şarkılarla geçtim aranızdan radyo yayını
gökyüzünde ne çok yıldız var diyorum pinhani diyorsak. lisede iki güzel insanla çokça sevdiğimiz bir etkinliğimiz vardı. dershaneden çıktıktan sonra akşam 9-10 gibi bir iki tane bira alır, kaydırak tepesine kurulur ve yıldızları izlerken bu şarkıyı dinlerdik.
devamını gör...
kadın yazarların takipçi sayısının çok olması
evet. çok takipçim var. neden biliyor musunuz? şimdi şöyle işliyor süreç, anlatıyorum:
önce erkek olduğundan emin olduğum yazarlara mesaj atıyorum, masumane şekilde. bir şey sormak ya da herhangi bir tanımlarından dolayı teşekkür etmek ister gibi. sonra sohbeti iyice koyultuyorum. birkaç gün sürmeden hepsinden her türlü sosyal medya adresi, telefon falan, aklınıza ne geliyorsa alıyorum. adres veren bile var, inanır mısınız? birkaç gün içinde genellikle kıvama gelmiş oluyorlar. eh, güzel kadınım neticede. zorlanmıyorum pek.
çoğunlukla file çoraplı bacak fotoğrafı atıyorum. fazlasına gerek kalmıyor. her istediğimi yaptırabileceğim duruma geldiklerini anladığımda "takip etsene şekerim! ben de seni takip ederim." diyorum. adam salaklaşmış çoktan, ne desem yapacak. değil takip, dünyayı istesem getirecek ayağıma.
bazen içlerinden bazıları cidden hoşuma gidiyor. onlarla buluşma da ayarlıyorum. felekten bir gün ve gece çaldıktan sonra eve gelip sözlüğü açıyorum ve seri beğeni yapıyorum. gerçi eskisi gibi seri de olmuyor ama olsun... beğeni şart. yoksa elden gider adam, takipten çıkar maazallah. takibi bırakırlarsa ne yaparım ben? bak o kadar güzel, havalı falanım ama hayatım bu takiplere bağlı. beni bırakırlarsa ölürüm.
yav çocuk musunuz! yazıyoruz, beğeniyorlar işte. amma kurcaladınız bu işleri. ben bu takipçilerin %80'ini böyle boş şeyler yazmadan önce kazanmıştım. sağ olsunlar, hâlâ bir ışık görüyor olmalılar ki takibe devam ediyorlar. arada özüme dönüp fizikti, kuantumdu parçalıyorum bir şeyler ama son zamanlarda pek keyif almadığım için boş konuşmaya başladım. bakalım, gittiği yere kadar...
bu arada, çok takipçisi olan erkek yazarlar biliyorum. adresini veren olursa nickini söylerim. belki birlikte bir içki de içebiliriz bu bilgi karşısında, ne dersin?
önce erkek olduğundan emin olduğum yazarlara mesaj atıyorum, masumane şekilde. bir şey sormak ya da herhangi bir tanımlarından dolayı teşekkür etmek ister gibi. sonra sohbeti iyice koyultuyorum. birkaç gün sürmeden hepsinden her türlü sosyal medya adresi, telefon falan, aklınıza ne geliyorsa alıyorum. adres veren bile var, inanır mısınız? birkaç gün içinde genellikle kıvama gelmiş oluyorlar. eh, güzel kadınım neticede. zorlanmıyorum pek.
çoğunlukla file çoraplı bacak fotoğrafı atıyorum. fazlasına gerek kalmıyor. her istediğimi yaptırabileceğim duruma geldiklerini anladığımda "takip etsene şekerim! ben de seni takip ederim." diyorum. adam salaklaşmış çoktan, ne desem yapacak. değil takip, dünyayı istesem getirecek ayağıma.
bazen içlerinden bazıları cidden hoşuma gidiyor. onlarla buluşma da ayarlıyorum. felekten bir gün ve gece çaldıktan sonra eve gelip sözlüğü açıyorum ve seri beğeni yapıyorum. gerçi eskisi gibi seri de olmuyor ama olsun... beğeni şart. yoksa elden gider adam, takipten çıkar maazallah. takibi bırakırlarsa ne yaparım ben? bak o kadar güzel, havalı falanım ama hayatım bu takiplere bağlı. beni bırakırlarsa ölürüm.
