çırkinleştiren insanların karşısında.
devamını gör...
freddy krueger
springwood, ohio’lu kurgusal çocuk seri katili. bir şekil değiştirendir (shapeshifter). rüyaları manipüle edebilir. rüya aleminde güçlüdür ancak rüyaları manipüle etme yeteneği aynı zamanda onu zayıf düşürür. rüyada onu tutan kişi uyanırsa freddy de o kişiyle birlikte gerçekler dünyasına geçer. burada normal bir insandır. acı çekebilir, öldürülebilir (geçici olarak). annesi amanda krueger adındaki bir rahibedir. babası belirsizdir. amanda, akıl hastanesindeki en azılı suçluların bir hafta boyunca tecavüzüne uğramıştır.
çeşitli isimlerle anılır:
> springwood katili
> rüyaların efendisi
> 100 manyağın p*ç oğlu
> rüya iblisi
> süper freddy
> fred krueger
> elm sokağının kâbusu
#1282379 postumda da anlattığım gibi, wes craven çocukluğunda abisiyle evde yalnız kaldığı bir akşam pencereden dışarı bakar. dışarıda, sokak lambasının altında freddy gibi şapka giymiş biri, bir evsiz durmaktadır. craven camdan bakarken adam da ani bir hareketle döner ve wes craven’a gözlerini diker. craven korkuyla geri çekilir. sonra tekrar bakar. adam oturdukları apartmana doğru ilerlemektedir. az sonra apartmana girer. küçük wes’in yüreği ağzında atmaktadır. abisine söyler. abisi bir beyzbol sopası alır ve kapının ardında beklemeye başlar. adamın ayak sesleri merdivenlerden giderek yaklaşmaktadır. artık cravenlar’ın katındadır ses. adımlar koridorda ilerler. wes ve abisi korku içinde beklemektedir. ayak sesleri sonunda dairelerinin kapısının önüne gelir. durmuştur adımlar. abi beyzbol sopasını sıkı sıkı tutar, havaya kaldırır. saldırmaya hazırdır ve kapıyı açar. adamla yüzleşmeye hazırdır. kapı ardına kadar açılır ve dışarıda hiçkimse yoktur. sopa hâlâ havada koridora çıkan wes’in abisi koridorda da kimseyi göremez ve içeri girip kapıyı kapatır. wes’le bakışırlar. her ikisi de ayak seslerini duymuş, kapıya kadar sesleri takip etmiştir. hiçbir açıklama getirmemişlerdir bu dehşet anına.
işte freddy krueger’a ilham veren homeless böyle bir anı yaşatmıştır wes craven’a.
öte yandan fredddy’nin kazak renkleri de özellikle seçilmiştir. kırmızı ve yeşil bir arada olunca mide bulantısı, tiksinti yarattığı için krueger’a da bu renklerde kazak giydirilerek seyircinin bilinçaltında rahatsızlık duygusu yaratılması amaçlanmıştır.
freddy, elm sokağı’nda kabus serisi dışında çeşitli medyalarda da görünmüştür. aklıma gelenler (kronolojik olmadan):
- ready player one (steven spielberg, 2018): oynanabilir karakter (avatar)
- freddy vs jason vs ash (2007, çizgi roman)
- freddy vs jason (ronny yu, 2003)
- jason goes to hell: the final friday (adam marcus, 1993): freddy’nin eldivenli eli topraktan çıkar, jason’ın maskesini alıp cehenneme götürür.
- freddy’nin kabusları (1988 - 1990, 44 bölüm)
- mortal kombat x (2011, video game): oynanabilir karakter
- dead by daylight (2017, video game): oynanabilir karakter
- chucky’nin gelini (ronny yu, 1998): freddy’nin eldiveni, diğer kurgusal seri katillerin ikonik silahları, maskeleri ile birlikte polis merkezinde kanıt odasındadır.
- evil dead 2 (sam raimi, 1987): freddy’nin eldiveni meşhur kulübenin duvarında asılıdır.
