yazarların itiraf köşesi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298
başlık "mırmır" tarafından 14.11.2020 21:09 tarihinde açılmıştır.
4261.
benim bir dayım var. herkesin korktuğu, karşısında zangır zangır titrediği, aman bağırmasın da tadımız kaçmasın dediği. herkese ağzına geleni sayar, bağırır çağırır, kırar döker. hani şu saygı göstermeyip saygı bekleyen tiplerden biri. herkesin keyfini kaçırmaya, güzel ortamları mahvetmeye bayılır. kendi annesi bile çekinir bir şey demeye. la havle diyemezsiniz yani. ben geçen gün böyle birine başkaldırdım. bir münakaşa yaşandı ve kendisi her zamanki gibi haddini aştı. ben de gözlerimi diktim, aynı onun yaptığı gibi tehditkar bir tonla konuştum. aile meclisimiz bir anda buz kesti ama gördüğüm o şeye değdi. ben onun bağıracağını biliyordum ama o benim karşısında dimdik duracağımı tahmin edememişti. ilk kez birinden korktuğunu gözlerinde gördüm. yalnızca başlangıçtı bu benim için. bundan sonra susmayacağım. şimdiye dek hep annemin ve babamın hatırını gözetiyordum lakin artık hatır gönül falan kalmadı. kendimle de çok gurur duyuyorum bu terbiyesizliğe koskoca sülalede dur demeye çalışan tek kişi olduğum için. el mi yaman bey mi yaman göreceğiz.
devamını gör...
4262.
insanlarla iletişim kurmak zorunda kalmamak için dört saattir etüt odasında tek başıma kitap okuyup müzik dinliyorum,arada bir odada boş boş volta atıyorum ama çok da fazla volta atamıyorum çünkü etüt odasında kamera olduğu için ve ben bu voltaları şarkı mırıldanarak attığım için birazcık garip gözükebilir kameradan. gerçi yüksek ihtimalle süs diye koymuşlardır onu ama ben her ihtimale karşı önlemimi alıyorum.
yüksek ihtimalle birkaç saat daha buradayım. hiç değilse uykum gelene kadar. ve odaya gittiğimde umarım odadakiler uyumuş olurlar yoksa geceyi de şu etüt odasında geçirmek zorunda kalabilirim.
ne kadar sevecen, insan canlısı, sempatik, sosyal biriyim değil mi? biliyorum , biliyorum. zor oluyor bu kadar sevecenlik ama olsundu.
yüksek ihtimalle birkaç saat daha buradayım. hiç değilse uykum gelene kadar. ve odaya gittiğimde umarım odadakiler uyumuş olurlar yoksa geceyi de şu etüt odasında geçirmek zorunda kalabilirim.
ne kadar sevecen, insan canlısı, sempatik, sosyal biriyim değil mi? biliyorum , biliyorum. zor oluyor bu kadar sevecenlik ama olsundu.
devamını gör...
4263.
#2563462
şu olay hâlâ zihnimi meşgul ettiğinden instagram reelsi korkarak kaydırıyorum. kabus gibi geliyor, beynimi kurcalıyor, rahat bırakmıyor.
şu olay hâlâ zihnimi meşgul ettiğinden instagram reelsi korkarak kaydırıyorum. kabus gibi geliyor, beynimi kurcalıyor, rahat bırakmıyor.
devamını gör...
4264.
köyde yaşayan insanlar bile pencelerelerine su tutmuyorlar. bakın bu dediğim yanlış anlaşılmasın, köylüyü küçümsemiyorum. köyde bile tozun tarlanın içindeki evi bezle siliyorlar ama bizim apartman gülleri pencereye kovayla su fırlatıyor!! aman yarabbi sabır ver, sabırr!
devamını gör...
4265.
bu ara kendimi aşırı yorgun hissediyorum. bu yorgunluk bir şey yaptığımdan değil de yapacağım şeyleri sürekli düşünüp konuşup erteliyor olmamdan kaynaklı. bu halimden bir ara kurtulmuştum kurtulduğum zaman aralığında gerçekten inanılmaz güzel başarılar elde edip kendimi epey bir geliştirmiştim ama yaşadığım bazı şeylerden sonra bu biraz zor geliyor çok şey yaşamadım ama kendime göre çok şey yaşadım :) biraz açılınca daha üstü kapalı olmayan şeyler bırakırım buraya
devamını gör...
