narsist sevgiliyi kalasla dövmek
başlık "morticia" tarafından 01.01.2022 23:01 tarihinde açılmıştır.
1.
öfke kontrol problemi içeren ve şiddet unsuru barındıran uç bir eylemdir efenim.
ben de eski sevgiliyi narsist ilan etme modasına katılmak istedim, niye eksik kalayım?
bu tespit herhangi bir psikoloji profesyonelliği ya da ona benzer şeyler ile yapılmamıştır, eved.
narsist bir erkekle birlikte olmanın ne derece yıpratıcı bir sabır imtihanı olduğunu, ancak narsist bir erkekle birlikte olan bir başka kadın bilir. empatını kendine adeta görünmez demir zincirlerle bağlayan narsist efendi, çeşitli manipülasyonlarla ilişki içinde olduğu kişiyi, sürekli halde ilişkinin içinde tutmayı hedefler, onu yalnızlaştırır, onu tekilleştirir, arkadaş çevresinden koparır, ona kendisini yetersiz hissettirir ve daha pek çok psikolojik şiddet işte, bu kadarını youtube psikologlarından hepimiz öğrenmişizdir zaten diye düşünüyorum.
bu psikolojik şiddetin ödeşmesi, fiziksel şiddet olabilir mi? naa, bence hiç gerek yokmuş ama o zamanlar bunu tecrübe etmeden bilemeyeceğim, toy zamanlardı.
sene, üniversite bir yahut ikiyi okumakta olduğum seneydi, ben deniz, kırsal bir bakirenin ruhunu taşıyan ve üniversite hayatıyla birlikte, ortamlarda kabak çiçeği gibi açılmakta olan tecrübesiz, saf bir kıyı şeridi çocuğuydum. yaşadığım yörede tıpkı alplerde yaşayan heidi kızımızın içinde bulunduğu sükun ortamı gibi buram buram huzuru overdoz yaşar, saygı ve sevgi çerçevesinde ilerlemekte olan yetişkin ilişkilerini izleyerek onlardan ilişki dinamiklerini minik tatlı kopyalar, özenirdim efenim.
bildiğim ilişkiler, kadının da erkeğin de verici olduğu, paylaşımcıl ve birbirleri ile alakadar çiftlerin ahenkli birer hayat dansı gibiydi. bir ilişkideki hedefim de, buna benzer bir nahiflik aralığında şekillenmeye başlamıştı.
üniversitenin ilk senesinde, kızlı erkekli zina ortamlarında düzenlenen kaynaşma partilerine hızlı bir giriş yaparak adımı "çapkın morticia"ya çıkarmayı başarmıştım ki bazı davarların bana erişemedikleri için aynı zamanda adımı pis pis sıfatlarla da anmaya başladıkları senelerdi o zamanlar. eh kadınlar için böyle değil midir zaten, biraz ilgi çekici bir tipiniz varsa, gönül ilişkilerinde de hızlıysanız size konduracakları sıfatlardan asla kaçamazsınız. hoş, ilişki teklifini reddettiğiniz insanlar da aynı şekilde seslenirler. yani kadınsanız, gülseniz, otursanız, kalksanız, sevseniz, sevmeseniz her şekilde yollusunuzdur ahsh bunu da niye böyle anlattıysam, fazladan karakter olsun, puan gelsin efenim daha kişisel ileti özelliği satın alacağım öhm neyse.
bu zina ortamlardan birinde, zinayla alakasız sohbetler gerçekleştirdiğimiz sırada cs oynayan (baya iyi oynayan) bir yaşıtımla tanıştım. çocuğu görseniz, tipinden bi adam sanırsınız, ben de sandım. üstelik iyi counter oynamasına da düştüm ahsh. lanet olsun kriterlerimi tekrar gözden geçirip, çıtayı yükseltmeye karar verdiğim o süreçten önceki zamanlardan bahsediyorum, oynadığı takıma her şekilde, her silahla oyun kazandırabilen cs oyuncusu çekiciliği... buna da düşmezsin morticia dediğinizi duyar gibiyim, napayım arkadaşlar, o sıralar seksi geliyordu. allah da beni kahretmesin, bir erkekte, bir konuda yetenek görmem yeterli gelirdi, bu yetenek dilini dirseğine dokundurabilmek bile olsa, düşerdim.