- ash vs evil dead (sam raimi, 2017, tv dizisi, sezon 1, bölüm 10: the dark one): freddy’nin eldiveni
- dracula: ölü ve mutlu (mel brooks, 1995): dracula kabus görürken freddy’nin kahkahası
- elm sokağı’nda kabus (samuel bayer, 2010, remake)
(bkz: elm sokağında kabus)
(bkz: dracula)
(bkz: wes craven)
(bkz: ash vs evil dead)
(bkz: evil dead)
(bkz: chucky’nin gelini)
(bkz: dracula: ölü ve mutlu)
(bkz: mortal kombat)
(bkz: ready player one)
(bkz: dead by daylight)
(bkz: freddy’nin kabusları)
(bkz: freddy jason’a karşı)
(bkz: freddy vs jason vs ash)
(bkz: jason goes to hell)
(bkz: 13. cuma)
çeşitli isimlerle anılır:
> springwood katili
> rüyaların efendisi
> 100 manyağın p*ç oğlu
> rüya iblisi
> süper freddy
> fred krueger
> elm sokağının kâbusu
#1282379 postumda da anlattığım gibi, wes craven çocukluğunda abisiyle evde yalnız kaldığı bir akşam pencereden dışarı bakar. dışarıda, sokak lambasının altında freddy gibi şapka giymiş biri, bir evsiz durmaktadır. craven camdan bakarken adam da ani bir hareketle döner ve wes craven’a gözlerini diker. craven korkuyla geri çekilir. sonra tekrar bakar. adam oturdukları apartmana doğru ilerlemektedir. az sonra apartmana girer. küçük wes’in yüreği ağzında atmaktadır. abisine söyler. abisi bir beyzbol sopası alır ve kapının ardında beklemeye başlar. adamın ayak sesleri merdivenlerden giderek yaklaşmaktadır. artık cravenlar’ın katındadır ses. adımlar koridorda ilerler. wes ve abisi korku içinde beklemektedir. ayak sesleri sonunda dairelerinin kapısının önüne gelir. durmuştur adımlar. abi beyzbol sopasını sıkı sıkı tutar, havaya kaldırır. saldırmaya hazırdır ve kapıyı açar. adamla yüzleşmeye hazırdır. kapı ardına kadar açılır ve dışarıda hiçkimse yoktur. sopa hâlâ havada koridora çıkan wes’in abisi koridorda da kimseyi göremez ve içeri girip kapıyı kapatır. wes’le bakışırlar. her ikisi de ayak seslerini duymuş, kapıya kadar sesleri takip etmiştir. hiçbir açıklama getirmemişlerdir bu dehşet anına.
işte freddy krueger’a ilham veren homeless böyle bir anı yaşatmıştır wes craven’a.
öte yandan fredddy’nin kazak renkleri de özellikle seçilmiştir. kırmızı ve yeşil bir arada olunca mide bulantısı, tiksinti yarattığı için krueger’a da bu renklerde kazak giydirilerek seyircinin bilinçaltında rahatsızlık duygusu yaratılması amaçlanmıştır.
freddy, elm sokağı’nda kabus serisi dışında çeşitli medyalarda da görünmüştür. aklıma gelenler (kronolojik olmadan):
- ready player one (steven spielberg, 2018): oynanabilir karakter (avatar)
- freddy vs jason vs ash (2007, çizgi roman)
- freddy vs jason (ronny yu, 2003)
- jason goes to hell: the final friday (adam marcus, 1993): freddy’nin eldivenli eli topraktan çıkar, jason’ın maskesini alıp cehenneme götürür.
- freddy’nin kabusları (1988 - 1990, 44 bölüm)
- mortal kombat x (2011, video game): oynanabilir karakter
- dead by daylight (2017, video game): oynanabilir karakter
- chucky’nin gelini (ronny yu, 1998): freddy’nin eldiveni, diğer kurgusal seri katillerin ikonik silahları, maskeleri ile birlikte polis merkezinde kanıt odasındadır.
- evil dead 2 (sam raimi, 1987): freddy’nin eldiveni meşhur kulübenin duvarında asılıdır.
