tarih-i kadim
yüz yıl önce şairin serzenişte bulunduğu ve hala süregelmekte olan bir mahşerin tanımıdır. manzumede şair tarih ve tanrı ile hesaplaşma içine girer.
tarih-i kadîm, eski tarih anlamından çok dünyanın ve insanlığın varolduğu günden beri süregelen süreç olarak tanımlanmıştır.
etimle kemiğimle insan olmaktan nefret ettiğim bu yüzyılda daha çok alt başlık eklemek isterdim. pedofili gibi , insan öldürülmesi gibi (hem de savaşları ya da dini bile alet etmeden sırf vahşet için). uzunca bir metin ama kesinlikle okunmalıdır insan hayatında, en azından bir kez .
tarihi kadim
işte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
ve başlar bize maval okumaya.
ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.
ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
en başta bir kanlı bayrak.
kanlı bir taç gelir arkasından.
sonra araçlar sökün eder kan içinde:
balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
en son alay alay esirler geçer.
yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
bir gerçek var, tek bir gerçek:
eli kolu bağlayan zincir.
bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
hak güçlünün, kötünün yanı.
uzun lafın kısası:
ezmeyen ezilir!
nerde bir şeref var, iğreti.
nerde bir mutluluk var, yama.
bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
din şehit ister, gökyüzü kurban.
her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!
işte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
sen buna kahramanlık mı dedin?
onun kökü kan ve hayvanlık be?
şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
hey bana bak, başbuğ musun ne?
yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
göz yaşından incilerin nerde hani?
nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
eski çağlar nasıl kanmış size?
ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
işte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
ama kim yapacak dersin bu işi?
bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
yerlerin ve göklerin sahibi mi?
tamam, işte oldu şimdi!
yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh! ", bir derin "eyvah! ",
bir yakarış, bir övgü,
şimdi tüy gibi bir rüzgar,
şimdi ağzın bir kasırga.
dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
insan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
kimbilir, öbür dünya belki de var.
madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
hiç bir yaradandan ummam bunu:
yaradan yok eder, ama perişan etmez!
en zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
kuşku! en zalim en güçlü düşman.
bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
burçlarında yıkılmalar falan hani?
nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
o kızgın soluğun hani nerde?
ne cehennemlerinde bir kaynama var?
ne büyük acını gören bir göz.
ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
sen yeryüzü ve gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.
t. f.
en sevdiğimdir.
tarih-i kadîm, eski tarih anlamından çok dünyanın ve insanlığın varolduğu günden beri süregelen süreç olarak tanımlanmıştır.
etimle kemiğimle insan olmaktan nefret ettiğim bu yüzyılda daha çok alt başlık eklemek isterdim. pedofili gibi , insan öldürülmesi gibi (hem de savaşları ya da dini bile alet etmeden sırf vahşet için). uzunca bir metin ama kesinlikle okunmalıdır insan hayatında, en azından bir kez .
tarihi kadim
işte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
ve başlar bize maval okumaya.
ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.
ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
en başta bir kanlı bayrak.
kanlı bir taç gelir arkasından.
sonra araçlar sökün eder kan içinde:
balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
en son alay alay esirler geçer.
yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
bir gerçek var, tek bir gerçek:
eli kolu bağlayan zincir.
bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
hak güçlünün, kötünün yanı.
uzun lafın kısası:
ezmeyen ezilir!
nerde bir şeref var, iğreti.
nerde bir mutluluk var, yama.
bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
din şehit ister, gökyüzü kurban.
her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!
işte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
sen buna kahramanlık mı dedin?
onun kökü kan ve hayvanlık be?
şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
hey bana bak, başbuğ musun ne?
yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
göz yaşından incilerin nerde hani?
nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
eski çağlar nasıl kanmış size?
ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
işte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
ama kim yapacak dersin bu işi?
bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
yerlerin ve göklerin sahibi mi?
tamam, işte oldu şimdi!
yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh! ", bir derin "eyvah! ",
bir yakarış, bir övgü,
şimdi tüy gibi bir rüzgar,
şimdi ağzın bir kasırga.
dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
insan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
kimbilir, öbür dünya belki de var.
madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
hiç bir yaradandan ummam bunu:
yaradan yok eder, ama perişan etmez!
en zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
kuşku! en zalim en güçlü düşman.
bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
burçlarında yıkılmalar falan hani?
nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
o kızgın soluğun hani nerde?
ne cehennemlerinde bir kaynama var?
ne büyük acını gören bir göz.
ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
sen yeryüzü ve gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.
t. f.
en sevdiğimdir.
devamını gör...
istanbul sözleşmesi istanbul'un yeniden işgal edilmesidir
dört kadın alamayacağı için ödü kopan bir primat tarafından kurulmuş cümle.
devamını gör...
bergamot
çaya en çok yakışan aromadır. aksi iddia edilemez. *
devamını gör...
tarihi bir görsel bırak
bütün kadınlar güzeldir.
amerika'da yapılan bir güzellik yarışmasını protesto eden kadın. 1969

görsel kaynağı
amerika'da yapılan bir güzellik yarışmasını protesto eden kadın. 1969

görsel kaynağı
devamını gör...
sözlük yazarlarının ruh halini anlatan görseller
devamını gör...
anne ve babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik
birbirlerini sevip saymaktır.
devamını gör...
spotify
hayatınıza girene kadar eksikliğini fark etmediğiniz, girdikten sonra da asla onsuz olmayı düşünemediğiniz uygulama.
devamını gör...
strazburg
üç genel bölgeye ayırmak mantıklı olur burayi, 1. tren/gar bölgesi, 2. tarihi şehir merkezi, 3. ise şehir dışı.
bu üç bölgeden nerede kalırsanız kalın, aralarındaki seyahati yürüyerek gerçekleştirebilirsiniz. şehir uluslararası bir hub olduğundan otel doludur, ve otel fiyatları avrupa'nın önde gelen şehirlerine kıyasla son derece uygundur. bu sebepten dolayı comfort inn tarzı şehir dışında kalan otelleri rahatlıkla tercih edebilirsiniz.
asıl şehrin kalbi denebilecek tarihi bölgeyi de ben 3'e ayırdım. le petite france (eski dokunun korunduğu, turistik bölge), katerdral (strazburg notre dame katedrali ve nehir bölgesi. bu üç bölge arasındaki ulaşım yine yürüyerek sağlanabilir, tramvay da bir opsiyon.
gezilmesi şart olan müzeleri tarih müzesi, modern sanat müzesi ve alsacien. tabii katedralin tepesine tırmanmak da gerek (yaklaşık 350 basamak).
bunun dışında meşhur alsacien bölgesinin beyaz şarapları sürekli, her gidilen yerde tadılmalı. ayrıca bir de lahmacuna benzeyen yemekleri var, her yerde var bundan kaçırmanız imkansız. merkezi dahil istediğiniz yerde yiyebilirsiniz, tüm mekanların kapıda fiyat listesi var ve turist kazıklama peşinde bir mekana rastlamadım.
otomobil kiralama şansı olanlar enfes alsacien şaraplarının üretildiği köylere mutlaka gitmeli, şehre 1 saat uzaklıkta olan bu köyler masal gibi. hangi mevsimde gidilesi derseniz, kışın çetin geçtiği strazburg'a kışın gitmenin keyfi ayrıdır. en keyifli noel pazarlarından biri kurulur ve kar altında çok güzeldir.
bu üç bölgeden nerede kalırsanız kalın, aralarındaki seyahati yürüyerek gerçekleştirebilirsiniz. şehir uluslararası bir hub olduğundan otel doludur, ve otel fiyatları avrupa'nın önde gelen şehirlerine kıyasla son derece uygundur. bu sebepten dolayı comfort inn tarzı şehir dışında kalan otelleri rahatlıkla tercih edebilirsiniz.
asıl şehrin kalbi denebilecek tarihi bölgeyi de ben 3'e ayırdım. le petite france (eski dokunun korunduğu, turistik bölge), katerdral (strazburg notre dame katedrali ve nehir bölgesi. bu üç bölge arasındaki ulaşım yine yürüyerek sağlanabilir, tramvay da bir opsiyon.
gezilmesi şart olan müzeleri tarih müzesi, modern sanat müzesi ve alsacien. tabii katedralin tepesine tırmanmak da gerek (yaklaşık 350 basamak).
bunun dışında meşhur alsacien bölgesinin beyaz şarapları sürekli, her gidilen yerde tadılmalı. ayrıca bir de lahmacuna benzeyen yemekleri var, her yerde var bundan kaçırmanız imkansız. merkezi dahil istediğiniz yerde yiyebilirsiniz, tüm mekanların kapıda fiyat listesi var ve turist kazıklama peşinde bir mekana rastlamadım.