yav çocuk musunuz! yazıyoruz, beğeniyorlar işte. amma kurcaladınız bu işleri. ben bu takipçilerin %80'ini böyle boş şeyler yazmadan önce kazanmıştım. sağ olsunlar, hâlâ bir ışık görüyor olmalılar ki takibe devam ediyorlar. arada özüme dönüp fizikti, kuantumdu parçalıyorum bir şeyler ama son zamanlarda pek keyif almadığım için boş konuşmaya başladım. bakalım, gittiği yere kadar...
bu arada, çok takipçisi olan erkek yazarlar biliyorum. adresini veren olursa nickini söylerim. belki birlikte bir içki de içebiliriz bu bilgi karşısında, ne dersin?
devamını gör...
normal sözlük daha fazla fotoğraf kaldıramaz
anladım. buraya da fotoğraf atacağız. çok takdir ettim sizleri. elimdeki at,kuş, kedi resimleri burası olmasa patlayacaktı.
hazır mısınız? çok heyecanlısınız biliyorum.*
efkârlı bir kuş.

ne o at mı?

pek sevimli.

kuzguncuktaki kedi. vişnesi var diyorlar da ben kedisine denk geldim hep. menü de ciğer olmaması belliki çok üzmüş onu. miyav miyav demeye bile takati yoktu.

bugün de fotoğraf paylaştık. çok şükür.
hazır mısınız? çok heyecanlısınız biliyorum.*
efkârlı bir kuş.

ne o at mı?

pek sevimli.

kuzguncuktaki kedi. vişnesi var diyorlar da ben kedisine denk geldim hep. menü de ciğer olmaması belliki çok üzmüş onu. miyav miyav demeye bile takati yoktu.

bugün de fotoğraf paylaştık. çok şükür.
devamını gör...
her sene ramazan ayında oruçsuz olduğu için dayak yiyen ilk kişinin konya'dan çıkması
bu konuda erzurum, trabzon ve konya birbirleri ile yarışıyor diyebilirim. ama konya liderliği kimseye kaptırmıyor vesselam.
artık bu yıldan itibaren diğer şehirlerimizinde bu döngüye girmesini istiyoruz. eyyy yozgat, eyyy çorum duy sesimizi.
artık bu yıldan itibaren diğer şehirlerimizinde bu döngüye girmesini istiyoruz. eyyy yozgat, eyyy çorum duy sesimizi.
devamını gör...
mutlu eden basit şeyler
yemek yemek ve kahve içmek.
devamını gör...
mülksüzler
konusu hayali bir evrende geçen roman. urras adlı bir gezegende kendilerine 'odocular' diyen anarşistlerle anarşist olmayanlar arasında patlak veren büyük bir savaş sonrasında kaybeden taraf olan anarşistler urras'ın uydusu anarres'e göç edip orada kendi düşlerindeki toplum yapısını kurarlar. urras bizim gezegenimiz gibi ekilebilir biçilebilir bir gezegenken anarres ise iklimi elverişsiz bir gezegendir. urras'ta aynı bizim dünyamızdaki gibi sınıflı ve devletli uluslar yaşarken anarres'te ise özel mülkiyet, devlet, ulus, cinsiyet ayrımcılığı, evlilik gibi hiçbir kurum ve kuruluşların olmadığı bir toplum yapısı vardır. burada sendika benzeri yapıların yönetiminde fakirlik içinde kendi yağlarında kavrulup dururlarken urras'ın ise aslında ne kadar fakir olduğunu, kendilerine imrendiklerini düşünüp birbirlerini avutur dururlar. derken shevek adlı bir anarresli fizikçi bir bilim kongresi için urras'ı ziyaret eder. bu tarihte ilk kez bir anarreslinin urras'ı ziyaretidir. kitap shevek'in urras'ta yaşadığı düş kırıklıklarını ve gerçeklerin hiç de kendilerine empoze edildiği gibi olmadığı üzerine kuruludur. okunası bir kitaptır. okuyucuya çok şey katacaktır.
