düşünümsellik
pierre bourdieu'nun sosyolojisidir.
toplumsal aktörlerin sürekli olarak rasyonel ve ekonomik çıkarlara göre hareket ettiklerini savunan rasyonel eylem kuramına karşı aktörlerin içkin bir pratik mantığa, sezgiye ve de bedensel yatkınlığa göre hareket ettiklerini savunan, bu bakımdan da toplumsal dünyada beden ile pratiklerin mantığına önem veren bir sosyolojidir.
bourdieu'ya göre düşünümsellik, bireysel olandaki toplumsalı, mahremin altında gizlenen kişisel-olmayanı, özeldeki evrenseli keşfettirerek entelektüeli yanılsamadan kurtarabilir.
bourdieu'nun geliştirdiği kavramları anlatmak için oyun metaforu örneği en bilindik örnektir.
buna göre aktörlerin oyunu oynadığı yer alandır. (sosyolojik anlamda mücadelenin sürdüğü yer). oyuncular oyuna dahil olmak için o oyundan elde edecekleri çıkarları (bu çıkarlar illusio kavramına denk düşer) doğrultusunda oyunu oynamaya değer bulur ve kuralları (yani (i: doxa) ) sorgulamazlar. oyuna dahil olmak demek, alanın yerleşik düzenini yani kuralları benimsemek, sorgulamamak demektir.
her oyuncunun oyunda kullanmak üzere elinde bazı kozlar vardır ve bu kozlar bourdieu'nun sermaye kavramını karşılar. ekonomik (maddi kaynaklar), kültürel (özellikle eğitim), toplumsal (ilişkiler ağı) sermaye tipleridir. bu sermaye tiplerinin pratikteki yansıması ve/veya toplamı simgesel sermayeyi oluşturur. bireyler sermayeleri oranında alanda bir yer edinirler.
bourdeiu'ya göre modern endüstri toplumlarında en temel karşıtlık kültürel sermaye ile ekonomik sermaye arasındadır. "ekonomik sermayenin (servet, gelir, mal-mülk) dağılımı hiyerarşinin baskın ilkesi, kültürel sermayenin (bilgi, kültür, eğitim) dağılımı ise hiyerarşinin daha az baskın ilkesidir" ve bu "zıtlık iktidar alanını şekillendirir".
tüm bunlar ışığında bireyler oyunun sonunda elde edeceklerine inandıkları çıkarlar doğrultusunda kendilerini sonuca götürecek yollara aşina olmaya başlarlar. bu davranış kalıpları, karşılaşılan durumlar neticesinde bireylerin bir yatkınlıklar bütünü oluşturmasına yol açar. bourdieu bu yatkınlıklar bütününe habitus der.
alan habitusu yapılandırma eğilimindeyken, habitus da alana dair algıyı yapılandırma eğilimindedir.
habitus, bilinçlilik gerektirmeyen bir bilme biçiminin, planlı olmayan bir niyetliliğin/yönelmişliğin, dünyadaki düzenliliklere pratik hakimiyetin bir ilkesidir.
son olarak bourdieu'nun yaşadığımız dünyadaki çok katmanlı sınıf sistemine cuk oturan simgesel şiddet kavramından kısaca bahsedeyim.
bir örnekle her anlamda büyük bir sermayeye sahip olmanın ayrıcalığını taşıyan iktidar, yeniden üretimini yani var olan düzeninin devamını sağlamak için, fiziksel şiddet içermeyen bir baskı uygular.
kendini kabul ettirme sürecinde iktidarın elinde bulunan baskı araçları simgesel sermayeyi oluşturur. örneğin x toplumunda iktidar, toplumun önemseyeceği unsurları (din, toplumsal aidiyet, kültürel aidiyet, ekonomik şahlanış vb..) kullanarak varlığını devam ettirmeye çalışabilir. bu durum topluma kendini güvende hissetme duygusu yaşatır. simgesel şiddetin en önemli özelliği egemenlik ve boyun eğme ilişkilerinin sevgi ilişkilerine, iktidarın karizmaya ya da duygusal bir hoşnutluk yaratabilecek bir cazibeye, yani gönüllü bir sömürü ilişkisine dönüşmesidir.
toplumsal aktörlerin sürekli olarak rasyonel ve ekonomik çıkarlara göre hareket ettiklerini savunan rasyonel eylem kuramına karşı aktörlerin içkin bir pratik mantığa, sezgiye ve de bedensel yatkınlığa göre hareket ettiklerini savunan, bu bakımdan da toplumsal dünyada beden ile pratiklerin mantığına önem veren bir sosyolojidir.
bourdieu'ya göre düşünümsellik, bireysel olandaki toplumsalı, mahremin altında gizlenen kişisel-olmayanı, özeldeki evrenseli keşfettirerek entelektüeli yanılsamadan kurtarabilir.
bourdieu'nun geliştirdiği kavramları anlatmak için oyun metaforu örneği en bilindik örnektir.
buna göre aktörlerin oyunu oynadığı yer alandır. (sosyolojik anlamda mücadelenin sürdüğü yer). oyuncular oyuna dahil olmak için o oyundan elde edecekleri çıkarları (bu çıkarlar illusio kavramına denk düşer) doğrultusunda oyunu oynamaya değer bulur ve kuralları (yani (i: doxa) ) sorgulamazlar. oyuna dahil olmak demek, alanın yerleşik düzenini yani kuralları benimsemek, sorgulamamak demektir.
her oyuncunun oyunda kullanmak üzere elinde bazı kozlar vardır ve bu kozlar bourdieu'nun sermaye kavramını karşılar. ekonomik (maddi kaynaklar), kültürel (özellikle eğitim), toplumsal (ilişkiler ağı) sermaye tipleridir. bu sermaye tiplerinin pratikteki yansıması ve/veya toplamı simgesel sermayeyi oluşturur. bireyler sermayeleri oranında alanda bir yer edinirler.
bourdeiu'ya göre modern endüstri toplumlarında en temel karşıtlık kültürel sermaye ile ekonomik sermaye arasındadır. "ekonomik sermayenin (servet, gelir, mal-mülk) dağılımı hiyerarşinin baskın ilkesi, kültürel sermayenin (bilgi, kültür, eğitim) dağılımı ise hiyerarşinin daha az baskın ilkesidir" ve bu "zıtlık iktidar alanını şekillendirir".
tüm bunlar ışığında bireyler oyunun sonunda elde edeceklerine inandıkları çıkarlar doğrultusunda kendilerini sonuca götürecek yollara aşina olmaya başlarlar. bu davranış kalıpları, karşılaşılan durumlar neticesinde bireylerin bir yatkınlıklar bütünü oluşturmasına yol açar. bourdieu bu yatkınlıklar bütününe habitus der.
alan habitusu yapılandırma eğilimindeyken, habitus da alana dair algıyı yapılandırma eğilimindedir.
habitus, bilinçlilik gerektirmeyen bir bilme biçiminin, planlı olmayan bir niyetliliğin/yönelmişliğin, dünyadaki düzenliliklere pratik hakimiyetin bir ilkesidir.
son olarak bourdieu'nun yaşadığımız dünyadaki çok katmanlı sınıf sistemine cuk oturan simgesel şiddet kavramından kısaca bahsedeyim.
bir örnekle her anlamda büyük bir sermayeye sahip olmanın ayrıcalığını taşıyan iktidar, yeniden üretimini yani var olan düzeninin devamını sağlamak için, fiziksel şiddet içermeyen bir baskı uygular.
kendini kabul ettirme sürecinde iktidarın elinde bulunan baskı araçları simgesel sermayeyi oluşturur. örneğin x toplumunda iktidar, toplumun önemseyeceği unsurları (din, toplumsal aidiyet, kültürel aidiyet, ekonomik şahlanış vb..) kullanarak varlığını devam ettirmeye çalışabilir. bu durum topluma kendini güvende hissetme duygusu yaşatır. simgesel şiddetin en önemli özelliği egemenlik ve boyun eğme ilişkilerinin sevgi ilişkilerine, iktidarın karizmaya ya da duygusal bir hoşnutluk yaratabilecek bir cazibeye, yani gönüllü bir sömürü ilişkisine dönüşmesidir.
devamını gör...
erdoğan'ın insanlar yurtdışına gitmek istemiyor açıklaması
tamam işte ''insanlar'' demiş, bizim bu ülkede insani olarak bir değerimiz yok, üzerinize alınmayın. fakat ben t.c sınırları içerisinde ''atanamamış insan'' olarak yurtdışına gitmek istiyorum. avrupa iltica ve evlilik kanallarında gezinme vakti 04:10
devamını gör...
dondurma
yaz mevsimlerinin vazgeçilmezi olan, kalorisi düşük sütlü bir tatlı. bunaltıcı sıcak havalarda serinlemek isteyenlerin gözdesi. sütlü sade dediğimiz vanilyalı dışında, çikolatalı, çilekli, vişneli, limonlu, karamelli ve başka varyasyonları da mevcut. lezzetinin yanı sıra doğal meyvelerden yapılan dondurma, insan vücudu için büyük bir sağlık kaynağı. ama gülün dikeni misali de şekeri yüzünden de yerken aşırıya kaçılmaması gereken bir besin. bizim dondurma ile tanışmamız ise cumhuriyet dönemine dayanıyor. dondurma gelene kadar, anadolu'da yaz aylarında harareti gidermek için şerbetler içilir ve kar helvası kaşıklanırmış. kışın yağan karlar, yüksek bölgeler ve yaylalarda dağ oyuk ve mağaralarında kar depolamak için yapılmış tahta evlerde izole edilerek saklanırmış. yaz aylarında da bu karlar bloklar halinde kesilip şehir, köy ve kasabalara arabalar ile getirilirmiş. sonra büyük bardak ve kaseler karla doldurulup üzerine vişne şerbeti, çeşitli meyve marmelatları, pekmez dökülerek kaşık kaşık yenirmiş. bu güzel ve sağlıklı beslenme yer yer anadolu'da devam etmektedir. kar helvası, bu yüzden dondurmanın atası kabul edilebilir. dünya değiştikçe ve hayatın içine şeker dahil olunca da dondurma ön plana çıktı.
devamını gör...
ruh sağlığını olumsuz etkileyen alışkanlıklar
uyku düzeninin bozuk olması.
özellikle gece geç saate kadar oturup sabah erken uyanmak zorunda kalmak. bu alışkanlık haftanın ilk günleri çok zorlamasa da çarşambadan sonra insanı tekletmeye başlıyor. baş ağrısı, göz yanması, halsizlik gibi fiziksel etkilerinin yanında iletişimde aksaklık, tahammülsüzlük gibi günlük hayata da yansımaları oluyor. böyle olunca da ister istemez insanın ruh sağlığı da etkileniyor. sözün kısası uyku önemli, herkesin kendine yeten uyku miktarı farklı olmakla birlikte daha azı ya da daha çoğu ruh sağlığı açısından olumsuz etkilere sahip.
özellikle gece geç saate kadar oturup sabah erken uyanmak zorunda kalmak. bu alışkanlık haftanın ilk günleri çok zorlamasa da çarşambadan sonra insanı tekletmeye başlıyor. baş ağrısı, göz yanması, halsizlik gibi fiziksel etkilerinin yanında iletişimde aksaklık, tahammülsüzlük gibi günlük hayata da yansımaları oluyor. böyle olunca da ister istemez insanın ruh sağlığı da etkileniyor. sözün kısası uyku önemli, herkesin kendine yeten uyku miktarı farklı olmakla birlikte daha azı ya da daha çoğu ruh sağlığı açısından olumsuz etkilere sahip.
devamını gör...
yerli yersiz sorulmaması gereken sorular
"okul bitince ne yapacaksın?"
devamını gör...
apartman boşluğunun yayından kaldırılması hakkında
iki tarafta üzülmüş aslında hadi öpüşüp barışın emekler boşa gitmesin o kadar uğraşmışsınız. yönetimde uykusuz kalmış yayıncıda. ilk yayında bırakmak nedir ya çektiğiniz çileye değmez.
devamını gör...
uzun entryleri okumak
sevdiğim eylem. uzun tanımlar aynı zamanda yazar hakkında da bilgi verir. okursun, tanırsın. tarzını görürsün. ama sözlüğün çoğu iki lafı bir araya getirip de açıklamalı tanım yazmaktan aciz. yaz, geç. maksat tanım sayısını arttırsın. nitelik umurunda mı? yok be! ben sadece çok uzun kopyala-yapıştır tanımları okumam. bazıları sayfanın başından sonuna kadar iner hatta. ama bilgi içeren, yazarın yorumunu da kattığı tanımı sayfalar sürse yine okurum. bu laf kalabalığı değildir bana göre niteliktir. ve iyi bir şeydir. zaten ben kısa tanım da yazamıyorum pek. al işte bu da bir nebze uzun oldu. okuyanlar. tişikkirler. *
devamını gör...
canlı derste isim isim sayıp öğrencilere hakaret eden dekan
tüm kayıtlarla birlikte mahkemeye verilip uğraşılması gereken dekanımsı. böyle hasta zihne sahip olan tipler eğitimci olabiliyor işte.
devamını gör...
minyon ve gamzesi olan kadın
saat daha öğlen 3 ne yiyip içiyorsunuz siz?
devamını gör...
az bilinen görgü kuralları
bir uygulamada mesajlaşırken "sustun, nerdesin, hey" gibi ifadeler kullanmamak. sanane lan nerdeyim. mecbur muyum ben telefonun başında seninle saatlerimi harcamaya. tuvalete giderken bile izin isteyeceğiz herhalde, evimin sanal direği.
devamını gör...
knightfall
puanım 7.5
edit: izlemenizi sağlar mı bilmem lakin la casa de papel'deki uyuz arturo burada da var. *
iki sezonu ayrı ayrı incelenmesi gereken film. çünkü neredeyse birbirinden tamamen kopuk konular.
ilk sezonda akra kuşatmasından kaçan tapınakçılar kutsal kase'nin peşine düşüyor. papa kutsal kaseyi avrupa'yı kendi himayesi altında toplamak için istiyor. bu dönemde fransa ile tapınakçıların arası giderek açılırken, diğer yandan papa ile tapınakçılar arasında kutsal kase konusunda anlaşmazlıklar var. paris tapınağının üstadı olan başkahramanımız landry ise "ışık kardeşliği" denilen bir oluşumla işbirliği yaparak kase'yi güvende tutmaya çalışıyor. peki finalde ne oluyor? yaralı sevgilisini iyileştirmek için o kâseden su içiriyor ancak bir işe yaramıyor. bunun üzerine sinirden kâseyi ağaca fırlatıp kırıyor. ee, herkes bunun için mi öldü yahu? diyebilirsiniz... haklısınız. evet yüzlerce insan bunun için öldü.
ikinci sezona bir geliyoruz ki ne ışık kardeşliği var, ne kutsal kap var. fransız kralı sakal uzatmış. william de nogaret isimli yılan da sinekkaydı tıraş olmuş. kral filip'in oğluyla tanışıyoruz bu sezon, anakin skywalker kılıklı prens louis. bu sezonun ana konusu ise tapınakçıları ortadan kaldırmak için papa-fransa işbirliği. ne yapıp edip adamları mahkemeye yargılayıp infaz etmeye başlıyorlar. tabi film bu noktada gerçeklikten iyice uzaklaşıyor ve bir kısım tapınakçı kaçıyor. landry ve arkadaşları cüneyt arkın gibi bütün adamları doğraya doğraya gidiyorlar. sonra ne oluyor biliyor musunuz? landry kralın sarayına gidip filip'e meydan okuyor. filip'in oğlu ve yancısı landry'e karışmıyorlar, yanından sessizce gidip arkalarından kapıyı kapatıyorlar. film iyiden yeşilçam'a bağlamışken, o şekilde de bitiyor. kötü kral landry tarafından öldürülüyor ve mutlu son.
edit: izlemenizi sağlar mı bilmem lakin la casa de papel'deki uyuz arturo burada da var. *
iki sezonu ayrı ayrı incelenmesi gereken film. çünkü neredeyse birbirinden tamamen kopuk konular.
ilk sezonda akra kuşatmasından kaçan tapınakçılar kutsal kase'nin peşine düşüyor. papa kutsal kaseyi avrupa'yı kendi himayesi altında toplamak için istiyor. bu dönemde fransa ile tapınakçıların arası giderek açılırken, diğer yandan papa ile tapınakçılar arasında kutsal kase konusunda anlaşmazlıklar var. paris tapınağının üstadı olan başkahramanımız landry ise "ışık kardeşliği" denilen bir oluşumla işbirliği yaparak kase'yi güvende tutmaya çalışıyor. peki finalde ne oluyor? yaralı sevgilisini iyileştirmek için o kâseden su içiriyor ancak bir işe yaramıyor. bunun üzerine sinirden kâseyi ağaca fırlatıp kırıyor. ee, herkes bunun için mi öldü yahu? diyebilirsiniz... haklısınız. evet yüzlerce insan bunun için öldü.
ikinci sezona bir geliyoruz ki ne ışık kardeşliği var, ne kutsal kap var. fransız kralı sakal uzatmış. william de nogaret isimli yılan da sinekkaydı tıraş olmuş. kral filip'in oğluyla tanışıyoruz bu sezon, anakin skywalker kılıklı prens louis. bu sezonun ana konusu ise tapınakçıları ortadan kaldırmak için papa-fransa işbirliği. ne yapıp edip adamları mahkemeye yargılayıp infaz etmeye başlıyorlar. tabi film bu noktada gerçeklikten iyice uzaklaşıyor ve bir kısım tapınakçı kaçıyor. landry ve arkadaşları cüneyt arkın gibi bütün adamları doğraya doğraya gidiyorlar. sonra ne oluyor biliyor musunuz? landry kralın sarayına gidip filip'e meydan okuyor. filip'in oğlu ve yancısı landry'e karışmıyorlar, yanından sessizce gidip arkalarından kapıyı kapatıyorlar. film iyiden yeşilçam'a bağlamışken, o şekilde de bitiyor. kötü kral landry tarafından öldürülüyor ve mutlu son.
devamını gör...
evanjelizm
isa mesih'in yeryüzünde zuhur edip tanrının krallığını kurması için ilk önce armageddon savaşı denilen büyük bir dünya savaşının patlak vermesi gerektiğine inanan bir hristiyan topluluğu, tarikatı, mezhebi artık her ne denirse. trump iktidarında amerikan bürokrasisine evanjelist olduğunu gizlemeyen bir sürü insan getirilmiştir. bu abiler armageddon savaşı artık çıksın diye dünyadaki her savaşı desteklerler hatta ve hatta yıkım daha büyük olsun da isa hemencecik gelip tanrının göksel krallığını kursun diye nükleer silahların bile kullanılması gerektiğini savunurlar. baya baya zararlı bir cemiyettir kendileri.
devamını gör...
tarhana çorbasını bir üst noktaya çıkaran detaylar
içmemek, pişirmemek, o tozumsu karışımı hiç hazırlamamak.
devamını gör...
kuzey ışıkları
kuzey kutbu'nda oluşanlar aurora borealis, güney kutbu'nda oluşanlar aurora australis'tir. oluşma sebepleri aynıdır ama kuzey ışıkları daha popülerdir, daha kolay ulaşılabilir olmasından kaynaklanır. kuzey ışıklarını gözlemlemek için önerilen yerlerin başında; alaska, kanada ve norveç gibi iskandinav ülkeleri gelir. güney ışıklarını gözlemlemek için ise; avustralya ve yeni zelanda önerilir.
peki bu olağanüstü doğa olayı nasıl oluşur? auroranın oluşmasını sağlayan şey güneş’tir. güneş'te sürekli patlamalar olur ve bu patlamalar sonucunda güneş'ten uzaya parçacıklar savrulur. güneş’te gerçekleşen ve taçküre kütle boşaltımı ya da güneş patlaması olarak adlandırılan patlamalar, güneş'in taçküresinde (koronasında) manyetik alan karışımları nedeniyle oluşur ve uzaya büyük kütlelerde plazma fırlatılmasına sebep olur. bu patlamalar güneş rüzgarlarının oluşmasını sağlar ve yüksek hızlarda uzayda yolculuk edebilen tanecikler oluşmasına sebep olur.
bu tanecikler yani serbest elektron ve protonlar, güneş'in dönmesi ile birlikte güneş rüzgarları ile dünyaya doğru savrulurlar. yüklü parçacıklar dünyanın manyetik alanı tarafından büyük ölçüde saptırılsalar da dünya'nın manyetik alanının her iki kutupta da zayıf olmasından kaynaklı, bazı parçacıklar dünyanın atmosferine girer ve bu parçacıklar atmosferdeki gaz molekülleri ile çarpışırlar.
yani bu muhteşem ışık gösterileri, güneş'ten gelen yüklü taneciklerin dünya’nın atmosferdeki oksijen ve azot gazlarının tanecikleri ile çarpışması sonunda oluşur. dünya'nın atmosferi çoğunlukla azot ve oksijen gazlarından oluştuğu için bu moleküllerle çarpışırlar. çarpışan taneciklerle enerji kazanan bu moleküller normal enerji düzeylerine dönerken foton yayarlar. yayılan fotonların sayısı o kadar çoktur ki, ışık gösterisi olarak karşımıza çıkar.
güneş’ten gelen parçacıkların oksijen molekülleri ile çarpışması sonucunda kırmızı veya yeşil ışık tonları üretilirken; azot molekülleri ile mavi ve mor ışık tonları üretilir. soluk sarımsı yeşil en sık rastlanılan aurora rengidir ve dünyanın yaklaşık 96 kilometre yukarısında bulunan oksijen molekülleri sayesinde oluşur. nadir görülen kırmızı auroralar, 320 kilometre yükseklikteki oksijen molekülleri ile oluşmaktadır. azot molekülleri ise mavi veya morumsu-kırmızı auroralar üretir.
peki bu olağanüstü doğa olayı nasıl oluşur? auroranın oluşmasını sağlayan şey güneş’tir. güneş'te sürekli patlamalar olur ve bu patlamalar sonucunda güneş'ten uzaya parçacıklar savrulur. güneş’te gerçekleşen ve taçküre kütle boşaltımı ya da güneş patlaması olarak adlandırılan patlamalar, güneş'in taçküresinde (koronasında) manyetik alan karışımları nedeniyle oluşur ve uzaya büyük kütlelerde plazma fırlatılmasına sebep olur. bu patlamalar güneş rüzgarlarının oluşmasını sağlar ve yüksek hızlarda uzayda yolculuk edebilen tanecikler oluşmasına sebep olur.
bu tanecikler yani serbest elektron ve protonlar, güneş'in dönmesi ile birlikte güneş rüzgarları ile dünyaya doğru savrulurlar. yüklü parçacıklar dünyanın manyetik alanı tarafından büyük ölçüde saptırılsalar da dünya'nın manyetik alanının her iki kutupta da zayıf olmasından kaynaklı, bazı parçacıklar dünyanın atmosferine girer ve bu parçacıklar atmosferdeki gaz molekülleri ile çarpışırlar.
yani bu muhteşem ışık gösterileri, güneş'ten gelen yüklü taneciklerin dünya’nın atmosferdeki oksijen ve azot gazlarının tanecikleri ile çarpışması sonunda oluşur. dünya'nın atmosferi çoğunlukla azot ve oksijen gazlarından oluştuğu için bu moleküllerle çarpışırlar. çarpışan taneciklerle enerji kazanan bu moleküller normal enerji düzeylerine dönerken foton yayarlar. yayılan fotonların sayısı o kadar çoktur ki, ışık gösterisi olarak karşımıza çıkar.
güneş’ten gelen parçacıkların oksijen molekülleri ile çarpışması sonucunda kırmızı veya yeşil ışık tonları üretilirken; azot molekülleri ile mavi ve mor ışık tonları üretilir. soluk sarımsı yeşil en sık rastlanılan aurora rengidir ve dünyanın yaklaşık 96 kilometre yukarısında bulunan oksijen molekülleri sayesinde oluşur. nadir görülen kırmızı auroralar, 320 kilometre yükseklikteki oksijen molekülleri ile oluşmaktadır. azot molekülleri ise mavi veya morumsu-kırmızı auroralar üretir.
devamını gör...
kafa sözlük'ün büyücü olması
hiçbir sözlükte 24 saatimi harcamam. hiçbir internet sitesinde de. burdan çıkamıyor buraya giren kimse.
devamını gör...
bukalemun
işlevsel bir kuyruğa sahip sürüngen. başı aşağıda bile olsa saatlerce hareketsiz durabiliyor. gözleri teleskop şeklinde ve her göz aynı anda değişik yönlere bakabiliyor. dillerinde hızlandırıcı kas sistemi var ve bu yüzden dilini yaydan fırlamış ok gibi çıkarabiliyor. başının yan tarafında bulunan gelişmiş gözleri 360 derece açı sağlar. avına yavaş yavaş yürüyerek yaklaşır. gizli silahı ise hızlı ve yapışkan dilidir . dili kendi vücut uzunluğunun 1.5 katı kadar uzar. ormanda bir bukalemunun dilinden hızlı hiç bir şey yoktur. gizlice gözetlerken avına mesafesini ayarlamak için ileri geri sallanır.
devamını gör...
youtube'de duygusal şarkı açarken çıkan hepsiburada reklamı
tam ağlamaya hazırlanırken tüm motivasyonu yerle bir eden durum.
daha da kötüsü şarkının ortasında yemeksepeti reklamı girmesidir.
daha da kötüsü şarkının ortasında yemeksepeti reklamı girmesidir.
devamını gör...
rte’nin 1 mayıs’ı biz ilan ettik beyanı
hangimiz cahil.. hangimiz yalancı acaba??
devamını gör...