4266.
düzenli ödediğim internet parasına yazık valla bu başlık.
keşke tıklamasaydım başlığa. sısısıısıs
keşke tıklamasaydım başlığa. sısısıısıs
devamını gör...
4267.
fazlasıyla kindar biriyim. bazen çok sıradan bir kelime, söz, itham kafamın ve ruhumun içinde günlerce, aylarca, yıllarca gezinebiliyor. eğer çok acıtmışsa da, muhakkak ki ben de acıtıyorum müsebbibini. bu da bele bir yanımdır.
devamını gör...
4268.
sinir konusunda hemen sinirlenen birisiyim. ne zaman oldupu fark etmeksizin aklıma yaptığım yanlış bişey geldiğinde eğer toplum içindetsem kendimi sıkarım ama içten içe kendime küfür ederim, tek başımaysam de sesli sesli söylenirim. bazen toplum içindeyken rastgele birisi bana ne olduğunu sorunca da "bişey yok" deyip gülümsüyorum ve anlamıyorlar bile. sırf şu sinir şeysi yüzünden duygularımın bazılarını profesyonelce saklayabiliyorum. ama bazen beni deli ediyor.
devamını gör...
4269.
burada ahlak dışı şeyler yazıyorum ama günlük hayatımda usluyum ya.
özür dilerim sevgili takipçilerim ama durum bu.
keyif adamıyım ben, sadece o.
özür dilerim sevgili takipçilerim ama durum bu.
keyif adamıyım ben, sadece o.
devamını gör...
4270.
değişim hayatımın her anında her döneminde var çoğunlukla radikal oldu bu değişimler şehirler ülkeler insanları saymıyorum zaten hep geldi geçti yüzler değişti roller aynı oldu çocukluğum da böyleydi değişim dolu fark ediyorum ki artık gerçekten çökük durumdayım son bir yıldır -bir yıl olucak bu boktan şehre taşınalı- kendi kendimi hep avuttum avutmaya çalıştım ama sanırım artık olmuyor alisabilir miyim bilmiyorum kalabalık şehirler insanı yalnizlastirir lâfına eskiden inanmazdım gerçi böyle bi lâf var mı onu da bilmiyorum belki ben uydurmuşumdur neyse sözlük boktan oldu her şey yabancıyım artık her şeye yabancıyım avunacak bi şeyim geçmişim de kalmadı gibi gelecek ne getirir her zamanki gibi bilmiyorum gelecekten de korkar oldum çünkü umarım kendimi bastırmayı bırakabilirim sıktı çünkü bu toxic pozitiflik
devamını gör...
4271.
hiç bir şey yok boş bir yaşam yaşıyorum
devamını gör...
4272.
bana rahat verdirmeyen, huzurumu kaçıran ve bunalımlara sürükleyen ; olabileceğim o öteki kişiye duyduğum bu özlem herhalde . ihtimaller boğuyor beni belki şu an daha iyi bir geleceğe ve maaşa sahip olmamı sağlayacak başka bir işe sahip olabilirdim , başka bir ülkede yaşayabilirdim , arzuladığım ama sahip olamadığım şeyler benim olabilirdi , kendime benzeyen bir ruh ile bütünleşebilirdim , sevebilirdim , sevilebilirdim , daha fazla anlaşılabilirdim , kendimi ; yazgımı gerçekleştirdiğim için daha az hiç hissedebilirdim oysa bir aptal gibi seyrediyorum ... lobide bir tek ben varım , onur konuğu benim . onlar ise aşağıda kendilerini bana sergiliyorlar . bu gösteriyi binlerce kez izledim ancak hala gözlerimi kırpmadan ,ilk günkü gibi onları izliyorum . coşkuyla doluyorum ,gururlanıyorum , onlarca duygu beni esir alıyor . gösteri bitiyor ve utanmadan alkışlıyorum . ışıklar birbir kapanıyor , benden daha vasat olan benler bile evlerine gidiyor ama ben kalkmıyorum .bir sonraki gösteriyi bekleyeceğim ...
devamını gör...
4273.
çalıştığı bankaya gittiğimde kendisine belli etmiyor ve efendiliğimi bozmuyorum ama kafamın içerisinde o çalışma masasında ona neler neler yapıyorum, bir ben bilirim.
devamını gör...