devamını gör...
cinayet
hakkında şuan paragraflarca yazılar yazılabilecek bir başlık. tanımı bir kişinin hayatına başka birinin son vermesi olayıdır. bana göre kimsenin bunu yapmaya hakkı yok. herkes yaşamayı hakediyor, kişi ne kadar kötü olsada ölmeyi haketmez. hiçbir şeyin cezası ölüm olmamalı. bazen haberleri izlerken toplum tarafından onaylanmayan işler yapan kişilerin öldürüldüğünü görüyoruz. ve bazen ben de dahil çoğu insanın ağzından "oh iyi olmuş, daha beter olsun..." gibi cümleler kaçabiliyor. aslında düşününce çok yanlış. tamam o kötü işlere bulaştı ama cezasını vermek bize mi kaldı?
benim cinayet olayına farklı bir bakış açım var. birini öldürmek için illa onun hayati fonksiyonlarının sonlanması gerekmiyor zannımca. bir insanı kendi içinizde sessizce öldürebilirsiniz ve katili de siz olursunuz. ama bu cinayet masumdur, suçsuzdur.
“biliyor musun, insanları öldürüyorum portuga.”
“bunu nasıl yapıyorsun zeze?”
“onları unutarak.”
– şeker portakalı / josé mauro de vasconcelos.
benim cinayet olayına farklı bir bakış açım var. birini öldürmek için illa onun hayati fonksiyonlarının sonlanması gerekmiyor zannımca. bir insanı kendi içinizde sessizce öldürebilirsiniz ve katili de siz olursunuz. ama bu cinayet masumdur, suçsuzdur.
“biliyor musun, insanları öldürüyorum portuga.”
“bunu nasıl yapıyorsun zeze?”
“onları unutarak.”
– şeker portakalı / josé mauro de vasconcelos.
devamını gör...
ölmezdim
güncel gürsel artıkay şarkısı. geçtiğimiz yıllarda kendi hayatına son veren mehmet pişkin'e armağan etmiştir. her dinlediğimde, anlamsız bir şekilde, şiddetli ölüm düşünceleri arşınlar hücrelerimi. belki bir gün..
buradan
buradan
devamını gör...
bilim bir gün tanrının varlığını somut olarak ispatlarsa olabilecek şeyler
büyük g.. oluruz.
devamını gör...
agnostik
ateizm ile aşırı dindar kesimi ayıran ince bir çizgi var ve bunlar bence kesinlikle ayrı iki uç değil. biri diğerine çok çabuk geçebiliyor.* dindar'ın tersi ateist değil dinle ilgilenmeyen kişidir. agnostizm ise bilinmeyeni savunurken aslında içten içe dinle de, yaratıcıya da ilgilenmeyen ve bunu pek umursamayan kesimdir. agnostiklere kalsa bu tabire bile gerek kalmaz ama işte her şeye anlam yükleyen insanlar. *
devamını gör...
rüyada çiftleşen atlar görmek
roma hukukuna göre atlar "res mancipi" mallar arasında sayılmaktadır. döneminin en değerli malları arasında yer almaktadır.
bu açıdan bakarsak, değerinize değer katacağınız , malınızı mülkünüzü üçe beşe katlayacağınız yeni bir döneme giriyorsunuz.
bu yeni dönemde akraba sayınızdaki artış sizi bile şaşırtacaktır. dikkatli olmanızı ve ağzınızı sıkı tutmanızı salık veririz.
sözlük rüya tabirleri ekibi hayırlı sözlükler diler.
bu açıdan bakarsak, değerinize değer katacağınız , malınızı mülkünüzü üçe beşe katlayacağınız yeni bir döneme giriyorsunuz.
bu yeni dönemde akraba sayınızdaki artış sizi bile şaşırtacaktır. dikkatli olmanızı ve ağzınızı sıkı tutmanızı salık veririz.
sözlük rüya tabirleri ekibi hayırlı sözlükler diler.
devamını gör...
yazarların yaşlandıklarını hissettiği ilk an
arkadaşımın kızına, abla yerine teyze dedirtmeye çalıştığı an. burdan kendisine sesleniyorum;
-sensin teyze...