bu genç ile sohbet muhabbet kaynaşmaya başladık, benzer ilgi alanlarımız bizi birbirimize daha çok çekmekle birlikte tüm bunların hormonlarımızın oyunundan ibaret olduğunu fark etmem ise uzunca bir zamanımı aldı. nitekim genç, yağlı güreşlere katılan kayların tam sıralı listesini ezberden okuyabilme yeteneğine sahip olsaydı da, tüm o çevre şartları altında ondan hoşlanabilirdim. insan, yoklukta kalmaya görsün arkadaşlar... neyse...
ben kendisinden hoşlaştım hoşlaşmaya ama, oğlanın benden hoşlaştığından hala daha düşününce emin olamıyorum, nitekim onun derdi gayesi daha başkaydı, bana yaşattıkları da sevgiden ötürü değildi.
gel zaman git zaman ilişki kendiliğinden upgrate oldu ve biz artık birbirimize sevgili gibi davranmaya başladık. ilgi bombardımanına tutuluyordum, öyle böyle değil, neredeyse her gün aranıp soruyor, minik ufak hediyeler alıyor, beni dünyanın en özel kadını gibi hissettirmek için elinden geleni yapıyordu. benim de gardım düştü ve artık sevgili gibi değil, sevgili olmuştuk. işte işler buradan sonra tersine dönmeye başladı.
o ilgili oğlan gitti, yerine umursamaz, kaba saba bencil biri geldi. arıyor soruyordum "oyundayım, kısa kes" deyip kapatıyordu telefonu. kendimi tanıyan insanım, beni tanıyan kimse de iddia edemez ki morticia ilgi manyağı, erkek arkadaşı olsun sürekli etrafında pervane olsun, ayağının altına kırmızı halılar sersin, hayır, aksine genel ilgisizliğim ve tek çocuk olduğumdan tekliğe o kadar alıştığım için, kendi kendimi oyalamayı iyi bilirdim, birkaç nazlı kız arkadaşımı da bu ilgisizliklerim yüzünden kaybetmişliğim vardır. şu an dahi hayatımda olan insanlar bilirler ki morticia'nın kişisel alanı bol bol yalnızlık barındırır ve tek başına kalmak için zamanlar yaratmayı sever, ona o zamanlarda dokunulmaz. bunu kabullenenler benledir, kabullenemeyenler öte gitsin.
anlatmak istediğim öyle ultra mega bir ilgi beklemediğim kendisinden, eğer bir ilişki var ise aramızda, asgari bir de o ilişkinin içinde olduğunu gösterecek eylemlerde bulunur, iletişimde kalırsın. yok anacığım, o sıkboğaz edercesine ilgili davrandığı ve "yeter bu kadar ilgi be" dediğim zamanları bile mumla arar hale getirdi bu oğlan beni o sıralar. eh dedim herhalde bu ilişkinin de ömrü böyleymiş, bu kadarcıkmış, gidene bay bay gelene hay hay demenin vakti gelmiştir. ilişkiyi değerlendirmek için ben geri çekiliyorum, bu sefer oğlan beni salmıyor üzerime düşüyor efenim.
artık öyle bir hale gelmiştik ki ilişki içerisinde, ben bozulmuş bir plak gibi aynı sitemleri tekrar ediyordum, o ise beni suçlayıp "hep senin yüzünden bu hale geldik, şöyle şöyle yaptığın için böyle oluyor" demediği zamanlarda, öfkeden ateş saçar halimin karşısında zevke gelerek alaycı bir şekilde sırıtmakla yetiniyordu. size tavsiyemdir efenim: henüz öfke kontrolü konusunda kendisini fark edip aşmamış insanların öfkeli anlarında, onların suratlarına bakarak gülmeyin.
