türk eğitim sisteminde ingilizce öğretememe problemi
başlık "eskisigibi" tarafından 03.12.2020 17:40 tarihinde açılmıştır.
21.
düşünün, türkçe bilmeyen birine türkçe öğreteceksiniz ve konuya feilâtün / mefâilün / feilün ile başlıyorsunuz.
devamını gör...
22.
dil doğuştan gelen bir beceri değil, sonradan öğreniyoruz. peki nasıl öğreniyoruz? henüz konuşma çağına gelmemiş küçük çocukları dikkatli izleyin. onlara gramer öğretmediğimiz halde konuşmayı çabucak söküyorlar. peki nasıl? dil öğrenme işi temel olarak seslerle nesne ve hareketleri bağdaştırmaktan ibarettir. dolayısıyla yabancı bir dili öğrenmenin en iyi yolu ya o dile doğrudan mağruz kalmak ya da pasif bir şekilde dizi-film izleyerek öğrenmektir.
eğitim sistemimiz 200 yıl öncesinin ezberci fransız sisteminin kopyası olduğu ve değişmesi yönünde herhangi bir adım atılmadığı için buradan bir beklentiniz olmasın. bir değişiklik iradesi olsa bile hantal ve aşırı merkeziyetçi bürokrasimizin buna ayak uydurması beklenemez.
eğitim sistemimiz 200 yıl öncesinin ezberci fransız sisteminin kopyası olduğu ve değişmesi yönünde herhangi bir adım atılmadığı için buradan bir beklentiniz olmasın. bir değişiklik iradesi olsa bile hantal ve aşırı merkeziyetçi bürokrasimizin buna ayak uydurması beklenemez.
devamını gör...
23.
ingilizce cerrahpaşayı kazandırır mı, üniversite sınavı birincisi yapar mı yiğenim?
zihniyetiyle başlayıp ingilizce öğrenmek bir elitizm haline geliyor ve sonrasında uykumda ingilizce rüya gördümcüler beliriyor. neden? çünkü friends'i altyazısız ingilizce izlemek büyük başarı.
zihniyetiyle başlayıp ingilizce öğrenmek bir elitizm haline geliyor ve sonrasında uykumda ingilizce rüya gördümcüler beliriyor. neden? çünkü friends'i altyazısız ingilizce izlemek büyük başarı.
devamını gör...
24.
birçok sebebi var. sıralayacak olacaksak:
-öğretmenlerin dahi ingilizceye tam hakim olmaması.
-ağırlıklı olarak gramer, vocabulary ezberletilmesi. buna rağmen speaking-listening pratikleri yapılmaması.
-türkiye standartları. ülkede ingilizce konuşan insanın bir elin parmağını geçmemesi.
-mevcut ekonomi, kurdan dolayı insanımızın yurtdışına gidemeyip dili sahasında kullanamaması.
-anadilimizin türkçe olması. ingilizce ve türkçenin farklı dil ailelerinde bulunması.
- bana göre en önemlisi olan konuşmaya çekinmek.
başta belirttiğim gibi gramer o kadar işleniyor ki zihnimizde sürekli doğru cümle kurma, sürekli hangi kelimeyi nerede kullanacağım diye düşünme fikri var oluyor. bunun yanında "ay bir kelimeyi yanlış telaffuz edersem, kelimenin doğru okunuşunu bilmezsem! benimle alay ederler mi acaba?" korkusu hakim.
her zaman söyledim, söylüyorum da türk milleti ingilizce öğrenemiyor değil aksine birçok milletin yanında aksanımız, kelime telaffuzlarımız vs. çok çok iyi ve de anlaşılır. aradaki tek fark akıcı konuşup konuşamamak olabilir. o da dediğim gibi kurallara fazla uymaya çalışmaktan, kafada nasıl cümle kuracağım diye fazla düşünmekten kaynaklı, zamanla aşılır.