4274.
yanımda eğilenlerin çatallına bakmadan duramıyorum. sonra gelen o düşünceleri kovmak için bir yığın mücadele. tam kepazelik yanee.
devamını gör...
4275.
söyle cici yazar.
seni benden, beni de senden farklı kılan ne olabilir.
it's not your fault.
sonunda ünlem yok. bir güç işareti yok. cümle kendi başına o kadar güçlü ki, ne başka cümlelerle şişirilmeye ihtiyaç duyuyor ne de bir vurgulayıcıya ihtiyaç duyuyoır.
''senin hatan değildi'' hepsi bu.
seni benden, beni de senden farklı kılan ne olabilir.
it's not your fault.
sonunda ünlem yok. bir güç işareti yok. cümle kendi başına o kadar güçlü ki, ne başka cümlelerle şişirilmeye ihtiyaç duyuyor ne de bir vurgulayıcıya ihtiyaç duyuyoır.
''senin hatan değildi'' hepsi bu.
devamını gör...
4276.
enerji vs işlerine pek inanmasam da benzettiğim insanlarla aramda garip iletişimler olduğuna inanıyorum. artık nasıl bakıp nasıl bir telepatik sinyal gönderiyorsam fazla fazla dönüş alıyorum. benzettiğim insan için, ay o mu yok yok o olmasın diye düşünceler geçirip kaçma enerjisine girdiğim için gördüğüm tipte sanırım merak uyandırıyor. içinden kim bu salak niye böyle hareket etti ki dediğine yemin edebilirim. sonra bir bakıyorum o değil gözlerim bozuk herhalde diye düşünürken bana bakarken benimle konuşmaya çalışırken yakalanıyorum. hayır ben benzettim sadece, tanışmak istemiyorum durumuna giriyorum. tanıdığımı düşünerek verdiğim enerji ve hissiyat saçma herhalde. enerji işinde bile yanlış anlaşılmaya kurban gidiyorum.
devamını gör...
4277.
global bir şirkette çalışıp etrafımda gerek türkiye'nin gerek japonya'nın önde gelen isimleri varken hiçbiri kıraathane işleten esnafla içilen çay kadar mutlu edemiyor..
devamını gör...
4278.
yine toparlamam gereken bir kafayla kendi kendime uğraşmak zorundayım.bitmeyen lanet bir döngü gibi.
devamını gör...
4279.
ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar. ne de şeytan, bir günahı, seni beklediğim kadar.geçti istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni gelme, artık neye yarar?
ben bu gece senden vazgeçtim.
devamını gör...
4280.
- küçükken kağıt 5 lirayı bozuk para kumbarama sokmak isterken tam ortasından yırtmıştım. o zamanlar 5 lira önemli sayılabilecek bir harçlık olduğundan o kadar içime oturmuştu ki uzun süre (bir hafta falan) tlc yaşam öykülerindeki fantastik cimri karakterler gibi yaşamıştım. tam da baharın en önemli cemresi olan okul kantinine dondurmanın geldiği zamanlardı. teneffüslerde arkadaşlarım kantine koşup dondurma alırken cama ekmek banan kemal sunal gibi izlemiştim onları. enflasyonun bozduğu bir çocukluk anısı daha işte. şimdi 5 lira ne lan, yere düşse eğilip almam. (sen ne kadar havalı olduğumu düşünürken hızlıca alırım)
- lisede dönemin en güzel kızlarından biri bizim sınıftaydı. ilk iki sene erkekler arasında kimin cesaret edip de açılacağına dair sayısız muhabbet döndükten sonra nihayet üçüncü sene civarı bir arkadaşımız kendisi ile çıkmaya başladı. genel olarak sevilen bir çocuk olduğu için de hasetten ziyade takdir hisleri ile ilişkilerini takip etmek düştü bizlere de. bir gün, kravatımı gevşetip elimdeki tavuk döner ve şeftali suyuyla yalnız ve derbeder takılmak istediğim bir öğle teneffüsünde, boş sınıfta telefondan açacağım müzik eşliğinde öğretmenler masasına oturup bahçeyi izlemeye karar verdim. tam moda girmeye başlamıştım ki sınıfın kapısı çat diye açıldı ve bahsettiğim çift paldır küldür girdi. büyük bir ihtimalle sınıfın boş olduğu varsayımı ile “hoşça zaman geçirmek” üzere gelmişlerdi ve derbeder eğilimlerimle gençlik heveslerini baltalamıştım. bugün bile anlam veremediğim bir şekilde sınıftan çıkıp başka bir “uygun” yer bulmaya gitmek yerine sınıfın diğer köşesine geçtiler ve niyetlendikleri vakti, benim yüzümden biraz daha pg-13 bir şekilde geçirmeye karar verdiler. tadım kaçtığı için kalkıp gitmeye niyetlenirken arkadaş tuvalete gitmek üzere benden hızlı davrandı ve yarı şaka yarı ciddi gülerek “kanka bak * duygu sana emanet, bişi olmasın” diyip gitti. o gittikten sonra, kızla da pek muhabbetim olmadığından, hayatımın en garip, en saçma sessizliklerinden birine dahil oldum. kız kafasına esip camdan atlasa eleman benden bilecekmiş gibi hissetmeye başladım. o aptal psikoloji, görev aşkı, bilişsel çelişkiyi arşa çıkaran ergenlik hormonları derken kızın telefonu çalsa elinden alıp “buyur birader kime baktın” falan derim diye korktuğumdan ben de kalkıp sınıftan çıktım ama kapıyı kapatmadan ne hikmetse kıza “ben de bi tuvalete gitcem” demeyi ihmal etmedim. anaaa… olm niye bunu söyleme gereği duyuyosun? sanki gizli gizli elemanla buluşmaya gidecekmişim, kızın arkasından ahlaksız ve aşk kokan bir iş çeviriyormuşuz gibi hissetirmek mi istedim ne bok yemeye dedim bunu bilmiyorum. kız anlam veremez bi şekilde “tamam?” derken kapıyı kapatıp koşmaya başladım. o günden beri her gece yatmadan “bir daha bana hiç kimse, hiçbir şey emanet edilmesin” diye dua ediyorum.
- üniversite sınavına hazırlandığım sene, bir kış gecesi dersanede ek ders olmuştu. saat 22 civarı ders bitti, korkunç soğuk havada otobüs durağına yürümeye başladım. sınıfta muhabbetinden nefret ettiğim ve şans eseri aynı otobüse bindiğim bir çocuk vardı. hızlı çıkarsam bana yetişemez diyerek neredeyse koşar adımlarla gidiyordum. durağa bi 50 metre falan kalmıştı ki arkamdan nefes nefese adımı bağırdı, durdum. “bekle de beraber binelim” dedi. hava -20 derece falan olmasına rağmen çocukla bi yarım saat daha muhatap olma ihtimalinden nefret ettiğimden “ben bugün başka bi otobüse bincem, eve gitmiyorum” dedim, el salladım ve karşıya geçip rastgele yürümeye başladım. bir yandan da içim içimi yiyor çünkü bu otobüs eve gidebileceğim tek vasıta ve sondan bir önceki seferi. son sefer de 45 dakika sonra falan. biraz uzaklaşıp üst geçide çıktım, durağa bakıyorum. çocuk otobüse bindi ve gözden kayboldu. normalde o kadar geç bir saat değil ama havanın soğukluğundan o dakikalarda dışarıda olan çok insan yok, ben ve birkaç tekinsiz birey. üst geçitte yalnızım. aşağı indim, durak civarına yürüdüm. dersane zaten ek dersler biter bitmez kapanıyor, içeri girebileceğim bir yer yok. 40 dakika buz gibi havada tehdit edici birkaç tiple arama düzenli mesafe koymalı bi hapishane voltası atarak bekledim. otobüs gelip de bindiğimde adeta üstümdeki buzlar erimeye başlamıştı. ilk kez o gün fark ettim sevmediğim insanlardan uzak durmak için sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi.
- kendimi eğlenen insanların ortasında fazlalık olarak hissettiğim anlarda, sonrasında keyif alabilmek ümidiyle acı çekiyorum. o anın içindeyken korkunç bir his. elim karıncalanıyor, kalbim şakaklarımda atıyor, geriliyorum. benimle konuşan insanlara bakarken yüzümde o kadar yapmacık bir sırıtış beliriyor ki çevrede bir aynada kendimi görsem sohbete ara verip tyler durden gibi kendimi yumruklamaya başlarım. tebessümün sahteliğini çene kaslarım da fark edip erkenden ağrımaya başlıyor zaten. o dakikalar sahiden geçmiyor. fakat... “eğlenme baskısının” ortadan kalktığı bir an geliyor, imkanım olursa mekanı terk ediyorum ve işte o ilk dakika. o ilk nefes. acıdan keyif alma hissi. var olmayan bir trajediden acı çıkarıp, suda seyrelterek içiyorum hemen. arkamda hala birbirine bakıp kahkaha atan insanlar var ve ben hızlı hızlı, bir yere yetişmem gerekiyormuş gibi yürürken, onlara ait olamadığıma üzülmekten keyif alıyorum. içime sıcacık, nefrete çok benzeyen ama onun dikenlerinden arınmış bir his yayılıyor; plastik ördek oyuncaklarıyla dolu şirin bir küveti dolduran katranmışçasına. kafamda, şömine başında deri koltuklarda oturmuşum, karşımdaki yine benim. benden daha yakışıklı, benden daha cesur, benden daha girişken. bana bakıp pis pis gülüyor. “nasıl da giremedin aralarına? aptal aptal sırıttın öyle, sanki cidden kastediyormuşsun gibi. onların o an ne hissettiğini anlıyormuşsun gibi. bu anın hayaliyle yanlarından kaçmamışsın gibi.” susturamıyorum. boyuna konuşuyor. o konuştukça daha da heyecanlanıyorum.
- hissettiğim bazı basit şeyleri olduğundan çooook daha havalıymış gibi yazmak hoşuma gidiyor. kim demişti o “düşündüklerin yazdıkça gerçek olur” diye. temenni herhalde.
- hemen yukarıda bi çooook yazdım ya, oradaki “o” sayısı rastgele değil. sebebini söylemem ama bunu bil. her şey planlı. her şey beklendiği gibi. ne alarmlar var ne sürprizler.
- lisede dönemin en güzel kızlarından biri bizim sınıftaydı. ilk iki sene erkekler arasında kimin cesaret edip de açılacağına dair sayısız muhabbet döndükten sonra nihayet üçüncü sene civarı bir arkadaşımız kendisi ile çıkmaya başladı. genel olarak sevilen bir çocuk olduğu için de hasetten ziyade takdir hisleri ile ilişkilerini takip etmek düştü bizlere de. bir gün, kravatımı gevşetip elimdeki tavuk döner ve şeftali suyuyla yalnız ve derbeder takılmak istediğim bir öğle teneffüsünde, boş sınıfta telefondan açacağım müzik eşliğinde öğretmenler masasına oturup bahçeyi izlemeye karar verdim. tam moda girmeye başlamıştım ki sınıfın kapısı çat diye açıldı ve bahsettiğim çift paldır küldür girdi. büyük bir ihtimalle sınıfın boş olduğu varsayımı ile “hoşça zaman geçirmek” üzere gelmişlerdi ve derbeder eğilimlerimle gençlik heveslerini baltalamıştım. bugün bile anlam veremediğim bir şekilde sınıftan çıkıp başka bir “uygun” yer bulmaya gitmek yerine sınıfın diğer köşesine geçtiler ve niyetlendikleri vakti, benim yüzümden biraz daha pg-13 bir şekilde geçirmeye karar verdiler. tadım kaçtığı için kalkıp gitmeye niyetlenirken arkadaş tuvalete gitmek üzere benden hızlı davrandı ve yarı şaka yarı ciddi gülerek “kanka bak * duygu sana emanet, bişi olmasın” diyip gitti. o gittikten sonra, kızla da pek muhabbetim olmadığından, hayatımın en garip, en saçma sessizliklerinden birine dahil oldum. kız kafasına esip camdan atlasa eleman benden bilecekmiş gibi hissetmeye başladım. o aptal psikoloji, görev aşkı, bilişsel çelişkiyi arşa çıkaran ergenlik hormonları derken kızın telefonu çalsa elinden alıp “buyur birader kime baktın” falan derim diye korktuğumdan ben de kalkıp sınıftan çıktım ama kapıyı kapatmadan ne hikmetse kıza “ben de bi tuvalete gitcem” demeyi ihmal etmedim. anaaa… olm niye bunu söyleme gereği duyuyosun? sanki gizli gizli elemanla buluşmaya gidecekmişim, kızın arkasından ahlaksız ve aşk kokan bir iş çeviriyormuşuz gibi hissetirmek mi istedim ne bok yemeye dedim bunu bilmiyorum. kız anlam veremez bi şekilde “tamam?” derken kapıyı kapatıp koşmaya başladım. o günden beri her gece yatmadan “bir daha bana hiç kimse, hiçbir şey emanet edilmesin” diye dua ediyorum.
- üniversite sınavına hazırlandığım sene, bir kış gecesi dersanede ek ders olmuştu. saat 22 civarı ders bitti, korkunç soğuk havada otobüs durağına yürümeye başladım. sınıfta muhabbetinden nefret ettiğim ve şans eseri aynı otobüse bindiğim bir çocuk vardı. hızlı çıkarsam bana yetişemez diyerek neredeyse koşar adımlarla gidiyordum. durağa bi 50 metre falan kalmıştı ki arkamdan nefes nefese adımı bağırdı, durdum. “bekle de beraber binelim” dedi. hava -20 derece falan olmasına rağmen çocukla bi yarım saat daha muhatap olma ihtimalinden nefret ettiğimden “ben bugün başka bi otobüse bincem, eve gitmiyorum” dedim, el salladım ve karşıya geçip rastgele yürümeye başladım. bir yandan da içim içimi yiyor çünkü bu otobüs eve gidebileceğim tek vasıta ve sondan bir önceki seferi. son sefer de 45 dakika sonra falan. biraz uzaklaşıp üst geçide çıktım, durağa bakıyorum. çocuk otobüse bindi ve gözden kayboldu. normalde o kadar geç bir saat değil ama havanın soğukluğundan o dakikalarda dışarıda olan çok insan yok, ben ve birkaç tekinsiz birey. üst geçitte yalnızım. aşağı indim, durak civarına yürüdüm. dersane zaten ek dersler biter bitmez kapanıyor, içeri girebileceğim bir yer yok. 40 dakika buz gibi havada tehdit edici birkaç tiple arama düzenli mesafe koymalı bi hapishane voltası atarak bekledim. otobüs gelip de bindiğimde adeta üstümdeki buzlar erimeye başlamıştı. ilk kez o gün fark ettim sevmediğim insanlardan uzak durmak için sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi.
- kendimi eğlenen insanların ortasında fazlalık olarak hissettiğim anlarda, sonrasında keyif alabilmek ümidiyle acı çekiyorum. o anın içindeyken korkunç bir his. elim karıncalanıyor, kalbim şakaklarımda atıyor, geriliyorum. benimle konuşan insanlara bakarken yüzümde o kadar yapmacık bir sırıtış beliriyor ki çevrede bir aynada kendimi görsem sohbete ara verip tyler durden gibi kendimi yumruklamaya başlarım. tebessümün sahteliğini çene kaslarım da fark edip erkenden ağrımaya başlıyor zaten. o dakikalar sahiden geçmiyor. fakat... “eğlenme baskısının” ortadan kalktığı bir an geliyor, imkanım olursa mekanı terk ediyorum ve işte o ilk dakika. o ilk nefes. acıdan keyif alma hissi. var olmayan bir trajediden acı çıkarıp, suda seyrelterek içiyorum hemen. arkamda hala birbirine bakıp kahkaha atan insanlar var ve ben hızlı hızlı, bir yere yetişmem gerekiyormuş gibi yürürken, onlara ait olamadığıma üzülmekten keyif alıyorum. içime sıcacık, nefrete çok benzeyen ama onun dikenlerinden arınmış bir his yayılıyor; plastik ördek oyuncaklarıyla dolu şirin bir küveti dolduran katranmışçasına. kafamda, şömine başında deri koltuklarda oturmuşum, karşımdaki yine benim. benden daha yakışıklı, benden daha cesur, benden daha girişken. bana bakıp pis pis gülüyor. “nasıl da giremedin aralarına? aptal aptal sırıttın öyle, sanki cidden kastediyormuşsun gibi. onların o an ne hissettiğini anlıyormuşsun gibi. bu anın hayaliyle yanlarından kaçmamışsın gibi.” susturamıyorum. boyuna konuşuyor. o konuştukça daha da heyecanlanıyorum.
- hissettiğim bazı basit şeyleri olduğundan çooook daha havalıymış gibi yazmak hoşuma gidiyor. kim demişti o “düşündüklerin yazdıkça gerçek olur” diye. temenni herhalde.
- hemen yukarıda bi çooook yazdım ya, oradaki “o” sayısı rastgele değil. sebebini söylemem ama bunu bil. her şey planlı. her şey beklendiği gibi. ne alarmlar var ne sürprizler.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298