- ash vs evil dead (sam raimi, 2017, tv dizisi, sezon 1, bölüm 10: the dark one): freddy’nin eldiveni
- dracula: ölü ve mutlu (mel brooks, 1995): dracula kabus görürken freddy’nin kahkahası
- elm sokağı’nda kabus (samuel bayer, 2010, remake)
(bkz: elm sokağında kabus)
(bkz: dracula)
(bkz: wes craven)
(bkz: ash vs evil dead)
(bkz: evil dead)
(bkz: chucky’nin gelini)
(bkz: dracula: ölü ve mutlu)
(bkz: mortal kombat)
(bkz: ready player one)
(bkz: dead by daylight)
(bkz: freddy’nin kabusları)
(bkz: freddy jason’a karşı)
(bkz: freddy vs jason vs ash)
(bkz: jason goes to hell)
(bkz: 13. cuma)
devamını gör...
marmara denizi'nde çıkan deniz salyaları
uzun zamandır denizde bulunan ve artan, halk arasında deniz salyası olarak bilinen müsilajların yüzeye çıkmasıdır. müsilajlarların yoğunluğunu konuyla ilgili yapılan bir söyleşiden net bir şekilde anlayabilirsiniz:
"marmara denizi’nin tabanına ses dalgası yollayarak derinliği ölçtüğümüz cihazlarımız var. ses dalgalarıyla derinliği ölçen aletler marmara denizi’nin büyük bir bölümünde derinliği 25 metre gösteriyor. altınızdaki derinlik bin metre de olsa alet 25 metre gösteriyor! çünkü çok büyük bir müsilaj yoğunlaşması var. ses dalgaları çarpıp geri dönüyor. tam derinliği ölçmenin imkânı yok. bin metreyi aşkın derinliklerden, çukurlardan, su numuneleri alıyoruz. o derinliklerde de müsilaj var. an itibarıyla interface dediğimiz ara yüzeyde büyük bir birikim gözlense de, marmara denizi’nin tüm su kolonunda müsilaj agregat mevcut."
söyleşi
1989’da ne oldu?
1960’larda haliç’in kirlenmesiyle deniz kirliliği olgusu hayatımıza girdi. ama o kirlilik bugün anladığımız türden bir deniz kirliliği değildi. denizde yüzen sebzelerin yarattığı kirlilik veya dağınık noktalardan yüzeye ulaşan çok daha az bir nüfusun atıkları, bugünkü kirlilikten çok farklı. haklı olarak o tarihlerde devlet ve yerel idare istanbul’un kanalizasyon ve yağmur suyunun bertarafı ile içme suyunun planlanması için yabancı mühendislik firmalarının içinde olduğu damoc (daniel-mann-jhonson/alvard-burdic/mendhall/havson motor-chechi and comp) konsorsiyumunun projesi üzerinde çalışmaya başladı. o günkü teknolojik şartlarda istanbul’un atık suyunun bertarafı için biyolojik arıtma sistemleri kurulması öngörülüyordu. kanalizasyon arıtma sistemleriyle ilgili projelendirme yapıldı. hatta damoc projesi istanbul’da atık suyun arıtılmasının deniz kenarındaki bölgelerde değil, karasal bölgelerde yapılmasını öneriyordu. proje 1971’de sunuldu. damoc projesi hayata geçseydi istanbul’un o günkü sorunu çağdaş bir şekilde çözülecekti. proje gerçekleştirilmedi, marmara’dan çok “sular aktı”.
neydi o “sular”?
istanbul bugünkü kadar büyük değildi, ama o zaman da “megakent” denirdi. yine yeni bir konsorsiyumla istanbul kanalizasyon projesi revizyonu adı altında camp-tekser isimli bir proje üretildi. damoc istanbul kanalizasyon ve su temini projesiydi, camp-tekser ise onun “revizyonu!”. ilk iş arıtmalar “ön arıtmaya” çevrildi. politik akıl ve onun şakşakçıları “pisliği kolektörlerde toplarız, derin deniz deşarjıyla marmara’nın alt akıntısına basarız ve karadeniz’e göndeririz” dediler. en iyi şartlarda alt akıntının sadece yüzde 10’u karadeniz’e ulaşıyor. bilim insanlarının yüzde 90’ı ayağa kalktı. “bu olmaz” dendi. ama dinleyen olmadı. kamuoyunda büyük tartışmalar yaşandı. fakat idare bilimle inatlaşarak bu revizyonu uygulamaya soktu. bu, bedrettin dalan’ın “haliç gözlerimin rengi gibi olacak” dediği dönemdir.
marmara’da oksijen miktarı yerlerde sürünüyor. oksijen şu an müsilaj yüzünden daha da düşük. marmara denizi’nin “o bölgesi bu bölgesi” yok. bir havuza içme suyu doldurup bir köşesinden pis su bassanız o su içilir mi?
teknik olarak bu nasıl uygulandı?
ilk önce kuzey ve güney haliç kolektörleri yapıldı. haliç’in bütün pisliği borularla (kuşaklama kolektörleri) toplanarak ahırkapı önünden derin deniz deşarjı yöntemiyle marmara’ya basıldı. denizin alt akıntısını taşıyıcı bir bant (konveyör) gibi düşündüler ve atık suların karadeniz’e gitmesini umdular. velev ki bütün atık su karadeniz’e ulaşsaydı, o zaman da karadeniz kirlenecekti. ne yazıktır ki, kısa sürede bu derin deniz deşarj yöntemi türkiye’deki tüm belediyelere örnek oldu. karadeniz, marmara ve ege’deki tüm kurum ve kuruluşlar bu kervana katıldı. geçen zaman zarfında derin deniz deşarjını aklamak için yönetmelikler çıkarıldı. “derin deniz deşarjı seyreltmeyle arıtma yapıyor” dendi. evet, seyrelme oluyor. bir bardak temiz suya bir damla kirli su eklesem kirlilik seyrelir. ama o su içilir mi? hiçbir arıtma yapmaksızın, nasıl olsa seyreliyor düşüncesiyle atıklar denizlere boca edilmeye başlandı. ne kadar seyrelirse seyrelsin, 32 senenin sonunda geldiğimiz nokta bu. ancak, derin deniz deşarjına taraftar olanlar zamanında alt akıntının kendi “keşifleri” olan odtü kanalı yoluyla “güldür güldür” karadeniz’e gittiğini söylüyorlardı. bunu ispatlamak için “marmara denizi’nin alt akıntısını boyadılar”. neden boyandı? marmara’nın dip akıntısının karadeniz’e gittiğini ispatlamak için boyadılar. alt akıntının ancak yüzde 10’u karadeniz’e ulaşıyor, o da uygun şartlar altında. şimdi de öyle, geçmişte de öyleydi. bunca şey yaşandıktan sonra, “marmara denizi zaten hastaydı” deniyor. değildi, bu hale 1989 sonrası getirildi, daha doğrusu taammüden öldürüldü.
bahsettiğiniz yıllar istanbul’a neoliberal müdahalelerin başladığı yıllar. marmara denizi’nin sağlığının neoliberal kentleşme politikalarıyla nasıl bir ilişkisi var?
1989 istanbul için tasarlanan neoliberal politikaların devreye sokulduğu döneme denk geliyor. o zamanlar camp-tekser projesine karşı çed raporunun muadili olan ingiltere konumlu jones and stokes associates tarafından hazırlanan çevre etki değerlendirme çalışmaları bugünkü durumu tarif ediyordu. “derin deniz deşarjı yaparsanız, türkiye’de balıkçılığa nokta koyarsınız. tür çeşitliliği azalır mevcut türlerin fert adetinde artış olur. oksijen dramatik şekilde düşer, canlılık yok olur” deniyordu. tam olarak belirtmek gerekirse, biyolojik rapor ve çevresel değerlendirme bölümünde, giriş kısmı sonunda, “biyolojik bakımdan, projeden etkilenebilecek deniz kaynakları, ege denizi’nden karadeniz’e kadar uzanmaktadır kısa vadede ölçülenebilir etkiler, proje sahası sınırları içinde kalabilir. ancak, uzun vadede, istanbul ve izmit’in yerleşme sahalarının, ege’den karadeniz’e kadar bütün saha içinde, su niteliğini ve biyolojik kaynakları etkilemesi beklenmektedir” vurgusu yapılıyor. ama bugün de pek çok projede gördüğümüz gibi bilimle inatlaşarak bu garabet sistem hayata geçirildi.
"marmara denizi’nin tabanına ses dalgası yollayarak derinliği ölçtüğümüz cihazlarımız var. ses dalgalarıyla derinliği ölçen aletler marmara denizi’nin büyük bir bölümünde derinliği 25 metre gösteriyor. altınızdaki derinlik bin metre de olsa alet 25 metre gösteriyor! çünkü çok büyük bir müsilaj yoğunlaşması var. ses dalgaları çarpıp geri dönüyor. tam derinliği ölçmenin imkânı yok. bin metreyi aşkın derinliklerden, çukurlardan, su numuneleri alıyoruz. o derinliklerde de müsilaj var. an itibarıyla interface dediğimiz ara yüzeyde büyük bir birikim gözlense de, marmara denizi’nin tüm su kolonunda müsilaj agregat mevcut."
söyleşi
1989’da ne oldu?
1960’larda haliç’in kirlenmesiyle deniz kirliliği olgusu hayatımıza girdi. ama o kirlilik bugün anladığımız türden bir deniz kirliliği değildi. denizde yüzen sebzelerin yarattığı kirlilik veya dağınık noktalardan yüzeye ulaşan çok daha az bir nüfusun atıkları, bugünkü kirlilikten çok farklı. haklı olarak o tarihlerde devlet ve yerel idare istanbul’un kanalizasyon ve yağmur suyunun bertarafı ile içme suyunun planlanması için yabancı mühendislik firmalarının içinde olduğu damoc (daniel-mann-jhonson/alvard-burdic/mendhall/havson motor-chechi and comp) konsorsiyumunun projesi üzerinde çalışmaya başladı. o günkü teknolojik şartlarda istanbul’un atık suyunun bertarafı için biyolojik arıtma sistemleri kurulması öngörülüyordu. kanalizasyon arıtma sistemleriyle ilgili projelendirme yapıldı. hatta damoc projesi istanbul’da atık suyun arıtılmasının deniz kenarındaki bölgelerde değil, karasal bölgelerde yapılmasını öneriyordu. proje 1971’de sunuldu. damoc projesi hayata geçseydi istanbul’un o günkü sorunu çağdaş bir şekilde çözülecekti. proje gerçekleştirilmedi, marmara’dan çok “sular aktı”.
neydi o “sular”?
istanbul bugünkü kadar büyük değildi, ama o zaman da “megakent” denirdi. yine yeni bir konsorsiyumla istanbul kanalizasyon projesi revizyonu adı altında camp-tekser isimli bir proje üretildi. damoc istanbul kanalizasyon ve su temini projesiydi, camp-tekser ise onun “revizyonu!”. ilk iş arıtmalar “ön arıtmaya” çevrildi. politik akıl ve onun şakşakçıları “pisliği kolektörlerde toplarız, derin deniz deşarjıyla marmara’nın alt akıntısına basarız ve karadeniz’e göndeririz” dediler. en iyi şartlarda alt akıntının sadece yüzde 10’u karadeniz’e ulaşıyor. bilim insanlarının yüzde 90’ı ayağa kalktı. “bu olmaz” dendi. ama dinleyen olmadı. kamuoyunda büyük tartışmalar yaşandı. fakat idare bilimle inatlaşarak bu revizyonu uygulamaya soktu. bu, bedrettin dalan’ın “haliç gözlerimin rengi gibi olacak” dediği dönemdir.
marmara’da oksijen miktarı yerlerde sürünüyor. oksijen şu an müsilaj yüzünden daha da düşük. marmara denizi’nin “o bölgesi bu bölgesi” yok. bir havuza içme suyu doldurup bir köşesinden pis su bassanız o su içilir mi?
teknik olarak bu nasıl uygulandı?
ilk önce kuzey ve güney haliç kolektörleri yapıldı. haliç’in bütün pisliği borularla (kuşaklama kolektörleri) toplanarak ahırkapı önünden derin deniz deşarjı yöntemiyle marmara’ya basıldı. denizin alt akıntısını taşıyıcı bir bant (konveyör) gibi düşündüler ve atık suların karadeniz’e gitmesini umdular. velev ki bütün atık su karadeniz’e ulaşsaydı, o zaman da karadeniz kirlenecekti. ne yazıktır ki, kısa sürede bu derin deniz deşarj yöntemi türkiye’deki tüm belediyelere örnek oldu. karadeniz, marmara ve ege’deki tüm kurum ve kuruluşlar bu kervana katıldı. geçen zaman zarfında derin deniz deşarjını aklamak için yönetmelikler çıkarıldı. “derin deniz deşarjı seyreltmeyle arıtma yapıyor” dendi. evet, seyrelme oluyor. bir bardak temiz suya bir damla kirli su eklesem kirlilik seyrelir. ama o su içilir mi? hiçbir arıtma yapmaksızın, nasıl olsa seyreliyor düşüncesiyle atıklar denizlere boca edilmeye başlandı. ne kadar seyrelirse seyrelsin, 32 senenin sonunda geldiğimiz nokta bu. ancak, derin deniz deşarjına taraftar olanlar zamanında alt akıntının kendi “keşifleri” olan odtü kanalı yoluyla “güldür güldür” karadeniz’e gittiğini söylüyorlardı. bunu ispatlamak için “marmara denizi’nin alt akıntısını boyadılar”. neden boyandı? marmara’nın dip akıntısının karadeniz’e gittiğini ispatlamak için boyadılar. alt akıntının ancak yüzde 10’u karadeniz’e ulaşıyor, o da uygun şartlar altında. şimdi de öyle, geçmişte de öyleydi. bunca şey yaşandıktan sonra, “marmara denizi zaten hastaydı” deniyor. değildi, bu hale 1989 sonrası getirildi, daha doğrusu taammüden öldürüldü.
bahsettiğiniz yıllar istanbul’a neoliberal müdahalelerin başladığı yıllar. marmara denizi’nin sağlığının neoliberal kentleşme politikalarıyla nasıl bir ilişkisi var?
1989 istanbul için tasarlanan neoliberal politikaların devreye sokulduğu döneme denk geliyor. o zamanlar camp-tekser projesine karşı çed raporunun muadili olan ingiltere konumlu jones and stokes associates tarafından hazırlanan çevre etki değerlendirme çalışmaları bugünkü durumu tarif ediyordu. “derin deniz deşarjı yaparsanız, türkiye’de balıkçılığa nokta koyarsınız. tür çeşitliliği azalır mevcut türlerin fert adetinde artış olur. oksijen dramatik şekilde düşer, canlılık yok olur” deniyordu. tam olarak belirtmek gerekirse, biyolojik rapor ve çevresel değerlendirme bölümünde, giriş kısmı sonunda, “biyolojik bakımdan, projeden etkilenebilecek deniz kaynakları, ege denizi’nden karadeniz’e kadar uzanmaktadır kısa vadede ölçülenebilir etkiler, proje sahası sınırları içinde kalabilir. ancak, uzun vadede, istanbul ve izmit’in yerleşme sahalarının, ege’den karadeniz’e kadar bütün saha içinde, su niteliğini ve biyolojik kaynakları etkilemesi beklenmektedir” vurgusu yapılıyor. ama bugün de pek çok projede gördüğümüz gibi bilimle inatlaşarak bu garabet sistem hayata geçirildi.
devamını gör...
görevi beğenmek olan yazarlar
ben sadece hoşlaştığım entryleri beğeniyorum. böyle görevi olanlara kolay gelsin.
devamını gör...
ekşi sözlük'ün tahtının sallanması
sözlükler ekşi nin sayesinde sözlük oldular ve tanindilar , ekşi nin kapatılma durumu olmaz demiyorum olabilir ama başka bir isim ile devam eder .
biz kafa için kafa yoralim nasıl daha aktif, daha faal, daha verimli yaparız, daha çok konuşulan bir sözlük yaparız , bunun için kafa yoralim bence.
biz kafa için kafa yoralim nasıl daha aktif, daha faal, daha verimli yaparız, daha çok konuşulan bir sözlük yaparız , bunun için kafa yoralim bence.
devamını gör...
boşanmak isteyen eşine iç çamaşırını bırakan kadın
adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesi dir.
helal olsun kadına çok güzel kapak yapmış.
helal olsun kadına çok güzel kapak yapmış.
devamını gör...



