tekli koltuğumun üstündeki duvarda küçük bir manzara tablosu(sonbahar temalı),sol taraftaki geniş kısımda çok daha büyük bir manzara tablosu(bodrum evi ve deniz manzarası)mutfağımda ve salonumda bahçe temalı tablolar yer alıyor.
devamını gör...

(bkz: ne saçma salak başlıklar)
devamını gör...

herhangi bir finansal aracın kısa süre içerisinde nakde dönüştürülebilme özelliğine verilen isim. finansal aracının likiditesi yüksekse kolay nakde çevrilebiliyor demektir. avrupa da çeşitli merkez bankaların para basmasına sebep olan açığın türü aynı zamanda, likidite açığı.
devamını gör...

sözü ve bestesi oğuzhan koç'a ait şarkıdır. hayır hayır, şarkı nirvanasını ferhat göçer'le yaşamamıştır. tamam kabul, birazcık yaşamıştır. ama şimdi anlatacağım şeyle bana hak vereceksiniz: asıl okullarda meşhur olmuştur bu şarkı. bi hatırlayın, her sınıfta şu şarkıyı bağıra bağıra söyleyen, en az bir kişi mutlaka vardır. ve bir depresif aşık ve sevildiğinden habersizmişcesine ortamda hayatına devam eden girl kişisi... valla bi dönün geçmişe, kusturana kadar dinleyip, söylemediler mi bu şarkıyı?..
...
şarkının benle alakalı kısmına gelince: bu sabah, bu şarkıyla uyandım. evet; bir zamanlar kusacak hale geldiğim bu şarkıyla..
hiç bilemezsiniz şimdi, gitarının tellerini kopardığım arkadaşımın, saatlerce bu şarkıyı söylemesini ne çok isterdim.* bir başka arkadaşımın gelip benle deli gibi galatasaray fenerbahçe kapışması yapmasını. okulun bahçesinden koparılmış çağlaları yahu acaba helal mi haram mı diye diye bitirmeyi...
ama arka fonda hep bu şarkı.
ağaca çıkabilir misin hincime koşşş...
çıkarım, seni de ordan aşağı atarım.
en sevdiğim ağaç söğüt biliyor musun?

aniden değişiveren konular, kaygılar, telaşlar aşklar ve bitip tükenmeden bu şarkı...

her neyse bu sabah bu şarkıyla uyandım. ve geçmişi yad ettim. tam da geçmişi yad etmelik bi versiyon yapmışlar zaten şu coverla* :

bu sabah yerini kimler almış,
diye düşündüm kalktığımda.
hiçbiri seni, hiçbiri beni,
hiçbiri bizi anlamamış.
bu sabah telefonu hiç açmadım,
çaldı durdu aldırmadım.
hiç bir şey seni, seni düşünmemi,
engellemez ben anladım bu sabah.
gül ki sevgilim, gül ki gözlerin,
solmasın sakın aşk çiçeğim.
gel biraz bana, gel biraz daha
arşa çıksın nağmelerin.



bu sabah adını boş kağıtlara,
yazdım astım duvarlara.
ben bir tek seni eski günleri,
özledim canım anlasana...
bu sabah yatağın boş kısmını,
resimlerinle süsledim.
gördün halimi anla derdimi,
ne olur dön çok özledim bu sabah.



gül ki sevgilim, gül ki gözlerin,
solmasın sakın aşk çiçeğim.
gel biraz bana, gel biraz daha
arşa çıksın nağmelerin, bu sabah.
devamını gör...

üstte filmi beğenmeyen yazarlar olmuş ancak ben aynı kanaatte değilim ve şaşkınım. bana göre cem yılmaz'ın kesinlikle en iyi 3 filminden birisidir. filmde ince detaylar, göndermeler, espriler ve karakterler çok iyi hazırlanmış. iki istanbul çocuğu osmanlı devlet görevlisinin vahşi batı'da başına gelenleri konu alır. bu film de tek cümleden yapılmıştır. afyon'da arog çekilirken cem yılmaz, "bir western filmi yapalım ama herkes iç anadolu şivesiyle konuşsun" demiştir ve bu film yapılmıştır. bunu da zafer algöz'den öğrenmiş bulunuyorum. filmi genel olarak anlatmaya gerek olmasa da karakterlere değinmek isterim. zafer algöz, şerif lloyd'u öyle bir oynamıştır ki cuk oturmuştur diyebiliriz. ali şen ile herhangi bir şerifin yasak aşkının meyvesi olmuş diyebiliriz.* izleyince elbette sizi derin düşüncelere sevk etmez ama bir komedi filmine göre çok çok başarılıdır diyebiliriz. bana kalırsa tam bir cem yılmaz filmidir. her detayına emek verilmiş ve yeknesak bırakılmamıştır. cem yılmaz yapımlarının biraz hafif bittiğini düşünsem de bunun haricinde pek bir kusur göremiyorum. ayrıca filmde süleyman turan da konuk oyuncu olarak bulunmuştur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en basit tanımıyla, duyu organlarımızla topladığımız bilgilerin, beynimizde işlenmesi sonucu ortaya çıkan algıdır, varlığını inkar edemediğinizdir ya da bunun gibi bir şeydir işte.

mesela elinizde bir karpuz dilimi tutuyorsunuzdur ve o karpuz dilimi, dokunduğunuz, kokusunu ve tadını aldığınız, gördüğünüz için gerçektir. gerçeklik, su götürmeyendir. ama benim için değil, benim gerçeğim siz "sanrı" görmemişlerden farklı. * o halde gerçek de görecelidir, kişiseldir. nedir bu?

sanrı demişken size oturup da uzun uzun "vay şöyle de gördüm, kayış da şöyle koptu" diye anlatacak değilim zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. anlatacağım çünkü canım sıkılıyor. *

efenim, vakti zamanında ergen bir bebeyken, zannederdim ki filozoflar boş konuşuyor, bu kadar niye sorgulamışlar altı üstü bir olan gözünle gördüğün, elinle tuttuğun dünyayı? varlık nedir, yokluk ne, hiçlik nasıl, gerçek kim? "bu kadar laf salatasına gerek var mı?" derdim dünyam yamulmadan önce.

adına bipolar dedikleri duygu-durum bozukluğundan mustaribim ve tip 1 olduğu için hipomaninin üstüne çıkabiliyor, büyük mani atakları geçirebiliyorum maalesef. şansıma, ilk yaşadığım mani, psikotik maniydi (böyle deniyormuş tıpta), yani baya baya halüsinasyona bağlıyorsunuz, kafanızın tahtaları gıcır gıcır ediyor efenim. işte bu tecrübe, bana gerçeğin ne olduğunu kesintisiz iki sene kadar sorgulatmakla birlikte, bir daha asla eski gerçeklik algıma dönemememe sebep oldu.

gerçeğim değişti, her şey şüpheli, varlığım, uzayda kapladığım yer, içtiğim su, ayağımı bastığımda hissettiğim toprak...

biraz daha açayım bunu size; sanrılar ilk başladığında (ki uyuşturucu madde kullananlarda da bu yaşanıyor), görsel ve işitsel olarak şaşırtmaya başlıyor aklınız sizi. gördüğünüzü gördünüz mü? o ses neydi, dışarıdan mı geldi yoksa kendi kafamın içinden mi? hey, kafamın içi ne kadar geveze öyle. ancak, sanrının şiddeti, artık koku, o kokunun ağızda bıraktığı tadı ve dokunmak duyularına sirayet edince, orada gerçekliğiniz tamamen değişiyor. doktorlar "gerçeklikten kopmak, zaman, mekan algısını yitirmek" diyorlar buna efenim.

vakti zamanında, doktorumla minik sitemli bir diyalog yaşamıştık; son sanrı tecrübemin ardından aklım normal(!) insanlar alemine geri döndüğünde, kendisinin odasına bir hışımla girip "doktor bey, bana söyleyin bu ne?! nedir bunlar?! halüsinasyon diyorsunuz, psikoz diyorsunuz bir sürü adı var ama nedir bu? kafamın içini kemirip duran bir gerçeklik sorgusu var ve kurtulamıyorum bundan. bakın ben aptal biri değilim, gördüğüm şeyi -yanlış görmüş, zannetmişim- diye inkar edebilirim, duyduğum şeyi -yanlış işitmişim- diye geçiştirebilirim ama lütfen söyleyin, aynı zamanda kokusunu alıp dokunabildiğim bir şeyin gerçek olmadığını beynime nasıl kabul ettirebilirim?!" diye sormuştum.

kendisi "onların tıp dilindeki adı sanrı, onların hepsi senin gerçeğin" demişti. demek ki, bana ayrı bir gerçek daha var normallerden(!)... kime anlatsam "deli" diyecekleri bir gerçek ve bunu kendime saklamayı, seneler önce anlaşılamadığını fark ettiğimde, öğrendim. şimdi normali taklit ederek yaşıyorum. gerçek ise, içimde hapis.
devamını gör...

çocukluktan itibaren baba ile yaşanan sorunlar. iki taraf da ölene dek durmadan yıpratmaya devam eder.
devamını gör...

üniversite 2. sınıf çalışmamla başlayalım o vakit:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tarimdir tarım.
toprağın ırzına geçmekle o kadar meşgul ki şu an insan o toprağın ne kadar daha mecali kaldı uyuşmuş afyonlu kafasından dolayı farkında değil. verilen kimyasallarla abomination ürünler elde edile edile millet şu an fellik fellik doğal ürün arıyor. üstünde tavuk boku gördüğü zaman aaa ne kadar doğal diyor garibim.
doğal ürün bir zaman altın değerinde olacak ve yatırım yapan yine sektörü elinde tutup onun da hilesini hurdasini çıkarana kadar devam ettirecek. sonra da umarım allah topumuzin belasını verip yeryüzünden silecek.
devamını gör...

çalıştığı maddelerden yayılan yayılan radyasyon'un etkisiyle ölmüştür.
devamını gör...

siz daha dalda portakaldınız, buralar dutluktu, madalya falan kimse bilmezdi, (bkz: tezahürat yapılası pamuklara sarılası konfeti atılası tanımlar) başlığında ağırlardık sevdiğimiz yazarları. şimdiki gençler pek aceleci mi'rim. ver madalyayı geç istiyorlar. *
devamını gör...

haykırsam,
kim duyardı sesimi melekler katından?
ve,
bassaydı bile içlerinden biri beni ansızın bağrına..
erir giderdim onun üstün varlığı karşında.

çünkü güçlük ile katlandığımız;
o , korkunç olanın başlangıcıdır..

duino ağıtları_
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

şimdiye kadar hep güldürdü. ama komutan logar bir cisim yaklaşıyorcu abinin öldüğü aklıma gelince içim bi hüzünleniyor doğrusu.
devamını gör...

bebeğim bengaripsengüzeldünyaumutlu'nun sesiyle başlayıp ponçiğim clyte'in sürpriziyle ağzım kulaklarımda dinlemeye devam ettiğim müthiş yayın.*
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

‘’çok naziksiniz, büyüdüğümde sizinle evleneceğim.”

ünlü ve bahtsız fransa kraliçesi marie antoinette bir fransız değil, avusturyalıdır. tarihin en güçlü imparatoriçelerinden biri olan maria theresia’nın kızıdır. viyana da doğmuş ve fransa’ya veliaht prens ile evlendirilmeye gönderilene kadar burada yaşamıştır. doğumu kasım 1755.

tarih eylül 1762’yi gösterdiğinde kraliyet ailesinin küçük bir konukları vardır. henüz 6 yaşında bir dahidir o. yerinde duramayan hiperaktif bu çocuk, sarayın yeni cilalanmış ahşap zemininde koşturup durur. bir ara dengesini kaybeder ve yere düşer. onu yerden aynı yaşta olan marie kaldırır. küçük çocuk bu jeste, tarihe geçecek bir cümle ile karşılık verir;

‘’çok naziksiniz, büyüdüğümde sizinle evleneceğim.”

kraliyet ailesine piano ve keman üzerindeki yeteneklerini göstermeye gelen bu çocuk; wolfgang amadeus mozart … doğum tarihi ocak 1756
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ancak kader bu ya, iki gencin yolları bir daha kesişmez. mozart viyana’ya tekrar geldiğinde 25 yaşındadır ve marie ise artık fransa kraliçesidir.

marie antoinette’nin sonunu biliriz. fransız ihtilali ve giyotindir. kafası bedenden ayrıldığında 38 yaşındadır. mozart ise bugün bile sebebi tam olarak bilinmeyen bir hastalık nedeniyle 35 yaşında ölür ve veba salgını korkusu nedeniyle toplu mezara gömülür. mozart’ın mezarı bu nedenle bilinmemektedir.

marie antoinette ilk evlilik teklifini henüz altı yaşındayken, kendisinden iki ay küçük bir dahiden alır. kim bilir evlenselerdi….

kaynak: k1tr k2ing

hayat işte.
devamını gör...

kutuplaşmalarda tarafsız kalmak isteyenlere sopa göstermektir.

abd başkanı bush'un da 11 eylül saldırılarından sonra "ya bizimlesin ya bize karşı" söylemi de buna benzer anlamda bir cümledir.

hapishane konulu holywood filmlerinde, hapishaneye giren toy kendi başına takılırsa hayatta kalamayacağını, eziyet göreceğini veya tecavüze uğrayacağını anlayarak kendisine en yakın gruba girmek ister. american history x filminde örneğini görebiliriz. zannımca böyle bi şeydir.
devamını gör...

arapça lazım kökünden gelen daha gerekli en gerekli anlamında, kulağa hoş gelen bir kelimedir.
devamını gör...

dizideki sıdıka'nın sapığı olan kenar ile arkadaşı arasında geçen bir konuşma:

kenar: ben demin bir şey söylüyordum, selahattin. ne diyordum?

selahattin: meksika'nın telefon kodu diyordun kenar abi.

kenar: kim dedi, ben mi dedim? niye öyle bir şey söylemişim ki?

selahattin: senin tanıdığın sıkı içici bir çocuk varmış ya, emin mi ne. içince efkarlanır ama kimseye içini dökemezmiş. gidip meksika'da bir yere telefon açıp ağlar rahatlarmış.

kenar: öyledir oğlum, öyledir. emin var ya, çok kral çocuktur. zayıf görülsün, derdi bilinsin istemez. çok efkarlandığı zaman taa meksikaya telefon açar, anlatır ağlar. e nasıl olsa dilinden de anlamıyorlar. öyle değil mi? tanımıyorlar etmiyorlar, arkasından dedikodusunu da yapmıyorlar. temiz iş ya.

:)
devamını gör...

erkektir bakar, erkektir yapar diyerek daha neleri meşrulaştıracaksınız acaba?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim