drama / biyografi / tarihi kurgu
7.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

2023 senesinde çıkacak nolan filmi. bilim insanı oppenheimer'ın atom bombası keşfetme hikayesini konu alacakmış. şu an için açıklanan kadrosu şöyle; cillian murphy, emily blunt, florence pugh, matt damon, rami malek, robert downey jr.

görüntü yönetmeni ise daha önce de nolan filmlerinden(interstellar-dunkirk-tenet) adını duyduğumuz hoyte van hoytema.
müziklerde de yine tanıdık bir isim olan ludwig göransson ki kendisi de daha önce nolan ile çalışmıştır.
hazır iskandinav bir besteciden söz etmişken diğer iki ünlü besteciyi de anmamak olmaz diyor ve buradan hildur gudnadottir ve johann johannsson(ruhu şad olsun)'a da selam yolluyorum. *

şimdi gelelim benim ne düşündüğüme... filmi bir biyografik drama ki benim belki de en sevmediğim tür olabilir bu. yaşamış insanların hayatını izlemek bana film gibi gelmiyor nedense. belgesel izliyormuşum gibi hissediyorum. bu yüzdendir ki bende hiç hype yok bu film için. o muhteşem kadrosuna rağmen. düşünün, tolkien hayranı olduğum halde cüret edip de tolkien filmini izlememiş biriyim. bu film için de şu an için istisna yapmayacak gibiyim. görelim bakalım.
devamını gör...
oyuncu kadrosu;

cillian murphy
matt damon
gary oldman
robert downey jr.
emily blunt
dane dehaan
rami malek
florence pugh
jack quaid
josh hartnett
benny safdie
alex wolff

bu da yayınlanan ilk posteri;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
21 temmuz 2023 tarihinde gösterime girmesi beklenen filmin ilk fragmanı yayınlandı.

oppenheımer - official trailer (universal studios) - hd / universal pictures uk
devamını gör...
21 temmuz 2023 tarihinde gösterime girmesi beklenen christopher nolan filmi.
ilk nükleer atom bombanın atası kabul edilen amerikalı fizikçi robert oppenheimer'ın biyografisine yönelik bir film olduğu biliniyor.
başrolde ise cillian murphy
robert downey jr
florence pugh gibi isimler bulunuyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
afişi, konusu, kadrosu ve yönetmeni ile beni cezbeden film. nolan'ın filmleri sinemada hakiki sağlam ses sistemleriyle izlenecek filmler, hatta direkt tiyatro salonunda izlenmelik
devamını gör...
nolan’ın dediğine göre “sıfır cgi” ile çekilmiş film. inanalım mı kral? hiç mi kullanmadın? eccik ucundan bile mi yok???
her ne kadar inanmak istesem de böylesine bir filmde hiç efekt kullanılmaması durumu aklıma şu sahneyi getirdi;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
daha dün girdi girdim bu başlığa ama bugün yeni bir haber var arkadaşlar…

oppenheimer filminde çıplaklık mevcutmuş ve bu yüzden de r-rated olacakmış. +17 bir nolan filmi izlemek garip olabilir. ve yine denilene göre bir müddet sürecek olan bu sahnede florence pugh ve cillian murphy’i cıbıl görecekmişiz.
devamını gör...
iki gün önce paris galası gerçekleşen film. geri sayım başlamıştır.
yoğun bir film, özellikle ilk 2 saati için gelen bilgiler bu yönde.
en kısa sürede izlemek gerekiyor geldiği gibi.
nolan başka bir seviye her zaman, en azından benim için.
devamını gör...
en son hangi filmi bu kadar merak etmiştim hatırlamıyorum. cillian murphy hayranlığımın da sebebi olabilir bunda.
filmin sakin ve biraz sabit geçeceğini düşünüyorum çünkü cillian murphy yine poker maskesi takmış bir ifadeye sahip gibi hissettim.
devamını gör...
çok fena ters köşe yaptı nolan. beni az çok tanıyorsunuz sinemayı endüstri olarak tümüyle seviyorum. sadece izlemek değil olayım. şimdi burada ikna edici olmak için kendini ispatlamaya çalışan tipler gibi uzun uzun kendimi anlatmak istemiyorum. eğer sinemaya olan tutkuma güveniyorsanız lafımı dinleyin; sakın imax romantizmine girmeyin. zamanınız, bütçeniz ve sabrınız çoksa bile sinemaya dahi girmeyin.

