araya covid girdi tadını unuttum. şimdi en uzun yolculuğum evden uzaktaki markete gitmek.
devamını gör...
hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren başladığımız eylemdir. hepimizin bildiği ama asla dillendirmediği bazen koşarak bazen de en ağır aksak adımlarla gittiğimiz ölüme yolculuktur.
devamını gör...
varmaktan ziyade yolda olmayı sevenlerin cennetidir.
devamını gör...
ülke içi yada ülke dışı şehir arası gidip gelmektir.
devamını gör...
yolculuklar, aşıkların buluşmasıyla nihayetlenir.- william shakespeare
devamını gör...
yarın içinde bulunacağım hareketlilik halidir. ayıptır söylemesi kıta değiştireceğim. bir kıtadan ötekine seyreyleyeceğim. ve şunu belirtmek isterim ki: dönüşüm muhteşem olacak!
devamını gör...
kimine özlem,kimine yanlizlik kimine arayış kimine kaçış kimine sürgün kimine bilinmezlik kimine kader kimine vatan kimine memleket kimine ayrılık kimine sadece karanlık....
devamını gör...
çağdaş türkü yol ayrımı şarkısı.
87' ankara, incesu, çatı katı..

"karışıyor bütün sesler,
bütün renkler birbirine
gizli bir soru sanki
büyütüyor kendini
karışıyor geceye

diziliyor boğazında
ayrılığın heceleri
ve şimdi anlıyorum
çoğalmaktadır yalnızlık,
atarken köprüleri

ışıtıyor şimdi yüzümü
yarının umut aynası
bir demet ışıkla birlikte
geçiyorum gürültüyle ovayı
puslu, yıldızsız geceyi

birazdan güneş doğacak
korkularıma gülerek
ışıyacak sanki kalbim
yıllar sonra yine bir yolculukta,
yeni bir yol ayrımında

zorluğundan mı bilmem
bu belirsiz ayrılışın
sevince çalan acısı
yollarda hep çoğalan,
çoğalıp sonsuzlaşan

kalıyorum sakınmadan
yüklendiğim anılarla
kimseden beklemeden

ne bir söz ne bir veda.

bir sayfa daha açıldı
ağaran tanla birlikte
barışıyorum bak kendimle
yıllar sonra yine bir yolculukta,
yeni bir yol ayrımında

yaşanacak bütün günleri
kucaklıyorum coşkuyla
tükeniyor bak bu suskunluk
yıllar sonra yine bir yolculukta,
yeni bir yol ayrımında"


beste: eftal küçük
solist : tolga çandar

spotify
devamını gör...
varacağamız hedefi çoğu zaman kafamızda hesaplamışızdır. a noktasından b noktasına ulaşınca hedefimize ulaşmış oluruz. bazen bazı yolculuklar hedefe kesin varacağımız konusunda emin olduğumuz ancak sonucunu kestiremediğimiz şekilde sonlanır.

"kötü mü ettim, otobüslerde sürün istemedim.."
içimden kötü ettin demek geliyordu. belki biraz gezintiye çıkmayı ve sahilde midye yemeyi planlamıştım. şimdi ise bu yolculuğa yalnız çıkmayacağım, kalabalık bir otobüse binmeyeceğim söyleniyordu. yine de karşımda gözleri parlak parlak bakan güzelliği kırmak istemedim pek. zaten başıma ne gelirse kırmamaya çabalamaktan geliyordu. oysa her hareketin altında yatan art niyeti biliyordum. bu teklifte de art niyet seziyordum ancak bozmadım.

"sorun değil. param vardı. sahilde gezmeyi düşünüyordum." daha endişeli bir hale büründü. içimden artık rol yapma demek geliyordu. ifadesizliğimi korumak oldukça zordu. "hemen şimdi istersen söyleyeyim, götürmesin seni? turlarsın biraz?" ikimizde bunun böyle olmayacağını gayet biliyorduk. içimdeki saldırganı daha fazla tutamadım, maskem düştü. sakinliğin arkasına daha fazla saklanamıyordum.

"yalnız kalmaya hakkım yok mu benim? sanki her zaman benimle geliyormuş da çok umursuyormuş gibi.."

"aklımca iyilik yaptım sana.."

"sizden iyilik gelebileceğini artık hiç sanmıyorum.."

araya farklı bir ses girince takındığım saldırgan tavır yerini yalnızca bıkkınlığa bıraktı. "geç kalıyoruz artık!"

birşey söylemeden son kez kirpiklerime baktım. oldukça uzun ve güzel görünüyordu. kendimi daha da süzdüm. uzun siyah elbisem benim için sembolik bir elbiseydi, aslında özellikle seçmemiştim bu elbiseyi, farkında olmadan elim askıya gitmiş ve almıştı elbiseyi. öylece üzerime geçirmiş aynada bir önüme bir arkama bakarken cehenneme ilk adım atışımda da bu elbiseyi giymiş olduğum geldi aklıma. belki bir kurtuluştur, bu bir işarettir diye düşündüm elbiseyi süzerken. hiç bunları düşünmeden sırf rahat olduğu için geçirmiştim üzerime çünkü. bu düşünceleri bir kenara bırakarak, aklımda söylemem gereken tüm cümleleri tekrarlayarak son kez aynada gözlerimin içine baktım. tıpkı kurumuş bir göl gibiydi gözlerim. biraz dikkatli süzerseniz çatlamış zemini görebilirdiniz. yaşam enerjisi yoktu, oldukça silik bir kahverengi oralarda bir yerlerde yalnızca görme işlevini yerine getiriyordu.

güzel görünüyordum.

sessizce merdivenlerden aşağı indim. merdivenler bana her zaman labirent gibi geliyordu. dönüp duruyordum. bana hem uzun geliyordu, hem de zaman kavramımı yitiriyordum. zaman, diye düşündüm. son zamanlarda oldukça unuttuğum, karıştırdığım bir kavramdı. gittikçe zekamın eksilere düştüğünü hissediyordum. ne günleri, ne ayları ve hatta dijital değilse saatleri ayırt edebiliyordum. kendimdeki değişimi farkettikçe kendime acıyordum, zamanı bile yitirmiştim artık. belki içine girmiş olduğum döngü benim iyiliğim için bana zamanı unutturuyordu.

arabanın kapısını kapattım ve şoför koltuğuna bakmamak için kendime söz verdim. böylece sohbet olmayacak ve bende yalan söylemek zorunda kalmayacaktım. konuşmak istemiyordum ancak ona cevap vermezsem de olmuyordu. kafamı cama çevirdim, kürklü yeleğim boynuma sürtündükçe hafif kaşındırıyordu. hisler, diye düşündüm. yol boyunca tutunmam gereken şey buydu. hislere tutunmalıydım. diyaloglara dalarsam içinden çıkamazdım. hem kaçmak istediğim herşeyden kolay yoldan kaçabilmek için bu yola koyuluyordum. hislere tutunmalıydım ki kaçabileyim.

kafamı abartılı şekilde cama dönmüş, kendimi kastığımı belli etmemek adına ifadesiz yüzümü korumaya çalışıyordum. düşünceler o kadar fazlaydı ki sanki kafamın içinde birbirine çarpıyordu. buraya ilk geldiğim zamanı düşündüm denizi seyrederken. her zaman denizin beni hipnoz ettiğini düşünüyordum. bu da yıllar önceki anılara dalmama, bu şehre ilk adım atışıma kadar gitmeme sebep oluyordu. kafamda bir yandan söylemem gereken cümleler kelime değişiklikleri yaparak süzülse de ana metin hep aynıydı. anılarım ve cümleler birbirine karışıyordu ve beynimi zorlamak bana hiç iyi gelmiyordu. niçin bu seçimi yaptığımı sorguladım bir yandan. hayatımın hiç bu kadar kötüye gideceğini düşünmemiştim. belki fazla aptal ve fedakardım ancak neticede vicdanım rahattı, ben mutsuzdum. bazen mutlu olmaya hakkım yokmuş gibi hissederdim. geçmişte işlediğim günahlar aklıma gelir ve şuan bunları ödediğimi düşünerek herşeyi hakettiğimi kabul ederdim. son günlerde hakettiğimden fazla üzgün ve kırgın oluşum artık dolup taşmama ve bu yolculuğa çıkmama sebep olmuştu.

"bir sorunun mu var?" düşüncelerimi bölen sesi duymak istemesemde aynı arabadaydık. iç geçirdim hafiften. hayır ona dönmeyecek yüzüne bile bakmayacaktım. "uyuyamıyorum." diye cevapladım onu. uzun konuşmayı hiçbir zaman sevmemiştim. buna rağmen ironik bir şekilde en uzun konuştuğum kişi de şuan konuşmak istemediğim kişiydi. keşke biraz cesur olsaydım ve kırgın olduğumda doğrudan gözlerine bakarak "ben çok kırgınım. beni sen kırdın.." diyebilseydim. içimdeki aptal hala karşısındaki insanı üzmek istemiyordu. bundan nefret ediyordum. sahi, son günlerde nefretten ve öfkeden başka bir duygu hissetmiş miydim? işte bu yüzden bu yolculuğu yapmaktaydım. duygular da bir çok şeyle beraber hayatımdan gitmişti. kendimi insan gibi hissetmiyordum. vahşi bir hayvandım ve doğadan koparılıp bir kente salınmıştım. yolumu kaybetmiştim. sadece öfke ve nefret hisleriyle hareket ediyor, bunu yansıttıkça da pişman oluyordum. tehlikeliydim ama zaaflarım da vardı. merhamet miydi, vicdan mıydı yoksa bu kadar insanın sandığı gibi, acaba gerçekten iyi bir insan mıydım? öfke saçtıktan sonra pişman olmamın başka bir açıklaması yoktu. yeleğimin kürkü boynumu yine kaşındırdı.

"sabaha kadar sigara içiyorsun uyuyamazsım tabii.." işte bu beni gerçekten delirtiyordu. bu bir sebep değil, sonuçtu. uyuyamadığım için sabaha kadar sigara içiyordum. uyuyamamanın insanın elinde olan birşey olmadığını anlatamıyor olmak, uyku terörünün başa çıkılması ve alışması zor birşey olduğunu anlatmak neredeyse imkansızdı. konuş diyordu içimdeki ses. anlat onlara! ancak o sesi bastırıyor ve kendime söz verdiğim gibi, bir daha kimseye derdimi anlatmayacaktım. "haklısın." dedim sadece, içimden geçen cümleler uzun suskunluğumdan belli oluyor muydu acaba?

"sen iyisin. birşeyin yok, ancak bana söylemen lazım. nedir seni bu kadar üzen? rahatsız eden, üzen birileri mi var? eğer böyleyse gece gündüz yanında kalabilirim. bana anlat. sorunun varsa, seni üzen varsa anlat halledeyim."

tut kendini.. tut kendini... bu adam yıllardır tanıdığımı sandığım adam değildi. birbirimizi çok iyi anladığımızı, tanıdığımızı sanıyordum. beni üzen kişinin kendisi olduğunu farkedemeyecek kadar ya umursamazdı, ya da farketmişti ancak salağa yatıyordu. "sensin. beni üzen sensin. sana kırgınım ve bu yükü artık taşıyamıyorum! yüzüne bakamıyorum, yüzüne baktıkça üzülüyorum. seni artık tanıyamıyor ve anlayamıyorum! seni kaybettim ve bunun yasını tutuyorum.." diyemedim.

"bir sorunum yok. sadece uyuyamıyorum."

sessizlik olunca acaba anlamış mıdır diye yüz ifadesine bakmak istedim. kafamı deniz manzarasından çevirmedim yine de. o yüze bakmak beni üzüyordu.

bu yolculuğun bir sonu yoktu. a noktasından yola çıkmış ve hiçbir zaman b noktasına varamamıştık. oysa bu yolculukta yalnız olmayı planlamışken, yol arkadaşım bu hayatta beni en çok üzen insan olmuştu. bu yüzden bu yolculuk bitmiyor, yollar gittikçe virajlanıyor, kısa cümlelerin arasına daha uzun zaman giriyor ve nefretim gittikçe artıyordu. kurtulmak istediğim duygular gittikçe katlanıyor ve sessizlik yolculuğa hakimken ikimizinde beyninde dönen çarkların sesi yankılanıyordu. bu yolculuk hiç son bulmadı. başımı deniz manzarasından çevirmedim, o da beni anlamadı.
devamını gör...
yolculuk üzerine:

- bir yolculuktayım. doğmak üzere olan güneş arkamızda, ben arka koltukta oturmaktayım. arkamızda olan güneş değil sadece; arkamda ailem, evim, odam, ilklerim, arkadaşlarım.