şimdi somut olayımıza gelelim, bu oğlanı nasıl dövüyorum kalasla:
ramazan ayına tekabül eden tarihlerden biriydi ki, kendisiyle aramız pek limoniydi ve oruç tutan bu arkadaşı, kendim böyle ibadetlerle haşır neşir olmamama karşın safi kibarlığımdan mükellef bir iftar sofrasına davet ettim. ayıptır söylemesi, öyle güzel yemek yaparım ki efenim yiyen bir pişmandır, bir de yemeyen. kendisine davetimi ilettim, özel bir sofra hazırlayacağımı, hem de toksikleşen ilişkimizi tatlış tatlış masaya yatırabileceğimiz hoş bir fırsat olduğunu söyledim. "ooo tabii ki morticia, yarın sendeyim balım" dedi.
o kadar domestik bir kadın olmama karşın, o iftar yemeği için, anne patates kızarmasından tutun da artık tava böreğine, kalburabastı tatlısından çerezlerine kadar yaptım, hazırladım. o sofraya misafir olsanız "bu kız bize değer veriyor" derdiniz efenim, sofra konuşuyor, sofra anlatıyor tüm kalbi hisleri.
öncesinde titizlikle alış-verişimi yaptım, her türlü ikramı hazırladım,güzelce giyindim ve bekliyorum.
ezan okundu okunacak, ne gelen var efenim ne giden.
ezan okundu, gelen yok.
biraz daha geçti, gelen olmadığı gibi arayıp "gecikiyorum, yoldayım" vb haber eden de yok.
sofranın başında oturdum, düşündüm ve kalbim güm güm atmaya başladı:
başına bir şey gelmiş olmasın bu çocuğun??!!!
hava sağnak yağışlı, hava kararmış efenim; unutmam, ayazı buz, kirli bir kış günüydü.
telefonumu elime alıp hemen kendisini aradım, defalarca aradım ve açan olmadı. telaşım gittikçe artıyordu, önce çıkıp evine gitmeyi düşündüm panikle ancak sonradan ev arkadaşının telefon numarasının bende olduğunu hatırlayıp hemen onu aradım:
-alo
-alo
-alo, morticia nabersin? noldu?
-x'ten haber alamıyorum, bana gelecekti, telefonunu açmıy...
-haa, ya telefonunu duymamıştır, biz y'lerdeyiz de, dur vereyim telefona.
telefona geçince o gevrek sırıtışıyla, sülalesi raad bir konuşma gerçekleştirdi arkadaşlar:
ayy ehehe unutmuşum ya, sana gelecektim değil mi? biz de y'lerle batak atıyorduk tam. burada yaptık iftarı biz ya zttr edelim bu günü zaten hava da yağıyor. başka zaman görüşürüz.
kendisi hakkındaki endişeli hislerim, yerini derinden bir öfkeye bırakıverdi o an. belki de o zamana kadar bu kadar kuvvetli duyumsamamıştım bu hissi hiç, hatırlarım ki hafızama her ayrıntısı ile bu olayı kaydettiren his, kulaklarım yanarcasına duyumsadığım ve nasıl bertaraf edeceğimi bilemediğim yoğun bir öfkeydi.
kendisine çok güzel yemekler yaptığımı, hatta bu yaptığım yemekler arasında bir tanesinin yeni bir tarif denemesi olduğunu ve bu gece o yiyecekten kendisine tattırmazsam asla rahat uyuyamayacağımı söyledikten sonra, kapıda illaki kendisinin beni karşılaması için rica ederek, y'lere gelmek için yola çıkıyor olduğumu haber ettim.
"tamam bekliyom hadi he" dediğini duyduktan sonra telefonu kapattım ve bir süre tavanı izledim.
sonrasında, yatağımın sol tarafına iliştirdiğim, beyzbol sopasından hallice, adam dövmeye bire bir, "ay eve hırsız girerse kendimi korurum" fikriyle oraya iliştirilmiş ve daha önce hiç kullanılmak zorunda kalınmamış kalası alarak, montumu giyip evden çıktım. üzerime yağan yağmuru hissetmiyordum. öyle bir öfkeydi lanet olsun, birinin neden katil olabileceğini anlayabileceğiniz anlık aralıklar vardır, bilir misiniz? hah işte onlardan birini yaşıyordum.
taksiye atladım ve y'lerin evinin yolunu tuttum.
kapı ziline basarak ne kadar bekledim dışarıda bilmiyorum ama, narsist exin kapıyı açmasıyla birlikte elimdeki kalası denk gele bir yerlerine indirdiğim o anı çok net hatırlıyorum. kendisi yere düşmüştü ve ben vurmaya devam ediyordum. evdeki diğer arkadaşlar bağırma, pat küt seslerine, oturdukları batak masasından kalkarak vestiyere koştular ve beni onun üzerinden güç bela alıp bir köşeye sabitlediler.