hayatımda gördüğüm en devasa bütçeli hayal kırıklığıydı. 225 dakika diyalog dinlettirmek için mi patlattın o bombayı? figüranların saç diplerini görelim diye mi imax çektin?

imax dediğimiz teknolojinin endüstride pek yeri kalmadı. insanlar video platformlarına 3 bilet parasına yıllık abone olabiliyor. haliyle içerikler de o yönde ilerliyor. imax artık cameron, bay, emmerich gibi görselliğe önem veren yönetmenlerin imza projeleri için iyi bir yöntem. çekme demiyorum nolıncııım, sen de çek. hatta gişe yapmış işlerini tekrar çek izleyelim ama böyle ağır bi biyografi filmi için ne bizi meşgul et ne de imax'i. hoş değildi. beni takip ettiğini biliyorum, aptal olma.
devamını gör...
reklamı düzgün yapılmayan bir nolan filmi. durum böyle olunca çoğu izleyici de başka tür bir senaryo bekleyişi içinde filme gitmiş ve hayal kırıklığı yaşamıştır. filmin ikinci yanlışı ise imax çekilmesidir. buna yapılacak tek mantıklı açıklama nolan’ın canı imax film çekmiştir, olabilir.

senaryosunu beğenmekle beraber bence evde izlense daha çok keyif verecek bir filmdir diyorum.
son olarak, abi şu gereksiz gerilim müziğini bırak artık. iki karakter konuşurken arkada halktan sesler korosu duymasak da olur sanki… 7/10
devamını gör...
bunu söyleyeceğimi asla düşünmezdim ama barbie daha güzel .

kocaman bir hayalkırıklığı oldu . mahkeme izliyorsunuz sadece bu yüzden ımax e gitmeye gerek yok.

inception sayesinde elde ettiği ünle sınırsız bütçeli filmler çekebiliyor nolan ancak tenet ve oppenheimer faciasından sonra yapımcıların bir daha nolana bu kadar büyük paralar vereceğini sanmıyorum. teneti beklerken de aynı şey olmuştu . beklenti çok yüksekti ama film kötü çıktı.
devamını gör...
oppenheimer (2023)

yönetmen koltuğunda christopher nolan bulunan, cillian murphy, matt damon, robert downey jr, emily blunt gibi yıldızların kadrosunda yer aldığı bu biyografik - politik drama filminden biraz bahsetmek istiyorum sizlere, yo spoiler yok korkmayın.

öncelikle filmi karaca'da izledim. izmir insanının öve öve bitiremediği leş karaca sinemasının parlaklığı oldukça düşük salonlarından birinde izledim, öyle ımax, cart, curt aramadım, iyi ki de aramadım çünkü görüntü olarak zaten sizi tatmin edecek bir sahnesi, sizi içine çekecek bir görüntüsü yok filmin. gidin 2d izleyin, pişman olacağınız, kaçıracağınız bir şey olduğunu düşünmüyorum.

senaryo olarak da o kadar tatmin edici değil, zaten atom bombası yaptıktan sonra pişmanlık duyup hidrojen bombasının yapımına karşı çıkan ve bu yüzden itibarı elinden alınan, heyecansız, sıkıcı, tek işlevi atom bombası yapmak olan ruhsuz bir bilim adamını anlatıyor.

film görüntü değil de diyalog üzerine kurulu bir film. diyaloglar da o kadar iç açıcı, o kadar sizi içine çekecek kadar iyi değil, eksik, tamamlanmamış gibi...

dahası da var, o kadar durgun ilerliyor ki, heyecan yaratan tek kısım hepinizin beklediği trinity test kısmı... o kısmı çıkarırsanız elinizde kalacak yerleri çok çok az.

film iki tarafın bakış açısıyla da bakmış. atom bombasının korkunç yıkımı ve insanların ölümü, bunun canice olduğu ve 2.dünya savaşının daha fazla insan ölmeden bitmesine neden olması gibi.

benden maksimum 6.8 alabilir, o da cillian ve emily'nin performansı yüzünden. böylesine hayal kırıklığına uğrayacağımı biliyordum.

barbie ve oppenheimer arasında kalan arkadaşlar gitsin önce barbie izlesin, bunu düşünce izlersiniz.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

christopher nolan filmi olmayan son christopher nolan filmidir.

filme henüz gitmeyen arkadaşlar bunun klasik bir christopher nolan filmi olmadığını bilerek giderlerse keyif alırlar. bu bir biyografi filmi, tarih filmi hatta dram filmi. bir diğer konu ise imax konusu. filmin vadettiği şeyle filmin alakası bile yok. bu filmi aç tüplü televizyonda izle hiçbir şey değişmez. filmde imax ile ilgili tek bir sahne var gerisi yakın plan ve diyalog. ha sen sapıksan oyuncuların siyah noktasını görmek istiyorsan git imax izle. ha bide nolan31 nickli elemanlar "sayfalarca makale okumazsan anlamazsın abi, o radyasyonu dötünde hissedeceksin abi" şeklinde yorumlar yapıyorlar takılmayın bunlara. hazırlıklı gitmek istiyorsan git evrim ağacı son videosunu izle filmden daha fazla keyif alırsın net.

gerçekten ciddi anlamda söylüyorum bu filmin dünyanın en iyi kamerasıyla çekilmesi, 70mm olması, imax salonlarında özel gösterilmesi, 270 kilo olması, tırlarla taşınması falan gerekmiyor. nolan abi biraz işin şovuna kaçmış.

neyse nolan tarzını yansıtmayan filmimize gelecek olursak filmi beğendim.* filmde çok fazla iyi oyuncu var o yüzden herkes iyi oynamış. sırıtan bir isim yoktu. ben cillian murphy ve robert downey jr. ikilisini fazla beğendim, özellikle cillian murphy çok başarılıydı. oppenheimer karakterinin iç dünyasını yüzünde hissettirmiş, yönetmenin bol bol yakın plan kullanması bu yüzden, bütün duyguları oyuncunun yüzünden anlıyorsunuz.

filmin kurgusu genelde beğenilmemiş ama ben beğendim özellikle anlatım şekli hoşuma gitti, anlamlandıramadığım tek kısım vardı onun dışında iyiydi.* sonuçta 3 saat filmde sıkılmadım.

diyalogların bazıları çok basitti, yüzümün ekşidiği diyaloglar gördüm ama genel olarak iyiydi. müzikleri ve sesi çok beğendim, bence filmin oyunculuklardan sonra en iyi olduğu konu müzikler ve sesiydi. bak imax konusunun şovu bu ses konusunda yapılabilirdi. o zaman okey derdim. ludwig goransson abiye hans zimmer abiyi aratmadığı için teşekkür ederim.

bu kadar yazı yazdım bu sıcakta millet okuyacak ben galiba şimdi ölüm oldum, dünyaların yok edicisi.

filmin nolan kariyerindeki yerine gelecek olursak bence tenet (film) ve dunkirk (film) ikilisinden daha iyiydi. diğer "başyapıt" nolan filmlerinin yanına yaklaşamaz.

son 6 aydır üzerimize filmi fırlattıkları için filmin ne anlattığını ve kadrosunu falan yazmak istemedim. herkes mecburen biliyordur zaten. ha unutmadan film 100 gün sonra dijital platformlara gelecek. kafası karışık olanlara duyurulur.


oppenheimer deyince akla gelen ilk cümleyi kullandığın yere tüküreyim be adam. sen harbi bilerek yavşaklık yapıyorsun. en vurucu cümleyi kadının memelerine bakarak söyletmiş. güzelim memelere bakarak "ben ölüm oldum" diyor. kadın sevişirken oku şurayı falan diyor. neyin kafası olum bu siz napıyorsunuz lan. neyse.
devamını gör...
tanım: 2023 yılında vizyona giren, christopher nolan imzalı film.

***
“now i am become nolan,
the destroyer of expectations”



öncelikle ifade etmem gerekir ki nolan’ın yaratıcılığına, kendi evreninde kendi kurallarıyla film çekebilme gücüne hayranım.

ne var ki bu filmde, hikâyeye gelmeden önce önemli bir sorun var.

filme dair asıl konuşmak istediğim kısımları spoiler içine alacağım ama;
1) bu bir kamu spotu olacağından ve bu tanımı görme ihtimali olan 1 (bir) kişiye dahi yardım edebileceğinden,
2) salondan salona imax bilet fiyatı ile normal bilet fiyatı arasında ciddi farklar olabildiğinden ve,
3) tanım içerisinde değineceğim bir takım perspektif sorunları sebebiyle bu uyarıyı başa koymak istiyorum.

halihazırda bilet almadıysanız veya iade şansınız varsa, bu filmi imax’te izlemeyin.

“izlemenize gerek yok” demiyorum. izlememenizi öneriyorum. zira film, kasıtlı mı kasıtsız mı bilemem ama, çok yanlış pazarlanmış / parlatılmış / beklenti yükseltilmiş.

öncelikle bir filmin pazarlanma aşamasında ne vardır? filmin posteri, fragmanı, oyuncuların/yönetmenin açıklamaları. son kısımda ciddi bir sıkıntı yok, “inanılmaz bir aksiyon bombardımanı, uçacaksınız kaçacaksınız” diyene denk gelmedim. fakat filmin fragmanı da posteri de alev alev yanıyor. dahası, filmin içeriğine dair olmasa da teknik gerekliliklerine dair nolan’ın çok iddialı açıklamaları var. imax teknolojisinin sınırlarını zorladıklarını, tamamen analog efektlerle ilerlediklerini, çekilebilecek en yüksek görüntü kalitesiyle çekim yaptıklarını vs. söyledi ve filmin mutlaka ama mutlaka imax’te tecrübe edilmesi gerektiğini ısrarla vurguladı.

e şimdi, sen filmde görsel veya işitsel olarak imax’i gerektirecek bir şey yokken böyle bir açıklama yaparsan filmi izlememiş insanlar doğal olarak “vay anasını, interstellar seviyesinde görsellik, dunkirk (film) seviyesinde ses miksajı, tenet (film) seviyesinde bi aksiyon beklemeliyiz herhalde” demez mi? dahası, bu üç katmanda da bu filmlerin seviyesine ulaşmamışsan (her ne kadar kendi başına üç kategoride de başarılı olsa da) o insanlar kendilerini dolandırılmış hissetmez mi? ben hissediyorum açıkçası. fazladan verdiğim 50 lira ve boynumdaki ağrı da bunun şahidi.

filmin %94’ünde falan (küsüratlı salladım evet) sadece diyalog varken ve bu diyaloglar açıklamaya vakıf olamadığım şekilde yakın çekimlerle gösteriliyorken bunu neden yatayda sıkıştırılmış dikeyde uzatılmış katedralimsi bir imax salonunda izleyelim? insanların dudakları ile alnı arasındaki mesafeyi katetmek için başımı indirip kaldırmam gerekti ya, böyle saçmalık olabilir mi? filmin kalanı görsel bir şölen olsa hadi yine değdi derim ama vadedilen patlama sekansı ve onun türevi birkaç sahne hiçbir olağanüstülük içermiyordu. rahatlıkla söyleyebilirim ki tenet (film)’te uçağı havalimanına çarptıkları (evet efektsiz, montajsız dümdüz uçağı havalimanına çarptı adamlar) sahnede daha güçlü bir “patlama” hissi almıştım.

bu anlamda tekrar ediyorum; imax salonunda boynunuz ağrıyacak, fazladan para vereceksiniz ve filmin bazı kısımlarına gözleriniz yetişemeyecek, dolayısıyla düzgün ve normal bir salonda izlemeniz şiddetle tavsiyemdir.

bu sıkıntıyı dile getirdiğimize göre, filmin sıkıntılarını ve iyi yaptığı şeyleri konuşmaya başlayabiliriz:

(evet bundan sonrası spoiler ve evet buraya kadar yazdıklarım sadece girizgâhtı. “kardeş durumumuz yoktu, okuyamadık” tayfasına burada veda edebilirim o yüzden. kendinize iyi bakın, bu aşırı sıcaklarda pek dışarı çıkmamaya çalışın. çok öptüm.)




başta ifade ettiğim gibi, nolan’ın yaratıcılığı benim için hep en ön planda olmuştur. bir nolan filmini izlerken diğer bütün faktörlerden önce hikâyenin kendisine, sonra o hikâyenin kurgusuna odaklanırım ve genellikle bu iki alanda da beni mutlu eder. bu beğeni subjektif bir süzgeçten geçiyor olabilir, çünkü genel olarak zamanla oynanması, hikâye akışıyla deneyler yapılması benim hoşuma giden şeyler olsa da pek çoğunun bunu sevmediğinin farkındayım. nolan’ın en çok eleştirildiği noktalardan biri de bu olmuştur zaten: filmlerinde “gereği yokken” kurguyu bozması, lineerlikten uzaklaştırarak anlatması.

nolan filmografisinde bu yaratıcı özgürlük genellikle filmi geliştirir. memento, the prestige , interstellar ve dunkirk (film) ’te bunlar filmi geliştirmişti, zira düz bir anlatı o filmleri sıradanlığa indirebilirdi. tenet (film) ve inception gibi kendi içerisinde zamanın kurallarının farklı işlediği filmlerde zaten buna gerek bile kalmamıştı. oppenheimer’da ise bence ilk kez bu tercih filmin aleyhine işlemiş. bu da dağınık kurgudan ziyade seçilen hikâyeyle alakalı bir problem.

açıkçası nolan’ın neden dunkirk (film) veya oppenheimer gibi hikâyeleri film yapmayı seçtiğini bilmiyorum. eminim kendince sebepleri vardır ama bana kalırsa en iyi yaptığı iş kendi yazdığı hikâyelerin filmini çekmek. hatta bir adım daha ileri götürerek onu en mutlu eden şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. bu iki filmde sanki ona birisi zorla bu tarihsel olayların taslağını vermiş ve “yok öyle uçmalı kaçmalı zamanda akmalı filmler. biraz ciddi işler yapacaksın artık” demiş, o da oflaya puflaya masaya geçip “tamam, ama bi şartım var. bu hikâyeyi kendi bildiğim gibi anlatıcam” demiş ve filmin bir yerlerine “nolan imzası” atmaya çalışarak kendini kasmış gibi hissediyorum. dunkirk de manhattan projesi de başka yönetmenlerin elinde daha sıkıcı anlatılması muhtemel olaylar ve nolan bunları anlatılabilecek en “ilginç” şekilde anlatmış, bunu kabul ediyorum. yine de, film yaparken hissettiği yaratıcı kaygılar ile yaşanmış olayların “gerçekten yaşanmışlığının” getirdiği sınırlama hissi, gerçeklikle derdi olan bu adam için bir çatışma yaratıyor. tabii belki bu hikâyeleri seçme sebebi de budur, kendisini zorlamak istemiştir ama seyirciye kendi güvensizliklerini ispatlamaya çalışmak yerine en iyi bildiği şeyi yapmasını tercih ederdim. kendisi de dahil herkes çok daha mutlu olurdu o durumda.

dediğim gibi, bu filmdeki her şey gerçekten yaşandı. nolan’ın bu filmi bir belgeselden uzaklaştırmak ve kendi imzasını atmak için tek çaresi o meşhur kurgu hilelerini kullanmasıydı. yer yer başarılı da olmuş hatta. özellikle lewis strauss’un oppenheimer’a dair sinsi planlarının ifşa edildiği kısımda sanki bu tarihsel sürece hakim olsaydım bile şaşırabileceğimi hissettim. ne var ki, filmin kalanında siyah beyaz ayrım da, renkli kısımda anlatılan iki farklı zaman dilimi de gereksiz kafa karışıklığı yaratmaktan kurtulamamış. hikâye interstellar’da da benzer bir zaman atlayışı ile anlatılıyordu mesela, fakat orada bunun zarif bir açıklaması vardı ve filmin özü zamanın algılanış farkına sebep olan “yıldızlararası mesafelerle” ilgiliydi. oppenheimer’ın hayatının 5-6 yıllık sürecinde neden böyle bir anlatım tarzı var peki? bu adam bir çeşit amneziden mi muzdarip yoksa ilaç bağımlısı falan mı? neden hayatını bir ileri bir geri gözlemlememiz gereksin? bu anlatım tercihi hikâyenin hangi kısmına hitap ediyor?

hikâye yaratıcı bir şekilde anlatılabilmek için sıkıcı ve gerçekten yaşandığı için olayları biliyoruz. bunlar, bir filmde gerilim yaratmak için ciddi engeller. peki nolan bunları nasıl aşmış? bence bazı "analog efektlerle" güzel aşmış, özellikle oppie’ye arada sırada gelen krizlerin tasviri, ve roger robb’un oppie’yi punduna getirdiği sorgu sahnesinde harika bir tansiyon yükseltmesi yaşatmış. görsel ve işitsel detaylara burada epey özenilmiş, hakkını vermek gerek. hatta bana kalırsa bombanın geri sayımından bile daha gergindi o anlar. peki illa imax’te mi tecrübe edilmeli?

yok hocam, hâlâ o kadar değil. fena ters köşeye yatırıldık ve bunu sürekli hatırlatacağım.

peki… filmin şu ana kadar yazdığım “çalışmayan” kısımlarına rağmen yine de “kötü bir film” olmamasının ve büyük bir ihtimalle oscar adaylığı (adaylıkları) alacak olmasının sebebi ne?

yahudi lobisi, ikinci dünya savaşı filmi olması, savaş siyaseti işlemesi vs. gibi tiklenen çeşitli oscar kutucuklarını saymazsak, açık bir şekilde oyunculuklar.

bunu, florence pugh gibi yetkin ve çok beğendiğim bir oyuncuyu çok az görmemize, gördüğümüz her sahnede çıplak olmasına ve çıplak olduğu sahnelerin ziyadesiyle tatsız tasarlanmış olmasına rağmen söylüyorum. oppie’nin kadınlarla ilişkileri konusunda gerçek bir hıyar olduğunu göstermesi açısından başarılı bir tercih, ama bunun için aktris seçimi florence pugh mu olmalıydı be nolan abi? gerçi sonlardaki “twiste” kadar oscar ödüllü rami malek ’i sadece yerden kalem toplatmak için çağırdığını da düşünecektim, neyse ki sonradan biraz hakkı teslim edilmiş kendisinin.

ana kadrodan cillian murphy ve robert downey jr. devasa oynamış. kelimenin tam anlamıyla devasa, çünkü imax salonunda film boyunca başımı kaldırıp kendilerinin 6 metrelik kafalarına baktım (evet, hatırlatmaya devam). ikisinin de adaylık alacağını, rdj’nin ise en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar’ını evine götüreceğini tahmin ediyorum. yıldızlarla dolu bir kadroda kağıt üstünde çok sırıtmasa da oyunculuğunu en çok beğendiğim üçüncü kişi ise roger robb rolüyle jason clarke oldu. emily blunt ve matt damon da kendilerinden bekleneni, herhangi bir sürprize yer bırakmadan vermişler. geriye de her birinin 1 buçuk - 2 dakikalık sahneleri bulunan çeşitli yıldızlarla yapılmış bir gövde gösterisi kalıyor. onlar arasından favorim de elbette truman rolüyle gary oldman oldu. yaşlandığını gördükçe üzülüyorum canım gary abim ama seni izlemek her zaman bir keyif.



dönemi yansıtma başarısı, detayları ve yer yer ses tasarımı sebebiyle sinemada izlenmesi gereken ama, tekrar söylüyorum, imax’te izlenmemesi gereken film. çoook iyi bir koltuğunuz vardır, parasını vermişsinizdir ve arkadaşlarınızla “olsun ya, eğlenceli bi tecrübe olsun” diyorsunuzdur, amenna. fakat derdiniz filmi izlemekse ve, genellikle sağlıklı insanların tercih edeceği şekliyle, ekranın tümünü görerek izlemek istiyorsanız tercihiniz normal bir salondan yana olsun.

genel puanım: 7/10
nolan filmleri içinde puanım: 6.123/10
devamını gör...
filmi bugün izledim.

şunu önceden bilin: film biyografi filmi. aksiyon vb. olmasından ziyade biyografide olması gereken noktalara odaklanmış.

magazinsel hayat “aşk”.. bilim insanı olduğu için bu yönü.. sıradan bir bilim insanı olmadığı için, dünyayı etkileyecek, yeni adımları, eşiği aşacak, atlayacak adımı atma geriliminde bir bilim insanı olduğu için, felsefeyi de kapsayacak soruları muhatap alacak sorular. filmin gözlemlediğim yanları.

belli düzeyde tarihsel bilginizin de olması gerek. ikinci dünya savaşı, soğuk savaş sovyetler - abd yarısı vd…

filmin molaya gitmeden önceki yarısı sonrasının temellerini attığı için sıkıcı olabilir. ancak film ilerledikçe içine girmeye başladım. hatta odaklandım.

ben 10 üzerinden 8-9 arası puan veririm. iyi ki izlemişim.
devamını gör...
biyografi filmi izlemeyi bilmeyen, sürekli tempo arayan, saçma sapan aksiyon sahneleri ya da sakız gibi dramatize edilmiş sahneleri görmek isteyen ''sinefil'' arkadaşlara sesleniyorum; bir halttan çaktığınız yok. çünkü biyografi filmi izlemek demek, bir ömürden bir kesiti izlemek demek, bu yüzdendir ki, savaşçı falan değilse öyle çok da yüksek tempolu bir şeyler beklemeyin, yok ''sıkıcı'' yok ''karışık'' falan demeyin bir zahmet küçük eleştirmenler. biyografi filmi izlemediğiniz çok belli.

bir kaç saat önce çıktım sinemadan. izlediğim en iyi biyografi filmlerinden biri oldu şu anda kendisi. bu arada oppenhiemer, diğer biyografi filmlerine kıyasla temposu gayet yüksek olan bir film olarak da karşımızda, bu yüzden dikkatli bir odakla izlediğiniz takdirde, sıkılmazsınız. filmden önce kendisini biraz araştırıp gittim, ve izledikçe iyi ki araştırmışım dedim, çünkü bu film bilgi istiyor, bu film size bilgi vermek değil, bildiğiniz o bilgiyle size iyi bir deneyim sunuyor. bir o kadar da psikolojiniz için de zor bir deneyim. bu film beni psikolojik olarak yordu,gerdi,korkuttu ve beni aslında uzun zamandır gömülü olduğum toz pembe bir dünyadan çıkarıp gerçekliğe döndürdü. çıktıktan sonraki ilk 5 dk konuşmak istemedim, çünkü izlediğimiz şeyler tarihte olan, ve büyük insanlık suçunu beraberinde getiren olay örgüsünün ilk ilmeğini ele alan bir hikayeydi.

çekim, kurgu ve ses o kadar iyiydi ki, tüm film boyunca temel olarak ses sayesinde filme bu kadar odaklı kalabildim. oyunculuklar ise şahaneydi, mesajlar güzel verildi ve hepimiz ''dünyaların yok edicisi'' olma yolunda giden oppenhiemer'ı izlemiş olduk.
çok iyi yazılmış bir biyografiydi, baz alan kitabı okumanız için bırakıyorum, zira bir biyografi filmi aslında o kişiyle ilgili her detayın toplandığı bir külliyattan geçmeli, bu yüzden grace kelly gibi başarısız biyografi filmlerinin temel sebebi öncesi ile sonrası arasındaki bağı filme senaryoda yansıtmadan kurmalarının yolu, kişiyi iyi tanımaktan geçiyor, tavsiye ederim.
american prometheus




filmin sonunda albert einstein'ın oppenhiemer'a söyledikleri de oppenhiemer'ın hayatı için aslında kilit sözlerdi bence. ''başarının sonuçları ile başetme zamanı. ve günün birinde seni bunun için cezalandırdıklarında sana somon ve patates ikram edecekler.''
devamını gör...
başıma bir şey gelmeyecekse eleştireceğim filmdir.
3 saat uzunlukta bir film, tamamen diyalogtan oluşuyor ve dublaj seçeneği yok. efendim evden izlerken elbette altyazılı izleyebilirsiniz ama zaten ekstra karanlık olan sinema ortamında adeta gözünüz kör oluyor ve bir süre sonra sahneleri kaçırmaya başlıyorsunuz altyazı takip edeyim derken. az buçuk ingilizce bilsem bile film o kadar hızlıydı ki, algılayayım derken ipuçları kaçtı. kesinlikle evde izlenirse daha çok verim alınabilecek bir film. onun dışında abartıldığı kadar iyi değil* ama son zamanlarda ölen sinema sektörü için umut verici bir filmdi, canı sıkılan gidebilir.
devamını gör...
medyanın abarttigini düşündüğüm film. abarttı derken şişirip satabilmek için sürekli reklamını yapmasından bahsediyorum.
korsana düşünce izlerim ya da disney e gelirse falan. ama sinemaya gitmem.
devamını gör...
nolan’ı izleyenlerin çok seveceği bir film, izlemeyenler ise filmin sonunda bu neydi, ben ne izledim diyecek kendi kendine. bazı kısımları özellikle fazlasıyla karmaşık yapısı beni bile bezdirdi. ama filmin işleyiş hatları, cillian murpyh’ın oyunculuğu, onun atom bombası ile ilgili kafasının içini nolan çok iyi bir şekilde hissettirdi, beni resmen filmin içine aldı. sanırım filmin bu kısmı en sevdiğim kısmıydı, fiziğin, bilimin gücünü anlattığı kısımları çok sevdiğimi belirtmek isterim. aynı zamanda bir kitap uyarlaması biyografi filmi olduğu için fazlasıyla ayrıntı içerdiğini belirtmem gerek. filmin sonlarına doğru oppenhaimer’in yaptığı silahın; savaşın, masum insanların hayatlarını nasıl yok ettiğini dünyanın geleceği için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu anlamasıyla beraber gelen bir vicdan muhasebesine tanık oluyoruz. filmi genel olarak sevdim fazlasıyla propaganda içerdiğini zaten ilk filmden çıktığınızda hissediyorsunuz. birde emily blunt’un oyunculuğunu çok beğendiğimi belirteyim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"oppenheimer" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim