1.
unuttuğumuz ya da unutmaya yüz tuttuğumuz en önemli özelliğimiz.
fotoğraf öncesi dönemde dünyanın ritmiyle uyumlu giden iç ritmimizi yitirdik. şu an dünya eskiye nazaran fiziksel olarak daha hızlı dönmekte. biz hızlandıkça yaşlı dünyamız da hızlanmış görünüyor.
hızlı değil, hızlandırılmış bir yaşam sürmekteyiz, buna karşın zihnimizin odaklanma becerisi beş bin yıl önce nasılsa halen öyle. "modern" zamanın scrooll bar'larca dikte ettiği - hayatın hızına yetiş - mottosunun peşinde ritmini hızlandırdığımız yaşamımız artık mutsuz tatminsiz ve depresif. dağınık dikkatimiz, bitik irademizle dünya ve yaşam hakkında çok donanımlı olduğumuzun yanılgısıyla gururluyuz. ortada doğru düzgün kağıdın bile olmadığı, bilginin sadece bazı yerlerde bulunduğu ortaçağda ciltlerce kitaplar yazan bilginler, sayısını bilmediği kadar çok eserlerin sahibi münevverler şu içinde yaşadığımız modern zamanda neden yoklar? niteliğin artmasıyla niceliğin bizi terk ettiği bu çağın yapay hızında şimdi çok yüzeysel olarak elde ettiğimiz bilgiyi sindiremeden üzerine yenisini ekliyor onu da irdelemeden diğerine geçiyoruz. gerekli-gereksiz bilgi floodları yüzünden hafızamız hiç olmadığı kadar kötü.
peki yavaş bir yaşama ne oldu?
yavaş fakat sürekli bir deneyimin hazzı yoğunluğundan ileri gelir. milan kundera şöyle der "yavaşlığın derecesi anın yoğunluğuyla doğru orantılıdır, hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır."
önündeki yemeği yavaş yemek bile yoğun bir deneyimdir, bir kitabı ağır ağır okumak, ikinci bir şeyle ilgilenilmediğindeki o keskin odaklanma bize o deneyimin içerisinde yok olma hazzını sunar. söylemi ancak sakin bir zihin kavrayabilir. sakin bir bakış görür ancak.
yavaşlık bizim öz doğamızdır çünkü biz güzelliklerle karşılaşınca dururuz ya da nispeten çok yavaşlarız. aniden önümüze çıkan engin bir manzara karşısında duraksarız. irademizi elimizden alan aşk tedrici gelişen bir serüvenin ardından vurur bizi ve biz fark etmeden onun oluveririz. güven veren ağırbaşlılıktır örneğin, ya da huzurlu insanlar yavaştır genelde, yavaş ve emindirler. ağır hareket etmek 'cool'dur ya hani, kendine güven belirtisidir onun gibi. yavaş yürümek yormaz bizi, uzaklara ancak bu şekilde gidebiliriz. doyasıya bir yaşam yalnızca yavaşlıkla mümkündür, ne yaşadığınızın önemi yoktur, nasıl yaşadığınızın önemi vardır, dondurma yemeyi bile sayabiliriz bu duruma.
yapay dünyanın yapay hızı bizleri ardından koştururken şimdi her şeyi bir an için durdurup, gereksiz ne varsa çıkarıp, olmazsa olmaz o az sayıdaki şeyle yola sakince yeniden koyulmak dünyanın hızını belki tekrar yavaşlatır.
fotoğraf öncesi dönemde dünyanın ritmiyle uyumlu giden iç ritmimizi yitirdik. şu an dünya eskiye nazaran fiziksel olarak daha hızlı dönmekte. biz hızlandıkça yaşlı dünyamız da hızlanmış görünüyor.
hızlı değil, hızlandırılmış bir yaşam sürmekteyiz, buna karşın zihnimizin odaklanma becerisi beş bin yıl önce nasılsa halen öyle. "modern" zamanın scrooll bar'larca dikte ettiği - hayatın hızına yetiş - mottosunun peşinde ritmini hızlandırdığımız yaşamımız artık mutsuz tatminsiz ve depresif. dağınık dikkatimiz, bitik irademizle dünya ve yaşam hakkında çok donanımlı olduğumuzun yanılgısıyla gururluyuz. ortada doğru düzgün kağıdın bile olmadığı, bilginin sadece bazı yerlerde bulunduğu ortaçağda ciltlerce kitaplar yazan bilginler, sayısını bilmediği kadar çok eserlerin sahibi münevverler şu içinde yaşadığımız modern zamanda neden yoklar? niteliğin artmasıyla niceliğin bizi terk ettiği bu çağın yapay hızında şimdi çok yüzeysel olarak elde ettiğimiz bilgiyi sindiremeden üzerine yenisini ekliyor onu da irdelemeden diğerine geçiyoruz. gerekli-gereksiz bilgi floodları yüzünden hafızamız hiç olmadığı kadar kötü.
peki yavaş bir yaşama ne oldu?
yavaş fakat sürekli bir deneyimin hazzı yoğunluğundan ileri gelir. milan kundera şöyle der "yavaşlığın derecesi anın yoğunluğuyla doğru orantılıdır, hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır."
önündeki yemeği yavaş yemek bile yoğun bir deneyimdir, bir kitabı ağır ağır okumak, ikinci bir şeyle ilgilenilmediğindeki o keskin odaklanma bize o deneyimin içerisinde yok olma hazzını sunar. söylemi ancak sakin bir zihin kavrayabilir. sakin bir bakış görür ancak.
yavaşlık bizim öz doğamızdır çünkü biz güzelliklerle karşılaşınca dururuz ya da nispeten çok yavaşlarız. aniden önümüze çıkan engin bir manzara karşısında duraksarız. irademizi elimizden alan aşk tedrici gelişen bir serüvenin ardından vurur bizi ve biz fark etmeden onun oluveririz. güven veren ağırbaşlılıktır örneğin, ya da huzurlu insanlar yavaştır genelde, yavaş ve emindirler. ağır hareket etmek 'cool'dur ya hani, kendine güven belirtisidir onun gibi. yavaş yürümek yormaz bizi, uzaklara ancak bu şekilde gidebiliriz. doyasıya bir yaşam yalnızca yavaşlıkla mümkündür, ne yaşadığınızın önemi yoktur, nasıl yaşadığınızın önemi vardır, dondurma yemeyi bile sayabiliriz bu duruma.
yapay dünyanın yapay hızı bizleri ardından koştururken şimdi her şeyi bir an için durdurup, gereksiz ne varsa çıkarıp, olmazsa olmaz o az sayıdaki şeyle yola sakince yeniden koyulmak dünyanın hızını belki tekrar yavaşlatır.
devamını gör...
2.
insanı uzun yaşatır. cittaslow.
devamını gör...
3.
yavşaklık diye okudum iyi mi eheh
devamını gör...