-sensin teyze...
devamını gör...
kitap alıntıları
yedi kez ruhumu kınadım:
ilki- yükseklere ulaşmada zayıflık gösterdiğini gördüğüm zaman.
ikincisi- dosdoğru gidenlerin önünde sekmeye başladığını gördüğüm zaman.
üçüncüsü- kolayla zor olan arasında seçenek sunulduğu zaman kolayı yeğlediğinde.
dördüncüsü – bir suç işlediği, sonra da başkalarının buna benzer suçları onu teselli ettiğinde.
beşincisi- kendi zayıflığına tahammül ettiği, üstelik bu tahammülü güçlü oluşuna bağladığında.
altıncısı- bir yüzün çirkinliğini hor görüp, aslında onun kendi maskelerinden biri olduğunu fark edemediğinde.
ve yedincisi- bir övgü şarkısı söyleyip de bunu bir erdem sandığında.
(bkz: aforizmalar)
(bkz: halil cibran)
ilki- yükseklere ulaşmada zayıflık gösterdiğini gördüğüm zaman.
ikincisi- dosdoğru gidenlerin önünde sekmeye başladığını gördüğüm zaman.
üçüncüsü- kolayla zor olan arasında seçenek sunulduğu zaman kolayı yeğlediğinde.
dördüncüsü – bir suç işlediği, sonra da başkalarının buna benzer suçları onu teselli ettiğinde.
beşincisi- kendi zayıflığına tahammül ettiği, üstelik bu tahammülü güçlü oluşuna bağladığında.
altıncısı- bir yüzün çirkinliğini hor görüp, aslında onun kendi maskelerinden biri olduğunu fark edemediğinde.
ve yedincisi- bir övgü şarkısı söyleyip de bunu bir erdem sandığında.
(bkz: aforizmalar)
(bkz: halil cibran)
devamını gör...
camdan cama
sinan özen'in de çok güzel okuduğu herkesin onda görüp çiçekli gömlek lerle dolaştığı zamanların şarkısı.
devamını gör...
insanı deli eden sesler
reisin sesi..
devamını gör...
müntekim gıcırbey'den şebnem şibumi'ye mektuplar
3.mektup
kalbin darmadağın olunca, kafan da karışır şebnem, italyan kahvesine batırılmış irlanda çöreğim; çöpten metal kutular toplayan zombi gibiyim.
şebnem peynirsiz labirentte dönüp duran fare gibiyim.
şebnem beynim bulaşık teline döndü.
sana olan duygularımı mesafe, boşluk, bildiğin hiçlik mayalıyor.
bazı konuları açıklığa kavuşturmak için çenemi tutmam ve birtakım sonuçlar elde etmek için de hiçbir şey yapmamam gerekirdi.
asmaların başında nöbet tutmak, üzümlerin olgunlaşmasını sağlamıyor.
saatin akrebinden hız beklememeliyim.
tüm umudumu hayırlara vesile olan aksaklıklar, 12'den vuran yanlış anlamalar ve sorunları halleden hatalara bağladım.
dünyada sahtelik kadar gelişim gösteren başka bir şey yok. o yüzden, paradokslarla haşır neşir olmadan hayatımıza canlılık katamıyoruz şebnem.
imkansıza yatırım yapmadan kazanamayız. kaybetmedikçe zenginleşemeyiz. dirilmek için kendimizden başlayarak her şeyi yok etmemiz gerek. vücut bulması için can attığımız şeyi inkar etmek, yok saymak, reddetmek zorundayız.
doğru, ancak yalanların sürekli desteği sayesinde ayakta durabiliyor.
kederliysen güleçliği, sevinçliysen somurtuşu kalkan olarak kullanmalısın.
dostluğa rekabet ve imha; aşka kurallar ve prosedürler eşlik ediyor.
insanın ayna karşısında yaşadığı türden önemsiz bir belirsizlik ile satıcılıktan uzak karmaşa dinmiyor.
sen de benim aklıma uysan, kalbime uysan, belki bu tuhaflıktan büyük heyecanlar çıkarabilirdik.
ben riskleri yönetemiyorum şebnem. afeti kontrol edemiyorum, krize söz geçiremiyorum. sürprizlerin üzücülük arz etmesi sürpriz olmuyor.
bana öyle geliyor ki, bizlerde olgunluk alametleri gibi yansıyan şeyler, tecrübelerimizdeki alelade acılıktan ileri geliyor.
delidoluluğun uzantıları gibi algılanabilecek davranışlarımızın da doğallığı su götürür.
geçerlilik kazanmış riya sisteminin kusursuz işleyişi, ilişkilerimize garantiler getiriyor.
güvenliği kilitlerde buluyoruz şebnem.
emniyet ile itimat aynı şey artık. ve birine itimat edecek kadar kendine güvenmenin manası yok.
aşk hiçbir çağda güvenli bir heyecan olmadı.
fakat aşkın bizi manasızlığa kelepçelemesini, aşağılayıcı bir üslupla imha etmesini göze alamıyoruz.
insan kendi aptallığının büyüklüğüyle yüzleşince kahrolmaktan kaçınamıyor.
artık iltifatlar, ikramlar, nazik teklifler en büyük tehditlere dönüşüyor.
peygamberin mirası tebessüm, riyanın kırmızı alarmı haline geldi.
dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanışıklığımız, tümüyle eğlenceli olmak zorunda.
her türlüsü ürkütücü olan içtenlik baş gösterdiği anda, şakaların opak muşambasına bürünüyoruz.
birbirimizi oyalamak, kibarlığın yegane yolu oldu.
saptırılmış ve bir yönetmeliğe uyarlanmış saygının gereği olarak cıvıtmak.. ne kader ama.
kral, en büyük soytarı olmak zorunda.
insanlar, yakınlaşmanın yolunu kendilerine acındırmakta ya da muhataplarının kafasına demirle vurmakta arıyorlar çoğu zaman. bir de benim gibi, dokunaklı genellemeler yapanlar var. şimdi bunları söylüyorum ya, sabah dünyaya, insanlara inanıyor olarak uyanacağım. nefertiti'yi [üst kat komşumun kedisi] ve yavrularını görünce, beni bekleyen birtakım vazifeler, insanlık görevleri olduğu fikrine kapılacağım. hayatın ölümden, aşk ın her ikisinden de büyük olduğuna inanacağım. ve bu saçmalığı doğuran şartlar, seni benim için dünyanın en değerli insanı kılıyor. keşke başka ihtimaller de olsaydı, gerçek hatalar yapabilseydim hiç değilse..
cehennem, biliyorsun, tüm sorulara aynı cevabın verildiği, azabın kurumsallaştığı, eziyetin otomatikleştiği yerdir.
ya çok derin acıların ya çok büyük hedeflerin var ya da çok inatçısın şebnem. bunların hepsi ya da herhangi ikisi de olabilir.
bazı şeylerin anlamı ortaya çıktığında, o şeylerin kendileri çoktan yitmiş oluyor şebnem.
biz aslında kaybettiklerimiziz. kendisi kaybolunca anlamı parlayan şeylerle kuşatılmış durumdayız. bu anlam birikintisi, aslında hayatla ilgisi kesilmiş olduğu için anlamsızlığa matuf.
görüyorsun ya, tüm sözlerim, zavallılığa dönüşmüş bir samimiyetten geriye kalan ve ağıt izlenimi uyandıran gevelemelerden ibaret.
aslında tüm insanlığı ilgilendiren bunca belirsizlik içinde yalan da önce ihtişamını, sonra da görülebilirliğini kaybetti. doğrunun önemi kalmayınca, yalanı ancak kendine söyleyebilirsin. kendini bulabilirsen tabii.
şebnem çok saçmaladım, bağışla. insanın kalbi darmadağın olunca, kafası da karışıyor. mümkünse, söylediklerimi unuturken beni aklından çıkarma. huşuyla öpüyorum.
müntekim
kalbin darmadağın olunca, kafan da karışır şebnem, italyan kahvesine batırılmış irlanda çöreğim; çöpten metal kutular toplayan zombi gibiyim.
şebnem peynirsiz labirentte dönüp duran fare gibiyim.
şebnem beynim bulaşık teline döndü.
sana olan duygularımı mesafe, boşluk, bildiğin hiçlik mayalıyor.
bazı konuları açıklığa kavuşturmak için çenemi tutmam ve birtakım sonuçlar elde etmek için de hiçbir şey yapmamam gerekirdi.
asmaların başında nöbet tutmak, üzümlerin olgunlaşmasını sağlamıyor.
saatin akrebinden hız beklememeliyim.
tüm umudumu hayırlara vesile olan aksaklıklar, 12'den vuran yanlış anlamalar ve sorunları halleden hatalara bağladım.
dünyada sahtelik kadar gelişim gösteren başka bir şey yok. o yüzden, paradokslarla haşır neşir olmadan hayatımıza canlılık katamıyoruz şebnem.
imkansıza yatırım yapmadan kazanamayız. kaybetmedikçe zenginleşemeyiz. dirilmek için kendimizden başlayarak her şeyi yok etmemiz gerek. vücut bulması için can attığımız şeyi inkar etmek, yok saymak, reddetmek zorundayız.
doğru, ancak yalanların sürekli desteği sayesinde ayakta durabiliyor.
kederliysen güleçliği, sevinçliysen somurtuşu kalkan olarak kullanmalısın.
dostluğa rekabet ve imha; aşka kurallar ve prosedürler eşlik ediyor.
insanın ayna karşısında yaşadığı türden önemsiz bir belirsizlik ile satıcılıktan uzak karmaşa dinmiyor.
sen de benim aklıma uysan, kalbime uysan, belki bu tuhaflıktan büyük heyecanlar çıkarabilirdik.
ben riskleri yönetemiyorum şebnem. afeti kontrol edemiyorum, krize söz geçiremiyorum. sürprizlerin üzücülük arz etmesi sürpriz olmuyor.
bana öyle geliyor ki, bizlerde olgunluk alametleri gibi yansıyan şeyler, tecrübelerimizdeki alelade acılıktan ileri geliyor.
delidoluluğun uzantıları gibi algılanabilecek davranışlarımızın da doğallığı su götürür.
geçerlilik kazanmış riya sisteminin kusursuz işleyişi, ilişkilerimize garantiler getiriyor.
güvenliği kilitlerde buluyoruz şebnem.
emniyet ile itimat aynı şey artık. ve birine itimat edecek kadar kendine güvenmenin manası yok.
aşk hiçbir çağda güvenli bir heyecan olmadı.
fakat aşkın bizi manasızlığa kelepçelemesini, aşağılayıcı bir üslupla imha etmesini göze alamıyoruz.
insan kendi aptallığının büyüklüğüyle yüzleşince kahrolmaktan kaçınamıyor.
artık iltifatlar, ikramlar, nazik teklifler en büyük tehditlere dönüşüyor.
peygamberin mirası tebessüm, riyanın kırmızı alarmı haline geldi.
dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanışıklığımız, tümüyle eğlenceli olmak zorunda.
her türlüsü ürkütücü olan içtenlik baş gösterdiği anda, şakaların opak muşambasına bürünüyoruz.
birbirimizi oyalamak, kibarlığın yegane yolu oldu.
saptırılmış ve bir yönetmeliğe uyarlanmış saygının gereği olarak cıvıtmak.. ne kader ama.
kral, en büyük soytarı olmak zorunda.
insanlar, yakınlaşmanın yolunu kendilerine acındırmakta ya da muhataplarının kafasına demirle vurmakta arıyorlar çoğu zaman. bir de benim gibi, dokunaklı genellemeler yapanlar var. şimdi bunları söylüyorum ya, sabah dünyaya, insanlara inanıyor olarak uyanacağım. nefertiti'yi [üst kat komşumun kedisi] ve yavrularını görünce, beni bekleyen birtakım vazifeler, insanlık görevleri olduğu fikrine kapılacağım. hayatın ölümden, aşk ın her ikisinden de büyük olduğuna inanacağım. ve bu saçmalığı doğuran şartlar, seni benim için dünyanın en değerli insanı kılıyor. keşke başka ihtimaller de olsaydı, gerçek hatalar yapabilseydim hiç değilse..
cehennem, biliyorsun, tüm sorulara aynı cevabın verildiği, azabın kurumsallaştığı, eziyetin otomatikleştiği yerdir.
ya çok derin acıların ya çok büyük hedeflerin var ya da çok inatçısın şebnem. bunların hepsi ya da herhangi ikisi de olabilir.
bazı şeylerin anlamı ortaya çıktığında, o şeylerin kendileri çoktan yitmiş oluyor şebnem.
biz aslında kaybettiklerimiziz. kendisi kaybolunca anlamı parlayan şeylerle kuşatılmış durumdayız. bu anlam birikintisi, aslında hayatla ilgisi kesilmiş olduğu için anlamsızlığa matuf.
görüyorsun ya, tüm sözlerim, zavallılığa dönüşmüş bir samimiyetten geriye kalan ve ağıt izlenimi uyandıran gevelemelerden ibaret.
aslında tüm insanlığı ilgilendiren bunca belirsizlik içinde yalan da önce ihtişamını, sonra da görülebilirliğini kaybetti. doğrunun önemi kalmayınca, yalanı ancak kendine söyleyebilirsin. kendini bulabilirsen tabii.
şebnem çok saçmaladım, bağışla. insanın kalbi darmadağın olunca, kafası da karışıyor. mümkünse, söylediklerimi unuturken beni aklından çıkarma. huşuyla öpüyorum.
müntekim
devamını gör...
ezan
her vakit bizi namaza çağıran sestir . sabah ezanı herkese bir başka hissettirir özellikle.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
devamını gör...
moderatör hazall'ın sömürgeciliğe maruz kalıyor olması
bana dert olmuş olaydır. koymuş profiline de türk bayrağını, vatani değerleri kullanılarak sömürülüyor belli ki.
türkçe engelli olan emekçi moderatör hazall'ı kurtarmak için kampanya başlatıyorum. hazall'ın da dahil olduğu moderasyonun ilk yarısı işi bilmiyor arkadaş. hazall hiç bilmiyor, sömürülüyor safım, garibim. her gece asker gibi dikiliyor burada.
moderasyonun diğer yarısı işi biliyor, bunun getirisi olarak da işle alakaları tam olarak 0. ne güzel boş boş duruyorlar, hiçbir işe yaramadan poz kesiyorlar. biz bu işe karşıyız. sözlüğün komünist ahlakını geri istiyoruz. hazall'ı ve diğer sömürülenleri özgür bırakın.*
(bkz: yenilerin anlamadığı efsane duyarlar)
türkçe engelli olan emekçi moderatör hazall'ı kurtarmak için kampanya başlatıyorum. hazall'ın da dahil olduğu moderasyonun ilk yarısı işi bilmiyor arkadaş. hazall hiç bilmiyor, sömürülüyor safım, garibim. her gece asker gibi dikiliyor burada.
moderasyonun diğer yarısı işi biliyor, bunun getirisi olarak da işle alakaları tam olarak 0. ne güzel boş boş duruyorlar, hiçbir işe yaramadan poz kesiyorlar. biz bu işe karşıyız. sözlüğün komünist ahlakını geri istiyoruz. hazall'ı ve diğer sömürülenleri özgür bırakın.*
(bkz: yenilerin anlamadığı efsane duyarlar)
devamını gör...