örneğin bir hintli bir türk'e göre çok daha hızlı ingilizce konuşabilir ama zannetmiyorum ki bir hintlinin aksanını anlamak bir türk'ün aksanından daha kolay olsun.
önereceğim tek şey konuşurken yanlış yaparım, beni anlamazlar diye düşünmemeniz. anadili ingilizce olan hiçbir aklı başında, efendi insan sizin kelimeleri yanlış telaffuz etmenize fazla takılmaz (bizim milletin kompleksidir bu, dalga geçerler kendileri çok iyi biliyormuş gibi) tabi sizin de derdinizi iyi ifade edebilmeniz lazım orası ayrı bir konu.
örneğin bear ve beer kelimeleri karıştırılır. yanlış telaffuz ediyor olabilirsiniz hiç sorun değil. siz cümlenizi kurarken o kelimeyi destekleyici ifadeler kullanacaksınız zaten örneğin:
"let's drink some beer!" derseniz kastedilenin bira olduğu çok net anlaşılır veya "who would win in a fight between wolf and bear?" derseniz kastedilenin ayı olduğu çok net anlaşılır.
son olarak speaking-listening kasmak için benim bir diğer önerim hayalgücünüzü kullanmak. kafanızdan senaryolar oluşturarak bu senaryoları kendi kendinize oynamanız işe yarar.
mükemmel derecede öğrenemiyorum, konuşamıyorum diye dert etmenize gerek yok yani. zaman zaman anadili ingilizce olan insanlar bile kendi dillerindeki bazı kelimelerin, bazı kuralların ne kadar saçma, komik olduğunu tartışıyor. onlar bile kendi dillerinde afallıyorlarsa siz hayli hayli hata yapma lüksüne sahipsiniz.
üzmeyin tatlı canınızı.
-öğretmenlerin dahi ingilizceye tam hakim olmaması.
-ağırlıklı olarak gramer, vocabulary ezberletilmesi. buna rağmen speaking-listening pratikleri yapılmaması.
-türkiye standartları. ülkede ingilizce konuşan insanın bir elin parmağını geçmemesi.
-mevcut ekonomi, kurdan dolayı insanımızın yurtdışına gidemeyip dili sahasında kullanamaması.
-anadilimizin türkçe olması. ingilizce ve türkçenin farklı dil ailelerinde bulunması.
- bana göre en önemlisi olan konuşmaya çekinmek.
başta belirttiğim gibi gramer o kadar işleniyor ki zihnimizde sürekli doğru cümle kurma, sürekli hangi kelimeyi nerede kullanacağım diye düşünme fikri var oluyor. bunun yanında "ay bir kelimeyi yanlış telaffuz edersem, kelimenin doğru okunuşunu bilmezsem! benimle alay ederler mi acaba?" korkusu hakim.
her zaman söyledim, söylüyorum da türk milleti ingilizce öğrenemiyor değil aksine birçok milletin yanında aksanımız, kelime telaffuzlarımız vs. çok çok iyi ve de anlaşılır. aradaki tek fark akıcı konuşup konuşamamak olabilir. o da dediğim gibi kurallara fazla uymaya çalışmaktan, kafada nasıl cümle kuracağım diye fazla düşünmekten kaynaklı, zamanla aşılır.
örneğin bir hintli bir türk'e göre çok daha hızlı ingilizce konuşabilir ama zannetmiyorum ki bir hintlinin aksanını anlamak bir türk'ün aksanından daha kolay olsun.
önereceğim tek şey konuşurken yanlış yaparım, beni anlamazlar diye düşünmemeniz. anadili ingilizce olan hiçbir aklı başında, efendi insan sizin kelimeleri yanlış telaffuz etmenize fazla takılmaz (bizim milletin kompleksidir bu, dalga geçerler kendileri çok iyi biliyormuş gibi) tabi sizin de derdinizi iyi ifade edebilmeniz lazım orası ayrı bir konu.
örneğin bear ve beer kelimeleri karıştırılır. yanlış telaffuz ediyor olabilirsiniz hiç sorun değil. siz cümlenizi kurarken o kelimeyi destekleyici ifadeler kullanacaksınız zaten örneğin:
"let's drink some beer!" derseniz kastedilenin bira olduğu çok net anlaşılır veya "who would win in a fight between wolf and bear?" derseniz kastedilenin ayı olduğu çok net anlaşılır.
son olarak speaking-listening kasmak için benim bir diğer önerim hayalgücünüzü kullanmak. kafanızdan senaryolar oluşturarak bu senaryoları kendi kendinize oynamanız işe yarar.
mükemmel derecede öğrenemiyorum, konuşamıyorum diye dert etmenize gerek yok yani. zaman zaman anadili ingilizce olan insanlar bile kendi dillerindeki bazı kelimelerin, bazı kuralların ne kadar saçma, komik olduğunu tartışıyor. onlar bile kendi dillerinde afallıyorlarsa siz hayli hayli hata yapma lüksüne sahipsiniz.
üzmeyin tatlı canınızı.
devamını gör...
25.
türk eğitim sisteminin öğretemediği tek şey ingilizce değil. sebepleri konusuna girmekten ziyade bi açın yks net ortalamalarının bakın...
12. sınıfta 4 işlem yapamayan gençler var.
baktığın zaman 12 senede mat öğretmeyen, türkçe öğretmeyen, tarih öğretmeyen.... bi sistem var. sadece ingilizce şeklinde odaklanmayın.
12. sınıfta 4 işlem yapamayan gençler var.
baktığın zaman 12 senede mat öğretmeyen, türkçe öğretmeyen, tarih öğretmeyen.... bi sistem var. sadece ingilizce şeklinde odaklanmayın.
devamını gör...
26.
ingilizce şart tabusunu yıkamıyoruz, günlük hayatta karşılığı çok az bir de. dil konuşarak ya da okunarak gelişir fakat bu karşılıklar bizde yok. dil eğitimi ile ilgili yapılan çalışmalar az veya yetersiz değil ama pratiğe dönüştürmek konusunda eksiğimiz çok. bu diğer diller için de geçerli bana göre. öğretmen arkadaşlar sınıfta ingilizce konuşuyor diye şikayet alıyor. bu noktadayız. öğrenciler ise işin ciddiyetini fark ettiklerinde en az lise mezunu oluyor haliyle iş işten geçme noktasında önem ortaya çıkıyor. ciddiyetsiz yaklaşımın sonucu kabak yine her zaman olduğu gibi öğretememeye geliyor. sanırsın herkes alt yapı olarak mükemmel ama öğretmen yetersiz. işine yarayacağını anlayana kadar hiç kimse dil öğrenmek için kendini yıpratmaz bu ülkede genel olarak da yipratmiyor zaten.
devamını gör...
27.
ilk olarak türkçenin yeterince bilinmemesi problemiyle çok bağlantılıdır. çocuklar türkçeyi de tam bilmeyip türkçe konularıyla da paralel gidemeyince çok kafaları karışıyor. ikinci olarak haftada sadece üç saat ayırmak bir dil öğrenmeye yetmez. üçüncü olarak hedef dili yaşamınızın bir parçası haline getirmezseniz haftada on saat de çalışsanız bir faydası olmaz. dil öğrenme konusunda herkes kulaktan dolma bilgilerle yorum yapmaya çabalıyor ama sadece vocab kullanarak dil öğretme yöntemi olan lexical approachta bile minimum düzeyde bile olsa grammar mutlaka verilir arkadaşlar. eğer iki yaşında çocuklar gibi telegrafik üç kelimelik cümleler kurmak yerine düzgünce konuşmak istiyorsanız grammar minimum düzeyde de olsun öğrenmek gerekiyor. tabii ki kural ezberleterek değil kullanarak gidiyoruz. işin garibi benim çocuklarım cümle kurmaya “can” ve “should” yapılarıyla başladılar ve şu an otomatik hiç düşünmeden yapabiliyorlar. artık okullar ve öğretme yöntemleri değişti ve modern yöntemlerle öğretiyoruz. ama başta saydığım sorunlar baki oldukça biz yine de ingilizce konuşmakta başarılı olamayacağız. şu an tam istediğim kıvamda olan çocuklar seneye geldiklerinde beyinlerinde her şey sıfırlanmış olacak ve bu beni çok üzüyor. iyi geceler
devamını gör...
28.
ingilizce öğretmenleri hamile kalmaktan ders veremiyor ki efem.
devamını gör...
29.
bizim halkın bir şeyi 'öğrendim' diyebilmesi için üzerine doktora tezi yazması gerektiğini düşünmesinden kaynaklanan saçma bir tespit.
#uyandırma servisi
siz istiyorsunuz ki ben öyle bir ingiliççe konuşiyim ki bana kapılar birer birer açılsın, basamakları üçer beşer çıkayım. ne diyordu üstteki yazar 'hayal kurun' hahhaha. zaten hayalciliğimiz yüzünden bunlar başımıza geliyor. ya bu millet bir tuhaf. insan hayatındaki ilksel, birincil, temel amaç nedir? para kazanmak. ama zengin olmuş birini dinlerseniz 'mal da yalan mülk de yalan' diye size yunus emre divanı okur. yunus emre divanı okumayı seven biri olarak yunus emre'nin iflah olmaz bir allah karşıtı olduğunu söyleyebilriim. ancak bu ülkede sansür gerçeği olduğu için hepimiz onu allah yolunda bir derviş sanıyoruz.
heh işte bu milletin hiç bir şeyi öğrenememesinin sebebi bu sansür. kendi kendimize bile sansür uyguluyoruz. biriyle sohbet ederken şunu söylersem kırılır mı diyerek neler yutuyoruz. bize ne ya bize ne? madem bu kadar hassas kalbiniz var çıkmayın insan içine.
hadi diyelim sen ingilizce öğrendin. ne yapacaksın? bir amerikanla trump doktrini mi tartışacaksın? senin bilgi havuzun ne ki yabancı dilde onu anlatacaksın. ehe ühü kem küm. zaten sıradan bir amerikan vatandaşı türkiye'nin ortadoğu'da bir hindi çeşidi olduğunu sanıyor.
siz sanıyorsunuz ki batılıların hepsi çok iyi eğitim almışlar, her konuda felsefi konuşuyorlar. ahahaha. yok öyle bir dünya. abd'de neoliberal politikalardan eğitim sistemi de nasibini aldı.
yabancı dilde alış veriş siteleri gezebiliyorsanız o dili öğrenmişsiniz demektir. çünkü binlerce somut nesnenin yabancı dildeki karşılığını biliyorsunuz ve temel gramer bilgisiyle istediğiniz şeyi satın alabiliyorsunuz.
mesela ben bir alman firmasından optik gözlük siparişi vericektim. oturdum almanca dikdörtgen, oval, yuvarlak, kalın, ince, mavi, mor, kırmızı gibi filtrelemeye yardımcı olarak sözcükleri öğrendim. şimdi bana yolda bir alman turist kaybettiği gözlüğünü sorsa şıp diye anlarım. ama ona yol tarifi falan veremem. öyle bir senaryo için zaten iki kur yabancı dil dersi almalıyım.
yabancı dilde gazete ve makale okumak için biraz daha ileri seviyede olmalısınız. artık temel gramer bilgisi yetmez. pasif cümle yapısınız ve belirli konularda özel anlama sahip terimleri bilmelisiniz.
eğer yurt dışında yaşayacaksanız insanları anlamak için bu kadar dil bilseniz yeter. kimse sizinle atom altı parçacık tartışmayacak, sen kimsin ki. günlük kullanımda zaten hepimiz sözcükleri soyut anlamda kullanırız. örneğin "piştim ya off" dersem bir yabancı bunu nasıl anlar? sanki beni fırına koymuşlar da yemek için pişiriyorlarmış gibi anlar. biraz hayal gücünü kullanırsa aslında "çok sıcak" demek istediğimi anlar. işte o zaman yabancı dile hakim olmuştur.
dile maruz kaldıkça daha hızlı öğrenirsiniz.
son tavsiyem türkçe tv kanalları izlemeyi bırakın. zaten hepsi çöp. halk tv, tele1 falan izliyorum bazen o kadar sıkılıyorum ki. her gün aynı insanlar çıkıp farklı şeyleri aynı bakış açısıyla yorumluyor. kardeşim bu ülkede sizden başka entelektüel insan yok mu? ya neden hep türklerle konusuyorsunuz, sizin kanalın mütercimi yok mu? canlı bağlanın bir yabancı diplomata bir de onu dinleyelim. türkler konuşuyor türkler dinliyor. böyle bir medyada sen kendini 'özgün' ve 'özgür' hissediyorsan bir sakatlık var zaten.
işte biz türkler birbirimizi her koşulda ve ortamda sürekli birbirimizi pohpohladığımız için dil öğrenmek gibi basit bir eylemi bile başaramıyoruz. özel ilişkilerimiz bile böyle. bir akrabamız bize hatamızı söylediğinde bunu olgunlukla karşılamak yerine o kişiyle bağımızı kesiyoruz.
pardon da size hatalarınızı gösteren insanlardan kaçarsanız tabi en sonunda böyle rezil, ezik bir şeye dönüşürsünüz.
#uyandırma servisi
siz istiyorsunuz ki ben öyle bir ingiliççe konuşiyim ki bana kapılar birer birer açılsın, basamakları üçer beşer çıkayım. ne diyordu üstteki yazar 'hayal kurun' hahhaha. zaten hayalciliğimiz yüzünden bunlar başımıza geliyor. ya bu millet bir tuhaf. insan hayatındaki ilksel, birincil, temel amaç nedir? para kazanmak. ama zengin olmuş birini dinlerseniz 'mal da yalan mülk de yalan' diye size yunus emre divanı okur. yunus emre divanı okumayı seven biri olarak yunus emre'nin iflah olmaz bir allah karşıtı olduğunu söyleyebilriim. ancak bu ülkede sansür gerçeği olduğu için hepimiz onu allah yolunda bir derviş sanıyoruz.
heh işte bu milletin hiç bir şeyi öğrenememesinin sebebi bu sansür. kendi kendimize bile sansür uyguluyoruz. biriyle sohbet ederken şunu söylersem kırılır mı diyerek neler yutuyoruz. bize ne ya bize ne? madem bu kadar hassas kalbiniz var çıkmayın insan içine.
hadi diyelim sen ingilizce öğrendin. ne yapacaksın? bir amerikanla trump doktrini mi tartışacaksın? senin bilgi havuzun ne ki yabancı dilde onu anlatacaksın. ehe ühü kem küm. zaten sıradan bir amerikan vatandaşı türkiye'nin ortadoğu'da bir hindi çeşidi olduğunu sanıyor.
siz sanıyorsunuz ki batılıların hepsi çok iyi eğitim almışlar, her konuda felsefi konuşuyorlar. ahahaha. yok öyle bir dünya. abd'de neoliberal politikalardan eğitim sistemi de nasibini aldı.
yabancı dilde alış veriş siteleri gezebiliyorsanız o dili öğrenmişsiniz demektir. çünkü binlerce somut nesnenin yabancı dildeki karşılığını biliyorsunuz ve temel gramer bilgisiyle istediğiniz şeyi satın alabiliyorsunuz.
mesela ben bir alman firmasından optik gözlük siparişi vericektim. oturdum almanca dikdörtgen, oval, yuvarlak, kalın, ince, mavi, mor, kırmızı gibi filtrelemeye yardımcı olarak sözcükleri öğrendim. şimdi bana yolda bir alman turist kaybettiği gözlüğünü sorsa şıp diye anlarım. ama ona yol tarifi falan veremem. öyle bir senaryo için zaten iki kur yabancı dil dersi almalıyım.
yabancı dilde gazete ve makale okumak için biraz daha ileri seviyede olmalısınız. artık temel gramer bilgisi yetmez. pasif cümle yapısınız ve belirli konularda özel anlama sahip terimleri bilmelisiniz.
eğer yurt dışında yaşayacaksanız insanları anlamak için bu kadar dil bilseniz yeter. kimse sizinle atom altı parçacık tartışmayacak, sen kimsin ki. günlük kullanımda zaten hepimiz sözcükleri soyut anlamda kullanırız. örneğin "piştim ya off" dersem bir yabancı bunu nasıl anlar? sanki beni fırına koymuşlar da yemek için pişiriyorlarmış gibi anlar. biraz hayal gücünü kullanırsa aslında "çok sıcak" demek istediğimi anlar. işte o zaman yabancı dile hakim olmuştur.
dile maruz kaldıkça daha hızlı öğrenirsiniz.
son tavsiyem türkçe tv kanalları izlemeyi bırakın. zaten hepsi çöp. halk tv, tele1 falan izliyorum bazen o kadar sıkılıyorum ki. her gün aynı insanlar çıkıp farklı şeyleri aynı bakış açısıyla yorumluyor. kardeşim bu ülkede sizden başka entelektüel insan yok mu? ya neden hep türklerle konusuyorsunuz, sizin kanalın mütercimi yok mu? canlı bağlanın bir yabancı diplomata bir de onu dinleyelim. türkler konuşuyor türkler dinliyor. böyle bir medyada sen kendini 'özgün' ve 'özgür' hissediyorsan bir sakatlık var zaten.
işte biz türkler birbirimizi her koşulda ve ortamda sürekli birbirimizi pohpohladığımız için dil öğrenmek gibi basit bir eylemi bile başaramıyoruz. özel ilişkilerimiz bile böyle. bir akrabamız bize hatamızı söylediğinde bunu olgunlukla karşılamak yerine o kişiyle bağımızı kesiyoruz.
pardon da size hatalarınızı gösteren insanlardan kaçarsanız tabi en sonunda böyle rezil, ezik bir şeye dönüşürsünüz.
devamını gör...
30.
türk eğitim sisteminde düzgün bir türkçe öğretiliyordu da ingilizce sorun oldu. :)
devamını gör...
31.
türk eğitim sisteminde neyi doğru dürüst öğrettiler de ingilizce kenarda kaldı ki.
devamını gör...
32.
haklısınız.. genel olarak "türk eğitim sisteminde öğretememe problemi" nin bir parçasını oluşturur ve köy enstitüsü yıllarından sonra büyük bir özenle sürdürülmektedir. ilginç olansa problem sanılan şey, sistemin amacıdır. sonuçları da ülkenin genel gidişatından rahatlıkla anlaşılabilir..
devamını gör...
33.
lan ingilizceyi geçtim, bu ülkenin insanı daha doğru düzgün türkçeyi konuşamıyor. bu ülkenin memuru salla başı al maaşı kafasındadır. hiçbir şeyimiz doğru düzgün değil bu yüzden.
devamını gör...
34.
anadilinde okuduğunu anlayamamakla başlayan durum.
devamını gör...
35.
belli başlı problemler
1- tüm velilerin ve idarecilerin öğrenme sürecinde öğretmene şöyle yapsak böyle yapsak diye yol göstermeye çalışması ve işi öğretmenlere bırakmaması (normal bütçeli okul veya dershanelerde olan durum)
2- (düşük bütçeli okul veya dershanelerdeki durum) yapılmak istenen etkinliklerin sadece plan olarak kalması, öğrencilerin, velilerin ve idarecilerin bazı düşüncelerden dolayı işbirliğine katılmaması (kısa sürede çok para getirmeyen ve emek isteyen bir süreç olması büyük bir eksi)
3- eğitim ve öğretim programlarında çok yoğun konuların olması ve öğretmenlerin bunların hepsinin bitirmesi gerekmesi, dolayısıyla zaman kıymetli ve grammeri anlatıp geçmek daha ekonomik zaman açısından.
4-toplumsal, psikolojik önyargılar. örn; ben beceremem zaten, bizim insanlar öğrense nolur sanki, bizim ülkede o iş zor vs vs
5- meslektaşlarımın bir kısmının işini ciddiye almaması, gerekli etkinlikleri çalışmaları hazırlamak yerine basit yöntemlerde anlat geçi tercih etmeleri hatta zümrelerindeki diğer öğretmenlerden bu tavırları beklemeleri. (öğretmenler arası işbirliğinde sıkıntılar olması)
en büyük sorunlar bunlar, ancak bu döngü böyle devam etmek zorunda değil. önce ekonomiklik (hem para hem zaman) daha sonra da psikolojik sağlamlık sorunları çözülmeli, gerisi kolay.
1- tüm velilerin ve idarecilerin öğrenme sürecinde öğretmene şöyle yapsak böyle yapsak diye yol göstermeye çalışması ve işi öğretmenlere bırakmaması (normal bütçeli okul veya dershanelerde olan durum)
2- (düşük bütçeli okul veya dershanelerdeki durum) yapılmak istenen etkinliklerin sadece plan olarak kalması, öğrencilerin, velilerin ve idarecilerin bazı düşüncelerden dolayı işbirliğine katılmaması (kısa sürede çok para getirmeyen ve emek isteyen bir süreç olması büyük bir eksi)
3- eğitim ve öğretim programlarında çok yoğun konuların olması ve öğretmenlerin bunların hepsinin bitirmesi gerekmesi, dolayısıyla zaman kıymetli ve grammeri anlatıp geçmek daha ekonomik zaman açısından.
4-toplumsal, psikolojik önyargılar. örn; ben beceremem zaten, bizim insanlar öğrense nolur sanki, bizim ülkede o iş zor vs vs
5- meslektaşlarımın bir kısmının işini ciddiye almaması, gerekli etkinlikleri çalışmaları hazırlamak yerine basit yöntemlerde anlat geçi tercih etmeleri hatta zümrelerindeki diğer öğretmenlerden bu tavırları beklemeleri. (öğretmenler arası işbirliğinde sıkıntılar olması)
en büyük sorunlar bunlar, ancak bu döngü böyle devam etmek zorunda değil. önce ekonomiklik (hem para hem zaman) daha sonra da psikolojik sağlamlık sorunları çözülmeli, gerisi kolay.
devamını gör...
36.
eğitim sistemine kusur bulacağım tek bir konu var. çocukları okul dışında da konuşmaya teşvik etmemesi. izlediğim bir youtube kanalında "ingilizcenin öğrenilmeyeceği tek yer okuldur" demişti. bence haklı da. dersten derse ingilizce öğrenmek diye bir şey yoktur. çocuğun özel ilgi alanı değilse mümkün değil. özel ilgi alanı ise zaten çocuk onu oyunlarda öğreniyor, ingilizce şarkılar dinliyor, bir yabancı bulunca yakasına yapışıyor veya bu tür şeyler. haftadan haftaya o da gramer olan konularla ingilizce öğretmeni ne yapsın? bu yüzden ingilizce öğretmenlerine kesinlikle kusur bulamam.
devamını gör...
37.
ingilizce öğretmenlerinin ingilizce bilmediğini gördü bu gözler, belki de ondandır. ama öğrenememe nedenleri arasında öğrencilerin de payı olduğunu söyleyebilirim.
devamını gör...