"bundan sonra, beş metre kadar yakınıma yaklaştığını görürsem, seni öldürürüm!11 bitti!!!111 aramızdaki şey her ne ise bu gece itibariyle bitti!!!"
bağırdıkça rahatlamıştım. az önceki öfkem yerini acayip bir huzura bırakmıştı.
gazetelerin üçüncü sayfalarında yayımlanacak "iftar davetine gelmeyen erkek arkadaşını kalasla döverek öldürdü" haberinin eşiğinden döndüğümüz o gece, ıslak, karanlık ve isin içindeki sokaklarda, elimdeki kalasa sıkı sıkı sarılmış evime geri dönerken, aydınlandım.
"değer miydi tüm bu aksiyona?"
kırık kalbimin ağırlığının bedeli, birkaç gün sonra geçecek olan birkaç vücut morluğu muydu?
böylece bunun yeterli gelmeyeceğini düşünüp, kendisini öldürmeye karahahdadha şaka lan sayko muyum? o kadar da değil.
neyse. anlayacağınız gerek yokmuş kendimi böyle yorup kasmaya.
bir ilişki size huzur vermiyorsa, içinde kendinizi değerli hissetmiyorsanız, yol verin; anacığım ikna da olmayın sonradan birkaç lafa. icraatta görmeden indirivermeyin yelkenleri.
o kalası o gece attım arkadaşlar eve varana kadar, dedim daha da bunu kendime yaşatmam.
şimdi tüm öfkelerime en ön sıradan bizzat ben sırıtıyorum.
ben de eski sevgiliyi narsist ilan etme modasına katılmak istedim, niye eksik kalayım?
bu tespit herhangi bir psikoloji profesyonelliği ya da ona benzer şeyler ile yapılmamıştır, eved.
narsist bir erkekle birlikte olmanın ne derece yıpratıcı bir sabır imtihanı olduğunu, ancak narsist bir erkekle birlikte olan bir başka kadın bilir. empatını kendine adeta görünmez demir zincirlerle bağlayan narsist efendi, çeşitli manipülasyonlarla ilişki içinde olduğu kişiyi, sürekli halde ilişkinin içinde tutmayı hedefler, onu yalnızlaştırır, onu tekilleştirir, arkadaş çevresinden koparır, ona kendisini yetersiz hissettirir ve daha pek çok psikolojik şiddet işte, bu kadarını youtube psikologlarından hepimiz öğrenmişizdir zaten diye düşünüyorum.
bu psikolojik şiddetin ödeşmesi, fiziksel şiddet olabilir mi? naa, bence hiç gerek yokmuş ama o zamanlar bunu tecrübe etmeden bilemeyeceğim, toy zamanlardı.
sene, üniversite bir yahut ikiyi okumakta olduğum seneydi, ben deniz, kırsal bir bakirenin ruhunu taşıyan ve üniversite hayatıyla birlikte, ortamlarda kabak çiçeği gibi açılmakta olan tecrübesiz, saf bir kıyı şeridi çocuğuydum. yaşadığım yörede tıpkı alplerde yaşayan heidi kızımızın içinde bulunduğu sükun ortamı gibi buram buram huzuru overdoz yaşar, saygı ve sevgi çerçevesinde ilerlemekte olan yetişkin ilişkilerini izleyerek onlardan ilişki dinamiklerini minik tatlı kopyalar, özenirdim efenim.
bildiğim ilişkiler, kadının da erkeğin de verici olduğu, paylaşımcıl ve birbirleri ile alakadar çiftlerin ahenkli birer hayat dansı gibiydi. bir ilişkideki hedefim de, buna benzer bir nahiflik aralığında şekillenmeye başlamıştı.
üniversitenin ilk senesinde, kızlı erkekli zina ortamlarında düzenlenen kaynaşma partilerine hızlı bir giriş yaparak adımı "çapkın morticia"ya çıkarmayı başarmıştım ki bazı davarların bana erişemedikleri için aynı zamanda adımı pis pis sıfatlarla da anmaya başladıkları senelerdi o zamanlar. eh kadınlar için böyle değil midir zaten, biraz ilgi çekici bir tipiniz varsa, gönül ilişkilerinde de hızlıysanız size konduracakları sıfatlardan asla kaçamazsınız. hoş, ilişki teklifini reddettiğiniz insanlar da aynı şekilde seslenirler. yani kadınsanız, gülseniz, otursanız, kalksanız, sevseniz, sevmeseniz her şekilde yollusunuzdur ahsh bunu da niye böyle anlattıysam, fazladan karakter olsun, puan gelsin efenim daha kişisel ileti özelliği satın alacağım öhm neyse.
bu zina ortamlardan birinde, zinayla alakasız sohbetler gerçekleştirdiğimiz sırada cs oynayan (baya iyi oynayan) bir yaşıtımla tanıştım. çocuğu görseniz, tipinden bi adam sanırsınız, ben de sandım. üstelik iyi counter oynamasına da düştüm ahsh. lanet olsun kriterlerimi tekrar gözden geçirip, çıtayı yükseltmeye karar verdiğim o süreçten önceki zamanlardan bahsediyorum, oynadığı takıma her şekilde, her silahla oyun kazandırabilen cs oyuncusu çekiciliği... buna da düşmezsin morticia dediğinizi duyar gibiyim, napayım arkadaşlar, o sıralar seksi geliyordu. allah da beni kahretmesin, bir erkekte, bir konuda yetenek görmem yeterli gelirdi, bu yetenek dilini dirseğine dokundurabilmek bile olsa, düşerdim.
bu genç ile sohbet muhabbet kaynaşmaya başladık, benzer ilgi alanlarımız bizi birbirimize daha çok çekmekle birlikte tüm bunların hormonlarımızın oyunundan ibaret olduğunu fark etmem ise uzunca bir zamanımı aldı. nitekim genç, yağlı güreşlere katılan kayların tam sıralı listesini ezberden okuyabilme yeteneğine sahip olsaydı da, tüm o çevre şartları altında ondan hoşlanabilirdim. insan, yoklukta kalmaya görsün arkadaşlar... neyse...
ben kendisinden hoşlaştım hoşlaşmaya ama, oğlanın benden hoşlaştığından hala daha düşününce emin olamıyorum, nitekim onun derdi gayesi daha başkaydı, bana yaşattıkları da sevgiden ötürü değildi.
gel zaman git zaman ilişki kendiliğinden upgrate oldu ve biz artık birbirimize sevgili gibi davranmaya başladık. ilgi bombardımanına tutuluyordum, öyle böyle değil, neredeyse her gün aranıp soruyor, minik ufak hediyeler alıyor, beni dünyanın en özel kadını gibi hissettirmek için elinden geleni yapıyordu. benim de gardım düştü ve artık sevgili gibi değil, sevgili olmuştuk. işte işler buradan sonra tersine dönmeye başladı.
o ilgili oğlan gitti, yerine umursamaz, kaba saba bencil biri geldi. arıyor soruyordum "oyundayım, kısa kes" deyip kapatıyordu telefonu. kendimi tanıyan insanım, beni tanıyan kimse de iddia edemez ki morticia ilgi manyağı, erkek arkadaşı olsun sürekli etrafında pervane olsun, ayağının altına kırmızı halılar sersin, hayır, aksine genel ilgisizliğim ve tek çocuk olduğumdan tekliğe o kadar alıştığım için, kendi kendimi oyalamayı iyi bilirdim, birkaç nazlı kız arkadaşımı da bu ilgisizliklerim yüzünden kaybetmişliğim vardır. şu an dahi hayatımda olan insanlar bilirler ki morticia'nın kişisel alanı bol bol yalnızlık barındırır ve tek başına kalmak için zamanlar yaratmayı sever, ona o zamanlarda dokunulmaz. bunu kabullenenler benledir, kabullenemeyenler öte gitsin.
anlatmak istediğim öyle ultra mega bir ilgi beklemediğim kendisinden, eğer bir ilişki var ise aramızda, asgari bir de o ilişkinin içinde olduğunu gösterecek eylemlerde bulunur, iletişimde kalırsın. yok anacığım, o sıkboğaz edercesine ilgili davrandığı ve "yeter bu kadar ilgi be" dediğim zamanları bile mumla arar hale getirdi bu oğlan beni o sıralar. eh dedim herhalde bu ilişkinin de ömrü böyleymiş, bu kadarcıkmış, gidene bay bay gelene hay hay demenin vakti gelmiştir. ilişkiyi değerlendirmek için ben geri çekiliyorum, bu sefer oğlan beni salmıyor üzerime düşüyor efenim.
artık öyle bir hale gelmiştik ki ilişki içerisinde, ben bozulmuş bir plak gibi aynı sitemleri tekrar ediyordum, o ise beni suçlayıp "hep senin yüzünden bu hale geldik, şöyle şöyle yaptığın için böyle oluyor" demediği zamanlarda, öfkeden ateş saçar halimin karşısında zevke gelerek alaycı bir şekilde sırıtmakla yetiniyordu. size tavsiyemdir efenim: henüz öfke kontrolü konusunda kendisini fark edip aşmamış insanların öfkeli anlarında, onların suratlarına bakarak gülmeyin.
şimdi somut olayımıza gelelim, bu oğlanı nasıl dövüyorum kalasla:
ramazan ayına tekabül eden tarihlerden biriydi ki, kendisiyle aramız pek limoniydi ve oruç tutan bu arkadaşı, kendim böyle ibadetlerle haşır neşir olmamama karşın safi kibarlığımdan mükellef bir iftar sofrasına davet ettim. ayıptır söylemesi, öyle güzel yemek yaparım ki efenim yiyen bir pişmandır, bir de yemeyen. kendisine davetimi ilettim, özel bir sofra hazırlayacağımı, hem de toksikleşen ilişkimizi tatlış tatlış masaya yatırabileceğimiz hoş bir fırsat olduğunu söyledim. "ooo tabii ki morticia, yarın sendeyim balım" dedi.
o kadar domestik bir kadın olmama karşın, o iftar yemeği için, anne patates kızarmasından tutun da artık tava böreğine, kalburabastı tatlısından çerezlerine kadar yaptım, hazırladım. o sofraya misafir olsanız "bu kız bize değer veriyor" derdiniz efenim, sofra konuşuyor, sofra anlatıyor tüm kalbi hisleri.
öncesinde titizlikle alış-verişimi yaptım, her türlü ikramı hazırladım,güzelce giyindim ve bekliyorum.
ezan okundu okunacak, ne gelen var efenim ne giden.
ezan okundu, gelen yok.
biraz daha geçti, gelen olmadığı gibi arayıp "gecikiyorum, yoldayım" vb haber eden de yok.
sofranın başında oturdum, düşündüm ve kalbim güm güm atmaya başladı:
başına bir şey gelmiş olmasın bu çocuğun??!!!
hava sağnak yağışlı, hava kararmış efenim; unutmam, ayazı buz, kirli bir kış günüydü.
telefonumu elime alıp hemen kendisini aradım, defalarca aradım ve açan olmadı. telaşım gittikçe artıyordu, önce çıkıp evine gitmeyi düşündüm panikle ancak sonradan ev arkadaşının telefon numarasının bende olduğunu hatırlayıp hemen onu aradım:
-alo
-alo
-alo, morticia nabersin? noldu?
-x'ten haber alamıyorum, bana gelecekti, telefonunu açmıy...
-haa, ya telefonunu duymamıştır, biz y'lerdeyiz de, dur vereyim telefona.
telefona geçince o gevrek sırıtışıyla, sülalesi raad bir konuşma gerçekleştirdi arkadaşlar:
ayy ehehe unutmuşum ya, sana gelecektim değil mi? biz de y'lerle batak atıyorduk tam. burada yaptık iftarı biz ya zttr edelim bu günü zaten hava da yağıyor. başka zaman görüşürüz.
kendisi hakkındaki endişeli hislerim, yerini derinden bir öfkeye bırakıverdi o an. belki de o zamana kadar bu kadar kuvvetli duyumsamamıştım bu hissi hiç, hatırlarım ki hafızama her ayrıntısı ile bu olayı kaydettiren his, kulaklarım yanarcasına duyumsadığım ve nasıl bertaraf edeceğimi bilemediğim yoğun bir öfkeydi.
kendisine çok güzel yemekler yaptığımı, hatta bu yaptığım yemekler arasında bir tanesinin yeni bir tarif denemesi olduğunu ve bu gece o yiyecekten kendisine tattırmazsam asla rahat uyuyamayacağımı söyledikten sonra, kapıda illaki kendisinin beni karşılaması için rica ederek, y'lere gelmek için yola çıkıyor olduğumu haber ettim.
"tamam bekliyom hadi he" dediğini duyduktan sonra telefonu kapattım ve bir süre tavanı izledim.
sonrasında, yatağımın sol tarafına iliştirdiğim, beyzbol sopasından hallice, adam dövmeye bire bir, "ay eve hırsız girerse kendimi korurum" fikriyle oraya iliştirilmiş ve daha önce hiç kullanılmak zorunda kalınmamış kalası alarak, montumu giyip evden çıktım. üzerime yağan yağmuru hissetmiyordum. öyle bir öfkeydi lanet olsun, birinin neden katil olabileceğini anlayabileceğiniz anlık aralıklar vardır, bilir misiniz? hah işte onlardan birini yaşıyordum.
taksiye atladım ve y'lerin evinin yolunu tuttum.
kapı ziline basarak ne kadar bekledim dışarıda bilmiyorum ama, narsist exin kapıyı açmasıyla birlikte elimdeki kalası denk gele bir yerlerine indirdiğim o anı çok net hatırlıyorum. kendisi yere düşmüştü ve ben vurmaya devam ediyordum. evdeki diğer arkadaşlar bağırma, pat küt seslerine, oturdukları batak masasından kalkarak vestiyere koştular ve beni onun üzerinden güç bela alıp bir köşeye sabitlediler.
"bundan sonra, beş metre kadar yakınıma yaklaştığını görürsem, seni öldürürüm!11 bitti!!!111 aramızdaki şey her ne ise bu gece itibariyle bitti!!!"
bağırdıkça rahatlamıştım. az önceki öfkem yerini acayip bir huzura bırakmıştı.
gazetelerin üçüncü sayfalarında yayımlanacak "iftar davetine gelmeyen erkek arkadaşını kalasla döverek öldürdü" haberinin eşiğinden döndüğümüz o gece, ıslak, karanlık ve isin içindeki sokaklarda, elimdeki kalasa sıkı sıkı sarılmış evime geri dönerken, aydınlandım.
"değer miydi tüm bu aksiyona?"
kırık kalbimin ağırlığının bedeli, birkaç gün sonra geçecek olan birkaç vücut morluğu muydu?
böylece bunun yeterli gelmeyeceğini düşünüp, kendisini öldürmeye karahahdadha şaka lan sayko muyum? o kadar da değil.
neyse. anlayacağınız gerek yokmuş kendimi böyle yorup kasmaya.
bir ilişki size huzur vermiyorsa, içinde kendinizi değerli hissetmiyorsanız, yol verin; anacığım ikna da olmayın sonradan birkaç lafa. icraatta görmeden indirivermeyin yelkenleri.
o kalası o gece attım arkadaşlar eve varana kadar, dedim daha da bunu kendime yaşatmam.
şimdi tüm öfkelerime en ön sıradan bizzat ben sırıtıyorum.
devamını gör...
"narsist sevgiliyi kalasla dövmek" ile benzer başlıklar
narsist
22
narsist anne
12