otomobil kiralama şansı olanlar enfes alsacien şaraplarının üretildiği köylere mutlaka gitmeli, şehre 1 saat uzaklıkta olan bu köyler masal gibi. hangi mevsimde gidilesi derseniz, kışın çetin geçtiği strazburg'a kışın gitmenin keyfi ayrıdır. en keyifli noel pazarlarından biri kurulur ve kar altında çok güzeldir.
devamını gör...
osmanlı imparatorluğu
“hoşgörü” kavramı ihtiva ettiği anlam itibarıyla “eşitsizliğe” vurgu yapar.
ben senden daha kıymetliyim, seni yok edebilecek kuvvete sahibim fakat buna rağmen zor kullanmıyorum ve sana tahammül ediyorum demektir esasında.
bu anlayışın bir ürünü olarak: “millet-i sadıka” benzetmesi yapılmıştır ermenilere. yani bize itaat eden, sadık kalan, sözümüzden çıkmayan, haddini bilen ulus manasında...
ben senden daha kıymetliyim, seni yok edebilecek kuvvete sahibim fakat buna rağmen zor kullanmıyorum ve sana tahammül ediyorum demektir esasında.
bu anlayışın bir ürünü olarak: “millet-i sadıka” benzetmesi yapılmıştır ermenilere. yani bize itaat eden, sadık kalan, sözümüzden çıkmayan, haddini bilen ulus manasında...
devamını gör...
şemsi tebrizi
birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat yada öldür; ama asla yaralı bırakma.sözlerinin sahibidir.
devamını gör...
fair play ödülü
mevcut ligimizde şuan önde olan takım trabzonspor ligin en centilmeni olarak görülüyor.
ligin en hırçını ise fatih karagümrük.
ligin en hırçını ise fatih karagümrük.
devamını gör...
occhiolism
dünyanın aslında ne kadar geniş olduğunu, dünyada yaşanan olayları durumları anlayamama durumumuz. bakış açımızın ne denli dar olduğunu belirtmektedir.
devamını gör...
yazarların en sevdiği çizgi filmler
şirinler.
devamını gör...
felsefeye başlayacaklara kitap önerileri
felsefeye başlamanız için ilk önce bir temele ihtiyacınız var bu elzemdir. bunu yapmazsanız 5 sayfa okuyup ne diyo bu niçe ne mal adammış ya dersiniz. bu temel içinse üç kitaba ihtiyaç duyarsınız.
1-felsefeye giriş (bkz: ahmet arslan)
2-felsefe tarihi (bkz: ahmet cevizci)
veya (bkz: bertrand russell)'ın alfa yayınlarından 3 ciltlik batı felsefesi tarihi kitabı.
3-felsefe sözlüğü (bkz: ahmet cevizci)
felsefeye giriş kitabını hatmetip filozoflar ve fikirleri hakkında biraz ön bilgiye sahip olduktan sonra soğumadan felsefe tarihine geçiniz.
"ben düşüncesini bildikten sonra napayım tarihini bilader" demeyiniz lütfen. çünkü felsefe tarihi filozofların düşüncelerini daha iyi anlamak ve onlara objektif bakabilmeniz adına elzemdir.
buna en iyi örnek ünlü alman filozof (bkz: nietzsche)'dir. nietzsche zamanında bir rus hatunu düşüremeyip onun acısını kaldıramadığı için büyük ölçüde bundan ötürü kadınlarla ilgili negatif şeyler yazmıştır. siz nietzsche'nin neyden etkilendiğini bilmeyip "adam haklı lan bilader" deyip sevgilinizden ayrılıp ardından kadınlara küsüp yalnızlık içinde kahrolmayın diye felsefe tarihi elzemdir. filozofların subjektif ve objektif düşüncelerini ayırıp onları daha iyi eleştirin diye felsefe tarihi elzemdir.
filozoflar aynı kelimeleri bile farklı anlamda kullanır. buna en iyi örnekse (bkz: hegel)'dir.
filozofları daha iyi anlamanız için terimlerini çok iyi kavramanız gerekir işte burada da felsefe sözlüğü devreye girer.
bu kitaplarla temeli attıktan sonra tebrikler artık siz de bir filozof adayı oldunuz demektir. (bkz: komik olmayan şakalar)
buradan sonra kişinin tercihine bağlı olarak kitap seçimleri yapılabilir. benim tavsiyem ilk önce biraz antik yunana bakmanızdan yanadır fakat bu şart değildir. neticede felsefe matematik gibi birikimli bir bilim değildir en baştan başlamanıza gerek yoktur keza felsefe bilim de değildir.
ama tavsiyem ilk önce (bkz: sokrates) (bkz: platon) (bkz: aristoteles) üçlüsüne bakmanızdan yanadır.
bunlar için ilgi alanınıza göre googleden araştırmalar yapınız fakat en temellerden olan herkesin bildiği sokrates'in fikirlerini platonun yazdığı "devlet" kitabını okumanızda fayda var.
yunana da az bakındındıktan sonra istediğinizi istediğiniz şekilde okuyabilirsiniz.
dipnot:dostlarım bu yazılanlardan sonra sizden tek bir ricam var oda nietzsche'yi ihmal etmeyip zerdüştü okumanızdır.
1-felsefeye giriş (bkz: ahmet arslan)
2-felsefe tarihi (bkz: ahmet cevizci)
veya (bkz: bertrand russell)'ın alfa yayınlarından 3 ciltlik batı felsefesi tarihi kitabı.
3-felsefe sözlüğü (bkz: ahmet cevizci)
felsefeye giriş kitabını hatmetip filozoflar ve fikirleri hakkında biraz ön bilgiye sahip olduktan sonra soğumadan felsefe tarihine geçiniz.
"ben düşüncesini bildikten sonra napayım tarihini bilader" demeyiniz lütfen. çünkü felsefe tarihi filozofların düşüncelerini daha iyi anlamak ve onlara objektif bakabilmeniz adına elzemdir.
buna en iyi örnek ünlü alman filozof (bkz: nietzsche)'dir. nietzsche zamanında bir rus hatunu düşüremeyip onun acısını kaldıramadığı için büyük ölçüde bundan ötürü kadınlarla ilgili negatif şeyler yazmıştır. siz nietzsche'nin neyden etkilendiğini bilmeyip "adam haklı lan bilader" deyip sevgilinizden ayrılıp ardından kadınlara küsüp yalnızlık içinde kahrolmayın diye felsefe tarihi elzemdir. filozofların subjektif ve objektif düşüncelerini ayırıp onları daha iyi eleştirin diye felsefe tarihi elzemdir.
filozoflar aynı kelimeleri bile farklı anlamda kullanır. buna en iyi örnekse (bkz: hegel)'dir.
filozofları daha iyi anlamanız için terimlerini çok iyi kavramanız gerekir işte burada da felsefe sözlüğü devreye girer.
bu kitaplarla temeli attıktan sonra tebrikler artık siz de bir filozof adayı oldunuz demektir. (bkz: komik olmayan şakalar)
buradan sonra kişinin tercihine bağlı olarak kitap seçimleri yapılabilir. benim tavsiyem ilk önce biraz antik yunana bakmanızdan yanadır fakat bu şart değildir. neticede felsefe matematik gibi birikimli bir bilim değildir en baştan başlamanıza gerek yoktur keza felsefe bilim de değildir.
ama tavsiyem ilk önce (bkz: sokrates) (bkz: platon) (bkz: aristoteles) üçlüsüne bakmanızdan yanadır.
bunlar için ilgi alanınıza göre googleden araştırmalar yapınız fakat en temellerden olan herkesin bildiği sokrates'in fikirlerini platonun yazdığı "devlet" kitabını okumanızda fayda var.
yunana da az bakındındıktan sonra istediğinizi istediğiniz şekilde okuyabilirsiniz.
dipnot:dostlarım bu yazılanlardan sonra sizden tek bir ricam var oda nietzsche'yi ihmal etmeyip zerdüştü okumanızdır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bolca vay be dedirten gün.
bitmeyecekmiş gibiydi, bitti sonunda, her şey gibi. bu arada her şey çok genel bir ifade olsa da bazı insanlar için tek bir anlam içeriyor olabilir.
mümkün, tecrübeyle sabit.
velhasılı bizzat yaptığım pastamın, özenle koyduğum mumlarına sabah çektirdiğim 2 diş nedeniyle üfleyemedim.
dilek tuttum ama kendi adıma değil.
benim prenseste üflemeyi bilmiyor, hüp değil üff yapıcaz diyorum bana üfflüyor, pasta dururken mumların gereksiz bir ayrıntı olduğunu düşünüyor. o kadar haklısın ki.
bitmeyecekmiş gibiydi, bitti sonunda, her şey gibi. bu arada her şey çok genel bir ifade olsa da bazı insanlar için tek bir anlam içeriyor olabilir.
mümkün, tecrübeyle sabit.
velhasılı bizzat yaptığım pastamın, özenle koyduğum mumlarına sabah çektirdiğim 2 diş nedeniyle üfleyemedim.
dilek tuttum ama kendi adıma değil.
benim prenseste üflemeyi bilmiyor, hüp değil üff yapıcaz diyorum bana üfflüyor, pasta dururken mumların gereksiz bir ayrıntı olduğunu düşünüyor. o kadar haklısın ki.
devamını gör...
beden eğitimi dersi
okul müfredatında olmasını desteklediğim sosyal ve entellektüel oluşumlardan biridir. beden, resim ve müzik gibi sosyal etkinliklere ev sahipliği yapan 1 saatlik derslerin diğer derslerdeki odaklanma ve başarıyı da olumlu etkilediğini biliyoruz.
eğitim sistemimizin kalitesi elbet tartışılır. ama konumuz bu değil. özel dersler, sınavlar ve dershaneler arasında sıkışıp kalan çocuklar için bu ders bir süreliğine kendine ve ihtiyaçlarına odaklanmasını sağlayacak araç niteliğindedir. sosyalleşme sağlayan, ders başarısından farklı bir alanda yaşama sevincini artıran bu etkinlikler motivasyonu da artırarak tekrar yola güçlü bir şekilde devam edebilecekleri enerjiyi sağlayacaktır. topa olan gücü ile vuran çocuğu durdurmayın, resim defterini anlamsızca karalayan çocuğa kızmayın, flütle desibelin sınırını zorlayan çocuğu engellemeyin. bunlar da bir nevi stresi ve gerginliği uzaklaştırma çabasıdır.
"benim çocuğum sosyal etkinlik sevmiyor, zaman kaybı olarak görüyor" diyen insanları samimi görmediğimi belirtmeliyim. adı üstünde, o bir çocuk. siz neyi öğretmiş iseniz o çocuk o olur. nefes almayı öğretmeliyiz. zihni sürekli çalışır halde tutmaya çalışırsanız dinlenme fırsatı olmayacaktır. verimli çalışma bu değildir. zihnin dinlenmesi de gerekir. nasıl olduğu önemli değil, herkes kendi yolunu yaratır. doğru yanlış diye nitelendirmemek gerek. ben kitap okurum, sen müzik dinlersin, diğeri halı saha maçına gider... bunlara engel olan ya da vakit kaybı gören aileler, çocuğun içinde ne duygular barındırdığını, hangi fırtınalara ev sahipliği yaptığını eminim bilmiyordur. çalışmadığı zaman suçluluk duygusu hissedebileceğini, eksik hissedebileceğini, kendine değer verme kavramının altını doldurmayacağını bilin değerli veliler. telkinlerimiz ne yönde?
sosyalleşmenin en çok kıymetini biz biliriz halbuki. burada yazmak da buna dahil midir? bir düşünelim.
yapılan etkinlik ne olursa olsun, ama ders dışı olsun. beden eğitimi benim bu konuda en çok desteklediğim derstir. fiziksel yansımalar ruhsal boşalımı destekler. parka gitmeyen çocuklar kıpır kıpır, molaya çıkamayan çalışan huzursuz, kahvesini içermeyen patron keyifsiz olur, bilirsiniz. çocuk dünyasının hengamesi içinde bırakın bir fincan kahve içme lüksü olsun. kahve sevmiyorsa çay içsin, onu da mı sevmedi? ne içmek istediğine kendi karar versin. kendi karışımları belki en lezzetlisi olacak. lezzeti olmasa bile seçme şansı onun olsun, sizin değil. çocuğunuzun zaten elinden alınmış olan gençliğine bir tekme de siz atmayın.
beden eğitimi dersi candır. en sevdiğimdir. her çocuğun en sevdiğidir. içimizdeki minik canavarın ihtiyacını karşılayabileceği en etkili derstir. salın efendim çocuklarınızı...
eğitim sistemimizin kalitesi elbet tartışılır. ama konumuz bu değil. özel dersler, sınavlar ve dershaneler arasında sıkışıp kalan çocuklar için bu ders bir süreliğine kendine ve ihtiyaçlarına odaklanmasını sağlayacak araç niteliğindedir. sosyalleşme sağlayan, ders başarısından farklı bir alanda yaşama sevincini artıran bu etkinlikler motivasyonu da artırarak tekrar yola güçlü bir şekilde devam edebilecekleri enerjiyi sağlayacaktır. topa olan gücü ile vuran çocuğu durdurmayın, resim defterini anlamsızca karalayan çocuğa kızmayın, flütle desibelin sınırını zorlayan çocuğu engellemeyin. bunlar da bir nevi stresi ve gerginliği uzaklaştırma çabasıdır.
"benim çocuğum sosyal etkinlik sevmiyor, zaman kaybı olarak görüyor" diyen insanları samimi görmediğimi belirtmeliyim. adı üstünde, o bir çocuk. siz neyi öğretmiş iseniz o çocuk o olur. nefes almayı öğretmeliyiz. zihni sürekli çalışır halde tutmaya çalışırsanız dinlenme fırsatı olmayacaktır. verimli çalışma bu değildir. zihnin dinlenmesi de gerekir. nasıl olduğu önemli değil, herkes kendi yolunu yaratır. doğru yanlış diye nitelendirmemek gerek. ben kitap okurum, sen müzik dinlersin, diğeri halı saha maçına gider... bunlara engel olan ya da vakit kaybı gören aileler, çocuğun içinde ne duygular barındırdığını, hangi fırtınalara ev sahipliği yaptığını eminim bilmiyordur. çalışmadığı zaman suçluluk duygusu hissedebileceğini, eksik hissedebileceğini, kendine değer verme kavramının altını doldurmayacağını bilin değerli veliler. telkinlerimiz ne yönde?
sosyalleşmenin en çok kıymetini biz biliriz halbuki. burada yazmak da buna dahil midir? bir düşünelim.
yapılan etkinlik ne olursa olsun, ama ders dışı olsun. beden eğitimi benim bu konuda en çok desteklediğim derstir. fiziksel yansımalar ruhsal boşalımı destekler. parka gitmeyen çocuklar kıpır kıpır, molaya çıkamayan çalışan huzursuz, kahvesini içermeyen patron keyifsiz olur, bilirsiniz. çocuk dünyasının hengamesi içinde bırakın bir fincan kahve içme lüksü olsun. kahve sevmiyorsa çay içsin, onu da mı sevmedi? ne içmek istediğine kendi karar versin. kendi karışımları belki en lezzetlisi olacak. lezzeti olmasa bile seçme şansı onun olsun, sizin değil. çocuğunuzun zaten elinden alınmış olan gençliğine bir tekme de siz atmayın.
beden eğitimi dersi candır. en sevdiğimdir. her çocuğun en sevdiğidir. içimizdeki minik canavarın ihtiyacını karşılayabileceği en etkili derstir. salın efendim çocuklarınızı...
devamını gör...
anneyle babanın aşkının tiksindirici olması
o yaşta halen aşk varsa bence tebrik edilmesi gereken durumdur.
halen iletişim kurabiliyorlarsa, birbirlerine vakit ayırabiliyorlarsa ne mutlu onlara. keşke benim ailemde de aşk olsaydı diye de kıskançlığımı belirtmek isterim. sonuçta çocuklarına örnek teşkil eder anne ve babanın iletişimi...
halen iletişim kurabiliyorlarsa, birbirlerine vakit ayırabiliyorlarsa ne mutlu onlara. keşke benim ailemde de aşk olsaydı diye de kıskançlığımı belirtmek isterim. sonuçta çocuklarına örnek teşkil eder anne ve babanın iletişimi...
devamını gör...
littre fıtığı
fıtık kesesinin içerisinde meckel divertikülü'nün olduğu özel fıtıklara verilen isim.
devamını gör...
güneş açtı diye neşelenebilen optimist hafif mal insan
valla mal değil geniustur, bu şartlarda bunu yapabilen cindir ve survivor olarak hayatına devam edecektir. en azından kanser olma riskini azaltmaktadır.
devamını gör...