- evet o yolculukta, ben uzanmış yataktayım. güneş önümde. o, güneşten uzaklaşmakta. önümde olan güneş değil sadece, önümde bir derin keder, bir heyecan, bir umut. önümde beklentiler... düşünüyor mu acaba diyorum o da benim gibi. hayır tabi ki sen kimsin ki zibidi. henüz göremedin en dibi, derini.
dedim ya güneş arkasında onun, benim ise önümde. arkasında bıraktıklarında geçmez ismim zaten. güneşten kavruktur benim çirkin yüzüm, onunki güneş kadar aydınlık. gece kadar karanlıktır benim hüznüm, onun sevinci gündüz kadar açık.

-devam ediyor yolculuğum, kulağımda eski bir şarkı: bir harmanım bu akşam. gözümü yakıyor, uyutmayan bir acı.

- evet o yolculukta, ben yoldayım. o gidiyor, ben durmaktayım. göğsümü yakıyor, uyutmayan bir sancı.
devamını gör...
bir yerden bir yere varmak için yapılan seyahat. şuanda kızımın bana kavuşmak için yaptığı. (bkz: geliyor gelmekte olan)
devamını gör...
çok uzun bir yolculuğa çıkacağım zaman varmak istediğim yer her neredeyse bir an evvel keşfetmek, ona kavuşabilmek istiyorum fakat öte yandan o yol hiç bitmesin de diyebiliyorum. sonuç değil de süreç aslolan. güzel kokular salınsın etrafımda, hep bir şarkı çalsın fonda, müzik hiç susmasın, anlarıma şahit olup anlam katsın. bir yolculuğa çıkacağım zaman ardımda bıraktığım ile ardıma bakmadan varmak istediğim iki noktayı ben kavuşturayım, köprü olayım istiyorum. bir yolculuğa çıktığım zaman dünyayı ayaklarımın altında döndürüp bulutların beni şaşkınlıkla seyretmesini, bulutlara bakıp dönerek havada uçuşan çocukların sayemde gülümsemesini istiyorum. bir yolculuğa çıkacağım zaman o yolculuğun bir son değil de tam tersine başlangıç olmasını, kapının ardına kadar aralanmasını...

her birimiz aynı yolculuk için sırayla bekliyoruz. bazılarımız daha şanslı, belki sabırsız. bazıları endişeli, az da olsa kaygısız. biletlerimiz çoktan hazır nasıl olsa, başlangıca varacağız. acele etmek nafile, soğuk mavi kapı bizim için de aralanacak; bu bir yolculuk, hayatın ta kendisi işte.
devamını gör...
kulaklık ve internetim yok. hafif bir kulak ağrısı ve beraberinde 19 saat yolculuk. ve odaklanmazsa seni yiyecek bir beyin.
kolay gele.
devamını gör...
yarın olandır. iyi yolculuklar dileyin bana.

çok şükür istanbul'uma dönüyorum.
devamını gör...
insanın kurtulamadığı bir serüvendir yolculuk. sürekli arar durur, yola çıkar ve sonunda yoldan çıkar. bu lanetli paradoks her zaman devam eder. iyi olan yolculuklar da biter, kötü olanlarda. hepsi geçer gider ama insanın yola olan hasreti hiç bitmez.
devamını gör...
bu gece olandır.
devamını gör...
yolculuk kişinin yaptığı yol macerasıdır, yolda olmak ve aramaktır, kendinle tanışmak için yollara düşmektir.
hayatın kendisi bile bir yolculuktur.


vacilando yolculuk yapmayı seven ve ayrıca yolculuk ile bir yere varmaktan daha çok yolculuk yapmanın kendisinin değerli olduğunu düşünen kişilere denir.
devamını gör...
zamanın en zor geçtiği hallerden olabilir kimi zaman. sabaha dek sözlük dahil her yere defalarca kez uğrayacağım.
devamını gör...
bir yerden bir yere yapılıyorsa şayet, 1 saat civarı süreni makbuldür.
insanın içine yaptığı yolculuk genelde bir ömür sürer. lezzeti şükür ve isyan oranına bağlı olarak değişir.
devamını gör...
güzel geçiyorsa kısa süren, kötü geçiyorsa bitmek bilmeyen şey.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yolculuk" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim