zenci
bizdeki bu sözcük, amerikalı beyazların, siyahları aşağılamak için kullandığı negro sözcüğünün karşılığı sanılıyor. halbuki kelimenin aslı, osmanlı'daki siyahi kölelerin çoğu sudan'ın güneyindeki zenc ismi verilen bölgeden getirildiği için, anavatanlarına atfen onlara bu isim verilmiştir.
devamını gör...
tv kumandası
mülkiyeti, kullanım hakkı aile içinde türlü çekişmelere yol açabilen kızılötesi, bakteri müzesi bir alet.
devamını gör...
safiye ali
ilk türk kadın doktorumuz. (d. 1891, istanbul – ö. 1952, almanya).
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://i.hizliresim.com/TEX17G.jpg)
--- alıntı ---
osmanlı döneminde çeşitli hizmetleriyle tanınmış bir aileye mensuptur. 6 kişilik ailenin en küçük ve en zeki kız çocuğudur. amerikan kız koleji’nde öğrenim görmesinin yanı sıra özel dersler almıştır.
balkan savaşları döneminde cepheden getirilen yaralıları gördü ve doktor olmaya karar verdi. ancak maddi yetersizlikler ve o dönemin şartları tıp okuma isteğini sınırladı. hangi kapıyı çalsa ‘’tıp fakültesine kadın öğrenci alamayız’’ sözüyle karşılaşsa da kafaya koymuştur bir kere doktor olacaktır.
buna rağmen yılmayarak çalışkanlığı ve başarısıyla dikkat çeken safiye ali, dönemin maarif vekili (milli eğitim bakanı) şükrü bey’in desteğiyle tıp eğitimi almak üzere almanya’ya gitti.
almanya’da kadın ve çocuk hastalıkları üzerine ihtisas yaptı. bu yıllarda açlık ve sefaletin en dibini gördü.
günlüğünde şu not vardır;
‘’çöpten çıkarıp geceleri yediğim ekmek hiç ağrıma gitmiyor.
ülkemde tıp fakültesi varken buralarda olmam daha çok ağrıma gidiyor.
ne olursa olsun ülkeme doktor olarak döneceğim.’’
dediğini yaptı. kurtuluş savaşı’nın son günlerinde yurda döndü ve hemen işe başladı. cağaloğlu’nda açtığı klinikte; ayrıca süt ve bakımevlerinde hizmet verdi. fakat kadın olduğu için ilk zamanlar kimse gelmiyordu. halbuki kadın ve çocuk hastalıkları doktoruydu.
aşağılamalara, dışlamalara ve hakaretlere aldırmadan, pes etmeden devam etti.
fakir ailelerin kadınlarını ve çocuklarını evlerinde ücretsiz tedavi etti. eline geçen ilk parayla süt ve bakım evini açtı.
dönemin ünlü doktorlarından besim ömer paşa, akil muhtar, operatör emin bey gibi isimlerden büyük destek gördü. türkiye’yi yurtdışındaki tıp kongrelerinde temsil etti.
hasta ve zayıf çocuklar için hilal-i ahmer muayenehanesini kurdu. direnerek, kadınların tıp fakültesine alınmalarını sağladı. ülkenin tıp eğitimi veren ilk kadını oldu.
sağlık sorunları nedeniyle eşiyle birlikte gittiği almanya’da ikinci dünya savaşı yaralılarını tedavi etti.
yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayan safiye ali, 1952’de hayatını kaybetti.
almanya’da tıp eğitimi aldığı hastanede ılık bir bahar günü hayata gözlerini yumarken şu sözleri söylemişti:
“kadınlar size emanet… “
işte safiye ali böyle bir yüce gönüllü kadındı.,
--- alıntı ---
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://i.hizliresim.com/TEX17G.jpg)
--- alıntı ---
osmanlı döneminde çeşitli hizmetleriyle tanınmış bir aileye mensuptur. 6 kişilik ailenin en küçük ve en zeki kız çocuğudur. amerikan kız koleji’nde öğrenim görmesinin yanı sıra özel dersler almıştır.
balkan savaşları döneminde cepheden getirilen yaralıları gördü ve doktor olmaya karar verdi. ancak maddi yetersizlikler ve o dönemin şartları tıp okuma isteğini sınırladı. hangi kapıyı çalsa ‘’tıp fakültesine kadın öğrenci alamayız’’ sözüyle karşılaşsa da kafaya koymuştur bir kere doktor olacaktır.
buna rağmen yılmayarak çalışkanlığı ve başarısıyla dikkat çeken safiye ali, dönemin maarif vekili (milli eğitim bakanı) şükrü bey’in desteğiyle tıp eğitimi almak üzere almanya’ya gitti.
almanya’da kadın ve çocuk hastalıkları üzerine ihtisas yaptı. bu yıllarda açlık ve sefaletin en dibini gördü.
günlüğünde şu not vardır;
‘’çöpten çıkarıp geceleri yediğim ekmek hiç ağrıma gitmiyor.
ülkemde tıp fakültesi varken buralarda olmam daha çok ağrıma gidiyor.
ne olursa olsun ülkeme doktor olarak döneceğim.’’
dediğini yaptı. kurtuluş savaşı’nın son günlerinde yurda döndü ve hemen işe başladı. cağaloğlu’nda açtığı klinikte; ayrıca süt ve bakımevlerinde hizmet verdi. fakat kadın olduğu için ilk zamanlar kimse gelmiyordu. halbuki kadın ve çocuk hastalıkları doktoruydu.
aşağılamalara, dışlamalara ve hakaretlere aldırmadan, pes etmeden devam etti.
fakir ailelerin kadınlarını ve çocuklarını evlerinde ücretsiz tedavi etti. eline geçen ilk parayla süt ve bakım evini açtı.
dönemin ünlü doktorlarından besim ömer paşa, akil muhtar, operatör emin bey gibi isimlerden büyük destek gördü. türkiye’yi yurtdışındaki tıp kongrelerinde temsil etti.
hasta ve zayıf çocuklar için hilal-i ahmer muayenehanesini kurdu. direnerek, kadınların tıp fakültesine alınmalarını sağladı. ülkenin tıp eğitimi veren ilk kadını oldu.
sağlık sorunları nedeniyle eşiyle birlikte gittiği almanya’da ikinci dünya savaşı yaralılarını tedavi etti.
yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayan safiye ali, 1952’de hayatını kaybetti.
almanya’da tıp eğitimi aldığı hastanede ılık bir bahar günü hayata gözlerini yumarken şu sözleri söylemişti:
“kadınlar size emanet… “
işte safiye ali böyle bir yüce gönüllü kadındı.,
--- alıntı ---
devamını gör...
uykudan uyanıp sözlüğe girmek
sözlüğün bağımlı yapıcı etkisinden kaynaklanır. yada insan sabah sabah bildirimleri görünce bir mutlu başlıyor güne.
devamını gör...
sosyal fobi
biraz içimi dökeceğim.
ortaokul son sınıfta ikiz kardeşimin mide kanseri her yerine yayılmıştı, çektiği acıları görünce hayattan soğudum, vefatıyla çöktüm. odamız, kıyafetlerimiz, takı tokalarımız her şeyimiz ortaktı, en iyi arkadaşım ikizimdi. aylarca odamda uyuyamadım salonda yattım, ortak kıyafetlerimizi giyemedim şekerli parfümünün kokusu burnuma geliyordu. tüm dolabı boşalttık üç beş parça yeni şey aldık onlarla idare etmeye başladım. kimseyle konuşmak gelmiyordu içimden, ailemle dahi konuşamıyordum çünkü onların ne beni ne kendilerini teselli edecek güçleri kalmıştı. lise üçüncü sınıfa kadar öz güvensizliğim, mutsuzluğum en üst noktaya gelmişti ve insanların mutluluğunu, kahkahalarını, arkadaş ortamlarını kıskanmaya başladım. öyle karamsar ve yalnızdım ki lise birinci sınıfın yaz tatilinde kendimi bodrumda asmayı bile denedim, ip çürük çıktı daha düğümü sıkarken parçalandı. gözyaşlarım, stres yüzünden burnumdan akan kan kıyafetlerime, küflü zemine aktı. uzun uzun düşündüm, eve çıktım, annem beni o halde görüp beyninden vurulmuşa döndü başıma bir şey geldi sandı, onu öyle görünce hâlâ nefes almamı isteyen biri var diye düşündüm. en azından hayata tutunmalıyım, eskisi gibi neşeli olup insanlarla konuşmalı, yeni yerler görmeli, yeni arkadaşlar edinmeliyim.
teoride ayağa kalkmış olsam da pratikte yapamadım, zaten aynı okuldaysanız ve bir yılı yalnız geçirdiyseniz diğer yıl aynı insanlarla kaynaşmanız zor olacaktır. konuşmayı denedim, derdimi anlatacak, sarılacağım gerçek birileri olmalıydı, yapamadım. bu travma bana yepyeni bir fobi hediye etti, psikoloğa gittim, antidepresanlar kullandım ama biriyle konuşsam söyleyeceğim her kelime yanlışmış gibi hissediyor, doğru düzgün diyalog kuramıyordum. gelmediğim günün notlarını istemeye çekiniyordum, bunun beni daha da öz güvensiz göstereceğini hissediyordum. zaten isteyeceğim tek arkadaşım bile yoktu. bir gün sınıfta herkesin ortasında ağlamaya başladım, sebebi sınıf grubuna* atılmış sınav notlarından haberimin olmaması ve hocanın sınav yapmaya gelmesiydi. alacağım not umurumda değildi de, bu kadar izole yaşadığım için çok içerlemiştim. gözler bana döndü, sadece izlediler. ertesi yıl aileme anlatıp okul değiştirdim, evimize çok yakın bir fen lisesindeydim hep okumak istediğim okuldu ama bana yaramamıştı. ya merkezdeki anadolu lisesine gidecektim ya ilçedeki fen lisesine. ilçeyi seçtim, küçük de olsa farklı bir yer bana iyi gelecekti, hem yurtta kalacaktım.
lise üçüncü sınıfta gözlüklerimi çıkarıp* yeni sınıfıma girdim, gözlerim 6 numara miyop astigmat dolayısıyla gözlüğü çıkarınca görme engelliden hallice oluyorum. onların yüzlerini seçememek beni garip şekilde çok rahat hissettirdi* ve kendimi enerjik şekilde tanıttım, hatta olduğumdan daha da mutlu göründüğüme eminim. ''aranıza yeni bir rakip geldi'' tarzında laflar ettim, gülümsedim. onlar da gülümsediler, görmüyor olsam da pozitif enerjiyi hissettim. başlangıcı güzel yaptığımdan devamı çorap söküğü gibi geldi, bir süre sadece derslerde gözlük kullandım. arkadaşlarımın gözlerine 1-2 hafta sonra doğrudan bakabildim, artık o gereksiz stresi hissetmiyor, aklıma geleni söylüyor, komiklikler şakalar yapıyordum. kardeşim adına iki kat fazladan konuşuyordum. arkadaşlarım senin gelmediğin günler gülemiyoruz tarzı şeyler söylüyor, sınıfın neşesisin diyorlardı. hayatımın en iyi dönemini o iki yılda, o okulda, o yurtta geçirdim. yıllar geçti ama yurt ve okul arkadaşlarımla hala konuşuruz. belki yapmasaydım soğuk insanların arasında zorla mezun olacak, mezuniyetime bile gitmeyecektim. hayatımda aldığım doğru kararlardan biriydi.
ortaokul son sınıfta ikiz kardeşimin mide kanseri her yerine yayılmıştı, çektiği acıları görünce hayattan soğudum, vefatıyla çöktüm. odamız, kıyafetlerimiz, takı tokalarımız her şeyimiz ortaktı, en iyi arkadaşım ikizimdi. aylarca odamda uyuyamadım salonda yattım, ortak kıyafetlerimizi giyemedim şekerli parfümünün kokusu burnuma geliyordu. tüm dolabı boşalttık üç beş parça yeni şey aldık onlarla idare etmeye başladım. kimseyle konuşmak gelmiyordu içimden, ailemle dahi konuşamıyordum çünkü onların ne beni ne kendilerini teselli edecek güçleri kalmıştı. lise üçüncü sınıfa kadar öz güvensizliğim, mutsuzluğum en üst noktaya gelmişti ve insanların mutluluğunu, kahkahalarını, arkadaş ortamlarını kıskanmaya başladım. öyle karamsar ve yalnızdım ki lise birinci sınıfın yaz tatilinde kendimi bodrumda asmayı bile denedim, ip çürük çıktı daha düğümü sıkarken parçalandı. gözyaşlarım, stres yüzünden burnumdan akan kan kıyafetlerime, küflü zemine aktı. uzun uzun düşündüm, eve çıktım, annem beni o halde görüp beyninden vurulmuşa döndü başıma bir şey geldi sandı, onu öyle görünce hâlâ nefes almamı isteyen biri var diye düşündüm. en azından hayata tutunmalıyım, eskisi gibi neşeli olup insanlarla konuşmalı, yeni yerler görmeli, yeni arkadaşlar edinmeliyim.
teoride ayağa kalkmış olsam da pratikte yapamadım, zaten aynı okuldaysanız ve bir yılı yalnız geçirdiyseniz diğer yıl aynı insanlarla kaynaşmanız zor olacaktır. konuşmayı denedim, derdimi anlatacak, sarılacağım gerçek birileri olmalıydı, yapamadım. bu travma bana yepyeni bir fobi hediye etti, psikoloğa gittim, antidepresanlar kullandım ama biriyle konuşsam söyleyeceğim her kelime yanlışmış gibi hissediyor, doğru düzgün diyalog kuramıyordum. gelmediğim günün notlarını istemeye çekiniyordum, bunun beni daha da öz güvensiz göstereceğini hissediyordum. zaten isteyeceğim tek arkadaşım bile yoktu. bir gün sınıfta herkesin ortasında ağlamaya başladım, sebebi sınıf grubuna* atılmış sınav notlarından haberimin olmaması ve hocanın sınav yapmaya gelmesiydi. alacağım not umurumda değildi de, bu kadar izole yaşadığım için çok içerlemiştim. gözler bana döndü, sadece izlediler. ertesi yıl aileme anlatıp okul değiştirdim, evimize çok yakın bir fen lisesindeydim hep okumak istediğim okuldu ama bana yaramamıştı. ya merkezdeki anadolu lisesine gidecektim ya ilçedeki fen lisesine. ilçeyi seçtim, küçük de olsa farklı bir yer bana iyi gelecekti, hem yurtta kalacaktım.
lise üçüncü sınıfta gözlüklerimi çıkarıp* yeni sınıfıma girdim, gözlerim 6 numara miyop astigmat dolayısıyla gözlüğü çıkarınca görme engelliden hallice oluyorum. onların yüzlerini seçememek beni garip şekilde çok rahat hissettirdi* ve kendimi enerjik şekilde tanıttım, hatta olduğumdan daha da mutlu göründüğüme eminim. ''aranıza yeni bir rakip geldi'' tarzında laflar ettim, gülümsedim. onlar da gülümsediler, görmüyor olsam da pozitif enerjiyi hissettim. başlangıcı güzel yaptığımdan devamı çorap söküğü gibi geldi, bir süre sadece derslerde gözlük kullandım. arkadaşlarımın gözlerine 1-2 hafta sonra doğrudan bakabildim, artık o gereksiz stresi hissetmiyor, aklıma geleni söylüyor, komiklikler şakalar yapıyordum. kardeşim adına iki kat fazladan konuşuyordum. arkadaşlarım senin gelmediğin günler gülemiyoruz tarzı şeyler söylüyor, sınıfın neşesisin diyorlardı. hayatımın en iyi dönemini o iki yılda, o okulda, o yurtta geçirdim. yıllar geçti ama yurt ve okul arkadaşlarımla hala konuşuruz. belki yapmasaydım soğuk insanların arasında zorla mezun olacak, mezuniyetime bile gitmeyecektim. hayatımda aldığım doğru kararlardan biriydi.
devamını gör...
ve insan cehennemi yaratır
(cehennem için olmazsa olmaz şart günahtır.
sonra insan günahı icat eder. böylelikle cehennem işlerlik kazanır.
sonrası ise şöyle gelişir.)
insan çok zaman önce bazı şeylere günah dedi. söylediği şeylerin günah olduğuna inandı.
günahları insan çok önemsedi. onları beyninin en karanlık odalarına soktu. kapıları üzerlerine kilitledi.
önceleri kendini güvende hissetti insan. günahlardan uzak durunca cennete gideceğini umdu. mutlu ve huzurluydu insan.
sonraları kapalı kapılar ardındaki günahlar tıkılı kalmaktan çok sıkıldı. odalarında rahat durmadılar. hoplayıp zıplamaya başladılar. onlar hareketlendikçe insan da kendi deyimiyle rahat durmamaya başladı. kendi inandığı günahları işlemeye başladılar.
günah işledikçe cehennemde yanacağını düşündüler. düşündükçe yandı insanlar.
kendi cehennemine odun kömür attı insan.
attığı odunlar ateşi kızdırdı iyice. en karanlık odalarda tutulan günahlar bu ateş sayesinde kapılardan sızmayı başardı.
(o günahlar karanlık odaları boşaltıp yavaş yavaş insanın tüm ruhunu elegeçirir.)
insan artık günahtan kaçamaz oldu. günah işledi sürekli insan. cehennem korkusundan dolayı işlediği günahlar için azap çekti. bir taraftan da acı çekmek tarifi mümkün olmayan bir zevk vermeye başladı insana. korktukça günah işledi insan, günaha battıkça acı çekti. en kısırından bir döngüye girdi insan.
sonra insan günahı icat eder. böylelikle cehennem işlerlik kazanır.
sonrası ise şöyle gelişir.)
insan çok zaman önce bazı şeylere günah dedi. söylediği şeylerin günah olduğuna inandı.
günahları insan çok önemsedi. onları beyninin en karanlık odalarına soktu. kapıları üzerlerine kilitledi.
önceleri kendini güvende hissetti insan. günahlardan uzak durunca cennete gideceğini umdu. mutlu ve huzurluydu insan.
sonraları kapalı kapılar ardındaki günahlar tıkılı kalmaktan çok sıkıldı. odalarında rahat durmadılar. hoplayıp zıplamaya başladılar. onlar hareketlendikçe insan da kendi deyimiyle rahat durmamaya başladı. kendi inandığı günahları işlemeye başladılar.
günah işledikçe cehennemde yanacağını düşündüler. düşündükçe yandı insanlar.
kendi cehennemine odun kömür attı insan.
attığı odunlar ateşi kızdırdı iyice. en karanlık odalarda tutulan günahlar bu ateş sayesinde kapılardan sızmayı başardı.
(o günahlar karanlık odaları boşaltıp yavaş yavaş insanın tüm ruhunu elegeçirir.)
insan artık günahtan kaçamaz oldu. günah işledi sürekli insan. cehennem korkusundan dolayı işlediği günahlar için azap çekti. bir taraftan da acı çekmek tarifi mümkün olmayan bir zevk vermeye başladı insana. korktukça günah işledi insan, günaha battıkça acı çekti. en kısırından bir döngüye girdi insan.
devamını gör...
asperger sendromu
önceleri tamamen farklı bir bozukluk olarak değerlendirilen asperger sendromu zaman içinde otizme benzerlikleri sebebiyle, otizm spektrum bozukluğunun bir türü olarak tanımlanmaya başlanmıştır. asperger sendromu temelde bireyin sahip olduğu sosyal etkileşim bozukluğu olarak değerlendirilebilir. çok benzer olan reaktif bağlanma bozukluğundan farklı olarak hayat boyu devam etmesi ve otizmde de görülen stereotip( tekrarlayayıcı) hareket ve sözlerin gözlenebilmesi, iletişim başlatma, sürdürme ve sonlandırma becerilerinde yaşıtlarını geriden takip etmesi söylenebilir. otizmli çocukların büyük çoğunluğunda görülen mental reterdasyon olmayabilir. ancak bu söylenenlerin tamamı yada bir kaçı gözlenebilir. bu sebeple kriterlerin hepsini karşılamıyor olması kişinin asperger sendromlu olmadığı anlamına gelmez.
sosyal iletişimlerinin kısıtlı olmasının sebeplerinden biri de ilgili oldukları belli başlı konularda , sohbetin gidişatı haricinde de sürekli bahsetmeleri hatta sadece hoşlandıkları konulardan konuşmaları olabilir. zihinlerini bir kıyafet dolabı şeklinde düşünürsek her kelimeyi bir kıyafet var sayalım, bu kıyafetlerin dağınık olduğunda çorapları kazakların arasında bulmak bizim için ne kadar zor olursa, asperlerli bir kişi içinde kendini ifade edebileceği kelimeleri seçmek her seferinde dağınık dolaptan bir şeyler bulmaya çalışmak gibidir. genellikle gün içinde karşılaşabilecekleri standart dialogları ezberler ve ezberden konuşurlar.
örnek :
(ezberlenmiş dialog)
x kişisi : merhaba y, nasılsın?
aspergerl kişi : merhaba x, iyiyim sen nasılsın ?
(ezberli dışında dialog)
x kişisi : selamın aleyküm y, nasıl hissediyorsun bugün?
asperger kişi : ???? merhaba,nasılsın? ben iyiyim , sen nasılsın ?
şeklinde ezberlediği dialogu sürdürmekte ısrarcı olabilir, tabi her asperli birey aynı şekilde tepki vermeyebilir ama genellikle kısıtlı dialog geliştirme beceri sebebiyle bu tür durumlar ile sık karşılaşılabilir.
sosyal iletişimlerinin kısıtlı olmasının sebeplerinden biri de ilgili oldukları belli başlı konularda , sohbetin gidişatı haricinde de sürekli bahsetmeleri hatta sadece hoşlandıkları konulardan konuşmaları olabilir. zihinlerini bir kıyafet dolabı şeklinde düşünürsek her kelimeyi bir kıyafet var sayalım, bu kıyafetlerin dağınık olduğunda çorapları kazakların arasında bulmak bizim için ne kadar zor olursa, asperlerli bir kişi içinde kendini ifade edebileceği kelimeleri seçmek her seferinde dağınık dolaptan bir şeyler bulmaya çalışmak gibidir. genellikle gün içinde karşılaşabilecekleri standart dialogları ezberler ve ezberden konuşurlar.
örnek :
(ezberlenmiş dialog)
x kişisi : merhaba y, nasılsın?
aspergerl kişi : merhaba x, iyiyim sen nasılsın ?
(ezberli dışında dialog)
x kişisi : selamın aleyküm y, nasıl hissediyorsun bugün?
asperger kişi : ???? merhaba,nasılsın? ben iyiyim , sen nasılsın ?
şeklinde ezberlediği dialogu sürdürmekte ısrarcı olabilir, tabi her asperli birey aynı şekilde tepki vermeyebilir ama genellikle kısıtlı dialog geliştirme beceri sebebiyle bu tür durumlar ile sık karşılaşılabilir.
devamını gör...
geceye tek bir başyapıt film bırak
devamını gör...
ehvenişer
devamını gör...
internetin efsane olmuş absürt komik videoları
domestik olarak buradan izlenebilecek videodur.
devamını gör...
klasik müziği sevdirecek eserler
hiç dinlememiş olanlar için, daha modern besteleriyle hafızalara kazınan eric satie, klasik müziğe başlangıç için iyi bir adım olabilir.
devamını gör...
yaran yemek sepeti yorumları
resimag.com/p1/02d9155081f3.jpeg
devamını gör...
aynı bilgisayarı 7 yıl kullanmak
yaptığım iş. yenisine param yetmedi. ssd ve bir tanıdıktan aldığım 2 gb ram ilavesi ile şimdilik götürüyorum işi bakalım.
devamını gör...
gitme yoksa
nil karaibrahimgil'in tatlı bir şarkısıdır.
gitme yoksa katlederim bizim yan komşuları
sonra polise derim öldürmüş masumları.
gitme yoksa katlederim bizim yan komşuları
sonra polise derim öldürmüş masumları.
devamını gör...
körler ülkesinde tek gözlü insan kral olur
eski bir ingiliz atasözüdür. gerçekten körler ülkesinde görebilen birisi herkesten daha mı üstün olur yoksa tam tersi herkesten farklı olduğu için küçümsenip dışlanır mı? ben bu soruya şöyle bir cevap verebilirim. hayatları boyunca görmenin ne demek olduğunu bilmeyen kalabalığa, bir çok şeyin tanımı tam olarak anlatılamayacağından körlerin bunu anlamasına imkan yoktur. çevremizdeki bir çok şeyi deneyimleyerek anlayabildiğimizi varsayarsak , buna göre görüşüm ; en iyisi ya burdan gitmek ya da körlüğü tercih etmektir.
devamını gör...
her yazar bir çaylak sahipleniyor
yanlısıkla bebek kedi olmuşuz haberimiz yok.
devamını gör...