21.
hep yorum yapacak değiliz ya biraz da dertleşelim. annemin aylardır süren kol ağrısı var ve dayanılmaz boyuta ulaştı. ağrıya dayanıklı kadın tüm gün ağlıyor. doktorlar da ilgilenmiyor. tüm hastaların şifa bulması dileğimle.
devamını gör...
22.
yalnızlık beni bitirecek.*
devamını gör...
23.
saçlarımla başım dertte. bu en küçük problemim. çok sert ve sıklar. uzamalarını istiyorum ama uzun ile kısa arasındaki o metalcilerin de saç uzatırken muzdarip olduğu evreden bir türlü çıkamıyorum. bu en küçük şey insanların bende gördükleri en büyük pürüz. insanlar kötüler. onlara karşı kendimi çok savunmasız hissediyorum. omuzlarımda yaşadığım her bir saniyenin ağırlığını, bacaklarımda yorgunluğunu hissediyorum. alıngan bir insanım. depresifim. birkaç aylık ağır bir depresyon sürecim oldu. gerçekten berbattım. çevremdeki sırf aynı ortamda olduğumuz için tanışık olduğumuz insanlardan bazıları benim tüm zayıflıklarımdan faydalanarak kendilerini tatmin ediyorlar ve buna karşı hiçbir şey yapamıyorum. her an mutsuzum, çoğunlukla gözlerim doluyor, sık sık ağlıyorum. iyi ve fedakar, erdemli bir insan olmak istiyorum ama bu mümkün değil. fedekarlığın bencillik ve riyanın en üst mertebesi olabileceğine dair olan fikirler aklımdan bir türlü gitmiyor. kaldı ki bu çok önemsiz bir istek. çevremdeki hiç kimse bana saygı duymuyor, benimle aynı dilden konuşmuyor, bu isteği gerçekleştirmeye yönelik hiçbir şey yapamıyorum.
kendi kendime dış güzelliğe dair hiçbir önemin olmadığını söylüyorum ama içten içe sanki homoseksüel bir homofobik, homoseksüel olduğu için homofobik biri gibi "dışgörünüşeönemverenfobik" olduğuma dair bir çatışma ateşi yanıyor.
tabii ki değersiz, önemsiz, güçsüz olduğuma dair kendimce kuvvetli fikirlerim de var. dindar biri sayılırım ama sanki tanrı'nın varlığından emin olmadığım düşüncesi içten içe beni kemiriyor.
ezikliğine felsefi kılıflar diken pis bir terzi gibi hissediyorum kendimi.
kibirli olmaktan nefret ediyorum ama çevremdeki tüm insanları içten içe cahil olmak ile damgalıyorum. çevremdeki çoğu insan benden az kitap okumuştur, düşünüyordur vs. ama hep benden daha iyi olduklarını düşünüyorum. sanki onlar benim bilmediğim bir şeyler, çok şeyler biliyorlar da asıl ben cahilim, düşüncelerim hepsi aslında komik... ağzımdan ne çıksa çocukça, mantıksız bulunacak sanıyorum. her sabaha "bugün de ölmemişiz cocor." diyerek uyanıyorum.
kendi kendime dış güzelliğe dair hiçbir önemin olmadığını söylüyorum ama içten içe sanki homoseksüel bir homofobik, homoseksüel olduğu için homofobik biri gibi "dışgörünüşeönemverenfobik" olduğuma dair bir çatışma ateşi yanıyor.
tabii ki değersiz, önemsiz, güçsüz olduğuma dair kendimce kuvvetli fikirlerim de var. dindar biri sayılırım ama sanki tanrı'nın varlığından emin olmadığım düşüncesi içten içe beni kemiriyor.
ezikliğine felsefi kılıflar diken pis bir terzi gibi hissediyorum kendimi.
kibirli olmaktan nefret ediyorum ama çevremdeki tüm insanları içten içe cahil olmak ile damgalıyorum. çevremdeki çoğu insan benden az kitap okumuştur, düşünüyordur vs. ama hep benden daha iyi olduklarını düşünüyorum. sanki onlar benim bilmediğim bir şeyler, çok şeyler biliyorlar da asıl ben cahilim, düşüncelerim hepsi aslında komik... ağzımdan ne çıksa çocukça, mantıksız bulunacak sanıyorum. her sabaha "bugün de ölmemişiz cocor." diyerek uyanıyorum.
devamını gör...
24.
bir eksiklik var, bir şeyler var tamamlanmamış ve hatta tamamlanmayacak belki de; lakin beni son derece rahatsız eden.
sanırım uzun zamandır da olan ama görmezden geldiğim, kalabalık telaşımın ve kaygılarımın içinde "yahu sen bi dur kenarda köşede, şu an bir de seninle uğraşamam " diyerek göz ardı ettiğim bir şey. ruhumda fazlalıklar hissediyorum adeta. fazlaca yüklenmiş sorumluluklar ve insanlar. çok değer verdiğim ve sevdiğim insanlar dışında bir iletişime geçmek dahi çok yorar oldu beni şu sıralar. günün ortalarında; kenara köşeye kaçmış, birkaç cümle okurken ve dinlenirken buluyorum kendimi. duymak istediğim birkaç ses hariç kulaklarımı tüm seslere kapamak hatta. biraz sessizlik ve dinginlik bekliyor ve tüm varlığıyla rica ediyor ruhum. sadece yorgunluğuma iyi gelecek şeylere ihtiyacım var sanırım. ayrıca küçük de bir özür borcum var. saçımı kesmeyeceğim demiştim. lakin yine duramadım sözümde. kendimi bir ayna karşısında elimde makasımla göz göze gelmiş bir şekilde buldum dün gece. maksat birazcık ucundan almaktı ama kendimi durduramadım galiba. fazla kesmişim, oldukça kısa oldular. istemediğim kadar. zaten kısa olan saçlarım sadece 4,5 parmak uzunluğundalar şimdi.
/kısaca dostlarım, kalbim çok mutlu ama ruhum can çekişiyor adeta.../
sanırım uzun zamandır da olan ama görmezden geldiğim, kalabalık telaşımın ve kaygılarımın içinde "yahu sen bi dur kenarda köşede, şu an bir de seninle uğraşamam " diyerek göz ardı ettiğim bir şey. ruhumda fazlalıklar hissediyorum adeta. fazlaca yüklenmiş sorumluluklar ve insanlar. çok değer verdiğim ve sevdiğim insanlar dışında bir iletişime geçmek dahi çok yorar oldu beni şu sıralar. günün ortalarında; kenara köşeye kaçmış, birkaç cümle okurken ve dinlenirken buluyorum kendimi. duymak istediğim birkaç ses hariç kulaklarımı tüm seslere kapamak hatta. biraz sessizlik ve dinginlik bekliyor ve tüm varlığıyla rica ediyor ruhum. sadece yorgunluğuma iyi gelecek şeylere ihtiyacım var sanırım. ayrıca küçük de bir özür borcum var. saçımı kesmeyeceğim demiştim. lakin yine duramadım sözümde. kendimi bir ayna karşısında elimde makasımla göz göze gelmiş bir şekilde buldum dün gece. maksat birazcık ucundan almaktı ama kendimi durduramadım galiba. fazla kesmişim, oldukça kısa oldular. istemediğim kadar. zaten kısa olan saçlarım sadece 4,5 parmak uzunluğundalar şimdi.
/kısaca dostlarım, kalbim çok mutlu ama ruhum can çekişiyor adeta.../
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/10/04/w1hsmyibfq5aoej4-t.jpg)
devamını gör...
25.
tv de yıldız teknik üniversitesi oryantasyon günlerine bakıyorum.
çok tatlı, sevecen, anaç bir kadın hoca yeni başlayan öğrencilere tavsiyelerde bulunuyor. uykudan, beslenmeye, ders çalışmaya, sosyal aktiviteye kadar bir çok tavsiyelerde bulundu ve adreslerinizi blueangel@… tarzı değil adınızın olduğu resmi iletişime uygun olacak şekilde edinin mealinde bir söylemde bulundu. şaşırdığım nokta bu, üniversiteye gidecek seviyeye gelen bir insan hala bu şekil mail mi kullanıyor? ve bunu bir hoca belirtme ihtiyacında bulunuyor. bu konu ilginç geldi.
çok tatlı, sevecen, anaç bir kadın hoca yeni başlayan öğrencilere tavsiyelerde bulunuyor. uykudan, beslenmeye, ders çalışmaya, sosyal aktiviteye kadar bir çok tavsiyelerde bulundu ve adreslerinizi blueangel@… tarzı değil adınızın olduğu resmi iletişime uygun olacak şekilde edinin mealinde bir söylemde bulundu. şaşırdığım nokta bu, üniversiteye gidecek seviyeye gelen bir insan hala bu şekil mail mi kullanıyor? ve bunu bir hoca belirtme ihtiyacında bulunuyor. bu konu ilginç geldi.
devamını gör...
26.
iyi değilim ama neden iyi değilim bilmiyorum...
daha doğrusu iyi olmamak için o kadar sebep var ki hangisi yüzünden bu kadar iyi değilim bilmiyorum.
iyi olmak için belki çok daha harika sebeplerim var ama onları gözüm görmüyor her zaman olduğu gibi...şükretmek şimdilerde dile dolanan bir kelime olmaktan öteye gidemiyor ve içten içe çok kızıyorum kendime.
eylül'e bağlamıştım tüm hüzünleri, ekim geldi değişen bir şey yok. bir huzursuzluk kemiriyor içimi. sanki kötü şeyler olacak gibi. belki de oluyor tam da şu anda ama bilmiyorum. belki birilerine veda ediyorum onun acısı bu, belki zor oluyor. belki de birileri bana veda ediyor haberim yok. belki hayat zorluyor fazlasıyla.
istediğim gibi değil de günün getirdiği bir insana dönüşüyorum günün sonunda. her söylenenden bir şey anlamaya çalışıyorum, rahat bırakmıyorum kendimi ve insanları. onlar bir sürü sorun yaşıyor, belki ben onun hayatında hiçbir şey değilim! üzmüyorum bile, üzemeyecek kadar yokum aslında. bu ne kendini bu kadar önemsemek? görmüyor bile beni belki, etkisiz eleman gibi onun hayatında olmam ya da olmamam sonuca hiç etki etmiyor belki...
peki benim onu koyduğum yer? hani çok severek aldığın, ona anlamlar ve anılar yüklediğin bir sanat eseri gibi saklamaya çalıştığın, içinin en değerli parçası yaptığın senin için paha biçilemez bir biblo vardır ya da sana hediye gelen ama kıyamadığın için hiç kullanamadığın bir eşya. gelip yaramaz bir çocuk salak salak koşarken çarpıp düşürecek diye ödün kopar hani. oralara koyduğumuz insanlar... onlar eğer gidiyorsa bizden? o zaman ne yapmalı?
iyi değilim ben... * *
daha doğrusu iyi olmamak için o kadar sebep var ki hangisi yüzünden bu kadar iyi değilim bilmiyorum.
iyi olmak için belki çok daha harika sebeplerim var ama onları gözüm görmüyor her zaman olduğu gibi...şükretmek şimdilerde dile dolanan bir kelime olmaktan öteye gidemiyor ve içten içe çok kızıyorum kendime.
eylül'e bağlamıştım tüm hüzünleri, ekim geldi değişen bir şey yok. bir huzursuzluk kemiriyor içimi. sanki kötü şeyler olacak gibi. belki de oluyor tam da şu anda ama bilmiyorum. belki birilerine veda ediyorum onun acısı bu, belki zor oluyor. belki de birileri bana veda ediyor haberim yok. belki hayat zorluyor fazlasıyla.
istediğim gibi değil de günün getirdiği bir insana dönüşüyorum günün sonunda. her söylenenden bir şey anlamaya çalışıyorum, rahat bırakmıyorum kendimi ve insanları. onlar bir sürü sorun yaşıyor, belki ben onun hayatında hiçbir şey değilim! üzmüyorum bile, üzemeyecek kadar yokum aslında. bu ne kendini bu kadar önemsemek? görmüyor bile beni belki, etkisiz eleman gibi onun hayatında olmam ya da olmamam sonuca hiç etki etmiyor belki...
peki benim onu koyduğum yer? hani çok severek aldığın, ona anlamlar ve anılar yüklediğin bir sanat eseri gibi saklamaya çalıştığın, içinin en değerli parçası yaptığın senin için paha biçilemez bir biblo vardır ya da sana hediye gelen ama kıyamadığın için hiç kullanamadığın bir eşya. gelip yaramaz bir çocuk salak salak koşarken çarpıp düşürecek diye ödün kopar hani. oralara koyduğumuz insanlar... onlar eğer gidiyorsa bizden? o zaman ne yapmalı?
iyi değilim ben... * *
devamını gör...
27.
yorgunuz. bizi yoranda bizden başkası değil. aklımız yaşımızdan aşkın , içimiz geçmiş yaşamımız bizden geçip giderken.
devamını gör...
28.
bu yazının bir bölümü parça eşliğinde yazılmıştır
bazen sessizliğe doğru hareket eden sakin adlı geminin içinde olduğumu düşünüyorum ve bu bile bir nebze rahatlatıyor beni.
aklım çok dolu, her şeyi yönetemem biliyorum ama netleşmeyen o kadar çok şey var ve ben bu durumu kabullenmekte zorlanıyorum. anı yaşamayı geçtim, yaşadığımı bile anlayabilmiş değilim.
neşeli biriyle konuşmak iyi geliyor. ama o kadar fazla baskı hissediyorum ki ruhumda çatırdayan bir şeyler var.
zihnim hep meşgul, bir bulanıklık hakim, uykuda bile durmuyor sürekli çalışıyor.
kendi muhasebesini çok yapan biriyim, hayatımı kimseyi sıkıntıya sokmamak üzere programlıyorum, kendimi çok sıkıntıya sokuyorum ve bıktım artık bu durumdan/ şimdi anlıyorum her şeyi bırakıp gitme isteğinin neden hasıl olduğunu.
bir şeylerin değişmesi lazım ama neyin ne kadar değişeceğini yönetemiyorum.
kendimi nereye koysam ait hissedemiyorum. kayıp bir ruh gibiyim, ait olduğu yeri bulmaya çalışan bir ruh…
dünya üzerime basıp geçiyor ve üzerimde kalan ayak izlerinden kendimi okumaya çalışıyorum.
ne olacak bilmiyorum ama iyi bir şeyler olmasına ihtiyacım var. ruhumun bir uçurtma gibi gökyüzünde olmaya ihtiyacı var. aynı nokta beni hep kendine sarıp duruyor.
bu yazıda aklım, ruhum, kalbim gibi çok dağınık oldu.
bazen sessizliğe doğru hareket eden sakin adlı geminin içinde olduğumu düşünüyorum ve bu bile bir nebze rahatlatıyor beni.
aklım çok dolu, her şeyi yönetemem biliyorum ama netleşmeyen o kadar çok şey var ve ben bu durumu kabullenmekte zorlanıyorum. anı yaşamayı geçtim, yaşadığımı bile anlayabilmiş değilim.
neşeli biriyle konuşmak iyi geliyor. ama o kadar fazla baskı hissediyorum ki ruhumda çatırdayan bir şeyler var.
zihnim hep meşgul, bir bulanıklık hakim, uykuda bile durmuyor sürekli çalışıyor.
kendi muhasebesini çok yapan biriyim, hayatımı kimseyi sıkıntıya sokmamak üzere programlıyorum, kendimi çok sıkıntıya sokuyorum ve bıktım artık bu durumdan/ şimdi anlıyorum her şeyi bırakıp gitme isteğinin neden hasıl olduğunu.
bir şeylerin değişmesi lazım ama neyin ne kadar değişeceğini yönetemiyorum.
kendimi nereye koysam ait hissedemiyorum. kayıp bir ruh gibiyim, ait olduğu yeri bulmaya çalışan bir ruh…
dünya üzerime basıp geçiyor ve üzerimde kalan ayak izlerinden kendimi okumaya çalışıyorum.
ne olacak bilmiyorum ama iyi bir şeyler olmasına ihtiyacım var. ruhumun bir uçurtma gibi gökyüzünde olmaya ihtiyacı var. aynı nokta beni hep kendine sarıp duruyor.
bu yazıda aklım, ruhum, kalbim gibi çok dağınık oldu.
devamını gör...
29.
kendimi yetersiz hissediyorum yine. yine sesim çıkmıyor, yine olmak istediğim kişi değilim. belki de olmak istediğim kişi bana uygun değil, bu halim daha iyi. bunu ileride anlayacağımı düşünüyorum çünkü şu an göremiyorum.
devamını gör...
30.
güvenimi kaybettim dostlar güvenimi
" just when i fought i was out, they pull me back in ! "
michael corleone (godfather 3)
" just when i fought i was out, they pull me back in ! "
michael corleone (godfather 3)
devamını gör...
31.
yalın'ın şarkısı gibi bir başlık (bkz: deva bize sevişler).
devamını gör...
32.
sanırım dönüp dolaşıp geldiğim bir çöplük burası. bir şeyler yaşayıp, hissedip, görüp, duyup yine burada, elimde kendi kendini tüketen bir sigarayla içimi dökerken buluyorum kendimi. yine geldim ve yine bu başlığın altındayım. eskiden karalama defterine yazardım, şimdi bakıyorum da bu başlık daha uygun içimdekileri kusmaya. ne demişler sonuçta? iç döküşler...
yaklaşık bir haftadır karantinadayım. evden dışarıya adımımı dahi atmadım. halledilmesi gereken birkaç posta işimi de sağ olsun arkadaşlar halletti. evimde, tüm sessizliğim, sakinliğim ve yalnızlığımla geçirdim son günlerimi. karantinaya girinceye kadar farkında değilmişim yalnızlığa ne kadar ihtiyacımın olduğunu ve kendimden, merdumgirizliğimden ne kadar uzaklaştığımı. günlerim kitaplarımın başında, çoğunlukla elimde sigarayla ve yalnızlığımla baş başa geçiyor. birkaç yakın dostum arayıp sormadığı sürece ağzımı dahi açmıyorum. insanın ağzı bile yorulur mu? yoruluyormuş dostlar. sayfalarca kitap okurken yorulmayan bedenim sanki tek kelime etse yığılıp kalacakmış gibi geliyor kimi zamanlarda. o yüzden susuyorum, susmaya susadığım onca zamanın acısını çıkartırcasına, tüm kelimelerimin birer birer katili oluyorum...
yaklaşık bir haftadır karantinadayım. evden dışarıya adımımı dahi atmadım. halledilmesi gereken birkaç posta işimi de sağ olsun arkadaşlar halletti. evimde, tüm sessizliğim, sakinliğim ve yalnızlığımla geçirdim son günlerimi. karantinaya girinceye kadar farkında değilmişim yalnızlığa ne kadar ihtiyacımın olduğunu ve kendimden, merdumgirizliğimden ne kadar uzaklaştığımı. günlerim kitaplarımın başında, çoğunlukla elimde sigarayla ve yalnızlığımla baş başa geçiyor. birkaç yakın dostum arayıp sormadığı sürece ağzımı dahi açmıyorum. insanın ağzı bile yorulur mu? yoruluyormuş dostlar. sayfalarca kitap okurken yorulmayan bedenim sanki tek kelime etse yığılıp kalacakmış gibi geliyor kimi zamanlarda. o yüzden susuyorum, susmaya susadığım onca zamanın acısını çıkartırcasına, tüm kelimelerimin birer birer katili oluyorum...
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/11/23/ajthdxqbbmlkxzfy-t.jpg)
devamını gör...
33.
bir hikâyenin ortasından savrulup geldim. bayan lyubov gemi ile bir yolculuğa çıktı.
kamaradaki kalabalık dahi beni germeye başladı. oysaki ben deniz örtüsü gibi bir yavaşlama, sakinleşme hissederek başlamıştım öyküye.
fırsatı teptiniz bayan lyubov, kalabalığa karışarak.
trendyolda 25 liralık pardon 2 dolarlık kuponum var onunla bir şey alayım sonra mutfağa geçip bir kahve hazırlayacağım kendime.
yeni bir kitaba geçmezsem sözlüğe döneceğim.
sonuçta bir yazarın gidip gelebileceği tek yer sözlüktür.
edit: kuponu bozamadım çünkü ne alayım bilemedim. havalar soğudu, bir peluş mu alsam diye düşündüm ama vazgeçtim.
kahve diye gittim ayrana döndüm.
kitap okumayacağım bu gece.
film izlemeye karar verdim.
kamaradaki kalabalık dahi beni germeye başladı. oysaki ben deniz örtüsü gibi bir yavaşlama, sakinleşme hissederek başlamıştım öyküye.
fırsatı teptiniz bayan lyubov, kalabalığa karışarak.
trendyolda 25 liralık pardon 2 dolarlık kuponum var onunla bir şey alayım sonra mutfağa geçip bir kahve hazırlayacağım kendime.
yeni bir kitaba geçmezsem sözlüğe döneceğim.
sonuçta bir yazarın gidip gelebileceği tek yer sözlüktür.
edit: kuponu bozamadım çünkü ne alayım bilemedim. havalar soğudu, bir peluş mu alsam diye düşündüm ama vazgeçtim.
kahve diye gittim ayrana döndüm.
kitap okumayacağım bu gece.
film izlemeye karar verdim.
devamını gör...
34.
bazen ihtiyaç duyuyor insan.. kimsenin kendisini tanımadığı yerlere bir mektup yollamaya, bir şeyler yazmak istiyor. bir daha görmeyeceği biriyle oturup tüm hayatını anlatmak istiyor..
yıkılıyorum ve her yıkılışta, her dibe batışta en dibe batmadım diyerek kendini avutuyorum. kimsesizliğimi daha da azaltarak yola devam ediyorum. yaş ilerledikçe çok ama az olduğumu, kendime yetme konusunda her adımda yetersiz kaldığımı.. her geçen gün kendimle savaşımın baştan başladığını, kalbime kendi silahımdaki mermiyi kendim sıktığımı, bir adamın yok oluşunu kabullenme mecburiyetini, olanlara izin verdigimi ama hak etmediğimi öğrendim. bütün bunlarla bütün olanlarla, dünyayla savaşacak beni ise cepheye çıkmaya ikna edemiyorum. bu sürüklenişi ne zaman durduracaksın, kendim?
yıkılıyorum ve her yıkılışta, her dibe batışta en dibe batmadım diyerek kendini avutuyorum. kimsesizliğimi daha da azaltarak yola devam ediyorum. yaş ilerledikçe çok ama az olduğumu, kendime yetme konusunda her adımda yetersiz kaldığımı.. her geçen gün kendimle savaşımın baştan başladığını, kalbime kendi silahımdaki mermiyi kendim sıktığımı, bir adamın yok oluşunu kabullenme mecburiyetini, olanlara izin verdigimi ama hak etmediğimi öğrendim. bütün bunlarla bütün olanlarla, dünyayla savaşacak beni ise cepheye çıkmaya ikna edemiyorum. bu sürüklenişi ne zaman durduracaksın, kendim?
devamını gör...
35.
müsaadenizle burada biraz mesai yapacağım. buradan itibaren içimi dökeceğim için kimse okumak zorunda değil elbette. uyarımı yapmış olayım da ne anlatıyor bu kız denmesin dedim. çünkü biraz ağladım ve sinüslerim doldu ve kelime silmeden yazacağım. cümlelerin kı*ı başı ayrı oynayacak kuvvetle muhtemel. başlıyorum.
25 yaşındayım ve bu zamana kadar sevildiğimi düşündüğüm yerlerden hep kazık yedim. buna gönül işleri dahilinde ne yazık ki babam da dahil. geçenlerde bir şeyler okurken şey deniyordu: kendinize sorun sevgiyi nasıl tanımlamışsınız? ben düşündüm mesela sevgiyi başarı diye tanımlamışım. çocukluğum, lisem, üniversitem hatta yüksek lisansım. çünkü babamdan sadece bu zamanlarda bir aferin ve yarım gülüş alabilmişim. babamla sarıldığım anım yok. kız çocuklarının ilk aşkı babasıymış peh. benim ilk yabancım babam. ne acı.
neyse, sevgi, sevilmek. şimdi sevildiğim bağıra çağıra haykırılsa da içimden bir ses hayır diyor sevilmiyorsun, çünkü bunu hak etmek için neyi başardın ki kızım? neden sevilesin? sonra döngü başlıyor, diyorum ki -çoğu zaman bir anda oluyor bu- ispatı ne bu sevginin, neden sevildiğimin bilinmemesinin ağrısı. beni seven insana hayatı zindan etme özelliğim başlıyor bundan sonra ama yemin olsun bana da zindan oluyor. kimse yokken hayatımda öyle rahat ki, neden sevildiğimi kendime ispata gerek yok. şimdi mesela seviliyorum. hayatımda biri var, iyi ki var. geçenlerde yine bu tarz bir sorguyla ottan b*ktan çıkardığım bir tartışmada ''dans, ben seni sevdiğimi sana nasıl göstereceğimi inan çözemiyorum' yemin ederim aştım sandığım hiçbir şeyi aşamadığımı orada fark ettim. ve çok üzüldüm. kendimi bu durumda bulduğumdan ziyade yemin ederim onu böylesine üzdüğüm için içim içimi yedi. hala aynı tarz tartışmaları çıkaracak oluyorum ama kendimi frenliyorum. sonra böyle oluyor işte.
iç döküşler.
olduğum gibi sevilmem de öyle kolay ki arkadaşlar aslında. hiç öyle büyük kaos sevmem, karakterimden ödün vermem gerekmiyorsa çoğu alışkanlığımı değiştiririm ya da karşıdaki (arkadaş dahil) kişiye göre revize ederim. ama bu kalın kafam almıyor kendimken de sevilebileceğimi. kendimden çok yoruldum. psikologlar çok pahalı. nasıl çıkacağım buradan bilmiyorum.
mehmet güreli - umrumda.
öyle şarkıyı da bırakmak istedim. iyi ağlanıyor. ama siz gülün. iyi geceler.
25 yaşındayım ve bu zamana kadar sevildiğimi düşündüğüm yerlerden hep kazık yedim. buna gönül işleri dahilinde ne yazık ki babam da dahil. geçenlerde bir şeyler okurken şey deniyordu: kendinize sorun sevgiyi nasıl tanımlamışsınız? ben düşündüm mesela sevgiyi başarı diye tanımlamışım. çocukluğum, lisem, üniversitem hatta yüksek lisansım. çünkü babamdan sadece bu zamanlarda bir aferin ve yarım gülüş alabilmişim. babamla sarıldığım anım yok. kız çocuklarının ilk aşkı babasıymış peh. benim ilk yabancım babam. ne acı.
neyse, sevgi, sevilmek. şimdi sevildiğim bağıra çağıra haykırılsa da içimden bir ses hayır diyor sevilmiyorsun, çünkü bunu hak etmek için neyi başardın ki kızım? neden sevilesin? sonra döngü başlıyor, diyorum ki -çoğu zaman bir anda oluyor bu- ispatı ne bu sevginin, neden sevildiğimin bilinmemesinin ağrısı. beni seven insana hayatı zindan etme özelliğim başlıyor bundan sonra ama yemin olsun bana da zindan oluyor. kimse yokken hayatımda öyle rahat ki, neden sevildiğimi kendime ispata gerek yok. şimdi mesela seviliyorum. hayatımda biri var, iyi ki var. geçenlerde yine bu tarz bir sorguyla ottan b*ktan çıkardığım bir tartışmada ''dans, ben seni sevdiğimi sana nasıl göstereceğimi inan çözemiyorum' yemin ederim aştım sandığım hiçbir şeyi aşamadığımı orada fark ettim. ve çok üzüldüm. kendimi bu durumda bulduğumdan ziyade yemin ederim onu böylesine üzdüğüm için içim içimi yedi. hala aynı tarz tartışmaları çıkaracak oluyorum ama kendimi frenliyorum. sonra böyle oluyor işte.
iç döküşler.
olduğum gibi sevilmem de öyle kolay ki arkadaşlar aslında. hiç öyle büyük kaos sevmem, karakterimden ödün vermem gerekmiyorsa çoğu alışkanlığımı değiştiririm ya da karşıdaki (arkadaş dahil) kişiye göre revize ederim. ama bu kalın kafam almıyor kendimken de sevilebileceğimi. kendimden çok yoruldum. psikologlar çok pahalı. nasıl çıkacağım buradan bilmiyorum.
mehmet güreli - umrumda.
öyle şarkıyı da bırakmak istedim. iyi ağlanıyor. ama siz gülün. iyi geceler.
devamını gör...
36.
davranışlarımdaki doğru ve yanlışlar üzerine düşünme işini abartıyorum. bu da beni kendimi düzeltmem ve hatasız olmam için üzerimde çok fazla baskı kurmama neden oluyor. bildiğin kendime sarıyorum. hatasız, günahsız olmalıyım diye kendime karşı mükemmelliyetçi davranıyorum. bir insanın böyle olamayacağını kabul etmeliyim. bir de düşünme işini daha mantıksal boyutta sürdürmem gerekiyor.
devamını gör...
37.
bir yerde bi yanlışlık var, bi yerde hata yapıyorum ama nerde ?
devamını gör...
38.
kar’ın en güzel yanı, büyük şehirlerde hayatı yavaşlatıyor ve gürültü kirliliğini bastırıyor, sessizleşiyor daha bir sokaklar. örtüyor şehrin bütün hayal kırıklıklarını, gündemi kendine doğru çekiyor. hava soğuk ve temiz bir çehreye bürünüyor, kar kristalleri incelikle iniyor yeryüzüne ve narince konuyor tüm yıkılmışlıkların üzerine.
kar üzerinde yürürken dengeni sağlamak kolay olmuyor ruhun dünyadaki imtihanı gibi.
hava soğuk ve kar, buz tutuyor donan duygularımız gibi, kaygan zemin dikkat ediniz…
kar üzerinde yürürken dengeni sağlamak kolay olmuyor ruhun dünyadaki imtihanı gibi.
hava soğuk ve kar, buz tutuyor donan duygularımız gibi, kaygan zemin dikkat ediniz…
devamını gör...
39.
genel olarak son raddeye gelmiş çatırdayarak büyük bir gürültü ile parçalara ayrılacak olan içi süngerle kaplı bir kaya gibi hissediyorum. bakalım ne zaman parçalarıma ayrılacağım.
eskisi gibi değilim, eskisi gibi olmak istiyor muyum? onu da bilmiyorum.
yeni bir şeylere ihtiyacım var ama bu yeninin benimle ahenkli olması gerek. ahenk tutturmaya kendimde güç bulamıyorum.
çok yorgunum hem de çok çok yorgunum, ağır geliyor artık eskiden hafif gelen şeyler. takatimin sökülen yerlerini yamamaktan gına geldi de geçiyor bile. düşünmek ve hissetmek acı vermeye başlıyor. bir insan hissetmeden nasıl yaşar diyorum ama hissetmek bir lanet gibi ruhuma dişlerini geçirmiş tüketiyor.
yüzeysel olmak istiyorum, görünenin ötesine geçmek istemiyorum. "dur " dediğim de dünyanın durmasına ihtiyacım var, "iyi insanların ruhlarına" ihtiyacım var.
bir mahalleye taşınmam gerek, orhan velinin mahallesine:
kımıldanır mahallemin daralan ruhu
basma perdelerimde gün batarken
atıp saatler süren uykusunu
odama uzanır akasyam pencereden
kırmızı uzak damlarda bir serinleme
uyanır gündüz uykusundan evler
kapılarda işleri ellerinde
kadınlar giyinip kocalarını bekler
iyi insanların ruhudur yakınlaşır
takunya sesleri gelir evlerden
yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
bin mihnet dolu kafasında yorgun beden
her şeyin geliş saatidir akşam
mahallede ömürler akşamüstü başlar
hepsi burda buluşmaya gelir akşam
başka dünyalardan ayaklar, başlar..
eskisi gibi değilim, eskisi gibi olmak istiyor muyum? onu da bilmiyorum.
yeni bir şeylere ihtiyacım var ama bu yeninin benimle ahenkli olması gerek. ahenk tutturmaya kendimde güç bulamıyorum.
çok yorgunum hem de çok çok yorgunum, ağır geliyor artık eskiden hafif gelen şeyler. takatimin sökülen yerlerini yamamaktan gına geldi de geçiyor bile. düşünmek ve hissetmek acı vermeye başlıyor. bir insan hissetmeden nasıl yaşar diyorum ama hissetmek bir lanet gibi ruhuma dişlerini geçirmiş tüketiyor.
yüzeysel olmak istiyorum, görünenin ötesine geçmek istemiyorum. "dur " dediğim de dünyanın durmasına ihtiyacım var, "iyi insanların ruhlarına" ihtiyacım var.
bir mahalleye taşınmam gerek, orhan velinin mahallesine:
kımıldanır mahallemin daralan ruhu
basma perdelerimde gün batarken
atıp saatler süren uykusunu
odama uzanır akasyam pencereden
kırmızı uzak damlarda bir serinleme
uyanır gündüz uykusundan evler
kapılarda işleri ellerinde
kadınlar giyinip kocalarını bekler
iyi insanların ruhudur yakınlaşır
takunya sesleri gelir evlerden
yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
bin mihnet dolu kafasında yorgun beden
her şeyin geliş saatidir akşam
mahallede ömürler akşamüstü başlar
hepsi burda buluşmaya gelir akşam
başka dünyalardan ayaklar, başlar..
devamını gör...
40.
bugün kendi aralarında ağlaşırken şimşekleri üzerlerine çeken bulutları görmüş serçe gibi duygusalım, şehrin asfaltlarından akıp toprağa ulaşamayan yağmur suları gibi hüzünlüyüm.
bugün çölümle dolu bavulumu aydınlatması için altına bıraktığım sokak lambasıyım.
nereye gitsem bilemedim, yalın ayak boyamak gerek dünyayı ama ne desem boş...
bugün çölümle dolu bavulumu aydınlatması için altına bıraktığım sokak lambasıyım.
nereye gitsem bilemedim, yalın ayak boyamak gerek dünyayı ama ne desem boş...
devamını gör...